Nikah By: sumeyye Date: 29 Nisan 2010, 12:23:55
Nikah
NÝKAH BÖLÜMÜ
(Dört babtýr)
BÝRÝNCÝ BAB
NÝKAHIN MUKADDEMELERÝ
(Dört fasýldýr)
BÝRÝNCÝ FASIL
ALEYHÝSSALATU VESSELAM´IN ZEVCELERÝ
Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ)
Hz. Hafsa (radýyallahu anhâ)
Ümmü Seleme (radýyallahu anhâ)
Zeyneb (radýyallahu anhâ)
Ümmü Habibe (radýyallahu anhâ)
Safiyye (radýyallahu anhâ)
Cüveyriye (radýyallahu anhâ)
Ýbnetu´l-Cevn
Ümmü Þerîk
ÝKÝNCÝ FASIL
NÝKAHA TEÞVÝK VE TERGÝB
ÜÇÜNCÜ FASIL
KIZ ÝSTEME, NÝKAH DUASI, KIZI GÖRME
DÖRDÜNCÜ FASIL
NÝKAH ADABI
ÝKÝNCÝ BAB
NÝKAHIN RÜKÜNLERÝ
BÝRÝNCÝ FASIL
AKÝD
ÝKÝNCÝ FASIL
VELÝLER VE ÞAHÝDLER
KÜFÜVLÜK
ÜÇÜNCÜ BAB
NÝKAHIN MANÝLERÝ
BÝRÝNCÝ FASIL
MÜEBBED HARAMLIK
RAZA´ (SÜT EMME)
ÝKÝNCÝ FASIL
MÜEBBED HARAMLIK GEREKTÝRMEYEN HUSUSLAR
DÖRDÜNCÜ BAB
NÝKAHLA ÝLGÝLÝ MÜTEFERRÝK HÜKÜMLER
BÝRÝNCÝ FASIL
NÝKAHI FESHEDEN HUSUSLAR
ÝKÝNCÝ FASIL
KADINLAR ARASINDA ADALET
ÜÇÜNCÜ FASIL
AZL VE GAYLE
DÖRDÜNCÜ FASIL
NÜÞUZ
BEÞÝNCÝ FASIL
NÝKAH MEVZUUNA GÝREN BAÞKA MESELELER
UMUMÝ AÇIKLAMA
NÝKAH
Nikah, týpký dil, din, kýyafet (ve mutfak) gibi beþerin baþta gelen kültürel unsurlarýndan biridir. Bu müessese insanlýkla baþlar. Kýyafetsiz bir beþer düþünülemeyeceði gibi, nikah müessesesi olmayan insanlýk da düþünülemez.
Nikah çok yönlü bir vak´adýr. Ýnsanlarýn birçok ihtiyaçlarýný karþýlar. Umumi bir nazarla bakýlýnca, gayeleri arasýnda önceliðin, tenasüle yani neslin devamýna ait olduðu sanýlýr. Þüphesiz bu gaye küçümsenemez. Zira insanlýðýn devamý nikah müessesesiyle gerçekleþmektedir. Ancak, ferdî plandan bakýlýnca ünsiyet saðlamanýn, ehemmiyetçe öne geçtiði görülür. Zira insan, diðer mahluklara nazaran fýtrat itibariyle medenidir, yalnýz yaþayamaz. Eski alimlerimiz insana medeniyyün bittab´ demiþlerdir. Yani insanoðlu cemaat halinde, cemiyet içerisinde yaþamak zorundadýr. Ýnsan cemiyetini, hayvan sürüsünden ayýran hususiyet organize olmasýdýr. Burada iç içe daireler þeklinde teþkilatlanan bir bütün, bir cemaat mevzubahistir. En içte en küçük birim olan aile yer alýr. Kur´an-ý Kerim´de de insanlarýn bir erkekle bir kadýndan yaratýlýp, küçük ve daha büyük üniteler halinde teþkilatlandýrýldýðý, kavim ve kabilelere ayrýldýðý belirtilmiþtir (Hucurat 13). Buna bir milletin askeri örnek yapýlabilir. Asker, en küçük birim olan "takým"dan baþlayarak bölük, tabur, tugay, tümen, ordu ve ordular þeklinde teþkilatlanmýþtýr. Bunun gibi, insanlýk ordusu da irili ufaklý bir kýsým ümmetlere (medeniyet gruplarýna) kavimlere, aþiretlere ayrýlmýþtýr. Ýþte bu silsilenin ilk halkasýný, nikah baðýyla baðlanan bir erkekle bir kadýn etrafýnda halelenen bir cemaat teþkil eder.
Þu halde, cemiyetin bu temel taþýna inilip tahlil edilince, bunun öncelikle yalnýzlýktan kaçýþ ve ünsiyet arayýþ maksadýyla teþkil edildiði görülür. Neslin devamýný saðlamak üzere çocuk elde etmek, ünsiyeti takip eden mühim gayelerden bir diðeridir.
Nikahýn bu temel ve asil gayeleri gözönüne alýnýnca insanýn birkýsým biyolojik ihtiyaçlarýnýn tatmini daha tali bir planda kalýr. Bu açýdan, meselenin þehevî yönü, "nikah"ýn gayesi deðil, (bir büyüðün yorumuyla) onunla îfa edilecek hizmetin peþin bir ücreti,[1] onun getireceði yükümlülükleri kabule bir teþvik vasýtasý olmaktadýr.
Bu noktada aldanan, vasýtayý gaye yaparak müessesenin kýymetini tenzil eder. Nitekim, beraberliðin biyolojik yönü sona ermiþ yaþlýlýk ve sakatlýk gibi hallerde de evlilik devam eder ve hatta yaþlýlar arasýnda dayanýþma daha da artar. Çünkü, her iki insan da ünsiyete, sohbete, birbirlerinin tesellisine muhtaçtýr.
Burada maksadýmýz evlilik müessesesinin sosyolojik tahlilini yapma deðildir. Ancak mevzumuzun anlaþýlmasý bakýmýndan þunu da belirtmemiz gereklidir: "Nikah" kültürel beþerî bir müessese olmasý hasebiyle, her bir kültürel sistemin, kendine has bir nikah tarzý ve bundan teþaub eden (dallanýp budaklanan) bir deðerler örgüsü olacaðý tabiidir: Manevî deðerler, merasimler, inançlar, akrabalýklar, haramlar, helaller, usuller, adablar vs. yani günlük hayatýmýzý ilgilendiren kültürel unsurlarýn büyük bir bölümü, "nikah müessesesi"yle ilgilidir.
Ýnsanlarýn millî ve ferdî þahsiyetlerinde kültürel deðerlerin yeri iyice bilinmektedir. Ýster ferdî planda isterse millet planýnda ele alalým, bizi diðerlerinden "baþka" kýlan, "þahsî" kýlan, "millî" kýlan, "müþterek ve benzer" kýlan bu deðerlerdir. Millî hususiyetimizi, milletimizin ferdleri arasýndaki benzer yönlerimizi, birlik ve beraberliðimizi saðlayan yegane amil, asýrlar boyu deðiþmemesi gereken hepimizde ayný olmasý gereken deðerlerimizdir.
Öyleyse bizler Müslümanlar olarak Ýslamî hüviyetimizi koruyabilmek için beþerî kültürel hayatýmýzýn büyük bir kýsmýný þekillendiren nikah müessesesinde Ýslamî deðerleri korumak zorundayýz. Ýslamî þahsiyetimizi temel yapýsý buna baðlýdýr. Nikahta, kýyafette, mutfakta (yenilip içilecek þeylerde) Ýslamî ölçülerden taviz verilirse geriye din olarak ne kalacak. Sadece itikad ve ibadetler.. Halbuki Ýslamiyet bir medeniyet dinidir. Ýnsanýn medenî hayatta muhtaç olduðu cemiyet hayatýnýn devamýný saðlayan her hususta kendine has ölçüler, deðerler verir; kalýplar, þekiller, tarzlar, kanunlar koyar, kiþiyi hiçbir meselede yabana muhtaç etmez. Mü´min de bu Ýslamî sünnetleri þahsýnda temsil ettiði nisbette, Ýslamî, imanî kemale erer. Cenab-ý Hakk´ýn kendisine vaad ettiði nusret ve üstünlüðe saadet-i dareyne liyakat kazanýr.
Ýslam dini, Kur´an ve hadiste gelen deðerlerin hepsiyle bir bütündür. Sadece itikad ve ibadetlerimiz deðil, nikah, mutfak, kýyafet vs. her çeþit beþerî kültürel deðerlerimiz bütün teferruatýyla bu iki kaynaktan teþkil edilmiþtir. Müslümanlýðýmýzýn tamamiyet ve temelini, bunlara uymaktaki derecesi tayin edecektir.
Sýrf Kur´an´ý esas alacak olsak bile, onda yer verilen emirlerin hepsi ayný deðerde olduðu için, kýyafetimizi, "nikah"ýmýzý, mutfaðýmýzý, ihmal ettiðimiz takdirde, sadece itikad ve ibadetlerimiz acaba Müslümanlýðýmýzýn bütünlüðüne yetecek midir? Ýbadet dýþýndaki Kur´anî emirlerdeki ihmal, gevþeklik ve umursamazlýðýmýz, itikadýmýzý zedeleyen, imanýmýzý yaralayýp eksilten bir durum deðil midir? Bu eksiklik ibadet hayatýmýza da sirayet etmeyecek midir? Müslüman olduðu halde içki içen, haram ve -mesela domuz eti- yiyen veya kýyafette Ýslamî örtünmeye riayet etmeyen veya nikah dýþý yollardan tatmin arayan bir kimsenin iman ve ibadeti ona ne derece faydalý olur? Onu nereye kadar götürür? Bu elbette münakaþaya deðer bir husustur.
Þunu demek istiyoruz: Müslümanlýðýmýz, týpký iman esaslarýnda olduðu gibi, nikah meselesinde de Ýslamî nikaha uymakla kemalini bulabilecektir.
Öyleyse Ýslamî nikah nedir?
Dininin ve imanýnýn Allah nazarýnda makbul olmasýný dileyen her Müslüman, nikah meselesinde Allah´ýn koyduðu ölçünün ne olduðunu bilmek ve ona uymak zorundadýr.[2]
ÝSLAMÎ NÝKAH
ÝslamÔda nikah bizzat Kur´an- Kerim´de ele alýnmýþ ve esaslarý belirtilmiþtir.[3] Þu esaslarý sayabiliriz:
1- Kiþi, büluð çaðýna erince geciktirilmeden evlendirilmelidir (Nisa 6).
2- Mü´min kiþi mü´min bir eþle evlenmelidir. Müþrik kiþi (neseb, zenginlik, güzellik gibi sebeplerle) hoþumuza gitse bile onunla evlilik yapýlmamalýdýr. Çünkü mü´min kimse, (burnu kesik siyah) köle bile olsa, hoþumuza giden müþrikten daha hayýrlýdýr. Çünkü onlar cehenneme çaðýrýrlar (Bakara 221).
3- Kadýnlardan hoþa gidenle evlenilmelidir (Nisa 3).
4- Kadýnlarla ailelerinin izniyle evlenilmelidir (Nisa 25)
5- Kadýn namuslu, fuhuþtan uzak ve gizli dostlar edinmeyenlerden olmalýdýr (Nisa 25).
6- Kadýna mehri verilmelidir (Nisa 25).
7- Cemiyet, bekâr olan (dul, yetim, köle) kimselerle ilgilenip, onlarý evlendirmelidir. Evlendirmede fakirlikten korkulmamalý, bekârlara yardým edilmelidir.
8- Nikah akdi alenî olmalýdýr. Bu prensip bilhassa yukarýda iþaret edilen Nisa 25. ayette sarihtir. Ayrýca Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) nikahýn alenî olmasýný, bu maksadla ziyafet verilmesini ve hatta def ve sesle ilan edilmesini ýsrarla emretmiþtir.
9- Nikah kadýn erkek arasýnda veraset hakký te´sis eder (Nisa 12)
10- Ýslamî nikahýn müddeti müebbettir, daimidir. Yani kadýnla erkek hayat boyu beraber olmak üzere nikahlanýrlar. Belli bir müddetle sýnýrlý olan nikah meþru deðildir. Kiþi, içinden muayyen bir müddete niyet etmiþ olsa bile, bu müebbet kabul edilir. Boþanma dinimizde meþru ise de ciddi ve meþru bir sebebe dayanmayan boþama ve boþanmalar Allah´ýn buðzettiði, sevmediði bir ameldir. Talak, hadiste "Allah´ýn en çok buðzettiði helal" olarak tarif edilmiþtir.[4]
BÝRÝNCÝ FASIL
HZ. PEYGAMBER´ÝN ZEVCELERÝ
UMUMÝ AÇIKLAMA
Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn evlilik hayatý deyince ilk nazar-ý dikkate çarpan husus, birçok hanýmla evlenmiþ olmasýdýr. Bu meseleye yeri geldikçe baþka bahislerde de temas etmiþ olmamýza raðmen burada da kýsaca temas edeceðiz. Sebebi de, Teysir´in, ümmühatu´lmü´ minîn´den bilinen Hz. Hatice, Hz. Zeyneb Bintu´l-Zem´a, Reyhâne, Meymune Bintu´l-Haris radýyalahu anhünne gibi bazý isimlere yer vermezken, ümmühatü´lmü´minînden bilinmeyen Ýbnetu´l-Cevn, Ümmü Þerik gibi isimleri "Peygamberin Zevceleri" baþlýðýna dahil etmesidir.
Hemen þunu belirtelim ki, yirmi beþ yaþýnda iken, kendisinden 15 yaþ büyük bir kadýn olan Hz. Hatice ile evlenip elli küsur yaþýna kadar onunla yetinen Hz. Peygamber´in Ýslam ahkâmýnýn teþrî ve neþir safhasý olan Medine hayatýnda çok sayýda kadýnla evlenmesinin birinci sebebi peygamberlik vazifesi ile ilgilidir. Sünnetinin aile hayatýnda geçen safhasýnýn tesbitini, onlarýn kadýnlara intikal ve neþrini bu hanýmlar yapmýþtýr. Alimler, "Dünyanýzdan üç þey sevdirildi..." diye açýklayýp bunlardan birinin, "kadýn" olduðunu söyleyen hadisi açýklarken, kadýnlarýn Resulullah tarafýndan sevilmesini, onlarýn "Ýslam´ýn neþrine olan hizmetleri" sebebiyle izah ederler.
Çok kadýnla evlenmede dikkat çeken bir diðer sebep siyasî yöndür. Müteakiben görüleceði üzere Hz. Safiyye ile evlilik, Hayber Yahudileri ile sýla-i rahm´a vesile olmuþ. Cüveyriye ile evlilik Benî Müstalik´ten yedi yüz kadar harp esirinin bedava azadlýklarýný saðlamýþtýr. Mekkelilerin lideri Ebu Süfyan´ýn kýzý Ümmü Habibe ile evlilik, Ebu Süfyan´ýn bozulan Hudeybiye Sulhü´nü yenileyebilmek için, kýzýný bahane ederek Medine´ye gelmesine, Hz. Peygamber´in hane-i saadetlerine kadar girmesine yol açmýþ, bu durum onun hasmane duygularýný törpülemiþtir. Diðer evliliklerinin her birinde týpký neþr-i din gibi siyasî bir yönün dahi varlýðý inkar edilemez.
Resulullah´ýn evlilik baðýnýn siyasî yönünü nasýl kullandýðýný anlayabilmek için Ýslam´ýn ilk baþtaki kuruluþ ve neþrini saðlayan siyasî lider kadronun evlilik baðýyla birbirine nasýl kenetlendiðini ibretle tetkikte zaruret var: Hülefa-i Raþidîn denen bu çekirdek kadro, evlilik baðlarýyla birbirlerine perçinlenmiþ gibidir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer´in kýzlarýný almýþ, onlara damat olmuþtur. Hz. Osman ve Hz. Ali´ye kýzlarýný vermiþ, onlarý kendine damat yapmýþtýr. Hz. Ali ile olan akrabalýk baðýnýn, Hz. Osman´daki eksikliðini, ona ikinci bir kýzýný da vererek telafi etmiþtir. Hz. Hafsa ile evlenmeleri hususundaki teklife menfi cevap verdikleri için Hz. Osman ve Hz. Ebu Bekr´e karþý kýrgýnlýk içine düþen Hz. Ömer´i memnun etmek ve öbürlerine karþý kalbinde yerleþecek bir gücenmeyi ve bunun merkezkurmay kadroda hasýl edeceði çatlaðý bertaraf etmek için Resulullah´ýn Hz. Hafsa´yla evlenmesi fevkalâde siyasî bir ameliyedir."[5]
Evliliðin -hatta nikahla noktalanmamýþ olan sade bir evlenme teklifinin bile-, hasýl edeceði siyasî neticelerin þümulü sebebiyle olacak, Aleyhissalâtu vesselâm´ýn hayatýnda, -çalýþmamýzýn aslýný teþkil eden Teysir´de yeterince yer verilmeyen- zevceleri dýþýnda baþka birçok kadýnlarýn da ismi geçer. Ýbnu Sa´d Tabakat´ýnda bunlarý iki grupta sunar:
1- Hz. Peygamber´in nikahladýðý halde zifaf yapmadýklarý. el-Kilabiyye, Esma Bintu Nu´man, Kuteyle Bintu Kays, Müleyke Bintu Ka´b, Bintu Cündeb, Sena Bintu´s-Salt.
2- Hz. Peygamber´in evlenme teklifinde bulunduðu halde nikahlanmadýklarý kadýnlar: Leyla Bintu´l-Hatim, Ümmü Hâni Bintu Ebi Talib, Zubâ´a Bintu Amir, Safiyye Bintu Beþame, Ümmü Þerik Bintu Cabir, Havle Bintu Hakim, Ümâme Bintu Hamza, Havle Bintu´l-Huzeylî, Þerraf Bintu Halife.
Bunlar hakkýnda biraz daha teferruatlý bilgi edinmek isteyenler, siyer kitaplarýna, sahabilerin hayatýný inceleyen kitaplara baþvurabilirler.
Hz. Peygamber´in evlilik hayatý ile baþkaca teferruat daha önce geçtiði ve müteakiben geçeceði için burada bu kadarla yetiniyoruz.[6]
* HZ. AÝÞE RADIYALLAHU ANHA[7]
ـ5610 ـ1ـ عن عُروة عن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنها قالت: ]قَالَ لِي النَّبِيُّ #: أُرِيتُكِ في الْمَنَامِ ثَثَ لَيَالِ، جَاءَنِي بِكِ الْمَلَكُ في سَرَقَةٍ مِنْ حَرِيرٍ، يَقُولُ: هذِهِ امْرَأتُكَ، فَاكْشِفْ عَنْهَا، فإذَا هِيَ أنْتِ، فَأقُولُ: إنْ يَكُ هذَا مِنْ عِنْدِ اللّهِ يُمْضِهِ[. أخرجه الشيخان والترمذي.»السَّرَقَةُ« شقة من حرير خاصة .
1. (5610)- Urve merhum, Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ)´den þunu nakletmiþtir: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bana dedi ki:
"Rüyamda sen bana üç gece gösterildin: Melek seni bana bir ipek parçasý içerisinde getirdi ve "Bu senin zevcendir, aç onu!" dedi. Ben de açtým, içindeki sendin. Ben: "Bu rüya Allah katýnda ise, onu gerçekleþtirecektir" dedim." [Buharî, Nikah 9, 35, Tabir 20, 21; Müslim, Fezailu´s-Sahabe 79; Tirmizî, Menakýb (3875).][8]
AÇIKLAMA:
1- Bu hadis, evlenmezden önce Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ)´nin Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e rüyasýnda gösterildiðini ifade etmektedir. Sadedinde olduðumuz hadis, Hz. Aiþe´nin bir ipek parçasý içerisinde getirildiðini ifade eder. Ancak, hadisin bir baþka veçhinde "Cibril, avucundaki suretimle indi..." ibaresi yer alýr. Þarihler bu farklý ifadeleri: "Cibril avucundaki ipek parçasýnda Hz. Aiþe´nin suretini getirmiþ olmalý" diye te´lif eder. Hadisin bazý veçhinde yer alan "iki kere" ibaresi nazar-ý dikkate alýnarak "bir seferinde kendisini, bir seferinde de ipekli üzerinde resmini getirmiþ olabilir" te´vili de yapýlmýþtýr.
2- Açma hususu, "ipek kumaþýn açýlmasý", "yüzün açýlmasý" gibi yorumlara tabi tutulmuþtur. "Kýz isteyene, görülmesi caiz olan miktarca açýlmasý" tahmininde bulunanlara mukabil, "O zaman Hz. Aiþe çocukluk yaþýndaydý; avret olmasý mevzubahis olamazdý" diyenler de olmuþtur. Þurasý muhakkak ki, kadýný, nikah akdinden önce görmede, akde raci maslahat bulunduðuna hükmeden alimler bu hadisten de delil çýkarmýþlardýr.
3- Bu görme hâdisesinin bi´setten sonra da olabilme ihtimali üzerinde duran Kadý Ýyaz, Resulullah´ýn þekki ile ilgili üç ihtimalin mevzubahis olacaðýný söyler:
"Birincisi: Ahiretteki ve dünyadaki zevcesi mi, yoksa sadece ahiretteki zevcesi mi?
"Ýkincisi: Þekk lafzýnýn zahiri murad deðildir. Buna belaðatta þekkin yakin ile mezci denmiþtir.
Üçüncüsü: Bu rüya, zahiri üzere aynen çýkan rüyayý vahiy midir veya tabir gereken bir rüyayý vahiy midir? Peygamberler hakkýnda ikisi de caizdir."
Umumiyetle sonuncu ihtimal benimsenmiþtir.[9]
ـ5611 ـ2ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنها قالت: ]تَزَوَّجَنِي النَّبِيُّ # وَأنَا بِنْتُ سِتِّ سِنِينَ، فَقَدِمْنَا الْمَدِينَةَ فَنَزَلْنَا في بَنِى الْحَارِثِ بْنِ الْخَزْرَجِ، فَوَعِكْتُ فَتَمَرَّقَ شَعْرِى فَوَفَّى جُمَيْمَةُ، فَأتَتْنِي أُمِّي أُمُّ رُومَانَ، وَإنِّي لَفِي أُرْجُوحَةٍ وَمَعِي صَوَاحِبُ لِي. فَأتَيْتُهَا َ أدْرى مَا تُرِيدُ مِنِّي. فَأخَذَتْ بِيَدِي فَوَقَّفَتْنِي عَلى بَابِ الدَّارِ. فَإذَا نِسْوَةٌ مِنَ ا‘نْصَارِ في الْبَيْتِ، فَقُلْنَ: عَلى الْخَيْرِ وَالْبَرَكَةِ وَعلى خَيْرِ طائِرٍ. فَأسْلَمَتْنِى إلَيْهِنَّ فأصْلَحْنَ مِنْ شَأنِي. فَلَمْ يَرُعْنِي إَّ رَسُولُ اللّهِ # فَأسْلَمَتْنِى إلَيْهِ. وَأنَا يَوْمَئِذٍ بِنْتُ تِسْعِ سِنِينَ[. أخرجه الخمسة إ الترمذي.»تَمرقَ الشّعْرُ وامرّقَ« إذا سقط وانتثر من مرض أو علة تعرض له.و»الجُميمةُ« تصغير جمة، وجمة ا‘نسان مجتمع شعر الرأس.و»وَفّى« الشئ: إذا كثر.و»ا‘رجوحة« معروفة من لعب الصغار.
2. (5611)- Hz. Aiþe radýyallahu anhâ anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), ben altý yaþýnda iken benimle evlendi. Medine´ye geldik. Beni´l-Hâris Ýbnu´l-Hazrec kabîlesine indik. Ben hummaya yakalandým. Saçlarým döküldü. (Ýyileþince) saçým yine uzadý. Annem Ümmü Rûman, ben arkadaþlarýmla salýncakta oynarken, bana geldi, benden ne istediðini bilmeksizin yanýna gittim. Elimden tuttu. Evin kapýsýnda beni durdurdu. Evimizde, ensârdan bir grup kadýn vardý. "Hayýrlý, bereketli olsun!", "Uðurlu mübarek olsun!" diye dualar, tebrikler ettiler. Annem beni onlara teslim etti. Onlar kýlýkkýyafetime çeki düzen verdiler. Beni, [kuþluk vakti aniden] Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)(ýn geliþinden) baþka bir þey þaþýrtmadý. Annem beni O´na teslim etti. O gün ben dokuz yaþýnda idim." [Buhârî, Nikâh 38, 39, 57, 59, 61; Müslim, Nikâh 69, (1422); Ebu Dâvud, Nikâh 34, (2121); Edeb 63, (4933,4934,4935, 4936, 4937); Nesâî, Nikâh 29, (6, 82).][10]