Namaz ile ilgili hadisler-1 devami 12 By: sumeyye Date: 28 Nisan 2010, 14:00:24
AÇIKLAMA:
1- Neþîc boðazla göðüs arasýnda gidip gelerek çýkan sese denir. Normal çýkan sesde bu hal olmaz. Þu halde aðlamaklý bir sestir. Yani kiþinin içinden tabiî olarak aðlamak gelir, o ise iradî olarak mâni olmak veya aðlamanýn þiddetini asgariye düþürmek ister, iþte bu halde, dilimizdeki boðuk boðuk diye ifade edilen bir ses çýkar, Araplar bunu neþîc olarak ifade etmiþtir.
2- Rivâyetten Hz. Ömer (radýyallâhu anh)´in bu âyeti okurken -imâmeti esnasýnda- kendini tutamayýp aðladýðýný anlýyoruz. Esasen Buhârî, hadisi þöyle bir bâb baþlýðý altýnda kaydeder: "Ýmâm namazda aðlarsa..."
Namazda aðlamanýn hükmü nedir, namazý bozar mý, bozmaz mý? Buhârî, münâkaþalý meselelere girerken, hükme delâlet eden kesin bir baþlýk atmaz, sadece meseleye dikkat çekici bir ifadeye yer verir. Burada da öyle yapmýþtýr. Nitekim:
* Þa´bî, Nehâî, Sevrî gibi bazýlarýna göre namazda aðlamak namazý bozar.
* Hanefîlere ve Mâlikîlere göre, cehennemi hatýrlayýp, uhrevî istikbalden hâsýl olan korku sebebiyle aðlamýþsa, bu namazý bozmaz.
* Þâfiîler´de üç ayrý durum mevzu bahistir:
* Aðlamaktan iki yabancý harf zuhur ederse namazý bozar, deðilse bozmaz. Esahh görüþ budur.
* Mutlak olarak bozmaz, çünkü aðlamak kelâm cinsine girmez. Aðlamaktan hiçbir gerçek harf hasýl olmaz, sadece bir ses benzerliði ortaya çýkar.
* Aðzý kapalý ise bozulmaz. Aksi takdirde iki harf zâhir olacak kadar ses çýkarsa bozulur.
3- Namazda aðlamayý tecviz ederek namazý bozmayacaðýný söyleyenlerin baþka delilleri de var: Hz. Ebû Bekr ve Hz. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn da namaz sýrasýnda yanýndakiler iþitecek kadar aðladýklarýna dair kavî senetli rivâyetler gelmiþtir. Resûlullah´la ilgili olan bir rivâyet þöyle: عبداللّهِ بْنُ الشخير قال: رَاَيْتُ رَسُولَ اللّهِ # يُصَلّى بِنَا وفي صَدْرِهِ اَزِيزٌ كَاَزِيزِ الْمِرجَلِ مِنَ الْبُكَاءِ
"Abdullah Ýbnu´þ-Þýhhîr (radýyallâhu anh) der ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ý gördüm, aðlamaktan göðsünde, kaynayan tencerenin çýkardýðý uðultu gibi uðultu olduðu halde bize namaz kýldýrmýþtý."[395]
ـ7ـ وعن سَمُرة بن جُندبُ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]حَفِظْتُ سَكْتَتَيْنِ في الصََّةِ، سَكْتَةً إذا كَبّرَ ا“مَامُ حَتَّى يَقْرأ. وَسَكْتةً إذَا فَرَغَ مِنْ فَاتِحَةِ الْكِتَابِ وَسُورَةً عِنْدَ الرُّكُوعِ، قالَ: فَأنْكَرَ ذَلِكَ عَلَيْهِ عِمْرَانُ بنُ حُصَيْنِ. فَكَتَبُوا في ذَلِكَ إلى المَدِينَةِ إلى أُبَىٍّ فَصَدَّقَ سَمُرَةَ[. أخرجه أبو داود، واللفظ له، والترمذي.وفي أخرى: »وَسَكْتَةَ إذَا فَرَغَ مِنَ الْقِرَاءَةِ«.وفي أخرى: »إذَا اسْتَفْتَحَ وَإذَا فَرَغَ مِنَ الْقِرَاءَةِ« .
7. (2576)- Semüre Ýbnu Cündüb (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Namazda iki sekte hatýrýmda kaldý. Biri, imam "Allahuekber" dedikten kýrâata baþladýðý âna kadar geçen sektedir. Diðeri de Fatiha ve zamm-ý sûreyi okuyup bitirince rükûya gitme sýrasýndaki sektedir."
(Hadisi rivâyet eden Hasan Basrî) der ki: "Bunun üzerine Ýmrân Ýbnu Husayn ona karþý çýktý (ve tek sekte olduðunu söyledi). Sonunda Medîne´ye Übeyy (Ýbnu Ka´b)´e yazýp sordular. (Übeyy verdiði cevapta) Semüre´yi tasdik etti."[396]
Bir diðer rivâyette, "...Kýrâatten çýkýnca bir sekte" denmiþtir. Bir diðer rivâyette: "...Ýftitah tekbiri alýnca ve kýrâatten çýkýnca" denmiþtir.[397]
AÇIKLAMA:
1- Bu hâdise, birkaç farklý tarikten rivâyet edilmiþtir. Namazda sekte (durak) yerlerini belirtmektedir. Sekte, imamýn, cemaatin iþiteceði þekilde kýrâatte bulunmamasý, bir müddet sessiz kalmasýdýr.
2- Görüldüðü üzere Semüre Ýbnu Cündüb, birinci rek´atte iki ayrý yerde Resûlullah´ýn sekte yaptýðýný hatýrlayýp bunu söyleyince, Ýmrân Ýbnu Husayn adýnda bir diðer sahâbî, "namazda tek sekte var" iddiasýyla Semüre´ye karþý çýkmýþtýr. Birbirlerini bu hususta ikna edemeyince, birçok meselede otorite durumunda olan Übeyy Ýbnu Ka´b´e -ki Medîne´dedir- yazarak meseleyi sorarlar. O, Semüre´nin doðru hatýrladýðýný bildirir.[398]
Hadisin Tirmizî´de gelen vechinde þu ziyade var: "Katâde´ye: "Bu iki sekte nedir?" diye sorduk. Þöyle dedi: "Namaza girdiði zaman (biri), kýrâatten çýktýðý zaman (da diðeri)." Bunu söyledikten sonra dedi ki: "Veladdâllîn´i okuyunca." Der ki: "Kýrâatý bitirince, nefsinde tefekkür için bir miktar sükût etmekten hoþlanýrdý."
3- Sekte´nin mahiyetine gelince, Ebû Hüreyre´den Ebû Dâvud´da kaydedilen bir hadis bu meseleyi daha iyi açýklamaktadýr: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) namaz için (iftitah) tekbiri alýnca, tekbirle kýrâat arasýnda bir miktar sükût eder. (Bir gün kendisine): "(Ey Allah´ýn Resûlü) annem babam sana feda olsun. Tekbirle kýrâat arasýndaki sükûtta ne söylüyorsun bana haber ver!" dedim. Bunun üzerine þunu okuduðunu bildirdi: اَللّهُمَّ بَاعِدْ بَيْنِى خَطَايَاىَ كَمَا بَاعَدْتَ بَيْنَ الْمَشْرِقِ وَالْمَغْرِبِ. اَللّهُمَّ نَقِّنِى مِنْ خَطَايَاىَ كما يُنَقّى الثّوبُ اَبْيَضُ مِنَ الدَّنَسِ. اَللّهُمَّ اَغْسِلْنِى بِالثَّلْجِ وَالْمَاءِ وَالْبَرْدِ. "Allahým, benimle hatalarýmýn arasýný, doðu ile batýyý uzak kýldýðýn gibi uzak kýl. Allah´ým, hatalarýmý beyaz elbisenin kirden temizlenmesi gibi temizle. Allah´ým beni karla, su ile, soðukla temizle."
Þu halde, birinci sekte, iftitah tekbirinden sonra, kýrâate geçmeden, imamýn cemaatin iþitmeyeceði þekilde dua etmesidir.
Ýkinci sekte´de bir ihtilaf sözkonusudur: Fatiha´nýn bitiminde mi, zamm-ý sûrenin bitiminde mi? Ancak Tirmizî´nin Katâde´den kaydettiði açýklamadan bu ikinci sekte´nin Fatiha´nýn bitiminde olduðu sarahat kazanmaktadýr. Bu hususu te´yid eden baþka rivâyetler de mevcuttur.
TA´DÎL-Ý ERKÂN
ـ1ـ عن أبى مسعود البدرى رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ رسولَ اللّهِ # قالَ: َ تُجْزِئُ صََةُ أحَدِكُمْ حَتَّى يُقِىمَ ظَهْرَهُ في الرُّكُوعِ وَالسُّجُودِ[. أجرجه أصحاب السنن .
1. (2577)- Ebû Mes´ûd el-Bedrî (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizden biri, rükû ve secdelerde belini (tam olarak) doðrultmadýkça namazý yeterli olmaz."[399]
AÇIKLAMA:
Namazda ta´dîl-i erkân, bir bakýma rükünlerin hakkýný vermek mânasýna gelir. Bu maksadla kýyâm, rükû ve secdeyi yaparken her uzvun belli bir sükûnete ermesi, sübhânallâhi´l-azîm diyecek kadar o halde kalmasý gerekmektedir. Þu halde rükû´nun kemâli, secdeye gitmezden önce beli tam olarak doðrultup kýyam vaziyetini almakla gerçekleþecektir. Keza secdenin kemâli de birinci secdeden sonra beli tam olarak doðrultup oturur vaziyetini almakla gerçekleþecektir. Gerek rükû´daki ve gerekse secdedeki bu tam doðrulma haline tuma´nîne de denmiþtir.
Tirmizî´nin açýklamasýna göre, Ýmam Þâfiî, Ahmed ve Ýshak tuma´ nîne´yi farz görerek: "Rükû ve secdede belini (yeterince) kaldýrmayanýn namazý fâsiddir." demiþlerdir. Onlar bu hükme giderken sadedinde olduðumuz hadise dayanýrlar.
Hanefîlerden Ebû Yûsuf da farz demiþ ise de mezhep görüþü, ta´dîl-i erkânýn vâcib olmasýdýr. Buna riâyet edilmemesi halinde sehiv secdesi gerekir. Cumhurun farz demiþ olmasýný da nazar-ý dikkate alan bazý Hanefî âlimler, ta´dîl´in terki halinde namazýn iadesini tavsiye ederler. Esasen Ebû Hanîfe ve Ýmam Muhammed´in de ta´dîl için - Tahâvî´nin nakline göre - "farz" dedikleri rivâyet olunmuþtur. Mamafih onlardan "sünnet" -Cürcânî´nin tahricine göre- ve vâcib -Kerhî´nin tahricine göre- gibi baþka hükümler de rivâyet edilmiþtir. Müteahhir ulemanýn tahkikine göre Hanefî görüþ vâcib olduðu merkezindedir.[400]
ـ2ـ وعن النعمان بن مُرَّةَ: ]أنَّ رسولَ اللّهِ # قالَ: مَا تَرَوْنَ في الشّارِبِ والزَّانِى وَالسَّارِقِ، وَذَلِكَ قَبْلَ أنْ يُنْزِلَ فِيهِمُ الحدودُ؟ قاَلُوا: اللّه وَرَسُولُهُ أعْلَمُ. قَالَ: هُنَّ فَوَاحِشُ وَفِيهِنَّ عُقُوبَةٌ، وَأسْوَأُ السَّرِقَةِ الَّذِى يَسْرِقُ صََتَهُ قَالُوا: وَكَيْفَ يَسْرِقُ صََتَهُ يَا رَسُولُ اللّهِ؟ قالَ: َ يُتِمُّ رُكُوعَهَا وََ سُجُودَهَا[. أخرجه مالك .
2. (2578)- Nu´mân Ýbnu Mürre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Ýçki içen, zinâ yapan ve hýrsýzlýkta bulunan kimse hakkýnda ne dersiniz?" diye sordu. Bu sual, bunlar hakkýnda henüz hadd cezasý gelmezden önce sorulmuþtu.
"Allah ve Resûlü daha iyi bilir!" diye cevap verdiler. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Bu fiiller aðýr suçtur, onlar hakkýnda ceza vardýr. Hýrsýzlýðýn en kötüsü de namazýný çalmaktýr" buyurdu. Bunun üzerine:
"Ya Resûlullah, kiþi namazýný nasýl çalar?" diye sordular. Þu cevabý verdi:
"Rükûsunu ve secdelerini tamamlamaz."[401]
AÇIKLAMA:
1- Rasûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bu hadiste, namazdaki ta´dîl-i erkânýn ehemmiyetini zihinlerde tesbit maksadýyla teþbihe baþvurmaktadýr. Bu maksadla, herkes nazarýnda çirkinliði açýk ve belli olan üç cürüm hakkýnda sual sorar. Ashâb, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn teblið sýrasýnda umumiyetle bir soru sorarak dikkatleri çekmekle iþe baþladýðýný bildiði için, sualden maksadýn kendilerinden cevap beklemek olmadýðýný müdrikdiler. Bu sebeple: "Allah ve Resûlü daha iyi bilir" diye cevapla yetindiler.
Resûlullah, hýrsýzlýðýn kötülüðünü hatýrlattýktan sonra, onun dereceleri bulunduðunu telmîhan, en kötü derecesinin kiþinin namazýnda yaptýðý hýrsýzlýk olduðunu söyler. Bu, merak uyandýran bir teþbihtir. Ashâb ister istemez soracaktýr:
"Ya Resûlullah kiþi namazýný nasýl çalar?"
Tîbî der ki: "Resûlullah hýrsýzlýðý ikiye ayýrdý: Bilinen hýrsýzlýk, bilinmeyen hýrsýzlýk. Bilinmeyeni, namazdaki tuma´nîne ve huþû´nun eksiltilmesi olarak tarif etti. Sonra bilinmeyen hýrsýzlýðýn bilinenden kötü olduðunu belirtti."
2- Ta´dîl-i erkâna riâyet etmemenin nasýl hýrsýzlýðýn en kötüsü olduðu þöyle açýklanýr: "Hýrsýz, baþkasýnýn malýný alýnca dünyada bazan ondan faydalanýr. Yahut sahibinden helallik ister, yahud da hadd cezasýný çekerek ahiret azabýndan kurtulur. Ama öbürü böyle deðil. Zîra nefsinin sevab hakkýný çalmýþ ve onu ahirette cezaya tebdil etmiþtir."
3- Ebû´l-Velîd el-Bâcî namazda baþkaca hatalara raðmen Resûlullah´ ýn hassaten secde ve rükû üzerinde durmasýný, ihlallerin çoklukla bu ikisinde vukûa gelmesiyle îzah eder ve devamla der ki: "Bu ihlali hýrsýzlýk olarak isimlendirmesi, edasý emanet edilmiþ olan bir þeyi yapmanýn ihanet mânasý taþýmasýndandýr."
4- Ahmed Ýbnu Hanbel ve Tayâlesî´nin Ebû Saîdi´l-Hudrî´den kaydettikleri bir baþka rivâyet de sadedinde olduðumuz hadisi te´yid eder: اَسْوَأَ النَّاسِ سَرِقَةً الذي يَسْرِقُ صََتَهُ قَالُوا يَا رَسُولَ اللّهِ وَكَيْفَ يَسْرقُهَا قَالَ: َ يَتِمُّ رُكُوعَهَا وََ سُجُودَهَا وََ خُشُوعَهَا
Efendimiz: "Hýrsýzlýkta insanlarýn en kötüsü namazýný çalan kimsedir" buyurmuþtu: "Ey Allah´ýn Resûlü bu nasýl olur?" diye sordular da: "Namazda rükûyu, secdeleri ve huþûyu tamamlamaz" diye cevap verdi."[402]
ـ3ـ وعن سالم البراد قال: ]أَتَيْنَا أبَا مَسْعُودٍ فَقُلْنا لَهُ حَدِّثْنَا عَنْ صََةِ رَسولِ اللّهِ #، فَقَامَ بَيْنَ أيْدِينَا فَكَبَّرَ. فَلمَّا رَكَعَ وَضَعَ رَاحَتَيْهِ عَلى رُكْبَتَيْهِ وَجَعَلَ أصَابِعَهُ أسْفَلَ مِنْ ذلِكَ وَجَافَى بَيْنَ مِرْفَقَيْهِ حَتَّى اسْتَوَى كُلُّ شَىْءٍ مِنْهُ. ثُمَّ قالَ: سَمِعَ اللّهُ لِمَنْ حَمِدَهُ. فقَامَ حَتَّى اسْتَوَى كُلُّ شَىْءٍ مِنْهُ[. أخرجه أبو داود والنسائى.»المُجَافَاهُ« أن يرفع يديه عن جنبيه و يُلْصقها .
3. (2579)- Sâlim el-Berrâd anlatýyor: "Ebû Mes´ud´a gelerek:
"Bize Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn namazýndan anlat!" dedik. Hemen önümüzde kalktý, tekbir getirdi. Rükûya varýnca ellerinin ayalarýný dizlerinin üzerine koydu. Parmaklarýný dizinin alt kýsmýna getirdi. Dirseklerini yan taraflarýna uzattý. Bu halde her uzvu hareketsiz sâbit durdu. Sonra semi´allâhu limen hamideh dedi ve her uzvu düz oluncaya kadar doðruldu."[403]
ـ4ـ وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ رسولَ اللّهِ # قالَ: اعْتَدِلُوا في السُّجُودِ، وََ يَبْسُطَنَّ أحَدُكُمْ ذِرَاعَيْهِ انْبِسَاطَ الْكَلْبِ[. أخرجه الخمسة.
4. (2580)- Hz. Enes (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) þöyle buyurdular: "Secdede ta´dîle riâyet edin, kimse kollarýný köpeklerin yayýþý gibi yaymasýn."[404]
ـ5ـ وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ النَّبىَّ # قالَ: أقِيمُوا الرُّكُوعَ وَالسُّجُودَ؟ فَوَاللّهِ إنّى ‘رَاكُمْ مِنْ بَعْدِى. وَرُبَّمَا قالَ مِنْ بَعْدَ ظَهْرِى، إذَا رَكَعْتُمْ وَسَجدْتُمْ[. أخرجه الشيخان والنسائى .
5. (2581)- Yine Hz. Enes anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Rükû ve secdeleri yerine getirin. Allah´a yemin olsun siz secde rükû ettikçe ben arkamda olanlarý da görüyorum." -Belki "sýrtýmýn gerisini" demiþti-"[405]
ـ6ـ وعن مالك بن الحُويرث رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّهُ قالَ ‘صْحَابِهِ: أَ أنْبِئُكُمْ بِصََةِ النَّبىِّ #؟ قالَ أبُو قَِبَةَ: فَصَلَّى بِنَا صََةَ شَيْخِنَا أبِى يَزِيدَ. فَكَانَ أبُو يَزِيدَ إذَا رَفَعَ رَأسَهُ مِنَ السَّجْدَةِ ا‘خِيرَةِ مِنَ الرَّكْعَةِ ا‘ولى والثّالِثَةِ اسْتَوَى قَاعِداً ثُمَّ نَهَضَ[. أخرجه البخارى وأبو داود والنسائى .
6. (2582)- Mâlik Ýbnu´l-Huveyris (radýyallâhu anh)´ten rivâyete göre, arkadaþlarýna: "Size Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn namazýný haber vereyim mi?" diye sormuþtur. Ebû Kilâbe der ki: "(Böyle söyledikten sonra), bize þeyhimiz Ebû Yezîd´in namazý (gibi) namaz kýldýrdý. Ebû Yezîd, baþýný birince ve üçüncü rek´atin ikinci secdesinden kaldýrýnca otururcasýna doðrulur sonra kalkardý."[406]
AÇIKLAMA:
Yukarýda kaydedilen son dört hadis, namazda riâyet edilmesi gereken bazý hususlarý beyan ediyor. Onlarý sýrayla þöyle açýklayabiliriz.
1- 2579 numaralý hadise göre rükû sýrasýnda el ve parmaklarýn vaziyeti: El ayasý dizkapaðýnýn tam üzerine gelecek, bu sýrada parmakla bacaðýn dizkapaðýna bitiþen kýsmýný kavrayacak, dirsekler de yana doðru açýlarak birbirinden uzaklaþacak. Bu esnada dirseklerin karna yapýþtýrýlmasý, karýnla bacaklar arasýna sýkýþtýrýlmasý mekruhtur.
Rükûda bel ve baþ yere paralel, düz bir istikâmet teþkil edecek þekilde olmalýdýr.
Rükûdan kalkýnca vücut tabii dikliðini alacak, baþ tam olarak doðrulacaktýr. Ýþte bu vaziyette bir miktar -yani Rabbenâ ve leke´lhamd diyecek kadar- sâbit durulacaktýr.
2- 2580 numaralý hadiste, secdede ta´dîle riâyet emredilmekte, kollarýn yere yayýlmamasý istenmektedir. Secdede ta´dîl, Resûlullah´ýn tarif ettiði hususlara uymakla yerine getirilir. Bu hadiste mezkur hususlardan bir zikredilmiþtir: Kollarýn yere yayýlmamasý... Rivâyetlerde baþka teferruât da istenmiþtir. Ellerin aralýklý olarak yere konmasý; baþ eller arasýnda alýn ve burun yere deðecek þekilde secde mahalline býrakýlmasý, kollarýn dirsekler havada olacak þekilde yan taraflara çýkarýlmasý, karýnla dizlerin birbirine yapýþmamasý ve arada bir mesafenin bulunmasý. Sadedinde olduðumuz hadis, kollarýn yere deðecek þekide býrakýlmasýný, köpeklerin yatma sýrasýnda bacaklarýný yere sermesine benzetmektedir. Maksad bu tarzýn terkini telkindir. Zîra, bir tavrýn hasis bir þeye benzetilmesi onun terkini emretme mânasý taþýr.
3- 2581 numaralý hadiste, rükû ve secdelerin ta´dîl-i erkâna uygun olarak yapýlmasý emredilmekte ve te´kîden (ilâhî bir mûcize olarak) arkasýnda namaz kýlanlarýn da kendisine gösterildiðini, kimin ta´dîle uygun þekilde, kimin aykýrý þekilde namaz kýldýðýný bildiðini ifade etmektedir.
Bu mesele ulema arasýnda farklý yorumlara sebep olmuþtur. Çünkü Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sarih bir þekilde arkada kalan cemaatini namaz sýrasýnda gördüðünü ifade etmektedir. Bu ne demektir? Bir mecaz mý söz konusudur, kelamýn zâhiri, hakikatý mý muraddýr?
* Bazýlarý: "Bundan maksad bilmektir, yani cemaatin ahvalini gerek vahiy yoluyla bilmesi ve gerekse ilham yoluyla bilmesidir" demiþtir. Ancak hadiste arka cihet söz konusu olduðuna göre, maksad "bilmek" deðildir denmiþtir.
* Bazýlarý: Bundan maksad, nadir de olsa arada sýrada göz atmakla sað ve solunda gözüne iliþenleri de görmesidir, buradakiler de "arkasýndakiler" olarak tavsif edilebilir" demiþtir. Bu te´vilde de açýk bir tekellüf, gereksiz olarak hadisin zâhirinden uzaklaþma var.
* Cumhur -ki doðrusu da budur- hadisi zâhirine hamletmiþtir. Burada Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a has fiilî bir görme durumu mevzubahistir. Bu meselede âdet ve âdiyât ortadan kalkmakta, bir mûcize olarak, hasâis´ten bir imtiyaz olarak Fahr-ý Kainat arka cihetini de görebilmektedir. Ehl-i Sünnet´in telakki ve kabulüne göre gerçek þudur: "Görmek için, aklen, husûsî bir uzvun varlýðý, görülecek eþyanýn önde olmasý, yakýn olmasý da þart. Bunlar âdi umurlardýr, bunlarýn yokluðu halinde de idrak, aklen câizdir." Bu görüþten hareketle ehl-i sünnet, âhirette Allah´ýn görüleceðine hükmetmiþlerdir. Ehl-i bid´at "görme" hadisesini anlamada beþerî âdetin dýþýna çýkamadýklarý için, (mekandan, cihetten, þekilden münezzeh olan) Allah´ýn görülmesini reddetmiþlerdir.
* Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn arkasýndakileri görmesiyle ilgili olarak fazla deðeri olmayan baþka görüþler de ileri sürülmüþtür:
* O´nun sýrtýnýn arka kýsmýnda bir gözü vardý. Onunla gerisindekileri daima görürdü.
* Arkadakilerin sûretleri kýble cihetindeki duvarda, eþyanýn aynadaki tecellîsi gibi tecellî ederdi, Efendimiz onlarýn timsallerine burada bakar, fiillerini böylece görürdü.
* Ýki omuzu arasýnda iðnenin yurdusu büyüklüðünde iki gözü vardý, onlarla görürdü. Bunlara elbise vs. perde olmazdý.
* Resûlullah,önünü gördüðü kadar arkayý da gördüðünü muhtelif hadislerinde ifade etmiþtir. Hadisler arkayý da görme vak´âsýnýn sadece namaz haliyle kayýtlý olduðunu ifade etmektedir. Ancak, bütün ahvaline þâmil olmasý da ihtimalden uzak deðildir. Mücâhid bu kanaattedir. Takîyyüddin Ýbnu Muhalled, Aleyhissalâtu vesselâm´ýn karanlýkta da aydýnlýktaki gibi gördüðünü hikaye etmiþtir.
4- 2582 numaralý hadiste, Resûlullah´ýn namazý nasýl kýldýðý tarif edilmektedir. Hatta Ebû Dâvud´un bir rivâyeti þöyle baþlar: "Mâlik Ýbnu´l-Huveyris mescidimize geldi ve dedi ki: "Vallahi namaz kýlacaðým. Aslýnda (burada) namaz çýlmak heveslisi olduðum için kýlmýyorum. Ancak size Resûlullah namaz kýlarken onu nasýl gördüðümü göstermek istiyorum."
Bu ifade onun edâ, kaza, nafile nev´inden muayyen bir namazý kýlmak için deðil, Resûlullah´ýn namaz tarzýný öðretmek maksadýyla o namazý kýldýðýný anlatmaktadýr. Çünkü Aleyhissalâtu vesselâm: صلُّوا كَمَا رَأيْتُمُونِى اُصَلّى "Beni namaz kýlarken nasýl gördüyseniz siz de öyle kýlýn" buyurmuþtur. Bu hadisin de râvisi olan Mâlik Ýbnu´l-Huveyris, gördüðünü göstermeyi vazife bilmiþtir.
Ancak onun namazý, mescidin imamý bulunan Ebû Yezîd künyesiyle mâruf Amr Ýbnu Seleme´nin namazýna benzemektedir. Rivâyete göre Resûlullah onu kavmine imam tayin ettiðinde 6-7 yaþlarýnda çocuk idi.[407] Kavminden Resûlullah´a gelen heyet içerisinde Kur´an´ý en çok bilen O olduðu için Aleyhissalâtu vesselâm onu imam tayin etmiþti.[408]
Bu rivayette dikkat çekilen bir husus, birinci ve üçüncü rek´atlerin ikinci secdesinden sonra yani kýyama kalkma durumlarýnda önce oturma vaziyetine girilmiþ olmasýdýr. Hadisin Buhârî ve Ebû Dâvud´da kaydedilen bazý vecihleri bu meselede daha açýk ifadelere yer verirler. Mesela Ebû Dâvud´da: "...birinci rek´atin ikinci secdesinden baþýný kaldýrýnca oturdu, sonra kalktý" denir. Buhârî´nin rivâyetinde: "...baþýný ikinci secdeden kaldýrýnca oturdu ve yere dayandý, sonra kalktý" denir. Fakihler buna celsetü´l-istirâha derler ve bazýlarý bu hadisten hareketle bu geçici oturmanýn (celsetü´l-istirâha´nýn) meþruluðuna hükmeder. Þâfiî ve bir grup ehl-i hadis bu görüþtedir. Ahmed Ýbnu Hanbel de bu görüþü esas almýþtýr.
Ancak çoðunluk bu celsetü´l-istirâha´yý kabul etmez. Mesela Tahâvî hadisin bundan bahsetmeyen vechini esas alarak Mâlik Ýbnu´l-Huveyris´in bir rahatsýzlýk sebebiyle böyle bir oturmaya yer vermiþ olabileceðini söyler. Öyle ise onun oturmasý, bu oturuþ sünnet olduðu için deðil, rahatsýzlýðý sebebiyledir.
Tahâvî´ye itiraz edenler olmuþ- Mâlik Ýbnu´l-Huveyris´in hasta olmadýðýný, onun Resûlullah´ýn namazýyla ilgili bu tasvirinin, kendi rivâyeti olan "Beni namaz kýlarken nasýl gördü iseniz siz de öyle kýlýn" emrini yerine getirmeye yönelik olduðunu söylemiþlerdir. Ancak Tahâvî´nin esas aldýðý vecihle de istidlal ederek, celsetü´l-istirâha´nýn vâcib olmadýðýný, terketmenin de câiz olduðunu göstermek için terkettiðini söyleyen olmuþtur.
Celsetü´l-Ýstirâha´nýn müstehap olmadýðýný söyleyenlere gelince, bunlar þu hadisle istidlâl etmiþlerdir: َ تُبَادِرونِى بِالْقِيَامِ وَالْقُعُودِ فَاِنِّى قَدْ بَدَّنْتُ "Gerek oturmada ve gerekse kýyamda benden evvel davranmayýn. Ben artýk yaþlandým (bunlarý yapmakta gecikebilirim)." Öyle ise Resûlullah´ýn gecikmesi bu sebepten ileri gelmekteydi. Bu durumda ayný þekilde mazereti olmayanýn celsetü´l-istirâha´da bulunmasý meþrû olmaz. Þu halde çok kýsa bir müddete þâmil olan bu oturuþ, kýyâmlarda meþrû olan yeni bir tekbiri gerektirmez, zaten o da kýyâma geçiþ safhalarýna dahildir.
Görüldüðü üzere, bu hadis muhtelif yorumlara, münâkaþalara sebep olmuþtur. Daha fazla teferruâta girmeyi gereksiz görüyoruz.[409]
RÜKÛ VE SECDELERÝN MÝKTARI
ـ1ـ عن سعيد بن جبير قال: ]سَمِعْتُ أنَسَ بْنَ مَالِكٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه يقولُ: مَا صَلَّيْتُ وَرَاءَ أحَدٍ بَعْدَ رسولِ اللّهِ # أشْبَهَ صََةً بِرسُولِ اللّهِ # مِنْ هذَا الْفَتى، يَعْنِى عُمَرَ بنَ عَبْدِ الْعَزيزِ. قالَ: فَحَزَرْنَا في رُكُوعِهِ عَشَرَ تَسْبِيحَاتٍ، وَفي سُجُودِهِ مِثْلَهُ[. أخرجه أبو داود والنسائى .
1. (2583)- Saîd Ýbnu Cübeyr (rahimehullah) anlatýyor: "Enes Ýbnu Mâlik (radýyallâhu anh)´i dinledim þöyle diyordu: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´dan sonra, namazý Resûlullah ´ýn namazýna bu derece benzeyen, þu gençten yani Ömer Ýbnu Abdilaziz´den baþka birinin ardýnda namaz kýlmadým."
Enes (devamla) dedi ki: "Rükûsunda on tesbihât, secdelerinde de o kadar tesbihat tahmin ettik."[410]
AÇIKLAMA:
Hz. Enes, Ömer Ýbnu Abdilaziz´in rükû ve secdelerinde on kadar tesbihât tahmin ettiklerini söyler. Bu ifadeden Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´n rükû ve secdelerde tesbihâtý onar aded tekrar ettiði anlaþýlýr. Böylece bu rivâyet, rükû ve secdenin kemâli için tesbihâtý onar aded tekrar etmek gerekir hükmünde olanlarý te´yid eder.
Bu hususta esas olan þudur: Namazýný yalnýz kýlan kimse tesbihâtý ne kadar çok tutarsa evlâdýr. Resûlullah´ýn tesbihâtý uzun tuttuðunu beyan eden rivâyetler Aleyhissalâtu Vesselâm´ýn tek baþýna kýldýðý namazlarla ilgilidir. Cemaati sýkmadýðýndan emin olan imam için de hüküm böyledir. Resûlullah´ýn bazý rivâyetlerde "Rükû yaptýðýnýz zaman en az üç kere Sübhâne Rabbiye´l-Azîm deyin, secde yapýnca da en az üç kere Subhâne Rabbiye´l-a´lâ deyin" buyurmuþtur.[411]
ـ2ـ وعن السعدى عن أبيه عن عمه قال: ]رَمَقْتُ رسولَ اللّهِ # في صََتِهِ فَكَانَ يَتَمَكَّنُ في رُكوُعِهِ وَسُجودِهِ قَدْرَ مَا يَقُولُ سُبْحَانَ اللّهِ وَبِحَمْدِهِ ثََثاً[. أخرجه أبو داود.
2. (2584)- es-Sa´dî babasýndan veya amcasýndan naklediyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a namazýný kýlarken dikkatle baktým, rüku ve secdelerinde üçer kere subhânallâhi ve bihamdihi diyecek kadar duruyordu."[412]
AÇIKLAMA:
Bu hadise göre musalli, rükû ve secdelerde tesbihât yaparken üçten az söylerse sünneti terketmiþ olmaktadýr. Mâverdi, rükû ve secdelerin mükemmel olmasý için tesbihât sayýsýnýn onbir veya dokuz veya bunun ortasý olan beþ olmasýný tavsiye eder, "Bir kere söylemek de kâfidir" der. Tirmizî´nin Ýbnu´l-Mubârek, Ýshâk Ýbnu Râhûye´den yaptýðý rivayete göre, "imamýn beþ kere tesbihâtta bulunmasý müstehabtýr." Þu da bir gerçek ki, tesbihâtýn kemalini gösteren rakam ileri sürmek delile dayanmaz. Namazýn uzunluðuna göre tesbihâtýn sayýsý artýrýlabilir, bunun rakamla kayýdlanmasý gerekmez. Neylü´l Evtâr´da tesbihât dokuzdan fazla olursa sehiv secdesi gerekir, üçten fazla yapýldýðý takdirde çift olmayýp tek olmasý müstehabtýr" gibi hükümlerin de delile dayanmadýðý belirtilir.[413]
ـ3ـ وعند غُندر قال: ]غَلَبَ عَلى الْكُوفَةِ زَمَنَ ابْنِ ا‘شْعَثِ مَطَرُ بنُ نَاجِيَةَ فأمَرَ أبَا عُبَيْدَةَ بن عَبْدِ اللّهِ أنْ يُصَلِّى بِالنَّاسِ. فَكَانَ إذَا رَفَعَ رَأسَهُ مِنَ الرُّكُوعِ قَامَ قَدْرَ مَا أقُولُ: اللَّهُمَّ رَبَّنَا وَلَكَ الحَمْدُ مِلْءَ السَّمَواتِ وَمِلْءَ ا‘رْضِ وَمِلْءَ مَا شِئْتَ مِنْ شَىْءٍ بَعْدُ أهْلَ الثَّنَاءِ وَالمَجْدِ. َ مَانِعَ لِمَا أعْطَيْتَ، وََ مُعْطِى لِمَا صَنَعْتَ، وََ ينْفَعُ ذَا الجَدِّ مِنْكَ الجَدُّ[.قال: الحكم: فذكرت ذلك لعبد الرحمن بن أبى ليلى. فقال: ]سَمِعْتُ البَرّاءَ ابنَ عَازِبٍ يَقُولُ: كانَتْ صََةُ رسولِ اللّهِ #، قِيَامُهُ وَرُكُوعُهُ وَإذا رَفَعَ رَأسَهُ مِنَ الرُّكُوعِ وَالسُّجُودِ وَمَا بَيْنَ السَّجْدَتَيْنِ قَر ِيباً مِنَ السَّوَاءِ. قالَ شُعْبَةُ: فََذَكَرْتُهُ لِعَمْرِو بنِ مُرَّةَ. فقَالَ: قَدْ رَأيْتُ ابنَ أبى لَيْلَى فَلَمْ تَكُنْ صََتُهُ هكذَا[. أخرجه الخمسة .
3. (2585)- Gunder´in bir rivayetinde denir ki: "Ýbnu´l-Eþ´as zamanýnda Kûfe´ye Mataru´bnu Nâciye (adýnda biri) galebe çaldý. (Ýbnu Abbâs´ýn oðlu) Ebû Ubeyde Ýbnu Abdillah´a halk´ýn önüne geçip namaz kýldýrmasýný emretti. Ebû Ubeyde, (namaz kýldýrýrken) baþýný rükûdan kaldýrdýðý zaman ben: "Allahümme Rabbenâ ve leke´lhamdü mil´e´ssemâvât ve mil´e´l-ardý ve mil´e mâ þi´te min þey´in ba´du. Ehle´ssenâi ve´lmecdi, Lâ mâni´a limâ a´tayte ve lâ mu´tiye limâ mena´te. Ve lâ yenfe´u zâ´lceddi minke´lceddü" duâsýný okuyuncaya kadar kýyamda dururdu."[414]
el-Hakem der ki: "Bunu ben Abdurrahman Ýbnu Ebî Leylâ´ya zikrettim. Dedi ki: "Berâ Ýbnul-Âzib (radýyallâhu anh)´i iþittim: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn kýldýðý namazýn rükûsu, secdesi, rükû ve secdeden baþýný kaldýrdýðý zamanki ve iki secde arasýndaki (fâsýlalarý) birbirine yakýn uzunlukta idi" demiþti."
Þu´be der ki: "Ben bunu Amr Ýbnu Mürre´ye söyledim. O da: "Ben, Ýbnu Ebî Leylâ´yý gördüm, onun namazý böyle deðildi" dedi."[415]
ـ4ـ وفي أخرى للشيخين قال: ]كانَ رُكُوعُ النَّبىِّ # وَسُجُودُهُ وَبَيْنَ السَّجْدَتَيْنِ وَإذَا رَفَعَ رَأسَهُ مِنَ الرُّكُوعِ، مَا خََ الْقِيَامَ وَالْقُعُودَ، قَرِيباً مِنَ السَّوَاءِ[ .
4. (2586)- Sahiheyn´in diðer bir rivayetinde þöyle gelmiþtir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn rükû ve secdesi ve iki secde arasýndaki (fâsýla ile), rükûdan baþýný kaldýrdýðý zamanki (fâsýla) -kýyam ve ku´ûd (oturma) hariç- birbirine yakýn miktardaydý."[416]
AÇIKLAMA:
1- Bu hadisler rükû ve secde ile bunlar arasýndaki fâsýlalarýn uzunluk miktarýný tesbite mahsus rivayetlerdir. Bunlar, namazda kýrâat ve teþehhüd´ün hafif; rükû, sücûd ve onlar arasýndaki tume´nîne denen fâsýlalarý uzunca tutmaya delildir.[417]
2- Hadiste geçen "birbirine yakýn miktardaydý" tabiri, rükû ve secde ve arasýndaki tuma´nîne fâsýlalarýnýn uzunlukça tam eþit olmayýp bazýlarýnýn azçok kýsa, bazýlarýnýn da azçok uzun olduðunu gösterir. Ancak, pek bâriz farklýlýk yoktur. Bu ifade açýk þekilde kýrâat ve teþehhüdün uzatýlmadýðýný, ama rükû ve secdelerin de aceleye getirilmeyip ta´dîle uygun þekilde aðýr aðýr yapýldýðýný gösterir.
Ancak, daha önce kaydettiðimiz üzere Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn uzun sûreler okumasý (2540, 2550 vs.) da mevzubahistir. Bu rivayetlerle onlar arasýnda bir teâruz mevcut deðildir. Âlimler Resûlullah´ýn bazan öyle, bazan böyle kýldýðýný, þartlara göre hem uzun hem de kýsa sûreler okuduðunu belirtmiþlerdir.[418]
ـ5ـ وعن زيد بن وهب قال: ]رَأى حُذَيْفَةُ رَجًُ يُصَلِّى نَطَفَّفَ. فقَالَ لَهُ حُذَيفةُ: مُذْكَمْ تُصلِّى هذِهِ الصََّةَ؟ قالَ: مُنْذُ أرْبَعِينَ سَنَةً. قالَ: مَا صَلَّيْتَ مُنْذُ أرْبَعِينَ سَنَةً. وَلَوْ مُتَّ وَأنْتَ تُصَلِّى هذِهِ الصَََّةَ مُتَّ عَلى غَيْرِ فِطْرَةِ مُحَمَّدٍ # ثُمَّ قالَ: إنَّ الرَّجُلَ لَيَخَفِّفُ وَيُتِمُّ ويُحْسِنُ[. أخرجه البخارى والنسائى، واللفظ له .
5. (2587)- Zeyd Ýbnu Vehb anlatýyor: "Huzeyfe (radýyallâhu anh) bir adamýn namaz kýlarken hîle yaptýðýný görmüþtü.
"Sen bu namazý ne zamandan beri kýlýyorsun?" diye sordu. Adamcaðýz:
"Kýrk yýldan beri!" dedi. Huzeyfe? "Öyleyse kýrk yýldan beri namaz kýlmadýn (bütün kýldýklarýn boþa gitmiþ). Þâyet bu þekilde namaz kýlarak ölecek olursan Muhammed´in fýtratýndan baþka bir fýtrat üzere öleceksin!" dedi ve ilave etti:
"Kiþi namazý hafif kýlar (ama buna raðmen) tam kýlar, güzel kýlar!"[419]
AÇIKLAMA:
1- Hîle diye çevirdiðimiz kelimenin aslý tatfîfdir ve ölçüde, tartýda eksik yaparak hîle yapmak mânasýna gelir. Burada namazý eksik býrakmak, rükünlerin hakkýný vermemek mânasýna gelir. Buhârî, hadisi iki ayrý bâbta kaydeder. Bir bâbýn ismi "musalli rükûyu tamamlamazsa"; diðer bâbýn ismi "musalli sücûdu tamamlamazsa" dýr. Þu halde hîle´den maksad rükû ve secdeleri alelacele yapýp eksik býrakmaktýr. Huzeyfe (radýyallâhu anh) bu þekilde kýlýnan namazý "sanki kýlýnmamýþ" olarak tavsif etmektedir. Nitekim Resûlullah da rükû ve sücûdu gerekli þekilde yapýp, tamamlamadan eksik býrakan Hallâd Ýbnu Râfi´e: اِرْجِعْ فَصَلِّ فَاِنَّكَ لَمْ تُصَلِّ "Dön, yeniden kýl, zîra sen namaz kýlmadýn" demiþtir.
Gerek Resulûlullah´ýn ve gerekse Huzeyfe´nin namazý inkarlarý, bir rüknünün eksikliði sebebiyledir. Bazý âlimler, bu hadisten hareketle "namazý terkeden kâfir olur" hükmüne varmýþtýr. Ayrýca, hadiste geçen "Muhammed´in fýtratýndan baþka bir fýtrat üzerine öleceksin" tabiri de dikkat çekmiþtir. Fýtrat kelimesi dîn mânasýný da taþýr. Bu duruma göre, namazýn þartlarýna uymadan kýlýnmasý "Muhammed´in dininden baþka bir din üzere ölmek" gibi bir mâna ifade etmiþ olmaktadýr. Bu mâna da namazý terkeden kimseyi tekfir edenlere bir delil olmaktadýr.
Ancak bir kýsým âlimler bunu zecrde mübâlaða olarak deðerlendirmiþ, tekfire taraftar olmamýþtýr. Bunlar, fýtrat´ýn sünnet mânasýný da hatýrlatarak "Muhammed´in sünnetinden baþka bir sünnet üzere ölmek" diye te´vili daha muvâfýk bulmuþlardýr. Bazý âlimler, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn burdaki nefyini kemalin nefyi olarak anlarlar ve misal olarak: َ يَزْنِى الزَّانِى حِينَ يَزْنِى وَهَوَ مُؤْمِنٌ "Zânî, mü´min olarak zinâ etmez" hadisinde zinâ edenden îman nefyedilmiþ gibi görünürse de "kâmil mânada imanýn nefyedildiði tahkîk sonucu ortaya konmuþtur. Öyle ise burada da namazýn aslý deðil, kemâli nefyedilmiþ olmalýdýr demiþlerdir. Hattâbî der ki: "Burada fýtrat´ýn mânasý milletdir (din). Aleyhissalâtu vesselâm, bu sözüyle adamý kötü davranýþý sebebiyle tevbîh etmek istemiþtir, tâki gelecekte bu davranýþtan vazgeçsin. Bununla dinden çýktýðýný kastetmemiþtir." et-Teymî de: "Namaz, fýtrat olarak tesmiye edilmiþtir, çünkü îman baðlarýnýn en büyüðü odur" der.
Hadisin sonunda namazýn mükemmel olmasý için mutlaka uzun kýlýnmasý gerekmediðine de dikkat çekilmiþtir: "Kiþi hafif bile kýlsa tam ve güzel yapabilir namazýný" denmektedir.[420]
ـ6ـ وعن عبدالرحمن بن شِبْل قال: ]نَهى رَسولُ اللّهِ # عَنْ نَقْرَةِ الْغُرَابِ، وَافْتَراشِ السَّبُعِ، وَأنْ يُوَطِّنَ الرَّجُلُ بِالمَكَانِ الَّذِى في المَسْجِدِ كَمَا يُوطِّنُ الْبَعِيرُ[. أخرجه أبو داود والنسائى.»نقرةُ الغرابِ« المتابعة بين السجدتين من غير طمأنينة بينهما.»وافتراشُ السبعِ« أن يضع ساعديه على ا‘رض في السجود كالكلب وغيره من السباع.وقوله: »وأنْ يُوطِّنَ الرَّجُلُ بِالمَكانِ كَما يُوطِّنُ البَعِيرُ« معناه أن يألف مكاناً معلوماً من المسجد يصلى فيه يعدوه كالبعير يأوى من عَطَن ا“بل إ إلى مكان قد اعتاده.
6. (2588)- Abdurrahman Ýbnu Þibl (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) karga gagalamasýndan, vahþi hayvanlar gibi kollarý yaymaktan, kiþinin mescidde deve gibi mekân tutmasýndan nehyetti"[421]
AÇIKLAMA:
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bu hadiste namazla ilgili üç âdâb beyan etmektedir:
* Ýki secde arasýnda bir miktar oturmaya (tuma´nîne) yer vermeden çabucak ikinci secdeye gitmeyi karga gagalamasý olarak tavsif etmiþtir. Çünkü karga da bir leþe rastlayýnca gagalarýný peþ peþe aralýksýz saplar.
* Musalli´nin secde sýrasýnda kollarýný yere yaymasýný da vahþi hayvanlarýn yatma sýrasýnda (ön ve arka) bacaklarýný yere yaymasýna benzetmiþtir. Halbuki kollar yana doðru çýkmýþ ve dirsekler havada olmalýdýr.
* Namaz kýlan kimse mescidde ayný yere alýþýp, her geliþinde orada namaz kýlmamalýdýr. Bu davranýþ hadiste "deve gibi mekan tutmak" tabiriyle yasaklanmýþtýr. Çünkü develer aðýllarda her seferinde ayný alýþtýklarý yere ýharak yatmayý tercih ederler. [422]
RÜKÛ VE SUCÛDUN ÞEKLÝ
ـ1ـ عن ابن مسعود رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]عَلّمْنَا رَسولُ اللّهِ # الصََّةَ فَكَبَّرَ وَرَفَعَ يَدَيْهِ. فَلَمَّا رَكَعَ طَبّقَ يَدَيْهِ بَيْنَ رُكْبَتَيْهِ. قالَ: فَبَلَغَ ذَلِكَ سَعْداً. فَقَالَ: صَدَقَ أخِى كُنَّا نَفْعَلُ هذَا ثُمَّ أُمِرْنَا بِهذَا، يَعْنِى ا“مْسَاكَ عَلى الرَّكْبَتَيْنِ[. أخرجه أبو داود والنسائى .
1. (2589)- Ýbnu Mes´ûd (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize namazý þöyle öðretti: "Önce tekbir getirdi iki elini kaldýrdý. Rükûya gittiði zaman ellerini dizlerinin arasýnda kavuþturdu."
Râvi der ki: "Sa´d´a bu haber ulaþýnca:
"Kardeþim doðru söyledi. Biz böyle yapardýk, sonra þununla emredildik dedi ve bununla diz kapaklarýný kavrayýp avuçlamayý kastetti."[423]
AÇIKLAMA:
Burada, rükû sýrasýnda elleri, tatbîk denen bir þekilde koymak mevzubahis olmaktadýr. "Tatbîk", ellerin avuçlarýný -parmaklarýn arasýný açmaksýzýn- birbiri üzerine kapamaktýr. Þu halde Ýbnu Mes´ûd rükûda ve teþehhüdde birbirine kapanmýþ vaziyetteki elleri dizlerinin arasýna koymuþtur. Nevevî der ki: "Bizim ve bütün ulemanýn bu meseledeki mezhebi þudur: Sünnet ellerin diz kapaklarý üzerine konmasýdýr. "Tatbîk" ise mekruhtur. Sadece Ýbnu Mes´ud ve onun iki arkadaþý Alkame ve Esved bu meselede istisnâdýrlar. Bunlar "tatbîk"in sünnet olduðunu söylerlerdi. Zira onlara bunun neshedildiði ulaþmamýþ idi. Halbuki Sa´d Ýbnu Ebî Vakkâs (radýyallâhu anh)´ýn rivayeti neshi ifade etmektedir. Doðrusu, cumhurun benimsemiþ olduðu sarih nesihtir."[424]
ـ2ـ وعن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]سُنَّتْ لَكُمُ الرُّكَبُ فَأمْسِكُوا بِالرُّكْبِ[ أخرجه الترمذي والنسائى.
2. (2590)- Hz. Ömer (radýyallâhu anh) demiþtir ki: "Diz kapaðý(ný tutmak) sizin için sünnet kýlýnmýþtýr. Öyle ise rükûda diz kapaklarýný kavrayýn."[425]
AÇIKLAMA:
Hz. Ömer de rükû sýrasýnda ellerle diz kapaklarýnýn kavranacaðýný rivayet etmektedir. Bir baþka rivayette: "(Rükûda) sünnet, diz kapaklarýndan yakalamaktýr" demiþtir. Tirmizî´deki rivayette ise þöyle buyurmuþtur: "Diz kapaklarý peygamberinizin sünnetidir, öyleyse (rükûda) diz kapaklarýný yakalayýn." Rivayet Beyhakî´de þöyle gelmiþtir: "Biz rükûya gittiðimiz zaman ellerimizi dizlerimizin arasýna koyardýk. Hz. Ömer: "(Namaz) sünnetlerinden biri de dizlerden tutmaktýr" dedi." Ýbnu Hacer bu rivayetin merfû olduðunu belirtir ve: "Çünkü der, Sahâbî, þu sünnettir, þöyle yapmak sünnettir dedi mi bu ref´e delâlet ed
radyobeyan