Namazla ilgili hadisler-1 devami 8 By: sumeyye Date: 28 Nisan 2010, 13:20:21
AÇIKLAMA:
1-Ezan okunurken, riayeti tavsiye edilen teressül, ezanýn kelimelerini birbirinden keserek teker teker söylemek mânasýna gelir. Ýbnu Kudâme teressülü, yavaþlýk ve teennî diye açýklar. Böylece ezanýn acele edilmeden, her kelimeye müstakil bir nefes tahsis ederek okunmasýný ve mesela, baþtaki dört tekbirin dört ayrý nefeste okunmasýný tavsiye etmiþ olmaktadýr. Ancak Nevevî: "Ashabýmýz her iki tekbiri bir nefeste okumayý, yani bidayette Allahu ekber Allahu ekber´ bir nefeste, sonra Allahu ekber Allahu ekber´i bir ikinci nefeste okumayý müstehab addetmiþlerdir" der. Nevevî´nin bu açýklamasý Efendimizin, müezzinin söylediklerini tekrar etmeyi tavsiye ettiði -ki 2439 numarada kaydettik- hadiste belirtilen ezan okunuþ tarzýna uygundur.
2- Ýkâmette tavsiye edilen hadr ise teressül´ün zýddýdýr. Aslen inmek, düþmek mânasýna gelse de kýraatte sür´at, çabukluk demektir. Þârihler, sadedinde olduðumuz nebevî tavsiyeden, ikâmet okurken cümlelerin birbirini hazlýca takib etmesi, araya -ezanda olduðu gibi- fasýla girmemesi gerektiðini anlarlar. Ýbnu Kudâme: "Ezan gaib olana hitaptýr, onun vurgulanarak söylenmesi uygundur. Ýkâmet ise hazýr olana hitaptýr, vurgulamaya gerek yoktur" der. Hz. Ömer, Beytu´l-Makdis´e müezzin tayin ettiði zaman: "Ezan okurken aðýr aðýr oku, ikâmet getirirken serî ol" tembihinde bulunmuþtur.
3- Mu´tasýr: Dilimizdeki "üzerine sýkýþmak" tabirinin karþýlýðýdýr. Büyük veya küçük abdesti sýkýþýp, sýkýntýsýný hisseden, karnýný veya fercini sýkan, dolayýsiyle helaya girme ihtiyacýnda olan kimse mânasýna gelir.
4- "Beni görünceye kadar kalkmayýn" sözü müezzine tembihtir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Mescid´in avlu kýsmýnda inþa edilmiþ olan hücrelerde ikâmet ediyordu. Namaz vakitlerinde, ihtiyaç anlarýnda mescide geçiyorlardý. Bu rivayet, Efendimizin sünnetleri hane-i saadetlerinde eda ettiklerini, farzý kýlmak üzere mescide teþrif buyurduklarýný göstermektedir: "Benim girdiðimi görmeden ikâmet getirmeyin, ben ne zaman kapýdan içeriye adýmý mý atarsam ikâmet getirin, böylece farzýn edasýna hemen baþlarýz.." demiþ olmaktadýr.[220]
sahih olduðu belirtilen rivayet merfû´dur [Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn sözü]; diðeri mevkuf (Hz. Ebû Hüreyre´nin sözü). Bir vecihten mevkuf, bir baþka vecihten merfû gelen rivayetler vardýr. Kaideten merfû olmasý esastýr.
2- Hadis, abdestsiz olarak ezan okumanýn mekruh olduðuna delâlet etmektedir. Bazý kaynaklar, seleften birçoðunun ezan olsun, ikâmet olsun her ikisinin de abdestsiz olarak okunmasýnýn câiz olmayacaðýna hükmettiklerini belirtir ise de, bu meselede Aynî, el -Hidâye´den naklen þu hükmü kaydeder: "Müezzinin ezan ve ikâmeti abdestli olarak okumasý gerekir, zîra ezan ve ikâmet þerefli zikirlerdir. Dolayýsýyla bu zikirde taharet müstehabtýr. Ancak, abdestsiz olarak ezan okumuþ ise bu da câizdir. Þâfiî, Ahmed ve ilim ehlinin tamama yakýný böyle hükmetmiþtir. Ýmam Mâlik, ezanda deðil, ikâmette taharetin þart olduðunu söylemiþir. Atâ, Evzâî ve bazý Þâfiîler her ikisinde de þart olduðunu söylemiþlerdir."
Baþta Kûfîler olmak üzere abdestsiz olarak okunan ezanýn câiz olduðuna hükmedenler þöyle bir mülahaza dermeyan ederler: "Ezan, namazýn erkanlarýndan biri deðildir, bu sebeple namaz için þart koþulan temizlik, burada þart olamaz, nitekim istikbâl-i kýble ve huþû da ezanda müstehab deðildir, ezan sýrasýnda elin kulaklara konmasý , muhtelif istikametlere yönelmeler huþûya zýddýr."[221]
ـ12ـ وعن عثمان بن أبى العاص رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]إنَّ مِنْ آخِرِ مَا عَهَدَ إلىَّ رسولُ اللّهِ #: أنْ اتَخِذَ مُؤَذِّناً َ يَأخُذُ عَلى أذَانِهِ أجْراً[. أخرجه أبو داود، والترمذي واللفظ له .
12. (2475)- Osman Ýbnu Ebî´l-Âs (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn bana en son vasiyetlerinden biri de, ezanýna mukabil ücret almayan bir müezzin tutmamdý."[222]
AÇIKLAMA:
1- Osman Ýbnu Ebî´l-Âs,[223] Sakîflilerin Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e gönderdikleri murahhas içerisinde yer almýþ birisi idi. Hey´etin yaþça en küçüðü, Ýslam´ý öðrenme hususunda da en hevesli ve gayretlisi idi. Hey´et mensuplarý müzâkerelerle meþgulken o, gizli gizli gelip Ýslâm´ý tederrüs ediyordu. Samimiyetle müslüman oldu. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) da onu Tâif´e veli tâyin ederek, gayretini mükafaatlandýrdý. Vali olarak birinci ve mühim vazifesi namazlarý kýldýrmaktý. Vazifesi ile igili verdiði talimatlardýn birinin müezzin tutmasýyla ilgili olduðunu sadedinde olduðumuz rivâyet göstermektedir.
2- Hadis sarîh bir ifade ile müezzinin, ezan mukabilinde ücret almasýnýn mekruh olduðunu göstermektedir. Bu meselede farklý görüþler ileri sürülmüþtür. Bazýlarý, "Müezzinliði kabul sýrasýnda ücret olarak bu hizmeti yürütecek kimse arar, bulamazsa, humsu´lhumustan vermesinde beis yoktur" vs.demiþlerdir.
Ýbnu´l-Arabî der ki: "Sahih olan þudur: Ezan, namaz, kaza ve her çeþit dînî hizmetlere mukabil ücret alýnmasý câizdir. Çünkü, halife bütün bu hizmetlere mukabil kendisi ücret almaktadýr. Öyle ise onun bütün bu hizmetlerdeki naibleri de ücret alýrlar... Bu meselede asýl, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn þu sözüdür: "Kadýnlarýmýn nafakalarýndan ve âmilimin ihtiyacýndan sonra her ne býraktý isem o sadakadýr."
Ýbnu´l-Arabî, bu sözüyle, müezzini âmil´e kýyas etmiþ olmaktadýr. sadedinde olduðumuz hadis sahihtir, bu durumda Ýbnu´l-Arabî´nin kýyasý, nassla çatýþma halindedir. Ayrýca bu mevzu üzerine, Ýbnu Ömer´den rivayet edilen bir fetva mevcuttur ve onun fetvasýna Ashâb´tan kimsenin itirazý vârid olmamýþtýr. Ýbnu Ömer´e: "Seni Allah için seviyorum" diyen bir" zata: Sana Allah için buðzediyorum" diye karþýlýk verir. Adam sebebini sorunca "Evet, çünkü sen ezana mukabil ücret istiyorsun" der. Ýbnu Mes´ud (radýyallâhu anh)´dan da: "Dört hizmet mukabili ücret alýnmaz. Ezan, kýrâatu´l-Kur´ân, mukâsým (þerîk) ve kaza" hadisi rivayet edilmiþir.[224]
Tirmizî de sadedinde olduðumuz hadis hakkýnda þu notu düþer: "Ehl-i ilm indinde amel þöyledir: "Müezzinin, ezan hizmetine mukabil ücret almasýný mekruh buldular ve müezzinin ezan hizmetini Allah rýzasý için yürütmesini müstehab addettiler."
Mezkûr hizmetlerin ve bâhusus müezzinliðin ücretsiz yapýlmasý ideal ise de fiiliyatta müezzinlik hizmetini hasbî olarak yürütecek kimseleri bulmak imkânsýzlýk arzedebilir ve din hizmeti aksar. Böyle durumlarda Ýmam Mâlik (rahimehulla)´in َ يَأْمَنْ بِهِ "Bunda bir mahzur yoktur" fetvasý esas alýnmalýdýr. Dört mezhebin dördü de haktýr.[225]
ـ13ـ وعن أبى بَكْرَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قالَ: ]خَرَجْتُ مَعَ رسولِ اللّه # لِصََةِ الصُّبْحِ فَكَانَ مَا يَمُرُّ بِرَجُلٍ إَّ نَادَاهُ لِلصََّةِ أوْ حَرَّكَهُ بِرِجْلِهِ[. أخرجه أبو داود.
13. (2476)- Ebû Bekr (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ile birlikte sabah namazý için beraber çýktýk. Uðradýðý her adama namaz için sesleniyor veya ayaðý ile dürtüyordu."[226]
AÇIKLAMA:
Hadis, sabah için hücre-i saâdetlerinden çýkan Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn mescidin Suffe bölümünden geçerek namazgâh´a geldiðini ifade etmektedir. Aleyhissalâtu vesselâm, Suffe ashabýndan henüz kalkmamýþ olanlarý seslenerek uyandýrmakta, seslenmekle uyanmayanlarý da ayaðýnýn ucuyla dürterek kýmýldatmak sûretiyle uyandýrmaktadýr. Âlimler, bu hadisten hareket ederek; "Namaza uyanan kimselerin, uyanamýyanlarý uyandýrmasý gerekir" diye hükmetmiþlerdir.[227]
ـ14ـ وعن أبى أُمامة رَضِيَ اللّهُ عَنْه أو عن بعض أصحاب رسولِ اللّه #: ]أنَّ بًَِ أخَذَ في ا“قَامَةِ، فَلَمَا أنْ قَالَ: قَدْ قَامَتِ الصََّةُ؛ قَالَ رسولُ اللّه #: أقَامَهَا اللّهُ وَأدَامَهَا؛ وَقالَ في سَائِرِ ا“قَامَةِ كَنَحْوِ حَدِيثٍ عُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه المذْكُورِ في فَضَائِلِ ا‘ذَانِ[. أخرجه أبو داود .
14. (2477)- Ebû Ümâme (radýyallâhu anh) veya Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn Ashâbýndan bir diðeri tarafýndan rivayet edildiðine göre, (bir seferinde) Bilâl (radýyallâhu anh) ikâmete baþlamýþtýr. Kad kâmeti´ssalât deyince Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Allah onu (namazý) ikâme etsin ve dâim kýlsýn!" buyurdu. Ýkâmetin geri kýsmýnda, ezanýn faziletleri bahsinden mezkûr olan Hz. Ömer hadisinde olduðu gibi (müezzinin söylediklerini tekrar þeklinde) hareket ediyordu."[228] [229]
ـ15ـ وعن نافع: ]أنَّ ابن عُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما كانَ َ يَزِيدُ عَلى ا“قَامَةِ في السَّفَرِ إَّ في الصُّبْحِ فَإنَّهُ كَانَ يُنَادِى فِيهَا وَيُقِيمُ، وَكَانَ يَقُولُ: إنَّمَا ا‘ذَانُ لِ“مَامِ الَّذِى يَجْتَمِعُ النَّاسُ إلَيْهِ[. أخرجه مالك .
15. (2478)- Nâfi (rahimehullah) anlatýyor: "Ýbnu Ömer (radýyallâhu anh) sefer sýrasýnda ikâmete sadece sabah namazýndan hem ezan, hem de ikâmet her ikisini okurdu. Derdi ki: "(Seferde ezana hacet yok, çünkü) ezan, kendisine cemaat gelecek olan imama mahsustur."[230]
AÇIKLAMA:
Bu hadise göre, Ýbnu Ömer, ezanýn cemaat toplamak maksadýyla okunduðuna inanmakta, sefer sýrasýnda cumâ ve cemaat sâkýt olduðu için ezanýn bir mâna ve gereði kalmadýðýna hükmetmektedir. O´nun sabah ezanýný ihmal etmeyiþini Zürkânî þöyle açýklar: "Ezaný, sabaleyin okumak Ýslam´ýn þiarýný izhâr etmek içindir. Bir de o vakit küffâra saldýrma vaktidir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), sefere çýkýp bir yere gelince bu vakitte ezan iþitmezse saldýrýr, iþitirse saldýrmazdý."
Ýbnu Ömer´in sabah ezanýný okumasý; "Fecrin doðduðunu, beraberindekilerden uyuyanlara ve bîhaber olanlara duyurmak içindir, diðer vakitler ise zaten kimseye gizli kalmaz" þeklinde de açýklanmýþtýr.
Abdurrezzak´ýn sahih bir rivayetinde Ýbnu Ömer þöyle der: "Ezan, baþlarýnda komutanlarý olan ordu veya kafile içindir. Bu durumda namaz için toplanmalarý maksadýyla namaz ezaný okunurken, böyle olmayanlara sadece ikâmet yeterlidir."
Sadedinde olduðumuz bu hadise raðmen, Abdullah Ýbnu Ömer (radýyallâhu anhümâ)´den meþhur olan ve üç imam ve diðer pek çok âlimlerce de benimsenen görüþe göre, her namazda ezanýn meþruiyyetidir. Atâ, bu hususta mübalâða bile etmiþ ve : "Eðer seferde iken ezan okunmamýþ, ikâmet getirilmemiþ ise, namazý iade et" demiþtir. Atâ´ya göre, ezan namazýn sýhhati için þart kabul edilmiþ olabilir.Ýbnu Abdilberr bu görüþe "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn hazerde ve seferde ezaný terketmemiþ olmasý"ný delil gösterir.
Sözün kýsasý, ulema, seferde olanýn da ezan okumasýnýn câiz olduðu, okuduðu takdirde sevap elde edeceði hususunda icmâ eder. Keza her müslüman beldede ezanýn gereðinde de icma edlmiþtir. Öyle ise bu sünnet yolcu üzerinden düþmez, zaten düþeceði hususunda icma yoktur. Bu söylenen hususlar, Zürkânî´ye göre, "Ezanýn insanlarý toplamaktan baþka bir mânasý yoktur" diyenlerin zanlarýnýn bâtýl olduðunu göstermeye yeterlidir. Ezanýn insanlarý toplamadan öte pek çok fazîletleri rivayetlerde beyan edilmiþtir, bir kýsmý daha önce zikredildi.[231]
ـ16ـ وعن أبى جحيفة رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّهُ رَأى بًَِ يُؤَذِّنُ، قالَ: فَجَعَلْتُ أتَتَبَّعُ فَاهُ هَاهُنَا وهَا هُنَا بِا‘ذَانِ[. أخرجه الخمسة وهذا لفظ الشيخين.زاد الترمذي: »وَأُصْبُعَاهُ في أُذُنَيْهِ«.
16. (2479)- Ebû Cuhayfe (radýyallâhu anh)´nin anlattýðýna göre, Hz. Bilâl (radýyallâhu anh)´i ezan okurken görmüþtür. Der ki: "Ben, ezan okurken, onun aðzýný þu tarafa, bu tarafa (saða sola) dönerken takibe koyuldum."
Tirmizî´nin rivayetinde þu ziyade mevcuttur: "Ýki parmaðý kulaklarýný üzerinde olduðu halde..."[232]
ـ17ـ وَعند أبى داود: ]فَلَمَّا بَلَغَ حَىّ عَلى الصََّةِ حَىَّ عَلى الفََحِ لَوّى عَنُقَهُ يَمِيناً وَشِمَاً وَلَمْ يَسْتَدِرْ[ .
17. (2480)- Ebû Dâvud´da þu ifadeye yer verilmiþtir: "(Bilâl), hayye ala´ssalât, hayye ala´lfelâh cümlesine gelince boynunu saða ve sola çevirdi, bizzat kendi dönmedi." [233]
AÇIKLAMA:
1- Son iki hadis, Hz. Bilâl´in ezan okuyuþ þeklini kýsmen tasvir etmektedir. Önceki rivayet, hayye ala´ssalât, hayye ala´lfelâh derken, Hz. Bilâl´in baþýný saða ve sola çevirdiðini ifade edeken; ikinci rivayet, bu çevirme keyfiyetinin boyundan yapýldýðýný belirtmektedir. Yani Hz. Bilâl, bulunduðu yerde sâbit kalarak baþýný önce saða çevirip hayye ala´ssalât demekte, sonra da sola çevirip hayye ala´lfelâh demektedir. Ezan sýrasýnda Hz. Bilâl´in dönmesiyle ilgili rivayetler ihtilaflýdýr. Bazýlarý döndüðünü beyan ederken bazýlarý dönmediðini ifade eder. Ýbnu Hacer, her iki görüþüde te´lif eder: "Döndü diyenler baþýn dönmesini, dönmedi diyenler vücudun dönmesini kasdetmiþ olmalýdýr." der.
Birinci rivayette Müslim´den kaydedilen ziyadeden Bilâl hazretleri´ni ezan okurken ellerini kulaklarýnýn üzerine koyduðunu öðrenmekteyiz.
2- Hadis aslýnda uzundur, buraya son derece özetlenerek alýnmýþtýr. [234]
EZAN BAHSÝNE BÝR TETÝMME
EZANIN TARÝHÇESÝ
Ezan bahsi, mevzu üzerine kaydedilen rivayetlerin çokluðundan ve aralarýndaki farklýlýklardan da anlaþýlacaðý üzere, pekçok teferruâtý olan, ihtilaflý bir bahistir. Biz burada, münâkaþaya, farklý görüþlerin delillerine girmeden, muhtelif meselelerine ve cumhurca benimsenmiþ olan kavillere kýsa kýsa iþaretler koyacaðýz.
1- Ezan Mekke´de mi teþrî edilmiþ, Medîne´de mi? diye farklý rivayetler olmuþtur. Mekke´de baþlatan rivayetlerin hepsi zayýftýr. Ulema Medîne´de teþrî edildiðinde ittifak eder.
Medîne´de hangi yýlda teþrî edilmiþtir? Bu da çok kesin olmamakla beraber umumîyetle benimsenen kavl, hicretin birinci yýlýdýr. Mescidin inþasýndan sonra olmuþtur
2- Bazý rivayetlerde ezanýn Resûlullah´a vahyen geldiði, Mi´râc sýrasýnda vahyedildiði ifade edilmiþtir. Bu rivayetler zayýftýr. Ezan Ashâbtan bazýlarýna rüyalarýnda öðretilmiþtir.
3- Rüyada ezaný görmüþ ve öðrenmiþ olan sahâbelerin sayýsýyla ilgili, muhtelif kitaplarda farklý rakamlar gelmiþtir. On küsur, ondört, yedi gibi. Sahih rivayetler bunlarý reddeder. Ezaný rüyasýnda iki kiþi görmüþtir. Hz. Ömer ve Abdullah Ýbnu Zeyd (radýyallâhu anhümâ). Þu halde: "Namaz ezanýný dünya semasýnda ilk okuyan Cibrîl (aleyhisselâm)´dir. O´ndan Hz. Ömer ve Hz. Bilâl iþitti. Hz. Ömer, Resûlullah´a haber vermede önce davrandý..." þeklindeki rivayet de bir kýymet taþýmaz.
4-Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) ezan okumuþ mudur? Bu da münâkaþa edilmiþtir. Ancak bunu te´yid eden sahih bir rivayet yoktur.
5- Ýhticaca elveriþli olmayan bazý rivayetlerde Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in Hz. Ýbrahim (aleyhisselâm)´in ezanýndan aldýðý, Hz. Âdem yeryüzüne indiði zaman Cibrîl (aleyhisselâm)´in Âdem için ezan okuduðu beyan edilmiþtir. Ýbnu Hacer bu rivayetleri "garib" olarak deðerlendirir.
6- Ezanýn okunuþ tarzý bizzat Resûlullah tarafýndan Ebû Mahzûra´ya ta´lim edilmiþ, onun muallimliðinde günümüze intikal etmiþtir. Ezan sýrasýnda, ellerin kulaklara konmasýndan, hay´aleteyn´de baþýn saða sola çevrilmesine, minarede muhtelif cihetlere dönülmesine kadar, bilinen pekçok teferruât Resûlullah´ýn ilk müezzinlerinden rivayet edilmiþtir, yani hepsi Efendimizin ta´limine dayanmaktadýr.
7- Ezanýn hükmü husûsunda da ihtilaf edilmiþtir. Bunun sebebi, menþeinin meþverete dayanmýþ olmasýdýr. Zîra, rivayetlerden anlaþýlacaðý üzere, namaz vaktini duyurma ihtiyacý zuhur edince Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) "ne suretle duyurma yapalým?" diye istiþâre açmýþ, muhtelif teklifleri dinlemiþ, hiç biri kabul edilmeden daðýlýnmýþtýr. Sonra rüyada bazý sahâbîlere ezan öðretilmiþ, ilk defa Abdullah Ýbnu Zeyd gelip gördüðünü anlatmýþ, Resûlullah bunu Bilâl (radýyallâhu anh)´e öðretmesini ve bununla ezan okumasýný söylemiþ, ezaný duyan Hz. Ömer, rüyada bunun kendisine, de öðretildiðini beyan edince mesele iyice kuvvet kazanmýþ, hak küya olduðu tebeyyün etmiþtir. Zîra Sekîne Hz. Ömer´in diliyle konuþmaktadýr.
Görüldüðü üzere, ezanýn menþei müþâvereye dayanýr. Müþâvere ise mendub bir fiilidir. Öyle ise ezan daha ziyade mendubâta yakýn gözükmektedir. Acaba mendub denebilir mi? Bu, hatýra gelebilecek bir soru ise de Resûlullah´ýn tatbikatý açýsýndan bakýnca vâcib olduðu anlaþýlýr. Çünkü, Aleyhissalâtu Vesselâm onu takrîr etmiþ, takrîrinde devam etmiþ, hiç terketmemiþ, terkini emretmemiþ, terkine ruhsat da vermemiþtir. Þu halde bu açýdan vâcibata daha yakýndýr. Ve bir kere daha tekrar edelim: "Dînimizin bir kýsým vâcib , farz ve haramlarý Resûlullah tarafýndan va´z ve teþrî edilmiþtir."[235]
ÝSTÝKBÂLÜ´L-KIBLE
ـ1ـ عن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّه # مَا بَيْنَ المَشْرِقِ وَالمَغْرِبِ قِبْلَةٌ[. أخرجه الترمذي
1. (2481)- Hz. Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Doðu ile batý arasýnda tek bir kýble vardýr."[236]
AÇIKLAMA:
Bu hadisin ifade ettiði mâna hususunda ilim adamlarý ihtilaf etmiþtir. Beyhakî, Irakî, Nevevî gibi meseleye eðilen müdakkik alimler bu hadisin her memlekete þâmil âmm bir hüküm taþýmadýðýný, hadisteki hükmün Medîne´ye ve kýble itibariyle Medîne´ye tâbi olan bölgelere ait olduðunu, bulunulan yere göre kýblenin kuzey ve güney ortasýnda vesair durumlarda da olabileceðini belirtmiþlerdir. Nitekim her nerede olunursa olunsun kýble Ka´be istikâmetinde olacaðýna göre, Ka´be´nin tam doðusunda yer alan bölgelerde kýble kuzeygüney ortasýdýr. Yani kiþi, kuzeyi saðýna, güneyi de soluna alarak durur. Burada bir baþka kýble câiz olamaz. Keza, Ka´be´nin batý istikâmetindeki bölgelerde yer alan kimseler de kuzeyi soluna, güneyi saðýna alarak durur. Burada da kýble tek istikâmetedir ve doðuyadýr.[237]
ـ2ـ وعن نافع: ]أنّ عُمَرَ بنَ الخَطّابِ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: مَا بَيْنَ المَشْرِقِ وَالمَغْرِبِ قِبْلة إذَا تَوَجّهَ قِبَلَ الْبَيْتِ[. أخرجه مالك، واللّه أعلم .
2. (2482)- Nâfi (rahimehullah) anlatýyor: "Ömer Ýbnu´l-Hattâb (radýyallâhu anh) dedi ki: "Kiþi Beytullah istikâmetine yöneldi mi doðu ile batý arasýnda tek bir kýble vardýr."[238]
BEÞÝNCÝ BÂB
NAMAZIN MAHÝYETÝ VE RÜKÜNLERÝ
ـ1ـ عن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كانَ رَسُولُ اللّهِ # إذَا قَامَ إلى الصََّةِ رَفَعَ يَدَيْهِ حَتَّى تَكُونَا حَذْوَ مَنْكِبَيْهِ ثُمَّ يُكَبِّرُ، فإذَا أرَادَ أنْ يَرْكَعَ فَعَلَ مِثْلَ ذلِكَ، وَإذَا رَفَعَ رَأسَهُ مِنَ الرُّكُوعِ فَعَلَ مِثْلَ ذَلِكَ، وََ يَفْعَلُهُ حِينَ يَرْفَعُ رَأسَهُ مِنَ السُّجُودِ[. أخرجه الستة.وفي أخرى: »َ يَفْعَلُ ذلِكَ حِينَ يَسْجُدُ« .
1. (2483)- Ýbnu Ömer (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) namaza kalktýðý zaman, ellerini iki omuzunun hizasýna kadar kaldýrýr sonra tekbir getirirdi. Rükû yapmak isteyince de (ellerini iki omuzu hizasýna kaldýrmak suretiyle) ayný þeyi yapardý. Rükûdan baþýný kaldýrýnca da ayný þeyi yapardý. Ancak bunu, secdeden baþýný kaldýrýrken yapmazdý."
Bir baþka rivayette: "Bunu, secde ederken yapmazdý" denmiþtir.[239]
ـ2ـ وفي أخرى: ]وَإذَا رَفَعَ رَأسَهُ مِنَ الرُّكُوعِ رَفَعَهُمَا كَذَلِكَ. وقالَ: سَمِعَ اللّهُ لِمَنْ حَمِدَهُ، رَبّنَا وَلَكَ الحَمْدُ[. وهذا لفظ الشيخين .
2. (2484)- Bir diðer rivayette: "Baþýný rükûdan kaldýrýnca, ellerini ayný þekilde kaldýrýr ve: "Semi´allâhu limen hamideh, Rabbenâ ve leke´lhamd. (Allah kendine hamdedeni iþitir. Rabbimiz, hamd sanadýr)" derdi" þeklinde gelmiþtir.[240]
ـ3ـ وللبخارى في أخرى: ]أنَّ ابْنَ عُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما كانَ إذَا دَخَلَ في الصََّةِ كَبّرَ وَرَفَعَ يَدَيْهِ[ .
3. (2485)- Buhârî´nin diðer bir rivayetinde þöyle gelmiþtir: "Ýbnu Ömer (radýyallâhu anhümâ) namaza girince tekbir getirir ve ellerini kaldýrýrdý."[241]
ـ4ـ وعند مالك وأبى داود: ]أنَّ ابْنَ عُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما كَانَ إذَا افتَتَحَ الصََّةَ يَرْفَعُ يَدَيْهِ حَذْوَ مَنْكِبَيْهِ، وَإذَ رَفَعَ مِنَ الرُّكُوعِ رَفَعَهُمَا دُونَ ذلِكَ[.
4. (2486)- Muvatta ve Ebû Dâvud´da gelen bir rivayette de þöyle denmiþtir: "Ýbnu Ömer (radýyallâhu anhümâ) namaz için iftitah tekbiri getirince (namaza baþlayýnca), ellerini iki omuzu hizasýna kadar kaldýrýrdý, rükûdan kalkýnca daha aþaðý kaldýrýrdý."[242]
ـ5ـ ولمالك في أخرى: ]كانَ يُكَبِّرُ كُلّمَا خَفَضَ وَرَفَعَ. قَالَ ابْنُ جُرَيجٍ: قُلْتُ لِنَافِعٍ: أكَانَ يَجْعَلُ ا‘ولى أرْفَعَهُنَّ؟ قالَ َ سَوَاءً، قُلْتُ: أشِرْ لى؟ فأشَارَ إلى الثّدْيَيْنِ أوْ أسْفَلَ مِنْ ذلِكَ[ .
5. (2487)- Muvatta´nýn bir diðer rivayetinde þöyle gelmiþtir: "(Ýbnu Ömer) eðilip doðruldukça her seferinde tekbir getirirdi."
Ýbnu Cüreyc der ki: "Nâfi´e (Yani Ýbnu Ömer ellerini) ilk kaldýrmada öbürlerinden daha mý yukarý kaldýrýyordu?" diye sordum. Bana:
"Hayýr! eþitti" dedi. Ben tekrar:
"Öyleyse bana iþaret et (göster)" talebinde bulundum. Göðsüne hatta daha aþaðýya iþaret etti."[243]
ـ6ـ و‘بى داود: ]كانَ رَسولُ اللّهِ # إذَا قَامَ الى الصََّةِ رَفَعَ يَدَيْهِ حَتَّى يَكُونَا حَذْوَ مَنْكِبَيْهِ ثُمَّ كَبَّرَ وَهُمَا كَذلِكَ فَيَرْكَعُ. ثُمَّ إذَا أرَادَ أنْ يَرْفَعَ صُلْبَهُ رَفَعَهُمَا حَتَّى يَكُونَا حَذْوَ مَنْكِبَيْهِ. ثُمَّ قَالَ: سَمِعَ اللّهُ لِمَنْ حَمِدَهُ، وََ يَرْفَعُ يَدَيهِ في السُّجُودِ، وَيَرْفَعُهُمَا في كُلِّ تَكْبيرَةٍ يُكَبِّرُهَا قَبْلَ الرُّكُوعِ، حَتَّى تَنْقَضِىَ صََتُهُ[.وله في أخرى: وَإذَا رَفَعَ مِنَ الرُّكُوعِ، وَإذَا انْحَطَّ إلى السُّجُودِ، وََ يَرْفَعَهُمَا بَيْنَ السَّجْدَتَيْنِ .
6. (2488)- Ebû Dâvud´un bir rivayetinde þöyle gelmiþtir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) namaza kalktýðý zaman ellerini iki omuzunun hizasýna kadar kaldýrýrdý. Sonra eller o halde iken tekbir getirirdi, rükûa giderdi. Sonra belini doðrultmak isteyince ellerini tekrar iki omuz hizasýna kadar kaldýrýr ve, "Semi´allâhu limen hamideh" derdi.
Secdede ellerini kaldýrmazdý. Rükûdan önce getirdiði her bir tekbirde ellerini kaldýrýrdý ve bu hal namazýn bitimine kadar devam ederdi."
Yine Ebû Dâvud´un bir diðer rivayetinde: "Rükûdan doðrulunca, secdeye eðilince (kaldýrýr), iki secde arasýnda kaldýrmazdý" denmiþtir.[244]
ـ7ـ وللنسائى: ]كانَ يَرْفَعُ يَدَيْهِ إذَا دَخَلَ في الصََّةِ، وَإذَا أرَادَ أنْ يَرْكَعَ، وَإذَا رَفَعَ رَأسَهُ، وَإذَا قَامَ بَيْنَ الرَّكْعَتَيْنِ يَرْفَعُ يَدَيْهِ كَذَلِكَ حَذْوَ المَنْكَبَيْنِ[ .
7. (2489)- Nesâî´nin rivayetinde þöyle gelmiþtir: [Resûlulah (aleyhissalâtu vesselâm)] namaza girdiði zaman ellerini kaldýrýrdý. Rükûya gitmek istediði zaman, baþýný rükûdan kaldýrdýðý ve iki rek´at arasýnda kalktýðý zaman ayný þekilde ellerini iki omuzunun hizasýna kaldýrýrdý."[245]
AÇIKLAMA:
1- Yukarýda kaydettiðimiz hadisler, iftitah tekbiri sýrasýnda olsun, rükûya eðilirken veya rükûdan doðrulurken ve secdeye giderken olsun ellerin kaldýrýlmasýyla ilgilidir. Ýbnu Ömer´den farklý vecihlerde gelmiþ olan bu rivayetlerin hepsi ref´ulyedeyn tabir edilen iki elin omuz hizasýna kadar kaldýrýlmasýný te´yid etmektedir.
Bu mesele ulema arasýnda münâkaþalý bir husustur. Çoðunluk, sadece iftitah tekbirinde deðil, diðer rükûya giderken, rükûdan kalkarken,secdeye giderken çekilen tekbirler sýrasýnda da ellerin kaldýrýlacaðý hususunda ittifak ederler. Muhammed Ýbnu´n-Nasr el-Mervezî Kûfe elhi (Hanefîler) dýþýnda, ulemanýn ref´ulyedeyn´in meþruiyyetinde "icma" ettiðini söyler. Buhârî ref´u´lyedeyn´den bahseden hadisleri müstakil bir cüz´de toplamýþtýr.
Hülâsa, mesele üzerinde dermeyan edilen münâkaþaya girmeden þunu söyleyeceðiz: Hanefîler dýþýnda kalan diðer mezhepler ref´ülyedeyn´de ittifak ederler.
Hanefîler ise sadece iftitah tekbiri sýrasýnda ellerin kaldýrýlacaðýna inanýrlar. Hanefîleri bu hükme sevkeden rivayet Ýbnu Mes´ud´dan gelir. Mezkûr rivayete göre Resûlullah ellerini sadece iftitah tekbirinde kaldýrmýþ, diðer tekbirlerde hiç kaldýrmamýþtýr. Hanefîlerin dayandýklarý usûl kaideleri açýsýndan bu rivayet daha sýhhatlidir ve amel etmeye elyaktýr. Ref´u´lyedeyn´den bahseden Ýbnu Ömer rivayeti ise zayýftýr, Ýbnu Mes´ud rivayeti varken onunla amel edilmez. Hanefî kitaplarýnýn ve mesela Serahsî´nin kaydettiði - müteakiben kaydedilecek olandan
baþka bu meseleye giren- bir baþka rivayete göre, bu mevzu üzerine Ebû Hanife (radýyallâhu anh) ile Evzâî arasýnda Mekke´de ilmî bir münâzara dahi vukua gelmiþ, Ebû Hanîfe kendi görüþündeki haklýlýðý müdafaa edince, Evzâî merhum sükût buyurmuþ ve böylece hak vermiþtir. Hanefî mezhebi açýsýndan ehemmiyet taþýyan bu münâzara ile ilgili rivayeti aynen kaydediyoruz:
اِنَّهُ اِجْتَمَعَ هُوَ وَاَْوْزَاعِىُّ فِى دَارِ الْحِنَّاطِينَ بِمَكََّةَ فَقَالَ اَْوزَاعِىُّ َِبِى حَنِيفَةَ مَا بَالُكُمْ َ تَرْفَعُونَ اَيْدِيَكُمْ فِى الصََّةِ عِنْدَ الرَّكُوعِ وَعنْدَ رَفْعِ الرَّأْسِ مِنْهُ؟ فَقَالَ اَبُو حَنِيفَةَ ‘َِنَّهُ لَمْ يَصِحَّ عَنْ رَسُولِ اللّهِ #َ فِيهِ شَىْ ءٌ فَقَالَ: كَيْفَ لَمْ يَسِحَّ وَقَد حَدَّثَنِى الزُّهْرِىُّ عَنْ سَالِمٍ عَنْ اَبِيهِ عَنْ رَسُولِ اللّهِ # اَنَّهُ كَانَ يَرْفَعُ يَدَيْهِ اِذَا افْتَتَحَ الصََّةَ وَعِنْدَ الرُّكُوعِ وَ عِنْدَ الرَّفْعِ مِنْهُ فَقَالَ اَبُو حَنِيفَةَ حَدَّثَنَا حَمَّادُ عَنْ اِبْرَاهِيمَ عَنْ عَلْقَمَةَ وَاَْسْوَدِ عَنْ عَبْدِ اللّهِ بْنِ مَسْعُودٍ اَنَّ رَسُولَ اللّهِ # كَانَ َ يَرْفَعُ يَدَيْهِ اَِّ عِنْدَ افْتِتَاحِ الصََّةِ ثُمَّ َ يَعُودُ بِشَىْءٍ مِنْ ذلِكَ فَقَالَ اَْوْزَاعِىُّ: اُحَدِّثُكَ عَنِ الزُّهْرِىُّ عَنْ سَالِمٍ عَنْ اَبِيهِ وَتَقُولُ: حَدَّثَنَا حَمَّادُ عَنْ اِبْرَاهِيمُ؟ فَقَالَ: اَبُو حَنيِفَةَ كَانَ حَمَّادُ اَفْقَهُ مِنَ الزُّهْرِىِّ وَاِبْرَاهِيمُ اَفْقَهُ مِنْ سَالِمٍ وَعَلْقَمَهُ لَيْسَ بِدُونِ اِبْرَاهِيمَ فِى الْفِقْهِ وَإِنْ كَانَتْ لَهُ صُحْبَةُ وَلَهُ فَضْلُ الصُّحْبَةِ فَاَْسوَدُ لَهُ فَضْلٌ كَبِيرٌ. وَعَبْدُ اللّهِ فَسَكَتَ اْ‘َوْزَاعِىُّ.
"Ebû Hanîfe, Evzâî ile Mekke´de Dâru´l-Hýnnâtîn´de (Buðdaycýlar evi) toplanýrlar. Evzâî, Ebû Hanîfe´ye: "Niye namazda rükûya gider ve rükûdan doðrulurken ellerinizi kaldýrmazsýnýz" der. Ebû Hanîfe de: "Zîra bu konuda Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´den sahih bir rivayet yoktur" cevabýný verir.
Evzâî: "Nasýl olmaz? Zührî bana Sâlim´den, o da babasýndan, babasý da Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´den rivayet ettiðine göre, Hz. Pegamber (aleyhissalâtu vesselâm) namaza baþlarken, rükûya doðrulurken ellerini kaldýrýyordu" der. Ebû Hanîfe de: "Hammâd´ýn Ýbrahim´den, o da Alkame ve Esved´den, onlar da Abdullah Ýbnu Mes´ud´dan bize Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in sadece namaza baþlarken iftitah tekbiri sýrasýnda ellerini kaldýrdýðýný, bundan sonra namaz bitinceye kadar hiç kaldýrmadýðýný rivayet etmiþtir" der.
Evzâî de þöyle mukabelede bulunur: "Ben sana Zührî, Sâlim ve babasý tarikinden rivayet ediyorum, sen bana Hammâd, Ýbrahim tarikinden rivayet ediyorsun (yani benim tarikim daha kýsa ve âli bir tariktir). Ebû Hanîfe cevaben: "Hammâd, Zührî´den daha fakih (efkah) dir. Ýbrahim de Sâlim´den daha fakihtir. Alkame´ye gelince: "O fýkýh yönüyle Ýbnu Ömer´ den geri deðildir. Eðer Ýbnu Ömer´in Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´le sohbeti varsa, öbürünün de sohbet fazîletinden nasibi var. Esved ise, O da büyük bir fazîlet sahibidir. Abdullah Ýbnu Mes´ud´a gelince O herkesçe malum, fazla söze ne hacet" der. Ebû Hanîfe´nin bu sözleri karþýsýnda Evzâî sükût eder.[246]
Görüldüðü gibi, münâzara fevkalade ilmî ölçü ve kaideler çerçevesinde cereyan etmiþtir. Evzâî hazretleri ref´u´lyedeyn´i isbat eden rivayetin ulvî bir senedle geldiðini söyler, yani Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e öbürüne nazaran daha kýsa(üç kiþi) bir senetle ulaþtýðýný söyler. Bu noktada Evzâî haklýdýr, çünkü ulemanýn müþtereken kabul ettiði bir prensip þudur: Diðer yönleriyle eþit olan müteârýz iki hadisten senedce ulvî olan, olana müreccahtýr. Ama Ebû Hanîfe de kendi açýsýndan haklýdýr.Çünkü ona göre râviler fakih ise, fakih olmayanlara müreccahtýr. Evzâî´nin zikrettiði râviler sýka ise de fýkýh yönüyle Ebû Hanîfe´nin râvileriyle kýyaslanamaz.Onlar fakih olmaktan çok muhaddistir. Ebû Hanîfe´nin râvileri muhaddis olduðu kadar da fakihtirler.
Evzâî hazretleri, Ebû Hanîfe´nin bu açýklamasý karþýsýnda sükût buyurur. Allah her ikisinden de razý olsun.
2- Ýftitah tekbiri sýrasýnda el kaldýrmanýn hükmü hususunda ihtilaf edilmiþtir. Zâhirîler farz demiþ ise de ulemanýn ekseriyeti buna katýlmamýþtýr.Vâcib diyen de olmuþtur. Müstehap oluðunda icma´dan bahseden de vardýr.
Keza tekbir getirmenin hükmü de münâkaþa edilmiþ ise de ulema bunun da farziyyetine kâil deðildir. Allah´ý ta´zim ifade eden bir tâbir vâcib ise de Allahu ekber tâbiri müstehabtýr.
3- Âlimler, iftitah sýrasýnda "el mi önce", "tekbir mi önce", "ikisi beraber mi?" diye münâkaþa etmiþlerdir. Bu meseledeki ihtilaf, esas itibariyle rivayetlerden kaynaklanýr. Zîra, bazýsý önce elin kaldýrýlýp sonra tekbir getirildiðini ifade eder.Bazý Hanefîlerle Þâfiîler, ikisinin berabe olmasýný (mukarene) esahh bulurken, Hanefîlerden bir kýsmý önce elin kaldýrýlýp, sonra tekbir getirilmesini esas almýþlardýr. el-Hidâye´de bu görüþ þöyle açýklanýr: "Doðrusu önce elleri kaldýrýp, sonra tekbir getirmektir. Zîra elleri kaldýrmak, büyüklük sýfatýný Allah dýþýndaki mahlukattan nefyetmektir, tekbir ise bu sýfatý Allah´a has kýlmaktýr. Bilindiði üzere nefyetmek kelime-i þehadette de önce zikredilmiþtir. Ýsbat sonra zikredilmiþtir.
Bu bâbta rivayetlerin ihtilafý, mesele üzerine Resûlulla´ýn geniþlik ve ruhsat teþrî ettiðini, hepsinin de sahih ve câiz olduðunu ifade eder. "Elleri kaldýrma tekbirle beraber olmalýdýr" diyenlerin bir kýsmý, bunun hikmetini, "namazýn baþlamýþ olduðunu saðýr duyar, kör de görür, ânýnda niyet ederler" þeklinde açýklamýþtýr.
Eli kaldýrmanýn hikmeti zýmnýnda muhtelif açýklamalar yapýlmýþtýr. Bazýlarý: "Dünyayý geriye atýp, bütün varlýðý ile ibadete teveccüh etmektir." Bazýlarý: "Namaza ta´zimdir", bazýlarý: "Allahu ekber sözüne fiilini de uydurarak tam teslimiyet ve tam inkýyaddýr", bazýlarý: "Kýyâmýn kemaline iþarettir", bazýlarý "Kul ve ma´bud arasýndaki hicâbýn kalkmasýna iþarettir." Bazýlarý: "Bütün bedeniyle kýbleye yönelmektir" vs. demiþtir. Kurtubî, son kaydettiðimiz te´vili "en münasibi" diye deðerlendirmiþtir. Ýmam Þâfiî´ye, "Elleri kaldýrmanýn mânasý nedir?" diye sorulunca: "Allah´a ta´ zim, Resûlünün sünnetine ittibadýr" þeklinde cevap vermiþtir. Ýbnu Abdilberr, Abdullah Ýbnu Ömer´in: "Elleri kaldýrmak namazýn zînetlerindendir" dediðini rivayet eder. Ukbe Ýbnu Âmir (radýyallâhu anh): "Her kaldýrmada on sevap vardýr, her bir parmak için bir sevap vardýr" buyurmuþtur.
4- Ellerin nereye kadar kaldýrýlacaðý da rivayetlerde farklýdýr. Fukaha da bu hususta ihtilaf etmiþtir. Ahmed Ýbnu Hanbel, Þâfiî ve Ýmam Mâlik omuzlara kadar kalkacaðýna hükmetmiþlerdir. Hanefîlere göre kulaklarýn yumuþaðýna kadar kalkmalýdýr. Yani baþ parmak kulak yumuþaðýna deðmeli, diðerleri kulakla yan yana gelmelidir.[247]
ـ8ـ وعن عَلْقَمَةَ قال: ]قالَ لَنَا ابْنُ مَسْعُودٍ يَوْماً أَ أُصَلِّى بِكُمْ صََةَ رَسُولِ اللّهِ #. قَالَ فَصَلّى وَلَمْ يَرْفَعْ يَدَيْهِ إّ مَرَّةً وَاحِدَةً مَعَ تَكْبِيرَةِ اِفْتِتَاحِ[ .
8. (2490)- Alkame (rahimehullah) anlatýyor: "Size Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn namazýyla namaz kýldýrayým mý?" dedi ve namaz kýldý. Bu namazda ellerini bir kere iftitah tekbiri sýrasýnda kaldýrdý, baþka kaldýrmadý."[248]
ـ9ـ وفي أخرى: ]كانَ رسولُ اللّهِ # يُكَبِّرُ في كُلِّ خَفْض وَرَفْعٍ وَقِيَامٍ وَقُعُودٍ، وَأبُو بَكْرٍ وَعُمَرُ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما[. أخرجه أصحاب السنن .
9. (2491)- Bir diðer rivayette þöyle demiþtir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) her eðilip doðrulmalarda, kýyâm ve oturmalarda tekbir getirirdi. Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer (radýyallâhu anhümâ) de ayný þekilde tekbir getirirlerdi."[249]
AÇIKLAMA:
Önceki açýklamada belirttiðimiz üzere Hanefîler, "Namazda ellerin sadece iftitah tekbiri sýrasýnda kaldýrýlmasý gerekir, rükûya giderken veya rükûdan doðrulurken veya secdeye giderken eller kaldýrýlmaz" diye hükmederken, bu rivayetle bu mânada birkaç baþka rivayeti esas almýþlardýr. Müteakiben kaydedilecek olan da ayný hükmü te´yid eder.
Þerh kitaplarýnda hadisin sýhhati üzerine açýklamalar, münâkaþalar dermeyan edilmiþtir, burada teferruât faidesizdir.[250]
ـ10ـ وعن البراء رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]رَأيْتُ رسولَ اللّهِ # إذَا افْتَتَحَ الصََّةَ رَفَعَ يَدَيْهِ إلى قَرِيبٍ مِنْ أُذُنَيْهِ ثُمَّ َ يَعُودُ[. أخرجه أبو داود .
10. (2492)- Berâ (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ý iftitah tekbiri alýrken gördüm. Ellerini kulaklarýna yakýn kaldýrmýþtý. Sonra (namazdan çkýncaya kadar) baþka kaldýrmadý."[251]
ـ11ـ وعن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّهُ كانَ يُصَلِّى بِهِمْ فَيُكَبِّرُ كُلّمَا خَفَضَ وَرَفَعَ. فَقِيلَ لَهُ: مَا هذَا التَّكْبِيرُ؟ فقَالَ: إنَّهَا لَصََةُ رَسُولِ اللّهِ #[. أخرجه الستة، وهذا لفظ الشيخين.وعن أبى داود والترمذي: »كَانَ إذَا كَبَّرَ نَشَرَ أصَابِعَهُ«.وفي أخرى للترمذي: »كَانَ يُكَبِّرُ وَهُوَ يَهْوى« .
11. (2493)- Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh)´den yapýlan rivayete göre, halka namaz kýldýrdýðý zaman, her eðilip doðrulmada tekbir getirirdi. Kendisine:
"Bu tekbirler de ne?" dendiði vakit:
"Bu, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn namazýdýr!" diye cevap verirdi."
Bu hadis, Sahiheyn´in rivayetine lafzen uygundur. Ebû Dâvud ve Tirmizî´nin bir rivayetinde: "(Ebû Hüreyre) tekbir getirince parmaklarýný açardý" denmiþtir.
Tirmizî´nin bir diðer rivayetinde "O eðilirken tekbir getirirdi" denmiþtir.[252]
ـ12ـ وفي أخرى ‘بى داود: ]لَوْ كُنْتُ قُدَّامَ النَّبىِّ # لَرَأيْتُ إبْطَيْهِ [ .
12. (2494)- Ebû Dâvud´un bir diðer rivayetinde: "Þayet Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in ön cihetinde olsaydým koltuk altlarýný görürdüm (kollarýný öylesine yüksek kaldýrýrdý)."[253]
ـ13ـ وفي أخرى للنسائى: ]أنَّ أبَا هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه جَاءَ إلى مَسْجِدِ بَنِى زُرَيْق وقالَ: ثََثٌ كانَ رَسولُ اللّهِ # يَعْمَلُ بِهِنَّ
تَرَكَهُنَّ النَّاسُ: كَانَ يَرْفَعُ يَدَيْهِ في الصََّةِ مَدّاً وَيَسْكُتُ هُنَيْئَةً. وَيُكَبِّرُ إذَا سَجَدَ[ .
13. (2495)- Nesâî´de gelen bir diðer rivayette þöyle denmiþtir: "Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) Beni Züreyk Mescidi´ne geldi ve dedi ki: "Üç þey var ki, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onlarý yapýyordu, halk ise terketmiþ durumda... Namazda ellerini uzatarak kaldýrýrdý, (Fatihayý okuyunca kýrâate geçmezden
önce) bir miktar sükût buyurdu, secdeye varýnca (ve secdeden kalkýnca) tekbir getirirdi."[254]
AÇIKLAMA:
Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh)´nin bu hadisi çok farklý vecihlerde rivayet edilmiþtir. Yukarýda 2493-2495 numaralý hadisler arasýnda bu vecihlerden bazýlarý kaydedilmiþ olmaktadýr. Bu rivayetlerden þu hususlar anlaþýlmaktadýr:
1- Namaz sýrasýnda gerek rükû ve gerekse secdelere, hep eðilip doðrulamalarda telaffuz edilen tekbirler -ki bunlara intikal tekbiri de denir- sünnettir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bunlara, namazda yer vermiþ, Ebû Hüreyre hazretleri de, namaz kýlarken bu tekbirleri getirmiþ ve bunun sünnet olduðunu ayrýca belirtmiþtir.
2- Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh)´nin: "Halk bunu býraktý" diye yakýnmasý, tarihî bir vak´aya iþaret eder. Þârihlerimiz Benî Ümeyye´nin intikal tekbirlerini terkettiðini belirtir. Tekbiri terk edenler arasýnda Hz. Muâviye, Ziyâd, Ömer Ýbnu Abdilaziz´in de ismi geçe
radyobeyan