Kütübü Sitte
Pages: 1
Sohbet 5 By: armi Date: 01 Mayýs 2010, 13:26:57
* TECESSÜS:


Dilimizde de olan bu kelime, casuslarýn yaptýðý gibi halkýn haberini toplamak mânasýna gelir. Tahassüs ise, bütün hislerle, beþ duyu ile haber toplamak, âdeta havadan nem kaparcasýna, koklayarak insanlarýn girdisini çýktýsýný, kusurunu, ayýbýný, söylentisini toplamaya çalýþmaktýr. Ýþte bu yasaktýr.

Ayette, Hz. Yakup, hayatlarýndan ümîdini kesmediði Yusuf ve kardeþi için haber toplamalarýný oðullarýna emrederken: "Ey oðullarým, gidin Yusuf´u ve kardeþini arayýn" (Yusuf 87) der ve tahassüs kelimesini kullanýr.



* HASED:



Hadîsin yasakladýðý mezmum ahlâklardan biridir. Bunu þârihler, "Bir þahsýn, nimetin layýk olan kimseden zevâlini temenni etmesi" diye tarif ederler. Bu duygunun insanda fýtri olarak varlýðý kabul edilir. Þu halde, hadîste yasaklanan husus bu duyguyu taþýmak deðil, bu duygu mûcibince amel etmek, bunun gerçekleþmesi için fiile geçmek, koþuþturmaktýr. His hâlinde kalmasý zarar vermez. Ýstenen, onun frenlenmesidir. Ancak bu frenleme iþinin tesâdüfi deðil, þuurlu ve irâdî olmasý gerekir. Acz sebebiyle hasedin gereðini yapmayanla, gücü yettiði halde yapmayan farklýdýr. Resulullah´ýn istediði bu ikinci kýsýmdýr. Bunda nefsî mücahede var, bunda Allah rýzasý için, Resulünün emrine uymak için ortaya konan bir gayret var.

Þu kaydedeceðimiz hadîs, sadedinde olduðumuz hadîste yasaklanan bazý hislerin fýtrî olduðunu belirtir ve bir kurtuluþ yoluna dikkat çeker:

"Üç þey vardýr, kimse onlardan sâlim deðildir: Uðursuzluk, zan, hased..." Resulullah´a bunlardan kurtuluþ yolu nedir? diye sorulunca þu cevabý verdi: "Uðursuzluk içinden geçince hoþlandýðýn iþi býrakma, zanna düþünce araþtýrmaya kalkma, hased duyunca da gereðiyle amel etme."

Þu halde; zan ve hasedden kurtuluþ, bu hislerin peþine düþmemek suretiyle gerçekleþir. Hasan el-Basri hazretleri de þöyle der: "Ýçinde hased olmayan insan yoktur. Kim bu hissi aþýp, peþine düþmez ve zulme yer vermezse, hased yapmamýþ olur."



* TEDÂBÜR:



Birbirlerini terketmek demektir. Küsüþmek diye tercüme ettik.

Aslýnda kelime birbirlerine sýrt çevirmek, yani karþýlaþtýklarý, görüþtükleri zaman sýrtlarýný dönmek mânasýna gelir. Ýbnu Abdilberr: "Ý´raz yani yüzünü çevirmek tedâbürle ifâde edilmiþtir, zaten yüzünü çeviren sýrtýný dönmüþ olur" der. Tedâbür´ü düþmanlýk olarak anlayan da olmuþtur. Hatta Kâdý Ýyâz, "Hadisteki mâna "mücâdele etmeyin, yardýmlaþýn" demektir" der. Ýmam Mâlik bunu, "selamlaþmadan yüz çevirmek" olarak anlamýþ ve "Bunun, iki müslüman karþýlaþýnca birbirlerine selamdan yüz çevirmelerinden baþka bir mânaya geleceðini zannetmiyorum" demiþ, bu durumda ilk selam verenin onlarýn hayýrlýsý olduðunu belirtmiþtir.



* TEBAÐUZ:


Birbirine buðz etmek, kin taþýmak. Bunun da esas itibarýyla mükteseb olmadýðý belirtilir. Þu halde, bu da fýtrîdir. Ancak iradî olarak geliþir veya baský altýnda tutulur. Hadis buðzetmeyi yasaklamakla, buna götüren sebeplere tevessül etmeyi yasaklamýþ olmaktadýr. Bazý âlimler: "Maksad, buðza, kinleþmeye götüren batýl hevânýn yasaklanmasýdýr" diye özetlemiþtir.

Ýbnu Hacer bu telakkiyi dar bulur ve tebaðuzun yasaklanmasý, hevanýn yasaklanmasýndan âmmdýr, çünkü hevaya uymak bunun sadece bir çeþididir, tebaðuzua (kinleþmenin) hakikati, iki kiþinin arasýnda bunun cereyanýdýr. Sadece birinden vâki olunca da buðz denmiþtir. Buðzun mezmum olaný, Allah için olmayanýdýr. Allah için buðzetmek vâcibtir ve bunu yapan Allah´ýn hakkýna tazimden dolayý sevaba erer. Birbirlerine buðz eden iki kiþiden biri veya her ikisi, Allah indinde selâmet ehlinden olsa, -içtihadý ile diðerinin hatâdar olduðuna hükmederek bu hatasý sebebiyle buðzeden kimse gibi- bu, Allah indinde ma´zurdur" der.

* Hadîsin sonunda: "Ey Allah´ýn kullarýn kardeþ olun!" denmektedir. Bir baþka rivâyette "Allah´ýn emrettiði þekilde!" ziyadesi mevcuttur.

Hadîs: "Bu yasaklananlarý terkederseniz gerçek kardeþler olursunuz" demektedir. Manayý muhalifi: "Bu söylenenleri terketmezseniz düþmanlar olursunuz" demektedir. Öyleyse "kardeþler olun!" demenin mânasý: "Zikredilenler gibi, sizi kardeþ kýlacak þeyleri iktisâb ediniz" demektir. Mâna böyle olunca iktisabý gereken þey sayýca artar: Bir kýsmý terk nev´inden, bir kýsmý fiil.

Kurtubî der ki: "Kardeþler olun!" emrinin mânasý þefkatte, merhamette, muhabbette, dostlukta, yardýmlaþmada, hayýrhahlýkta neseb kardeþleri gibi olun" demektir. Kardeþliðin, Allah´ýn emrettiði þekilde olmasý, Hz. Peygamber´in zikrettiði hususlara riayet edilmesi demektir, çünkü kardeþliðin gerçek mânâda tahakkuku onlarsýz olmaz. Bu vasýflarý Allah´a nisbet, Resulullah´ýn O´nun adýna teblið etmesi sebebiyledir..."

Ýbnu Abdilberr der ki: "Hadîs, þer´î bir günah iþlemedikçe müslümana buðz edip ondan yüz çevirmenin, sohbetten sonra kopmanýn, Allah´ýn ona verdiði nimet sebebiyle ona hased etmenin haram olduðunu ifade ettiði gibi, neseb kardeþi ile olan muamele gibi muamelede bulunmasýnýn, hiç bir surette kusurunu araþtýrmamasýnýn gerektiðini de ifâde etmektedir. Bu vecibeler hazýr müslüman hakkýnda olduðu gibi gâib olanlar hakkýnda da caridir. Pek çok meselede ölülerle dirilerin hukuku müþterektir."[39]



ÝSLAMÎ TERBÝYEDE MÜHÝM BÝR ESAS:

FITRÎ DUYGULARIN YÖNLENDÝRÝLMESÝ



Sadedinde olduðumuz hadîsin açýklamasý sýrasýnda kaydettiðimiz bir hadîste Resulullah zan ve hased duygularýnýn fýtrîliðini haber vermektedir. Ýslam âlimleri diðer bir çok huylarýn da mükteseb deðil, fýtrî olduðunu belirtir. Þu halde Ýslamî terbiyede bunlarý insandan çýkarýp atmak diye bir mesele mevcut deðildir. Ama bunlarýn istikâmetini deðiþtirmek gerekmektedir. Esasen Resulullah da buna temas etmiþtir: "Müslümana buðzetmemek, müslümana hased etmemek, adâvette bulunmamak" emredilmiþtir. Bir kýsým kötülüklere, kötülükleri fiil haline getirenlere, Ýslâm´a, müslümana kin ve adâvet besleyenlere, nefis hesabýna deðil, Allah hesabýna olmak üzere kin câizdir, adâvet gereklidir.

Bu duygular yaradýlýþýmýzda olduðuna göre bunlarýn meþru bir kullanýlma yerleri olmalýdýr.

Öyleyse terbiyeciler, mü´min muhataplarýna hitab ederken insanda "yasaklanan" bu huylarýn meþru ve kullanýlmasý câiz olan yerlerini açýklamalarý, iyi göstermeleri gerekir. Bu meseleye geniþ yer veren Bediüzzaman´a göre, zamanýmýzdaki vaizler buna riayet etmediði için halka müessir olamýyorlar. Þöyle irþad eder:

"...Tahmîn ederim ki, nâsihlerin nasîhatlarý, þu zamanda tesirsiz kaldýðýnýn bir sebebi þudur ki; ahlâksýz insanlara derler: "Hased etme! Hýrs gösterme! Adâvet etme! Ýnad etme! Dünyayý sevme! Yani, fýtratýný deðiþtir" gibi zâhiren onlarca mâlâyutâk (güç getirilemeyecek) bir teklifte bulunurlar. Eðer deseler ki: "Bunlarýn yüzlerini hayýrlý þeylere çeviriniz, mecralarýný deðiþtiriniz." Hem nasîhat te´sîr eder, hem dâire-î ihtiyarlarýnda bir emr-i teklîf olur."

Hemen kaydedelim ki, merhum, bahsin baþýnda, bu hislerin yüzlerini, hayýrlý þeylere nasýl çevrileceðini, mecrâlarýnýn nasýl deðiþtirileceðini daha açýk daha müþahhas þekilde göstermeye ehemmiyet vermiþtir.

Ona göre, insanýn hakiki kemâle ulaþmasýnýn yolu, insan fýtratýndaki "þiddetli merak", "hararetli muhabbet", "dehþetli hýrs", "inadlý taleb" gibi hisleri hayra yöneltmekten geçer. Bu hisler aslýnda âhireti kazanmak için verilen sermaye hükmündedir. Ýnsan ise bunlarý dünyanýn fâni umûruna harcayarak elmas almaya mahsus sermayesini cam parçalarýna yatýrarak büyük ziyana düþmektedir. Açýklamasýna þöyle devam eder:

"Aþk, þiddetli bir mubabbettir; fâni mahbublara müteveccih olduðu vakit ya o aþk, kendi sahibini daimî bir azab ve elemde býrakýr; veyahud o mecazi mahbub, o þiddetli muhabbetin fiyatýna deðmediði için bâki bir mahbûbu arattýrýr, aþk-ý mecazi, aþk-ý hakîkiye inkýlâb eder.

Ýþte insanda binlerle hissiyat var. Her birisinin aþk gibi iki mertebesi var. Biri mecazi, biri hakîki. Meselâ: Endiþe-i istikbal hissi, herkeste var; þiddetli bir surette endiþe ettiði vakit, bakar ki, o endiþe ettiði istikbale yetiþmek için elinde senet yok. Hem rýzýk cihetinde bir taahhüd altýnda ve kýsa olan bir istikbal o þiddetli endiþeye deðmiyor. Ondan yüzünü çevirip, kabirden sonra hakîki, uzun ve gâfiller hakkýnda taahhüd altýna alýnmamýþ bir istikbale teveccüh eder. Hem mala ve câha karþý þiddetle bir hýrs gösterir. Bakar ki: Muvakkaten onun nezaretine verilmiþ o fâni mal ve âfetli þöhret ve tehlikeli ve riyaya medar olan câh (mevki), o þiddetli hýrsa deðmiyor. Ondan, hakikî câh olan meratib-i maneviyeye ve derecât-ý kurbiyyeye ve zâd-ý âhirete ve hakîki mal olan a´mâl-i sâlihaya teveccüh eder. Fena haslet olan hýrs-ý mecazî ise, âli bir haslet olan hýrs-ý hakikiye inkýlâb eder. Hem meselâ: þiddetli bir inad ile; ehemmiyetsiz, zâil, fâni umûrlara karþý hissiyatýný sarfeder. Bakar ki, bir dakika inada deðmeyen bir þeye, bir sene inad ediyor. Hem yararlý, zehirli bir þeye inad namýna sebat eder. Bakar ki bu kuvvetli his, böyle þeyler için verilmemiþ. Onu onlara sarfetmek, hikmet ve hakikata münafidir. O þiddetli inadý, o lüzumsuz umûru zaileye vermeyip, âlî ve bâki olan bakaik-i îmaniyeye ve esasat-ý Ýslâmiyeye ve hýdemât-ý uhreviyyeye sarfeder. O haslet-i rezîle olan inad-ý mecazî, güzel ve âli bir haslet olan hakîki inada, yani hakta þiddetli sebata- inkýlâb eder.

Ýþte þu üç misâl gibi, insanlara verilen cihazât-ý maneviyeyi, eðer nefsin ve dünyanýn hesabýyla istimal etse ve dünyada ebedî kalacak gibi gâfilâne davransa, ahlâk-ý rezîleye ve israfat ve abesiyete medar olur. Eðer hafiflerini dünya umuruna... ve þiddetlilerini ve zaif-i uhreviyeye ve mâneviyeye sarfetse, ahlâk-ý hamideye menþe, hikmet ve hakikata muvâfýk olarak saadet-i dareyne medar olur."[40]



ـ3313 ـ2 -وَعَنْه رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قَالَ: ]قَالَ رَسُولُ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: ]حَقُّ الْمُسْلِمِ عَلَى الْمُسْلِمِ خَمْسٌ: رَدُ السََّمِ، وَعِيَادَةُ الْمَرِيضِ، وَاتِّبَاعُ الْجَنَازِةُ، وَإِجَابَةُ الدَّعْوَةِ، وَتَشْمِيتُ العاطس[. أخرجه الخمسة.وزاد مسلم فِي رواية: وَإِذَا دَعَاكَ فَأجِبْهُ، وَإِذا اسْتَنصَحَكَ فَانْصَحْ لَهُ .



2. (3313)- Yine Ebu Hüreyre radýyallahu anh anlatýyor: "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Müslümanýn, müslüman üstündeki hakký beþtir: "Selamýný almak, hasta ziyaretine gitmek, cenazesine katýlmak, davetine icâbet etmek, hapþýrýrca yerhamükallah demek."[41]

Müslim´in bir rivayetinde þu ziyâde vardýr: "Eðer seni davet ederse icâbet et, senden nasihat taleb ederse ona nasihat ed."[42]



AÇIKLAMA:



1- Burada müslümanýn müslümana karþý vazîfesi "beþ" olarak ifâde edilmiþtir. Tirmizî´nin rivayetinde "altý" denilir ve altýncý olarak "Kendisi için istediðini onun için de istemek..." olduðu belirtilir. Bir baþka rivayette "yedi" denir ve "mazluma yardým..." da zikredilir.

2- Sadedinde olduðumuz hadîste sayýlan hususlar, "müslümanýn müslüman üzerindeki hakký...." olarak ifade edilmiþtir. Bazý rivayetlerde: "Hz. Peygamber bize yedi þeyi emretti, yedi þeyi de yasakladý...." þeklinde ifâde edilmiþtir.

Ýbnu Hacer´in açýklamasýna göre, bu ifâdeleri deðerlendiren bir kýsým âlimler, bunu "vâcip" olarak hükme baðlamýþlardýr. Yani bu sayýlan vazifeleri, mü´minin, mü´min kardeþine ifasý vâcibtir. Hatta bu hususu te´yid eden hadîs dahi gösterilmiþtir: "Beþ þey vardýr ki bunlar bir müslümanýn üzerine diðer müslümana karþý "vâcip" bir vazifedir..."

Mâlikîlerden bazýlarý ile, Zâhirîlerin cumhûru bunun vücubunda ýsrar etmiþtir. Ýbnu Ebî Cemre "bazýlarýnýn "farz-ý ayn" dediðini belirtir.

Bunun, Resulullah tarafýndan ya bizzat vâcib kelimesi, ya da vücûb ifâde eden bir üslûbla geldiðine dikkat çeken Ýbnu´l-Kayyim: "Bu husus sarîh þekilde vücûb kelimesiyle gelmiþ olmaktan baþka, vücûb´a delâlet eden hakk kelimesiyle, zahiriyle vücûba delalet eden bir lafýzla, hakikatý vücûb ifâde eden emir sîgasýyla ve Sahâbî´nin: "Resulullah bize emretti" lafzýyla gelmiþtir" der ve þu neticeye ulaþýr: "Þurasý muhakkak ki, fakihler, birçok þeyin vâcip olduðuna bu kadar delile dayanmadan hükmetmiþlerdir."

Bazýlarý da bu vazîfelerin farz-ý kifâye olduðuna, bir kýsmý yapýnca diðerlerinden düþeceðine hükmetmiþtir. Hanefilerle Hanbelîlerin çoðunluðu bu görüþtedir.

Þâfi´îlerle, Mâlikîlerden bir grup, bunun müstehab olduðuna, bir kiþinin yapmasýyla diðerlerinden sâkýt olacaðýna hükmederler.[43]



ـ3314 ـ3 -وَعَنْ أَبِي مُوسَى رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قَالَ: ]قَالَ رَسُولُ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَطْعِمُوا الجَائِعَ، وَعُودُوا الْمَرِيضَ، وَفُكُّوا الْعَانِي[. أخرجه البخاري أَبُو دَاوُد. »العاني« ا‘سير .



3. (3314)- Ebu Musa radýyallahu anh anlatýyor: "Resulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: "Aç´ý doyurun, hastayý ziyaret edin, esirleri hürriyetine kavuþturun."[44]



ـ3315 ـ4 -وَعَنْ أَبِي ذر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قَالَ: ]قَالَ رَسُولُ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: يَا أَبَا ذَرٍّ َ تَحْقَرَنَّ مِنَ الْمَعْرُوفِ شَيْئًا وَلَوْ أَنْ تَلْقَى أَخَاكَ بِوَجْهِ طَلْقٍ. وَإِذَا اشْتَرَيْتَ لَحْمًا أَوْ طَبخْتَ قِدْرًا فَأكْثِرْ مَرَقَتَهُ وَاغْرِفْ لِجَارِكَ مِنْهُ[. أخرجه الترمذي .



4. (3315)- Ebu Zerr radýyallahu anh anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ey Ebu Zerr! Mâruf´dan (iyilik) hiç bir þeyi hakir görme, hatta bir kardeþini güler bir yüzle karþýlaman bile (basit bir þey deðildir). Et satýn aldýðýn veya bir tencere kaynattýðýn zaman suyunu artýr, ondan komþuna bir avuç (kadar da olsa) ver."[45]



AÇIKLAMA:



Ma´ruf, aklýn ve þeriatýn güzel bulduðu, tasvîb ettiði her þeydir. Türkçemizdeki iyilik kelimesi kýsmen bunu karþýlayabilir. Allah´a ibadet ve taat, insanlara ihsan sayýlan her þey bu kelimeyle ifâde edilebilir. Ýnsanlarýn görüp garipsemediði, normal karþýladýðý bir fiil, bir durum, adâletli bir iþ, aile ve baþkalarýyla hoþ sohbet, güler yüz hep ma´ruftan sayýlmaktadýr. Resulullah, güler yüzü de ma´ruftan saymýþtýr. Çünkü bu, mü´minin kalbine sürûr verir. Ýþte bu, ma´ruf´tur.

Gönderilecek çorba suyunun avuçla ifâdesi, az bile olsa yapýlacak iyiliðin gerekli ve makbul olduðunu ifâde eder.[46]



DÖRDÜNCÜ FASIL

MECLÝS (OTURMA) ÂDÂBI


ـ3316 ـ1ـ عن أبي سعيد الخدري رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال رسولُ اللّه #: إيّاكُمْ وَالجُلُوسَ في الطُّرُقَاتِ. قَالُوا يا رَسُولَ اللّهِ: مَا لَنَا بُدٌّ مِنْ مَجَالِسِنَا، نَتَحَدَّثُ فيهَا. فقَالَ: إذَا أبَيْتُمْ إَّ المَجْلِسَ فَأعْطُوا الطَّرِيقَ حَقَّهُ. قَالُوا: وَمَا حَقُّهُ يَا رسولَ اللّهِ؟ قال: غَضُّ الْبَصَرِ، وَكَفُّ ا‘ذَى، وَرَدُّ السََّمِ، وَا‘مْرُ بِالْمَعْرُوفِ، وَالنَّهْيُ عَنِ المُنْكَرِ[. أخرجه الشيخان وأبو داود.وزاد في أخرى عن عمر: »وَتُغِيثُوا المَلْهُوفَ، وَتَهْدُوا الضَّالَّ« .



1. (3316)- Ebû Saîd el-Hudrî (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (bir gün):

"Sakýn yollarda oturmayýn!" buyurmuþtu.

"Ya Resulullah dediler, oturmadan edemeyiz, oralarda (oturup) konuþuyoruz."

"Mutlaka oturacaksýnýz, bari yola hakkýný verin!" buyurdu. Bunun üzerine:

"Ey Allah´ýn Resûlü, onun hakký nedir?" diye sordular.

"Gözlerinizi kýsmak, (gelip geçeni) rahatsýz etmemek, selama mukabele etmek, emr bi´lma´ruf nehy-i ani´lmünker yapmaktýr!" dedi."[47]

Hz. Ömer´den yapýlan bir baþka rivayette þu ziyade var: "Yardým isteyen mazluma yardým edersiniz, yolunu kaybedene rehber olursunuz."[48]



AÇIKLAMA:



1- Hadiste, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Ashâb-ý Kiram hazerâtýna yollarda oturmamalarýný söylediði halde, onlarýn itirazlarý mevzubahis olmaktadýr. Bu durumdan "Ashab, Resulullah´a itiraz eder miydi?" diye bir soru akla gelebilir.

Kadý Ýyâz þu açýklamayý sunar: "Hadiste, Aleyhissalâtu vesselâm´ýn onlara olan emrinin vücub için olmayýp teþvik ve daha iyiyi gösterme maksadýný güttüðüne delil vardýr. Zira, eðer vücub anlamýþ olsalardý kesinlikle bu itirazý yapmazlardý. Emirlerin vacip ifade etmediði iddiasýnda olanlar bu hadisle de istidlâl ederler.

Ýbnu Hacer der ki: "Ashabýn, ihtiyaçlarý sebebiyle þikayet mevzuu yaptýklarý hususu hafifletici bir nesh vâki olmasýný ümid etmiþ olmalarý da muhtemeldir. Bu söylediðimizi, þu rivayet de te´yid etmektedir: "Kavm bunu bir vecîbe zannetti." Bir baþka rivayette þöyle derler: "Biz zararsýz bir þey için otururuz, oturur konuþuruz, müzâkerelerde bulunuruz."

2- Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ashabýn itirazý üzerine bazý þartlarla yolda oturmaya izin verir. Bu þartlar muhtelif rivayetlerde farklý ziyadeler halinde 14 ayrý âdâba çýkmaktadýr:

1) Selam vermek,

2) Güzel söz,

3) Hapþýrana yerhamukâllah demek,

4) Selama mukabele,

5) Yük taþýyana yardým,

6) Mazluma yardým,

7) Ýmdat isteyene koþmak,

8 Yol sorana göstermek,

9) Yolunu kaybedene rehber olmak,

10) Emr-i bi´lma´rufta bulunmak,

11) Münkerden nehyetmek,

12) Eza vermekten kaçýnmak,

13) Gözünü (haramdan) kýsmak,

14) Allah´ý çokça zikretmek.

Bu hususlarýn ehemmiyeti çeþitli hadislerde takrir edilmiþtir.

Sokakta oturma yasaðýna, genç kadýnlarýn da hazýr bulunarak fitneye düþme endiþesi de müessir olmalýdýr. Çünkü, ihtiyaçlarý sebebiyle dýþarý çýkmaktan ve sokaklardan geçmekten kadýnlar yasaklanmamýþ olduklarý için, onlara bakmadan hâsýl olacak fitne endiþesi vardý. Keza evinde kaldýðý takdirde faydalý bir meþguliyet içinde olmasý muhtemelken sokaða çýkarak gerek Allah´ýn ve gerekse müslümanlarýn bir kýsým hukukunu ihlal etmesi, bazý münkerleri görmesi gibi zararlý ihtimaller de mevcuttu. Bu durumda müslümana emr-i bi´lma´ruf ve nehy-i ani´lmünker terettüp eder, yapmazsa günaha girer, keza gelip geçenlere selam vermek durumunda kalýr, bu çokça hâsýl olursa her gördüðüne mukabele etmekten aciz kalabilir, böylece farzýn terki ile günaha girer. Kiþi fitneden kaçmak ve nefsini sindirmekle sorumludur. Bütün bu sebeplere binaen Þârî, yollarda oturmayý terke çaðýrdý, ashab, birbirleriyle anlaþma, görüþme, dinî meseleleri müzakere, mübah þeyleri konuþarak gönüllerini ferahlatmak gibi bazý maslahatlar sebebiyle yolda oturmaya olan ihtiyaçlarýný zikrettiler. Resulullah da onlara mezkur mahzurlarý izale edici tedbirlere riayet kaydýyla yollarda oturmaya ruhsat verdi. Yukarýda zikredilen ondört maddelik âdâbtan herbiriyle ilgili muhtelif hadisler ve hatta âyetler vârid olmuþtur.[49]



ـ3317 ـ2ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]قال رسولُ اللّه #: إذَا كَانُوا ثََثَةً فََ يَتَنَاجَى اثْنَانِ دُونَ الثَّالِثِ فإنَّ ذلِكَ يُحْزِنُهُ[. أخرجه الثثة وأبو داود. وأخرجه الخمسة إ النسائي عن ابن مسعود رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ بمعناه .


radyobeyan