Kütübü Sitte
Pages: 1
Namazla ilgili hadisler-1 devami 10 By: sumeyye Date: 28 Nisan 2010, 13:26:32
AÇIKLAMA:



1- Yukarýda kaydedilen hadisler, namaz için Fatiha´nýn gereði üzerinde durmaktadýr. Resûlullah mükerrer emirleriyle, uyarýlarýyla namazda Fatiha okunmasýný emir buyurmuþlardýr. Bu hadislerden âlimler, büyük çoðunluðuyla, "Âciz kimse dýþýnda herkese Fatiha okumasýnýn vâcib olduðu, baþka bir sûrenin okunmasý onun yerine tutamayacaðý" hususunda ittifak etmiþtir. Bu görüþü temsil eder cumhûr-u ulema meyanýnda Ýmam Þâfiî ve Mâlik´in de ismi geçer.

Ebû Hanîfe ve bazý âlimler ise, Fatiha´sýz da namazýn sahih olabileceði, zîra sýhhat için sadece Kur´ân´dan âyet okumanýn vâcib olduðuna hükmetmiþlerdir. Bu hükme giderken 2532 numarada kaydedilen hadise dayanýrlar. Zîra bu hadiste Fatiha deðil, Kur´ân´dan bir parça þart koþulmaktadýr. Ayrýca 2531 numaralý hadiste geçen noksan (hýdâc) tabirini de te´vil ederler: "Fatihasýz namaz noksandýr" demek, "Bâtýldýr" demek deðildir. Noksan namaz câizdir." Hemen belirtelim ki bu görüþ sahipleri de Fatiha´nýn gereðini inkar etmiþ olmuyorlar. Ýstisnaî de olsa bazý hallerde Fatiha´nýn okunmadýðý durumlarda namazýn câiz olup olmayacaðý meselesinde "câiz olur" demiþlerdir. Onlar da normal durumda Fatiha´nýn þart olduðunu söylerler.

2-Yukarýdaki hadislerde ve bilhassa 2533 numaralý hadiste bir baþka husus daha problem olarak karþýmýza çýkmaktadýr: Sadece Fatiha yeterli midir, zammý sûre de vâcib midir? Ýþaret ettiðimiz hadiste Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) mesele üzerine Resûlullah´tan kaydettiði fetva ile Fatiha´dan baþka bir þey okumanýn vâcib olmadýðýný, dileyenin ihtiyarî olarak okuyabileceðini, okumasýnýn fazîletli, sevablý bir amel olduðunu ifade etmektedir. Zamm-ý sûre denen Fatiha dýþý bir þey okumanýn vâcib olmadýðý hususunda âlimlerin icmaýndan bile bahseden olmuþtur. Ancak Kurtubî´nin bu iddiasý, gerçeði ifade etmiyor. Zîra bir kýsým baþka rivâyetlere dayanan Hanefî âlimler, farz namazlarýn ilk iki rek´atlarýnda, Fatiha´dan sonra baþka sûre veya onun yerine kâim olacak âyet(ler)in okunmasýný vâcib addetmiþlerdir. Teferruâtý müteâkiben zikredeceðiz.[322]



ـ8ـ وعن أبى سعيد رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]أُمِرْنَا أنْ نَقْرَأ بِفَاتِحَةِ الْكِتَابِ وَمَا تَيَسَّرَ[. أخرجه أبو داود .



8. (2534)- Ebû Saîd (radýyallâhu anh) anlatýyor: "(Namazda) Fatiha sûresi ile kolaya gelen bir miktar (Kur´ân âyetin)i okumakla emrolunduk."[323]



ـ9ـ وعن جابر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]مَنْ صَلَّى رَكْعَةً لَمْ يَقْرأ فِيهَا بِأُمِّ القُرآنِ فَلَمْ يُصَلِّ إَّ أنْ يَكُونَ وَرَاءَ ا“مَامِ[. أخرجه مالك والترمذي .



9. (2535)- Hz. Câbir (radýyallâhu anh) demiþtir ki: "Kim Fatiha´yý okumadan bir rek´at namaz kýlarsa, imamýn arkasýnda bulunmadýðý takdirde, namaz kýlmýþ sayýlmaz."[324]



AÇIKLAMA:



1- Bu iki rivâyetten birincisi, namazýn sýhhati için Fatiha ile birlikte Kur´ân´dan bir miktar daha okunmasýnýn gereðine dikkat çekerken, ikinci rivâyet imama uyan kimseyi kýrâatten muaf tutmaktadýr. Mevzu ile ilgili bazý teferruâtý þöyle sýralayabiliriz:

* Kýrâat´i, âlimler "Kiþinin kendi iþiteceði kadar diliyle telaffuz etmesi" diye tarif ederler. Þu halde âyetin mânasýný zihnen düþünmek, aklen tefekkür etmek kýrâat sayýlmaz. Kýrâatte bulunmasý yasaklanmýþ olan cünüb, hayýzlý veya nifaslý kadýnlarýn zihnen âyet tefekkürleri yasak olmadýðý gibi, namaz kýlan kimsenin fiilen telaffuz etmedikçe zihninden âyetin mânalarýný mülahaza etmesi de kýrâat sayýlmamýþtýr, âlimlerin görüþü budur.

* Namazda Fatiha´nýn okunmasý Ýmam Þâfiî, Mâlik ve Ahmed Ýbnu Hanbel´e göre farz Ebû Hanife´ye göre vâcibtir. Ebû Hanife Kur´ân´dan bir miktarýn okunmasýný farz anlamýþtýr. Bu miktar, ona göre kýsa da olsa bir âyettir. Ebû Hanife´den bir ikinci kavil ile, Ýmameyn´e (Ýmam Muhammed ve Ebû Yûsuf) göre, bu miktar kýsa üç âyet veya böyle üç âyet miktarýnda uzun bir âyettir.

* Farz olan kýrâat, Ebû Hanîfe´ye göre:

* Nafile namazlarýn her rek´atinde,

* Vitir namazýnýn her rek´atinde,

* Ýki rek´atli farzlarýn her rek´atinde.

* Dört veya üç rek´atli namazlarýn lalettâyin iki rek´atinde farzdýr. Dört veya üç rek´atli namazlarda farz olan kýrâatin ilk iki rek´atinde olmasý vacibtir.

* Üç ve dört rek´atli farzlarýn üçüncü ve dördüncü rek´atlerinde kýrâat câizdir, tesbîh veya üç tesbîh miktarý sükût da câiz ise de kýrâat efdaldir. Kýrâatte bulunulduðu takdirde Fatihayý þerîfenin okunmasý sünnettir.

2- Sadedinde olduðumuz Ebû Saîd (radýyallâhu anh) hadisinde mevzubahis edilen Fatiha´ya ilave edilecek baþka âyet(ler) meselesine gelince buna bazan zamm-ý sûre de denmektedir. Bu da vâcibtir. Þöyle ki:

* Farz namazlarýn ilk iki rek´atinde,

* Vitir namazýnýn her rek´atinde,

* Nafile namazlarýn her rek´atinde, bir sûre veya sûreye muâdil bir miktar âyet-i kerîmenin Fatiha´ya ilaveten okunmasý Ebû Hanîfe´ye göre vâcibtir. Diðer üç imama [yani Þâfiî, Mâlik, Ahmed (rahimehümullah) göre sünnettir.

3- NOT:

1) Bir harften veya bir kelimeden ibaret âyetlerin okunmasý, farz olan kýrâat´in yerini tutmayacaðý hususunda ittifak edilmiþtir. Bir harflik âyet´e örnek ن (nûn); kelimeye örnek, مُدْهَامَّتَانْ (müdhâmmetân)´dýr.

2) Bir âyetten baþkasýný okumaya müktedir olmayan âciz,[325] Ýmâm-ý Âzam´a göre, o âyeti bir kere okursa yeterlidir.

Ebû Yûsuf ve Muhammed´e göre üç kere tekrar etmesi gerekir. Üç âyet okuyabilen kimsenin tek âyeti üç kere okumasý Ýmameyn´e göre de câiz deðildir. Eimme-i selâse, Fatiha´nýn okunmasýný "farz" kabul ettikleri için, bu mesele sadece Hanefîler arasýnda mevzubahistir.[326]



ـ10ـ وعن وائل بن حُجر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]سَمِعْتُ رسولَ اللّه # قَرَأ غَيْرِ المَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وََ الضَّالِّينَ. فقَالَ: آمِين، وَمَدَّ بِهَا صَوْتَهُ[.وفي رواية: ]رَفَعَ بِهَا صَوْتَهُ[. أخرجه أبو داود والترمذي .



10. (2536)- Vâil Ýbnu Hucr (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn gayri´lmaðdûbi aleyhim ve lâ´ddâllîn´i okuyunca âmîn dediðini ve bunu söylerken sesini uzattýðýný iþittim."

Bir baþka rivâyette þöyle gelmiþtir. "...Bunu söylerken sesini yükselttiðini iþittim."[327]



ـ11ـ وعن بل رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّهُ قالَ يَا رسُولَ اللّهِ َ تَسْبِقْنِى بِآمِينَ[. أخرجه أبو داود .



11. (2537)- Hz. Bilâl (radýyallâhu anh)´in söylediðine göre, Aleyhissalâtu vesselâm´a: "Ey ALLAH´ýn Resûlü! âmîn´de beni geride býrakma!" demiþtir."[328]



AÇIKLAMA:



1- Müteakip iki hadiste (2538 ve 2539) görüleceði üzere, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Fatiha sûresini okuyunca, ister imama uymuþ olalým, isterse münferiden namazýmýzý kýlalým, âmîn demeyi emretmekte ve buna teþvik buyurmaktadýr. Bu iki rivâyetten birincisinde bizzat Aleyhissalâtu vesselâm´ýn âmîn dediðini görmekten baþka bunun söyleniþ âdabýný da öðrenmekteyiz: Âmîn derken ses biraz yükseltilecek ve uzatýlacaktýr.

Bundan, baþtaki elifin uzatýlmasý anlaþýldýðý gibi sesin cehrî olacak þekilde yükseltilmesi de anlaþýlmýþtýr. Nitekim bazý rivâyetlerde ön saftakilerin duyacak þekilde yükseltildiðini ve bütün cemaatin buna iþtirak ettiðini iþtirak ettiðini tasrîh eder:

حَتَّى يَسْمَعَهَا الصَّفُّ اَْوَّلُ فَيَرْتَجُّ بِهَا الْمَسْجِدُ

Bu rivâyetleri esas alan bir kýsým fakihler -ki Þâfiî, Ahmed ve Ýshak bunlardandýr- âmîn derken musallinin sesini hafif yükseltmesinin sünnet olduðuna hükmetmiþtir.

Ebû Hanîfe ve bir kavlinde Ýmam Mâlik, âmîn´in cehrî deðil, sýrrî olmasýna hükmetmiþlerdir. Bunlar, Ahmed Ýbnu Hanbel, Ebû Ya´la ve Hâkim tarafýndan tahric edilen bir rivâyete dayanýrlar. Yine Vâil Ýbnu Hucr mahreçli olan bu rivâyetler üzerine, hadis ulemasýnýn münâkaþalarý mevsubahis ise de, teferruat gayemizin dýþýnda kalýr.

2-Ýkinci hadiste (2537) geçen Hz. Bilâl´in sözüne gelince, þârihler bunu açýklamada biraz zorlanmaktadýr. Hattâbî þu açýklamayý yapar: "Derim ki, hadisin mânasý muhtemelen þöyledir: Bilâl de, (Resûlullah´a uymuþ olmasýna raðmen namazda) Fatiha suresini, -rek´atteki- iki sekteden birincisinde okumakta idi. Ancak, Fatiha´nýn kýrâatini tamamlamadan Aleyhissalâtu vesselâm Fatiha´yý tamamlayýp âmîn demekte idi. Bu sebeple Bilâl Resûlullah´a rica ederek, kendi kýrâatini tamamlayacak kadar bir tehir taleb etmiþtir, ta ki kendi âmîn´i, Resûlullah´ýn âmîn´i ile ayný zamana rastlasýn ve böylece Aleyhissalâtu vesselâm´ýn mazhar olacaðý berekete kendisi de mazhar olsun. Doðruyu ALLAH bilir."

Hattâbî, bazý âlimlerin de þu te´vilde bulunduklarýný kaydeder: "Bilâl, ezan okuduðu ayný yerden ikâmet okumakta idi. Burasý da saflarýn gerisindeydi. Kad kâmeti´s-Salât der demez, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) hemen iftitah tekbirini alarak namaza baþlamakta, böylece Bilâl kýraate yetiþmekte gecekmekte idi. Bunun üzerine Resûlullah´a baþvurarak kýrâat ve âmîn´e yetiþecek kadar mühlet tanýmasý talebinde bulundu."

Beyhakî´nin bir rivâyetine göre, Ebû Hüreyre benzer bir teklifi Mervân´a yapmýþtýr. Zîra Ebû Hüreyre, Mervân´a müezzinlik yapmakta idi. Bu hadis, daha veciz olarak Buhârî´nin tâlikleri arasýnda وَكَانَ اَبُو هُرَيْرَةَ يُنَادِى اْ“ِمَامَ َ تَفُتْنِى بآمِينَ "Bana âmîn´i kaçýrtma" þeklinde yer alýr. Ýbnu Hacer´in Beyhakî´den naklettiði daha açýk rivâyete göre, Ebû Hüreyre´nin bu talebten gayesi namazda imamla birlikte âmîn diyebilmektir: "Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) Mervân´a müezzinlik yapýyordu. Ona, kendisinin safa girmiþ olduðundan emin oluncaya kadar ve lâ´ddâllîn demekte acele etmemesini þart koþtu." Ýbnu Hacer devam eder: "Sanki Ebû Hüreyre ikâmet okumak ve saflarýn düzeltmesiyle meþguldür, Mervân da, Ebû Hüreyre´nin "âmîn´de beni geride býrakma" mânasýnda "âmîn´i bana kaçýrtma" diye tembih etmesi buna binaendir."

Ebû Hüreyre´nin, Bahreyn´de müezzinlik ettiði sýrada ayný tembîh´i imamlýk yapan el-Alâ Ýbnu´l-Hadramî´ye de yaptýðýna dair rivâyetler gelmiþtir.

3-Hanefîler, sadedinde olduðumuz hadisten hareket ederek, müezzin daha ikâmeti tamamlamadan, imamýn namaza baþlamasý gerektiðine hükmetmiþtir.[329]



ÂMÎN DEMENÝN FAZÝLETÝ


ـ1ـ عن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ رَسولَ اللّهِ # قالَ: إذَا أمَّنَ ا“مَامُ فَأمِّنُوا، فإنَّهُ مَنْ وَافَقَ تَأمِينُهُ تَأمِينَ المََئِكَةِ غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ. قال ابن شهاب: وَكانَ رسولُ اللّهِ #: يَقُولُ: آمِينَ[. أخرجه الستة .



1. (2538)- Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ýmam âmîn deyince siz de âmîn deyin. Zîra kimin âmîn´i meleklerin âmîn´ine tevâfuk ederse geçmiþ günahlarý affedilir."

Ýbnu Þihâb der ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) âmîn derdi."[330]



ـ2ـ وفي أخرى للبخارى: ]إذَا أمَّنَ الْقَارِئُ فَأمِّنُوا فَإنَّ المََئِكَةَ تُؤَمِّنُ، فَمَنْ وَافَقَ تَأمِينُهُ تَأمِينَ المََئِكَةِ غُفِرَ لَهُ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِهِ[ .



2. (2539)- Buhârî´de diðer bir rivâyette þöyle gelmiþtir: "Kârî (okuyucu) âmîn deyince siz de âmîn deyin. Zîra melekler "âmîn" der. Kimin âmîn´i meleklerin âmîn´ine tevâfuk ederse geçmiþ günahlarý affedilir."[331]



AÇIKLAMA:



1- Âmîn, duâdan sonra cumhura göre "Kabul et ALLAH´ým" mânasýnda söylenen bir kelimedir. Âmin´in mânasý hususunda çeþitli baþka yorumlar da yapýlmýþtýr. "Böyle olsun", "Cennetten bir derecedir, söyleyene verilmesi vacib olur", "ALLAH´ýn isimlerinden biridir" vs.

Bu kelimenin Arapçaya Ýbrânîceden ve Süryânîceden geçtiði de söylenmiþtir.

2- "Ýmam´ýn te´minde bulunmasý"nýn (âmîn demesinin) mânasý için þunlar söylenmiþtir:

* Ýmam da "âmîn" der, hadisin zâhiri bunu ifade eder.

* Ýmam duâ edince yani "Fatiha´yý Ýhdinâ´dan sonuna kadar okuyunca" demektir, zira te´min duâdýr.

* "Ýmam, âmîn´i dileme yerine gelince" demektir. Bu yer ve la´ddâllîn kelimesidir, yani Fatiha´nýn sonu.

Birinci olarak kaydedilen mâna zahire uygun olduðu için öncelikle bu esas alýnmýþtýr ve bundan hareketle, imamýn da âmîn demesinin meþruiyetine istidlal edilmiþtir. Ancak Ýmam Mâlik iki kavlinden birinde: "Ýmam cehrî kýrâatta âmîn demez" demiþtir. Bir baþka rivâyette cehrî ve sýrrî ayýrýmý yapmadan mutlak bir ifade ile "Ýmam demez" demiþtir.

Görüldüðü üzere bu hususta teferruâta müteallik bazý münâkaþalar vardýr, ancak mevzumuz açýsýndan ehemmiyetsiz.

3- Þurasý kesin ki, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) mükerrer hadislerinde mü´minleri Fatiha okuyunca -namaz içinde olsun, namaz dýþýnda olsun- âmîn demeye teþvik etmiþtir. Þu hadislerde olduðu gibi: اِذَا قَالَ اِْمَامُ وََ الضَّالِّينْ فَقُولُوا: آمِينِ فَاِن َّالْمَلئِكَةَ تقُولُ: آمِين إِنِ اْ“ِمَام يَقُولُ آمِين "Ýmam ve lâ´ddâllîn deyince siz de âmîn deyin zira imam âmîn derse, melekler de âmîn derler." مَا حَسَدَتْكُمِ الْيَهُو دُ عَلَى شَىْءٍ مَا حَسَدَتْكُمْ عَلَى السََّمِ وَالتَّأْمِينِ demeniz için kýskandýklarý kadar baþka hiçbir þey için kýskanmazlar." َ يَجْتَمِعُ مَ‘ٌ فَيَدْعُو بَعْضُهُمْ وَيُؤْمِنُ بَعْضُهُمْ اَِّ اَجَابَهُمُ اللّهُ تَعَالَى

"Bir grup bir araya gelir, bir kýsmý duâ eder, diðer kýsmý da âmîn derse ALLAH Teâla, mutlaka onlara icâbet eder."

4- Ýkinci hadiste (2539) geçen kârî, "imam" demektir. Ancak kârî ile daha umumî mânada herhangi bir Fatiha suresini okuyan kimsenin kastedilmiþ olabileceði de kabul edilmiþtir. Çünkü, mutlak olarak âmîn demeye teþvik eden hadisler mevcuttur. Nitekim yukarýda kaydettiðimiz ikinci ve üçüncü hadis buna bir örnektir.[332]



NAMAZDA OKUNAN SÛRE


ـ1ـ عن أبى بُردة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كَانَ رَسولُ اللّه # بَقرأُ في صََةِ الْغَدَاةِ مَا بَيْنَ السِّتِّينَ إلى المِائَةِ[. أخرجه النسائِى .



1. (2540)- Ebû Bürde (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sabah namazýnda altmýþyüz arasýnda âyet okurdu."[333]



ـ2ـ وعن عمرو بن حُريث رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]سَمِعْتُ رَسولَ اللّه # يَقْرأُ في الْفَجْرِ إذاَ الشَّمْسُ كُوِّرَتْ[. أخرجه مسلم وأبو داود والنسائى، واللفظ له .



2. (2541)- Amr Ýbnu Hureys (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn sabah namazýnda Ýza´þþemsu küvviret sûresini okuduðunu iþittim."[334]



ـ3ـ وعن عبداللّه بن السائب رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]صَلّى لَنا رَسولُ اللّه # الصُّبْحَ بِمَكَّةَ فَاسْتَفْتَحَ سُورَةَ المُؤمِنينَ حَتَّى إذَا جَاءَ ذِكْرَ مُوسى وَهرُونَ أوْ ذِكْرُ عِيسى شك الراوى أخَذَتْهُ سَعْلَةٌ فَرَكَعَ[. أخرجه الخمسة إ الترمذي، وهذا لفظ البخارى، لكنه أخرجه تعليقاً .



3. (2542)- Abdullah Ýbnu Sâib (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize Mekke´de sabah namazý kýldýrdý. Mü´ minûn sûresini kýrâat buyurarak namaza baþladý. Hz. Musa ve Harun´un zikrine gelince -veya Hz. Ýsâ´nýn zikrine, râvi burada tereddüt etti. Resûllullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ý bir öksürük tuttu, hemen rükûya gitti."[335]



AÇIKLAMA:



1-Bu rivâyet, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn namaz esnasýnda sûreyi yarýda kestiðini ifade etmektedir. Bunu esas alan bir kýsým âlimler: Hadiste kýrâati yarýda kesmeye ve sûrenin sadece bir kýsmýný okumaya cevaz vardýr" demiþtir. Ýmam Mâlik´e göre bu mekruhtur. Bazý âlimler sûre içerisinde Hz. Musa ve Hz. Harun´la ilgili zikir, âyet ortasýnda olmasý sebebiyle, namazda âyetin de kesilebileceðini söylemiþtir. Bunun mekruh olduðunu da söyleyenler olmuþ ise de kerâhete delâlet edecek bir karîne gösterememiþlerdir. Buna karþýlýk cevaz ifade eden deliller çoktur. Ancak þunu ada kaydedelim ki -Nevevî´nin belirttiðine göre- uzun bir sûreden yarým okumaktansa kýsa bir sureyi tam okumak efdaldir. Çünkü, okuyan için müstehab olaný, birbiriyle irtibatlý olan kelâmýn baþýndan baþlayýp sonunda durmasýdýr. Uzun sûrelerden irtibatlý kýsýmlarý herkes bilemez. Öyle ise irtibatsýz bir yerde durmaktan kaçýnabilmek için kýsa bir sureyi tam okumak mendubtur.

2- Hadisten, ayrýcagalebe çalmasý halinde- öksürüðün namazý bozmayacaðý hükmü de çýkarýlmýþtýr. Ýbnu Hacer: "Öksürük geldiði zaman kýrâatý terketmek, öksürerek kýrâate devam etmekten evlâdýr, hatta uzun okunmasý efdal olan namazlarda kýrâat hafifletilmiþ bile olsa" der.[336]



ـ4ـ وعن جابر بن سَمرُة رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ رسولَ اللّهِ #: كَانَ يَقْرأ في الْفَجْرِ بِقَاف وَالْقُرآنِ المَجِيدِ وَنَحْوِهَا، وَكَانَتْ صََتُهُ إلى التَّخْفِيفِ[. أخرجه مسلم .



4. (2543)- Câbir Ýbnu Semüre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sabah namazýnda Kâf ve´l-Kurâni´l-Mecîd ve benzeri bir sûre okurdu. Aleyhissalâtu vesselâm diðer namazlarý hafif kýldýrýrdý."[337]



AÇIKLAMA:



1- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in sabah namazlarýnda kýrâatý uzun tuttuðunu, diðer vakitleri ise kýsa tuttuðunu ifade eden rivâyetler sayýca çoktur. Bu rivâyetler onlardan birkaçýdýr. Son rivâyette geçen kýraati hafif tutma tabiri, az miktarda âyet okunarak kýrâatin uzatýlmamasý, kýsa tutulmasý mânasýna gelir.

2- Bu konuda vârid olan - ki bir kýsmý daha, müteakiben kaydedilecektir- hadisler gözönüne alýnýnca Hz. Peygamber´in þartlara göre namazlarýn kýraatini uzun veya kýsa tuttuðu anlaþýlýr. Buna binâen Hanefîler cemaatte aðýr gelmeyeceðini bildiði takdirde imamýn, kýrâatý uzatýlmasýný "sünnet" kabul etmiþlerdir.

Þâfiîlere göre, kýrâatin uzamasýna razý olduðunu cemaat açýkça bildirirse imamýn uzatmasý sünnettir. Sadece cuma sabahý, cemaatýn rýzasýna baðlý olmadan kýrâatin uzamasý sünnettir.

Mâlikîler, bazý þartlarla kýrâatin uzatýlmasýný mendub addederler: Cemaat sýnýrlý olacak, çok kalabalýk olmayacak, cemaat uzun kýrâata rýzasýný söylemeli veya halinden anlaþýlmalý; kýraatýn uzamasýna tahammül edecekleri anlaþýlmalý, cemaatte özürlü hiçbir kimsenin olmadýðý bilinmeli veya tahmin edilmelidir. Bu þartlardan biri eksik olursa kýsa tutulmasý efdaldir.

3- Beþ vakit namazda okunacak miktar her vakte göre farklý kabul edilmiþtir. Âlimler þöyle derler: "Sünnet olan þudur:

* Sabah ve öðle namazlarýnda tývâlu´lmufassal (uzun) sureler okunur. Sabah öðleden daha uzun tutulur.

* Ýkindi ve yatsýda evsat (orta uzunlukta) sûreler okunur.

* Akþamda kýsa sûreler okunur.

* Yolculuk, hastalýk gibi bir özür olursa, sabah ve öðlede de kýsa okunabilir. Hiçbir özür yokken sabahý kýsa okumak mekruhtur."

Bunun hikmeti de þöyle açýklanmýþtýr: "Sabahýn ve öðlenin uzun olmasý bu iki namazýn uyku sebebiyle gaflet vakitlerinde bulunmasýndan ileri gelir: Sabah gecenin sonuna rastlar, öðle de kaylûle denen gündüz uykusu anýna rastlar. Bunlarda kýrâat uzun yapýlýr, tâ ki, gaflet ve benzeri bir sebeple geciken kimse böylece namaza yetiþsin. Ýkindi böyle deðildir. Çalýþanlarýn yorgunluk anýnda kýlýnmaktadýr, bu sebeple daha kýsa tutulur. Akþam dar vakte rastlar, bu sebeple daha da hafif olmasýna ihtiyaç duyulur. Ayrýca oruçlularýn iftarlarýný bir an önce açma ihtiyaçlarý da mevzubahistir. Yatsý ise, uyku ve uyuklamanýn galebe çaldýðý bir âna rastlar, ancak vakti geniþtir, bir bakýma ikindiye benzer."

4- Uzun ve kýsa sûreler hakkýnda ulemâ ihtilaflýdýr. Hanefîler Hucurât suresinden Bürûc sûresine kadar olanlara "uzun", Bürûc´tan Beyyine´ye kadar olanlara "orta"; Beyyine´den Nâs suresine kadar olanlara "kýsa" demiþtir.

Þâfiîler Hucurât -Amme arasýndakilere "uzun"; Amme - Vedduha arasýndakilere "orta", Vedduha-Nâs arasýndakilere "kýsa" derler.

Mâlikîler ve Hanbelîler baþka sûreler üzerinde dururlar.

5-Son olarak þu noktayý da belirtelim: Sahiheyn´de[338] gelen bazý rivâyetler Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn namazý hafif tutmaya özen gösterdiðini ifade eder. Efendimiz´in namazý en hafif kýlan kimse olduðu, كَانَ اَخَفَّ belirtilir. Nitekim bir hadislerinde Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) þöyle buyurur: اِنِّى َدْخُلُ فِى الصََّةِ اُرِيدُ اِطَالَتَهَا فَاَسْمَعُ بُكَاءَ الصَّبِىّ فَاَتجَوَّزُ فِى صََتِى مَخَامَةً اَنْ تَفْتَنَّ اُمُّهُ "Ben uzun okumak arzusuyla namaza baþlarým. Ancak kulaðýma bir çocuk aðlamasý gelince annesini huzursuz etmemek için uzun okumaktan vazgeçerim." Nitekim rivâyetler, birinci rek´atte 50-60 âyet okuduðu halde, ikinci rek´atte kulaðýna gelen çocuk aðlamasý sebebiyle en kýsa bir sûreyi okuduðuna dair örnekler sunar.

Þu halde belli vakitlerde uzun okumak prensip ise de, içinde bulunulan þartlara göre kýsa okumak da efdal olmaktadýr.[339]



ـ5ـ وعن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما: ]أنَّ رسُولَ اللّهِ #: كَانَ يَقْرأ في صََةِ الْفَجْرِ يَوْمَ الجُمْعَةِ سُورَةَ الم تنزيل، السجدة، وهَلْ أتى على ا“نْسَانِ حِينٌ مِنَ الدَّهْرِ، وَأنَّ النَّبىَّ # كانَ يَقْرأُ في صََةِ الجُمُعَةِ سُورَةَ الجُمُعَةِ وَالمُنَافِقِينَ[. أخرجه الخمسة إ البخارى، ولم يذكر الترمذي الفصل ا‘خير منه .



5. (2544)- Ýbnu Abbâs (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) cuma günü, sabah namazýnda Eliflâmmim Tenzîl es-Secde, ve Hel etâ alâ´l-insânî hînun mine´ddehr sûrelerini okurdu. Yine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) cuma namazýnda Cuma ve Münâfikûn surelerini okurdu."[340]



ـ6ـ وعن عروة: ]أنَّ أبَا بَكْرٍ الصديقَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: صَلّى الصُّبْحَ فقَرَأَ فِيهَا بِسُورَةِ الْبَقَرَةِ في الرَّكْعَتَيْنِ كِلتََيْهِمَا[. أخرجه مالك .



6. (2545)- Urve (rahimehullah) anlatýyor: "Hz. Ebû Bekr es-Sýddîk (radýyallâhu anh) sabah namazýný kýldýrdý. Namazýn her iki rek´atinde Bakara sûresini okudu."[341]



ـ7ـ وعن الفُرَافِصة بن عُمير الحنفي قال: ]مَا أخذتُ سُورَةَ يُوسُفَ إَّ مِنْ قِرَاءَةِ عُثْمَانَ بن عَفّان رَضِيَ اللّهُ عَنْه إيَّاهَا في صََةِ الصُّبْحِ مِنْ كَثْرَةِ مَا كانَ يُرَدِّدُهَا[. أخرجه مالك .



7. (2546)- Fürâfisa Ýbnu Umeyr el-Hanefî der ki: "Ben Yûsuf sûresini, Osman Ýbnu Affân (radýyallâhu anh)´ýn sabah namazlarýndaki kýrâatinden öðrendim. Çünkü o, bu sûreyi çok sýk okurdu."[342]



ـ8ـ وعن ابن مسعود رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّهُ قَرَأ في ا‘ولى مِنَ الصُّبْحِ بِأرْبَعِينَ آيَةً مِنَ ا‘نْفَالِ، وفي الثَّانِيَةِ بُسُورَةٍ مِنَ المُفَصَّلِ[. أخرجه رزين .



8. (2547)- Ýbnu Mes´ud (radýyallâhu anh)´dan anlatýldýðýna göre, sabah namazýnýn birinci rekatinde Enfâl´den kýrk âyet kadar, ikinci rek´atinde ise mufassal sûrelerden birini okumuþtur."[343]



ـ9ـ وعن عامر بن ربيعة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]صَلَّيْنَا وَرَاءَ عُمَرَ بنِ الخَطّابِ رَضِيَ اللّهُ عَنْه الصُّبْحَ فَقَرأ فِيهَا بِسُورةِ يُوسُفَ وَسُورَةِ الحَجِّ قِرَاءَةً بَطِيئَةً. قىلَ لَهُ: إذاً لَقَدْ كانَ يَقُومُ حِينَ يَطْلُعُ الْفَجْرُ؟ قالَ أجَلْ[. أخرجه مالك .



9. (2548)- Âmir Ýbnu Rebî´a (radýyallâhu anh) demiþ ki: "Hz. Ömer Ýbnu´l-Hattâb (radýyallâhu anh)´ýn arkasýnda sabahý kýldýk. Namazda Yusuf ve Hacc surelerini aðýr bir kýrâatle okudu.

Bunun üzerine Âmir´e: "Öyleyse fecir doðarken namaza baþlamýþ olmalýdýr" dendi. O da: "Evet!" diye cevap verdi."[344]



ـ10ـ وعن معاذ بن عبداللّه الجُهَنى ]أنَّ رَجًُ مِنْ جُهَيْنَةَ أخْبَرَهُ أنَّهُ سَمِعَ رسولَ اللّهِ # قَرَأ في الصُّبْحِ إذَا زُلْزِلَتِ في الرَّكْعتَيْنِ كِلْتَيْهِمَا، فََ أدْرِى أنَسِىَ أمْ قَرَأ ذلِكَ عَمْداً[. أخرجه أبو داود .



10. (2549)- Muâz Ýbnu Abdillah el-Cühenî anlatýyor: "Cüheyne kabilesine mensup bir zât bana: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn sabah namazýnýn her iki rek´atinde de Ýzâ zülzilet sûresini okuduðunu iþittim, bilmiyorum unutarak mý böyle yaptý, bilerek mi okudu" dedi."[345]





radyobeyan