Nefsle ilgili hadisler 12 By: sumeyye Date: 28 Nisan 2010, 11:29:15
AÇIKLAMA:
Hadis, Buhârî´deki aslýndan özetlenerek alýnmýþtýr. Orada, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn mektubu Bahreyn´in idarecisine gönderdiði, onun da Kisra´ya yolladýðý ifade edilir.
Baþka rivayetler, Bahreyn´deki idarecinin, bilahere Ýslam´la þereflenen Münzir Ýbnu Savâ olduðunu, Ýran kisrasýnýn da Ebreviz[210] Ýbnu Hürmüz Ýbnu Enuþirevan olduðunu belirtir.
Rivayetler, mektubu okutan Kisra´nýn daha bidayetteki üslub hoþuna gitmediði için öfkelenerek, okumayý tamamlatmadan kibir ve öfkeyle yýrttýðýný belirtir. Onu kýzdýran husus, mektuba kendi ismiyle deðil, Allah Resulü´nün ismiyle baþlamýþ olmasýdýr. Mektup þöyle:
"Rahman ve Rahim olan Allah´ýn adýyla!
Allah´ýn Resulü Muhammed´den Ýranlýlarýn büyük reisi Kisra´ya:
Hidayet yoluna girip ona tabi olana, Allah´a, O´nun kulu ve Resulü´ ne iman edene, Allah´tan baþka ilah olmadýðýna, O´nun bir tek ve ortaksýz bulunduðuna, Muhammed´in O´nun resulü ve kulu olduðuna þehadet edip kabul edene selam olsun! Buna göre ben seni, tam bir Ýslam daveti ile (Ýslam´a) çaðýrýyorum. Zira ben, kim olursa olsun can taþýyan herkese belli bir tehlikeyi haber verip uyandýrmak ve inanmayanlar üzerinde Allah´ýn sözünü gerçekleþtirmek için istisnasýz bütün insanlara gönderilmiþ bir Allah Resulüyüm. O halde sen Ýslam´a gir de emniyet ve selameti bul! Þayet kaçýnacak olursan bu halde hiç þüphesiz Mecusilerin günahý senin üzerinde toplanacaktýr."
Mektubun saygýsýzca karþýlanýp yýrtýldýðý haberi Aleyhissalâtu vesselâm´a ulaþýnca: "Allah da onun mülkünü paramparça etsin!" diye beddua eder.
Meselenin kaynaklarda gelen devamýna göre, Kisra Perviz, bu mektup üzerine, Yemen´deki valisine yazarak, Resulullah´ýn derhal merkeze gönderilmesi için emir verir. Yemen valisi bu maksadla Medine´ye bir heyet çýkarýr. Heyet mektubu verince Aleyhissalâtu vesselâm, ertesi güne cevap yazacaðýný söyler. Ertesi gün heyete: "Bu gece benim efendim (Rabbim) senin efendini Seroeh eliyle öldürttü!" der. Heyet Yemen´e geri döner. Orada, Aleyhissalâtu vesselâm´ýn bildirdiði günde Kisra´nýn öldürüldüðünü tahkik edince Müslüman olurlar.
Resulullah´ýn Kisra´ya yazdýðý mektubun aslý günümüze intikal etmiþtir.[211]
ـ5956 ـ22ـ وعن أسامة بن زيد رَضِيَ اللّهُ عَنهما قال: ]رَكِبَ النَّبِيُّ # عَلى حِمَارٍ عَلَيْهِ إكَافٌ تَحْتَهُ قَطِيفَةٌ فَدَكِيَّةٌ وَأرْدَفَ أُسَامَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنه وَرَاءَهُ، يَعُودُ سَعْدَ ابْنِ عُبَادَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنه في بَنِي الْحَرْثِ بْنِ الْخَزْرَجِ قَبْلَ وَقْعَةِ بَدْرٍ فَسَارَا حَتّى مَرّا بِمَجْلِسٍ فيهِ عَبْدُ اللّهِ بْنُ أُبَيْ ابْنُ سَلُولٍ، وَذلِكَ قَبْلَ أنْ يُسْلِمَ عَبْدُاللّهِ ابْنُ أُبَيٍّ، فإذَا في الْمَجْلِسِ أخَْطٌ مِنَ الْمُسْلِمِينَ وَالْمُشْرِكِينَ عَبَدَةِ ا‘وْثَانِ وَالْيَهُودِ وَالْمُسْلِمِينَ، وفِي الْمَجْلِسِ عَبْدُاللّهِ بْنُ رَوَاحَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ، فَلَمَّا غَشِيَتِ الْمَجْلِسَ عَجَاجَةُ الْدَّابَّةِ خَمّرَ عَبْدُاللّهِ بْنُ أُبَيٍّ أنْفَهُ بِرِدَائِهِ، ثُمَّ قَالَ: َ تَغَبِّرُوا عَلَيْنَا، فَسَلَّمَ رَسُولُ اللّهِ # عَلَيْهِمْ ثُمَّ وَقَفَ، وَنَزَلَ فَدعَاَهُمْ إلَى اللّهِ تَعَالَى، وَقَرَأ عَلَيْهِمْ الْقُرآنَ. فَقَالَ لَهُ عَبْدُ اللّهِ بْنُ أُبَيٍّ: أيُّهَا الْمَرْءُ إنَّهُ َ أحْسَنَ مِمَّا تَقُولُ إنْ كَانَ حَقّاً فََ تُؤْذِنَا بِهِ فِي مَجَالِسِنَا. ارْجِعْ إلَى رَحْلِكَ، فَمَنْ جَاءَكَ فَاقْصُصْ عَلَيْهِ، فَقَالَ عَبْدُاللّهِ بْنُ رَوَاحَةَ: بَلَى يَا رَسُولَ اللّهِ، فَاَغْشَنَا بِهِ فِي مَجَالِسَنَا، فَإنَّا نُحِبُّ ذلِكَ فَاسْتبَّ الْمُسْلِمُونَ وَالْمُشْركُونَ وَالْيَهُودُ حَتّى كَادُوا يَتَثَاوَرُونَ فَلَمْ يَزِلِ النَّبِيُّ # يُخَفِّضُهُمْ حَتّى سَكَتُوا، ثُمَّ رَكَبَ النَّبِيُّ # دَابَّتَهُ، ثُمَّ سَارَ حَتّى دَخَلَ عَلى سَعْدِ ابْنِ عُبَادَةَ، فَقَالَ لَهُ النَّبِيُّ #: يَا سَعْدُ! ألَمْ تَسْمَعْ إلى مَا قَالَ أبُو حُبَابٍ؟ يُرِيدُ عَبْدُاللّهِ
ابْن أُبَيٍّ، قَالَ كذَا وَكذَا: فقَالَ سَعْدُ ابْنُ عُبَادَةَ: يَا رَسُولَ اللّهِ، اعْفُ عَنْهُ، وَاصْفَحْ عَنْهُ فَوَالّذِي أنْزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ لَقَدْ جَاءَ اللّهُ بِالْحَقِّ الّذِي أُنْزِلَ عَلَيْكَ وَلَقَدْ اجْتَمَعَ أهْلُ هَذِهِ الْبُحَيْرَةِ عَلَى أنْ يُتَوِّجُوهُ فَيُعَصِّبُوهُ بِالْعَصَابَةِ، فَلَمَّا أبَى اللّهُ تَعَالَى ذلِكَ بِالْحَقِّ الّذِي أعْطَاكَ اللّهُ شَرَقَ بِذلِكَ، فَذلِكَ الّذِي فَعَل بِهِ مَا رَأيْتَ. فَعَفَا عَنْهُ رَسُولُ اللّهِ #، وَكَانَ رَسُولُ اللّهِ # وَأصْحَابُهُ يَعْفُونَ عَنِ الْمُشْرِكِينَ وَأهْلِ الْكِتَابِ كَمَا أمَرَهُمُ اللّهُ تَعَالَى وَيَصْبِرُونَ عَلَى ا‘ذَى. قَالَ اللّهُ تَعَالَى: وَلَتَسْمَعُنَّ مِنَ الّذِينَ أُوتُوا الْكِتَابَ مِنْ قَبْلِكُمْ وَمِنَ الّذِينَ أشْرَكُوا أذىً كَثِيراً وَإنْ تَصْبِرُوا وَتَتَّقُوا فإنَّ ذلِكَ مِنْ عَزْمِ ا‘مُورِ؛ وَقَالَ تَعالى: وَدَّ كَثِيرٌ مِنْ أهْلِ الْكِتَابِ لَوْ يَرُدُّنَكُمْ مَنْ بَعْدِ إيمَانِكُمْ كُفَّاراً حَسَداً مِنْ عِنْدِ أنْفُسِهِمْ مِنْ بَعْدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الْحَقُّ فَاعْفُوا وَاصْفَحُوا حَتّى يَأتِى اللّهُ بِأمْرِهِ، وَكَانَ النَّبِيُّ # يَتَأوَّلُ في الْعَفْوِ مَا أمَرَهُ اللّهُ بِهِ حَتّى أذِنَ اللّهُ فِيهِمْ، فَلَمّا غَزَا # بَدْراً، وَقتَلَ اللّهُ تَعالى فِيهَا مِنْ صَنَادِيدِ قُرَيْشٍ، وَقَفَلَ رَسُولُ اللّهِ # وَأصْحَابُهُ مَنْصُورِينَ غَانِمِينَ، مَعَهُمْ أُسَارَى مِنْ صَنَادِيدِ قُرَيْشٍ، قَالَ ابْنُ أُبَىٍّ ابْنُ سَلُولٍ وَمَنْ مَعَهُ مِنْ الْمُشْرِكِينَ عَبَدَةَ ا‘وْثَانِ هَذَا أمْرٌ قَدْ تَوَجَّه، فَبَايَعُوا رَسُولَ اللّهَ # عَلَى ا“سَْمِ فَأسْلَمُوا[. أخرجه الشيخان.قوله »يتثَاورونَ« يقال ثار القوم للخصام إذا انقضّوا مسرعين “يقاع الفتنة، وتثاوروا تفاعلوا منه.و»يخفِضهُم« أي يهويهم ويسكتهم.و»البُحَيْرَةُ« تصغير بحرة وهي البلدة، والمراد بها المدينة الشريفة .
و»شَرقَ بذلكَ« أي غص به، شبه ما أصابه من فوات الرياسة بالغصة.و»الصَّنَاديد« ا‘شراف والسادة الشجعان واحدهم صنديد.وقوله »هذَا أمرٌ قَدْ تَوجَّه« أي قد استمر ف مطمع في إزالته .
22. (5956)- Üsame Ýbnu Zeyd (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), üzerinde semer bulunan bir merkebe bindi, altýnda Fedek kadifesi vardý. Üsameyi de arkasýna aldý. Beni´l-Haris Ýbnu´l-Hazrec´te oturan Sa´d Ýbnu Ubade (radýyallahu anh)´ye, Bedir Savaþý´ndan önce geçmiþ olsun ziyaretine gitti. Beraberce giderken, aralarýnda Abdullah Ýbnu Ubey Ýbnu Selül´ün de bulunduðu bir cemaate rastladýlar, oturuyorlardý. Abdullah Ýbnu Ubey o sýrada henüz Müslüman olmamýþtý. Cemaatte Müslümanlar, müþrikler, putperest olanlar, Yahudiler, Müslümanlar karýþýk vaziyette idi. Bu cemaatte Abdullah Ýbnu Ravaha (radýyallahu anh) da vardý. Onlara Resulullah´ýn bindiði merkebin kaldýrdýðý toz isabet edince, Abdullah Ýbnu Ubey burnunu örtüsüyle sarýp: "Bizi toz içinde býrakma!" diye homurdandý. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) cemaate selam verip durdu. Merkepten inip onlarý Allah´a davet etti, onlara Kur´an okudu. Abdullah Ýbnu Ubey, Aleyhissalâtu vesselâm´a:
"Be adam! Bundan daha güzel birþey yok. Eðer söylediðin hak ise, bizim cemaatimizi rahatsýz etme, evine dön! Kim sana gelirse ona anlat!" dedi. Bunun üzerine Abdullah Ýbnu Ravaha da:
"Evet ey Allah´ýn Resulü! Sen bizim toplantýlarýmýza gel! Zira biz bunu istiyoruz!" dedi. Bundan sonra Müslümanlar, müþrikler ve Yahudiler aralarýnda atýþtýlar. Nerdeyse birbirleriyle kapýþacaklardý. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) onlarý yatýþtýrmak için gayret sarfetti ve sustular.
Resulullah da bineðine atlayarak yoluna devam etti ve Sa´d Ýbnu Ebî Vakkas´ýn yanýna gelip evine girdi. Aleyhissalâtu vesselâm ona:
"Ey Sa´d! Ebu Hubab´ýn ne dediðini iþittin mi?" dedi. Ebu Hubab´la Abdullah Ýbnu Ubey´i kastediyordu. "Þöyle þöyle söyledi" buyurdu. Sa´d Ýbnu Ubade:
"Ey Allah´ýn Resulü! Onu affet, Sana Kitab´ý gönderen Zat-ý Zülcelal´e kasem olsun, Allah´ýn sana indirdiði Hak geldiði zaman, bu beldenin ahalisi, ona taç giydirmeye, sarýk sarmaya ittifak etmiþlerdi. Allah Teala hazretleri sana verdiði bu hakikatla onun baþa geçmesini engelleyince, bu onun boðazýna takýldý. Ýþte, þahid olduðun densizliði ona yaptýran da budur!" dedi. (Bu açýklama üzerine) Resulullah onu baðýþladý.
Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ve ashabý, müþrikleri ve Ehl-i Kitabý Allah´ýn emrettiði üzere baðýþlýyorlar, onlarýn eza ve cefalarýna sabrediyorlardý. Allah Teala hazretleri þöyle buyurmuþtu: "Muhakkak siz, malýnýzda ve canýnýzda imtihan olunacaksýnýz ve sizden önce kendilerine kitap verilmiþ olanlardan ve Allah´a ortak koþanlardan pek çok incitici sözler iþiteceksiniz. Eðer sabreder ve takvaya sarýlýrsanýz, iþte bu, uðrunda azim ve sebat edilmeye deðer iþlerdendir" (Al-i Ýmran 186). Rab Teala bir baþka ayet-i kerimede de þöyle buyurmuþtur: "Kitap ehlinden çoðu, imanýnýzdan sonra sizi tekrar inkara döndürmek isterler. Bu, kendilerine hak iyice belli olduktan sonra nefislerinde duyduklarý kýskançlýk yüzündendir. Allah´ýn emri gelinceye kadar onlara aldýrýþ etmeyin ve onlarý kýnamayýn. Muhakkak ki, Allah her þeye hakkýyla kadirdir" (Bakara 109).
Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Allah´ýn buradaki emrini afla te´vil ediyordu. Bu hal Allah´ýn onlarla (savaþa) izin vermesine kadar devam etti. (Ýzin gelince) Aleyhissalâtu vesselâm Bedir Gazvesi´ni yaptý. (Bu savaþta) Allah Teala hazretleri Kureyþ´in ileri gelenlerinin canlarýný aldý. Aleyhissalâtu vesselâm ve ashabý zafer ve ganimet elde ederek ve Kureyþ´in ileri gelenlerini de esir alarak döndüler. Abdullah Ýbnu Ubey Ýbni Selül ve beraberindeki putperest müþrikler:
"Bu (Ýslam) hadisesinin artýk talihi döndü!" dediler. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a Ýslam üzere biat ettiler ve Müslüman oldular." [Buhari, Cihad 127, Tefsir, Al-i Ýmran 15, Marda 15, Libas 98, Edeb 115, Ýsti´zan 20; Müslim, Cihad 116, (1798).][212]
AÇIKLAMA:
Hadis, münafýklarýn Müslüman oluþlarýný anlatmaktadýr. Onlar, Müslümanlara karþý esas itibariyle, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ ýn bineðinin ayaklarýndan kalkan tozu bahane ederek izhar ettikleri hasmane tavrý taþýdýklarý halde, Ýslam´ýn Bedir zaferinden sonra güçlenen Müslümanlar karþýsýnda ayrý bir cephe almaktansa araya karýþmayý, Ýslam safýnda görünmeyi menfaatlerine daha yakýn görürler ve Müslüman olurlar. Zaman içinde birçok vesilede samimiyetsizliklerini izhar edeceklerdir.
* Hadis, Abdullah Ýbnu Ubey´i nifakla muhalefete iten sebebi de açýklýyor: "Resulullah´ýn hicretinden önce, Medine halký, kendilerine lider olarak Abdullah Ýbnu Ubey´i seçmeye karar vermiþ, hatta giydirilecek taç, baþýnýn ölçüsü alýnarak sipariþ bile edilmiþtir. Ne var ki Resulullah´ýn hicretini müteakip o mesele askýya alýnýr ve Adullah´ýn riyaseti suya düþer.
Resulullah´ýn münafýklara karþý takip ettiði siyaseti daha önce muhtelif vesilelerle açýkladýk.
* Hadiste açýklanan diðer bir husus, müslümanlarýn, Allah’ýn emri ile Bedir savaþýna kadar kâfir ve münâfýklarýn eziyetlerine sabýrla mukabele etmiþ olmalarýdýr. Müþriklerle savaþ, Mekke döneminde kesinlikle yasaktýr. Hicretten sonra ilk defa muhacirlere olmak üzere mukabele etme izni verilmiþtir. Bedir savaþýna Muhacir ve Ensâr her iki grup da katýlmýþtýr. Bu savaþtan, müslümanlar Allah’ýn nusret ve izniyle az kayýpla çok sayýda esir ve ganimetlerle dönerler. Ayrýca azýlý Ýslâm düþmaný Kureyþli liderlerin pek çoðu öldürülür.[213] Cd’de daha kýsa yazýlmýþ, kitabdakinin aynýsýný yazdým. Bilginize.
ـ5957 ـ23ـ وعن خالد بن معدان قال: ]وَفَدَ الْمِقْدَامُ بْنُ مَعْدِى كَرَبَ، وَعَمْرُو ابْنُ ا‘سُودِ، وَرَجُلٌ منْ بَنِي أسَدٍ مِنْ أهْلِ تِنَّسْرِينَ إلَى مُعَاوِيَةَ بْنِ أبِي سُفْيَانَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُمَا، فَقَالَ مُعَاوِيَةُ لِلْمِقْدَامِ: أعَلِمْتَ أنَّ الْحَسَنَ بْنَ عَلِيٍّ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُمَا تُوُفِّيَ، فَرَجَّعَ الْمِقْدَامُ. فَقَالَ لَهُ فَُنٌ)ـ1(: أتَعُدُّهَا مُصِيبَةً؟ فَقَالَ الْمِقْدَامُ: وَلِمَ َ أرَاهَا مُصِيبَةً، وَقَدْ وَضَعَهُ رَسُولُ اللّهِ # في حِجْرِهِ، فقَالَ: هذَا مِنِّي وَحُسَيْنٌ مِنْ عَلِيٍّ رَضِيَ اللّهُ عََنْهُمَا؟ فَقَالَ ا‘سَدِيُّ: جَمْرَةٌ أطْفَأهَا اللّهُ تَعَالَى، فقَالَ الْمِقْدَامُ: أمَّا أنَا فََ أبْرَحُ الْيَوْمَ حَتّى أُغَيِّظَكَ وَأُسْمِعَكَ مَا تَكْرَهُ، ثُمَّ قَالَ: يَا مَعَاوِيَةُ إنْ أنَا صَدَقْتُ فَصَدِّقْنِي، وَإنْ أنَا كَذَبْتُ فَكَذّبْنِي، قَالَ أفْعَلُ: قَالَ: فَأنْشُدُكَ بِاللّهِ، هَلْ سَمِعْتَ رَسُولَ اللّهِ # يَنْهَى عَنْ لُبْس الذَّهَبِ؟ قَالَ: نَعَمْ. قَالَ: فَأنْشُدُكَ بِاللّهِ هَلْ تَعْلَمْ أنَّ رَسُولَ اللّهِ # نَهَى عَنْ لُبْس الْحَرِيرِ؟ قَالَ: نَعَمْ. قَال: فأنْشُدُكَ بِاللّهِ، هَلْ تَعْلَمْ أنَّ رَسُولُ اللّهِ # نَهَى عَنْ لُبْسِ جُلُودِ السِّبَاعِ وَالرُّكُوبِ عَلَيْهَا؟ قَالَ: نَعَمْ. قَالَ الْمِقْدَامُ: فَوَاللّهِ لَقَدْ رَأيْتُ هذَا كُلَّهُ في بَيْتِكَ
يَامُعَاوِيَةُ، فقَالَ مُعَاوِيَةُ: قَدْ عَلِمْتُ أنِّي لَنْ أنْجُوَ مِنْكَ يَا مِقْدَامُ قَالَ خَالِدٌ: فَأمَرَ مُعَاوِيَةُ لِلْمِقْدَامِ رَضِيَ اللّهُ عَنه بِمَا لَمْ يَأمُرْ لِصَاحِبَيْهِ، وَفَرَضَ ‘بْنِهِ فِي الْمَئينَ، فَفَرَّقَهَا الْمِقْدَامُ عَلَى أصْحَابِهِ وَلَمْ يُعْطِ ا‘سَدِيّ أحَداً شَيْئاً مِمَّا أخَذَ، فَبَلَغَ ذلِكَ مُعَاوِيَةَ، فقَالَ: أمَّا الْمِقْدَامُ فَرَجُلٌ كَرِيمٌ بَسَطَ يَدَهُ وَأمَّا ا‘سَدِيّ فَرَجُلٌ حَسَنُ ا“مْسَاكِ لِشَيْئِهِ[. أخرجه أبو داود والنسائي .
23. (5957)- Halid Ýbnu Ma´dan anlatýyor: "Muaviye Ýbnu Ebi Süfyan (radýyallahu anhümâ)´a (hilafeti esnasýnda) Mikdam Ýbnu Ma´dikerb, Amr Ýbnu´l-Esved ve Kýnnesrin ahalisinden Benî Esedli bir adam bir heyet halinde geldiler. Hz. Muaviye, Mikdam´a:
"Hasan Ýbnu Ali (radýyallahu anhümâ)´nin vefat ettiðini biliyor musun?" dedi. Haberi iþiten Mikdam "Ýnna lillah ve inna ileyhi raciun!" diyerek (üzüntüsünü ifade etti.) Ona falan (Muaviye):
"Bunu bir musibet mi addediyorsun?" dedi. Mikdam:
"Niye musibet addetmiyeyim? Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) onu kucaðýna almýþ "Bu bendendir. Hüseyin ise Ali (radýyallahu anhümâ)´ dendir!" buyurmuþtu dedi. Benî Esed´den olan adam da (Hz. Muaviye´ye yaranmak için, Hz. Hasan´ýn ölümünü bir fitnenin sönmesine teþbihen):
"Allah bir ateþi söndürdü!" diye söze karýþtý. Mikdam:
"Bugün ben, seni kýzdýrmaya ve hoþlanmadýðýn þeyleri sana duyurmaya devam edeceðim!" dedi. Sonra þöyle seslendi:
"Ey Muaviye! Eðer doðru söylersem beni tasdik et, yalan söylersem beni tekzib et!" Hz. Muaviye (radýyallahu anh): "Pekâla öyle yapacaðým" dedi. Mikdam:
"Allah aþkýna söyle! Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn altýn takýnmayý yasakladýðýný iþittin mi?" dedi. Hz. Muaviye: "Evet!" dedi.
Mikdam:
"Allah aþkýna söyle! Resulullah´ýn ipek giymeyi yasakladýðýný biliyor musun?" diye sordu. Hz. Muaviye: "Evet biliyorum!" dedi. Mikdam tekrar sordu:
"Allah aþkýna söyle! Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn vahþi hayvan derisini giymeyi, üzerlerine binmeyi yasakladýðýný biliyor musun?" Muaviye yine:
"Evet biliyorum!" diye cevapladý. Hz. Muaviye´nin bu sözü üzerine Mikdam dedi ki:
"Allah´a kasem olsun ey Muaviye, bütün bunlarý ben senin evinde gördüm." Hz. Muaviye þu cevabý verdi:
"Ey Mikdam, anladým ki senin elinden bana kurtuluþ yok (söylediklerinin hepsi doðru)!"
Halid (Ýbnu Velid) der ki: "Hz. Muaviye, Mikdam (radýyallahu anhümâ)´a diðer iki arkadaþýna (Amr Ýbnu´l-Esved ve Esedli adam) nazaran daha çok ihsan ve atada bulunulmasýný emretti. Ayrýca (Mikdam´ýn) oðluna (beytü´lmalden) iki yüz (dirhem) tahsisatta bulundu. Mikdam ise (Hz. Muaviye´nin verdiði) ihsanlarý arkadaþlarýna daðýttý. Esedli ise aldýklarýndan kimseye birþey vermedi.Bu durum Hz. Muaviye´ye ulaþýnca: "Mikdam kerem sahibi cömert birisidir. Elini açmýþtýr. Esedli adam ise malik olduðu þeyi iyi tutan birisidir" dedi." [Ebu Davud, Libas 43, (4131); Nesâî, Fere´ ve´l-Atire 12, (7, 176).][214]
AÇIKLAMA:
1- Hadis, Hz. Muaviye (radýyallahu anh)´nin Hz. Hasan vefat edinceye kadar, onun hilafeti elde etmek maksadýyla bir harekette bulunur diye korktuðunu ve teyakkuz içinde olduðunu göstermektedir. Halbuki, Hz. Hasan (radýyallahu anh), babasý Hz. Ali vefat edince, büyük bir çoðunluðun teveccühü ile halife seçilmiþ olmasýna raðmen Müslümanlar arasýnda masum kaný dökülmesin diye halifelikten feragat ederek Hz. Muaviye ile anlaþmýþtý. Hz.Muaviye´nin hilafetten olma endiþesi, sadece Hz. Hasan sebebiyle deðil, Hz. Hüseyin ve hatta baþka güçlü zatlar sebebiyle idi. Nitekim, bir gün oðlu Yezid´e þöyle tavsiyede bulunmuþtur:
"Ben senin için, hilafet hususunda Kureyþ´e mensup þu dört kiþiden baþkasýndan korkmuyorum: Hüseyin Ýbnu Ali, Abdullah Ýbnu Amr, Abdullah Ýbnu Zübeyr, Abdurrahman Ýbnu Ebi Bekr."
2- Burada bildiði hakikatleri hiç çekinmeden ve pervasýzca Hz. Muaviye´ye haykýran Mikdam, sahabidir ve meþhurlardandýr. Þam´a yerleþmiþtir.
3- Hadis, Hz. Muaviye´nin hakþinaslýðýný, hakký söyleyen kimselere karþý takdirkârlýðýný da ifade etmektedir. Müdahenede bulunan Esedli adama fazla itibar etmediði halde, gerçekleri dobra dobra söyleyen Mikdam´a bol ihsanda bulunmuþtur.
4- Hadis, yýrtýcý hayvanlarýn derisinin kullanýlmasýnýn haram olduðunu göstermektedir. Sebebini þarihler, onda zinet ve kibirlenme bulunmasý ile açýklarlar. Nehy kesilene de kesilmeyene de þamildir. Ýbnu´l-Esir, en-Nihaye´de kaplan derisiyle ilgili olarak der ki: "..Aleyhissalâtu vesselâm, bunun kullanýlmasýný, bunda zinet ve tekebbür bulunduðu ve ayrýca, onun acemlerin ziyyi olduðu için veya onun tüyleri debbaðlanma kabul etmediði için nehyetmiþtir. Hiçbir imam, kesilmemiþ olan bir kaplan derisini debbaðlamakla tüyünün temizleneceðini söylememiþtir. Esasen avlanmasý zor olduðu için kaplanýn derisi çoðunlukla kendiliðinden öldüðü zaman alýnýr."
Hadiste geçen "binme", oturma manasýnadýr. Kaplan vs. vahþi hayvanlarýn derisi, hayvanlarýn sýrtýna baðlanýp üzerine oturulurdu. Aleyhissalâtu vesselâm bu çeþit kullanýmlarýný yasaklamýþ olmaktadýr. Þafiîlere göre nehiy mutlaktýr, çünkü debbaðlamak vahþi hayvanlarýn derisi için temizlik deðildir. Debbaðlamanýn temizleme saðlayacaðýný söyleyenlere göre yasak, debbaðlanmasýndan önceye aittir. Bunu kullanmanýn gayr-ý müslimlerin âdeti olmasý sebebiyle, yasaðýn her halukârda mutlak olduðu da ifade edilmiþtir.[215]
ـ5958 ـ24ـ وعن عبداللّهِ بن عمرو الخزاعي عن أبيه رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]دَعَانِي رَسُولُ اللّهِ # وَأرَادَ أنْ يَبْعَثَنِي بِمَالٍ إلى أبِي سُفْيَانَ إلى مَكَّةَ لِيُقَسِّمَهُ في قُرَيْشٍ بَعْدَ الْفَتْحِ. فقَالَ: الْتَمِسْ صَاحِباً، فَجَاءَنِي عَمْرُو بنُ أُميَّةَ الضَّمْرِيُّ، فقَالَ: بَلَغَنِي أنَّكَ تُرِيدُ الْخُرُوجَ إلى مَكَّةَ وَتَلْتَمِسُ صَاحِباً، قُلْتُ: أجَلْ، قَالَ: فَأنَا لَكَ صَاحِبٌ، فَجِئْتُ رَسُولَ اللّهِ #، فَقُلْتُ: قَدْ وَجَدْتُ صَاحِباً، قَالَ: مَنْ؟ قُلْتُ: عَمْرُو ابْنُ أُمَّيَّةَ، فَقَالَ: إذَا هَبَطْتَ بَِدَ قَوْمِهِ فَاحْذَرْهُ، فإنَّهُ قَدْ قَالَ الْقَائِلُ: أَخُوكَ الْبَكْرىُّ َ تَأمَنْهُ، فَخَرَجْنَا حَتّى إذَا كُنَّا بِا‘بْوَاءِ، فَقَالَ: إنِّي أُرِيدُ حَاجَةً إلى قَوْمِي، وَوَدِدْتُ أنْ تَلْبَثَ لِي قَلِيً، قُلْتُ: انْصَرِفْ رَاشِداً، فَلَمَّا وَلى ذَكَرْتُ قَوْلَ رَسُولِ اللّهِ #، فَشَدَدّتُ عَلى بَعِيرِى فَخَرَجْتُ أوْضِعَهُ، حَتّى إذَا كُنْتُ بِا‘ظَافِرِ إذَا هُوَ يُعَارِضُنِي في رَهْطٍ فَأوْضَعْتُ،
فَسَبِقْتُهُ فَلَمَّا رَآنِى قَدْ فُتُّهُ جَاءَنِي، فَقَالَ: قَدْ كَانَتْ لِي إلِي قَوْمِي حَاجَةٌ، قُلْتُ: أجَلْ. وَمَضَيْنَا حَتّى قَدِمْنَا مَكَةَ. فَدَفَعْتُ الْمَالَ إلَى أبِي سُفْيَانَ رَضِيَ اللّهُ عَنه[. أخرجه أبو داود.»أوْضَعَ نَاقَتَهُ« إذَا حَثها على السير، وا“يضاع ضرب من السير سريع .
24. (5958)- Abdullah Ýbnu Amr el-Huzâî, babasý (radýyallahu anh)´ tan naklediyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Fetih´ten sonra beni çaðýrdý ve benimle, Mekke´ye Ebu Süfyan´a, Kureyþliler arasýnda daðýtmasý için, biraz mal göndermek istedi. Bana: "Kendine bir arkadaþ ara!" buyurdu. Derken bana Amr Ýbnu Ümeyye ed-Damrî geldi ve: "Duydum ki, sen Mekke´ye gidecekmiþsin ve yanýna bir arkadaþ arýyormuþsun!" dedi.
"Evet!" dedim.
"Ben sana arkadaþým!" dedi. Ben hemen Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a gelip: "Kendime bir arkadaþ buldum!" dedim.
"Kim?" buyurdular.
"Amr Ýbnu Ümeyye´dir!" dedim.
"O, kavminin yöresine gelince ona karþý muteyakkýz ol! Çünkü evvel adam[216] þöyle demiþ: "Bekrî arkadaþýna güvenme!" buyurdular! Derken yola çýktýk. Ebva´ya kadar geldik. Amr: "Benim, kavmimle bir iþim var. Beni burada biraz beklemeni arzu ediyorum!" dedi. Ben de: "Ýþin rastgelsin!" dedim. Ayrýlýnca, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn sözünü hatýrlayýp devemi hýzlandýrdým. (Ebva´dan) çýkýp deveyi hýzlý yürümeye zorladým. Ezafir´e gelince, Amr´ýn bir grup adamla karþýmdan geldiðini gördüm. Devemi daha da hýzlandýrdým ve onu geçtim. Kendine hedef olmaktan kurtulduðumu anlamýþtý, yanýndakiler geri döndü. Amr (tek baþýna) bana yetiþti ve:
"Kavmimle bir iþim vardý! (Ýþimi görüp bitirdim)" dedi. Ben de:
"Pekâla!" dedim. Yolumuza devam edip Mekke´ye geldik. Ben emanet malý Ebu Süfyan (radýyallahu anh)´a teslim ettim." [Ebu Davud, Edeb 34, (4861). Hadisin senedi zayýftýr).][217]
ـ5959 ـ25ـ وعن همّام بن منبِّه قال: ]حَدَّثَنَا أبُو هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنهُ أحَادِيثَ، مِنْهَا قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: اشْتَرَى رَجُلٌ مِمَّنْ كَانَ قَبْلَكُمْ عَقَاراً مِنْ رَجُلٍ فَوَجَدَ الّذِي اشْتَرَى الْعقَارَ فِي العَقَارِ جَرَّةً فِيهَا ذَهَبٌ. فقَالَ لِلْبَائِعِ: خُذْ ذَهَبَكَ فإنَّمَا اشْتَريْتُ الْعَقارَ وَلَمْ أبْتَغْ مِنْكَ الذَّهَبَ. فَقَالَ الْبَائِعُ: إنَّمَا بِعْتُكَ ا‘رْضَ وَمَا فيهَا، فَتَحَاكَمَا إلى رَجُلٍ. فقَالَ الرَّجُلُ: ألَكُمَا وَلَدٌ؟ فقَالَ أحَدَهُمَا: لِي غَُمٌ، وَقَالَ: اŒخَرُ لِي جَارِيَةٌ، فقَالَ: أنْكِحَا الْغَُمَ الجَارِيَةَ، وَأنْفِقَا عَلَيْهِمَا مِنْهُ، وَتَصَدَّقَا[. أخرجه الشيخان .
25. (5959)- Hemmam Ýbnu Münebbih anlatýyor: "Ebu Hureyre (radýyallahu anh) bize pekçok hadis söylemiþti. (Bir defasýnda) þöyle dedi: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Sizden önce yaþayanlardan bir adam bir kimseden bir akar satýn aldý. Bu akarý satýn alan kimse, orada, içinde altýn bulunan bir küp buldu. Satana gelip: "Altýnýný al! Ben senden akarý satýn aldým, altýný satýn almadým!" dedi. Satan da: "Ben sana araziyi içinde bulunan herþeyiyle birlikte sattým!" dedi. (Anlaþamayýnca) bir adamý hakem tayin ettiler. Adam (onlarý dinledikten sonra): "Sizin çocuklarýnýz var mý?" dedi. Onlardan biri: "Oðlum var", diðeri de "kýzým var!" dedi. Hakem:
"Oðlanla kýzý evlendirin! Bu paradan ikisi için harcayýn ve tasaddukta bulunun" dedi." [Buhari, Enbiya 50; Müslim, Akdiye 21, (1721).][218]
AÇIKLAMA:
1- Akar, lügatte ev ve çiftliðe denmiþtir. Sadedinde olduðumuz hadiste akarla tarlanýn kastedildiði tasrih edilmiþtir.
2- Alýcý ile satýcý arasýnda akid yönüyle bir ihtilaf mevzubahis deðil. Fakat, bulunan altýnýn akde dahil olup olmadýðý hususunda ihtilaf edilmiþtir. Ýbnu Hacer der ki: "Böyle bir durumda, bizim þeriatimizin hükmü þudur: "Söz müþterinin sözüdür, altýn da satanýn mülküdür." Hadisteki ihtilafýn akdin suretiyle ilgili olma ihtimali var; yani; müþteri: "Akidde arazi ve içindekilerin satýldýðýnýn tasrih edilmediðini, sadece arazinin satýldýðýný söylemiþ, satan da: "Ýçindekilerin satýldýðý da tasrih edildi" demiþ olabilir" denmiþtir.
Hadisin bir baþka veçhinde "müþterinin bir ev satýn aldýðý, onu tamir ettiði, bu sýrada bir hazine bulduðu, bu hazineyi teslim almasý için eski sahibini çaðýrýnca, onun: "Bunu ben görmedim, bundan haberim de yok" dediði ve her ikisinin kadýya baþvurarak: "Bunu teslim alacak birini gönder, o dilediðin yere koysun" dedikleri, kadý´nýn buna yanaþmadýðý" belirtilir. Ýbnu Hacer devamla þu yorumu kaydeder: "Bu durumda bulunan bu malýn hükmü, o þeriatte -bilinirse ki mal cahiliye devrinde gömülmüþtür- rikaz hükmüne tabidir; aksi halde, bilinirse ki Müslümanlar tarafýndan gömülmüþtür, bu durumda lukata hükmüne tabidir, þayet ne zaman gömüldüðü bilinemezse, malýn hükmü yitik mal hükmündedir, beytulmale konur veya belki de þeriatlerinde böyle bir tafsilat yoktu, bu sebeple kadý mal üzerine belirtilen þekilde hükmetti."
3- Hadiste, aralarýnda hükmetmek üzere "bir adam"ý hakem yaptýklarý ifade edilmiþtir. Bu adamýn kadý olduðu belli deðildir. Ancak hadisin bir baþka veçhinde bu zatýn halk için tayin edilen hakim olduðu belirtilmiþtir. Bu durumda, hadis iki dava sahibinin rastgele bir adam çaðýrarak aralarýnda hükmettirmelerinin ve bu hükmün de infaz edilmesinin caiz olacaðýný söyleyenlere delil olmaz. Bu husus alimler arasýnda ihtilaflýdýr. Ýmam Malik ve Þafii: "Caiz olur yeter ki adamda hüküm verme ehliyeti bulunsun ve aralarýnda hakla hükmetsin, hükmün belde kadýsýnýn hükmüne muvafýk olup olmamasý birdir" demiþlerdir. Þafiî sadece hududu bundan müstesna kýlar. Ebu Hanife, verilen hükmün belde kadýsýnýn hükmüne muhalif olmamasýný þart koþmuþtur. Kurtubî, "adamdan, bunlardan biri için hüküm çýkmadýðýný, adamýn kendine zahir olan duruma göre mezkur malýn hükmü, yitik malýn hükmüne tabi olmasý gereðini esas alarak bu iki zatta müþahede ettiði, vera ve iyi hal sebebiyle bunlarýn o mala bir baþkasýndan daha ehak olduklarýný görüp, bunlarýn neslinin iyi olacaðýný, çocuklarýnýn salih olacaklarýný ümid ederek aralarýnda sulh yapmaya hükmetti" diye cezmen beyanda bulunur.
Bazý alimler, buna dayanarak, "Ýki kiþinin arasýný bulup ihtilaflarýný tatlýya baðlamak için hakim olmaya, resmen bu iþle vazifeli olmaya gerek yok, herkes bunu yapabilir" demiþtir.[219]
ـ5960 ـ26ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنهما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: تَجِدُونَ النَّاسَ كِابِلٍ مِائَةٍ َ تُوجَدُ فِيهَا رَاحِلَةٌ[. أخرجه الشيخان
والترمذي.والمراد بذلك أن المرضى المنتخب من الناس في عزه وجوده كالنجيب من ا“بل الذي يوجد في كثير من ا“بل .
26. (5960)- Ýbnu Ömer (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ýnsanlarý, içinde binmeye mahsus tek hayvan olmayan yüz develik bir sürü gibi bulursun." [Buharî, Rikak, 35; Müslim, Fedailu´s-Sahabe 232, (2547); Tirmizî, Emsal 7, (2876).][220]
AÇIKLAMA:
1- Râhile binmeye mahsus devedir. Bunlar, develerin iyi cinsini teþkil eder, muti ve uysaldýrlar. Ýnsanlarýn sohbete, güvene elveriþli olanýnýn azlýðý böyle ifade ediliyor: "Yüz develik sürüde bir tane iyi bulunmadýðý gibi, yüz insan içerisinde de bir tane iyi bulmak zordur" denmek isteniyor.
2- Hattâbî der ki: "Bu hadisi alimler iki surette te´vil ettiler:
* Ýnsanlar dinî ahkâmda eþittirler, ahkâm onlardan þerefce, makamca üstün olanlara bir imtiyaz tanýmaz, düþük olanlara nazaran üstünlük vermez. Hepsi de, içinde tek râhile bulunmayan yüz develik sürü gibidirler. Râhile seyahat esnasýnda üzerine binilen devedir. Öyleyse hepsi hamule gibidir, yani yük vurulan deve gibidirler, seyahate ve üzerine binmeye elveriþli deðildirler.
* Ýnsanlarýn çoðu eksikliði olan kimselerdir, fazilet sahipleri pek nadirdir. Bunlar yük develeri arasýnda binek develeri (râhile) gibi nadirdirler. Bu hususa þu ayet de iþaret buyurur: "Lakin insanlarýn çoðu bilmezler."
Müteakip alimler, her iki yoruma da açýklamalarýnda yer vermiþlerdir.[221]
ـ5961 ـ27ـ وعن جابر رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ يَصْعَدِ الثَّنِيَّةَ ثَنِيَّة
radyobeyan