Sohbet 8 By: armi Date: 01 Mayýs 2010, 13:32:33
KÝÞÝ SEVDÝGÝ ÝLE BERABERDÝR:
Arkadaþýn ehemmiyetini en ziyade tebâruz ettiren (vurgulayan) hadislerden biri: "Kiþi sevdiði ile beraberdir" hadisidir.[84] Bu hadis, dünyayý da ahireti de kucaklayan bir vüs´ate sahiptir. Bu beraberliði Ýslâm âlimleri sadece mekanda beraberlik olarak da görmezler. Münâvî: "Tab´an, aklen mükâfaaten ve mahallen beraberlik" der ve açýklar: "Bir þeye ihtimam gösteren herkes istese de istemese de tab´ý icabý ona ve onun ehline müncezib olur. Her insan, memnun da olsa gayr-ý memnun da olsa, kendine uygun olana meyleder. Bu sebeple yüce ruhlar, özleriyle, himmetleriyle, amelleriyle yücelere müncezib olurlar. Alçak ruhlar da özleriyle aþaðýlara müncezib olurlar. Kim kendisinin Refik-i ´la (yüce dost) ile mi, aþaðýlarla mý beraber olacaðýný bilmek isterse nerede olduðuna baksýn, bu dünyada iken kimlerle beraber olduðuna dikkat etsin. Zira ruh, bedeni terketti mi, artýk dünyada iken müncezib olduðu dostla beraber olur. Çünkü ona o dost münâsibtir. Kim Allah´ý severse, o dünyada da âhirette de onunla beraberdir. Eðer konuþacak olsa Allah´a konuþur, söz söylese Allah´tan söyler, hareket etse Allah´ýn emriyle olur, sükût etse Allah´la birlikte olur. O, daima Allah adýna, Allah için ve Allah´ladýr.
Ancak þu da bilinmelidir: Ülemâ, mahbubda birlik olmadýkça muhabbetin sahih olmayacaðý, kim muhabbet iddia eder ve fakat þeriatýn haramhelâl, emiryasak hududunu muhâfaza etmezse, doðru sözlü olmadýðýnda ittifak etmiþtir. "Kiþi sevdiðiyle beraberdir" hadisiyle: "Kim bir kavmi ihlasla severse bu onlarýn zümresindendir, hattâ onlarýn amellerini yapmamýþ bile olsa, çünkü kalben yakýnlýk sabit olmuþtur."
Tirmizî´nin rivayetinde Hz. Enes (radýyallâhu anh): "Müslümanlar, bu hadise sevindikleri kadar baþka hiçbir þeye sevinmediler" der.
Hadisin zýmnýnda, hayýrlý kimseleri (peygamberler, sahâbîler veliler, þehidler, sýddîkler) ebedî hayatta onlarla beraber olmak ve cehennemden halâs bulmak ümidiyle sevmeye teþvik var. Keza Allah için sevmeye teþvik olduðu gibi, müslümanlar arasýnda kinleþmekten de terhib ve korkutma var. Çünkü kim, müslümanlara husumete devam ederse, bu mümtaz beraberliði kaybeder.
Hadiste, ayrýca kâfirler arasýndaki seviþme, onlarýn da cehennemdeki beraberliklerini netice verecektir ama o ne kötü yerdir.[85]
SEVGÝ KURTULUÞ VASITASIDIR:
Kalbteki sevme hâdisesinin, insanýn ebedî kurtuluþ veya ebedî helâketine nasýl sebep olacaðýnýn anlaþýlmasý, izahý gereken bir husustur. Bu sebeple Ýbnu Hacer´in bu hadisi þerh ederken kaydettiði bir açýklamayý sunacaðýz. Ancak önce þunu bilmemiz gerekiyor: Buhârî, hadisi þu baþlýðý taþýyan bâbta kaydeder:
Eðer Allah´ý seviyorsanýz bana uyun, Allah da sizi sevsin" âyeti mucibince Allah için sevmenin alâmeti bâbý..." Buhârî, bu baþlýðýn altýna "Kiþi sevdiðiyle beraberdir" hadisini kaydeder.
Þârihler bâb baþlýðý ile hadis arasýnda irtibat kuramazlar. "Allah için sevmenin alâmeti" ayrý bir mevzu, "kiþinin sevdiðiyle beraber olmasý" ayrý bir mevzu. Pek çok þârih, aradaki irtibatý belirtemez. Ancak Kirmânî´nin getirdiði bir yorum, hem Buhârî´nin kurduðu irtibatý, hem de yukarýda sözünü ettiðimiz "Sevginin necat veya helâket sebebi oluþ meselesini" anlamamýza yardýmcý olacaktýr.
Yoruma göre, "Bâb baþlýðýnda kastedilen þey, kulun Allah´ý sevmesinin alâmetidir. Ayet-i kerîmeye göre bu, sadece ve sadece Resulullah´a ittiba etmekle hâsýl olur. Hadis ise, -her ne kadar bu meselede esas, Aleyhissalâtu vesselâm´ýn bütün emirlerine imtisal etmenin gereðini ifade ediyor ise de- bir lütuf olarak, buna inanmak suretiyle de hâsýl olduðunu ifade eder. Yani, âyetin gereði olan bütün amellere ittiba tam olarak yerine gelmese de, bunu yapanlara gösterilen muhabbet ve onlarla beraberlik, kurtuluþun aslýnýn hâsýl olmasý için kâfidir. Çünkü onlarý sevmek, amelleri, taatleri sebebiyledir. Muhabbet kalbin derinliklerinden gelen bir duygudur. Allah ise, Peygamber´in emirlerini tam olarak iþleyen kimseleri sevenleri, itikadlarý sebebiyle mükâfaatlandýrýr. Çünkü, Allah´ýn mükafaatlandýrmasýnda niyet asýldýr, amel niyete tâbidir. Ayrýca beraberlik için derecelerde müsâvaat þart deðildir. (Bir ziyafet sofrasýna çok farklý derecelerdeki insanlar iþtirak edip, beraber olabilirler)."
Mevzuyu tamamlayan bir izahý az ileride 3348 numaralý hadisin açýklamasýnda Bediüzzaman´dan kaydedeceðiz.[86]
ALTINCI FASIL
KARÞILIKLI MUHABBET
ـ3335 ـ1ـ عن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّه #: وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ َ تَدْخُلُوا الجَنَّةَ حَتَّى تُؤْمِنُوا، وََ تُؤْمِنُوا حَتّى تَحَابُّوا. أَ أدلُّكُمْ عَلى شَىْءٍ إذَا فَعَلْتُمُوهُ تَحَابَبْتُمْ؟ أفْشُوا السََّمَ بَيْنَكُمْ[. أخرجه مسلم وأبو داود والترمذي .
1. (3335)- Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Nefsim yed-i kudretinde olan zâta yemin ederim ki, imân etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe imân etmiþ olmazsýnýz! Yaptýðýnýz takdirde birbirinizi seveceðiniz þeyi haber vereyim mi? Aranýzda selamý yaygýnlaþtýrýn!"[87]
AÇIKLAMA:
Ülemâ selamýn yaygýnlaþtýrýlmasýndan maksadýn, Resulullah´ýn sünnetini ihya için halk arasýnda neþretmek olduðunu söylemiþtir. Nevevî, burada arzu edilen sünnete uyan selâmýn, en azýndan muhatabýn iþiteceði kadar sesin yükseltilmesi olduðunu belirtir. "Ses yükseltmediði takdirde sünneti ifa etmiþ olmaz" der.[88]
ـ3336 ـ2ـ وعن النعمان بن بَشير رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قال رسولُ اللّه #: مَثَلُ المُؤْمِنِينَ في تَوَادِّهِمْ وَتَرَاحُمِهِمْ وَتَعاطُفِهِمْ مَثَلُ الجَسَدِ إذَا اشْتَكَى مِنْهُ عُضْوٌ تَدَاعَى لَهُ سَائِرُ الجَسَدِ بِالسَّهَرِ وَالحُمَّى[. أخرجه الشيخان .
2. (3336)- Nu´man Ýbnu Beþîr (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamette, birbirlerine þefkatte mü´minlerin misâli, bir bedenin misâlidir. Ondan bir uzuv rahatsýz olsa, diðer uzuvlar uykusuzluk ve hararette ona iþtirak ederler."[89]
AÇIKLAMA:
1- Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) cemiyeti ve hususan mü´minler cemaatini, yani bir küll olarak ümmeti, bir cesede benzetmiþtir. Ýnsanlarýn her biri mü´minlerden müteþekkil bu küllî bedenin bir uzvu durumundadýr. Nasýl ki bedende sadece bir uzuv ve mesela bir parmak rahatsýz olsa o beden bütünüyle huzursuz olur, uykusuz kalýr, hararet basar vs. Þu halde mü´min, parçasý olduðu cemiyette bazý uzuvlarýnýn ýzdýrabý karþýsýnda ilgisiz kalamaz, onlara þefkat ve merhamet duygularýyla baðlýdýr. Bu duygular, insanlýðýmýz ve bilhassa imânýmýz icabý herkeste olmasý gerekir. Resulullah bir baþka hadislerinde meseleyi daha da vazýh olarak vaz´ederler:
"Merhametli olmadýkça imân etmiþ olmayacaksýnýz."
"Ey Allah´ýn Resulü dediler, hepimiz merhametliyiz."
"Hayýr dedi, bundan maksad ehlinize olan merhametiniz deðil, bilakis halka, umuma olan merhametinizdir."
2- Burada kastedilen imânýn kendisi deðil, kemâlidir. Þu halde nefyedilen iman da kâmil ma´nâdaki imandýr. Aksi takdirde birbirini sevmeyen mü´minleri tekfir gerekir ki, hiçbir âlim hadisten bunu anlamýþ deðildir.
3- Ýbnu Ebî Cemre, hadiste geçen terâhum, tevâdüd, te´âtuf, kelimelerinin ma´nâca birbirine yakýn olmakla beraber aralarýnda latif bir fark olduðunu gösterir ve þu açýklamayý yapar. Terâhum´dan maksad iman kardeþliðiyle birbirine acýmaktýr, bir baþka sebeple deðil.
Tevâdüd: Muhabbeti celbeden sýlaya yer vermektir: Ziyaretleþmeler, hediyeleþmeler gibi.
Te´âtuf: Birbirine yardým etmektir: Elbise baðý gibi...
4- Kâdý Ýyâz: "Bütün mü´minlerin bir tek bedene benzetilmesi, sahih bir benzetmedir. Maksad ince bir hakikatýn anlaþýlmasýný kolaylaþtýrmaktýr, ma´nâlarý görünen suretler þekline dökmektir."
Hadiste müslümanlarýn üzerimizde olan haklarýnýn büyük olduðu ifade edilmekte, yardýmlaþma ve dayanýþmaya teþvik olunmaktadýr. Ýbnu Ebî Cemre: "Aleyhissalâtu vesselâm, imâný cesede, ehlini âzâlarýna benzetti, çünkü imân asýldýr, fürûu tekliflerdir. Cesed de bir asýldýr aðaca benzer, azalarý da dallara budaklara. Âzâlardan biri rahatsýz olsa, týpký bir aðaç gibi diðer uzuvlarda rahatsýzlýk çýkar. Dallardan birine vurulacak olsa diðer bütün dallar onun tesiriyle kýpýrdanýrlar."[90]
ـ3337 ـ3ـ وعن المقدام بن معد يكرب رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّه #: إذَا أحَبَّ أحَدُكُمْ أخَاهُ فَلْيُخْبِرْهُ أنَّهُ يُحِبُّهُ[. أخرجه أبو داود والترمذي.
3. (3337)- Mikdam Ýbnu Mâdikerib (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Biriniz kardeþini (Allah için) seviyorsa ona sevdiðini söylesin."[91]
AÇIKLAMA:
1- Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) , burada bir kimseye ziyade bir sevgi duyduðumuz takdirde bunu kendisine söylememizi tavsiye buyurmaktadýr. Þârihler, bu haber verme ile, karþýlýklý olarak sevginin artacaðýný, o sebeple Resulullah´ýn bu tavsiyede bulunduðunu belirtirler.
Hattâbî: "Hadisin ma´nâsý seviþmeye, kaynaþmaya bir teþviktir. Zira kiþi, kardeþine kendisini sevdiðini haber verince, bu sâyede onun kalbinin kendine meyletmesini saðlar ve sevgisini celbeder" der.
Hattabî, hadisten þu ma´nâyý istihrac eder: "Eðer kiþi bilirse ki seviliyor, kendisini sevenin nasihatini kabul eder. Ýçinde bulunduðu bir ayýbý terketmesi veya kendinden vâki olan hatayý düzeltmesi için haber verince bunu reddetmez, kabul eder. Eðer bunu önceden bilmezse, hakkýnda suizan etmiþ olmasýna zâhib olur ve nasihatini kabul etmez. Hatta bu durum arada soðukluða ve düþmanlýða sebep olabilir."
Baðdadî der ki: "Bu teþvik, sevginin Allah için olmasý þartýna baðlýdýr. Dünyevî bir tamah veya hevâ için olan sevginin bildirilmesi mevzubahis deðildir. Dünya ve ihsan için sevgi izhâr etmek bir dalkavukluk ve düþüklüktür."
Hadisle ilgili olarak Münâvî þu hususa dikkat çeker: "Hadisin zahiri kadýnlara þâmil deðildir. Çünkü hadiste geçen ahad احد kelimesi erkekler için kullanýlýr, vâhid ma´nâsýndadýr. Kadýnlar kastedilseydi ihdâ اِِحْدَى demesi gerekirdi. Ancak, taðlib yoluyla kadýna da þâmil kýlýnabilir. Betahsis erkeðin zikri, çoðunlukla hitabýn onlara gelmesi sebebiyledir. Bu durumda bir kadýn, diðer bir kadýný Allah için sevecek olursa sevdiðini ona söylemesi mendubtur.
2- Baðdâdî´den de kaydettiðimiz üzere sevgiden maksad Allah için sevmektir. Sadedinde olduðumuz hadisin metninde bu kayýt yoksa da baþka hadislerde gelmiþtir. 3341-3345 numaralar arasýnda yer alan hadislerde görüleceði üzere, Resulullah ýsrarla, tekrarla mü´minleri, Allah için birbirlerini sevmeye teþvik etmiþtir. Bu sebeple metnin tercümesine bu tabiri parantez içerisinde kaydettik.
Münâvî: "Mü´min, mü´min kardeþini onda bulunan güzel sýfatlarý sebebiyle sevmelidir" der ve devam eder: "Çünkü âlî himmet ve yüce ahlâk sâhiplerinin þe´ni, onlarda bulunan bu makbul sýfatlar sebebiyle sevgidir, muhabbettir. Çünkü onlar, zâtlarýnda bulduklarý kemâl sebebiyle bu hasletlerde kendilerine iþtirak edenleri severler. Böylece onlar, hakikat-ý hâlde kendi zâtlarý ve sýfatlarýndan baþka bir þeyi sevmiþ olmuyorlar. Ayný þekilde, bunu zâtî muhabbete þümûlü de iddia edilmiþtir, yeter ki fâsid maksadlardan ârî olsun."[92]
ـ3338 ـ4ـ وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كَانَ رَجُلٌ عِنْدَ النَّبيِّ #، فَمَرَّ رَجُلٌ فقَالَ: يَا رسولَ اللّهِ! إنِّي أُحِبُّ هذا. قالَ: أعْلَمْتَهُ؟ قالَ: َ. قالَ: فَأعْلِمْهُ. فَلَحِقَهُ. فقَالَ: إنِّي أُحِبُّكَ في اللّهِ. فقَالَ: أحَبَّكَ الَّذِي أحْبَبْتَنِي لَهُ[. أخرجه أبو داود .
4. (3338)- Hz. Enes (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ´ýn yanýnda bir adam vardý. Derken oradan birisi geçti. (Aleyhissalâtu vesselâm´ýn yanýndaki):
"Ey Allah´ýn Resulü! dedi, ben þu geçeni seviyorum."
"Pekiyi kendisine haber verdin mi?" diye Aleyhissalâtu vesselâm sordu.
"Hayýr!" deyince,
"Ona haber ver!" dedi. Adam kalkýp, gidene yetiþti ve:
"Seni Allah için seviyorum!"dedi. Adam da:
"Kendisi adýna beni sevdiðin Zât da seni sevsin!" diye mukabelede bulundu."[93]
ـ3339 ـ5ـ وعن يزيد بن نعامة الضبي رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]قال رسولُ اللّهِ #: إذَا آخَى الرَّجُلُ الرَّجُلَ فَلْيَسْألْهُ عَنِ اسْمِهِ وَاسْمِ أبِيهِ وَمِمَّنْ هُوَ فإنَّهُ أوْصَلُ لِلْمَوَدَّةِ[. أخرجه الترمذي .
5. (3339)- Yezîd Ýbnu Nu´âme ed-Dabî (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bir kimse, bir baþkasýyla kardeþleþtiði zaman, ilk iþ ismini, babasýnýn ismini ve kimlerden olduðunu sorsun. Çünkü böyle yapmak, sevginin artmasýna daha uygundur."[94]
ـ3340 ـ6ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]سَمِعْتُ رسولَ اللّهِ # يَقُولُ: أحْبِبْ حَبِيبَكَ هَوْناً مَا عَسَى أنْ يَكُونَ بَغِيضَكَ يَوْماً مَا، وَأبْغِضْ بَغِيضَكَ هَوْناً مَا عَسَى أنْ يَكُونَ حَبِيبَكَ يَوْماً مَا[. أخرجه الترمذي وصحح وقفه .
»الهَوْنُ« الرّفق، وإضافة ما إليه تُفِيدُ التقليل، يعنى أحبه حباً قَصْداً َ إفراط فيه .
6. (3340)- Hz. Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ´ýn þöyle söylediðini iþittim:
"Dostunu severken ölçülü sev, günün birinde düþmanýn olabilir. Düþmanýna da buðzunu ölçülü yap, günün birinde dostun olabilir."[95]
AÇIKLAMA:
1- Bu hadis, bazý rivayetlerde Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ´ ýn, bazý rivayetlerde de Hz. Ali (radýyallâhu anh)´nin sözü olarak rivayet edilmiþtir. Bir hadisin bu þekilde ref ve vakfýna ihtilâf olursa, kaideten ref´i esas alýnýr ve hadis merfu addedilir.
2- Önceki hadislerde hep dostla olan münasebetler üzerinde durulduðu halde burada düþmana temas edilmekte ve mühim bir âdâb belirtilmektedir: Ölçülü olmak.... Biz de bu vesile ile bir mü´minin, düþmanýyla münasebetlerinde takip etmesi gereken siyaseti biraz açmak istiyoruz:
Kur´an ve Sünnette en çok müteyakkýz ve uyanýk olunmasý, her an kendisiyle mücadele içerisinde ve ona karþý tetikte bulunulmasý gereken düþman olarak, kiþinin nefis ve þeytaný [Yusuf 53; Haþr 19; Furkân 43; Kasas 50; Câsiye 23; Fâtýr 6; Zuhruf 62)] gösterilmiþ olmakla beraber, harici düþman meselesine de yer verilmiþtir. Burada daha ziyade, affetme talep edilirse de, ölçü dahilinde, yapýlan miktarý tecâvüz etmeksizin kötülüðe karþýlýk vermeye de müsaade edilmiþtir.
Hz. Peygamber, "Allah, kötülüðü kötülükle yok etmez, ancak iyilikle yok eder" düsturuna tâbi olarak, þahsî hayatýnda kötülüðü kötülükle karþýlamaz, daha ziyade affeder ve baðýþlardý. O´nun bu affedici, baðýþlayýcý ve kötülüklere iyilikle, mukabele edici davranýþlarý düþmanlarýný yok ediyor. "Az önce nazarýmda dünyânýn en menfur kimsesi iken, þimdi dünyanýn en sevgilisi oldun" itiraflarýný yaptýran âni deðiþiklikler, kalbî fetihler yaptýrýyordu. Az önce kendisini öldürmek kastiyle dolu olan kimse, uðrunda canýný fedâ etmeye hazýr bir hâlet kazanýyordu.
Þahsen tatbik ettiði affedici politikanýn müslümanlar tarafýndan da tatbikini istemiþ: "Kötülüðe iyilikle mukabele etmekle kötülüðü yok et ve insanlara güzel ahlâkla muâmele et" demiþtir. Ýnsanlara afla muamele hususunda Kur´ân´da pek çok âyet gelmiþtir.
Ancak bütün bu þahsî fiillerine, Kur´ânî ve þifâhî tavsiyelerine raðmen kötülük yapanlarýn, daha açýk ifadesiyle düþmanýn, tecziye edilerek haddinin bildirilmesine izin verilmiþtir. Burada, hýristiyanlýðýn ve tatbikatta hýristiyanlar arasýnda bile sözde kalmýþ olan, sað yanaða tokat vurulunca sol yanaðý da uzatmak (yâni kötülük yapana kötülükle muâmele etmemek) prensibi mevcut deðildir. Âyet-i kerîme þöyle der: "Kötülüðün cezasý da ona denk bir kötülüktür. Fakat kim baðýþlar ve (kendisiyle düþmaný) arasýný düzeltirse, onun mükâfaatý Allah´a âittir. Elbette O, zâlimleri sevmez" (Þûrâ 40).
Zâlim taraf, misliyle ceza görmediði takdirde, mazlum taraf da intikam hislerini kabartarak, tahdid ve kontrolü imkânsýz alýþkanlýklara yol açmak suretiyle düþmanlýklarýn teselsül edip gideceðinden korkulmuþtur. Aile ve hatta kabile ve aþiretlerin tükenmesiyle neticelenen kan davalarýnýn menþeinde bu çeþit normal þekilde tatmin edilmemiþ hisler bulmak mümkündür. Misliyle ceza bunlarý önleyecek mahiyette olduðu için, Kur´an´da: "Kýsasta sizin için hayat var" (Bakara 179) denmekten baþka, misli taþýp, haddi tecavüz edici davranýþlar, þiddetli azabla tehdid edilmiþtir [Bakara 178, Þûrâ 40-42).] Bütün bunlarýn temelinde yatan kin, buðz gibi beþeri huylar da Hz. Peygamber´in diliyle takbih edilmiþtir.
Netice olarak:
"Dostuna sevginde ölçülü baðlan,
Belki de bir gün düþmanýn olur.
Düþmana buðzunda ölçülü davran,
Belki de bir gün has dostun olur."
þeklinde de ifade edebileceðimiz, sadedinde olduðumuz hadis, "Düþmanlarýn dahi baþkaca faidesi olur. Çünkü düþman daima bir kimsenin kusurlarýný taharrî idub söyleyeceklerinden bir daha iþlememeyi ihtâr etmek olur. Bizim en büyük düþmanýmýzý hâriçte arayýp nefsimizde aramamak hatalý olur (...)" þeklinde son derece ölçüye dâvet eden ifâdelerin terbiye kitaplarýmýzda yer almasýna vesile olmuþtur.[96]
ـ3341 ـ7ـ وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رَسولُ اللّه #: يَقُولُ اللّهُ عَزَّ وَجَلَّ يَوْمَ الْقِيَامَةِ أيْنَ المُتحَابُّونَ بِجََلِي؟ الْيَوْمَ أُظِلُّهُمْ في ظِلِّي يَوْمَ َ ظِلَّ إَّ ظِلِّي[. أخرجه الترمذي وصححه .
7. (3341)- Yine Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Aziz ve Celîl olan Allah Teâlâ hazretleri Kýyamet günü þöyle diyecek: "Benim celâlim adýna seviþenler nerede? Gölgemden baþka hiçbir gölgenin bulunmadýðý þu günde onlarý gölgemde gölgelendireyim!"[97]
radyobeyan