Namazli ilgili hadisler 1 devami By: sumeyye Date: 28 Nisan 2010, 12:56:41
AÇIKLAMA:
1- Bu hadis, cennette Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´le beraberliðin zor olduðunu ifade etmektedir. Zîra Hz. Peygamber, dilek sahibinden, bir baþka dilekte bulunmasýný istemiþtir. Bir baþka dileðinin gerçekleþmesi, Resûlullah nazarýnda bundan daha kolay olacaktý ki, dileðini deðiþtirmesini taleb etmiþtir.
2- Bazý þârihler, Rebî´a (radýyallâhu anh)´nýn bu taleple âhirette eþitlik istemiþ olabileceðini söylemiþ iseler de, bu pek uzak bir ihtimaldir. Her mü´minin en tabii isteði Resûlullah´la âhirette beraberliktir. Bunda eþitlik düþüncesi bulunmaz. Hz. Peygamber´in resûllük vasfýyla arkadaþlýðýna mazhar olmayý dilemek, eþitlik talebi deðildir. Bu çeþit temenni zaman zaman olmuþ, bazan Efendimiz: "Kiþi sevdiði ile beraberdir" diyerek beraberlik arzu eden aþýk mü´minlerin gönüllerini serinletmiþ, hoþnud kýlmýþtýr.
3- Secdeden maksad namazdýr. Çok secde, çok namazdýr. Cennette Resûlullah´la beraberlik gibi elde edilmesi zor, uhrevî yüce mertebeler, ancak namaz gibi deðerli ibadetleri çokça yapmakla kazanýlabilir. Þu halde bu hadis, ayný zamanda namazýn ehemmiyetine, þanýnýn, Allah indindeki deðerinin yüksekliðine bir delil teþkil etmektedir. Nitekim Alak Sûresinin son âyetinde secdenin Allah´a yaklaþtýracaðý kesin bir üslubla ifade edilmiþtir.
4- Hadis þunu da ders veriyor ki, yüce dilekler için dua yeterli deðildir, onun gerçekleþmesi için gerekli olan amele yer vermek þarttýr.
5- Bir hizmet mukabilinde hizmeti yapana, "Dile benden ne dilersen!" denmesi, büyüklerin þanýndandýr.
6- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), Cenâb-ý Hakk´ýn hazinelerinde mevcut olan herhangi bir þeyi vermek veya vaaddetmek hususunda yetkilidir.[21]
ـ12ـ وعن معدان بن أبى طلحة اليعمرى رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]لَقِيتُ ثَوْبَانَ مَوْلَى رَسُولِ اللّهِ #، وَرَضِيَ اللّهُ عَنْه، فقُلْتُ: أخْبِرْنِى بِعَمَلٍ أعْمَلُهُ يُدْخِلُنِِى اللّهُ بِهِ الجَنَّةَ، أوْ قالَ قُلْتُ: بِأحَبِّ ا‘عْمَالِ إلى اللّهِ تَعالى، فَسَكَتَ، ثُمَّ سَألْتُه فََسَكَتَ، ثُمَّ سَألْتُهُ الثَّالثةَ، فقَالَ: سَألْتُ عَنْ ذلِكَ رَسُولَ اللّهِ # فقَالَ: عَلَيْكَ بِكَثْرَةِ السُّجُودِ، فإنَّكَ َ تَسْجُدُ للّهِ تَعالى سَجْدةً إَّ رَفَعَكَ اللّهُ بِهَا دَرَجَةً، وَحَطَّ عَنْكَ بِهَا خَطِيئَةً. قالَ مَعْدَانُ: ثُمَّ أتَيْتُ أبَا الدَّرْدَاءِ فَسألتُهُ، فقَالَ: مِثْلَ مَا قَالَ لِى ثَوْبَانُ[. أخرجه مسلم والترمذي والنسائى .
12. (2329)- Ma´dan Ýbnu Ebî Talha el-Ya´merî (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn azadlýsý Sevbân (radýyallâhu anh)´a rastladým. Kendisine:
"Bana bir amel söyle de onu yapayým. Allah da onun sayesinde beni cennetine koysun" dedim. -Veya þöyle demiþti: "Dedim ki: "..Allah nezdinde en hayýrlý ameli bana bildir."- Sevbân sükut etti. Sonra ben tekrar ayný þeyi sordum. O yine sükut etti. Ben üçüncü sefer sordum. Sonunda dedi ki:
"Ayný þeyleri ben de Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a sormuþtum. Bana þu cevabý vermiþti:
"Çokça secde yapman gerekir. Zîra sen secde ettikçe, her secden sebebiyle Allah dereceni artýrýr, onun sebebiyle günahýný döker." Ma´dan der ki: "Sonra Ebu´d-Derdâ´ya geldim. Ayný þeyi ona da sordum. O da Sevbân´ýn bana söylediðinin aynýsýný söyledi."[22]
AÇIKLAMA:
1- Hadis, Selef´in en büyük meselesinin Allah´ýn rýzasýný kazanmak olduðunu göstermektedir. Resûlullah´ýn âzadlýsý Sevbân´la karþýlaþan Ma´dan Ýbnu Ebî Talha, muhatabý, Resûlullah´ýn bir yakýný olmasý haysiyyetiyle ilk iþ, ondan Allah´ýn rýzasýný kazandýracak en muteber ameli soruyor.
2- Sevbân, soruya hemen cevap vermiyor. Umumiyetle, Efendimiz de, muhatabýn merakýný uyandýrmak, alakasýný artýrmak için, ayný þekilde sorulan soruya hemen cevap vermez, tekrar ettirirdi. Þu halde bu rivayet, Resûlullah´ýn tebliðde takip ettiði bu prensibin, ashab tarafýndan da zaman zaman tatbik edildiðine güzel bir örnek olmaktadýr.
Mamafih, derhal konuþmayýp sorunun bir-iki sefer tekrarýndan sonra cevaplamada, yapýlacak açýklamayý düþünme, zihinde derleyip toparlama, mesele ile alakalý bilgisine zihnen baþvurma gibi bir baþka gaye daha aramak da muvafýktýr.
Ýlave açýklama için önceki hadise bakýlabilir.
Ýkinci Bâb
Namazýn Eda Ve Kazasýnýn Vücûbu Hakkýnda
ـ1ـ عن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]سَألَ رَجُلٌ نَبىَّ اللّهِ #: فقَالَ يَارسُولَ اللّه كَمِ افْتَرضَ اللّهُ عَلى عِبَادِهِ مِنَ الصَّلَواتِ؟ قالَ: افْتَرَضَ اللّهُ عَلى عِبَادِهِ صَلَواتٍ خَمْساً. قالَ يَا رَسولَ اللّهِ: هَلْ قَبْلَهُنَّ أوْ بَعْدَهُنَّ شَىْءٌ؟ قالَ: افْتَرَضَ اللّهُ عَلى عِبَادِهِ صَلَواتٍ خَمْساً، فَحَلَفَ الرَّجُلُ َ يَزيدُ عَلَيْهَا شَيْئاً، وََ يَنقُصُ مِنْهَا شَيْئاً، فقَالَ رَسولُ اللّهِ #، إنْ صَدَقَ لَيَدْخُلَنَّ الجَنَّةَ[. أخرجه مسلم والترمذي والنسائى، وهذا لفظ النسائى.وقد أخرجه مسلم والترمذي في جملة حديث طويل مذكور في كتاب ا“يمان .
1. (2330)- Hz. Enes (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Bir adam, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a: "Allah, kullarýna kaç vakit namazý farz kýldý?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Allah, kullarýna beþ vakit namazý farz kýldý" diye cevap verdi. Adam tekrar sordu:
"Bunlardan önce veya sonra baþka bir þey var mý?"
"Allah kullarýna beþ vakti farz kýldý."
Bu cevap üzerine adam, bunlar üzerine hiçbir ilavede bulunmayacaðýna, onlardan herhangi bir eksiltme de yapmayacaðýna dair yemin etti. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Bu adam sözünde durursa mutlaka cennete girecektir!" buyurdu."[23]
Bu rivayeti, Müslim ve Tirmizî, Kitâbu´l-Îman´da mezkur, uzun bir hadis zýmnýnda tahric ederler.[24]
AÇIKLAMA:
1- Bu rivayette sual soran kimsenin Dýmâm Ýbnu Salebe olduðu baþka rivayetlerde belirtilmiþtir. Dýmâm, Benû Sa´d Ýbnu Bekr´in Hz. Peygamber´e gönderdiði elçi idi. Resûlullah´ýn huzuruna çýkýnca bölgesine gelen müslüman memurlarýn söylediði ve gönderilen "nebevi mektuplarýn" ihtiva ettiði tevhid, yaratýlýþ, namaz, oruç, zekât gibi esaslardaki tebliðatýyla ilgili sorular sorup, Ýslâm adýna duyduklarýný tahkik eder. Dýmâm hakkýnda gelen müslüman oluþuyla ilgili bilgiler ihtilaflý ise de, umumiyetle, Resûlullah´ýn huzuruna çýktýðýnda henüz müslüman olmadýðý, her seferinde yemin vererek sorduðu sorulara aldýðý cevaptan mutmain olarak müslüman olduðu kabul edilir. Buhârî´nin rivayeti bu kanaati te´yid etmektedir. Baþka rivayetler, kendisi müslüman olduktan sonra kavmine Ýslam´ý götürerek tebliðde bulunduðunu ve onlarýn da toptan müslüman olmalarýna sebep olduðunu te´yid eder. Vak´ayý anlatan bir rivayette, Dýmâm´ýn, kavmine geri dönünce onlara söylediði söz þöyledir: "Allah bir peygamber göndermiþ ve O´na bir kitap indirmiþtir. Ben O´nun yanýndan geldim ve size O´nun emrettiklerini ve yasakladýklarýný getirdim. Rivayet þöyle devam eder:" Vallâhi, o gün orada hazýr bulunanlardan -kadýn ve erkek- herkes ertesi güne kadar müslüman oldu."
2- Hz. Ömer (radýyallâhu anh), Dýmâm´ýn soru sormadaki maharetini fevkalade takdir ederek: "Vallâhi ben Dýmâm kadar güzel ve veciz soran birini görmedim" demiþtir. Ebû Dâvud´un Ýbnu Abbâs (radýyallâhu anh)´ tan kaydettiðini hadisin sonunda: "Hz. Peygamber´e elçi olarak gelenler arasýnda, Dýmâm kadar güzel konuþan birini iþitmedik" ifadesine yer verilmiþtir.
3- Hadiste görülen bazý fevâid:
* Hadiste, bazý âlimler haber-i vahidle amel etmeye delil bulmuþlardýr. Dýmâm´ýn iþittiklerini tahkik etmesi bu esasý zedelemez. Çünkü, o bizzat görüþüp, þahsen konuþmak için gelmiþtir. Üstelik o tek baþýna dönüp tebliðde bulunmuþ ve kavmi onun sözüne güvenerek Ýslâm´ý kabul etmiþtir.
* Tesebbüt ve tahkik memduhtur, zîra Resûlullah, Dýmâm´ý, araþtýrmasý sebebiyle kýnamamýþtýr.
* Sýrf farzlarý yapýp nevâfile yer vermeyen, kurtuluþa erecektir.
ـ2ـ وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]فُرِضَتْ عَلى النَّبىِّ # لَيْلَةً أُسْرِىَ بِهِ الصََّةُ خَمْسِينَ، ثُمَّ نَقَصَتْ حَتَّى جُعِلَتْ خَمْساً، ثُمَّ نُوَدِى يَا مُحَمَّدٌ: إنَّهُ َ يُبَدَّلُ الْقَوْلُ لَدَىَّ، وَإنَّ لَكَ بِهذِهِ الخَمْسِ خَمْسِينَ[. أخرجه الخمسة إ أبا داود، وهذا لفظ الترمذي.
2. (2331)- Hz. Enes (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a Mi´râc´a çýktýðý gece elli vakit namaz farz kýlýndý. Sonra bu azaltýlarak beþe indirildi. Sonra da þöyle hitap edildi:"Ey Muhammed! Artýk, nezdimde (hüküm kesinleþmiþtir), bu söz deðiþtirilmez. Bu beþ vakit, (Rabbinin bir lüftu olarak on misliyle kabul edilerek) senin için elli vakit sayýlacaktýr."[25]
AÇIKLAMA:
Bu hadis, beþ vakit namazýn Mi´râc sýrasýnda farz kýlýndýðýný ve ilk defa elli vakit olarak teþrî edildiðini belirtiyor. Mi´râc´la ilgili uzun bir hadiste (5570 numaralý hadis) açýklandýðý üzere Resûlullah Cenâb-ý Hakk´tan elli vakit namaz farzýný telakki ettikten sonra dönüþ sýrasýnda Hz. Mûsa (aleyhisselâm)´ya uðrar. Hz. Mûsa: "Allah ümmetine neyi farz kýldý?" diye sorunca, Resûlullah "Elli vakit namaz!" der. Bunun üzerine Hz. Mûsa: "Ümmetin buna takat getiremez, git Rabbinden azaltmasýný taleb et!" tavsiyesinde bulunur. Resûlullah mükerrer gidiþlerle namaz miktarýný elliden beþ vakte indirtir. Þu halde yukarýdaki hadis, Resûlulah (aleyhissalâtu vesselâm)´a Cenâb-ý Hakk´ýn son müracaatýnda verdiði cevabý aksettirmektedir: "Namaz artýk beþ vakitten daha da azaltýlamaz, bu kesinleþmiþ bir hükümdür."
Hadiste, namaz beþ vakit olmakla birlikte elli vakit olduðu ifade edilir. Bu, "yapýlan her hayrýn Allah indinde en az on misliyle kabul edileceði"ni tebþir eden âyet-i kerîmeye uygun bir ihbardýr: "Kim bir hayýr iþlerse iþte ona bunun on katý var" (En´âm 160). Þu halde Resûlullah´a Mî´rac´ta farz edilen beþ vakit namaz, mü´minin defter-i ameline on misliyle yani elli vakit olarak yazýlmaktadýr. Rabbimiz, namazýn ehemmiyetini gereðince takdir etmemiz için elli vakit olarak farzetmiþ, lütfunun, kereminin vüs´atini ifade için de beþ vakte indirerek elli vakit olarak deðerlendirmeye tabi tutmuþtur.
ـ3ـ وعن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]فَرَضَ اللّهُ الصََّةَ عَلى لِسَان نَبِيِّكُمْ # في الحَضَرِ أرْبَعاً، وفي السَّفَرِ رَكْعَتَيْنِ، وَفي الخَوْفِ رَكْعَةً[. أخرجه مسلم وأبو داود والنسائى .
3. (2332)- Ýbnu Abbâs (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: "Allah, namazý peygamberinizin diliyle hazerde dört, seferde iki, korku halinde de dört rek´at olarak farz kýlmýþtýr."[26]
ـ4ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]فَرَضَ اللّهُ الصََّةَ حِينَ فَرَضَهَا رَكْعَتَيْن، ثُمَّ أتَمَّهَا في الحَضَرِ، وَأُقِرَّتْ صََةُ المُسَافِرِ عَلى الفَرِيضَةِ ا‘ولَى[. أخرجه الستة إ الترمذي .
4. (2333)- Hz. Âiþe (radýyallâhu anhâ) anlatýyor: "Allah namazý (ilk defa farz ettiði zaman iki rek´at olarak farz etmiþti. Sonra onu hazer için (dörde) tamamladý. Yolcu namazý ilk farz edildiði þekilde sabit tutuldu."[27]
AÇIKLAMA:
1- Namaz farz edildiði zaman, bütün vakitler ikiþer rek´at olarak farz edilmiþtir. Ahmed Ýbnu Hanbel´in bir rivayetinde akþam namazý istisna edilir ve onun üç rek´at olarak farz edildiði belirtilir.
Buhârî´nin kaydettiði bir baþka rivayette, namazlarýn hicretten sonra dört rek´ate çýkarýldýðý belirtilir. Bu hususu Ýbnu Huzeyme, Beyhakî ve Ýbnu Hibbân tarafýndan tahriç edilmiþ olan bir rivayette Hz. Âiþe þöyle açar: "Hazer ve sefer namazý (Mi´râc´ta) ikiþer rek´at olarak farz kýlýnmýþtý. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Medîne´ye gelip, itminan bulunca hazer namazlarýna ikiþer rek´at daha ilave edildi. Sadece sabah namazý, kýraatinin uzunluðu sebebiyle iki rek´at olarak býrakýldý. Akþam namazý da eski hâli üzere üç rek´at olarak býrakýldý, çünkü bu gündüzün vitridir."
Namazlar bu þekilde dört rek´ata çýkarýldýktan sonra: "Yeryüzünde sefere çýktýðýnýz zaman, eðer kâfirlerin size fenalýk yapacaðýndan endiþe ederseniz, namazdan kýsaltmanýzda üzerinize bir vebal yoktur..." (Nisâ 101) âyeti nâzil olmuþtur. Ýbnu´l-Esîr´in, Þerhu´l-Müsned´de kaydettiðine göre, namazýn kýsaltýlmasý hadisesi hicretin dördüncü yýlýnda teþri edilmiþtir. Mamafih ilgili âyetin, hicretin ikinci yýlýnda nâzil olduðu da söylenmiþtir.
2- Hanefîler, sadedinde olduðumuz Hz. Âiþe hadisini esas alarak, seferde namazýn kasredilmesini ruhsat deðil, azimet telakki etmiþtir. Muhalifleri ve bu meyanda Þâfiîler yukarýda kaydettiðimiz âyeti esas alarak namazý seferde kasretmeyi (iki kýlmayý) ruhsat telakki etmiþtir.
3- Yeri gelmiþken þunu da belirtelim ki, bir kýsým âlimler, Ýsra yani Mi´râc´tan önce farz namaz olmamakla birlikte gece namazýnýn emredildiðini belirtirler. Bunun herhangi bir miktarý, hududu yoktur. el-Harbî, ilk defa sabah ve yatsý namazlarýnýn ikiþer rek´at farz kýlýndýðýný söylemiþtir. Þâfiî gibi bazý âlimler, gece namazýnýn bidayette farz kýlýndýðýný, ancak ‘Ondan kolayýnýza geleni okuyun’ âyetinin (Müzzemmil 20) nüzûlünden sonra bu farziyetin neshedildiðini söylerler. Bunlara göre, gecenin bir kýsmýnda kalkmak farz olmuþtur. Beþ vakit namaz farz olunca bu da neshedilmiþtir.
ـ5ـ وعن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]صََةُ النَّحْرِ رَكْعَتَانِ، وَصَةُ الْفِطْرِ رَكْعَتَانِ، وَصََةُ السَّفَرِ رَكْعَتَانِ، وَصََةُ الجُمُعَةِ رَكْعَتَانِ، تَمَامٌ غَيْرُ قَصْرٍ عَلى لِسَانِ النَّبىِّ #[. أخرجه النسائى .
5. (2334)- Hz. Ömer (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Kurban bayramýnda kýlýnan namaz iki rek´attir, Fýtýr (Ramazan) bayramýnda kýlýnan namaz iki rek´attir, sefer namazý iki rek´attir, cum´a namazý da iki rek´attir. Bunlar Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn lisaný üzere, tamamdýr, kýsaltma yoktur."[28]
ـ6ـ وعن عبداللّه بن فضالة عن أبيه قال: ]عَلّمَنِى رسولُ اللّه #، وََكَانَ فِيمَ عَلّمَنِى، وََحَافِظْ عَلى الصَّلَواتِ الخَمْسِ. قالَ قُلْتُ: إنَّ هذِهِ سَاعَاتٍ لِِى فِيهَا أشْغَالٌ، فَمُرْنِى بِأمْرٍ جَامِعٍ إذا أنَا فَعَلْتُهُ أجْزأَ عَنِّى؟ فقَالَ: حَافِظْ عَلى الْعَصْرَيْنِ، وَمَا كَانَتْ مِنْ لُغَتِنَا، قُلْتُ: وَمَا الْعَصْرَانِ؟ فقَالَ: صََةٌ قَبْلَ طُلُوعِ الشَّمْسِ، وَصََةٌ قَبْلَ غُرُوبِهَا[. أخرجه أبو داود .
6. (2335)- Abdullah Ýbnu Fudâle, babasý (Fudâle´den) naklen anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn bana öðrettikleri arasýnda: "Beþ vakit namaza devam edin!" emri de vardý. Ben: "Bu beþ vakit, benim meþguliyetlerimin bulunduðu anlardýr. Bana (bunlarýn yerine geçecek) cami (kapsamlý) bir þey emret, öyle ki onu yaptým mý, benden beþ vakit namaz borcunun yerine geçsin!" dedim. Bunun üzerine: "Öyleyse Asreyn´e devam et!" buyurdu. Bu kelime bizim dilimizde yoktu. Bu sebeple: "Asreyn nedir?" diye sordum. "Güneþ doðmazdan önceki namazla güneþ batmazdan önceki namaz" buyurdu."[29]
AÇIKLAMA:
1- Hadiste, "devam et" diye tercüme ettiðimiz hâfizun emri muhafaza etmekten gelir, bu da "amel"e ilim, hey´et ve vakit olarak riayet etmek ve aslýný ortaya çýkaran ve îfa edilmesini tamamlayan ve kemaline götüren bütün cüzleriyle ikame etmek mânasýna gelir.
2- Sabah namazýna da asr denmesi taðlib prensibiyledir. Araplar annebabaya ebeveyn (iki baba), ay ve güneþe kamereyn (iki ay) derler. Bu bir ifade üslubudur, taðlib denir. Asr´ýn sabah´a galebesi, meþguliyetlerin çokluðu sebebiyle ikindiye riayetin zorluðundan ileri gelmiþtir.
3- Bu hadis, görüldüðü üzere müþkil bir mâna arzetmektedir. Çünkü sabah ve ikindi namazlarýnýn, diðer vakitlerin yerine geçebileceði mânasýný zihne getirmektedir. Halbuki, Kur´an ve sünnette gelen pek çok muhkem nassla sabit olmuþtur ki, günde beþ vakit namaz farzdýr ve bunlardan hiçbiri diðerinin yerini tutmayacaðý gibi, bu beþi eksiltmenin de imkaný yoktur.
Bu çeþit, sahih hadislere veya Kur´ân´a ters düþen (teâruz eden) rivayetler vasfen sahih bile olsa þazz denir ve hükmüyle amel edilmez. Zayýf olduðu takdirde münker denir, evleviyetle amelden terkedilir.
Beyhakî Sünen´inde hadisi sýhhat yönüyle deðerlendirmeden güzel bir te´vilde bulunur: "Doðruyu Allah bilir ya Efendimiz þunu demek istemiþ olmalýdýr: "Beþ vakit namazýn her birini ilk vakitlerinde kýl, mücbir bir sebeple ilk vaktinde kýlamaz da tehir edersen mazur sayýlýrsýn, ama iki vaktin namazlarýnýn ilk vaktinde kýlýnmasýný sýký sýkýya emretmektedir." Ýbnu Hibbân da Sahih´inde þöyle demiþtir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn Asreyn´in kýlýnmasý hususundaki ziyade te´kidi, vaktin evvelinde kýlýnmasýný emir gayesine matuftur. Betahsis bu iki vaktin zikr, o zamandaki meþguliyetlerin çokluðu sebebiyle tehlikeye düþme ihtimalinin fazlalýðýndan ileri gelir."
ـ7ـ وعن سيرة بن معبد قال: ]قالَ رسولُ اللّهِ # مُرُوا الصَّبىَّ بِالصََّةِ إذا بَلَغَ سَبْعَ سِنِينَ، فإذَا بَلَغَ عَشْرَ سِنِينَ فَاضْرِبُوهُ عَلَيْهَا[. أخرجه أبو داود والترمذي.ولفظه: »عَلِّمُوا الصَّبىَّ الصََّةَ ابْنَ سَبْعٍ وَاضْرِبُوهُ عَلَيْهَا ابن عَشْرٍ« .
7. (2336)- Sebretü´ bnu Ma´bed (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Yedi yaþýna geldi mi çocuða namazý emredin, on yaþýna geldi mi kýlmadýðý takdirde dövün."[30]
Tirmizî´nin rivayetinde "Çocuða namazý yedi yaþýnda öðretin, kýlmadýðý takdirde on yaþýnda dövün" þeklindedir.
ـ8ـ وعن عمرو بن العاص رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قالَ #: مُرُوا أوَْدَكُمْ بِالصََّةِ وَهُمْ أبْنَاءُ سَبْعٍ، وَاضْرِبُوهُمْ عَلَيْهَا وَهُمْ أبْنَاءُ عَشْرٍ، وَفَرِّقُوا بَيْنَهُمْ في المَضَاجِعِ[. أخرجه أبو داود .
8. (2337)- Amr Ýbnu´l-Âs (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Çocuklarýnýza, onlar yedi yaþýnda iken namazý emredin. On yaþýnda olunca namaz(daki ihmalleri) sebebiyle onlarý dövün, yataklarýný da ayýrýn."[31]
ـ9ـ وله في أخرى: ]أنَّ رَسولُ اللّهِ # سُئِلَ عَنْ ذلِكَ فقَالَ: إذَا عَرَفَ يَمِينَهُ مِنْ شِمَالِهِ فَمُرُوهُ بِالصََّةِ[ .
9. (2338)- Onun bir diðer rivayetinde þöyle denir: "Resûlullah´a bundan (namazýn çocuða ne zaman emredileceðinden) sorulmuþtu:
"Çocuk saðýný solundan ayýrmasýný bildi mi ona namazý emredin" buyurdu."[32]
AÇIKLAMA:
1- Çocuk terbiyesi ile ilgili olarak Resûlullah´ýn verdiði mühim talimatlardan biri, çocuða namazýn emredilmesiyle ilgilidir. Yukarýda kaydedilen üç hadis bu mesele üzerine ciddi prensipler vaz´etmektedir. Doðar doðmaz kulaklarýna ezan ve kamet okuyup isim koymakla fiilen baþlatýlan çocuk terbiyesinin, sünnette gelen beyanlara göre muhtelif safhalarý var. Kýsaca özetleyelim:
* Ta´lime (öðretmeye) baþlama yaþý: Konuþmaktýr. Hz. peygamber´den gelen rivayetler, Abdulmuttaliboðullarýndan bir çocuk, konuþmaya baþlar baþlamaz, o çocuða þu âyeti yedi sefer okutarak ezberletirdi: "Hamd O Allah´a olsun ki, O ne bir çocuk edinmiþtir, ne de mülkünde bir ortaða sahiptir" (Nahl 78).
Görüldüðü üzere ilk öðretilen þey Kur´an´dan bazý âyetlerdir ve itikadla ilgilidir.
* Namaza baþlama yaþý: Temyiz yaþýdýr. Yukarýda, ilk iki hadiste yedi rakamý geçmekte ise de üçüncü hadiste saðýný solundan ayýrma tabiri geçmektedir. bu meseleye temas eden baþka hadislerde "20´ye kadar sayma" "namazý anlama", "süt diþlerini atma (diþeme)" gibi baþka kýstaslar zikredilmiþtir. Âlimler bütün rivayetleri deðerlendirerek namazý emretme yaþýnýn "temyiz yaþý" olduðunu, bunu rakamla tesbitin zor olduðunu, zîra her çocukta bunun deðiþebileceðini, bazýlarýnýn 4-5 yaþlarýnda bile "temyiz"e ulaþabilirken diðer bir kýsmýnýn 7-8 yaþlarýnda bile "temyiz"e ulaþamayacaðýný belirtirler.Temyizi tarifte hadisciler umumiyetle muhatap olabilmeyi, yani "çocuðun söylenenleri eksiksiz anlayýp tam olarak cevap verebilir hale gelmesi"ni esas alýrlar.Âlimler derler ki: "Namaz temyiz yaþýnda emredildiðine göre daha önceden çocuk namazla ilgili farz, vacib, sünnet her çeþit bilgileri öðrenmelidir." Buna göre konuþmaya baþladýðý andan itibaren en azýndan namazda okuyacaðý sûreler, duâlar, namazýn rükünleri, vacibleri vs. ile ilgili bilgiler öðretilmiþ olmalýdýr.
* Namazý zorla kýldýrma yaþý: On yaþýdýr. Hadiste: "Yedi yaþýnda namazý emredin, on yaþýnda namaz için dövün" buyrulmuþtur. Bu emir yedi yaþlarýnda yavaþ yavaþ, fazla zorlanmadan tatlýlýkla alýþtýrýlmasýný irþad eder, bu yaþta dayaðý tavsiye etmez. Ama on yaþýna gelince namaz henüz tam benimsetilememiþse icabýnda dövülmesi tavsiye edilmektedir. Zîra o yaþlarda dinin en mühim emri olan namaza alýþtýrýlamazsa ondan sonra büyük zorluklar çýkabilecek, alýþtýrýlamayabilecek demektir.
Dal küçükken eðilir ve: Müslüman evladýnýn evleviyetle eðilmesi, alýþtýrýlmasý gereken þey namazdýr.
Âile reisini pek çok âyetiyle [Tahrîm 6, Zümer 15-16, Þuarâ 45] terbiyeden sorumlu tutan Kur´ân-ý Kerîm, âile ferdlerine bilhassa namazýn emredilmesi üzerinde durur: "Ehline namazý emret. Kendin de ona sebat ile devam eyle. Biz senden bir rýzýk istemiyoruz. Seni biz rýzýklandýrýrýz" (Tâhâ 132).
Ýslâm âlimleri, çocuða dînini öðretmeden meslek öðretilmesini câiz bulmazlar. "Zîra derler, çocuðun bilahare kalbinden sökülüp atýlmasý zor olan bozuk bir mezhep üzere yetiþme ihtimali vardýr."
On yaþ yataklarýný ayýrma yaþýdýr da. Münâvî, emir mutlak olmasý haysiyetiyle hepsi kýz veya hepsi erkek de olsa o yaþta çocuklarýn "uyuduklarý yataklarýn" ayrýlmasý gerektiðini belirtir. Bu nebevî irþad on yaþýna basan çocuklarýn cinsî terbiyelerinin ciddî ve sistemli þekilde ele alýnmasýný tazammun eder. On yaþlarýna mürâhýk yaþý da denir. Çocukta yavaþ yavaþ büluð emareleri baþlar. Bu yaþa terettüp eden baþka ahkâm da vardýr.
2- Ýslâm âlimleri on yaþýnda dayaða izin verilmiþ olmasýný, çocuðun bu yaþta dayaða tahammül edebileceði ve böylece dayaðýn terbiyevî olabileceði gerekçesiyle îzah ederler. Aliyyü´l-Kârî, altý yaþtan önce dayaðýn haram olduðunu belirtir. Beyhakî hazretleri "farzý ilgilendirmeyen meseleler dýþýnda dayaðýn helâl olmadýðý" kanaatini ifade eder. Bu bâbta gelen âyet ve hadisleri esas alan âlimler meþru olan dayaðýn "yaralayýcý olmayacak", "üç darbeyi geçmeyecek" ve "baþa vurulmayacak" þekilde olmasý gerektiðinde ittifak ederler.
ـ10ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]عَرَضَنِى رَسولُ اللّهِ # يَوْمَ أُحُدٍ وَأنَا ابْنُ أرْبَعَ عَشَرَةَ فَلَمْ يُجْزِنِى، وَعَرَضَنِى يََوْنَ الخَنْدَقِ، وَأنَا ابْنُ خَمْسَ عَشَرَةَ فَأجَازَنِى. قَالَ نَافِعٌ: فَقَدِمْتُ عَلى عُمَرَ بنِ عَبْدِ الْعَزِيزِ، وَهُوَ خَلِيفَةٌ فَحَدَّثْتُهُ هذا الحَديثَ، فقَالَ: إنَّ هذَا الحَدَّ مَا بَيْنَ الصَّغِيرِ وَالْكَبِيرِ، فَكَتَبَ إلى عُمَّالِهِ أنْ يَفْرِضُوا لِمَنْ بَلَغَ خَمْسَ عَشْرَةَ، وَمَا كانَ دُونَ ذلِكَ فَاجْعَلُوهُ في الْعِيَالِ[. أخرجه الخمسة .
10. (2339)- Ýbnu Ömer (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) beni Uhud savaþý sýrasýnda teftiþ etti. O zaman ondört yaþýnda idim, savaþa katýlmama izin vermedi. Hendek savaþý sýrasýnda da beni gördü, o zaman ben onbeþ yaþýnda idim, bu sefer bana (cihad) izni verdi."
Nâfi´ der ki: "Ben Ömer Ýbnu Abdilaziz´e uðradým, o zaman halife idi. Kendisine bu vak´ayý anlattým. Bana:
"Bu (onbeþ yaþ) çocukla büyüðü ayýran hududdur" buyurdu. Valilerine yazarak, onbeþ yaþýna basanlarý mükellef addetmelerini, daha küçükleri âile efradýndan saymalarýný emretti."[33]
AÇIKLAMA:
1- Hz. Peygamber cihada kaydetme iþinde büluða ermiþ olmayý esas alýyordu. Bazý rivayetlerde sarahaten geldiði üzere, Abdullah Ýbnu Ömer (radýyallâhu anh) Uhud´a katýlmak ister, ancak teftiþte yaþýnýn ondört olduðu anlaþýlýnca kabul etmez.
2- Teftiþ, metinde arz kelimesiyle ifade edilmiþtir. Hz. Peygamber, cihada katýlmak isteyenleri yola çýktýktan sonra konaklayýp, teker teker gözden geçirir, savaþla ilgili bazý talimatlar verirdi. Arz´dan bu kastedilmiþ olabilir. Bazý rivayetlerde meçhul ifade ile "Ben Resûlullah´a arzedildim" þeklinde gelmiþtir. Cihada çýkacaklarýn yazýlmasý sýrasýnda huzura çýkarýlmýþ olabilir. Belirttiðimiz üzere, vak´a, savaþa katýlacaklarýn Efendimiz tarafýndan önceden þu veya bu þekilde görülmesi, tedkik ve teftiþten geçirilmesidir. Bu teftiþlerde "küçük bulunduðu" için geri çevrilenler de olmuþtur.
3- Rivayette dikkatimizi çeken bir husus, Uhud savaþýnda 14 yaþýnda olan Ýbnu Ömer´in Hendek savaþýnda 15 yaþýnda olduðunun ifade edilmiþ olmasýdýr, Ýbnu Sa´d´ýn kaydettiði üzere, "onaltý yaþýnda" olmasý gerekirdi.
Bu husus iki þekilde îzah edilir:
* Bazý rivayetlere göre Hendek savaþý 4. hicrî yýlýn Þevval ayýnda cereyan etmiþtir. Uhud savaþý hicrî 3. senenin Þevvalinde cereyan ettiðine göre, arada ihtilaf yoktur.
* Ancak meðâzî sahiplerinin büyük çoðunluðu, 4. hicrî senede, müslümanlarýn -Mekkelilerin Uhud savaþý sýrasýnda: "Gelecek yýl Bedir´de buluþalým!" tehdidi üzerine- Bedr´e gittiklerini, orada müþrikleri göremeyip savaþmadan geri döndüklerini belirtirler. Ayrýca rivayetler çoðunluk itibariyle Hendek Savaþý´nýn 5. Hicrî yýlýnda cereyan ettiðini belirtir. Bu durumda sadedinde olduðumuz rivayet te´vile muhtaç olmaktadýr. Beyhakî ve diðer bazýlarý þöyle açýklar: "Ýbnu Ömer´in: "Ben Uhud Savaþýnda ondört yaþýnda olduðum halde arzedildim" sözü "ondört yaþýna bastým" demektir. "Hendek sýrasýnda arzedildiðimde 15 yaþýndaydým" sözü de "onbeþ yaþýný geçmiþtim" demektir. Birincide küsürâtý atmýþ, ikincide de yuvarlamýþ olmaktadýr. Araplarýn bu tarz kullanýmlarý câridir, her zaman iþitilir. Bu suretle aradaki ihtilaf da kalkmýþ olur."
4- Bu rivayet Hz. Peygamber döneminin terbiye sistemi hakkýnda mühim bir ip ucu vermektedir: Askerî terbiye büluðdan önce tamamlanmaktadýr. Þöyle ki: "Bir kimsenin savaþa alýnmasý demek, gerekli olan savaþ bilgisinin öðretilmesi, gerekli talimin yaptýrýlmasý demektir. O devirde ok atma, kýlýç sallama, kalkan kullanma, ata binme, teke tek vuruþma, saldýrma, müdafaa gibi maharet isteyen pek çok teknikler savaþçý için gerekli idi. Aksi takdirde bunlarda yeterli formasyonu almamýþ kimsenin savaþa alýnmasý, silahþörlerin eline kurbanlýk teslim edilmesi gibi bir mânaya gelirdi.
Þu halde onbeþ yaþ askerî talimin tamamlanma yaþýdýr. Týpký, dînî bakýmdan da mükellefiyetlerini yerine getirecek bilgi ve alýþkanlýklarla teçhizi gibi. Zîra büluð yaþý mükellef olma yaþýdýr. Müslüman evladý, büluðla baþlayacak mükellefiyetlerini yerine getirebilecek formasyonu büluðdan önce almalýdýr. Ailenin vazifesi onu bu mükellefiyetlerine hazýrlamaktýr. Büluða eren bir kimse:
1) Allah´a karþý ubûdiyetle (namaz, oruç, zekât, hacc) mükelleftir.
2) Ailesine karþý (nafaka, himaye, terbiye vs. vazifelerle) mükelleftir.
3) Devletine karþý (vergi, askerlik vs. ile) mükelleftir."
Çocuðun babasý üzerindeki haklarýndan biri de terbiyesini güzel yapmaktýr."(18) hadisinde beyan edilen "güzel terbiye alma hakký" çocuðun hayata mükemmelen hazýrlanmasýyla, bütün mükellefiyetlerini îfa edebilecek þekilde yetiþtirilmesiyle yerine getirilmiþ olur. Sadece "din terbiyesi" veya sadece "meslek terbiyesi" veya sadece "askerlik terbiyesi" vermek "güzel terbiye" deðildir, eksik terbiyedir.
Askerî terbiye ile ilgili olarak þu noktayý ilave etmemiz gerekir: Elbette her devrin askerî talim ve terbiyesi farklýdýr ve formasyonu da farklýdýr. Duruma göre büluð çaðý, asker olmasý için yeterli olmayabilir. Aksine büluðdan önce de askerî vazife, duruma göre verilebilir. Bu gibi sebeplerle Mâlikî ve Hanefî ulemâ, savaþa katýlma iznini büluða baðlý kýlmamýþlar, imamýn yetkisine býrakmýþlardýr: Ýmam, savaþa muktedir gördüðüne izin verebilir. Nitekim Semuretu´bnu Cündüb, arz sonunda bir arkadaþý cihada kabul edilip kendisi reddedilince, Hz. Peygamber´e itiraz eder ve güreþte onu yýkabileceðini söyler. Resûlullah onlarý güreþtirir. Semure söylediðini yapar ve Efendimiz de onu askere kaydeder.
5- Bu rivayeti esas alan Ömer Ýbnu Abdilaziz gibi bazýlarý mükellefiyet için onbeþ yaþý esas alýrlar: "Çocuk bu yaþa bastý mý ihtilam olmasa da mükellef olur, yeter ki, onda rüþd tesbit edilsin" derler. Onlara göre bu yaþa basanýn üzerinden çocukluk ahkâmý kalkar. Hanefîler ihtilamý þart koþarlar ve bunun 18 yaþýna kadar uzayabileceðini söylerler.
ـ11ـ وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ رسول اللّهِ # قالَ: مَنْ نَسِىَ صََةً فَلْيُصَلِّ إذَا ذَكَرَهَا، َ كَفَّارَةَ لَهَا إَّ ذَلِكَ[. أخرجه الخمسة .
11. (2340)- Hz. Enes (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kim bir namaz unutacak olursa hatýrlayýnca derhal kýlsýn. Unutulan namazýn bundan baþka kefareti yoktur."[34]
ـ12ـ وفي أخرى للشيخين: ]إذَا رَقَدَ أحَدُكُمْ عَنِ الصََّةِ، أوْ غَفَلَ عَنْهَا، فَلْيُصَلِّهَا إذَا ذَكَرَهَا، فإنَّ اللّهَ عَزَّ وَجَلَّ يَقُولُ: وَأقِمِ الصََّةَ لِذِكْرِى[.
12. (2341)- Buhârî ve Müslim´in bir diðer rivayetinde þöyle denmiþtir: "Sizden biriniz namaz sýrasýnda yatmýþ idiyse veya namaza karþý gaflet etmiþ (ve unutmuþ) ise, hatýrlar hatýrlamaz onu kýlsýn. Zîra Allah Teâlâ Hazretleri þöyle buyurmuþtur: "Beni anmak için namaz kýl!" (Tâhâ 14).[35]
AÇIKLAMA:
1- Bu iki hadisin, müteakiben kaydedeceðimiz baþka vecihlerinde esbâb-ý vürûdu da belirtilmiþtir. Buna göre: "Hayber seferi dönüþünde Ýslâm ordusu, gecenin baþ tarafýnda yol alýr. Bir ara askerlere uyku bastýrýnca Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Bilâl-i Habeþî (radýyallâhu anh)´yi nöbetçi býrakarak orduya istirahat verir. Nöbet sýrasýnda Bilal de uyur. Ertesi sabah güneþin hararetiyle uyanýrlar. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) oradan uzaklaþmalarýný emreder. Bir müddet sonra, ordu namaz için, Aleyhissalâtu vesselâm´in iþaretiyle durur. Askerler abdest alýp kaçýrýlan sabah namazýný kaza ederler. Namaz bitince Efendimiz: "Kim bir namaz unutacak olursa hatýrlayýnca hemen kýlsýn, zîra Cenâb-ý Hakk "Beni anmak için namaz kýl" buyurmuþtur" der.
2- Bu hadis çok farklý yorumlara tâbi tutulmuþ, ihtiva ettiði ahkâm hususunda ihtilaflý neticelere varýlmýþtýr. Bu farklýlýklara, âyet-i kerîmenin kýraatindeki ihtilaf da müessir olmuþtur. Biz fazla teferruâta girmeden mühim birkaç noktaya temas edeceðiz:
* Hadisin zâhiri, kaçýrýlan namazla, eda edilecek namaz arasýnda, tertibe riâyet edilmesini âmirdir. Yani bir namaz, unutma veya uyuma sebebiyle kaçýrýlýrsa o kaza edilmeden vakti girmiþ bulunan müteakip namaz kýlýnamaz. Ýmam Mâlik kaçýrýlan namaz kaza edilmeden vaktin namazý kýlýndýktan sonra hatýrlanmasý halinde, kaçýrýlan namazýn kazaen kýlýndýktan sonra vaktin namazýnýn ikinci sefer yeniden kýlýnmasý gerektiðine hükmetmiþtir.
* Kaçýrýlan namaz kerâhet vaktinde hatýrlanmýþ ise, Hanefîlere göre bu vakitte namaz kýlýnamaz. Mâlik ve Þâfiî, Evzâî, Ahmed ve Ýshak (rahimehumullah)´a göre, kaçýrýlan namazlar kerâhet vakitlerinde dahi kaza edilir. Bunlara göre, mekruh vakitlerde de kýlýnýr. Zîra sadedinde olduðumuz hadis, "hatýrlayýnca" diye mutlak gelmiþtir, mekruh vakitler bu ýtlaka dahildir.Sahabeden bazýlarýnýn (Hz. Ömer, Ýbnu Ömer, Sa´d Ýbnu Ebî Vakkas, Ýbnu Mes´ud, Selman (radýyallâhu anhüm): "Namazý kasden terkeden kimseye kaza yoktur" dediði rivayet edilmiþtir. Buna kâil olanlara þöyle cevap verilmiþtir: "Unutarak namazý kýlamayana kaza gerekirse, bilerek terkedene evleviyetle lazým gelir. Hadiste meselenin ehemmiyetini tesbit için hafifi zikredilmiþtir. Unutarak býrakana kaza gerekirse, bilerek terkedene daha fazla kaza gerekir. Üstelik unutan mazurdur, býraktýðý için günaha girmez, kaza edince borcunu eda etmiþ olur. Öbürünün hadiste zikredilmemesi, ednayý zikrederek âlâya (daha ehemmiyetliye) tembih kabilindendir. Ayrýca "Kasden býrakana kaza gerekmez" diyenler, bunu unutmaktan daha hafif gördükleri için söylememiþlerdir. Bilakis daha fena bulduklarý için öyle söylemiþlerdir. "Bu isyandýr kaza ile telafi edilmez, boþuna zahmet çekmesinler" mânasýnda bir deðerlendirmedir, aðýr bir tevbihtir.
* Kaçýrýlan namazlar kaza edilirken ikâmet ve ezan okunmalý mý okunmamalý mý? Bu hususta da ihtilaf edilmiþtir. Ahmed Ýbnu Hanbel ve Hanefîlere göre okunmasý gerekir. Ýmam Þâfiî´nin bu husustaki görüþü ihtilaflýdýr. Ercah görüþe göre kamet okunur, ezan okunmaz.
* Kazaya kalan namaz bizzat kýlmaktan baþka bir surette telafi edilemez. Sözgelimi onun yerine baþkasý kýlamaz, sadaka vs. ile kefareti ödenemez. Ancak âlimler, çok borcu olan kimsenin ölürken, namazlarýna bedel fidye verilmesini vasiyet etmiþ olmasý durumunda, bu vasiyetin yerine getirileceðini söylemiþlerdir.
ـ13ـ وعن أبى قتادة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]سِرْنَا مَعَ رَسولِ اللّهِ # لَيْلَةً فقَالَ بَعْضُ الْقَوْمِ: لَوْ عَرَّسْتَ بِنَا يَا رَسُولَ اللّهِ؟ قالَ: أخَافُ أنْ تَنَامُوا عَنِ الصََّةِ، فقَالَ بَِلٌ: أنَا أوقظُكُمْ، فضْطَجعُوا، وَأسْنَدَ بَِلٌ ظَهْرَهُ إلى رَاحِلَتِهِ فَلَلَبَتْهُ عَيْنَاهُ فَنَامَ، فَاسْتَيْقَظَ النّبىُّ # وَقَدْ طَلَعَ حَاجِبُ الشَّمسِ، فقَالَ يَا بَِلُ: أيْنَ مَا قُلْتَ؟ فقَالَ: مَا أُلْقِيَتْ عَلىَّ نَوْمَة مِثْلُهَا قَطُّ. قالَ: إنَّ اللّهَ قَبَضَ أرْوَاحَكُمْ حِينَ شَاءَ، وَرَدَّهَا عَلَيْكُمْ حِينَ شَاءَ، يَا بَِلُ: قُمْ فَأذِّنْ بِالنَّاسِ بِالصََّةِ، فَتَوَضَّأ، فَلَمَّا ارْتَفَعَتْ الشَّمْسُ وَابْيَاضَّتْ قَامَ فَصَلّى بِالنَّاسِ جَمَاعَةً[. أخرجه الخمسة، واللفظ للبخارى والنسائى .
13. (2342)- Ebû Katâde (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah´la beraber bir gece boyu yürüdük. Cemaatten bazýlarý:"Ey Allah´ýn Resûlü! Bize mola verseniz!" diye talepte bulundular. Efendimiz:
"Namaz vaktine uyuyakalmanýzdan korkuyorum" buyurdu. Bunun üzerine Hz. Bilâl: "Ben sizi uyandýrýrým!" dedi. Böylece Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) mola verdi ve herkes yattý. Nöbette kalan Bilâl de sýrtýný devesine dayamýþtý ki gözleri kapanýverdi, o da uyuyakaldý.
Güneþin doðmasýyla Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) uyandý ve:
"Ey Bilâl! Sözün ne oldu?" diye seslendi ve Hz. Bilâl: "Üzerime böyle bir uyku hiç çökmedi" diyerek cevap verdi. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Allah Teâlâ Hazretleri, ruhlarýnýzý dilediði zaman kabzeder, dilediði zaman geri gönderir. Ey Bilâl! Halka namaz için ezan oku" buyurdu. Sonra abdest aldý ve güneþ yükselip beyazlaþýnca kalktý, kafileye cemaatle namaz kýldýrdý."[36]
ـ14ـ وعند أبى داود: ]فَمَا أيْقَظَهُمْ إّ حَرُّ الشّمْسِ، فقَامُوا وَسَارُوا هُنَيَّةً، ثُمَّ نَزَلُوا فَتَوَضّئُوا، وأذَّنَ بَِلٌ فَصَلّوا رَكْعَتَى الْفَجَرِ، ثُمَّ صَلّوا الْفَجْرَ وَرَكِبُوا، فقَالَ بَعْضُهُمْ لِبَعْضٍ قَدْ فَرَّطْنَا في صََتِنَا، فقَالَ النّبىُّ #: إنَّهُ َ تَفْرِيطَ في النَّوْمِ، إنَّمَا التَّفْرِيط في الْيَقَظَةِ، فإذَا سَهَا أحَدُكُمْ عَنْ صََةٍ فَلْيُصَلِّهَا حِينَ يَذْكُرُهَا، وَمِنَ الْغَدِ لِلْوَقْتِ[ .
14. (2343)- Bu hadis Ebû Dâvud´un bir rivayetinde þöyle gelmiþtir: "Güneþin harareti onlarý uyandýrýnca kalktýlar, bir müddet yürüdüler, sonra tekrar konaklayýp abdest aldýlar. Hz. Bilâl (radýyallâhu anh) ezan okudu. Sabahýn iki rekatlik (sünnet) namazýný kýldýlar, sonra da sabah namazýný (kazaen) kýldýlar. Namazdan sonra hayvanlara binip yola koyuldular. Giderken birbirlerine: "Namazýmýzda ihmalkârlýk ettik" diye yakýnýyorlardý. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):
"Uyurken (vâki olan namaz kaçmasý) ihmal sayýlmaz, ihmal uyanýklýktadýr. Sizden biri, herhangi bir namazda gaflete düþer kaçýrýrsa, hatýrlayýnca onu hemen kýlsýn. Ertesi sabahýn namazý da mûtad vaktinde kýlýnýr" buyurdu."
ـ15ـ وفي أخرى له: ]فَقُمْنَا وَهِيلِينَ لِصََتِنَا، فقَالَ النَّبىُّ #: رُوَيْداً رُوَيْداً: َ بَأسَ عَلَيْكُمْ. حَتَّى إذَا تَعَالَتِ الشّمْسُ. قالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ كَانَ مِنْكُمْ يَرْكَعُ رَكْعَتَىِ الْفَجْرِ فَلْيَرْكَعْهُمَا، فقَالَ
مَنْ كَانَ يَرْكَعُهُمَا، وََمَنْ لَمْ يَكُنْ يَرْكَعُهُمَا فَرَكَعَهُمَا، ثُمَّ أمَرَ رسولُ اللّهِ # أنْ يُنَادَى بِالصََّةِ فَنُودِىَ بِهَا، فقََامَ رسولُ اللّهِ # فَصَلّى بِنَا، فَلَمَّا انْصَرَفَ قالَ: أَ إنَّا بِحَمْدِ اللّهِ
radyobeyan