Ah Bu Gaflet Uykusu By: rabia Date: 28 Nisan 2010, 16:15:30
Ah Bu Gaflet Uykusu
Gaflet, insanýn Hakk’a körleþmesi, gerçeklerden uzaklaþmasýdýr.
Aklýnýn ve kalbinin karýþmasý, ebediyeti unutmasý, bir bakýma gözü açýk uyumasý...
Bu aldanýþýn en büyük sebebi dünya ve dünyalýk nimetlerdir. Özellikle çaðýmýzda...
Maneviyat büyükleri bu bakýmdan insanlarý üç gruba ayýrýyor:
• Sýrf dünyaya çalýþýp ahireti terk edenler,
• Ahirete yönelip dünyayý terk edenler,
• Dünyayý da ahireti de ihmal etmeyen denge insanlarý.
Akýllý, uyanýk bir insan üçüncü gruptadýr. Diðer iki hal ise gaflettir.
Bir ip yumaðýnýn ardýndan koþup oynayan küçük bir kedi yavrusunun bu neþeli hali insanlarý eðlendirir ama düþündürücü bir yaný da vardýr. Kediciðin o endiþesiz ve masumane tavýrlarý, yiyip içip oynamaktan baþka bir derdinin olmayýþý dikkat çeker. O an için tek hedefi yuvarlanan yumakla oynamaktýr. Bütün dikkatini ona vermiþtir. Hayatýn kaygýlarý, hüznü ve düþündürücü yanlarý onun için anlamsýzdýr. Ekonomik sýkýntýlar, doðal afetler, ölüm, ahiret, geçmiþ-gelecek gibi þeyler de bu sevimli yaratýðý hiç mi hiç alakadar etmez.
Gaflet nedir?
Ömrünü gaflet içinde geçiren insanýn hali biraz bu kedinin hali gibidir. Bütün dikkatini dünya ve içindekilere sarf eder. Dünyanýn nimetlerinden ve hayatýn zevklerinden istifade etmekten baþka bir þey düþünmez. Onun ötesindeki düþünceler, mesela Allah’ýn emir ve yasaklarý, ölüm, ahiret, hesap gibi ciddi konular ilgi alanýna girmez. Hatta bu gibi düþüncelerden sýkýlýr. Unutmak için elinden geleni yapar, kendisini oyun ve eðlenceye verir.
Ýþte tam bu noktada, kedi yavrusunda son derece sevimli olan, izleyenlere yaþama sevinci veren oyun ve oyalanmanýn insanda hiç de sevimli durmadýðýný fark ederiz. Hatta böyle bir hayat algýsýný taþýyan insanýn ilkesizliði ve vurdumduymazlýðý tedirginliðe sebep olur.
Diðer taraftan böyle bir kaygýsýzlýk hali insaný bir kedi yavrusundan bile aþaðý düþürür. Çünkü o masum hayvancaðýz Rabbini zikretmekten geri durmaz. Tatlý mýrmýrlarýyla minderin üzerinde uyurken bile hal diliyle Allah’ý zikreder. Diðer varlýklar da böyledir. Kur’an-ý Kerim’de bu hakikat þöyle anlatýlmaktadýr: “Yedi gök, yer ve bunlarýn içinde bulunanlar Allah’ý tesbih ederler. O’nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir varlýk yoktur. Fakat siz, onlarýn tesbihlerini anlamazsýnýz.” (Ýsra, 44)
Ýþte böyle ayetlere, kâinat kitabýndan gürül gürül okunan delillere raðmen Cenab-ý Hakk’ý kâle almayýp deðersiz þeylerle uðraþmaya, nefsin heva ve arzularýna uyup Allah’ý ve emirlerini unutmaya “gaflet” denir. Diðer bir ifadeyle kalbin Allah’tan kopuk oluþu ve bunun davranýþlar üzerindeki olumsuz tesirleridir.
Bir mukayese
Bir ülkenin cumhurbaþkaný emrinde çalýþan memura kendi þahsi iþleriyle ilgili önemli bir vazife verse, o memur bir büyüðe hizmet etmenin onuruyla verilen görevi severek yapar. Kendisine bir faydasý olmadýðý halde görevi aksatmamak için tam bir dikkatle çalýþýr.
Peki, ya insan niçin Rabbi’nin emirlerini ayný hassasiyetle yerine getirmez? Allah Tealâ’nýn büyüklüðü ve yüceliði -hâþâ- o zattan daha mý aþaðýdýr ki, Ýslâm dininin emirlerine uymaz. Bu noktada iki ihtimal düþünülür:
1. Kiþi Allah’ýn zatýna, emir ve yasaklarýna inanmadýðý için böyle davranmaktadýr.
2. Ýnandýðý halde Allah’ýn emir ve yasaklarýna yeterince önem vermediði için yerine getirmemektedir. Bu durum, bir bakýma O’nu ve emirlerinin büyüklüðünü makam mevki sahiplerinden aþaðý görmektir. Her iki sebeple de Allah’a kulluk yapmamak çirkindir. Ýmam Rabbanî Hazretleri k.s. bu hakikati bir temsille anlatarak þöyle demektedir:
“Çokça yalan söyleyen biri; ‘Bu gece düþman baskýn yapacak’ dese, akýl sahibi idareciler ihtiyat için haberi ciddiye almazlar mý? O kimsenin yalancý olduðunu bildikleri halde yine de tedbiri elden býrakmayýp muhtemel tehlikeye karþý vaziyet almazlar mý? Elbette ki alýrlar.
Hal böyleyken nasýl olur da Muhbir-i Sadýk (doðru haber veren), doðruluðu dillere destan Hz. Rasulullah s.a.v.’in tekrar tekrar haber verdiði ahiretteki azaba inanmazlar? Ýnansalar da tedbir alýp kurtulma yollarýný düþünmezler? Halbuki O kurtuluþ yollarýný da göstermiþtir. Muhbir-i Sadýk Hazretleri’nin sözlerine bir yalancýnýn sözleri kadar önem vermemek nasýl bir imandýr?”
Bu soru tehlikenin boyutlarýna dikkat çeken gayet ciddi bir sorudur. Zira gaflet bir perdedir, kalbin nurunu örter, söndürür. Her gafletin içinden küfre kadar giden yol vardýr.
Hayalinizi söyleyin, size kim olduðunuzu söyleyeyim, diyor psikologlar. Bir gafilin hayalleri tamamen dünya ve dünyanýn geçici zevklerine yöneliktir. Mal-mülk, makam-mevki ve þöhret sahibi olmayý; yiyip, içip, gülüp oynamak suretiyle dilediði gibi yaþayýp mutlu olmayý arzu ederler. Elde ettikleri imkânlarla baþkalarýna tahakküm etmekten zevk duyarlar. Böylece kendilerini baþkalarýndan üstün görerek önemli adam olduklarýný düþünürler.
Dünya tuzaðýnda çýrpýnýr
Gafiller bu sayýlan þeyleri elde etmek için hýrsla çalýþýr didinirler. Hep daha çok kazanmak ve daha iyi yaþamak için gayret eder, kazandýklarýný biriktirirler. Oyalanýp durduklarý þeyleri ellerinden alabilecek her türlü ihtimali þiddetle bertaraf etmek için ellerinden geleni artlarýna koymazlar. Kendilerini çok beðendikleri için ona buna üstünlük taslamaktan, gizli açýk, yüze karþý veya ardýndan baþkalarýný taþlayýp incitmekten, onlarla eðlenmekten geri durmazlar.
Kur’an-ý Kerim bunlar hakkýnda þöyle buyurur: “Mal toplayarak onu tekrar tekrar sayan, diliyle çekiþtirip kaþ göz iþaretleriyle alay eden kimsenin vay haline!” (Hümeze, 1-2). Þayet istedikleri þeyleri elde edemezlerse yýkýlýr giderler, bunalýma, depresyona girerler. Ýsyanlarý katmerleþir, hayata ve insanlara küser, hatta varlýklý insanlara büyük bir kin ve nefretle bakarlar.
An’ý yaþamaya kilitlenmiþtir
Her geçen gün ölüm kendilerine yaklaþýrken onlar, dünyanýn süs ve eðlencelerine biraz daha fazla gömülürler. Yaklaþmakta olan Allah’ýn azabýný ise hiç hesaba katmazlar. Oysa Allah’ýn azabý pek þiddetlidir. Cehennemi tasvir eden bir ayette þöyle buyrulmaktadýr: “Oraya atýldýklarý zaman, onun kaynarken çýkardýðý korkunç homurtusunu iþitirler. Nerede ise öfkesinden patlayýp çatlayacak! Her bir topluluk içine atýldýðýnda, bekçileri onlara sorar: Size bir uyarýcý gelmedi mi?” (Mülk, 7-8)
Oysa insan akýl ve þuur sahibi bir varlýktýr. Geçmiþ, gelecek ve þimdiki zamanla alakasýný bilir. Geçmiþte vefat eden yakýnlarýný, gelecekte kendini bekleyen kabri, þimdiki zamanda üzerine düþen vazifeleri görmekle hayvanlardan ayrýlýr. Buna raðmen gafletinin esiri olup baþýný kuma sokar. Avcýyý görüp de baþýný kuma sokan devekuþu misali, ortada olan koca gövdeyi unutur. Daha doðrusu unutmaya çalýþýr.
Ahireti hatýrlamak istemez
Allah’a ve ahiret gününe inanmadýðý ya da inandýðý halde yakîne ulaþmadýðý için, gayet sisli bir perdenin ardýndan bakar. Kendisi için birinci derecede önemli olan dünyanýn peþin zevklerini býrakýp da, uzak bir ihtimal olarak gördüðü ölüm ve ahiret gerçeðine aldýrýþ etmez. Zira nefsin bunun için de her zaman bir mazereti vardýr: “Dünyaya bir daha gelecek deðilim ya! Hayatýmý yaþayayým. Nasýlsa ileride tövbe eder ahiret iþlerine de bakarým.” der. Kulluk vazifesini sürekli erteler. Vicdanýný rahatlatmak maksadýyla senede bir mevlit okutmayý, kimi zaman bayram ve hatta Cuma namazýna gitmeyi de ihmal etmez. Ancak Allah’ýn dinini kendi kafasýna göre yorumlayýp, bazý meseleleri inkâr etmekten ya da hafife almaktan da geri durmaz.
Nihayet bir gün hiç beklemediði bir anda ve hiç beklemediði yerde ölüm gelir çatar: “Belki aniden gelecek de onlarý þaþýrtacaktýr. Artýk onu geri çeviremezler, kendilerine mühlet de verilmez.” (Enbiya, 40). Þayet inkâr ile gittiyse vaziyeti ölüm anýnda bile korkunçtur: “Melekler, onlarýn yüzlerine ve sýrtlarýna vurarak canlarýný alýrken durumlarý nice olur?” (Muhammed, 27)
Ölümü sonsuz mahrumiyet görür
Bunlar için ölüm bir “ayýran”dýr. Dünyevî zevklerinden, malýndan, makamýndan, þöhretinden, sevdiklerinden ayýran bir bitiþ ve tükeniþtir. O bakýmdan ölümü hatýrladýklarý zaman tüyleri diken diken olur. Bir taziyeye gittikleri ya da bir yakýnlarý vefat ettiði zaman “Eh ne yapalým ölenle ölünmez ki, Allah sabýrlar versin...” türünden sözlerle ölüm düþüncesinin þokunu atlatmaya ve mümkün olduðunca en kýsa süre içinde kendilerini bekleyen gaflete tekrar baþlarýný gömmeye gayret ederler.
Sanki sýrf neþe ve eðlence için yaratýlmýþlardýr. Üst üste eðlence partileri düzenler, her türlü eðlence etkinliklerini günü gününe takip ederler. Bunlara entelektüel bir boyut ekledikleri, birkaç batýlý müzisyen ve artist hakkýnda malumat sahibi olduklarý zaman, kendilerini sanatsever kültürlü insanlar olarak takdim ederler. Böyle þeylerle uðraþmayan, bu iþlerle ilgilenmeyen kimselere “cahil halk yýðýný” nazarýyla baktýklarý için bunlarý insan yerine bile koymazlar. Lüks ve konfor içinde yaþamak, kendileri gibilerine gösteriþ yapmak onlarýn en büyük tutkularýndandýr.
Marazi bir özgürlüðe sýðýnýr
Kur’an-ý Kerim’de “mütrefîn” adý verilen bir grup daha vardýr ki; bunlar hiçbir insanî deðer, dinî, vicdanî hüküm ve kayýt tanýmazlar. Ne edep ne de hesap endiþesi taþýrlar. Bütün görüþlerini hayvanî içgüdülerine göre tanzim eder, ahlâk gibi kavramlarýn göreli, þahýstan þahýsa deðiþkenlik arz eden þeyler olduðunu iddia ederler. Böylece yerine göre zinaya “cinsel özgürlük, aþk, arkadaþlýk, flört, filanla çýkmak” gibi isimler takarlar. Nefs adýna didinip durduklarý meþguliyet ve boþ oyalanýþlarýna bir de kutsallýk izafe ederek, “çalýþmak da ibadettir” sözüyle vicdanlarýný teskin etmeye çalýþýrlar. Bu suretle ibadetleri terk etmekle kalmayýp, bir de inkâra sapmakla þeytana bile külah çýkartýrlar. Halbuki çalýþmanýn ibadet olabilmesi, niyetin Allah için tutulmasýna ve yapýlan iþin meþru olmasýna baðlýdýr.
Bunlar kelimelerin ve kavramlarýn içini boþaltarak deðiþtirirler. Kendileri gibi düþünmeyenleri de baðnazlýk ve yobazlýkla itham ederler. Zevklerini tatmin etme, yaþama ve rahat etme tutkusuyla hareket etmekten baþka bir þey bilmezler. Týpký helak olan Sodom-Gomore halkýný ve benzerlerini hatýrlatýrlar. Kur’an-ý Kerim’de bunlar hakkýnda þöyle buyrulur: “Bir þehri yok etmek istediðimiz zaman, þýmarýk varlýklýlarýna (mütrefîne) yola gelmelerini emrederiz, ama onlar yoldan çýkarlar. Artýk o þehir yok olmayý hak eder. Biz de onu yerle bir ederiz.” (Ýsra, 16)
Allah’ý anmaktan rahatsýz olur
Gaflet içinde yüzen kimseler, vicdanlarýný týrmalayacak sözlerden, Allah’ý ve ahireti hatýrlatacak sohbetlerden, ölüm düþüncesinden özellikle de Kur’an’dan çok sýkýlýrlar. Televizyonun baþýnda saatlerce lüzumsuz þeyleri izlemekten büyük keyif aldýklarý halde, Kur’an dinlemeye tahammül edemezler.
“Yalnýz Allah anýldýðý zaman ahirete inanmayanlarýn içlerine sýkýntý basar. Ama Allah’tan baþkasý anýldýðý zaman hemen yüzleri güler.” (Zümer, 45)
“Onlar ki, gözleri, beni hatýrlatan ayetlerin karþýsýnda bir örtü içindeydi, (Kur’an’ý) dinlemeye de tahammül edemiyorlardý.” (Kehf, 101)
Kalbini temiz sanýr
Gafillerin bir özelliði de kendilerini doðru yolda olduklarýna inandýrmaya çalýþmalarýdýr. Bunlara göre asýl olan kalp temizliðidir. Ve her nedense bunlarýn kalbi devamlý temizdir. Kendileri gibi olmayanlarýn kalpleri ise, temiz olmak þöyle dursun, sürekli fitne ve fesatla doludur. Her ne kadar namazla niyazla uðraþsalar, örtülü gezseler de bu görünüþün arkasýndan her türlü melaneti iþlerler. Bu savunma mekanizmalarýyla muhataplarýna gerekli cevabý verdikten sonra kendileri de inanarak bir nevi huzur bulurlar. Oysa Kur’an onlar hakkýnda þöyle buyurur: “Þüphesiz bu þeytanlar onlarý doðru yoldan alýkoyarlar da, onlar kendilerinin doðru yolda olduklarýný sanýrlar.” (Zuhruf, 37)
Manevi bir terbiye görmeden insanýn kendi hata ve kusurlarýný, gafletini idrak edebilmesi son derece güçtür. Böyleleri gýrtlaðýna kadar gaflete daldýðý halde kendini salihlerden zannederler. Hatta bu satýrlarý okurken bile hiç üzerlerine kondurmazlar. O yüzden nefsinin hata ve kusurlarýný görebilmek, yer ve gökleri keþfen müþahede etmekten daha evlâdýr. “Hayýr, insanoðlu kendini müstaðni gördüðünden dolayý azar.” (Alâk, 6-7)
Akýllýyým der ama...
Zamanýmýzda akýl hastanelerinde tedavi gören zavallý insanlarý “deli, akýlsýz” saymak adet olmuþtur. Acaba gerçekten böyle midir? Onlar akýlsýz da, heva ve arzularýnýn peþinden koþan, dünyayý ahirete tercih eden, Allah’tan kopuk, fakat buna raðmen çok iyi iþ bitiren, zengin olan, itibar sahibi kimseler hep akýllý mýdýr?
Kimin deli kimin akýllý olduðu bütün çýplaklýðýyla ahirette anlaþýlacaktýr. Bugün akýllý geçinenler o gün delilerin yerinde olmak için can atacaklar fakat bir fayda vermeyecektir. Hz. Kur’an gerçek akýlsýzlarý anlatýrken þöyle buyurmaktadýr: “Dünya hayatý bir oyundan, bir oyalanmadan baþka bir þey deðildir. Ahiret yurdu ise muhakkak Allah’tan korkanlar için daha hayýrlýdýr. Hâlâ akýllanmayacak mýsýnýz?” (En’âm, 32). “(Onlar) saðýrdýrlar, dilsizdirler, kördürler, bu yüzden akledemezler.” (Bakara, 171)
Ruh ile bedenin, madde ile mananýn, dünya ile ahiretin dengesini kuramamak da gafletin baþka bir türüdür. Baþta tembellik, miskinlik ve zillet olmak üzere gafletten öteye gitmeyen yýðýnla zararýn kaynaðýdýr. Þöhret kazanýp insanlarýn elindekine göz dikme tehlikesini içinde barýndýrýr. Her türlü suistimale açýk bir kapýdýr.
Dünyasýna mahir olan ahiretine de mahir
Ayrýca ahiret sadece bir köþeye çekilip insanlardan uzak kalmakla deðil, onlarla birlikte sýkýntýlara katlanarak, salih bir niyetle dünya iþlerine çalýþýp terlemekle kazanýlýr. Gavs-ý Bilvanisî Hazretleri k.s. bir sohbetlerinde: “Siz kiþinin dünya çalýþmasýna bakýnýz. Eðer dünyasý için çalýþkan, mahir biriyse, ahireti için de öyledir. Dünyanýn pehlivaný, ahiretine de pehlivandýr.” buyurmuþlardýr.
Her ne kadar geçmiþte ihtiyaç miktarýndan fazla dünyaya raðbet etmeyen veliler olmuþsa da, bunlarýn durumu kendilerine özeldir. Dünyayý tamamen terk etmemiþler ve kimsenin sýrtýna da yük olmamýþlardýr. Her durumda veren el olma özelliklerini muhafaza etmiþlerdir.
Ýslâmiyet, hýristiyanlarýn ruhbanlýðýný andýran bir hayat tarzý ve telakkisini kesinlikle reddeder. Çünkü Ýslâm, sadece ahirete ait ibadetleri düzenleyen bir din deðildir. Dünyada alýþ-veriþten insanlar arasýndaki diðer muamelelere kadar her þeye ölçü getiren, kiþinin yirmi dört saatlik hayatýný baþtan aþaðý düzene sokan, bozulmamýþ bir dindir. Dünyaya ait hükümler koyan bir din dünyadan el etek çekmeyi hoþ görmez. O yüzden mümine fani de olsa dünyada sefil bir hayatý öngörmez. Çalýþýp çabalamaya, kimseye avuç açmamaya, alan el deðil veren el olmaya teþvik eder.
Çalýþmayan kim var?
Peygamberler dahi bazý zenaat ve mesleklerle anýlmýþlardýr. Zekeriyya Aleyhisselam marangozlukla, Davud Aleyhisselam demircilikle, Ýdris Aleyhisselam terzilikle meþgul olmuþlardýr. Hz. Rasulullah s.a.v. ise, devlet baþkanlýðý yapmýþtýr. Allah dostlarý da peygamberlerin yolundan giderek bir zenaat ve ticaretle meþgul olmuþlardýr. Bu devrin büyükleri de bir taraftan irþadla meþgul olurken, diðer taraftan ziraatla, ticaretle ve benzeri iþlerle uðraþmaktadýr. Bu güzel örnek devrimizde de Allah’a kulluðun nasýl yapýlacaðýný anlatmaya kâfi gelmez mi?
Kur’an-ý Kerim’de mevzuyla ilgili birçok ayet-i kerime vardýr. Bazýlarý þöyledir: “Allah’ýn sana verdiðiyle ahiret yurdunu ara; dünyadan da nasibini unutma.” (Kasas, 77). “Namaz kýlýnýnca artýk yeryüzüne daðýlýn ve Allah’ýn lütfundan isteyin. Allah’ý çok zikredin; umulur ki kurtuluþa erersiniz.” (Cuma, 10)
Ýbadet ve taatle meþgul olup dünyayý terk edenler, malla yapýlacak her türlü hayýr hizmetinden de mahrum kalýrlar. Hatta zekât gibi gayet kýymetli bir ibadetten dahi nasiplerini alamazlar. Kur’an bunlarý þöyle ikaz etmektedir: “Allah, mallarý ve canlarý ile cihad edenleri, derece bakýmýndan oturanlardan üstün kýldý.” (Nisa, 95). “Ne oluyor size ki, Allah yolunda harcamýyorsunuz?” (Hadid, 10)
Gafletten uzak olanlar dünyasý için ahireti, ahireti için de dünyasýný terk etmeyen insanlarýdýr. Dengeyi, itidali bulmuþlardýr. Her iþlerinde Allah’ýn emirlerine uymayý gözetirler. Gavs-ý Sani Hazretleri’nin k.s. buyurduðu gibi, her ikisini de yarýþ yapan iki araba gibi birlikte götürürler.
Halk içinde Hak ile
Bu denge insanlarý “halvet der encümen” kaidesine göre halk içinde Hak ile olurlar. Herkesle beraber ama yalnýz, elleri iþte güçte ama gönülleri hep yardadýr. Bedenleri dünyada olsa da gönülleri Allah’a dönüktür.
Bunlar diðerleri gibi dünyaya hýrs ve tutkuyla baðlanmazlar. Esaret tasmasýný boyunlarýna geçirmektense, dünya nimetlerinden mahrum kalmayý tercih ederler. Mal-mülk, makam-mevki, her þeyin Allah’tan geldiðine yakînen iman ederler. Rýzýklarýna Allah’ýn kefil olduðuna iman ettikleri için zerre kadar endiþe etmezler. Sadece emre uyup takdir edilen rýzýklarýný ararlar. Alýrken, satarken, çalýþýrken harama el uzatmazlar. Bazý yüzlerin aðardýðý, bazý yüzlerin karardýðý o büyük güne alýnlarý ak, vicdanlarý pak olarak çýkabilmenin özlemiyle yaþarlar. Yedikleri her lokmanýn hesabýnýn sorulacaðýndan zerre kadar þüphe etmezler. Kazandýklarý her þeyi birer zikir ve þükür vesilesi olarak görürler. O’ndan geleni yine O’nun yolunda sarf etmekten çekinmezler.
Biricik amaçlarý Rabbin hoþnutluðu
Gafletsiz müminler; çalýþýrken, kazanýrken, meþru dairede keyfederken Allah’ýn rýzasýndan baþka bir þey düþünmezler. Hiçbir þey onlarý Allah’ý zikretmekten, namaz kýlmaktan, zekât vermekten alýkoymaz. Onlar mert oðlu merttirler, Allah adamýdýrlar: “Nice erler ki, ne ticaret, ne de alýþveriþ onlarý Allah’ý zikretmekten, namaz kýlmaktan ve zekât vermekten alýkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olacaðý günden korkarlar.” (Nur, 37)
Bayezid-i Bistâmî k.s. Hazretleri bir gün müritleriyle birlikte çarþýya çýktý. Dükkaný müþteriyle dolu olan bir kuyumcu gördü. Kalbine manen nazar edip baktý ki, bu kuyumcu akþama kadar elli bin dinarlýk alýþveriþ yaptýðý halde bir an bile Allah’ýn zikrinden gafil olmamýþ.
Sürekli Rabbiyle irtibatlý, kalbini zikrullah ile harekete geçirmiþ müminin hali iþte böyledir. Onlar dünya nimetlerine sahip olmak, boþ sohbetlerle oyalanmakla deðil, ancak Allah’ý zikretmekle, Kur’an okumakla ve bulunduklarý ortamda Hak sohbetiyle tatmin olurlar. “Onlar iman eden ve kalpleri Allah’ýn zikriyle huzur bulan kimselerdir. Haberiniz olsun, kalpler ancak Allah’ýn zikriyle huzur bulur.” (Ra’d, 28)
Gönülleri geniþtir onlarýn
Gafiller güruhu dünyada geniþ evler, baðlar, bahçeler bulsalar da gerçek huzur ve saadeti bulamazlar. Müminler ise, darlýkta ve geniþlikte cennet için yarýþýrlar. Dünyada mesut olduklarý gibi ahirette de mesut olurlar. “Rabbinizin baðýþýna ve geniþliði göklerle yer arasý kadar olan cennete yarýþýn; o müttakiler için hazýrlanmýþtýr.” (Âl-i Ýmrân, 133). Allah’ýn cemalini görmeyi arzu ve ümit etmeyenler dünyanýn hasis, bayaðý zevkleriyle yetinir, hatta mest olup kendilerinden geçerler. Bu yüzden ibretle dolu varlýk âlemine bakýp da ders almazlar. “Bize kavuþmayý ummayanlar, dünya hayatýna razý olup onunla tatmin bulanlar ve bizim ayetlerimizden gafil olanlar da vardýr muhakkak.” (Yunus, 7). Fakat kâinata ibret nazarýyla bakan gafletsiz müminler, cennetin de ötesinde nazarlarýný Allah’ýn cemaline dikmiþlerdir. O’na ulaþmak hasretiyle yanýp tutuþurlar.
Her varlýk Cenab-ý Hakk’ýn tasarrufu altýndadýr. Her þeyi evirip çeviren O’dur. O’ndan baþka zarar ve fayda veren (Dârr ve Nâfi’) bir varlýk yoktur. O dilemeden kimse kimseye ne bir zarar ne de fayda verebilir. Bütün dünya imdadýna koþsa O dilemeden bir fayda veremezler.
Lütfu da hoþ görürler kahrý da
Ýþte bu þuurla yaþayan gafletsiz mümin, elindeki mal gittiði zaman üzülüp yýkýlmaz. Her þeyin, Rabbinin takdiriyle olduðuna inanýr ve O’na tevekkül eder. Sýkýntýlar karþýsýnda ahirette kazanacaðý mükâfatý düþünüp sabýr, teslimiyet, tevekkül ve rýza gösterir. Kendisine verilen nimetlerin bir sýnama ve imtihan için verildiðini bilir. “Andolsun, sizi biraz korku, biraz açlýk ve mallardan, canlardan, ürünlerden biraz eksiltmekle imtihan edeceðiz. Sabredenleri müjdele.” (Bakara, 155)
Hakiki mümin, sevindirici olaylar gibi musibetlerden de razý olur. Hatta rýza makamýnda bunlardan derin bir zevk alýr. Çünkü alýrken de verirken de tecelli eden hep O’dur.
“O sabredenler, kendilerine bir bela geldiði zaman: Biz Allah’ýn kullarýyýz ve O’na döneceðiz, derler.” (Bakara, 156)
Hoþtur bana senden gelen
Ya bir gonca gül yahut diken
Ya hil’at ü yahut kefen
Nârýn da hoþ nurun da hoþ
diyebilen bu gönüller, ne dünyadan gafildirler ne de ahiretten...
radyobeyan