Sohbet 9 By: armi Date: 01 Mayýs 2010, 13:33:38
AÇIKLAMA:
Cenâb-ý Hakk´ýn gölgesi olmayacaðýna göre, hadisi lafzî ma´nâsýyla anlamak uygun düþmez. Cenâb-ý Hakk´ýn, Kýyamet günü tecelli edecek olan rahmet ve himayesi böyle teþbihli bir üslupla ifade edilmiþtir. Çeþitli vesilelerle tekrar ettiðimiz bir hususu bir kere daha hatýrlayalým: Âyet ve hadislerde gelen bu çeþit müteþâbih ifadelerin ma´nâyý lügavisine deðil, ma´nâyý maksuduna bakmak gerekir. Selef ulemâsý bu çeþit ifadeleri: "Kastedilen muradý Allah bilir" diyerek yoruma gitmemiþ ise de, müteahhir ulemâ, duyulan lüzum üzerine, bazý te´vil ve yorumlarýn gereðine inanmýþ ve müteþabih ifadeleri makul ma´nâlara tevcih etmiþtir.
Þu halde, bu hadiste Resul-i Ekrem, mü´minlere birbirlerini Allah´ýn rýzasýný elde etmek maksadýyla sevmelerini tavsiye ediyor. Buna terettüp edecek sevabýn büyüklüðüne dikkat çekiyor.[98]
ـ3342 ـ8ـ وعن معاذ بن جبل رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّه #: يَقُولُ اللّهُ عَزَّ وَجَلَّ: المُتَحَابُّونَ في جََلِي لَهُمْ مَنَابِرُ مِنْ نُورٍ يَغْبِطُهُمُ النَّبِيُّونَ وَالشُّهَدَاءُ[. أخرجه مسلم ومالك .
8. (3342)- Hz. Mu´âz Ýbnu Cebel (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Allah Teâlâ hazretleri buyuruyor ki: "Benim celâlim adýna birbirlerini sevenler var ya! Onlar için nurdan öyle minberler vardýr ki, peygamberler ve þehidler bile onlara gýbta ederler."[99]
ـ3343 ـ9ـ وعن أبي إدريس الخونى عن معاذ رَضِيَ اللّهُ عَنْه عن النّبي # قال: ]يَقُولُ اللّهُ تَبَارَكَ وَتَعالى: وَجَبَتْ مَحَبَّتِي لِلْمُتَحَابِّينَ فِيَّ، وَلِلْمُتَجَالِسِينَ فِيَّ، وَلِلمُتَزَاوِرِينَ فِيَّ، وَلِلْمُتَبَاذِلِينَ فِيَّ[. أخرجه مالك .
9. (3343)- Ebû Ýdrîs el-Havlanî, Mu´âz Ýbnu Cebel (radýyallâhu anh)´den naklediyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah Tebâreke ve Teâlâ Hazretleri þöyle hükmetti: "Benim rýzam için birbirlerini sevenlere, benim için bir araya gelenlere, benim için birbirlerini ziyaret edenlere ve benim için birbirlerine harcayanlara sevgim vacip olmuþtur."[100]
AÇIKLAMA:
1- Hadisin, Muvatta´da esbab-ý vürûduyla ilgili uzun bir aslý var. Teysir, sadece merfu kýsmýný almýþ.
2- Hadiste geçen ve "Benim için biraraya gelenler..." diye tercüme ettiðimiz mücâlese, meclis ve cemaat teþkil etmek demektir. Yani Allah´ý zikretmek veya Allah´ýn rýzasýna vesile olacak bir maksadla bir araya gelmek demektir. Cüneyd rahimehullah, halvet halinde meþgul iken, ihvanlarý ziyaretine gelir. Halveti býrakýp onlarýn yanýna gelir ve þöyle der: "Eðer bilsem ki, sizinle beraber oturmaktan daha hayýrlý bir þey var, onu yapar, yanýnýza gelmezdim. Ne var ki, havâsla beraber olmanýn, tam bir huzura ermede ve ilmin neþrinde, baþka hiçbir þeyde olmayan bir tesiri var."
3- Mütebâzil: (Birbirine harcayan) tabiri, el-Bâcî´ye göre, "nefislerini, mallarýný düþmanla cihadda harcayan, Allah´ýn rýzasýný kazanma yoluna koyan" demektir. Ama baþka âlimler: "Arkadaþýnýn bütün hallerinde ciddî meseleleri için, Allah´ýn rýzasýný düþünerek malýný, nefsini harcayanlarýn her biri..." diye açýklamýþ; Hicret sýrasýnda maðarada nefsini, daha sonraki fýrsatlarda da malýnýn tamamýný bezleden Hz. Ebû Bekr (radýyallâhu anh)´i misal vermiþlerdir.
4- Mütevâzir: Allah rýzasýndan baþka bir gâye gütmeyen ziyaretlerde bulunanlar demektir.
5- Hadisin Taberânî´de gelen bir veçhinde mütesâddýkîn ziyadesi gelmiþtir, bu da: "Birbirlerine tasadduk edenler..."
Allah rýzasý için bu iþleri yapanlar kalplerini sadece O´nunla meþgul etmiþ, baþka þeyleri kalblerinden çýkarmýþ olduklarý ve tevhide baðlamýþ bulunduklarý için hadiste vaadedilen mükâfaata hak kazanýrlar.[101]
ـ3344 ـ10ـ وعن أبي ذر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّه #: أفْضَلُ ا‘عْمَال الحُبُّ في اللّهِ، وَالْبُغْضُ في اللّهِ[. أخرجه أبو داود .
10. (3344)- Hz. Ebû Zerr (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Amellerin en faziletlisi Allah için sevmek, Allah için buðzetmektir."[102]
AÇIKLAMA:
Hadis, sýrf Allah rýzasý için olan sevmeleri ve sýrf O´nun rýzasý için olan nefret ve buðzlarý en üstün amel olarak deðerlendirmektedir. Her insanda sevgi ve nefret vardýr ve bunlarý mutlak isti´mal edecektir. Þu halde mü´min, bu hislerini iradesi ile yönlendirerek, sevdiklerini Allah için sevse, sevmediklerini de yine Allah için sevmese kazancý büyük olacaktýr. Menfaat, korku gibi dünyevî emrivâkilerin tesiriyle sevmek veya nefret etmek araya girdi mi hasaret büyük oluyor.
Âlimler derler ki: "Allah için sevmenin gereklerinden biri, Allah´ýn evliya ve asfiyalarýný sevmektir. Onlarý sevmenin þartlarýndan biri de onlarýn býraktýðý sünnete uyup, onlarla yetinmek, bidata yer vermemek ve onlarýn tavsiyelerine uymaktýr."
Fâsýklara, zâlimlere ve günahkârlara karþý meþru ölçüde buðzetmek "Allah için buðz"a girer.
Ýbnu Raslân der ki: "Bu hadis gösteriyor ki, kiþinin Allah için buðzetmesi gereken düþmanlarýnýn olmasý gerekir, nitekim Allah için sevdiði dostlarýnýn olmasý da gerektiði gibi. Bu hususu þöyle açýklarýz: "Eðer sen, bir insaný, Allah´a mutî ve Allah nezdinde mahbub diye seversen, Allah´a âsi olacak olsa, ona buðzetmen gerekir. Çünkü Allah´a âsi olmuþtur ve Allah nazarýnda menfurdur. Öyleyse kim (birisini) bir sebeple severse, zarurî olarak, ona, bunun zýddýyla nefret edecektir. Bu iki sýfat birbirisiz olamayan, biri diðerini gerektiren iki vasýftýr. Âdet olarak bu durum, sevgi ve nefretlerde muttarýddýr."
Taberânî Mu´cemu´l-Kebîr´de merfu olarak Ýbnu Abbâs´tan þunu kaydeder: "Ýman baðlarýnýn en saðlamý Allah için dostluk, Allah için düþmanlýk, Allah için sevgi, Allah için nefrettir."[103]
ـ3345 ـ11ـ وعن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّه #: إنَّ مِنْ عِبَادِ اللّهِ نَاساً مَا هُمْ بِأنْبِيَاءَ وََ شُهَدَاءَ يَغْبِطُهُمْ ا‘نْبِيَاءُ وَالشُّهَدَاءُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ لِمَكَانِهِمْ مِنَ اللّهِ تَعالى. قالُوا: يَا رَسُولَ اللّهِ فَخَبِّرْنَا مَنْ هُمْ ؟ قالَ: هُمْ قَوْمٌ تَحَابُّوا بِرُوحِ اللّهِ عَلى غَيْرِ أرْحَامٍ بَيْنَهُمْ، وََ أمْوَالَ يَتَعَاطَوْنَها. فَواللّهِ إنَّ وُجُوهَهُمْ لَنُورٌ، وإنَّهُمْ لَعَلى نُورٍ. َ يَخَافُونَ إذَا خَافَ النَّاسُ، وََ يَحْزَنُونَ إذَا حَزِنَ النَّاسُ. وَقَرأ هذِهِ اŒية: أَ أنَّ أوْلِيَاءَ اللّهِ َ خَوْفٌ عَلَيهِمْ وََ هُمْ يَحْزَنُونَ[. أخرجه أبو داود .
11. (3345)- Hz. Ömer (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Allah´ýn kullarý arasýnda bir grup var ki, onlar ne peygamberlerdir ne de þehidlerdir. Üstelik Kýyamet günü Allah indindeki makamlarýnýn yüceliði sebebiyle peygamberler de, þehidler de onlara gýpta ederler."
Orada bulunanlar sordu:
"Ey Allah´ýn Resulü! Onlar kim, bize haber ver!"
"Onlar aralarýnda ne kan baðý ne de birbirlerine baðýþladýklarý bir mal olmadýðý halde, Allah´ýn ruhu (Kur´ân) adýna birbirlerini sevenlerdir. Allah´a yemin ederim, onlarýn yüzleri mutlaka nurdur. Onlar bir nur üzeredirler. Halk korkarken, onlar korkmazlar. Ýnsanlar üzülürken, onlar üzülmezler.
Ve þu âyeti okudu: "Haberiniz olsun Allah´ýn dostlarý var ya! Onlara ne korku var ne de onlar üzülecekler" (Yunus 62).[104]
AÇIKLAMA:
Hadiste geçen Allah´ýn ruhu tabirindeki ruh´tan maksad Kur´ân´dýr. Ruh´u Kur´ân´la tevil eden ulemâ þu âyeti delil getirmiþtir: "Ýþte biz sana emrimizden bir Ruh (Kur´ân) vahyettik" (Þûrâ 52). Kur´ân´ýn Ruh olarak isimlenmesi, kalblerin onunla hayat bulmasýndandýr, týpký nefislerin ve bedenlerin hayatý ruhlarla olmasý gibi. Ancak bununla muhabbet kastedilmiþtir, yani "Alah´ýn kalblerine îka ettiði, Allah için olan hâlis muhabbet sayesinde birbirlerini severler" demektir.[105]
ـ3346 ـ12ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّه #: إذَا أحَبَّ اللّهُ تَعالى الْعَبْدَ نَادَى جِبْرِيلَ: إنَّ اللّهَ يُحِبُّ فَُناً فَأحْبِبْهُ. فَيُحِبُّهُ جِبْرِيلُ. ثُمَّ يُنَادِي فِي أهْلِ السَّمَاءِ: إنَّ اللّهَ يُحِبُّ فَُناً فَأحِبُّوهُ فَيُحِبُّهُ أهْلُ السَّمَاءِ. ثُمَّ يُوضَعُ لَهُ الْقَبُولُ في ا‘رْضِ[. أخرجه الثثة والترمذي.وزاد مسلم: وَإذَا أبْغَضَ عَبْداً نَادى جِبْرِيلَ: »إنِّى أُبْغِضُ فَُناً فَأبْغِضْهُ. فَيُبْغِضُهُ جِبْرِيلُ، ثُمَّ يُنَادِي في أهْلِ السَّمَاءِ: إنَّ اللّهَ يُبْغِضُ فَُناً فَأبْغِضُوهُ، ثُمَّ تُوضَعُ لَهُ الْبَغْضَاءُ في ا‘رْضِ« .
12. (3346)- Hz. Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah bir kulu sevdi mi Hz. Cebrâil aleyhisselâm´a:"Allah falaný seviyor, onu sen de sev!" diye seslenir. Onu Cebrâil de sever. Sonra o, sema ehline:
"Allah falaný seviyor, onu siz de sevin!" diye nidâ eder, derken, bütün sema ehli de onu sevmeye baþlar. Sonra onun için arz (halký arasýna hüsn-ü kabûl) konur."[106]
Hadisin Müslim´ deki rivayetlerinde þu ziyade var:
"Allah Celle Celâluhu, bir kula da buðzetti mi Cebrâil Aleyhisselâm´a: "Ben falancaya buðzettim sen de buðzet!" diye seslenir. Ona Cebrâil de buðzetmeye baþlar. Sonra Cibrîl sema ehline nidâ eder:
"Allah Celle Celâluhu falan kimseye buðzetti, siz de buðzedin!" Sonra yeryüzüne onun için buðz vaz´edilir."[107]
AÇIKLAMA:
1- Hadis, insanýn iyi ve kötü halleriyle semâvât ahalisi olan meleklerin ilgisini göstermektedir. Ýnsanoðlunun davranýþlarý kendine münhasýr kalmýyor. Cenâb-ý Hakk, onun razý olduðu hallerinden memnuniyetini, razý olmadýðý hareketlerinden de buðzunu sema ahalisine derhal duyurup, onlarýn da rahmet dualarýný veya tel´inlerini saðlýyor. Bu hadis insanlarý hep hayra teþvik etmekten baþka, insanýn halife-i zemin olarak Allah indindeki ehemmiyetini de göstermektedir: Ýyi veya kötü, onun her hali, ilâhî saltanatýn uçsuz bucaksýz semâvât memâlikinin ahalisi olan bütün melekleri ilgilendiren mühim bir hadise olmaktadýr.
2- Allah´a kulu sevdiren sebep, kulun iyi niyeti, ihlasý, hayýr amelidir. Allah´ýn insaný sevmesi, ondan razý olmasý, onun hayrýný istemesi, ona rahmetiyle muamele etmesi demektir. Buðzu da, kulun isyaný ve küfrü sebebiyledir, onun þekâvet ve cezalandýrýlmasýna irade buyurmasýný, rahmet ve maðfiretini esirgemesini ifade eder.
3- Kabûl´ün veya buðzun yeryüzüne konmasý, kulun ameline tabi olarak yeryüzü ahalisine sevdirilmesi veya sevdirilmemesi demektir. Þu halde yeryüzünde Allah dostlarýnýn samimi sevgilerine mazhar olmak isteyenlerin de öncelikle Allah´ý razý edecek fiillerde bulunmasý gerekmektedir.[108]
ـ3347 ـ13ـ وعن أبي ذر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قُلْتُ يَا رَسُولَ اللّهِ، الرَّجُلُ يُحِبُّ الْقَوْمَ وََ يَسْتَطِيعُ أنْ يَعْمَلَ عَمَلَهُمْ؟ قالَ: أنْتَ يَا أبَا ذَرٍّ مَعَ مَنْ أحْبَبْتُ[.
13. (3347)- Hz. Ebû Zerr (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Ey Allah´ýn Resûlü! dedim. Kiþi, bir kavmi sever, fakat onlarýn amelini iþleyemezse, (sonu ne olacak)?"
"Ey Ebû Zerr, buyurdu, sen sevdiðinle berabersin!"[109]
ـ3348 ـ14ـ وفي لفظ الترمذي: ]المَرْءُ مَعَ مَنْ أحَبَّ[. أخرجه أبو داود عن أبي ذرّ والترمذي عن صفوان بن عسَّال .
14. (3348)- Tirmizî´nin bir rivayetinde: "Kiþi sevdiðiyle beraberdir" denmiþtir.[110]
AÇIKLAMA:
1- Ýbnu Hacer´in belirttiðine göre, bu hadis, yirmi kadar sahâbi tarafýndan rivayet edilmiþtir.[111]
2- Bu hadisle ilgili geniþ açýklamayý 3334 numaralý hadisten sonra yer verdiðimiz, Çocuk Terbiyesi Bakýmýndan Arkadaþýn Ehemmiyeti baþlýðýný taþýyan kýsmýn sonunda kaydettiðimiz, "Kiþi Sevdiði ile Beraberdir" pasajýnda yaptýðýmýz için burada tekrar etmeyeceðiz. Ancak Resulullah´ýn hem mertebece düþük, hem de sayýca pek çok insanlarla, âhirette nasýl beraber olacabileceði meselesini açýklayan bir bahsi Bediuzzaman´dan kaydedeceðiz. Merhum önce soruyu sorar, sonra cevabýný verir."
SUAL: "Kiþi Sevdiði ile Beraberdir" sýrrýnca: "Dost dostuyla beraber cennette bulunacaktýr. Halbuki, basit bir bedevî, bir dakîkada sohbet-i Nebeviyyede lillah için bir muhabbet peyda eder o muhabbetle cennette Peygamber aleyhissalâtu vesselâm´ýn yanýnda bulunmasý lazým gelir. Halbuki, gayr-i mütenâhî feyze mazhar Resul-i Ekrem aleyhissalâtu vesselam´ýn feyzi, bir basit bedevî feyziyle nasýl birleþir?
EL-CEVAP: Bir temsil ile, þu ulvî hakikata þöyle bir iþaret ederiz ki, meselâ, gayet güzel ve þa´þaalý bir baðda, muhteþem bir zat, gayet büyük bir ziyafet, gayet müzeyyen bir seyrangah, öyle bir surette ihzar etmiþ ki: Kuvve-i zâikanýn hissedecek bütün lezâiz-i mat´ûmatý câmi, kuvve-i basýranýn hoþuna gidecek bütün mehasini þâmil, kuvve-i hayaliyyeyi keyiflendirecek bütün garaib-i müþtemil ve hakeza... bütün havass-ý zahire ve batýnayý okþayacak ve memnun edecek herþeyi içine koymuþtur. Þimdi iki dost var. Beraber o ziyafete giderler. Bir locada, bir sofrada oturuyorlar. Fakat birisinin kuvve-i zâikasý pek az olduðundan cüz´i zevk alýr. Gözü de az görüyor. Kuvve-i sâmmesi (koklama duygusu) yok. Sanayi-i garibeden anlamaz. Hârika þeyleri bilmez. O nüzhetgâhýn, binden ve belki milyondan birisi, kabiliyeti nisbetinde ancak zevk ederek istifade eder. Diðeri ise, bütün zahirî ve bâtýnî duygularý, akýl ve kalb ve hýrs ve latifeleri, o derece mükemmel ve o mertebe inkiþaf etmiþtir ki: o seyrangâhtaki bütün incelikleri, güzellikleri ve letaifi ve garaibi, ayrý ayrý hissedip zevk ederek, ayrý ayrý lezzet aldýðý halde, o dost ile omuz omuzadýr. Madem, bu karmakarýþýk, elemli ve daracýk þu dünyada böyle oluyor. En küçük ile en büyük beraber iken, Serâ´dan Süreyya´ya kadar fark oluyor. Elbette, dâr-ý saadet ve ebediyet olan cennette, bittariki´l- evlâ dost, dostu ile beraber iken; herbirisi istidadýna göre sofra-ý Rahmanirrahim´den, istidatlarý derecesinde hisselerini alýrlar. Bulunduklarý cennetler ayrý ayrý da olsa, beraber bulunmalarýna mâni olmaz. Çünkü, cennetin sekiz tabakasý bir birinden yüksek olduklarý halde, umumun damý Arþ-ý A´zam´dýr. Nasýl ki, mahrûtî (koni biçiminde) bir daðýn etrafýnda, birbiri içinde birbirinden yüksek, kaidesinden zirvesine kadar surlu daireler bulunsa, o daireler birbirinin üstündedir... Fakat, birbirinin güneþ görmelerine mâni olmaz, birbirinden geçebilir, bir birine bakar. Öyle de: Cennetler de buna yakýn bir tarz ile olduðu, ehâdisin mütenevvî rivâyâtý iþaret ediyor."[112]
ـ3349 ـ15ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قالَ رَسولُ اللّهِ #: ا‘رْوَاحُ جُنُودٌ مُجَنَّدَة، مَا تَعَارَفَ مِنْهَا ائْتَلَفَ، وَمَا تَنَاغَرَ مِنْهَا اخْتَلَفَ[. أخرجه مسلم. وأبو داود، وأخرجه البخاري عن عائشة .
15. (3349)- Hz. Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ruhlar toplanmýþ cemaatler (gibidir). Onlardan birbiriyle (önceden) tanýþanlar kaynaþýr, tanýþmayanlar ayrýlýrlar."[113]
AÇIKLAMA:
Bu hadis insan ruhlarýnýn grup grup toplanmýþ cemaatler olduðunu belirtmektedir. Mücennede "karþýlýklý olarak (mütekâbilen)" ma´nâsýna geldiði gibi "karýþýk olarak (muhtaliten)" ma´nâsýna da gelir. Nitekim ruhlarýn bir kýsmý hizbullah´ý, bir kýsmý da hizbuþþeytan´ý teþkil etmektedir.
Hadisteki, teârüf, birbirlerini tanýmak demektir. Öyleyse, bedenlere girmezden önce birbirlerini tanýmýþ olanlar, beden giydikten sonra da bir araya gelirler, iyiler iyiler hizbini, kötüler de þerirler hizbini meydana getirir. Önceden tanýþmayan ruhlar beden giydikten sonra dünyada biraraya gelecek olsalar kaynaþamazlar.
Bu hadisi Nevevî: "Ruhlar, "toplanmýþ cemaatler" veya "muhtelif nevler" þeklindedir" diye anlar. Tanýþmalarý için de: "Ruhlarý yaratýrken hepsinin fýtratýna koyduðu müþterek bir hassa sebebiyledir." Bazýlarý: "Ruhlarýn sýfatlarýnýn ve ahlâklarýnýn uygunluk içinde yaratýlmýþ olmalarý sebebiyle tanýþýp kaynaþtýklarýný" söylemiþtir. Bazý âlimler de: "Ruhlar toplu olarak yaratýldýlar, tabiatlarý birbirine uzak olanlarýn birbirlerinden nefret edip muhalefetle daðýldýklarýný" söylemiþtir.
Hattabî ve diðer bazýlarý da "Ruhlarýn kaynaþmasý, Allah´ýn onlarý baþlangýçta þekâvet ve saâdet üzere yaratmýþ olmasýndandýr. Nitekim ruhlar mütekâbil iki kýsýmdan meydana gelir. Dünyada bedenler karþýlaþýnca, yaratýldýklarý esasa göre kaynaþýr veya zýdlaþýrlar. Hayýrlýlar hayýrlýlara, þerirler de þerirlere meylederler" demiþtir.
Ýbnu´l-Cevzî der ki: "Bu hadisten þu istifade elde edilir: "Kiþi, fazilet ve salâh sahibi bir kimseden nefret duyar ise, ona bunun sebebini aramasý gerekir, ta ki bunun izalesine çalýþýp kendindeki mezmum vasýftan kurtulsun. Aksi durum için de ayný þey söylenebilir."
Kurtubî de þöyle der: "Ruhlar, ruh olmasý itibariyle bir iseler de, birçok sebeplerle birbirlerinden ayrýlýrlar ve tenevvü ederler, tek bir evden pekçok þahýslar ortaya çýkar. Ayný nev´e has bir ma´nânýn, o nev´in ferdlerinde müþtereken bulunmasý sebebiyle aralarýnda bir tenasüb hâsýl olur. Bundan dolayý, her bir nev´in þahýslarýnýn nevleriyle uyuþtuðunu, muhalifiyle zýdlaþtýðýný müþahede edersin. Ayrýca, bazan ayný nev´e giren bir kýsým fertlerin bazýlarýyla uyuþurken, diðer bazýlarýyla zýdlaþtýðýný da görürüz. Bu, ittifak ve infiradý hâsýl eden bazý þeylerin o ferdlerde bulunmasý sebebiyledir."[114]
YEDÝNCÝ FASIL
DAYANIÞMA VE YARDIMLAÞMA
ـ3350 ـ1ـ عن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قالَ رَسولُ اللّهِ #: المُسْلِمُ أخُو المُسْلِمِ َ يَظْلِمُهُ وََ يُسْلِمُهُ، وَمَنْ كَانَ في حَاجَةِ أخِيهِ كَانَ اللّهُ في حَاجَتِهِ، وَمَنْ فَرَّجَ عَنْ مُسْلِمٍ كُرْبَةً فَرَّجَ اللّهُ عَنْهُ بِهَا كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ، وَمَنْ سَتَرَ مُسْلِماً سَتَرَهُ اللّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ[. أخرجه أبو داود.وزاد رزين في رواية: ]وَمَنْ مَشَى مَعَ مَظْلُومٍ حَتَّى يُثْبِتَ لَهُ ثَبَّتَ اللّهُ تَعالى قَدَمَيْهِ عَلى الصِّرَاطِ يَوْمَ تَزِلُّ ا‘قْدَامُ[ .
1. (3350)- Ýbnu Ömer (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Müslüman müslümanýn kardeþidir. Ona zulmetmez, onu tehlikede yalnýz býrakmaz. Kim, kardeþinin ihtiyacýný görürse Allah da onun ihtiyacýný görür. Kim bir müslümaný bir sýkýntýdan kurtarýrsa, Allah da o sebeple onu Kýyamet gününün sýkýntýsýndan kurtarýr. Kim bir müslümaný örterse, Allah da onu kýyamet günü örter."[115]
Rezîn bir rivayette þunu ilave etti: "Kim, hakký sübût buluncaya kadar mazlumla birlikte olursa, ayaklarýn kaydýðý günde Allah onun ayaðýný Sýrat´ta sâbit kýlar."[116]
AÇIKLAMA:
1- Hadiste Ýslâm kardeþliðinin nasýl gerçekleþeceði belirtilmektedir. Görüldüðü üzere müslüman, iman kardeþine karþý bazý vazifelerle mükellef durumda: Zulmetmeyecek, tehlikeye atmayacak, sýkýntýsýný giderecek, yardýmýna koþacak ve örtecek.
Resulullah "Örtme" iþini mutlak býrakmýþtýr. Bu sebeple þârihler: "Bedenini örtmek, ayýbýný örtmek, ihtiyacýný örtmek, gýybetini yapmamak suretiyle kusurlarýný örtmek vs." diye her çeþit örtme´yi anlamýþlardýr.
Þunu da belirtelim ki, müslümaný örtmek, zulüm veya fesadý örtmeye müncer olmamalýdýr. Bazý kusurlar, baþkasýna tecavüz ve zulüm þeklinde veya fesad, fitne þeklinde olabilir. Böylesi ayýplar örtülmez, yetkililere ihbar edilir. Bu müstehabtýr, gýybet deðildir. Keza ma´siyet iþleyen, o davranýþýndan imkân nisbetinde yasaklanýr. Ama âciz kalýnýr, vazgeçirilemezse, bir fesada sebep olmayacaksa hâkime baþvurulur. Örtülmesi gereken bir ayýpsa, bu halka karþý örtülür. Adamla kendi arasýnda kalmak þartýyla kusur sâhibi ikâz edilebilir. Ýbnu Hacer: "Örtme iþi, iþlenmiþ, bitmiþ günahlar için geçerlidir. Müdahale, ikâz iþi, bulaþýlmýþ, yapýlmakta olan günah içindir. Vazgeçmediði takdirde hâkime gitmek vaciptir. Bu gýybet deðil bilakis vacip olan nasihattýr" der.
2- Hadis müslümanlarý kardeþ ilan ederken mutlak zikretmiþtir. Öyleyse bu kardeþliðe hür, köle, bâlið, mümeyyiz hepsi girer. Öyleyse müslümanýn bunlardan birine zulmü haramdýr.
3- Müslümana yapýlacak yardýmýn hükmü þartlara göre farklýdýr: Farz, vacib, mendub olabilir.
Taberânî´nin bir baþka tarikten yaptýðý rivayette þu ziyade vardýr: "Baþýna gelen bir musibette yardýmsýz býrakmaz." Müslim´in bir rivayetinde "...onu tahkir etmez, þer olarak müslümana, müslüman kardeþini tahkir etmesi yeterlidir" denmiþtir. Yine Müslim´de: "Kul kardeþinin yardýmýnda olduðu müddetçe Allah o kulun yardýmýndadýr" denmiþtir.
4- Hadisten Çýkarýlan Bazý Fevâid:
* Verilecek karþýlýklar, tâat cinsinden olacaktýr.
* Bir kimse, din kardeþliðini kastederek: "Falan, kardeþimdir" diye yemin etse hânis olmaz.[117]
ـ3351 ـ2ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قالَ رَسولُ اللّهِ #: مَنْ نَفَّسَ عَنْ مُؤْمِنٍ كُرْبَةَ مِنْ كُرَبِ الدُّنْيَا نَفَّسَ اللّهُ عَنْهُ كُرْبَةً مِنْ كُرَبِ يَوْمِ الْقِيَامَةِ، وَمَنْ يَسَّرَ عَلى مُعْسِرٍ يَسَّرَ اللّهُ عَلَيْهِ في الدُّنْيَا وَاŒخِرَةِ، وَمَنْ سَتَرَ مُسْلِماً سَتَرَهُ اللّهُ في الدُّنْيَا وَاŒخِرَةِ، واللّهُ في عَوْنِ الْعَبْدِ مَا كَانَ الْعَبْدِ في عَوْنِ أخِيهِ، وَمَنْ سَلَكَ طَرِيقاً يَلْتَمِسُ فِيهِ عِلْماً سَهَّلَ اللّهُ لَهُ طَرِيقاً إلى الجَنَّةِ، وَمَا اجْتَمَعَ قَوْمٌ في بَيْتٍ مِنْ بُيُوتِ اللّهِ تَعالى يَتْلُونَ كِتَابَ اللّهِ وَيَتَدَارَسُونَهُ بَيْنَهُمْ إَّ نَزَلَتْ عَلَيْهِمُ السَّكِينَةُ وَغَشِيَتْهُمُ
الرَّحْمَةُ وَحَفَّتْهُمُ المََئِكَةُ وَذَكَرَهُمْ اللّهُ فِيمَنْ عِنْدَهُ، وَمَنْ بَطّأ بِهِ عَمَلُهُ لَمْ يُسْرِعْ بِهِ نَسَبُهُ[. أخرجه مسلم، واللفظ له، وأبو داود والترمذي .
2. (3351)- Hz. Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim bir mü´minin dünyevi kederlerinden birini giderirse, Allah da onun Kýyamet günü kederlerinden birini giderir. Kim bir fakire kolaylýk gösterirse, Allah da ona dünyada ve ahirette kolaylýk gösterir. Kim bir müslümaný örterse, Allah da onu dünya ve âhirette örter. Kiþi kardeþinin yardýmýnda olduðu müddetçe, Allah da onun yardýmýndadýr. Kim ilim aramak düþüncesiyle bir yola düþerse, Allah onun cennete olan yolunu kolaylaþtýrýr. Bir grup, Allah´ýn kitabýný okumak ve aralarýnda tedris etmek üzere Allah´ýn evlerinden birinde toplanýrsa, üzerlerine mutlaka sekîne iner ve onlarý rahmet kaplar, melekler onlarý sarar. Allah da onlarý yanýnda bulunan mukarreb meleklere anar. Bir kimseyi ameli yavaþlatýrsa, nesebi hýzlandýramaz."[118]
radyobeyan