Kütübü Sitte
Pages: 1
Namazla ilgili hadisler-1 devami 6 By: sumeyye Date: 28 Nisan 2010, 13:14:42
AÇIKLAMA:


1- Son iki hadis, ezan dinleme adabýný öðretmekte ve ezaný dinleyince okunmasý gereken duâyý haber vermektedir. Ayrýca, duâda vesile ve mâkam-ý Mahmûd´un zikri geçmektedir.

Þimdi bunlarý kýsa kýsa açýklayalým:



A) EZAN DÝNLEME ÂDÂBI:


Bu birbirini takiben yapýlmasý gereken birkaç davranýþ gerektirmektedir:

* Müezzinin sözlerini tekrar etmek.

* Resûlullah´a salât u selâm okumak.

* Vesîle duâsýný okumak.

Bunlarý kýsaca açýklayalým:



EZANI TEKRAR:


Hadiste, "iþitme" þartýyla ezanýn tekrarý emredilmektedir. Þu halde müezzin görülse ve fakat uzaklýk veya saðýrlýk gibi bir sebeple ezan duyulmasa, tekrar gerekmez.

Ezanýn tekrarý demek, baþka meþguliyetleri terketmek demektir. Hanefî âlimleri bu hadisten hareketle Kur´ân okumak, zikretmek, duâ etmek, konuþmak, selam almak gibi her çeþit meþguliyetin terkini ve okunan ezanýn tekrarýný "vacib" addetmiþlerdir. Zâhirîler ve Ýbnu Vehb de bu hükme varýrlar. Müteakip rivayet tekrarýn keyfiyyetini daha sarîh olarak açýklayacaktýr. Burada þimdiden dikkat çekmemiz gereken husus þudur: Müezzin حَىَّ عَلى الصََّةِ حَيَّ على الفََحِ "(Haydi namaza, haydi kurtuluþa)" dediði zaman bu ibâre aynen tekrar edilmeyip buna bedel َ حَوْلَ وََ قُوَّةَ اَِّ بِاللّهِ الْعَلِىِّ الْعَظِيم "Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh. (Günaha karþý korunmak ve ibadet yapmak için gerekli kuvvet ancak Allah´tandýr)" denilecektir. Hanefîlerden bazýlarýna göre müezzin: حَىَّ عَلى الفََحِ "Hayye alâ´l-Felâh" deyince, iþiten: مَا شَاءَ اللّهُ كَانَ وَمَا لَمْ يَشَأْ لَمْ يَكُنْ "Allah´ýn dilediði olur dilemediði olmaz" demelidir. الصََّةُ خَيْرٌ مِنَ النَّوْمِ "es-Salâtu hayrun minennevm" yerine de sadakte ve bererte demelidir. "Bunlarýn da aynen tekrarý müezzini alay yerine geçer" denmiþtir.

Ezaný tekrar etmemeyi meþru kýlan bazý sebepler vardýr: Namazda veya helada olmak, cinsî münasebette bulunmak gibi. Bu durumlarda tekrar gerekmez. Bunun dýþýnda genç-ihtiyar, kadýn-erkek, temizcünüp, nifaslý herkese tekrar vâcibtir.

Hulvânî: "Namaz farz olmayana tekrar vacib olmaz" demiþtir. Bazý âlimler, "Ezaný namazda iþiten kimse, namazdan çýkýnca tekrar etmelidir" demiþtir. Þunu da kaydedelim ki hadisten: "Namazda olan kimse iþittiði ezaný tekrar edecek olsa namazý bozulmaz, yeter ki hayye ala´ssalât, hayye ala´lfelâh demesin, bunlar kiþiyi namaza çaðrýdýr, namazý bozar, bunlara bedel lâ havle velâ kuvvete illâ billâh diyecek olursa namazý bozulmaz çünkü bunlar zikirdir" hükmü de çýkarýlmýþtýr. "Çünkü emir âmmdýr, musallîyi hariç tutacak bir karîne yoktur, bu çeþit emirler vücûb ifade eder" denmiþtir. Ýmam Þâfiî bu görüþtedir.

Þâfiî, Mâlikî, Hanbelî mezheplerine göre -ki cumhur-u fukahanýn hükmü de böyledir- hadisteki emir vücûb deðil, istihbab ifade eder. Hanefîlerden Tahâvî de bu kanaattedir.

Âlimler müezzini "aynen tekrar" meselesini kayýtlarlar. Sözgelimi o "duyurmak" maksadýyla yüksek sesle okuduðu halde iþiten, "zikir" maksadýyla gizlice tekrar eder. Ancak telaffuz etmeksizin zihninden mânayý geçirmesi, emrin yerine getirilmesinde yeterli olmayacaktýr.

Birkaç ayrý ezan okunmasý halinde ilk okunanýn tekrarý yeterli midir konusu da medâr-ý bahis olmuþtur. Nevevî: "Mezhebimizde bu meseleyle ilgili rivayete rastlamadým" demiþtir. Ancak bazý âlimler: "Sebep taaddüd ettiði için her birine icabet etmesi gerekir" hükmüne varmýþtýr.

Ezaný tekrar meselesini bitirirken þunu da belirtelim: Ezaný tekrar iþine müstehap diyen cumhur, Müslim´deki bir baþka rivayeti esas almýþtýr. Bu rivayete göre Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir müezzinin ezan okuduðunu iþitir. Müezzin Allahu ekber deyince على الْفِطْرَةِ (fýtrat üzere oldu) der. Eþhedü en lâ ilâhe illallah deyince خَرَجَ مِنَ النَّارِ (ateþten kurtuldu) der. Bazý âlimler: "Resûlullah, ezan sýrasýnda, müezzinin söylediklerinden bir baþka þey söylediðine göre, ezaný tekrar müstehabtýr, vacib deðildir" diye netice çýkarýrlar. Bu istidlale þöyle cevap verilmiþtir: "Hadiste, Resûlullah´ýn tekrar etmediði tasrih edilmemiþtir, müezzinin söylediklerini aynen tekrar etmiþ olmasý da caizdir, ancak râvi, adet olanla yetinip onu rivayet etmemiþtir, sadece adet olana ziyade edilen sözü rivayet etmiþtir." Keza þu mülahaza da ilave edilmiþtir: "Belki de bu hadis, Resûlullah´ýn tekrar emrinden önce cereyan eden durumu anlatmaktadýr." Yani bidayette tekrar emredilmemiþtir, ancak Efendimiz sonradan ezanýn tekrarýný emretmiþtir, esas olan da nâsih olan son emirdir.[155]



RESÛLULLAH´A SALÂT (U SELAM)


Ezan okununca, yapýlmasý emredilen ikinci husus, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a salât okunmasýdýr.[156] Salât duâdýr, Cenab-ý Hakk´ tan rahmetini talebtir. Resûlullah´a okunacak salâtýn belli bir formülü vardýr denebilir. "Allâhümme salli alâ Muhammedin ve alâ âli Muhammed. (Rabbim Muhammed´e ve O´nun âli´ne rahmetini bol kýl)" þeklinde yapýlacak salât rivayetlerde gelen en kýsa salâtlardandýr. En mükemmeli, namazda son tahiyyatta okunan sallibârik duâsýdýr. Cenâb-ý Hakk´ýn salât etmesi, rahmet kýlmasý, maðfirette, afda bulunmasý demektir. Her hayrýn on misliyle kabul edilmesi ilâhi kanun olmasý sebebiyle (En´âm 160) Resûlullah için yapýlan bir salât duâsýna mukabil Cenâb-ý Hakk on rahmet verecektir.[157]



DA´VETU´T TÂMME:


Ezandan sonra okunacak duâda birkaç tabir geçmektedir: "Ed-Da´vetu´t-Tâmme", "el-Vesîle", "el-Fazîle", "Makâm-ý Mahmûd." Önce ed-Da´vetu´t-Tâmme´yi açýklayalým. Zîra duâ "Ey bu da´vetu´ttâmme´nin ve kýlýnan namazýn sahibi Allah´ým..." diye baþlamaktadýr. Beyhakî´nin bir rivayetinde اَللّهُمَّ اِنِّى اَسْألُكَ بِحَقِّ هذِهِ الدَّعْوةِِ التَّامَّةِ þeklinde gelmiþtir. Yani: "Allah´ým, senden þu da´vet-i tâmme hakký için istiyorum..."

Bundan murad hususunda âlimler þu açýklamayý yapmýþlardýr:

Bu tevhid da´veti´dir, þu âyette olduðu gibi: لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّ "Hak olan da´vet ancak O´nadýr" (Ra´d 14). Denmiþtir ki: "Tevhid da´veti tamdýr. Çünkü þirk noksanlýktýr. Tam demek, içerisine tegayyür ve tebeddül girmez. Haþir gününe kadar bâki kalýr" demektir. Tevhid, "tam" sýfatýna layýk olan yegane da´vettir, onun dýþýnda kalan her þey fesada maruz olabilir. Ýbnu´t-Tîn: "Ezan tam sýfatýyla tavsif edilmiþtir, çünkü içerisinde sözlerin etemmi (en eksiksiz olaný) mevcuttur. Bu da "Lâilâheillallah" dýr" der. Tîbî de ezanýn baþýndan Muhammedu´r-Resûlullah cümlesine kadar olan kýsmýn da´vet-i tâmme´yi teþkil ettiðini, hay´ale´nin[158] يُقىمُونَ الصََّةِ âyetinde kastedilen -ve baþlanan namaz diye tercüme ettiðimiz -essalâtu´lkâime´yi teþkil ettiðini söylemiþtir. Þu ihtimal de ileri sürülmüþtür: Muhtemeldir ki, buradaki es-Salât´tan murad ed-Duâ´dýr, kâime´ den murad da eddâime´dir. Kim bir þeyi devam üzere yaparsa o þeye kaim oldu denir, bu hale göre, essalâtu´lkâime, edda´vetu´t-Tâmme´yi beyan etmiþ olmaktadýr. Mamafih duâda kastedilen essalat´ýn o anda kýlýnmasý için çaðrýsý yapýlan namaz olmasý da muhtemeldir. Ýbnu Hacer bu ihtimalin azher (daha kuvvetli) olduðunu belirtir.



el-VESÎLE


el-VESÎLE´ye gelince, bu lügat olarak bir büyüðe yaklaþmayý saðlayan vasýta, aracý mânasýna gelir. Hadiste bununla cennetteki yüce bir makam kastedilmiþ olmaktadýr. Nitekim, sadedinde olduðumuz rivayet, Vesîle´yi dile getiren rivayetlerden Resûlullah´ýn onunla ilgili olarak yaptýðý tarifi ihtiva eden vechidir: "Zîra o (elvesîle), cennette bir makamdýr..." buyurmakta, bu makamý Allah´ýn bir kiþiye vereceðini belirtmekte ve tevâzu olarak bu kimsenin kendisi olmasý hususundaki temennisini ifade buyurmaktadýr. Öyle ise, daha net ifade ile el-Vesîle, cennetteki en yüce makamdýr, bu makam tek bir insana verilecektir, o da Allah indinde insanlarýn en yüce olduðunu Mi´rac ve Kur´an gibi mucizelere mazhariyetle isbat eden Eþref-i Mahlukât ve Fahr-i Kâinat Efendimiz (aleyhissalâtu vesselâm)´dir.

Bu yüce makama vâsýl olan, Allah´a yakýndýr; böylece Efendimiz, günahlarýn affý dahil her çeþit ebedî lütuflara mazhariyet için þart olan ilâhî yakýnlýðý elde etmeye vesîle olmuþ olur. Þu halde baþtaki mâna böylece tahakkuk etmiþ olmaktadýr.



el-FAZÎLET:


Resûlullah için Vesîleden sonra taleb edilen ikinci þey, el-Fazîlet´dir. Bunun da Vesîle gibi diðer mahlukâta nasib olmayacak bulunan ziyade bir mertebe olduðu veya Vesîle´yi tefsir mahiyetinde geldiði söylenmiþtir.



MAKÂM-I MAHMÛD:


Bu da cennette bir makamdýr. Öyle bir makam ki, o makamda bulunan kimse övgüye mazhardýr. Övgü, belli bir kýymet ve kemal ve fazilet; bir kelime ile, kerâmetler sebebiyle olur. Burada mutlaktýr, yani pek çok üstünlüklerle övgüye mazhar olunan bir makamdýr. Duâ, çeþitli te´villere göre: "O´nu Kýyâmet günü dirilt ve Makâm-ý Mahmûd´a çýkar" veya "...makâm-ý Mahmûd´u O´na ver" veya "...O´nu makâm-ý Mahmûd üzere dirilt" mânalarýnda anlaþýlabilir.

Nevevî, bu makam mübhem olmadýðý halde, hadiste nekre gelmiþ olmasýný, sanki âyetten hikaye tarzýnda zikredilmiþ olmasýyla açýklar. Zîra Makâm-ý Mahmûd âyet-i kerîme´de zikredilmektedir: عَسَى اَنْ يَبْعَثَكَ رَبُّكَ مَقَاماً مَحْمُوداً "Ümid edebilirsin, Rabbin seni bir Makâm-ý Mahmûd´a gönderecektir" (Ýsrâ 79.).Mamafih, bazý rivayetlerde, اَلْمَقَامُ الْمَحْمُودُ diye ma´rife olarak da gelmiþtir.

Makâm-ý Mahmûd üzerine Ýbnu Hacer þu açýklamayý sunar: "Ýbnu´l-Cevzi ve ulemânýn ekserisi Makâm-ý Mahmûd ile "þefaat" kastedilmiþtir" derler. Bazýlarý: "Resûlullah´ýn Arþ üzerine oturtulmasýdýr", bazýlarý: "Kürsî üzerine oturtulmasýdýr" demiþtir. Her iki görüþün de taraftarlarý var. Sahih olmalarý halinde, biri diðerine mâni deðildir. Zîra, Resûlullah´ýn Arþ (veya Kürsî) üzerine oturtulmasý, þefaat etme hususunda izin alameti olmasý muhtemeldir. Makâm-ý Mahmûd ile -meþhur olduðu üzere- þefaat, oturtma ile de vesîle veya fazîlet ile ifade edilmiþ olan menzile (makam) kastedilmiþ olma ihtimali de vardýr. Nitekim Ýbnu Hibbân´ýn Sahih´inde Ka´b Ýbnu Mâlik hadisi olarak geldiði üzere Resûlullah þöyle demiþtir: "Allah insanlarý Kýyâmet günü diriltir. Rabbim, (önce) bana yeþil bir elbise giydirir. Ben Rabbimin söylememi dilediði þeyi söylerim. Ýþte bu Makâm-ý Mahmûd´dur." Anlaþýlan o ki, buradaki mezkûr söz, þefaatten önce Resûlullah´ýn Rabb´ine takdim ettiði senâdýr. Yine anlaþýlan o ki, Makâm-ý Mahmud bu halde iken, Resûlullah için hâsýl olan þeylerin mecmuudur. Bunu, hadisin sonundaki, حَلَّتْ لَهُ شَفَاعَتِى "Ona þefaatim vacib olur" cümlesi ihsâs eder. Çünkü, onun için taleb edilen þey þefaattir.

Hadiste gelen "þefaatim vacib olur" ifadesi üzerine þöyle bir itirazda bulunulmuþtur: "Þefaat günahkârlar hakkýnda sâbit olduðu halde Vesîle duâsýný okuyanlarý mazhar olacaðý sevap þefaatle ifade edilmiþtir. Günahý olmayanlarýn þefaate ihtiyacý var mýdýr? Bu itiraza þu cevap verilmiþtir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn baþka þefaatleri de var. Sorusuale maruz kalýp hesap vermeden cennete girme, cennetteki derecelerin yüceltilmesi gibi. Bu duâyý yapan herkes, kendine münasip olana mazhar olur."[159]



ـ8ـ وعن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّهِ #: إذَا قالَ المُؤَذِّنُ: اللّهُ أكْبَرُ اللّهُ أكْبَرُ فقَالَ أحَدُكُمُ: اللّهُ أكْبَرُ اللّهُ أكْبَرُ. ثُمَّ قَالَ: أشْهَدُ أنْ َ إلَهَ إَّ اللّهُ. قَالَ: أشْهَدُ أنْ َ إلهَ إَّ اللّهُ، ثُمَّ قالَ: أشْهَدُ اَنَّ مُحَمّداً رَسولُ اللّهِ. قالَ: أشْهَدُ أََنَّ مُحَمّداً رسولُ اللّهِ، ثُمَّ قالَ: حَىّ عَلى الصَّةِ. قالَ: َ حَوْلَ وََ قُوّةَ إَّ بِاللّهِ، ثُمَّ قَالَ: حَىّ عَلى الفََحِ. قالَ: َ حَوْلَ وََ قُوَّةَ إَّ بِاللّهِ. ثُمَّ قالَ: اللّهُ أكْبَرُ اللّهُ أكْبَرُ قالَ: اللّهُ أكْبَرُ اللّهُ أكْبَرُ، ثُمَّ قالَ: َ إلهَ إَّ اللّهُ. قالَ: َ إلهَ إَّ اللّهُ مِنْ قَلْبِهِ دَخَلَ الجَنَّةَ[. أخرجه مسلم وأبو داود .



8. (2439)- Hz. Ömer (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Müezzin, "Allahu ekber Allahu ekber" deyince sizden kim samimiyetle, "Allahu ekber Allahu ekber" derse; sonra müezzin: "Eþhedu en lâ ilâhe illallah" deyince, "Eþhedu en lâ ilâhe illallah" derse; sonra müezzin: "Eþhedü enne Muhammeden Resûlullah" deyince, "Eþhedü enne Muhammeden Resûlullah" derse; sonra müezzin: "Hayye ala´ssalât" deyince "Lâ havle velâ kuvvete illâ billah" derse; sonra müezzin: "hayye ala´lfelâh" deyince, "Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh" derse; sonra müezzin: "Allahu ekber Allahu ekber" deyince, "Allahu ekber Allahu ekber" derse; sonra müezzin: "Lâilâhe illallah" deyince "Lâilâhe illallah" derse cennete girer."[160]



AÇIKLAMA:



Önceki hadiste (2438) emredilmiþ olan müezzinle birlikte ezanýn tekrar edilmesi emrinin nasýl yapýlacaðý bu hadiste gösterilmektedir.[161]



ـ9ـ وعن سعد بن أبى وقاص رَضِيَ اللّهُ عَنْه ]أنّ رسولَ اللّهِ # قالَ: مَنْ قالَ حِينَ يَسْمَعُ المُؤَذِّنَ: وَأنَا أشْهَدُ أنْ َ إلَهَ إَّ اللّهُ وَحْدَهُ َ شَرِيكَ

لَهُ وَأنَّ مُحَمّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ، رَضيْتُ بِاللّهِ رَبّاً وَبِمُحَمّدٍ رَسُوً[.وفي رواية: »نَبِيّا، وَبِا“سَْمِ دِيناً غُفِرَ لَهُ ذَنْبُهُ«. أخرجه الخمسة إ البخارى .



9. (2440)- Sa´d Ýbnu Ebî Vakkâs (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Müezzini iþittiði zaman, kim: "Ben þehadet ederim ki, bir olan Allah´tan baþka ilah yoktur, O´na þerik de yoktur, Muhammed O´nun kulu ve Resûlüdür. Rabb olarak Allah´tan Resûl olarak Muhammed´den -bir rivayette "...nebî = peygamber olarak Muhammed´den din olan Ýslam´dan- razýyým" derse günahý affedilir."[162]



ـ10ـ وعن أبى أُمامة أسعد بن سهل قال: ]سَمِعْتُ مُعَاوِيَةَ بنَ أبِى سُفْيَانَ وَهُوَ جَالِسٌ عَلى المِنْبَرِ حَينَ أذّنَ المُؤَذِّنُ فقَالَ: اللّهُ أكْبَرُ اللّهُ أكْبَرُ. فَقَالَ مُعَاوِيَةُ: اللّهُ أكْبَرُ اللّهُ أكْبَرُ، قالَ: أشْهَدُ أنْ َ إلهَ إَّ اللّهُ. قالَ مُعَاوِيَةُ: وَأنَا. قالَ: أشْهَدُ أنْ َ إلهَ إّ اللّهُ. قالَ مُعَاوِيَةُ: وَأنَا. قالَ: أشْهَدُ أنَّ مُحَمّداً رسولُ اللّهِ. قالَ مُعَاوِيَةُ: وَأنَا. قالَ: أشْهَدُ أنّ مُحَمّداً رسُولُ اللّهِ. قالَ مُعَاوِيَةُ: وَأنَا، فَلَمّا انْقَضَى التأذِينُ. قالَ: يَا أيُّهَا النَّاسُ سَمِعْتُ رسُولَ اللّهِ # عَلى المِنْبَرِ حِينَ أذّنَ المُؤذِّنُ يَقُولُ مِثْلَ مَا سَمِعْتُمْ مِنْ مَقَالَتِى[. أخرجه البخارى .



10. (2441)- Ebû Ümâme Es´ad Ýbnu Sehl (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Mu´âviye Ýbnu Ebî Süfyan (radýyallâhu anh)´ý minberde oturmuþ (hutbe vermek üzere bekliyorken) dinliyordum. (Ezan baþladý.) Müezzin: "Allahu ekber Allahu ekber" deyince, Mu´âviye de: "Allahu ekber Allahu ekber" dedi; Müezzin: "Eþhedu en lâ ilâhe illâllah!" dedi. Mu´âviye: "Ben de!" dedi; Müezzin: "Eþhedu en lâ ilâhe illallah!" dedi. Mu´âviye: "Ben de!" dedi. Müezzin: "Eþhedü enne Muhammeden Resûlullah!" dedi. Mu´âviye: "Ben de!" dedi. Müezzin: "Eþhedü enne Muhammeden Resûlullah!" dedi. Mu´âviye: "Ben de!" dedi. Ezan okuma iþi bitince dedi ki: "Ey insanlar! Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ý minberde iken iþittim, O da, müezzin ezan okurken týpký sizin benden iþittiðinizi söylüyordu (bizzat iþittim)."[163]



AÇIKLAMA:



Bu hadisten âlimler þu hususlarý istinbat etmiþlerdir:

1- Bu hadis minberde olan imamdan ilim alýnabileceðini ifade eder.

2- Hatib müezzine icabet edip, ezaný tekrar eder.

3- Müezzine icabet için sözünü aynen tekrar etmek gerekmez. Hz. Mu´âviye´nin yaptýðý gibi müezzini te´yid eden "Ben de" veya benzer bir þey söylemek yeterlidir.

4- Hutbeye baþlamadan önce baþka söz söylemek mübahtýr.

5- Hutbeden önce oturulabilir.[164]



ـ11ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها: ]أنّ النّبىَّ # كانَ إذَا سَمِعَ المُؤَذِّنُ يَتَشَهَّدُ قالَ: وَأنَا وَأنَا[. أخرجه أبو داود .



11. (2442)- Hz. Âiþe (radýyallâhu anhâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), müezzinin ezan okurken þehadet getirdiðini iþitince:

"Ben de! Ben de!" derdi." [Ebû Dâvud, Salât 36, (527).][165]



AÇIKLAMA:



Bu rivayette, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn ezan sýrasýnda müezzine icabet edip, ezan elfazýný tekrar ettiðini göstermektedir. Resûlullah´ýn teþehhüdünün اَشْهَدُ اَنّى رَسُولُ اللّهِ "Þehadet ederim ki, ben Allah´ýn Resûlüyüm" þeklinde mi, yoksa bizimki gibi, اَشْهَدُ اَنَّ مُحَمّداً رَسُولُ اللّهِ "Þehadet ederim ki, Muhammed Allah´ýn Resûlüdür" þeklinde mi olduðu ihtilaf mevzuu olmuþtur. Ancak, "sahih olaný onun þehadetinin de bizimki gibi olduðudur" denmiþtir.[166]



ـ12ـ وعن أبى سعيد الخدرى رَضِيَ اللّهُ عَنْه ]أنّ النّبىَّ # قالَ: إذَا سَمِعْتُمُ النِّدَاءَ فَقُولُوا مِثْلَ مَا يَقُولُ المُؤَذِّنُ[. أخرجه الستة .



12. (2443)- Ebû Saîdi´l-Hudrî (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ezaný iþittiðiniz zaman, müezzinin söylediðinin mislini tekrar edin!"[167]



ـ13ـ وعن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قال رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ أذّنَ سَبْعَ سِنِينَ مُحْتَسِباً كَتَبَ اللّهُ لَهُ بَرَاءَةً مِنَ النَّارِ[. أخرجه الترمذي.»المُحْتَسِبُ« طالب ا‘جر والثواب على فعله من اللّه تعالى .



13. (2444)- Ýbnu Abbâs (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim, yedi yýl sevabýna inanarak ezan okursa, Allah bunu, onun ateþten kurtulmasýna bir senet yapar."[168]



AÇIKLAMA:



Burada ezandan maksad, namaz için okunan ezandýr. Muhtesiben demek, Resûlullah´ýn müezzin için vaadetmiþ olduðu sevaba inanýp, bunu Allah´tan bekleyerek demektir. Münâvî, bu kelimeden hareketle, hizmeti mukabil ücret almamayý, müezzinliði sýrf sevabý için yapmayý anlar.

Yine Münâvî, bu hizmetin ateþten kurtuluþ beratý olacaðý hususunu þöyle açýklar: "Çünkü, iki þehadete ve Allah´a duaya bu kadar uzun müddet, dünyevî bir sebep olmadan devam etmek, kiþinin nefsini, tevhidle yoðurulmuþ hale getirir. Bu ise, Allah tarafýndan verilmiþ bir hediyyedir. Rabb Teâlâ verdiði hediyyesini geri almaz."[169]



ـ14ـ وعن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه ]أنّ رسُولَ اللّهِ # قالَ: المُؤَذِّنُ يُغْفَرُ لَهُ مَدَى صَوْتِهِ، وَيَشْهَدُ لَهُ كُلُّ رَطْبٍ وَيَابِسٍ. وَشَاهِدُ الصََّةِ يُكْتَبُ لَهُ خَمْسٌ وَعِشْرُونَ صََةً، وَيُكَفِّرُ عَنْهُ مَا بَيْنَهُمَا[. أخرجه أبو داود والنسائى.وفي رواية: »بَعْدَ قَوْلِهِ كُلُّ رَطْبٍ وَيَابِسٍ؟ وَلَهُ مِثْلُ أجْرِ مَنْ صَلّى مَعَهُ«.»المَدَى« ا‘مَدُ وَالغاية، والمعنى أنه يَسْتَوفى وَيستكمل مَغْفرة اللّه إذا اسْتَوفَى وُسْعَهُ في رَفْع صوته فيبلغ الغاية من المغفرة إذا بلغ الغاية من الصوت، وقيل غير ذلك .



14. (2445)- Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Müezzin, sesinin gittiði yer boyunca maðfiret olunur. Yaþ ve kuru herþey onun lehinde þehadet eder, namaza katýlan kimseye yirmibeþ kat namaz yazýlýr ve iki namaz arasýndaki (günahlarý) affedilir."[170]



AÇIKLAMA:



1- Müezzinin, sesinin gittiði yere kadar maðfiret olunmasý, muðlak bir tabirdir. Bu sebeple birbirinden farklý yorumlara ve anlaþmalara imkan verilmiþtir:

* مَدى الشَّىْء bir þeyin nihâî hedefi, ulaþacaðý son nokta olduðuna göre, hadisin mânasý, Allah´ýn maðfiretinin çokluðunu ifade eder. Sesinin ulaþtýðý bir hedef varsa, maðfiret de o hedefe ulaþacak kadar çoktur, öyleyse hadis, Allah´ýn maðfiretinin geniþliðini mübâlaðalý bir üslubla ifade etmektedir.

* Burada bir teþbih yapýlmýþtýr, þöyle ki: Kiþinin bulunduðu yerle sesin ulaþtýðý en uzak nokta arasýný dolduracak kadar çok günah iþlemiþ bile olsa, bu günah affedilir.

* Müezzin sayesinde, -onun sesini iþitip de o sesin sebep olduðu namaza iþtirak eden- herkes maðfiret olunur. Böylece bunlar, onun sayesinde maðfiret görmüþ gibi olur. Müteakip hadisin de te´yid edeceði üzere, bu açýklamadan þu sonuç da çýkarýlýr: "Sebep olan, yapan gibidir" kaidesince, onlarýn sevabýnýn bir misli, ayrýca müezzine gelir. سُبْحَانَ مَنْ وَسِعَتْ رَحْمَتُهُ

* Müezzinin, sesinin gittiði bölge içerisinde iþlediði günahlarý affedilir.

* Onun þefaati ile, sesinin gittiði yere kadar olan saha içerisinde sakin olanlarýn günahlarý affedilir.

* Maðfiretin "maðfiret taleb etme" mânasý da vardýr. Öyleyse, hadis "Sesini iþiten herþey müezzin için maðfiret taleb eder."

2- Yaþ, kuru tabiri ile "canlý cansýz (herþey)" denmek istenmiþtir. "Yaþ"la hayvanlar, bitkiler; "kuru" ile de cansýzlar kastedilmiþtir.

3- Hadiste müezzinleri seslerini imkan nisbetinde yükseltmeye teþvik vardýr. Esasen Buhârî´nin bir rivayetinde: "...Ezan okurken sesini yükselt, zîra müezzinin sesini iþiten insan, cin ve sâir her þey Kýyâmet günü onun lehinde þehadet edecektir" buyurulmuþtur. Ýbnu Huzeyme´nin bir rivayeti: "...aðaç, toprak, taþ..." ziyadesini ilave eder.

4- Bazý âlimler, bu hadisle ilgili olarak akla gelebilecek bir noktaya parmak basarlar: "Âdet ve müþahede ile sabittir ki, "iþitme", "þehadette bulunma", "tesbih etme", "maðfiret taleb etme" gibi fiiller canlýlara mahsustur, cansýzlardan bunlar hâsýl olamaz. Acaba hadiste bunlar cansýzlara nisbet edilirken, onlarýn, bunlarýn lisan-ý hal ile söylemeleri mi kastedilmiþtir? Yoksa hadisin zahiri mi maksuddur?"

Ýbnu Hacer þu cevabý verir: "Allah´ýn cansýzlarda da hayat ve kelam yaratmasý aklen mümteni´ (imkansýz) deðildir."

Aliyyü´l-Kârî de þu cevabý vermiþtir: "Gerçek þu ki Allahu Teâlâ´nýn þu âyetlerinden anlaþýldýðýna göre cansýzlarýn, bitkilerin ve hayvanlarýn da ilmi, idrâki ve tesbihi vardýr: وَاِنَّ مِنْهَا لَمَا يَهْبِطُ مِنْ خَشْيَةِ اللّهِ "Nitekim onlar (taþlar) arasýnda Allah korkusundan yuvarlananlar vardýr" (Bakara 74). Keza: وَاِنْ مِنْ شَىْءٍ اَِّ يُسَبِِِّحُ بِحَمْدِهِ "Var olan her þey O´nu (Allah´ý) hamd ile tesbih eder" (Ýsrâ 44).

Begavî der ki: "Bu, (yani canlý cansýz her þeyin belli bir ilim, idrâk ve tesbih sahibi olmasý inancý) Ehl-i Sünnet´in görüþüdür. Buna da (hadislerde Hz. Peygamber´in risaletini te´yiden bir nevi mûcize olarak) kurt ve ineðin konuþma hadisesi þehadet eder." Bunun, kitaplarýmýzda misali çoktur, çakýl taþlarýnýn, Resûlullah´ýn avucunda baþkalarý da iþitecek derecede tesbihte bulunmasý, Resûlullah´ýn emrine uyarak aðaçlarýn yanýna gelmesi, eski yerine gitmesi, selam vermesi gibi. Müslim´in bir rivayetinde Aleyhissalâtu vesselâm þöyle der: "Ben bir taþ biliyorum, bana selam verirdi." Buhârî ve Müslim´in müþtereken kaydettiði ve daha önce 2394 numarada geçen hadiste cehennemin: "...benim bir kýsmým bir kasmýmý yiyor..." nev´inden konuþmasý da burada zikre deðer.

Mesele zamanýmýzda ehl-i sünnet ulemasýnýn kabul ettiði istikamette ilmi açýklýða kavuþmuþtur denebilir. Bugün hâlâ madde denen "cansýz"ýn sýrrý çözülmüþ deðildir; canlý mý, cansýz mý, mahiyeti nedir? Kesin bir hüküm verilememektedir. Öte taraftan, tek bir DNA hücresine binlerce sayfalýk ansiklopedi bilgisinin kaydedilebileceði anlaþýlmýþtýr. Tabiatta zuhur eden herþeyin, her sesin cansýz eþya tarafýndan kaydedilme meselesi, zamanýmýzda dînî çevreler kadar, ilmî çevrelerin de gündemine girmiþtir.

Türbüþtî: "Bu þehadetten murad, lehinde þahidlik edilenin Kýyâmet günü fazîlet ve derece yüksekliði ile iþtihar etmesidir. Nitekim Allah Teâlâ, þehadetle bazý kimseleri de rüsvay etmektedir. Bu þekilde þehadetle bazýlarýna da ikramda bulunur" demiþtir.

Bu vesîle ile bir kere daha îmanýmýzý dile getiriyoruz: "Rebbülâlemin adýna konuþan Resûlümüz Muhammed Mustafa (aleyhissalâtu vesselâm) her ne söylemiþse o haktýr, doðrudur. Çünkü O, hevasýndan konuþmaz.[171]



ـ15ـ وعن الْبَرَاء رَضِيَ اللّهُ عَنْه. ]أنَّ نَبِىَّ اللّهِ # قالَ: إنَّ اللّهَ وَمََئِكَتَهُ يُصَلُّونَ عَلى الصَّفِّ المُقَدِّمِ، وَالمُؤَذِّنُ يُغْفَرُ لَهُ مَدَى صَوْتِهِ، وَيُصَدِّقُهُ مَنْ سَمِعَهُ مِنْ رَطْبٍ وَيَابِسٍ، وَلَهُ مِثْلُ أجْرِ مَنْ صَلَّى مَعَهُ[. أخرجه النسائى.



15. (2446)- Berâ (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah ve melekleri namazda birinci safa rahmet ederler. Müezzin sesinin ulaþtýðý yere kadar maðfiret görür. Yaþ ve kuru her ne, sesini iþitirse, onu tasdik eder. Ona, beraberinde namaz kýlanlarýn ecrinin bir misli verilir."[172]



ـ16ـ وعن ابن عمرو بن العاص رَضِيَ اللّهُ عَنْهما ]أنَّ رَجًُ قالَ: يَا رسُولَ اللّهِ إنَّ المُؤَذِّنِينَ يَفْضُلُوَننَا. فقَالَ: قُلْ كَمَا: يَقُولُونَ، فإذَا انْتَهَيْتَ فَسَلْ تُعْطهُ[. أخرجه أبو داود .



16. (2447)- Ýbnu Amr Ýbni´l-Âs (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: "Bir adam: "Ey Allah´ýn Resûlü! Müezzinler (sevapca) bizden üstün oluyorlar. (Onlara yetiþmemiz için ne tavsiye edersiniz?) diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm:"

Onlarýn söylediklerini sen de tekrar et. Bitirip sona erince dilediðini iste, sana da (ayný sevap) verilecektir" cevabýný verdi."[173]



AÇIKLAMA:



Burada Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) müezzinle birlikte ezanýn elfazýný tekrar eden kimsenin de müezzin gibi "ezan okuma" sevabýný kazanacaðýný belirtiyor. Daha önce belirtildiði üzere, bu tekrar sýrasýnda hayyeala´ssalât, hayye ala´lfelâh cümlelerini tekrar etmeyecek, onun yerine "lâ havle velâ kuvvete illâ billah" diyecek.[174]



ـ17ـ وعن عبداللّه بن عبدالرحمن بن أبى صَعْصَةَ ]أنَّ أبَا سَعِيدٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قالَ لَهُ: أرَاكَ تُحِبُّ الْغَنَمَ وَالْبَادِيَةَ، فإذَا كُنْتَ في غَنَمِكَ أوْ بَادِيَتِكَ فأذّنْتَ بِالصََّةِ فَارْفَعْ صَوْتَكَ بِالنِّدَاءِ، فإنَّهُ َ يَسْمَعُ مَدى صَوْتِ المُؤذِّنِ جِنٌّ وََ إنْسٌ وََ شَىْءٌ إّ شَهِدَ لَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ. قالَ أبُو سَعِيدٍ. سَمِعْتُهُ مِنْ رسولِ اللّهِ #[. أخرجه البخارى ومالك والنسائى .



17. (2448)- Abdullah Ýbnu Abdirrahman Ýbni Ebî Sa´sa´a anlatýyor: "Ebû Saîd (radýyallâhu anh) bana dedi ki:

"Seni, koyunlarý ve kýr hayatýný seviyor görüyorum. Koyunlarýnla birlikte veya kýrda olunca namaz ezaný okursan, ezan sýrasýnda sesini yükselt. Zîra, müezzinin sesini insan, cin ve sair her ne iþitirse en uzaðý bile Kýyâmet günü onun lehinde þehadet eder."

Ebû Saîd sözlerini þöyle tamamladý: "Ben bunu Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´dan iþittim"[175]



AÇIKLAMA:



1- Kýr diye tercüme ettiðimiz kelime bâdiye´dir. Bâdiye îmar girmemiþ sahra mânasýna gelir. Otlak, kýr, yaylak gibi kelimelerle karþýlamamýz mümkündür. Yani koyunlarýn güdüldüðü yer.

2- Yalnýz baþýna kýrda olunsa bile ezan okunacaðýna dair hadisten hüküm çýkarýlmýþtýr. Þâfiîler: "Ezan vaktin sünnetidir, namaza baðlý deðildir" diyerek, tek baþýna olan kiþinin de namaz sýrasýnda ezan okunmasýnýn müstehab olduðunu söylemiþtir. Bazýlarý da: "Ezan, namaza cemaati çaðrý içindir. Bu sebeple, münferidin ezan okumasý müstehap olmaz" demiþtir. Bazýsý da cemaat ihtimali olan durumla olmayan durum arasýnda da fark gözetmiþtir.[176]



ـ18ـ وعن معاوية رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]سَمِعْتُ رسُولَ اللّهِ # يَقُولُ: المُؤَذِّنُونَ أطْوَلُ النَّاسِ أعْنَاقاً يَوْمَ الْقِيَامَةِ[. أخرجه مسلم .



18. (2449)- Hz. Mu´âviye (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ý: "Müezzinler Kýyâmet günü, boyun itibariyle insanlarýn en uzunu olacaklardýr" derken iþittim."[177]



AÇIKLAMA:



Müezzinlerin boyunlarýnýn uzun olmasý ile kastedilen mânanýn ne olduðu âlimlerce farklý þekillerde yorumlanmýþtýr:

* Bazýlarý: "Müezzinler Allah´ýn rahmetini en ziyade uman kimselerdir. Çünkü bir þeyi uman, gözletleyen, ona doðru boynunu çevirir, uzatýr" demiþtir.

* Bazýlarý: "Onlar efendiler, reisler olacaktýr. Çünkü Araplar efendiliði boynun uzunluðuyla ifade ederler" demiþtir.

* Bazýlarý: "Onlar insanlarýn en çok sevabý olanlarýdýr. Çünkü Araplar: "Falancanýn hayýrdan boynu var" dedi mi, hayýrdan bir nasibi var, anlarlar" demiþtir.

* Bazýlarý: "Ýnsanlarýn en çok ümid besleyeni; çünkü kim bir þeyi ümitlenirse ona boynunu uzatýr. Ayrýca, insanlar Kýyâmet günü büyük sýkýntý çekerken müezzinler ümidle doludurlar. Boynun uzatýlmasý da ferahlý olmaktan kinayedir, týpký boynun çöküklüðü hüzünden kinaye olduðu gibi" demiþtir.

* Bazýlarý: "En kalabalýk cemaatler kastedilmiþtir, çünkü, "Ýnsanlardan bir boyun içinde geldi" denince, cemaat içinde geldi anlaþýlýr" demiþtir.

* Bazýlarý: "Kýyâmet günü, yükselen terler aðza kadar ulaþýnca müezzinlerin boyunlarý, bu terin aðýzlarýna girmemesi için uzar" demiþtir.

* Bazýlarý boyun mânasýna gelen anâk kelimesini i´nâk olarak da okumuþ ve þu mânayý vermiþtir: "Müezzinler cennete en sür´atli þekilde gidecek olanlardýr."

* Bazýlarý: "Kýyâmet günü müezzinler boyunlarýnýn uzunluðu ile tanýnacaklardýr" demiþtir. Baþka yorumlar da yapýlmýþtýr.[178]



ـ19ـ وعن عاصم بن بَهْدَلة قال: ]مَرّ رَجُلٌ عَلى زِرّ بنِ حُبَيْشٍ وَهُوَ يُؤذّنُ. فقَالَ: يَا أبَا مَرْيَمَ أتُؤَذِّنُ؟ إنِّى ‘رْغَبُ بِكَ عَنِ ا‘ذَانِ. فقَالَ زِرٌّ: أتَرْغَبُ بِى عَنِ الْفَضْلِ؟ وَاللّهِ َ أُكَلِّمُكَ[. أخرجه رزين.ومعنى »َ‘رْغَبُ بِكَ« أى ‘كره لك .



19. (2450)- Âsým Ýbnu Behdele der ki: "Zirri´bnu Hubeyþ ezan okurken yanýna bir adam uðradý ve:

"Ey Ebû Meryem, ezan mý okuyorsun? Ben ezan yüzünden senden nefret ediyorum" dedi. Zirr ona þöyle cevap verdi:"

Fazîlet sebebiyle benden nefret mi ediyorsun? Vallahi seninle konuþmuyorum."[179]



ÝKÝNCÝ FER´

Ezanýn Baþlangýcý


ـ1ـ عن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]كانَ المُسْلِمُونَ حِينَ قَدِمُوا المَدِينَةَ يَجْتَمِعُونَ فَيَتَحَيَّنُونَ الصََّةَ وَلَيْسَ يُنَادِى بِهَا أحَدٌ، فَتَكَلَّمُوا يَوْماً في ذَلِكَ. فقَالَ بَعْضُهُمْ: اتَّخَذُوا نَاقُوساً مِثْلَ نَاقُوس النَّصَارَى، وَقالَ بَعْضُهُمْ: اتَّخَذُوا قَرْناً مِثْلَ قَرْنِ الْيَهُودِ. فقَالَ عُمَرُ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: أوََ تَبْعَثُونَ رَجًُ يُنَادِى بِالصََّةِ؟ فقَالَ رسولُ اللّهِ #: يَا بَِلُ قُمْ فَنَادِ بِالصَّةِ[.»التَّحَيُّنُ« طلب الحين والوقت .



1. (2451)- Ýbnu Ömer (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: "Müslümanlar Medîne´ye geldikleri vakit toplanýyorlar ve namaz vakitlerini birbirlerine soruyorlardý. Namaz için kimse nidâ etmiyordu. Bir gün bu hususta konuþtular. Bazýlarý:

"Hristiyanlarýn çaný gibi bir çan edinin" dedi. Bazýlarý da:

"Yahudilerin boynuzu gibi bir boynuz edinerek (onu öttürün!)" dedi. Hz. Ömer (radýyallâhu anh):

"Bir adam çýkarsanýz da namazý ilan etse!" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Ey Bilâl! Kalk! namazý ilan et!" dedi."[180]



ـ2ـ وعن أبى عمير بن أنس عن عمومة له من ا‘نصار قال: ]اهْتَمّ رسولُ اللّهِ # لِلصَّةِ كَيْفَ يَجْمَعُ النَّاسَ لَهَا؟ فَقِيلَ لَهُ: انْصُبْ رَايَةً عِنْدَ حُضُورِ الصَّةِ فإذَا رَأوْهَا آذَنَ بَعْضُهُمْ بَعْضاً: فَلَمْ يُعْجِبْهُ ذَلِكَ، فَذُكِرَ لَهُ الْقُنْعُ، وَهُوَ شَبُّورُ الْيَهُودِ فََلَمْ يُعْجِبْهُ ذَلِكَ. فقَالَ: هذَا أمْرِ مِنْ أمْرِ الْيَهُودِ؛ فَذُكِرَ لَهُ النَّاقُوسُ. فقَالَ: هُوَ مِنْ أمْرِ



النّصَارَى. فَانْصَرَفَ عَبْدُاللّهِ بنُ زيد ا‘نْصَارِىُّ وَهُوَ مُهْتَمٌّ لِهَمِّ رسولِ اللّهِ # فأُرِىَ ا‘ذَانَ في مَنَامِهِ[. أخرجه أبو داود .



2. (2452)- Ebû Umeyr Ýbnu Enes, Ensar´dan olan bir amcasýndan naklen anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) halký namaza nasýl toplayacaðý meselesine eðildi. Kendisine:

"Namaz vakti olunca bir bayrak dik, onu görünce halk birbirine haber verir" dendi. Bu, Aleyhissalâtu vesselâm´ýn hoþuna gitmedi. Bunun üzerine O´na, boynuz hatýrlatýldý. Bu, yahudilerin borazaný idi. Onu bu da memnun etmedi ve hatta:

"Bu yahudi iþidir!" dedi. Bunun üzerine büyük çan hatýrlatýldý. Efendimiz:

"Bu hristiyanlarýn iþidir" dedi. Bu (konuþmalar)dan sonra Abdullah Ýbnu Zeyd el-Ensârî, Resûlullah´ýn üzüntüsüne üzülerek ayrýldý. Bunun üzerine rüyasýnda ezan öðretildi."[181]

ـ3ـ وفي أخرى له: ]جَاءَ رَجُلٌ مِنَ ا‘نْصَارِ فقَالَ يَا رسُولَ اللّهِ: إنِّى لَمّا رَجَعْتُ لِمَا رَأيْتُ مِنْ اهْتِمَامِكَ رَأيْتُ رَجًُ كَأنّ عَلَيْهِ ثَوْبَيْنِ أخْضَرَيْنِ فقَامَ عَلى المَسْجِدِ فأذَّنَ ثُمَّ قَعَدَ قَعْدَةً ثُمَّ قَامَ فقَالَ مِثْلَهَا إّ أنّّهُ يَقُولُ قَدْ قَامَتِ الصَةُ؛ وَلَوَْ أنْ يَقُولَ النّاسُ لَقُلْتُ إنِّى كُنْتُ يَقْظَاناً غَيْرَ نَائِمٍ، فقَالَ رَسُولُ اللّهِ #: لَقَدْ أراكَ اللّهُ خَيْراً فَمُرْ بًَِ فَلْيُؤَذِّنْ. فقَالَ عُمَرُ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: أمَا إنِّى قَدْ رأيْتُ مَثْلَ الَّذِى رَأى، وَلَكِنِّى لِما سُبِقَتْ


radyobeyan