Nikah 8 By: sumeyye Date: 29 Nisan 2010, 12:38:02
AÇIKLAMA:
1- Yukarýdaki hadis, izah gerektirmeyecek kadar açýktýr. Sadece kâif kelimesini açýklamak gerekebilir. Kâifler, insanlar arasýndaki benzerlikleri deðerlendirerek neseb tesbiti yapan kimselerdir. Ýbnu´l-Esir, en-Nihaye´de kâifi, "Ýzleri takip edip, sahibini ortaya çýkaran kiþinin kardeþ ve babasýna benzerliklerini tesbit eden kimse" olarak tarif eder. Kâifin cem´i kâfedir. "Ýz"e bakarak sahibini teþhis, benzerliklere bakarak nesebi teþhis, cahiliye devrinde geliþmiþ bir ilimdi.
2- Alimler az ileride açýklanacaðý üzere, baþka rivayetleri gözönüne alarak cahiliye devrinde cari olan nikah çeþitlerine bedel, hýdn ve mut´a nikahlarý da ekleyerek sayýyý yediye çýkarýrlar.
Günümüzde bunlarýn bir kýsmýna halen, gayrimeþru cinsî münasebetler olarak rastlamak mümkün. Ýslam´ýn gayrimeþru adettiði, bir kelime ile zina olarak tavsif edip reddettiði bu haram iliþkileri ayrý ayrý tahlil edecek deðiliz. Ancak, dinden cahil nesiller arasýnda mut´a nikahý meþru bir nikahmýþ gibi propaganda edilmeye baþlandýðý ve bilhassa okuyan dindarlar arasýna sokulmaya çalýþýldýðý için, o bahsin etraflýca tahliline gerek duyuyoruz. Bu sebeple, dindar gençliðimizi, bu sapýklýða karþý uyarmak maksadýyla 1991 yýlý yaz tatilinde konu üzerine hazýrladýðýmýz uzunca bir makalenin bazý mühim kýsýmlarýný ufaktefek tadillerle aþaðýya aynen kaydediyoruz:[89]
KUR´AN, SÜNNET VE ULEMAYA GÖRE EHL-Ý SÜNNET VE ÞÝA´DA MUT´A NÝKAHI[90]
Dikkat:
1- Normalde, kitabýmýzýn diðer bahislerinde takip edilen açýklama üslubuna kýyasla, mut´a bahsinin çok fazla uzun bulunacaðýnýn farkýndayýz. Ýçinde yaþadýðýmýz þu yýllarda bu mesele, kýz veya erkek, bütün dindar gençlerimizin iðfal edilip aldatýldýklarý bir konu haline getirilmiþ olmasý sebebiyle açýklamalarý geniþ tutma mecburiyeti hissettik. Bu yüzden hatýra gelebilecek bütün sorularý cevaplamak maksadýyla asýl mevzumuzun dýþýnda sayýlabilecek tamamlayýcý bilgiler de verdik. Þu halde mut´a nikahý hususunda tereddüt sahiplerinin bu bahsi dikkatlice takip etmeleri gerekir. Böyle bir tereddüdü olmayan fakat mesele hakkýnda hülasa bir bilgi sahibi olmak isteyenlere mevzuun baþýnda "Özet Olarak Mut´a Nikahý" baþlýðý altýnda kýsa bir açýklama yapacaðýz. Birçok okuyucularýmýza bu kýsa bilginin yeterli olacaðý kanaatindeyiz. Geri kalan açýklamalar, aslýnda bu özet bilginin kaynaklara inilerek delillendirilmesinden ibarettir.
2- Þunun da bilinmesinde fayda var: Bu bahsi iþlerken hem sünnî, hem de Þiî kaynaklara inilmiþtir. Bahsin Þiî kaynaklar açýsýndan tahlilini müstakil bir bahiste Þiî Kaynaklara Göre Mut´a baþlýðý altýnda sunduk.
3- Tahlil esnasýnda dercedilen yorum ve iktibaslarýn alýndýklarý kaynaklar, yapýlan atýflar, bahsin sonunda Dipnotlar baþlýðý altýnda kaydedilecektir. Ýstifade edilen kaynaklar da tanýtýlacaktýr. Ýltibas edilmemesi için Þiî kaynaklar ayrýca tanýtýlmýþtýr.[91]
Özet Olarak Mut´a Nikahý
Bugün dindar fakat dinini yeterince bilmeyen gençlerimiz arasýnda meþru bir akit gibi gösterilmeye, benimsetilmeye çalýþýlan mut´a nikahý, esas itibariyle, Ýslam öncesi Arap cemiyetinde mevcut olan zina çeþitlerinden biridir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), pek çok içtimâî reformlarla uyguladýðý tedric prensibiyle hareket ederek, bunu birden yasaklamamýþ, hatta bir ara ruhsat tanýmýþtýr. Fakat, Mekke Fethi sýrasýnda kesinlikle yasaklamýþ, kýyamete kadar haram olduðunu belirtmiþtir.
Resulullah´ýn yasaðýný iþitmemiþ olanlar arasýnda bazý nadir mut´a vak´alalarý, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in vefatýndan sonra da cereyan etmiþtir. Durumdan haberdar olan Hz. Ömer (radýyallahu anh), bu hususta Resulullah´ýn yasaðýný hatýrlatarak kesin yasak koymuþ ve yasaðý ta´mim etmiþtir. Hz. Ömer´in bu yasaðýna tek bir sahabi itiraz etmemiþ, böylece mut´a nikahýnýn haram olduðu hususunda selef ulemasý arasýnda icma tahakkuk etmiþtir.
Þia´dan bir grup, Hz. Ömer´e muhalefet taassubunun da sevkiyle mut´ayý mübah addetmekten de öte, bir taabbüd, bir akide, uyulmasý gerekli bir doktrin haline sokmuþ, Þiîliðin bir alemi, bir gereði haline getirmiþtir. Þia, bu meselede objektif delillere dayanmaz, hissî yorumlara, temelsiz te´villere, peþin kabullere istinad eder.
Gençlerimiz, meseleyi kaynaklara inerek deðerlendirmek durumundadýr. Dinin son derece hassas olduðu kadýn-erkek münasebetlerinde umursamazlýk ve laubaliliðin dünyevî ve uhrevî cezasýnýn þiddetli olacaðý unutulmamalýdýr. السََّمُ على مَنِ اِتَّبَعَ الْهُدَى وَالْمََمُ عَلى مَنِ اِتَّبَعَ الْهَوى [92]
Nikahýn Mana Ve Ciddiyeti
Nikah yukarýda belirtildiði üzere çok yönlü bir müessese olduðu için dinimiz bu hususta müstesna bir hassasiyet göstermiþtir. Bu nikahýn îfa ettiði hizmetin çok yönlü oluþundan, onda tecelli eden mananýn zenginliðinden ileri gelir. Þöyle ki:
1- Meþru nikah, öncelikle kiþiye, Allah´ýn mülkünde tasarrufu helal kýlmaktadýr. Yani kâinatta hiçbir þey baþýboþ, kendiliðinden deðildir. Her þey Allah´ýn mülküdür. O´nun mülkünü O´nun istediði tarzda kullanmayan haram iþlemiþ olur. Öyleyse, erkekkadýn münasebetleri Allah´ýn dilediði tarzda ve koyduðu þartlar çerçevesinde olmadýðý takdirde bu tasarrufla haram iþlenmiþ olur. Kadýn-erkek münasebetlerinde helal olmayan tasarruflara dinimiz zina demiþtir(1) ve bütün cinayetler arasýnda zinaya en aðýr cezayý takdir etmek suretiyle bu meselede Allah´ýn mülkündeki haram tasarrufun dünyevî ve uhrevî neticelerinin azametine dikkat çekilmiþtir. Dolayýsýyla Allah´a ve ahirete inanan bir kimsenin nikah mevzu-unda çok hassas olmasý, zandan, þüpheli durumlardan kaçýnmasý gerekir.
Ayet-i kerimede, ileride açýklanacaðý üzere, zevceler ve sað elin malik olduklarý (cariyeler) dýþýndaki ferçlerin haram olduðu beyan edilmiþtir. Ehl-i Sünnet buna uygun olarak, ferçlerin helal olma yolunun iki olduðunu söylemiþlerdir:
1- Mirasa dayanan nikah,
2- Milk-i yeminle nikah(2).
Sözü mut´a nikahýna getirecek olursak ileride belirtileceði üzere, bunun haram olduðu hususunda, Ehl-i Sünnet alimleri icma eder. Çünkü bunda miras yoktur. Onlar ferçlerin helal kýlýnmasýna, muteber þer´î bir delile dayanmayan üçüncü bir yol eklemiþlerdir: "Mirassýz nikah" (3). Bundan maksad mut´adýr. "Bu, Þiîlerde var, onlar da bir mezhep, öyleyse biz de tatbik edebiliriz" muhakemesi son derece yanlýþ ve helakete atýcýdýr. Ehl-i Sünnet mezhepleri arasýnda ihtilaflý meselelerde, darlanma hallerinde herhangi birine uygun amele cevaz verilmiþtir, ama icma edilen meselelerde bunlarýn dýþýna çýkmaya, zaruret denen ve hayatî tehlike ile tarif edilen durumlar dýþýnda cevaz verilmemiþtir. Resulullah, mut´ayý Allah´ýn mülkünde haram bir tasarruf yönüyle þöyle ifade buyurmuþtur: "Kadýnlara mut´a yapmak haramdýr. Ben Allah´a düþmanlýkta, Allah´ýn haramlarýný helal addeden ve katilinden baþkasýný öldürenden daha ileri birini tanýmýyorum..."(4)
2- Evlenme hadisesinin içtimâî yönü vardýr. Herþeyden önce kýz ve erkek, aileleri, akrabalarý arasýnda hýsýmlýk dediðimiz bir bað, bir yakýnlýk kurar. Ayrýca, annebabalar için de bu, yýllar yýlý emek çekerek yetiþtirdikleri evlatlarýnýn mürüvvetini görerek dünyada en büyük saadeti yaþama vesilesi olmaktadýr. Bu sebepledir ki, meseleye bizzat Rabbimiz Teala hazretleri, Kur´an´da yer vererek, yukarýda kaydettiðimiz üzere, kadýnlarýn "ailelerinin izniyle" nikahlanmalarýný emretmiþtir. Bu hadiste Hz. Peygamber: "Velisinin izni olmadan evlenen kadýnýn nikahý batýldýr..." buyurmuþtur.(5) Hadis, Muhalla´da: "Kadýn, velisinin izni olmadan evlenemez. Þayet velisiz evlenirse nikahý batýldýr, nikahý batýldýr, nikahý batýldýr.." þeklinde kaydedilmiþtir.(6) Abdurrezzak´ýn Musannaf´ýnda velisinin izni olmadan evlenen kadýnlarýn nikahýný Hz. Ömer´in reddettiðine dair birçok misal kaydedilmiþtir.(7) Evlenmelerde, velinin gýyabýna nikah yapma meselesine Ashab´ýn en þiddetli karþý çýkanýnýn Hz. Ali olduðu(8), Ýbnu Abbas (radýyallahu anhümâ)´ýn, velisi olmadan nikah yapan kadýnlarý fahiþe olarak tavsif ettiði (9) rivayetlerde gelmiþtir. Hz. Ömer de kadýnlarýn, velilerinin veya ailelerinin rey sahibi birisinin veyahut sultanýn izniyle evlenmesi gerektiðinde ýsrar etmiþtir.(10) Resulullah´ýn bazý hadislerinde "Veli ve iki þahid olmadan nikahýn sahih olmayacaðý" ifade edilmiþtir.(11) Bir rivayette, Ýbnu Abbas´a göre, en az talib, dört unsurla nikah gerçekleþir: "Veli, iki þahid"(12).
Velini iznini tamamlayan bir husus nikahýn ilanýdýr. Bu sebeple davul çalmak, türkü söylemek meþru kýlýnmýþtýr(13). Bazý rivayetlerde sadece iki þahitle yapýlan nikahýn "gizli nikah" olarak tavsif edilip reddedildiðini görmekteyiz.(14) Ýmam Malik bu durumda þahidlerin de nikah yaptýranlarýn da cezalandýrýlmasýna hükmeder.(15) Resulullah´tan kaydedilen bir rivayette de: "Gizli nikah caiz deðildir, nikahda ya def iþitilmeli ya da (ziyafetin) dumaný görülmelidir" buyurmuþlardýr. Bu hadisi kaydeden Ýmam Malik, peþine Ömer Ýbnu Abdülaziz´in Eyub Ýbnu Þurahbil´e þu tamimi gönderdiðini ilave eder: "Yanýndakilere emret! Nikah sýrasýnda def çalsýnlar. Zira def, nikahla zinanýn arasýný ayýrdeder"(16). Resulullah´ýn bir hadisi de þöyle: "Kadýn kadýný evlendiremez; kadýn, kendi kendine de evlenemez. Kendi kendine evlenen kadýn fahiþedir"(17). Ebu Hureyre zaniyenin: "Kendi kendine nikah yapan kadýn" diye tarif edildiðini belirtir(18). Ýmam Malik nikahýn ilaný meselesine o kadar ehemmiyet vermiþtir ki, ilan olunca þahid bulunmasa da nikahýn sahih olacaðýný söylemiþtir(19).
Tam bir gizlilik ve sadece kadýnla erkeðin anlaþmasý þeklinde cereyan eden mut´a nikahý deðerlendirilecek olursa bu ulvî gayelerin sükût ettiði görülür. Ýleriki açýklamalarda görüleceði üzere, bizzat Þiîler, bu nikâhýn hem kýza, hem kýzýn ailesine getireceði zül ve arý kabul etmiþlerdir. Yýllarca emek çekip evlat büyüten bir annebabanýn, haberleri olmadan kýzlarýnýn mut´a nikahý ile kirlendiðini iþitmeleri, onlarýn kahrolmalarý ve yýkýlmalarý için yeterlidir.
Saðduyu sahibi herkes, nezih þeriatýmýzýn böylesi bir kirliliði meþru addetmeyeceði hususunda tereddüt etmez.
3- Evliliðin öncelikle gayelerinden biri tenâsüldür. Yani insan neslinin devamý. Hatta eski büyüklerimiz, evlenenler için yapýlan düðün þenliðinin bu evlilikten hâsýl olacak yeni nesli istikbâl etmeye râci olduðunu söylemiþlerdir. Bu mülâhaza ve evliliðin böylesi bir yoruma tâbi tutulmasý, Resûl-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm) efendimizin: "Evlenin çoðalýn, ben sizin çokluðunuzla diðer ümmetlere karþý iftihar edeceðim"; "Vedûd (çok seven) ve velûd (çok doðuran) kadýnla evlenin, kýsýr kadýnlarla evlenmeyin!" gibi hadislerine ne kadar muvafýk düþmektedir?
Mut´a nikahýnda tenasül de gaye deðildir. Bu, nikah müessesesini, her çeþit içtimâî, beþerî yönlerinden tecrit ederek, sýrf þehevî duygularýn tatminine indirgemektir.
Bu iþten en çok zarar gören de kadýndýr. Kadýn, para mukabili, erkeðin þehvetine bir alet durumuna düþmektedir. Mukabilinde ne zevce olma, ne anne olma, ne de vâris olma þansýna sahip deðildir. Hiçbir himaye ve ünsiyet hakký da elde edilmemektedir.
Kadýnlarý ve acizleri himaye edici esaslar getiren Ýslâm´ýn, merhamet ve himayeye pek muhtaç olan kadýnlar taifesinin aleyhine iþleyecek ve suistimale çok açýk böyle bir müesseseyi meþru addetmesi mümkün deðildir. Esasen meþru nikâhýn getirdiði aleniyet þartý, aleniyeti garantileyecek asgarî iki þâhid ve davulluyemekli düðün, velinin izni, mehir gibi esaslar, nikahta öncelikle kadýnýn haklarýný korumaya dönüktür. Bunlar hakkýyla yerine getirildiði takdirde kadýný maðdur edecek suistimaller mevzubahis olamaz.
Ya mut´a nikahý? Allah ve Resulü´nü veya melekleri ve hatta yatýrlarý þâhid kýlarak icra edilen mut´a nikahý? Bu, zavallý kýzlarýn, cahilliðin sevkiyle, dindarlýðýn gereði imiþçesine aldatýlarak kirletilmesinden baþka bir þey deðildir.
Þimdi sýra mut´a nikâhýnýn mâhiyetini açýklamaya geldi:[93]
Mut´a Nikahý
"Nikah kaza-i þevhet için deðil, ancak nikahla ulaþýlabilen baþka gaye ve maksadlar için meþru kýlýnmýþtýr. Mut´a ile þehvet giderilir. O maksatlar hasýl olmaz. Öyle ise o meþru deðildir" (Kâsânî)
Mut´a kelime olarak dilimizde halen kullanýlan temettû kelimesiyle ayný kökten gelir. Temettû faidelenmek, kâr elde etmek demektir. Mut´a nikâhý, "ma´lum veya (Zeyd´in gelmesine kadar diye belirlenen) meçhul bir müddet için yapýlan nikahtýr. Bu nikahta, normal nikahta mevcut olan çocuk edinme, ünsiyet, verâset gibi diðer gayeler yoktur. Tek maksad temettû yani istifade olduðu için mut´a denmiþtir(20). Mut´a nikahý önceden belirlenen müddetin dolmasýyla sona erer ve talak olmadan ayrýlýk vukua gelir(21). Veraset, nafaka iddet gibi normal nikahla hasýl olan durumlar bunda yoktur (22). Burada sadece, belirlenen müddet içinde kadýnýn nefsinden yapýlacak istifadeye mukabil ödenecek para mevcuttur.
Þu halde mut´a nikahýnýn en bariz vasfý muayyen bir müddetle sýnýrlandýrýlmasýdýr. Halbuki normal, meþru nikahta zaman tahdidi yoktur. Bazý alimler, yapýlan nikahýn mut´a nikahý olduðunu tasrih etmeden "mutlak bir nikah" yapsa, fakat içinden mut´a nikahýna niyet etse bunun hükmü nedir sorusuna cevap aramýþlardýr. el-Kâdý´nýn belirttiðine göre bu nikahýn muteber nikah olacaðýnda alimler icma etmiþlerdir. Böyle bir nikah mut´a nikahý olmaz. Çünkü o, her iki tarafýn bilgisi ve mutabakatý ile muayyen bir müddet için yapýlan nikahtýr. Ýmam Malik: "Böyle mutlak bir nikah insanlarýn ahlakýna uymaz" derken, Evzai, ulemadan ayrý þaz bir yol tutarak: "Bu mut´a nikahýdýr, onda hayýr yoktur" demiþtir. (23)
Aynî´nin belirttiðine göre, müddeti insan ömrünü aþacak kadar mesela 200 yýl diyerek uzun tutmak suretiyle, nikahýn talaksýz sona ermesi, karýkoca arasýnda mirasýn olmamasý gibi korkulan mahzurlu hususlarýn bulunmayacaðý tarzda bir mut´a caiz olur mu diye düþünülmüþ ise de, cumhur bunu da caiz görmemiþtir.(24)
Netice olarak þunu söyleyeceðiz: Mut´a nikahýný, bazý Þiîler hariç Ýslam ulemasý elbirlik reddetmiþ, haram olduðunda icma etmiþtir(25).[94]
Sünnetteki Durum
Mut´a nikahýnýn fýkýhtaki hükmünü kýsaca belirttikten sonra Sünnetteki Durumu deyince akla tabii olarak þu soru gelir: Ýslam´da fýkýh ayrý, sünnet ayrý mý?
Hemen cevap verelim: Fýkýh sünnetten ayrý deðildir. Ancak sünnet fýkýhtan çok daha zengin bir kaynaktýr ve Hz. Peygamber´in yirmi üç yýllýk hayatýndaki bütün tatbikatýný ihtiva eder.
Bu açýklama, zihnimize "Pekiyi sünnette birbirinden farklý tatbikat mý var?" sorusunu getirecektir.
Bu sorunun cevabý "Evet!"dir. Sünnette hemen hemen her meseleyle ilgili farklý tatbikatlara, beyanlara rastlanabilir. Mut´a nikahý meselenin hakkýyla anlaþýlabilmesi maksadýyla bu noktanýn biraz açýklanmasý gereðine inandýðýmýz için, önce kýsaca bu hususa temas edeceðiz.[95]
Muhataba Ve Þartlara Göre Farklýlýk Ve Tedric:
Ýslam, miladî yedinci asrýn Arap cemiyetine inmiþtir. Bu cemiyete insanlar, yazýlaný olduðu gibi kaydedecek boþ bir levha durumunda deðildir; bir kýsým inançlar, ibadetler, örfler, âdetler, köklü alýþkanlýklar mevcuttur. Ýslamî mesaj, çoðu batýl olan eskilerin yerini alacaktýr. Ama insanýn kültür daðarcýðý kara tahta deðil ki, bir hamlede silinip, yerine yenileri yazýlsýn. Kaldý ki, yaratýlýþý gereði mükerrem olan insanoðlu, bilerek batýla, kötüye müþteri olmaz. Batýllarý da iyi, doðru bilerek benimser. Bu sebeple inaçlarýnda, alýþkanlýklarýnda mutaassýbtýr. Onlarý terketmesi için, yanlýþlýðýna ikna edilmesi, eski alýþkanlýðýnýn kýrýlmasý lazýmdýr. Bu iþ, ferd planýnda zor olduðu gibi cemiyet planýnda çok daha zordur. Þu halde inançlarý, âdetleri, alýþkanlýklarý ve her çeþit deðerleriyle bir cemiyeti toptan deðiþtirmekten daha zor bir þeyin olmadýðý söylenebilir. Günümüzde insan fýtratýnýn tabi olduðu kanunlar, geliþen beþerî ilimler sayesinde çok iyi bilindiði, kitap, dergi, gazete, radyo televizyon gibi telkin vasýtalarý son derece geliþip zenginleþtiði ve mesela komünist alem, bunlarý âzamî ölçüde, istediði gibi kullandýðý halde netice alamamýþ, homosovieticus dedikleri hakiki manada komünist yetiþtirilmemiþ, cemiyet deðil, fertler bile deðiþtirilmemiþtir. Ýþte bu zor iþi, yani her þeyi ile Ýslam dýþý olan bir cemiyetin cahiliye kültürünü silip yerine Ýslam´ý ikame etme iþini Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) baþarmýþtýr. Bunda Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), Cenab-ý Hakk´ýn irþadýyla tedric prensibini düstur edinmiþtir. Tedric, muhatabýn ahvalini esas almak, onlarý yavaþ yavaþ, alýþtýra alýþtýra asýl hedefine, kâmil durumundaki Ýslam´a götürmektir.
Tedricte ilk söylenenle en son söylenen arasýnda birkýsým merhaleler vardýr. Týpký merdiven gibi. Merdiven bizi hedefe hemen ulaþtýrmaz, basamak basamak çýkarýr.
Ýslam, hemen hemen her meselede tedrice yer vermiþtir. Sözgelimi önce iman esaslarýný teblið etmiþtir. Sonra ahkâma geçmiþtir. On üç yýllýk Mekke dönemi esas itibariyle imanî meseleleri açýklar. Ýmanî meselelerde de bir sýralama ve tedric vardýr. Nitekim ilk nazil olan sureler Allah´tan, cennet ve cehennemden bahseder, uhrevî mesuliyetlere dikkati çeker. Hatta tevhid inancýný ilgilendirdiði halde, ilk vahiylerde putlar meselesine temas edilmemiþ, bu sayede bütün Mekkeliler Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´i dinlemiþ, bir kýsmý da Müslüman olmuþtur. Putlarýn batýl olduðu, put imaný üzere ölen atalarýnýn akibetlerinin kötü olduðu açýklandýðý andan itibaren Mekkeli müþrikler birden tavýr deðiþtirmiþ, istihzada kalan muhalefet tavýrlarý iþkenceye dönüvermiþtir.(26)
Amele, tatbikata giren -bir baþka ifadeyle ibadet, muamele haramhelal gibi- bahislerde tedric meselesi daha belirgin, daha þümullüdür. Hadis, Tefsir, Siyer (Hz. Peygamber´in hayatý) sahalarýna giren kaynak kitalarýmýz, bunun örnekleriyle doludur. Namaz, oruç, zekat gibi her bir farzýn hususi bir tarihi mevcuttur.(27) Harama giren yasaklamalar da belli bir tasrihe sahiptir. Sözgelimi içki ile ilgili vahiyler Mekke´de baþlamýþ, yavaþ yavaþ alýþtýra alýþtýra, Resulullah´ýn hayatýnýn sonlarýna doðru bugünkü son þekil beyan edilmiþtir. Resulullah´a vahyedilen ilk surelerin hep imanî meselelere, ölümden sonra dirilmeye, cennet ve cehenneme yer verdiðini; haramlardan yasaklama gibi, alýþkanlýklarla ilgili -ayetlerin sonradan nazil olduðunu belirten Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ) bu tedricteki sebebi þöyle açýklar: "...Eðer ilk defa "içki içmeyin!" emri inseydi "biz içkiyi asla býrakmayýz!" derlerdi. Eðer "zina etmeyin!" emri inseydi "asla zinayý býrakmayýz!" derlerdi.(28)
Ýslam´ýn tebliðinde, tedricin hemen her meselede umumi bir prensip olduðunu göstermek için "besmele"den örnek vereceðiz. Ýbnu Sa´d´ýn bir rivayeti þöyle: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) , bidayette, týpký Kureyþliler gibi, besmele makamýnda "Bismikallahümme" formülünü yazýyordu. Bu tatbikat: ارْكَبُوا فِيهَا بِسْمِ اللّهِ مَجْريهَا وَمُرْسيهَا ayeti (Hud 41) gelinceye kadar devam etti. Bu ayetten sonra "bismillah" diye yazmaya baþladý. Bu tatbikat: "De ki: "Ona ister Allah, ister Rahman diye dua edin. Hangisiyle dua ederseniz edin en güzel isimler O´nundur" (Ýsra 110) ayeti nazil oluncaya kadar devam etti. Bundan sonra "Bismillahirrahman" diye yazmaya baþladý. Bu tatbikat: انَّهُ مِنْ سُلَيْمَانَ وَاِنَّهُ بِسْمِ اللّهِ الرَّحْمنِ الرَّحِيمِ (Neml 30) ayeti nazil oluncaya kadar devam etti. Bu ayetten sonra "Bismillahirrahmanirrahim" diye yazmaya baþladý."(29)
Hülasa "besmele"si, üç safhalý bir tedricle son þeklini alan Ýslam, gerek önceki alýþkanlýklarýn ta´dilinde ve gerekse yeni teþriatta bir tedrice, azdan çoða, kolaydan zora, müþahhastan (pek açýk ve anlaþýlmasý kolay olandan) mücerrede (yani anlaþýlmasý zora, aklîye) doðru bir seyir takip etmiþtir.
Þu halde sadece mut´a nikahý meselesi deðil, pek çok meselede karþýmýza çýkacak þaþýrtýcý, yanýltýcý problemlerin çözümünde bu tedric probleminin bilinmesi gerekir. Bu sebepledir ki ayetlerde ve hadislerde nesh meselesi vardýr. Yani önceki þartlara göre gelen bir ayet ve Resulullah´ýn bir beyaný, geliþen þartlara göre deðiþtirilmiþtir. Sonradan gelen ayet (veya hadis) önceki ayetin (veya hadisin) hükmünü kaldýrmýþtýr. Hükmü kalkan ayet ve hadise mensuh, yeni hüküm koyan ayet ve hadise de nasih denir. Öyle ise nasih bir ayet veya hadis varken, mensuh olanla amel etmek, onu esas almak hatalý olur. Týpký bir tarihte gidiþ olarak kullanýlan bir yol, trafik yetkililerince sonradan geliþ olarak deðiþtirildiði halde, "falanca tarihte gidiþti" diye o yolu gidiþ olarak kullanmanýn hatalý olmasý gibi.
Dinî meselelerde bu hataya düþülmemesi için dinde yorum yapma iþi müctehidlere býrakýlmýþtýr. Müçtehid olmanýn þartlarý arasýnda bütün ayet ve hadisleri nasihiyle mensuhuyla bilmek de vardýr.(30)[96]