Kütübü Sitte
Pages: 1
Sohbet 3 By: armi Date: 01 Mayýs 2010, 13:24:05

وقولها »طوع أبيها وطوع أمها« أي مطيعة لهما منقادة ‘مرهما .

ومعنى »ملء كسائها« ممتلئة الدسم سمينة. وفي رواية صفر ردائها بكسر الصاد والصفر الخالي: أي ضامرة البطن.وغيظ جارتها »المراد بالجارة هنا: الضرة أي يغيظ ضرتها ماترى من حسنها وجمالها خلقًا وخلقا.وقولها «تبث حديثنا تبثيثا» بالثاء أي تشيعه وتظهره بل تكتمه.«و تنقث ميرتنا» الميرة الطعام المحبوب. ومعنى تنقث تفسدهاو تفرقها وتذهب بها، وصفتها با‘مانة.«و تم‘ بيتنا تعشيشا» بالعين المهملة أي تترك الكناسة والقمامة فِيهِ متفرقة كعش الطائر بل هي مصلحة للبيت معتنية بتنظيفه. وروي بالغين المعجمة من الغش فِي الطعام.«وا‘وطاب» جمع وطب بفتح الواو وسكون الطاء وهي أسقية اللبن التي يمخض فيها.ومعنى «يلعبان من تحت خصرها برمانتين» قَالَ أَبُو عبيد: معناه أنها ذات كفل عظيم فإذا استلقت علي قفاها نتأ الكفل بها من ا‘رض حَتَّى تصير تحتها فجوة يجري فيها الرمان.«والسري» بالمهملة السيد الشريف، وقيل السخي.«والشري» بالمعجمة: الفرس الفائق الخيار.«والخطي» بفتح الخاء المعجمة وكسرها والفتح أشهر: الرمح منسوب إِلَى الخط: قرية بساحل البحر عند عمان، و سَميتُ الرماح خطية ‘نها تحمل إِلَى هَذَا الموضع وتثقب فِيهِ.«وأراح علي نعما ثريا» أي أتى بها إِلَى مراحها وهو موضع مبيتها، والنعم ا“بل والبقر والغنم .

«والثري» بالمثلثلة وتشديد الياء: الكثير من المال وغيره.«وأعطاني من كل رائحة» أي ما يروح من ا“بل والبقر والغنم والعبيد.«زوجا» أي اثنين.«وميري أهلك» بكسر الميم من الميرة: أي أعطيهم وأفضلي عليهم، وقوله صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ لعائشة رَضِىَ اللّهُ عَنْها: «كنت لك تأبي زرع» ‘م زرع قَالَ العلماء: هو تطييب لنفسها وإيضاح لحسن عشرته إياها.ومعناها أنا لك كأبي زرع و كَانَ زائدة أو للدوام و اللّه أعلم .



1. (3305)- Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ) anlatýyor: "Onbir kadýn oturup, kocalarýnýn ahvalini haber vermede ve hiçbir þeyi gizlemiyecekleri hususunda birbirlerine kesin söz verip anlaþtýlar:

Birincisi (zemmederek): "Benim kocam (yalçýn) bir daðýn baþýndaki zayýf bir devenin eti gibidir. Kolay deðil ki çýkýlsýn, semiz deðil ki götürülsün" dedi. (Yani kocasýnýn sert mizaçlý, huysuz, gururlu oluþuna, ailenin kendisinden istifade etmediðine iþaret etti.)

Ýkincisi (de zemmederek): "Ben kocamýn haberini fâþ etmek istemem, çünkü korkarým. Eðer zikretmeye baþlarsam büyük-küçük herþeyini söyleyip býrakmamam gerekir, (bu ise kolay deðil)" dedi.. (Bu sözüyle kocasýnýn çok kötü olduðuna iþaret etti).

Üçüncüsü (zemmederek): "Benim kocam uzun boyludur, konuþursam boþanýrým, konuþmazsam muallakta býrakýlýrým" dedi. (Bu da kocasýnýn akýlca kýt olduðunu belirtmek istedi).

Dördüncüsü (överek): "Kocam Tihâme gecesi gibidir. Ne sýcaktýr, ne soðuktur. Ne korkulur, ne usanýlýr" dedi.

Beþincisi: "Kocam içeri girince pars[22], dýþarý çýkýnca arslan gididir. Bana býraktýðý (ev iþlerinden hesap) sormaz" dedi.

Altýncýsý: "Kocam, yedi mi (üst üste katlayýp) çok yer, içti mi sömürür, yattý mý sarýnýr. Benim kederimi anlamak için (elbiseme) elini sokmaz." (Bu da kocasýnýn kendisiyle ilgilenmediðini, yiyip içmekten baþka birþey düþünmediðini söylemek ister.)

Yedincisi: "Kocam tohumsuzdur (erlik yapmaktan acizdir). Her dert onundur (vücudunda çeþitli hastalýklar var). Baþýmý yarar, vücudumu yaralar, (bunlarý yapmak için) herþeyi toplar, (her eline geçeni kullanýr, vurur)” dedi.

Sekizincisi: "Onun (vücuduna) dokunmak tavþana dokunmak gibi (yumuþak)týr. Güzel kokulu bitki gibi hoþ kokar" dedi.

Dokuzuncusu: "Kocamýn direði yüksektir (evi rahattýr), kýlýcýnýn kýný uzundur (boylu posludur), ocaðýnýn külü çoktur, evi meclise yakýn (misafirperver) bir adamdýr" dedi.

Onuncusu: "Kocam mâliktir, hem de ne mâlik! Artýk akýl ve hayalinizden geçen her hayra mâliktir. Onun çok devesi vardýr. Develerin çökecek yerleri çok, yaylaklarý azdýr. Çalgý sesini duydular mý helâk olacaklarýný anlarlar. (Yani develer yayýlmaya salýnmaz, kesilmek üzere bekletilir, çalgý ve eðlence sesi duyunca kesileceklerini anlarlar demektir.)

Onbirincisi: "Kocam Ebu Zerr´dir. Amma ne Ebu Zerr´dir! Anlatayým: Kulaklarýmý zinetlerle doldurdu, bazularýmý yaðla tombullaþtýrdý. Beni hoþnut kýldý, kendimi bahtiyar ve yüce bildim. O beni þýkk denen bir dað kenarýnda bir miktar davarla geçinen bir âilenin kýzý olarak buldu. Beni atlarý kiþneyen, develeri böðüren, ekinleri sürülüp daneleri harmanlanan müreffeh ve mesud bir cemiyete getirdi. Ben onun yanýnda söz sahibiyim, hiç azarlanmam. (Akþam) yatar sabaha kadar uyurum. Doya doya süt içerim. Ebû Zerr´in annesi de var: Ümmü Ebû Zerr. Ama o ne annedir! Onun zahire anbarlarý büyük, hararlarý iri, evi geniþtir.

Ebû Zerr´in oðlu da var. Ama ne nezaketli gençtir o. Onun yattýðý yer, kýlýcý çekilmiþ kýn gibidir. Onu dört aylýk bir kuzunun tek budu doyurur, (az yer). Ebu Zerr´in bir de kýzý var. Ama o ne terbiyelidir. Babasýna itaatkârdýr. Anasýna da itaatkârdýr. Vücudu elbisesini doldurur. Endamýyla (kuma ve akranlarýný) çatlatýr.

Ebu Zerr´in bir de câriyesi var. O ne sadakatli, ne iyi câriyedir. Aile sýrrýmýzý kimseye söylemez, evimizin azýðýný asla ifsad ve israf etmez, evimizde çer çöp býrakmaz, temiz tutar. Nâmusludur, eve kir getirmez.

Bir gün Ebu Zerr evden çýktý. Her tarafta süt tulumlarý yað çýkarýlmak için çalkalanmakla idi. Yolda, bir kadýna rastladý. Kadýnýn, beraberinde, pars gibi çevik iki çocuðu vardý, koltuðunun altýndan kadýnýn memeleriyle oynuyorlardý. (Kocam bu kadýný sevmiþ olacak ki) beni býraktý, onunla evlendi. Ondan sonra ben de þeref sâhibi bir adamla evlendim. O da güzel ata binerdi. Hattî mýzraðýný alýr ve akþam üzeri deve ve sýðýr nev´inden birçok hayvan sürer, bana getirirdi. Getirdiði her çeþit hayvandan bana bir çift verirdi. (Bu kocam da bana:)

"Ey Ümmü Zerr! Ye, iç ve akrabalarýna ihsanda bulun!" derdi. Ümmü Zerr der ki: "Buna raðmen, ben bu ikinci kocamýn bana verdiklerinin hepsini bir araya toplasam, Ebu Zerr´in en küçük kabýný dolduramaz."

Bu hadisi rivayet eden Hz. Aiþe der ki: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (gönlümü almak için):

"Ey Aiþe, buyurdular, ben sana Ebu Zerr´in Ümmü Zerr´e nisbeti gibiyim. (Þu farkla ki Ebu Zerr Ümmü Zerr´i boþamýþtýr, ben seni boþamadým. Biz beraber yaþayacaðýz)."[23]



AÇIKLAMA:



1- Bu hadîs, çok veciz, edebi, teþbihli bir üslûb ve garib kelimelerle kadýnlar arasýnda cereyan eden bir muhâvereyi nakletmektedir. Muhavere onbir kadýn arasýnda geçmekte ve kadýnlar kocalarýný medh veya zemmederek anlatmaktadýrlar. Rivayetin sanat yönü ve edebî zevki, tercümede maalesef kaybolmaktadýr. Bu hadisten, bunu rivâyet eden Hz. Aiþe´nin edebî gücünü ve onun müstesna ve mümtaz þahsiyetini anlamak mümkündür.

2- Hadîste yer verilen teþbihlerle ifade edilmek istenen mânayý tercüme sýrasýnda parantez içi ilaveler veya dipnotlar halinde kýsaca belirtmeye çalýþtýk. Âlimler bu teþbihleri daha da geniþ açmýþlar, hatta bazan ayný ibâreden birbirine ters düþen yorumlara gitmiþlerdir. Zikri geçen onbir kadýnýn þahsiyet ve isimlerini tesbite çalýþanlar da olmuþtur. Bazýlarýnýn ismi söylenmiþ ise de bazýlarý mübhemliklerini korumuþtur. Ancak isimden bahseden rivayetlerin mevsûk ve güvenilir olmadýðýný âlimler ayrýca belirtir. Bu çalýþmamýzda, çok gerekli olmayan teferruata yer vermediðimiz için, sadedinde olduðumuz rivayetle alâkalý bu nevi teferruata girmedik.[24]

3- Hadis Sahiheyn´de Hz. Aiþe´nin rivayetidir. Sadece sondaki "Ey Aiþe ben sana, Ebu Zerr´in Ümmü Zerr´e nisbeti gibiyim" kýsmý merfudur. Ancak diðer bazý rivâyetlerde ve mesela Nesâî´nin Abbâd Ýbnu Mansûr´dan kaydettiði bir rivayette hadisin her tarafý merfudur. Hz. Aiþe hadîse þöyle baþlar: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana buyurdular ki: "Ben sana, Ebu Zerr´in Ümmü Zerr´e nisbeti gibiyim" dedi. Ben de: "Ey Allah´ýn Resulü, annem babam sana kurban olsun, Ebu Zerr´de kim?" diye sordum. Anlatmaya baþladý: "Kadýnlar toplandý..." ve hadisi böylece Aleyhissalatu vesselam sonuna kadar anlatýr.

4- Hadisten Çýkarýlan Bazý Fevâid:

* Kadýnlara iyi muamelede bulunmak gerekir. Onlara gösterilecek yakýnlýk, mübah meseleler çerçevesinde sohbet, mizah bu iyi muamelenin bir parçasýdýr. Resulullah bu hikâyeyi Hz. Aiþe´den dinlemiþ veya Hz. Aiþe´ye anlatmýþtýr.

* Erkek hanýmýna mizah yapmalý, þakalaþmalý, kadýnýn þýmarmasýna meydan vermeyecek ölçüde kendisini sevdiðini ihsas etmeli ve hatta söylemelidir.

* Hadiste malla övünmek yasaklanmakta, dinî meselelerdeki faziletin söylenmesinin câiz olduðu beyan edilmektedir.

* Erkek, ailesine onlarla olan durumunu haber verebilir. Bilhassa yaptýðý ihsanlara küfrân müþahede ettiði zaman bunu hatýrlatmasý uygundur.

* Kadýn, kocasýnýn kendisine yaptýðý iyilikleri zikredebilir.

* Erkek hanýmlarýndan birine, diðerinin yanýnda söz ve fiille hususî bir ikramda bulunabilir. Ancak bu, diðerlerine çevre müncer olmamalýdýr.

* Çok evli olan kimse, kadýnlarýyla, onlarýn nöbetleri dýþýnda da sohbet edebilir.

* Eski ümmetlerden ibretli temsiller anlatýlabilir.

* Ruhlarý hafifletmek, gönülleri neþelendirmek maksadýyla bir kýsým nükteli hikâyeler, nezih fýkralar anlatýlabilir.

* Kadýnlarýn, kocalarýna sâdýk ve vefâdar olmaya, nazarlarýný onlara hasredip, iyiliklerine þükranda bulunmaya teþvik var.

* Kadýn kocasýndan bildiði iyi ve kötü taraflarý anlatabiliyor, tavsifte mübâlaðaya da kaçabiliyor. Yeter ki bunu âdet haline getirmesin, bu durumda mürüvvetin kýrýlmasýna sebep olur.

* Hattabî, "Kiþiyi kendisinde bulunan bir kusuruyla zikretmek câizdir, yeter ki, bunu yapmaktan nefret ettirmek kastedilsin, bu gýybet sayýlmaz" diye bir hüküm çýkarmýþ, ancak Ebu Abdullah et-Teymî buna karþý çýkýp þöyle demiþtir: "Bu þekilde istidlâl Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn, kocasýný gýybet eden kadýný bizzat iþitip, müdâhelede bulunmamasý hâlinde doðru olurdu. Amma, hazýr olmayandan yapýlan hikâye böyle deðil. Þöyle ki, halk içinde birisi: (Herhangi muayyen bir þahsý belirtmeden) "Beþ para etmeyen bir kimsedir" diyecek olsa bunda bir mahzur yoktur. "Ýbnu Hacer, Hattâbî´nin de bunu kastetmiþ olabileceðini söyleyerek, hakkýndaki tenkidin yersiz olduðunu söyler.

Mazirî der ki: "Böylesi bir özür beyanýna, bu hadis yanýnda zikredilen kimse, kadýnlarý kocalarýnýn gýyabýnda konuþurlarken dinleyip onlarý bu davranýþlarýnda ikrar etmiþ olsaydý, ihtiyaç duyulurdu. Ama hadiste cereyan eden vak´a böyle deðil. Hadiste Hz. Aiþe, Resulullah´a gâib, meçhul kadýnlarýn hallerini hikaye etmiþtir, þu halde burada özür aramak gereksiz. Þayet bir kadýn, kocasýnýn hoþlanmayacaðý bir halini vasfetmiþ olsa, bu davranýþ, Kur´an-ý Kerim´in haram ettiði gýybet olur; bu, konuþana da dinleyene de haramdýr. Böyle bir konuþma sadece hâkimin huzurunda þikayet makamýnda yapýldýðý taktirde haram olmaz. Ama tekrar edelim, bu söylediðimiz muayyen bir þahýsla ilgilidir. Fakat þahsý bilinmeyen meçhul birisi hakkýnda olursa bunu dinlemekte bir mahzur yoktur. Zira kiþi, yanýnda zikredildiði kimsenin kendisini tanýdýðýný bilmesi halinde rahatsýz olur.

Þurasý da mâlum ki, bu þahýslar zaten meçhul kimseler. Ýsimleri þöyle dursun ne þahýslarý ne de zatlarý bilinmemektedir. Kadýnlarýn müslüman olduklarý sabit deðil ki haklarýnda gýybet hükmüne gidilsin. Öyleyse söylenen sebeple bununla istidlâl bâtýl olur."

* Daha önce evlenmiþ bir dulla nikâhlanmayý mekruh addedenleri, bu hadis te´yid etmektedir. Zira, Ümmü Zerr, ikinci kocasýnýn elinden geldiðince kendisine iyilikler yapýp ikramlarda bulunduðunu itiraf etmesine raðmen, ilk göz aðrýsý olan birinci kocasýný unutamamakta ve ikinciyi evvelkiyle kýyaslýyarak alçaltmaktadýr.

* Sevgi kusuru örtmeye, görmemeye sevketmektedir. Nitekim Ümmü Zerr önceki kocasýnýn, kendisini boþamýþ olmak gibi ciddî bir kötülüðüne raðmen, sevgisi sebebiyle hâlâ faziletlerini mübalaðalý þekilde söylemektedir. Rivâyetin bazý veçhinde Ebu Zerr de onu boþamaktan piþmanlýk ifâde etmektedir.

* Hadîs, meçhul olmasý kaydýyla bir kadýnýn vasfedilip mehâsininin erkeklere söylenmesinin câiz olduðunu da göstermektedir. Muayyen bir kadýnýn bir erkek yanýnda tavsifi veya kadýndan, yabancý bir erkeðin bakmasý haram olan kýsýmlarýnýn zikri câiz deðildir.

* Benzetme (teþbih), benzetilenle benzeyenin her hususta eþitliðini gerektirmez. Nitekim Resulullah, "Ben sana Ebu Zerr gibiyim" demiþtir. Maksadý, Ebu Zerr´le Ümmü Zerr arasýndaki ülfetteki benzerliði hatýrlatmaktýr; onun serveti, çocuklarý, hizmetçisi, hanýmýný boþamasý vs. deðildir.

* Kinaye ile boþama, niyetin mukarenetiyle gerçekleþir. Nitekim Resulullah Ebu Zerr´e kendisini benzetti, ama bununla Hz. Aiþe´yi boþama niyeti yoktu. Halbuki Ebu Zerr karýsýný boþamýþ birisi idi.

* Mühelleb´e göre fazilet ehli hangi dinden olursa olsun, onun fazileti örnek alýnabilir, taklid edilebilir. Zira Ümmü Zerr, Ebu Zerr´in iyi davranýþlarýný anlatýnca Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) onu kendine örnek alarak, Hz. Aiþe´ye söylediðini söylemiþtir.

Kadý Ýyaz bu yoruma þu þekilde itiraz etmiþtir: "Hadisin siyakýnda, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn Ebu Zerr´i örnek edindiðini gerektiren bir karine yok. Bilakis Aleyhissalâtu vesselâm, Hz. Aiþe´ye karþý davranýþýnýn, Ebu Zerr´in Ümmü Zerr´e karþý davranýþýna benzediðini ifâde etmiþtir."

Bu itirazý mâkul bulmamak mümkün deðil, zira örnek almak, önceden kendinde olmayan bir þeyde olur. Böylece kiþi bir baþkasýný örnek alarak, kendindeki eksikliði giderir. Halbuki sadedinde olduðumuz rivayette Resulullah, aradaki benzerliðe dikkat çekmiþtir. Mühelleb, hükmünü ümmet hakkýnda bazý kayýtlar tahtýnda ifade etse daha uygun olurdu: "Güzel olan bir þeyi bir baþka din mensubundan almak câizdir" þeklinde. Bu durumda þu soru akla gelir: "Acaba Ýslâm´ýn ihmal ettiði bir güzellik var mýdýr?"

* Kiþiyi yüzüne karþý medhetmek caizdir, yeter ki þýmarýp fesada uðrayacaðýndan emin olursun.

* Hadis, konuþtuklarý zaman kadýnlarýn çoðunlukla kocalarýndan söz ettiklerine delildir. Erkekler bunun hilafýnadýr. Zira onlar umumiyetle geçim meselelerinden söz ederler.

* Garip kelimelerin kullanýlmasýna, zorlamaya, yapmacýklýða kaçmýyorsa sözde secîe yer verilmesine cevaz vardýr. Bu husus hikâyenin Arapça aslýný okuyunca, Arapça bilenlerce teyid edilecektir. Kadý Ýyaz, konuþmalarda edebî sanatlardan pek çoðuna yer verildiðini söyler. Þârihler bunlarý gösterir ve açýklar. Teysîr, hadiste geçen garip kelimelerin, teþbihli ibârelerin açýklanmasýna, ihtiyaca binâen beþ sayfadan fazla yer ayýrmýþtýr.[25]



ـ3306 ـ2 -وَعَنْ جَابِرٍ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قَالَ: ]قَالَ رَسُولُ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: َ يَفْرُكُ مُؤْمِنٌ مُؤْمِنَةٌ. إِنْ كَرِهَ مِنْهَا خُلْقًا رَضِىَ آخَرَ[. أخرجه مسلم .



2. (3306)- Hz. Câbir (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bir mü´min erkek, bir mü´min kadýna buðzetmesin. Çünkü onun bir huyunu beðenmezse baþka bir huyunu beðenir."[26]



AÇIKLAMA:



Nevevî, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn, erkekleri kadýnlara küsüp darýlmaktan yasakladýðýný belirtir. Çünkü bazý huylarý hoþ olmasa bile, mutlaka hoþlanacaðý baþka huylarý vardýr. Sözgelimi kadýn hýrçýn ve huysuzdur ama dindardýr, namusludur, ailesine, çocuklarýna düþkündür.

Þu halde, Aleyhissalatu vesselam, diðer birçok hadislerinde olduðu gibi, burada da erkeklerin, kadýn tabiatý hakkýnda saðlýklý bir telâkkiye kavuþarak onlar karþýsýnda sabýrlý ve anlayýþlý olmalarýný saðlamaya çalýþmaktadýr.[27]



ـ3307 ـ3 -وَعَنْ اِبْنِ عمر رَضِىَ اللّهُ عَنْهما قَالَ: ]قَالَ رَسُولُ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا رَأَيْتُ مِنْ نَاقِصَاتِ عَقْلٍ وَدَيْنٍ أَغْلَبَ لِذِي لُبِّ مِنْ إِحْدَاكُنَّ. قَالَتْ اِمْرَأَةٌ مِنْهُنَّ جَزْلَةٌ:

وَمَا نُقْصَانُ الْعَقْلِ وَالدِّينِ؟ قَالَ: أَمَّا نُقْصَانُ الْعَقْلِ فَإِنَّ شَهَادَةَ امْرَأَتَيْنِ بِشَهَادَةِ رَجُلٍ. وَأَمَّا نُقْصَانُ الدِّينِ فَإِنَّ إِحْدَاكُنُّ تُفْطِرُ رَمَضَانَ وَتُقِيمُ أَيَّامًا َ تُصَلِّي[. أخرجه أَبُو دَاوُد. وَاللُّبُّ العقل.«وَالجزلة» التامة. وقيل ذات كم جزل: أو قوى شديد .



3. (3307) Ýbnu Ömer radýyallahu anhüma anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"(Ey kadýnlar topluluðu!) Ben, akýl sahiplerine aklý ve dini nakýs olanlardan galebe çalan sizin kadarýný hiç görmedim!" demiþti. Ýçlerinden dirayetli bir kadýn:

"Bizim aklýmýzýn ve dinimizin noksanlýðý nedir?" diye sordu.

"Aklýnýzýn noksanlýðý, þâhidlikte, iki kadýnýn þehâdetinin bir erkek þehâdetine denk olmasýdýr. Dindeki noksanlýk ise, (ay hali sebebiyle) ramazanda oruç yemeniz ve bazý günler namaz kýlmamanýzdýr" cevabýný verdi."[28]



AÇIKLAMA:



1- Rivâyet birçok vecihten gelen hadislerden biridir, aslý uzuncadýr. Mesela Bûharî´deki bir veçhine göre, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir bayram günü (Kurban veya Ramazan), hutbe sýrasýnda musallânýn kadýnlar kýsmýna geçerek, kadýnlara hususî hitapta bulunur:

"Ey kadýnlar topluluðu! Sadaka verin, zira bana cehennem ehlinin ekseriyetini kadýnlarýn teþkîl ettiði gösterildi!" Kadýnlar:

"Niye ey Allah´ýn Resûlü!" diye sorarlar.

"Siz laneti fazla yapýyor, kocalarýnýza nankörlük ediyorsunuz. Ben azim sahibi erkeðin aklýný çelmede aklý ve dini noksanlardan sizin kadar ileri olaný hiç görmedin" buyurdu. Kadýnlar:

"Ey Allah´ýn Resûlü aklýmýzýn ve dinimizin noksanlýðý nedir?" dediler. Aleyhissalatu vesselam:

"Kadýnýn þehâdeti erkeðin þehadetinin yarýsý deðil mi?" dedi. Kadýnlar, "Evet!" deyince:

"Ýþte bu onun aklýnýn noksanlýðýdýr. Hayýz olduðu zaman namaz ve orucu terketmiyor mu?" buyurdu. Kadýnlar yine, "Evet!" dediler.

"Ýþte bu da dinlerinin noksanlýðýdýr" buyurdular."

2- Cehennem ehlinin çoðunu kadýnlarýn teþkil etmesini, bazý alimler, irade sâhibi erkeklerin aklýný çelerek kötü söz ve davranýþlara itilmelerine sebep olmalarýyla izah ederler: "Böylece onlarýn günahýna ortak olurlar. Buna kendi günahlarý da inzimam edince, kadýnlar erkeklere nazaran daha ziyade günahkâr duruma düþerler."

3- Akýl: Hadiste akýl bahsi geçmektedir. Alimler onu "ilim", "Bazý zarurî ilimler", "Bilinen hakikatlarýn arasýný temyiz gücü" gibi tariflere tabi tutarlar. Aklýn mahiyeti, kýsýmlarý, insanda bulunduðu yer hakkýnda ihtilaf edilmiþtir. Burada teferruata girmeyeceðiz. Resulullah, kadýnlarýn "Aklýmýzýn noksanlýðý nedir?" "Dinimizin noksanlýðý nedir?" þeklindeki sorularýna, onlara kýzýp, levm etmeden anlayacaklarý bir dille cevap vermiþtir. "Þehâdetiniz erkeðin þehâdetinin yarýsý.." demekle, "Erkeklerinizden iki þâhit tutun. Eðer iki erkek bulunmazsa, þâhidlerden razý olacaðýnýz bir erkek, -biri unuttuðunda diðeri ona hatýrlatacak- iki kadýn olabilir" (Bakara 282).

Kadýnlardan iki þahidin bir þahid yerine geçmesi, bu onlarý levm deðildir. Onlarýn fýtrî zaaflarýný tescildir. Hissilik esas olmasý sebebiyle zabt yönüyle nâkýstýrlar. Âyet-i kerime, "Birinin unuttuðunu diðeri hatýrlatýr" buyurarak bu fitrî farklýlýða dikkat çeker.

Ýbnu Hacer: "Diðerinin yardýmýný taleb etmek zabtýnýn azlýðýný, haber vermektir, bu da aklýnýn noksanlýðýna iþaret eder" der.

4- Hadisten istinbat edilen fevâid´e daha önce de kýsaca temas edilmiþti. Burada yeri gelmiþken bir kere daha belirtelim ki kadýnlardaki bâzý fýtrî zaafý söylemek, bu onlarý levm etmek mânasýna gelmez. Bilakis yaratýlýþtan fýtrâtýna konan ve menfi tezâhürlere de sebep olabilen bir vasfýna dikkat çekmektir. Bu, ihmal ve dikkatsizlik gibi levm´i gerektiren irâdî bir kusur deðildir. Zaaflarýna dikkat çekerek, o cihetten gelecek mahzurlara karþý uyarmak, tedbire davet etmek -Ýbnu Hacer´in ifadesiyle- "onlar sebebiyle fitneye düþmekten tahzîr" etmektir. Nitekim, Resulullah aklî ve dinî noksanlýklarý sebebiyle deðil, fakat:

1- Laneti çok yapmalarý,

2- Kocalarýna nankör olmalarý,

3- Erkeklerin akýllarýný çelmeleri sebebiyle ateþ terettüp ettiðini belirtmiþtir.

Kadýnlarýn dinî yönden noksanlýkla tavsif edilmeleri hususunda þu açýklamayý yapar: "Bazýlarý bunu anlamakta zorluk çektiler. Aslýnda mesele açýktýr. Þöyle ki: Din, Ýman ve Ýslam her üç kelime de bir mânaya gelir. Nitekim bu hususu birçok kereler açýkladýk. Yine açýkladýk ki, bütün ibâdet ve taatler de iman ve din olarak isimlendirilmiþtir. Bu husus sâbit olunca, kimin ibadeti çok olursa imanýnýn ve dininin arttýðýný, kimin de ibadeti azalýrsa dininin eksildiðini anlarýz. Þunu da kaydedelim ki, din noksanlýðý bazan günah hâsýl eder; özürsüz olarak namaz, oruç vs. bir farz ibadetin terki gibi; bazan de mecburi þekilde ve günaha meydan vermeden hasýl olur, hayýzlýnýn namazý terketmesi gibi. Þöyle bir soru akla gelebilir: "Yolcu ve hasta mûtad olarak yaptýklarý bir kýsým nafile ibadetleri, yolculuk ve hastalýk sebebiyle yapamasalar, yol ve hastalýk esnasýnda aynen yapmýþ gibi sevaba mazhar olduklarýna göre, kadýn da mazur ise, hayýzlý olduðu günlerde terk ettiði namaz sebebiyle sevap kazanmaz mý?"

Bu soruya cevabýmýz þudur: Bu hadîsin zâhirine göre, kadýnlar sevap almazlar. Aradaki farka gelince, hasta ve yolcu bu nafile ibadetleri onlara ehliyeti oldukça devamlý yerine getirme niyetiyle yapýyorlardý. Hayýzlý kadýn ise, böyle deðil. Onun niyeti, hayýz vaktinde namazý terketmektir. Dahasý, hayýz vaktinde namaza niyeti haramdýr. Bunun nazîri, devamlý kýlmaya niyet etmeden bazan nâfile kýlýp bazan kýlmayan kimsedir. Böyle biri yolcu veya hasta olsa, bu esnada nâfile namaz sevabýndan mahrum kalýr.

* Hadis, sadaka ve iyilik yapmaya teþvik etmekte, istiðfar ve diðer taatlerin çokça yapýlmasýný istemektedir.

* Ayrýca, yapýlan iyiliklerin kötülükleri götüreceðine ve sadakanýn azabý önleyeceðine delil var. Zira nankörlük, lanetleme gibi günahlara bedel, gelecek cehennem cezasýna karþý sadaka tavsiye edilmiþtir.

* Hadis (Nevevi´ye göre), kocaya ve iyiliðe karþý nankörlüðün büyük günahlardan olduðunu ifade eder. Çünkü ateþle tehdid, mâsiyetin büyük günah oluþunun alâmetidir.



*LA´NET:


Hadîs, lânetin de çok çirkin günahlardan olduðunu ifade eder. Alimler hadisten lanetin de büyük günah olduðu hükmünü çýkarmaktan kaçýnýrlar. Çünkü hadis "Lâneti çok yapýyorsunuz" demektedir. Küçük günahlar çoðalýnca büyük olur. Ancak Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Mü´mine lânet, onu katletmek gibidir" demiþtir. Ulemâ lânetin haram olduðunda ittifak eder. Zira lânet lügatte uzaklaþtýrma ve tardetme, þer´i örfte "Allah´ýn rahmetinden uzak kýlma" mânasýna gelir. Hali ve son durumu kesinlikle bilinmeyenin, Allah´ýn rahmetinden uzak olmasýný dilemek câiz olmaz. Bu sebeple ulemâ: "Ýster müslüman, ister kâfir ve isterse hayvan olsun, muayyen bir zâta lanet etmek caiz deðildir" demiþtir. Bir kimsenin son hâlini sadece Allah bilir. Öyleyse Ebu Cehil ve iblis gibi küfür üzerine öldüðü veya öleceði þer´î bir nassla bilinmeyenlere açýkça lânet câiz olmaz. Amma, vasýfla lânet haram edilmemiþtir: Eðreti saç takan, eðreti saçý taþýyan, dövme yapan, dövme yaptýran, riba yiyen, riba yediren, musavvirler, zâlimler, fâsýklar, kâfirler, tarlalardan hudud taþlarýnýn yerlerini deðiþtirenler, kendisini azad eden efendisinden bir baþkasýný eski efendisi diye iddia eden, kendini babasýndan baþkasýna nisbet eden, Ýslam´da bid´a çýkaran, bid´acýyý himâye eden... gibi hadislerde lânet izâfe edilenler. Bu vasýflara, þahýs tayini yapmadan lânet edilebilir.

Hadîs herçeþit kaba ve çirkin sözleri, þetmi fazla yapmaktan yasaklamaktadýr.



* TEKFÝR:


Hadis, Allah´ý inkar edenlerden baþkalarýna da küfür kelimesinin izafe edilmesinin câiz olduðunu göstermektedir. Biz bunu dilimizdeki nankörlük veya küfrân-ý nimet kelimeleriyle karþýlýyoruz. Kocaya veya iyiliðe veya nimete nankör olmak veya küfrânda bulunmak gibi. Bu çeþit kullanmalarda, imâný selbeden -yani Allah´ý inkar mânasýndaki- küfür kastedilmez. Ancak, nimetleri inkârýn haram olduðu belirtilmiþtir.

* Hadis imanýn artýp eksildiðine delildir.

* Ýmam, vali gibi halkýn büyüklerinin hâlka vaa´z ve nasihat etmelerine, hayra teþvik, þerden tahzirlerine örnek görülmektedir.

* Talebenin hocaya, tâbinin metbûa, memurun âmire, sözlerinden anlayamadýðý hususlarda baþvurup tavzih istemesine örnek var. Hadiste dirâyetli bir kadýn Resulullah´a sual tevcih etmiþtir.

* Hadîs, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn yüce ahlâklarýna, güzel müsâmahalarýna, rýfkýna, re´fetine, nezâketine delil olmaktadýr.

زَادَهُ اللّهُ تَشْرِيفًا وَتَكْرِيمًا وَتَعْظِيمًا.[29]



ـ3308 ـ4 -وَعَنْ أسامة بن زيد رَضِىَ اللّهُ عَنْهما قَالَ: ]قَالَ رَسُولُ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا تَرَكْتُ بَعْدِي فِتْنَةً هِيَ أَضَرُّ عَلَى الرِّجَالِ مِنَ النِّسَاءِ[. أخرجه الشيخان والترمذي .



4. (3308)- Üsâme Ýbnu Zeyd (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Erkeklere kendimden sonra kadýnlardan daha zararlý bir fitne býrakmadým."[30]



AÇIKLAMA:



Burada Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) erkeklerin en çok kadýn sebebiyle fitneye düþeceðine dikkat çekmektedir. Sübkî, bu hadisten halkýn yanlýþ mâna çýkardýðýný belirtir. Þöyle ki: Hadis, kadýn sebebiyle bir kýsým düþmanlýklarýn ve fitnelerin çýktýðýný haber verdiði halde, halk "kadýnýn uðursuz olduðu", "insanlar üzerinde kötü tesirler hâsýl ettiði" inancýna kapýlmýþtýr. Sübkî, ulemâdan hiçbirinin böyle bir iddiada bulunmadýðýný belirtir. Sözüne þöyle devam eder: "Kim kadýnýn bunda sebep olduðunu söylerse o câhildir. Nitekim Þâri, yaðmurun yýldýzýn tesiriyle hasýl olduðuna inanan kimseye küfr nisbet etmiþtir. Þerrin, hiçbir medhali olmayan kadýn sebebiyle vukua geldiðini söyleyen kimseye ne denmez? Gerek þu ki kaza ve kaderin hükmü ona muvafakat edip tesadüf eder, nefis de bu durumdân tedirginlik duyar. Kim bu halle karþýlaþýrsa bilsin ki, fiilin ondan geldiðine itikad etmedikçe onu terketmesinde bir zarar yoktur."

Þurasý muhakkak ki, fýtrat gereði erkekler kadýnlarý sever. Hatta dünya metâý arasýnda sevdikleri þeylerin en baþýnda kadýn gelir. Nitekim ayet-i kerimede, insana sevdirilen dünya nimetleri sayýlýrken önce kadýn zikredilmiþtir: "Kadýnlara, oðullara, kantar kantar altýn ve gümüþe, niþanlý atlar ve develere, ekinlere karþý aþýrý sevgi beslemek insanlara güzel gösterilmiþtir" (Âl-i Ýmrân 14).

Evlad bile kadýn sebebiyle sevilir. Öyle ki sað ve yanýnda olan kadýnýn çocuðu, ölmüþ olan eski kadýnýn çocuðundan daha çok sevilir. Hükemâdan biri der ki: "Kadýnlarýn hepsi þerdir. Asýl büyük þer onlardan müstaðnî olunamayýþtýr. Akýl ve din yönüyle eksik olmasýna raðmen, erkeði de akýl ve dini noksan olanlarýn yapacaðý iþleri yapmaya sevkederler. Dinî umûrun peþine düþmekten alýkoyarlar, dünya iþlerinin peþine takarlar. Ýþte bu en büyük fitne ve fesaddýr." Müslim´in bir rivâyetinde Aleyhissalatu vesselam: "Kadýnlardan Kaçýnýn; zira Ýsrailoðullarýna ilk fitne kadýn yüzünden düþtü."

Hadislerde kadýn fitnesi derken, sadece yabancý kadýnlara karþý düþülecek zaaf kastedilmiyor. Bilakis kiþinin hanýmý, kýzý, kýzkardeþi hepsi dahildir. Kendi hanýmýndan düþeceði fitnenin daha beter olabileceði söylenmiþtir.[31]



ـ3309 ـ5 -وَعَنْ مطرف بن عبد اللّه، وكَانَ لم امرأتان فخرج من عند إحداهما فَلَمَّا رجع قَالَت له: ]أَتَيْتَ مِنَ عِنْدِ فُُنَةَ؟ قَالَ: أَتَيْتُ مِنْ عِنْدِ عِمْرَانَ بْنِ حَصينٍ فَحَدَّثَنَا عَنْ رَسُولِ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: أَنَّ أَقَلَّ سَاكِنِي الْجَنَّة النِّسَاءُ[. أخرجه مسلم .



radyobeyan