Nikah 4 By: sumeyye Date: 29 Nisan 2010, 12:33:16
* HZ. CÜVEYRÝYE RADIYALLAHU ANHA
ـ5618 ـ1ـ عن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنها قالت: ]وَقَعَتْ جُوَيْرِيَة بِنْتُ الْحَارِثِ مِنْ بَنِى الْمُصْطَلِقِ في سَهْمِ ثَابِتِ بْنِ قَيْسِ بْنِ شَمَّاسِ رَضِيَ اللّهُ عَنه، وَكَانَتِ امْرَأةٌ مَُّحَةً لَهَا في الْعَيْنِ حَظٌّ، فَجَاءَتْ تَسأَلُ رَسُولَ اللّهِ في كِتَابَتِهَا. قَالَتْ عَائِشَةُ رَضِيَ اللّهُ عَنها: فَلَمَّا قَامَتْ عَلى الْبَابِ، وَرَأيْتُهَا كَرِهْتُ مَكَانَهَا، وَعَرَفْتُ أنَّ رَسُولَ اللّهِ # سَيَرَى مِنْهَا مِثْلَ الّذِي رَأيْتُ. فَقَالَتْ: يَا رَسُولَ اللّهِ، أنَا جُوَيْرِيَةُ بِنْتُ الْحَارِثِ، وَإنَّهُ كَانَ مِنْ أمْرِي مَاَ يَخْفَى عَلَيْكَ، وَإنِّي وَقَعْتُ في سَهْمِ ثَابِتِ بْنِ قَيْسٍ، وَإنِّي كَاتَبْتُ عَلى نَفْسِي، وَجِئْتُكَ تُعِينُنِي فَقَالَ لَهَا: فَهَلْ لَكِ فِيمَا هُوَ خَيْرٌ لَكِ؟ قَالَتْ: وَمَا هُو؟ قَالَ: أُؤَدِّيَ عَنْكِ كِتَابَتَكِ وَأتَزَوَّجُكِ؟ قَالَتْ: قَدْ فَعَلْتُ. فَلَمَّا تَسَامَعَ النَّاسُ أنَّ رَسُولَ اللّهِ # قَدْ تَزَوَّجَ جُوَيْرِيةَ أرْسَلُوا مَا بِأيْدِيهِمْ مِنَ السَّبْيِ وَأعْتَقُوهُمْ وَقَالُوا: أصْهَارُ رَسُولِ اللّهِ #. قَالَتْ: فَمَا رَأيْنَا امْرَأةً كَانَتْ أعْظَمَ بَرَكَةً عَلى قَوْمِهَا مِنْهَا؛ أُعْتِقَ في سَبَبِهَا أكْثَرُ مِنْ مِائَةِ أهْلِ بَيْتٍ مِنْ بَنِي الْمُصْطَلِقِ[. أخرجه أبو داود.»المََّحَةَُ« بمعنى المليحة، وهذا البناء للمبالغة في المحة.و»المكاتبةُ« أن يشترى المملوك نفسه من موه ليؤدي ثمنه إليه من كسبه .
1. (5618)- Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ) anlatýyor: "Beni´l-Mustalik´ten Cüveyriye Bintu´l-Haris, Sabit Ýbnu Kays Ýbni Þemmas (radýyallahu anh)´ýn hissesine düþmüþtü [esaretten kurtulmak için mukatebe anlaþmasý yaptý]. O, çok güzel bir kadýndý, gözde onun için bir hisse vardý (gören göz haz duyardý). Mukatebe bedelini ödemede yardým talep etmek üzere Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a geldi.
Hz. Aiþe devamla der ki: "Cüveyriye kapýda durduðu vakit onu görünce durumu hoþuma gitmedi (Resulullah´ýn onu beðenip evlenmeye kalkacaðýndan koktum). Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn da benim onda gördüðüm (güzelliði) göreceðini derhal anladým.
"Ey Allah´ýn Resulü dedi. Ben Haris´in kýzý Cüveyriye´yim. Durumum size meçhul deðil. Ben Sabit Ýbnu Kays´ýn hissesine düþtüm. Fakat hürriyetime kavuþmak için onunla mukatebe yaptým. Size, mukatebe (bedelini ödemem)de yardým istemek üzere geldim. Resulullah:
"Sana ondan daha hayýrlýsýný söylesem ne dersin?" buyurdular. Cüveyriye: "O nedir?" dedi.
"Senin yerine mukatebe ücretini ödeyeyim ve seni zevce olarak alayým?" buyurdular. Cüveyriye de: "Kabul ediyorum!" dedi. [Bunun üzerine, Sabit Ýbnu Kays´a adam göndererek Cüveyriye´yi ondan talep etti. Sabit: "O senindir, Ey Allah´ýn Resulü! Annem babam sana feda olsun!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm mukatebe ücretini hemen ödedi. Cüveyriye´yi azad edip evlendi. Halk, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn Cüveyriye ile evlendiðini iþitince ellerindeki esirleri salýp azad ettiler ve: "Bunlar Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn artýk akrabalarýdýr (esir olarak tutulamazlar)!" dediler. Hz. Aiþe devamla der ki: "Kavmine ondan daha hayýrlý bir kadýn görmedik; onun sebebiyle Benî Mustalik´ten yüz aile halký azad olundu." [Ebu Davud, Itk 2, (3931).][30]
AÇIKLAMA:
1- Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Benî Müstalik´in Müslümanlara karþý sefer hazýrlýðýnda olduðunu istihbar edince ani bir baskýn hareketiyle düzenlerini önlemiþti. Gafil avlanan Benî Müstalik maðlup olmuþ, yedi yüz kadar insan da Müslümanlara esir düþmüþtü. Hz. Aiþe yüz ailenin Cüveyriye sebebiyle azad edildiðini belirtir. Demek ki her bir aile ortalama yedi kiþiden müteþekkildir. Bazý rivayetler Cüveyriye (radýyallahu anh)´nin adýnýn Berre olduðunu, bunu Resulullah´ýn Cüveyriye diye deðiþtirdiðini belirtir.
2- Hadisten "veli"nin velisi olduðu kadýný evlendirebileceði, dilerse kendisi o kadýnla evlenebileceði hükmünü çýkarmýþlardýr. Çünkü, Resulullah velisi durumunda bulunduðu Cüveyriye ile evlenmiþtir. Resulullah o durumda Cüveyriye´nin velisi sayýlýr. Çünkü "sultan, velisi olmayanýn velisidir." Cüveyriye köle olmasý haysiyetiyle velisiz sayýlýr. Keza Aleyhissalâtu vesselâm, Cüveyriye için mevla´l-itaka´dýr, yani "azadlýk efendisi." Azadlýk efendisi, azadlýnýn velisidir. Çünkü ona asabe olmuþtur. Böylece Aleyhissalâtu vesselâm´ýn Cüveyriye´ye veli olduðu sübut bulunca, cereyan eden hadise, veli olan Resulullah´ýn velayeti altýndaki Cüveyriye´yi kendisi ile evlendirmiþ olmasýndan ibarettir. Öyleyse "veli nefsini (velayeti altýndaki ile) evlendirebilir."[31]
* ÝBNETU´L-CEVN
ـ5619 ـ1ـ عن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنها قالت: ]لَمَّا دَخَلَتِ ابْنَةِ الْجَوْنِ على رَسُولِ اللّهِ # قَالَتْ: أعُوذُ بِاللّهِ مِنْكَ، فَقَالَ لَهَا: لَقَدْ عُذْتِ بعَظِيمٍ، إلْحَقِي بِأهْلِكِ[. أخرجه البخاري والنسائي .
1. (5619)- Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ) anlatýyor: "Ýbnetu´l-Cevn, Aleyhissalâtu vesselâm´ýn yanýna girince: "Senden Allah´a sýðýnýrým!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Gerçekten büyüðe sýðýndýn. Ailene dön!" buyurdular." [Buharî, Talak 3; Nesâî, Talak 14, (6, 150).][32]
AÇIKLAMA:
Siyer ve hadis kitaplarýnda gelen farklý rivayetler, bazý kadýnlarýn, Resulullah´a gerdek sýrasýnda "Senden Allah´a sýðýnýrým" diyerek veya buna yakýn bir cümle ile hitap ettiklerini belirtir. Rivayetlerden gelen bu kýssalar farklý hadiseler midir, ayný hadisenin farklý rivayetleri midir, çok net deðil, þarihler bu hususta cezmetmekten kaçýnýrlar. Ýbnu Sa´d´ýn bir rivayeti þöyle: "Kilabiye´nin ismi ihtilaflýdýr. Fatýma Bintu´d-Dahhak Ýbnu Süfyan dendi, Amra Bintu Yezid Ýbni Ubeyd dendi, Sena Bintu Süfyan Ýbni Avf dendi, el-Aliye Bintu Zýbyan Ýbnu Amr Ýbni Avf dendi."
Nisbet olarak da kadýn Kilabî midir, Kindî midir ihtilaflýdýr. Ýbnu Hacer, en az iki ayrý hâdisenin varlýðýna hükmedilebileceðini söyler. Ebu Üseyd rivayetinde geçen kadýn Ümeyme´dir, Sehl´in rivayetinde geçen kadýn Esma´dýr. Bu meselenin teferruatý bize pratik bir fayda saðlamayacaðý için münakaþalarý aktarmayacaðýz.
Gerdek sýrasýnda kadýný (veya bazý kadýnlarý) bu çeþit yakýþýksýz söz sarfetmeye sevkeden husus nedir? Rivayetler bu hususta ehemmiyetle, Ümmühatu´lmü´minînden bazýlarýnýn hilesini rivayet ederler: Bu yeni kadýn çok güzeldir. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn sevgi ve ilgisini kazanmada kendilerine galebe edeceðinden korkarlar ve kadýncaðýza: "Eðer derler, sen Resulullah sana yaklaþýnca "senden Allah´a sýðýnýrým!" dersen bu sözden hoþlanýrlar." Saflýðý sebebiyle aldanýp böyle söyleyen kadýn, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´dan "...Ailene dön!" karþýlýðýný alýr. Bu muameleye maruz kalan Fatýma Bintu´d-Dahhak el-Kilabiye (uðradýðý bedbahtlýðýn sevkiyle) "mayýs toplar ve ben þakiyyeyim dermiþ. Bu rivayete göre bu telkini yapanlar Hz. Aiþe ve Hz. Hafsa´dýr. Kadýný tarayýp, kýnalayarak gerdeðe hazýrlarken, onlardan biri: "Resulullah, gerdeðe girdiði zaman kadýnýn "senden Allah´a sýðýnýrým" demesinden hoþlanýr" derler.
Ebu Üseyd´in rivayetinde, kadýn ailesine geri götürülür. Ailesi bunu hoþ karþýlamaz: "Sen mübarek olmayan bir kadýnsýn" diye baðrýþýrlar. Kadýn üzülür, aldatýldýðýný söyler, kederinden ölür.
Bir baþka rivayet, kadýnýn Muhacir Ýbnu Ebi Ümeyye ile evlendiðini, Hz. Ömer kadýný cezalandýrmak istedi ise de, kadýn: "Bana örtü koymamýþtý. Ümmü´lmü´minîn de dememiþti (Hz. Peygamber´e zevce olmamýþtým)" diyerek kendini müdafaa eder ve Hz. Ömer dokunmaz. Hicrî altmýþ senesinde vefat eder.[33]
* ÜMMÜ ÞERÎK
ـ5620 ـ2ـ عن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنها: ]أنَّهَا كَانَتْ مِمَّنْ وَهَبَتْ نَفْسَهَا لِرَسُولِ اللّهِ #[. أخرجه النسائي .
1. (5620)- Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ)´nin anlattýðýna göre, "Ümmü Þerik, Aleyhissalâtu vesselâm´a nefsini hibe edenlerdendir."
(Teysir, hadisin kaynaðýný Nesai olarak gösterir ise de, Nesai´nin el-Mücteba olarak meþhur olan Sünen´inde mevcut deðildir, es-Sünenü´l-Kübra´sýnda olabilir.)[34]
AÇIKLAMA:
Kadýnlardan zaman zaman, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a gelip kendini hibe edenler olmuþtur. Kadýnýn nefsini hibe etmesi, karþýlýðýnda mehir gibi bir karþýlýk istemeksizin evlenme teklifinde bulunmasýdýr. Bu sadedde ismi geçenlerden biri, sadedinde olduðumuz hadiste zikredildiði üzere Ümmü Þerik´tir, bir diðeri Havle Bintu Hakim, bir diðeri Fatýma Bintu Þüreyh, bir diðeri Leylâ Bintul-Hatim, bir diðer Zeyneb Bintu Huzeyme, bir diðeri Meymune Bintu´l-Haris´dir. Hemen belirtelim ki, aslýnda helal olmasýna raðmen, Aleyhissalâtu vesselâm bu baðýþ sahiplerinin hiçbiriyle evlenmemiþtir. Onun nikahýnýn altýnda bulunanlardan hiçbiri de nefsini baðýþlayanlardan deðildir. Buna raðmen Hz. Aiþe´nin nefsini baðýþlayan kadýnlara karþý kýskançlýk duyduðu belirtilir.[35]
ـ5621 ـ3ـ وعن ثَابِتٍ رَحِمَهُ اللّهُ قال: ]كُنْتُ عِنْدَ أنَسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه وَعِنْدَهُ بِنْتٌ لَهُ. فقَالَ أنَسٌ: جَاءَتِ امْرَأةٌ الى النَّبِىِّ # تَعْرِضُ نَفْسَهَا عَلَيْهِ، فَقَالَتْ: يَا رَسُولَ اللّهِ؛ ألَكَ بِى حَاجَةٌ؟ فَقَالَتْ بِنْتُ أنَسٍ: مَا أقَلَّ حَيَاءَهَا، وَاسَوْأتَاهُ وَاسَوْأتَاهُ. فقَالَ: هِيَ خَيْرٌ مِنْكِ. رَغِبَتْ في رَسُولِ اللّهِ # فَعَرَضَتْ نَفْسَهَا عَلَيْهِ[. أخرجه البخاري والنسائي .
2. (5621)- Sabit rahimehullah anlatýyor: "Ben Hz. Enes (radýyallahu anh)´in yanýnda idim. Onun yanýnda bir kýzý vardý. Enes dedi ki: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a bir kadýn gelerek nefsini ona arzetti ve: "Ey Allah´ýn Resulü! Senin bana ihtiyacýn var mý?" dedi. Bunun üzerine Enes´in kýzý: "Bu kadýnýn hayasý ne kadar az! Ne ayýp, ne ayýp!" dedi. Enes:
"Hayýr, o senden daha hayýrlý! Resulullah´a raðbet ve arzu duydu ve nefsini ona arzetti" buyurdu." [Buharî, Nikah 32, Edeb 79; Nesaî, Nikah 25, (6, 78-79).][36]
ـ5622 ـ3ـ وعن جابرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه: ]أنَّ أبَا بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه جَاءَ يَسْتَأذِنُ على رَسُولِ اللّهِ # فَوَجَدَ النَّاسَ بِبَابِهِ جُلُوساً لَمْ يُؤْذَنْ لَهُمْ، فأذِنَ لَهُ فَدخَلَ فَوَجَدَهُ جَالِساً حَوْلَهُ نِسَاؤُهُ وَهُوَ سَاكِتٌ. ثُمَّ اسْتأذَنَ عُمَرُ فأذِنَ لَهُ وَهُوَ كذلِكَ فَقَالَ أبُو بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه: ‘قُولَنَّ قَوًْ أُضْحِكَ بِهِ رَسُولَ اللّهِ #. فقَالَ: يَا رَسُولَ اللّهِ! لَوْ رَأيْتَ ابْنَةَ خَارِجَةَ تَسْألُنِي النَّفَقَةَ. فَقُمْتُ إلَيْهَا، فَوَجَأتُ عُنُقَهَا. فَضَحِكَ رَسُولُ اللّهِ #، وَقالَ: كُلُّ مَنْ حَوْلِى كَمَا تَرَى تَسْألُنِى النَّفَقََةَ، فقَامَ عُمَرُ الى حَفْصةَ رَضِيَ اللّهُ
عَنها يَجَأُ عُنُقَهَا، وَقَامَ أبُو بَكْرٍ الى عَائِشَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنها يَجَأُ عُنُقَهَا. كَِهُمَا يَقُولُ: تَسألْنَ رَسُولَ اللّهِ # مَا لَيْسَ عِنْدَهُ؟ فَقُلْن: واللّهِ َ نَسْألُهُ أبداً مَا لَيْسَ عِنْدَهُ. ثُمَّ اعْتَزَلَهُنَّ شَهْراً؛ ثُمَّ نَزَلَتْ هذِهِ اŒيةُ: يَا أيُّهَا النَّبِيُّ قُلْ ‘زْوَاجِكَ. حَتّى بَلَغَ لِلْمُحْسِنَاتِ مِنْكُنَّ أجْراً عَظِيماً. قَالَ: فَبَدَأ بِعَائِشَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنها. فقَالَ: إنِّي أُرِيدُ أنْ أعْرِضَ عَلَيْكِ أمْراً أُحِبُّ أنْ َ تَعْجِلِي فيهِ حَتّى تَسْتَشِيرِي أبَوَيْكِ. قَالَتْ: مَا هُوَ يَا رَسُول َاللّهِ؟ فَتََ عَلَيْهَا اŒيَة. قَالَتْ: أفِيكَ أسْتَشِيرُ أبَوَيَّ؟ بَلْ أخْتَارُ اللّهَ وَرَسُولَهُ وَالدَّارَ اŒخِرَةَ وَأسْألُكَ أنْ َ تُخْبِرَ امْرَأةً مِنْ نِسَائِكَ بِالّذِى قُلْتُ لَكَ. فَقَال: َ تَسْألُني امْرَأة مِنْهُنَّ إَّ أخْبَرْتُهَا، لَمْ يَبْعَثْنِي اللّهُ تَعالى مُعْنِتاً وََ مُتَعَنِّتاً، وَلَكِنْ بَعثَنِي مُعَلِّماً وَمُيَسِّراً[. أخرجه مسلم.»وَجَأتُ« عتقَ فن: إذا دستها برجلك ونحو ذلك .
3. (5622)- Hz. Cabir (radýyallahu anh) anlatýyor: "Hz. Ebu Bekr (radýyallahu anh) gelip (Hz. Peygamber´in huzuruna girmek için) izin istedi. Kapýda oturmuþ bekleyen insanlar vardý. Onlara izin verilmemiþti. Hz. Ebu Bekr´e izin verildi, o da girdi. Girince, Aleyhissalâtu vesselâm´ý etrafýnda zevceleri toplamýþ olduðu halde sessiz oturuyor buldu. Derken Hz. Ömer de izin istedi, ona da ayný halde iken izin verdi. Hz. Ebu Bekr: "Ben Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ý güldürecek bir þey söyleyeceðim!"dedi ve sordu:
"Ey Allah´ýn Resulü! Hârice´nin kýzý benden nafaka istese ben de kalkýp boðazýný tutsam ne dersiniz?" dedi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) güldü ve: "Þu etrafýnda gördüklerinin hepsi benden nafaka istiyorlar!" dedi. Ömer, hemen kalkýp boðazýný tutmak üzere Hafsa´ya yöneldi. Hz. Ebu Bekr de kalkýp boðazýný tutmak üzere Aiþe´ye yöneldi. Her ikisi de:
"Demek siz Resulullah´tan onda olmayan þeyi istiyorsunuz ha!" diyordu. Onlar: "Allah´a yemin olsun! Biz ondan asla olmayan þeyi istemiyoruz!" dediler. Sonra Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) onlardan bir ay ayrý durdu. Arkadan þu ayet nazil oldu. (Mealen): "Ey Peygamber! Hanýmlarýna de ki: "Eðer dünya hayatýný ve zevkini istiyorsanýz, gelin boþanma bedelini verip sizi güzellikle serbest býrakayým. Eðer Allah´ý, Resulü´nü ve ahiret yurdunu istiyorsanýz, þüphesiz ki, sizden iyilik yapan ve iyi kullukta bulunanlar için Allah pek büyük bir mükafaat hazýrlamýþtýr" (Ahzab 28-29).
Hz. Cabir devamla der ki: "Bunun üzerine Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ)´den baþlayarak þöyle dedi:
"Ben sana bir husus arzedeceðim. Cevap vermede acele etmemeni dilerim, ebeveyninle de istiþare ettikten sonra cevap ver."
"O husus nedir ey Allah´ýn Resulü?" diye Aiþe sorunca, Aleyhissalâtu vesselâm ayeti tilavet buyurdu. Bunun üzerine Hz. Aiþe hemen: "Yani sizi tercih meselesinde mi ailemle istiþare edeceðim? Asla! Ben Allah´ý ve Resulü´nü ve ahiret yurdunu tercih ediyorum. Senden ricam, kadýnlarýndan hiçbirine benim þu söylediðimi haber vermemendir!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Onlardan biri sormaya görsün, ben hemen cevap veririm. Zira Allah beni zorlaþtýrýcý ve þaþýrtýcý olarak deðil, öðretici ve kolaylaþtýrýcý olarak gönderdi!" buyurdular." [Müslim, Talak 29, (1478).][37]
AÇIKLAMA:
1- Bu rivayet, Ümmühatu´lmü´minîn´in dünya veya ahireti tercih hususunda muhayyer býrakýldýklarýný haber veren ayetin nüzul sebebini açýklamaktadýr. Anlaþýlacaðý üzere Hz. Ebu Bekr ve Hz. Ömer mutad ziyaretlerinin birinde Aleyhissalâtu vesselâm´ý kadýnlarý etrafýnda toplanmýþ olduðu halde sessiz (ve kaygýlý) bulurlar. Resulullah´ý neþelendirmek ve konuþturmak için Hz. Ebu Bekr´in þaka yollu bir cümlesi Resulullah´ý güldürmekle kalmýyor, sessiz ve kaygýlý oluþunun sebebini de ortaya çýkarýyor: Hanýmlarý kendisinden veremeyeceði veya örnek olmalarýnda vermeyi uygun bulmadýðý þeyleri istemektedir.
Bu durumu öðrenen kayýnpederler [Hz. Ebu Bekr ve Hz. Ömer (radýyallahu anhümâ)] hemen kýzlarýnýn üzerlerine yürüyüp "Demek siz, Resulullah´tan onda olmayan þeyler istiyorsunuz ha!" diyerek tedib etmek, cezalandýrmak isterler, Aleyhissalâtu vesselâm buna mani olur. Ama müdahale faydadan hali olmaz. Validelerimiz, o günden sonra Resulullah´tan, onda olmayan bir þey talep etmeyecekleri hususunda söz verirler, yemin ederler. Derken muhayyerlik ayeti nazil olur.
Aleyhissalâtu vesselâm emr-i Ýlahî´yi Hz. Aiþe´den baþlayarak zevcelerine teblið eder. Hepsi de düþünmeye, aileleriyle istiþareye gerek duymadan Allah ve Resulü ile beraber olup darlýk içinde yaþamayý, ayrýlýp bolluk içinde yaþamaya tercih ederler.
Bu muhayyerlikte kadýnlar ayrýlmayý tercih etmiþ olsalar, baþkalarýyla evlenmeleri helal olup olmayacaðý hususunda ulema mütalaa yürütmüþ, ihtilafa düþmüþtür. Çoðunluk, ayrýlýðýn gereði olarak evlenebileceklerine hükmetmiþtir.
Ayet geldiði zaman Resulullah´ýn nikahý altýnda, hayatta dokuz karýsýnýn olduðu belirtilmektedir. Beþi Kureyþîdir. Hz. Aiþe, Hafsa, Ümmü Habibe, Sevde, Ümmü Seleme radýyallahu anhünne; dördü de Kureyþ dýþýndan: Safiyye, Benî Nadir Yahudilerinden; Meymune, Benî Hilal´den; Zeyneb Bintu Cahþ, Benî Esed´den; Cüveyriye, Benî Mustalik´ten, radýyallahu anhünne.
2- Hadis üzgün olan eþ dostun fýkra vs. nezih vasýtalara baþvurularak konuþturulup, güldürülmesinin müstehab olduðunu ifade etmektedir. [38]
ÝKÝNCÝ FASIL
EVLENMEYE TEÞVÝK VE TERÐÝB
ـ5623 ـ1ـ عن مَعْقَلِ بْنِ يسار رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]جَاءَ رَجُلٌ الى رَسُولِ اللّهِ # فقَالَ: إنِّى أصَبْتُ امْرَأةً ذَاتَ حَسَبٍ وَجَمَالٍ وَأنَّهَا َ تَلِدُ، أفَأتَزَوَّجُهَا؟ قَالَ: َ. ثُمَّ أتَاهُ الثَّانِيَةَ، فَنَهَاهُ. ثُمَّ أتَاهُ الثَّالِثَةَ، فقَالَ: تَزَوَّجُوا الْوَدُودَ الْوَلُودَ، فإنِّي مُكَاثِرٌ بِكُمُ ا‘ُمَمَ[. أخرجه أبو داود والنسائي .
1. (5623)- Ma´kýl Ýbnu Yesar (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a bir adam gelerek: "Ben (evlenmek üzere) asaletli ve güzel bir kadýn buldum. Ancak kýsýrdýr, çocuk doðurmuyor. Onunla evleneyim mi?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Hayýr evlenme!" buyurdular. Sonra adam ikinci sefer geldi, yine ayný cevabý aldý. Adam üçüncü sefer de gelince: "(Ey insanlar!) vedud (çok seven) ve velud (çok doðuran) olanla evlenin. Zira ben (kýyamet günü) diðer ümmetlere karþý çokluðunuzla övüneceðim" buyurdular." [Ebu Davud, Nikah 4, (2050); Nesaî, Nikah 11, (6, 65-66).][39]
AÇIKLAMA:
Bu hadis, kadýnda aranmasý gereken belli baþlý vasýflarý belirtmektedir:
* Kadýn kýsýr olmamalýdýr. Çünkü evlenmenin aslî gayelerinden biri tenasül yani neslin devamýný saðlamaktýr. Çocuk doðurmayan kadýn bu gayeyi hasýl etmez.
* Kadýn vedud olmalýdýr: Yani kocasýný çok sevmelidir.
* Kadýn doðurgan olmalýdýr. Kadýnýn sadece kýsýr olmamasý da yeterli deðil, velud da olmalýdýr. Ýki vasýf birbirini tamamlayýcý olduðu halde ayrý ayrý zikredilmesi, evlilikte çocuk elde etme meselesinin din açýsýndan ehemmiyetini nazara verir. Gerçi hadisin sonunda çocuk meselesine bir kere daha dönülüyor: "Kýyamet günü sizin çokluðunuzla diðer ümmetlere karþý övüneceðim."
Eðer kadýn velud olur fakat vedud olmazsa kocasý tarafýndan sevilmez. Ailevî ahenk ve huzur kadýnýn kocasý tarafýndan sevilmesi ile mümkündür. Bu ise öncelikle kadýnýn vedud olmasýna baðlýdýr. Kadýn vedud olsa fakat velud olmasa bu sefer evlilikten beklenen maksad hasýl olmaz, ümmetin sayýca artmasý gerçekleþmez.
Alimler bu iki vasfýn bekârlarda yakýnlarýnýn haline bakýlarak bilinebileceðini belirtirler. "Çünkü çoðunluk durumunda tabiatlar akrabalara intikal eder, yakýnlarýnýn tabiatlarý birbirlerine benzer" derler. Aliyyu´l-Kâri "Vedud ve velud olanlarla evlenin" emrinde: "Velud ve vedud olanlarla evliliðinizi devam ettirin" manasýnýn da muhtemel olduðunu söyler.
Bu vesile ile bir kere daha tekrar edelim ki, Ýslam dini, nüfus çokluðuna ehemmiyet verir. Birden fazla kadýnla evlenme ruhsatý bile Ýslam´ýn nüfus politikasýnýn gereðidir. Böylece doðum çaðýnda olan kadýn bekâr kalmamýþ olur. Ayrýca erken evlendirme prensibi de doðumu teþvik edici bir tedbirdir. Ortalama 15-17 yaþlarýnda büluða eren gençlerin hemen evlendirilmesi daha çok sayýda çocuk edinmeye müessir olacaktýr. Yüksek tahsilin yaygýnlaþtýðý çevrelerde evlenme yaþý gittikçe gerilere kaymakta, dolayýsýyla doðum nisbeti o çevrelerde azalmaktadýr.
Doðum kontrolü diye günümüzde ortaya çýkan hâdiseyi Ýslam açýsýndan kabul etmek mümkün deðildir. Bu hâdise esasen bizde dýþ baskýlarla müesseseleþtirilmiþ, doðum kontrolüyle ilgili teþkilatlar Amerikan yardýmlarýyla finanse edilmiþtir. Maksad, Ýslam ümmetinin sayýsýný azaltmaktýr. Nitekim Kýbrýs askerî harekatýnýn akabinde Amerika´nýn koyduðu askerî ve ekonomik ambargodan Türkiye´ye faydalý olacak her çeþit yardýmlar nasibini alýrken, sadece doðum kontrolüne yönelik yardýmlar nasibsiz kalmýþ, onlar hiçbir kýsýntýya uðramadan gelmeye devam etmiþtir. Nedir bunun manasý?
Alim geçinen eyyamcý, fetvacý, günlük politikaya göre imal-ý fikirde bulunan yeni yetme yarýmlar, fýkýh kitaplarýnda birçok kayýtlarla medar-ý bahs edilen çocuk aldýrma ruhsatýný, kayýtlarý mevzubahis etmeden göstererek veya bazý hadislerde gelen yine kayýtlara tabi azl ruhsatýný[40] medar-ý bahs ederek, yabancý ideolojilerin iþine yarayacak fetva vermektedir. Bu, manevî sorumluluðu mucib olduðu gibi, ümmetin dünyevî menfaatlerine de aykýrýdýr. Dýþ baskýlara dayanamayan veya satýn alýnan politakacýlarla, din temsilcileri millet nazarýnda bir deðildir. Millet öncelikle din alimlerine kulak verir.
Hadislerde "azl"e ruhsat olduðu gerekçesiyle doðum kontrolü caiz diyenlere Resulullah´ýn azlle ilgili þu tarifini de görmelerini tavsiye ederiz: Müslim baþta diðer birkýsým Kütüb-i Sitte müelliflerinin kaydettiði bir hadiste, Resulullah´tan azl sorulduðu zaman: "Bu, gizli bir ve´d´dir" demiþtir. Ve´d, Arapça´da çocuklarý diri diri topraða gömme fiilidir. Þu halde, Resulullah, azli "çocuðun gizlice topraða gömülmesi" olarak tarif etmiþ bulunmaktadýr. Yani, sebepsiz azli tasvib etmemektedir. Azle bile fetva vermeyen dinimizde, kürtaj denen çocuk katliamýna fetva aramak tamamen boþ bir gayrettir.
Nüfus artýþýnýn açlýk ve ekonomik sýkýntýya sebep olmasý gibi, aslýnda ilme ve realiteye aykýrý iddialara Kur´an-ý Kerim´in bir ayetiyle cevap vereceðiz:
"Fakirlik korkusuyla evlatlarýnýzý öldürmeyin. Onlarý da, sizi de rýzýklandýran biziz. Onlarý öldürmek, gerçekten çok büyük bir günahtýr" (Ýsra 31).
Makina, gübreleme, sulama, bilgi ve tecrübe gibi yeni unsurlarýn ziraate dahil edilmesi, ziraî istihsali dünya genelinde öyle artýrmýþtýr ki, bu, nüfus artýþýndan çok öndedir. Gelecekte bitki genlerine yapýlan müdahale, ev ziraati gibi þimdiden ufukta görülen geliþmeler gýda sýkýntýsý diye bir tehlikenin yeryüzüne hiçbir zaman gelmeyeceðini göstermektedir. Afrika gibi dünyanýn bazý yerlerinde görülen açlýk ve sefalet, oralardaki Avrupa sömürüsünün eseridir, tabii bir hâdise deðildir. Avrupalýlar gittikleri memleketlerin iktisadî düzenlerini sistematik olarak bozarak yerli halký, bir daha kendilerine karþý müessir þekilde baþ kaldýramayacak hale getirmiþlerdir. Oradan ayrýlsalar bile sömürü sistemlerini kendi menfaatlerini devam ettirerek satýn alýnmýþ aydýnlarla yürütüp, ayakta tutmaktalar; ticarî þirketleri, iþletmeleri ellerinde býrakmayarak daha merhametsiz bir sömürge tatbikatýný devam ettirmektedirler.
Kendi memleketlerinde bütün imkanlarýyla doðumu teþvik eden Batý, Batý dýþýndaki bütün memleketlerde siyasî, iktisadî ve askerî her çeþit güç ve baský imkanlarýný kullanarak doðum kontrolü uygulamasýný yaptýrmaktadýrlar.[41]
Meselenin Ýktisadî Yönü:
Nüfus artmasýnýn açlýða sebep olacaðý iddiasýný, ilmî çalýþmalarla, rakamlarla cevaplandýran ilim adamlarýmýz var. Türkiye´de Nüfus Meselesi adlý kitabýnda Prof. Dr. Sabahattin Zaim pek çok dünya devletini esas almak suretiyle mukayeseli, istatistikî rakamlara dayanarak yaptýðý bir tahlili þöyle noktalar: "Þu halde, umumiyetle iddia edildiði gibi, ülkelerin refah seviyesindeki artýþ hýzý ile nüfus hýzý arasýnda tersine bir koralasyon (ilgi) yoktur (0.2). Bilakis iki mefhum arasýnda müsbete doðru bir koralasyon (O. 53) görülmektedir." Ýlim adamýmýzýn Türkiye´nin 1960-1968 yýllarý arasýndaki nüfus ve gelir artýþý ile ilgili olarak verdiði rakamlara göre bu yýllar arasýnda nüfusumuz % 2.6 artarken, nüfus baþýna düþen GSMH (millî gelir) artýþý 4.2 olmuþtur.
Gýdanüfus münasebetlerinde de þu kýymetli bilgiyi verir: "Gýdanüfus münasebetlerini Türkiye yönünden inceleyecek olursak, görülür ki, ülkemizde nüfus artýþýnýn en hýzlý olarak kabul edildiði devrelerde 1952-56´ya nazaran artmýþtýr. Ayný devrede toplam ziraî üretim % 66, gýda üretimi ise % 7 oranýnda artmýþtýr. Ayný devrede toplam ziraî üretim % 66, gýda üretimi ise % 61 oranýnda çoðalmýþtýr. Yani ülkemizde gýda yönünden bir dengesizlik yoktur. Ziraî üretimle gýda üretimi, nüfustan daha hýzlý artmaktadýr."[42]
Bu açýklamalar Cenab-ý Hakk´ýn Kur´an-ý Kerim´de geçen "Açlýk korkusuyla çocuklarýnýzý öldürmeyin, onlarý da sizi de biz rýzýklandýrýrýz" ayetinin ilmî bir tefsiri mahiyetindedir. Bu açýdan gerek yurdumuzda, gerek dünyanýn bazý yerlerinde zaman zaman görülen maddî sýkýntýlar, tabii deðildir, nüfus çokluðundan deðildir. Sömürgecilerin oyunundan, adaletsiz idareden ileri gelmektedir. Ömer Ýbnu Abdilaziz´in üç yýllýk adilâne idaresi sýrasýnda Mýsýr gibi büyük bir Ýslam dünyasýnda zekat kabul edecek insan kalmayacak þekilde refah ve bolluk hasýl olmuþtur.
Doðum kontrolü uygulayarak, evlenmeyi, çocuk elde etme maksadýnýn dýþýna çýkaran çevrelerde "cinsî münasebetlerin çocuk yapma ve neslin devamý ile hemen hemen hiçbir ilgisinin kalmadýðý, tamamen bir eðlence ve zevk meselesi haline getirildiði" bazý araþtýrýcýlarýn yazýlarýnda belirtilmektedir. Bu durumun beþerî ahlaký son derece tahrip ettiðini belirten meþhur tarihçi ve içtimaiyatçý Dr. Sazzoken: "Amerika´daki cinsî münasebetlerden bahisle, rakamlar üzerinde âdeta aðlamaktadýr. Doðum kontrolü teþviki sonucu evlenmeden önce gayr-ý meþru iliþkilerde bulunan erkeklerin sayýsý % 27´den % 87´ye, kadýnlarýn ise % 7´den % 50´ye çýktýðýný tesbit etmiþtir." Yine verilen bir baþka bilgiye göre Dr. Cheoser 1956 yýlýnda altý yüz kadýn üzerinde yaptýðý incelemelerin sonucunu þöyle bildiriyor: "Ýngiltere´de her üç kadýndan biri henüz evlenmeden iffet ve kýzlýðýný kaybetmektedir." Ayný zat 1960 yýlýnda yayýnlanan bir kitabýnda "Artýk kadýnlarda iffet denilen þeyden bir iz, bir eser kalmýþ mýdýr?" diye sormaktadýr. Ya þimdilerde (1992) ne hale geldi?
5718. hadisin açýklama kýsmýnda çocuk öldürme meselesine tekrar temas edeceðiz.[43]
ـ5624 ـ2ـ وعن ابْنِ عَمْرُو بْنِ العاص رَضِيَ اللّهُ عَنهما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: اَلْدُّنْيَا مَتَاعٌ، وَخَيْرُ مَتَاعِ الدُّنْيَا الْمَرْأةُ الصَّالِحَةُ[. أخرجه مسلم والنسائي .
2. (5624)- Abdullah Ýbnu Amr Ýbni´l-As (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Dünya bir meta´dýr. Dünya metaýnýn en hayýrlýsý saliha kadýndýr." [Müslim, Rada 64, (1467); Nesaî, Nikah 15, (6, 69).][44]
AÇIKLAMA:
Meta´, altýn ve gümüþ parayla alýnýp satýlabilen her çeþit ticaret malýdýr. Yenilen, giyilen, yere serilen bütün dünya mallarý meta´dýr. Bir müddet kullanýlýp eskitilir. Ayet-i kerimede de "dünya hayatý" bir aldanma metaý olarak tavsif edilmiþtir. "Dünya hayatý bir aldanma metaýndan baþka bir þey deðildir" (Al-i Ýmran 185).
Hadis, dünyada hoþumuza giden hiçbir þeyin ebedî olmadýðýný, bir müddet istifadeden sonra elden çýkacaðýný bildiriyor. Bu faniler arasýnda insan için en hayýrlý olaný saliha bir kadýndýr. Çünkü diðer metalardan aðýz tadýyla istifade, bu hayat ortaðýna baðlýdýr. Eðer kadýn saliha olmaz da kötü olursa, kiþi zengin ve saðlýklý da olsa, hayatta huzur bulamaz.
Saliha kadýn, dindar, iffetli ve itaatkâr olan kadýndýr. Bir baþka hadiste Resulullah insanýn saadetini üç þeye baðlar: "Saliha kadýn, salih mesken, salih binek." Hadisin devamýnda, kiþinin bedbahtlýðý da üç þeye baðlanýr: "Kötü kadýn, kötü mesken, kötü binek." Dünyevî saadetin medarý denince birçok kimsenin aklýna öncelikle maddî zenginlik gelir. Halbuki bir peygamber nokta-i nazarýndan, bu meselede maddî varlýk hiç mevzubahis edilmemektedir. Ailevî huzurun yokluðunu hiçbir zenginlik telafi edemez. Ayrýca, saliha kadýn sadece dünya hayatý için deðil, dünyayý ahiretin bir tarlasý görüp, buradaki hayatý ebedî hayatýný kazanmaya vasýta bilen kimseler için de ayrý bir ehemmiyet taþýr. Saliha bir hayat ortaðýna sahip kiþi, ahiret ekimini daha iyi yapar. Maddî serveti bir baþka deðer kazanýr.
Müteakip hadis mevzuyu daha da açacaktýr. [45]
ـ5625 ـ3ـ وعن ابن أبي نَجِيحٍ قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مِسْكِينٌ مِسْكِينٌ رَجُلٌ لَيْسَتْ لَهُ امْرَأةٌ. قَالُوا: وَإنْ كَانَ كَثِيرَ الْمَالِ؟ قَالَ: وَإنْ كَانَ كثِيرَ الْمَالِ. مِسْكِينَةٌ مِسْكِينَةٌ اِمْرَأةٌ َ زَوْجَ لَهَا. قَالُوا: وَإنْ كَانَتْ كَثِيرَةَ الْمَالِ؟ قَال: وَإنْ كَانَتْ كَثِيرَةَ الْمَالِ[. أخرجه رزين .
3. (5625)- Ýbnu Ebi Necih rahimehullah anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Kadýný olmayan erkek miskindir, miskindir!" buyurmuþlardýr. Yanýndakiler:
"Çokça malý olsa da mý?" dediler.
"Evet çokça malý olsa da!" buyurdular. Sözlerine devamla: "Kocasý olmayan kadýn da miskinedir miskinedir!" buyurdular. Yanýndakiler:
"Çokca malý olsa da mý?" dediler. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Evet kadýnýn çok malý olsa da!" buyurdular." [Rezin tahric etti.][46]
ـ5626 ـ4ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: تُنْكَحُ الْمَرأةُ ‘رْبَعِ خِصَالِ: لِمَالِهَا، وَلِحَسَبِهَا، وَلِجَمَالِهَا، وَلِدِينِهَا. فَأظْفَرْ بِذَاتِ الْدِّينِ، تَرِبَتْ يَدَاكَ[. أخرجه الخمسة إ الترمذي.»حَسَبُ ا“نْسَانِ« مَا يعد من مفاخر آبائه؛ وقيل: هو شرف النفس وفضلها. وقوله »تَرِبَتْ يَدَاكَ« أى التصقت بالتراب من الفقر، وهذا الدعاء وأمثاله كان يرد من العرب بغير قصد الدعاء، بل في معرض المبالغة في التحريض على الشئ والتعجب منه ونحو ذلك .
4. (5626)- Hz. Ebu Hureyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Kadýn dört hasleti için nikahlanýr: Malý için, haseb ve nesebi için, güzelliði için, dini için. Sen dindarý seç de huzur bul." [Buharî, Nikah 15; Müslim, Rada 53, (1466); Ebu Davud, Nikah 2, (2047); Nesâî, Nikah 13, (6, 68).][47]