Kütübü Sitte
Pages: 1
Nefsle ilgili hadisler 11 By: sumeyye Date: 28 Nisan 2010, 11:19:07
AÇIKLAMA:



Son iki rivayet sidre aðacýnýn kesilmesinin yasak olup olmamasý ile ilgilidir. Öncelikle þunu belirtelim; sidre aðacý, dilimizde Arabistan kirazý[185] diye bilinen bir aðaçtýr. Kur´an´da bir kaç kere zikri geçer. Yapraklarý kurutulup dövülür ve yýkanma esnasýnda sabun gibi temizleyici olarak kullanýlýrdý. Bu aðacýn durumu, kaydedilen iki rivayetten de anlaþýlacaðý üzere münakaþa edilmiþtir. Hatta Ýmam Suyuti hazretleri, Keþfu´z-Zünûn´un kaydýna göre Ref´u´l-Hazer an Katýý´s-Sidr adlý bir de risale te´lif etmiþtir.

Meseleyi münakaþa eden alimler, bu aðacýn kesilmesinin caiz olduðuna hükmetmiþlerdir. Kesimini mutlak þekilde yasaklayacak bir kudsiyeti yoktur. Yasak, hadisi kitabýna alan Ebu Davud merhumun da not ettiði üzere, aðacýn taþýdýðý kudsiyetten ziyade, onun insanlara olan faydalýlýk durumundan ileri gelmektedir. Binaenaleyh, hadisi, devre ve þartlara göre, devlet yetkililerinin birkýsým aðaçlarýn kesimine tahdid ve yasak koyabileceklerine þer´î bir delil olmaktadýr.

Þerhlerde mesele üzerine daha geniþ açýklama var ise de bize bu kadarý yeterlidir.[186]



ـ5942 ـ8ـ وعن جابر رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]مُرَّ عَلى رَسُولِ اللّهِ # بِحِمَارٍ قَدْ وُسِمَ فِي وَجْهِهِ، فَقَالَ: لَعَنَ اللّهُ مَنْ وَسَمَهُ، وَنَهى عَنِ الضَّرْبِ في الْوَجْهِ، وَعَنِ الْوَسْمِ فِيهِ[. أخرجه مسلم وأبو داود والترمذي .



8. (5942)- Hz. Cabir (radýyallahu anh) anlatýyor: "Yanlarýnda yüzü daðlanarak en vurulmuþ bir merkep olduðu halde Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a uðrayanlar oldu: "Bunu böyle enleyenlere Allah lanet etsin!" buyurdular ve yüze vurmaktan ve yüze enlemekten nehyettiler." [Müslim, Libas 106, (2116); Ebu Davud, Cihad 56, (2564); Tirmizî, Cihad 30, (1710).][187]



AÇIKLAMA:



Vesm, Arapça´da niþan vurmak, iþaret koymak gibi manalara gelir. Dilimizde enlemek deriz. Köylerde, her ailenin kendine mahsus bir eni vardýr, onu hayvanlarýna vurur. Böylece, hayvanlarýn hangi aileye ait olduðu bilinir. Umumiyetle kulaklara daðlama, delme, dilme ve yarma suretlerinden biriyle bu en vurulur

Sadedinde olduðumuz hadiste, böyle bir damganýn yüze vurulmasý yasaklanmaktadýr. Çünkü en, sabit kalan bir damgadýr. Bu, hayvanýn tabii güzelliðini bozar.

2- Nevevî der ki: "Ýnsan olsun hayvan olsun muhterem olan bütün canlýlarýn yüzlerine vurmak yasaktýr. Merkep, at, deve, katýr, koyun vs. bu hususta birdir. Yasak insan hakkýnda daha þiddetlidir. Çünkü yüz, güzelliklerin toplandýðý yerdir. Ayrýca yüz hassas bir uzuvdur, vurmadan iz kalabilir, bu onu çirkinleþtirir veya duyu organlarýndan birine zarar verir.

Yüze en vurmaya gelince, bu bi´l-icma yasaktýr. Ýnsan dýþýndaki hayvanlarýn yüz hariç herhangi bir yerine en vurmak ise caizdir."

Hayvanlarýn kulaðýna Aleyhissalâtu vesselâm´ýn bizzat en vurduðuna dair rivayetler vardýr. Müteakip iki rivayet bu sadeddedir. Mamafih daðlama yoluyla en vurmanýn mekruh olduðunu söyleyen alim de olmuþtur.[188]



ـ5943 ـ9ـ وعن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنهما قال: ]رَأى رَسُولُ اللّهِ # حِمَاراً مَوْسُومَ الْوَجْهِ فَأنْكَرَ ذلِكَ. قَالَ: فَوَاللّهِ َ أسِمُهُ إَّ أقْصَى شَىْءٍ مِنَ الْوَجْهِ، وَأمَرَ بِحَمَارٍ فَكَوِىَ فِي جَاعِرَتَيْهِ، فَهُوَ أوَّلُ مَنْ كَوَى الْجَاعِرَتَيْنِ[. أخرجه مسلم.»الْجَاعِرَتَانِ« موضع الرقمتين من أست الخمار، وهو مضرب الفرس بذنبه على فخديه، وقيل: هما حرفا الوركين المشرفين على الفخذين .



9. (5943)- Ýbnu Abbas (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), yüzünden enlenmiþ bir merkeb görmüþtü, bunu uygun bulmadýðýný belirtti ve:

"Allah´a yemin olsun! (Ben olsaydým) eni bu hayvanýn yüzünün en uzak noktasýna vururdum!" buyurdu. Sonra emir verdi, kendi merkebinin saðrýlarýna en vuruldu. Böylece saðrýlarý ilk daðlayýp (en vuran) Aleyhissalâtu vesselâm oldu." [Müslim, Libas 108, (2118).][189]



ـ5944 ـ10ـ وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]غَدَوْتُ بِعَبْدِ اللّهِ بْنِ أبِى طَلْحَةَ إلى رسولِ اللّهِ # لِيُحَنِّكَهُ فَرَأيْتُهُ وَفي يَدَهِ الْمِيسَمُ يَسِمُ إبِلَ الصَّدَقَةِ[. أخرجه الشيخان وأبو داود .



10. (5944)- Hz. Enes (radýyallahu anh) anlatýyor: "Abdullah Ýbnu Ebi Talha´yý, tahnik ediversin diye Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a götürdüm. Onu elinde en vurma þiþi olduðu halde zekat develerini enlerken buldum." [Buharî, Libas 22, Zekat 69, Zebaih 35; Müslim, Libas 112, (2119); Ebu Davud, Cihad 57, (2563).][190]



AÇIKLAMA:



Enleme ile ilgili açýklama yukarýda geçti.[191]



ـ5945 ـ11ـ وعن جابر رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إذَا اسْتَجْنَحَ اللَّيْلُ، أوْ كَان َجُنُحُ اللَّيْلِ فَكُفُّوا صِبْيَانَكُمْ، فإنَّ الشَّيَاطِينَ

تَنْتَشِرُ حِينَئِذٍ. فإذَا ذَهَبَ سَاعَةٌ مِنَ الْعِشَاءِ فَخَلُّوهُمْ، وَأغْلِقْ بَابَكَ وَاذْكُرِ اسْمَ اللّهِ، وَأطْفِ مِصْبَاحَكَ وَاذْكُرِ اسْمَ اللّهِ، وَأوْكِ سِقَاءَكَ وَاذْكُرِ اسْمَ اللّهِ، وَخَمِّرْ إنَائَكَ وَاذْكُرِ اسْمَ اللّهِ، وَلَوْ أنْ تَعْرُضَ عَلَيْهِ شَيْئاً فأنَّ الشَّيْطَانَ َ يَفْتَحُ بَاباً مُغْلَقاً، وَأطْفِئُوا الْمَصَابِيحَ فإنَّ الْفُوَيْسِقَةَ رُبَّمَا جَرَّتِ الْفَتِيلَةَ فأحْرَقَتْ أهْلَ الْبَيْتِ[. أخرجه الستة إ النسائي.»جُنْحُ اللَّيْلِ« إقبال ظمه، وقيل شدة ظلمته.و»الوِكَاءُ« خيط يشد به المزادة ونحوها.و»التَّخْمِيرُ« التغطية .



11. (5945)- Hz. Cabir (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Karanlýk çöktüðü zaman çocuklarýnýzý dýþarý salmayýn. Çünkü þeytanlar bu esnada her tarafa yayýlýrlar. Yatsý vaktinden bir müddet geçince, onlarý serbest býrakýn. Kapýný kapa, Allah´ýn ismini zikret. Kandilini söndür, Allah´ýn ismini zikret. Yemek kabýnýn aðzýný kapa ve Allah´ýn ismini zikret, (kapayacak birþey bulamadýðýn takdirde [çubuk gibi] herhangi bir þeyi üzerine uzatýp koymak suretiyle de olsa (bunu yap)! Zira þeytan, kapalý kapýyý açamaz. Kandilleri söndürün, zira fasýkçýk (fare), olur ki, fitili çeker de ev halkýný yakar." [Buhari, Bed´ü´l-Halk 11, 14, Eþribe 22, Ýsti´zan 49, 50; Müslim, Eþribe 96, (2012); Muvatta, Sýfatu´n-Nebi 21, (2, 928, 929); Ebu Davud, Eþribe 22, (3731, 3732, 3733, 3734); Tirmizî, Et´ime 15, (1813).][192]



AÇIKLAMA:



Sadedinde olduðumuz hadiste Resul-ü Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm), terbiye, emniyet, saðlýk gibi farklý sahalara giren hayatî tavsiyelerde bulunmakta, pratik bilgiler sunmaktadýr.

* Ýbnu´l-Cevzî, akþam karanlýðýnda çocuklarýn dýþarý salýnmasý ile ilgili ifadeyi þöyle açýklar: "Bu saatte, çocuklar hususunda korkulur. Çünkü þeytanlarýn girdikleri pislik umumiyetle çocuklarda vardýr. Diðer taraftan, þeytana karþý korunmayý saðlayacak zikir çocuklarda yoktur. Þeytanlar ise, yayýlmalarý esnasýnda, takýlýp kalmalarý mümkün olan þeylere takýlýp kalýrlar. Bu sebeple o vakitte çocuklar hususunda korkulur.

Þeytanlarýn o vakitte yayýlmalarýndaki hikmete gelince, onlar için geceleyin yayýlmak gündüzleyin yayýlmaktan daha kolay, daha çok mümkündür. Çünkü karanlýk, þeytanî kuvvetler için aydýnlýktan çok daha müsaittir. Sadece karanlýk deðil, bütün siyahlar bu þekildedir. Bundandýr ki, bir Ebu Zerr rivayetinde Aleyhissalâtu vesselâm namazý bozan þeyler arasýnda "þeytan olan siyah köpek"in de yer aldýðýný söylemiþtir.

Hadiste, þeytanýn verebileceði þerlere karþý çeþitli tedbirler zikredilmektedir: Kaplarýn, kapýlarýn iyi kapanmasý, bu iþleri yaparken besmele çekilmesi, çocuklarýn ve hayvanlarýn akþamyatsý arasýnda rastgele ortalýða býrakýlmamasý. Bir baþka hadiste: "Kul evine girerken besmele çekerse, þeytan: "Biz bunlarýn yanýnda geceleyemeyiz" der" buyrulmuþtur."[193]



ـ5946 ـ12ـ وعن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنهما قال: ]جَاءَتْ فأرَةٌ تَجُرُّ فَتِيلَةً فَألْقَتْهَا بَيْنَ يَدَيْ رَسُولِ اللّهِ # عَلَى الْخُمْرَةِ الّتِي كَانَ قَاعِداً عَلَيْهَا، فَأحْرَقَتْ مِنْهَا مِثْلَ مَوْضِعَ دِرْهَمٍ. فَقَالَ #: إذَا نِمْتُمْ فَأطْفِئُوا سُرُجَكُمْ فإنَّ الشَّيْطَانَ يَدُلُّ مِثْلَ هذِهِ عَلى هذَا فَتَحْرِقَكُمْ[. أخرجه أبو داود.»الْخُمْرةَ« حصير صغير من سعف النخل أو نحوه .



12. (5946)- Hz. Ýbnu Abbas (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Bir fare gelerek çektiði bir fitili Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn önüne, üzerinde oturmakta olduðu hasýr minderin üstüne býrakýp gitti. Fitil, hasýrdan bir dirhem kadar bir yer yaktý. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm: "Uyuyacaðýnýz zaman kandillerinizi söndürün. Zira þeytan, böylelerine rehberlik edip böylesi iþler yaptýrarak sizi yakar" buyurdular." [Ebu Davud, Edeb 173, (5247).][194]



ـ5947 ـ13ـ وعن أبى موسى رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]احْتَرَقَ بَيْتٌ بِالْمَدِينَةِ عَلى أهْلِهِ مِنَ اللَّيْلِ فَأُخْبِرَ النّبِيُّ # بِشَأنِهِمْ. فقَالَ: إنَّ هذِهِ النَّارَ عَدُوٌّ لَكُمْ. فإذَا نِمْتُمْ فَأطْفِئُوهَا عَنْكُمْ[. أخرجه الشيخان .



13. (5947)- Ebu Musa (radýyallahu anh) anlatýyor: "Medine´de bir ev, geceleyin aile halký içinde olduðu halde yandý. Durumlarý Aleyhissalâtu vesselâm´a haber verilmiþti: "Bu ateþ var ya! Sizin düþmanýnýzdýr. Uyuduðunuz zaman onu söndürün de size zarar vermesin!" buyurdular." [Buharî, Ýsti´zan; Müslim, Eþribe 101, (2016).][195]



ـ5948 ـ14ـ وعن علي بن عمر بن علي بن الحسين بن علي رَضِيَ اللّهُ عَنهم قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: أملُّوا الخُرُوجَ بَعْدَ هَدْأةِ الرِّجْلِ فإنَّ للّهِ دَوَابَّ يَبُثُّهُنَّ في ا‘رْضِ في تِلْكَ السَّاعَةِ[. أخرجه أبو داود .



14. (5948)- Ali Ýbnu Ömer Ýbni Ali Ýbni´l-Hüseyin Ýbni Ali (radýyallahu anhüm) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Ayaklar çekildikten sonra (evlerden dýþarý) çýkmayý azaltýn. Çünkü Allah Teala hazretlerinin birkýsým hayvanatý vardýr, bu saatten sonra (yuvalarýndan çýkýp) ortalýða yayýlýrlar." [Ebu Davud Edeb 115, (5103).][196]



AÇIKLAMA:



Hadis, geceleyin herkes evine çekilip ortalýk sükunete erdikten sonra evlerden dýþarý çýkmayý azaltmayý tavsiye etmektedir. Burada bir tahrim mevzubahis deðildir, bir tavsiye, bir irþad, daha evla olana bir iþaret vardýr. Münavi, sebep olarak, sokaklarýn tenhalaþma saatinde sokaða çýkýldýðý takdirde, bu sükûnette ortaya çýkan birkýsým hayvanlara eza verilebileceðini veya hayvanlardan ezaya maruz olunabileceðini belirtir. "Öyle ise der, ihtiyata uygun olaný o zamanlarda dýþarý çýkmamaktýr." Ancak hadiste gerekli hallerde çýkmaya ruhsat da mevcuttur.[197]



ـ5949 ـ15ـ وعن رافع بن خديج رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَدِمَ رَسُولُ اللّهِ # الْمَدِينَةَ وَهُمْ يَأبِرُونَ النَّخْلَ، فَقَالَ: مَا تَصْنَعُونَ؟ قَالُوا: شَيْئاً كُنَّا نَصْنَعُهُ فَقَالَ: لَعَلَّكُمْ لَوْ لَمْ تَصْنَعُوهُ لَكَانَ خَيْراً فَتَرَكُوهُ فَنَفضَتْ فَذُكِرَ لَهُ ذلِكَ فقَالَ: إنَّمَا أنَا بَشَرٌ إذَا أمَرْتُكُمْ بِشَىْءٍ مِنْ أمْرِ دِينِكَمْ فَخُذُوا بِهِ، وَإذَا أمَرْتُكُمْ بِشَىْءٍ مِنْ رَأىى فإنّمَا أنَا بَشَرٌ[. أخرجه مسلم.»تَأبِيرُ النخل« تلقيحه وإصحه.»وَنَفَضَتِ الشَّجَرَةُ حَملهَا« إذا ألقته من آنه بها.



15. (5949)- Rafi Ýbnu Hadic (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Medine´ye geldiðinde Medineliler hurma telkih ediyorlardý:

"Ne yapýyorsunuz?" diye onlara sordu. Medineliler:

"Bu, eskiden beri yapmakta olduðumuz bir þey! deyip (açýkladýlar). Aleyhissalâtu vesselâm da: "Eðer bunu yapmasanýz belki de sizin için daha iyi olur!" buyurdular. Bunun üzerine Medineliler o iþi býraktýlar. Hurma aðaçlarý (o yýl çaðla) döktü (ve meyve tutmadý).

Durum Aleyhissalâtu vesselâm´a haber verilince þöyle buyurdular:

"Bilin ki, ben bir beþerim. Size dininizle ilgili bir emirde bulunursam onu derhal alýn. Eðer kendi re´yime dayanan bir þey emredersem, bilin ki ben bir insaným!" [Müslim, Fezail 140, (2362).][198]



AÇIKLAMA:



Bu hadis, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn dinî emirleri ile dünyevî meselelerle ilgili beyanlarý arasýnda bir tefrik yapýlabileceðini ifade eder. Çünkü hurma telkihi iþini terketmeleri istikametindeki tavsiyesinden bilahare rücu etmiþtir.

Hâdise þudur: Bilindiði üzere, incir aðacý gibi hurma aðacý da erkek veya diþidir. Meyve diþi aðaçta hasýl olur. Ancak, diþi aðacýn meyve tutabilmesi için, erkek aðacýn çiçeklerinden hasýl olan tozun diþi aðacýn çiçeklerine kadar ulaþarak telkih etmesi (döllenmesi) gerekmektedir. Eðer bu döllenme olmazsa, meyve rüþeymi daha çaðla iken dökülür ve meyve hasýl olmaz.

Erkek aðaçtan çýkan tozlarýn diþi aðaca ulaþmasýný rüzgârlar, arýlar, kelebekler tabii olarak yapmakta ise de, bunun insan eliyle, daha þuurlu ve sistemli olarak yapýlmasý halinde daha garantili ve dolayýsýyla ürün daha bol olacaðýndan, Medineliler bu iþi her yýl eskiden beri yapmakta imiþ. Aleyhissalâtu vesselâm bu tatbikata muttali olup mahiyetini de öðrenince, bunun bir faydasý olmayacaðýný, terkinin evla olacaðýný söyler.

Ama aðaçlar yeterince meyve tutmaz, kendi kendine döllenebildiðince bir ürün verir ve tabii ki düþük olur.

Durum Resulullah´a söylenince: "Ben bir insaným, dünyanýzýn iþini benden iyi bilirsiniz!" buyurur.

Burada þöyle bir soru hatýra gelebilir: "Her sözü vahye dayanan Resulullah gerçeðe mutabýk olmayan, sýrf hevaya dayanan söz de sarfeder mi?"

Biz bu soruya iki suretle cevap vereceðiz:

1) Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), her hususta rehberimizdir. Izdýrap, öfke, keder, neþe, musibet hallerinde de rehberdir. Musibete uðrayan insan nasýl davranmalý, hastalanan ne yapmalý, ýzdýrabý olan, öfkelenen ne þekilde hareket etmeli vs. Hayatýmýzýn mühim bir yönünü de yanýlmalarýmýz, hatalarýmýz, isabetsiz karar ve hükümlerimiz teþkil eder. Rehber-i ekmelimiz (aleyhissalâtu vesselâm), yanýlma örnekleri de vererek, çekinmeden hatadan dönme sünnetini va´zetmiþtir. Bilhassa mevkii, makamý, rütbesi yüksek olan kimselerin hatalarýný itiraf etmeleri zor olur ve yanlýþ hükümleri büyük çapta zararlara sebep olur. Halbuki mü´min kiþi, böyle bir durumda kolayca: "Peygamberim bile hatalý karardan rücu etmiþtir" diyerek kolayca derhal dönüþ yapabilir.

Binaenaleyh bu çeþit yanýlmalarý, hatalý içtihadlarda bulunarak rücu etmeleri, Peygamberimiz´in kâmil manada rehberlik vazifesinin gerekli olan bir parçasýdýr. Nitekim Muvatta´da gelen bir hadiste, Aleyhissalâtu vesselâm, unutma, yanýlma gibi hadiselerin Ýlahî iradenin sonucu olarak vuka geldiðini ifade etmiþtir: "Ben unuturum veya unutturulurum, ta ki sünnet koyayým."

Bu hadisle Resulullah gerçekten pek feyizli bir sünnet koymuþtur. Kiþi, yanlýþ karar verince, bundan dönmelidir, mevki, makam, ünvan hatadan dönmeye mani olmamalýdýr.

Rehber-i ekmel olabilmesi için Resulullah´ýn bazan da yanýlmasý zaruri idi, aksini düþünmemiz mümkün deðildir. Böylesi bir yanýlma ve hata Resul-i Ekrem´in yüceliðini daha da artýran bir yanýlmadýr.

2) Meseleye ikinci nokta-i nazar, vahyin farklý derecelere sahip olmasý, Resulullah´ýn Kur´an-ý Kerim dýþýnda mazhar olduðu vahyin de bir kýsým mertebeleri bulunmasýyla ilgilidir: "Yeryüzündeki bütün aðaçlar kalem, denizler de mürekkep olsa, arkasýndan buna yedi deniz daha ilave edilse, Allah´ýn kelimeleri yazmakla tükenmezdi..." (Lokman 27) ayetinde de ifade edildiði üzere, Allah´ýn kelamý Kur´ an veya diðer semavi kitaplardan ibaret deðildir. Elbette Kur´an Kelamullah olarak en yüce mertebededir. Ancak, bilhassa zîþuur ve zîhayat mahlukatýn (ins, cin, melek, hayvanat) bütün tekellüm ve ilhamatlarý, Ýlahî irade ve yaratma ile olmakta, her birinde kabiliyetlerine göre Allah´ýn kelam sýfatýnýn farklý tecellileri meydana gelmektedir. Bu tecelli olmasaydý tekellüm ve muhabere olamazdý.

Þu halde Resulullah´ýn peygamberlikten ayrý olarak sahip olduðu beþerî þahsiyeti itibariyle de farklý veçheleri, durumlarý olacaktýr. Öyleyse onun sözleri arasýnda birkýsým mertebelerin olacaðýný kabul etmemiz gerekecektir. Aksi takdirde "hepsi vahy-i Ýlahîdir" diye, bütün sözlerini Kur´an mertebesinde görmemiz bizi hataya sevkeder. Kur´an ve sünnet ayrýmýn bizzat Aleyhissalâtu vesselâm yapmýþ, Ashab yapmýþ, Tabiun ve Etbauttabiin ulemasý yapmýþ.

Bize düþen, ulemanýn yolundan gidip herþeyin hakkýný vermektir, ifrat ve tefritten kaçýnmaktýr. Zira zamanýmýzda Kur´an´la sünneti karýþtýracak müfritlere rastlanabileceði gibi, -bilhassa sadedinde olduðumuz hadisi örnek vererek- Kur´an dýþýnda herþeyi inkâra kalkan, hadisi tanýmayan kimselere de çokça rastlanmaktadýr.

Resulullah´ýn sözlerindeki bu mertebeye Bediüzzaman þöyle dikkat çekmiþtir:

"Resul-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm), hem beþerdir, beþeriyet itibariyle beþer gibi muamele eder; hem resuldür, risalet itibariyle Cenab-ý Hakk´ýn tercümanýdýr, elçisidir. Risaleti, vahye istinad eder. Vahiy iki kýsýmdýr:

Biri: "Vahy-i sarîhî"dir ki, Resul-i Ekrem (aleyhissalâtu vesselâm) onda sýrf bir tercümandýr, mübelliðdir (teblið edicidir), müdahalesi yoktur. Kur´an ve bazý ehadis-i kudsiye gibi...

Ýkinci kýsým: "Vahy-i zýmnî"dir. Þu kýsmýn mücmel ve hülasasý vahye ve ilhama istinad eder, fakat tafsilatý ve tasviratý, Resul-ü Ekrem(aleyhissalâtu vesselâm)´e aittir. O vahiyden gelen mücmel hadiseyi tafsil ve tasvire Zat-ý Ahmediyye (aleyhissalâtu vesselâm), bazen yine ilhama ya vahye istinad edip beyan eder, veyahud kendi ferasetiyle beyan eder. Ve kendi içtihadýyla yaptýðý tafsilat ve tasviratý ya vazife-i risalet noktasýnda ulvi kuvve-i kudsiyye ile beyan eder veyahut örf ve âdet ve efkâr-ý amme seviyesine göre, beþeriyeti noktasýnda beyan eder.

Ýþte her hadiste bütün tafsilatýna, vahy-i mahz noktasiyle bakýlmaz. Beþeriyetin muktezasý olan efkâr ve muamelatýnda, risaletin ulvi asarý aranýlmaz. Madem bazý hadiseler mücmel olarak mutlak bir surette ona vahyen gelir. O da kendi ferasetiyle ve tearüf-ü umumi cihetiyle tasvir eder. Þu tasvirdeki müteþabihata ve müþkilata bazen tefsir lazým geliyor, hatta tabir lazým geliyor. Çünkü: Bazý hakikatlar var ki, temsil ile fehme takrib edilir. Nasýl ki bir vakit huzur-u Nebevî´de derince bir gürültü iþitildi. Ferman etti ki: "Þu gürültü, yetmiþ senedir yuvarlanýp, þimdi cehennemin dibine düþmüþ bir taþýn gürültüsüdür." Bir saat sonra cevap geldi ki: "Yetmiþ yaþýna giren meþhur bir münafýk ölüp, cehenneme gitti." Zat-ý Ahmediye (aleyhissalâtu vesselâm)´nin belið bir temsil ile beyan ettiði hadisenin te´vilini gösterdi." [199]



ـ5950 ـ16ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إذَا سَمِعْتُمْ صِيَاحَ الدِّيَكَةِ فَاسْألُوا اللّهَ مِنْ فَضْلِهِ، فإنَّهَا رَأَتْ مَلَكاً وَإذَا سَمِعْتُمْ نَهِيقَ الْحِمَارِ فَتَعَوَّذُوا بِاللّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ، فإنَّهَا رَأتْ شَيْطَاناً[. أخرجه الخمسة إ النسائي .



16. (5950)- Hz. Ebu Hureyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Horozlarýn öttüðünü iþittiðiniz vakit, Allah´tan lütuf ve ikramýný talep edin. Zira onlar bir melek görmüþtür. Merkebin anýrmasýný iþittiðiniz zaman þeytandan Allah´a sýðýnýn. Çünkü o da bir þeytan görmüþtür." [Buharî, Bed´ü´lhalk 15; Müslim, Zikr 82, (2729); Ebu Davud, Edeb 115, (5102); Tirmizî, Da´avat 58, (3455).][200]



ـ5951 ـ17ـ وعن جابر رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إذَا سَمِعْتُمْ نُبَاحَ الْكَِبِ وَنَهِيقَ الْحَمِيرِ بِاللَّيْلِ فَتَعَوَّذُوا بِاللّهِ مِنَ الشَّيْطَانِ فإنَّهُمْ يَرَوْنَ مَاَ تَرَوْنَ[. أخرجه أبو داود .



17. (5951)- Hz. Cabir (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Geceleyin köpeklerin havlamasýný ve merkeplerin anýrmasýný iþittiðiniz zaman, þeytandan Allah´a sýðýnýn. Çünkü onlar, sizlerin görmediklerinizi görürler."[201]



AÇIKLAMA:



Bu iki hadiste birkaç hayvanýn sesleriyle ilgili açýklama yapýlmaktadýr.

1) Horoz diðer hayvanlardan farklý bir hususiyet taþýr: Bilhassa geceleri ötüþünü belli periyodlarla yapar ve bunu hiç deðiþtirmez. Her gün fecirden önce ve fecirden sonra muntazam ötüþleri vardýr. Gecelerin uzayýp kýsalmasý onun fecir öncesi ve fecir sonrasý periyodik ötüþlerini aksatmaz. Þafiîler, sabah vaktinin tayininde horozlarýn ötüþünü esas almayý hükme baðlamýþlardýr. Nitekim bir baþka rivayette "Horoza sövmeyin. Çünkü o, namaza çaðýrýr" buyrulmuþtur.

Resulullah, horozlarýn bu muntazam ötüþlerinin tesadüfî olmadýðýný, Ýlahî irade ile melek tarafýndan uyarýldýklarýný nazar-ý dikkate arzetmektedir. Onlar madem ki bu iþe müekkel bir meleði görerek ötmektedirler. Öyleyse o sýrada yapýlacak duaya meleðin "amin"i kazanýlabilir. Böylece yapýlan duanýn kabul görme þansý artar. Ayrýca bu duayý yapan meleklerin, kendisi için istiðfarýný ve ihlasýna þehadetlerini de kazanmýþ olur. Bu yorumu yapan Ýyaz devamla der ki: "Bu hadisten hareketle, salihlerin huzurunda, teberrüken duada bulunmak müstehab addedilmiþtir." Halimî, yukarýda kaydettiðimiz horoza sövmeyi yasaklayan hadisten: "Her ne ki, kendisinden bir istifade, bir hayýr elde edilir, ona sövmek veya hakaret etmek caiz deðildir, bilakis hürmet ve tekrim gerekir" hükmünü çýkarmýþtýr. Þarih Davudî, "horozdan beþ þey öðrenilir" der ve sayar: "Güzel ses, seherde uyanma, kýskançlýk, sehavet ve kesretü´lcima."

2) Köpek havlamasý ve merkeb anýrmasýna gelince; bu da þeytanýn þerrinden Allah´a sýðýnmaya sevketmelidir. Bazý alimler bu hadisten hareketle, günahlarýn yanýna Allah´ýn gadabýnýn indiðine, dolayýsýyla öyleleri görülünce istiaze etmenin müstehab olduðuna hükmetmiþtir.

Þu halde günlük hayatýný kulluk edebi içerisinde geçirmekle mükellef olan insan, þahid olduðu farklý tezahürlerin her birini Allah´ý hatýrlamaya vesile kýlýp zikir edecektir: Horoz sesiyle Allah´tan lütfunu isteyecek, merkeb ve köpek sesiyle þeytandan istiazede bulunacaktýr. Baþka hadislerde yýldýz kaymasý, rüzgâr esmesi vs. baþka zikirlerin vesile ve fýrsatlarý kýlýnmýþtýr.[202]



ـ5952 ـ18ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنهما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إذَا تَبَايَعْتُمْ بِالْعِينَةِ، وَأخَذْتُمْ أذْنَابَ الْبقَرِ، وَرَضِيتُمْ بالزَّرْعِ، وَتَرَكْتُمُ الْجِهَادَ سَلّطَ اللّهُ عَلَيْكُمْ ذًُّ َ يَنْزِعُهُ عَنْكُمْ حَتّى تَرْجِعُوا إلى دِينِكُمْ[. أخرجه أبو داود.»الْعِينة« أن يبيع التاجر من رجل سلعة بثمن معلوم ثم يشتريها منه بأقل من الثمن الذي باعها به. وأكثر الفقهاء على جوازها مع الكراهية، وسميت عينة لحصول النقد لصاحب العينة ‘ن اشتقاقها من العين، وهو النقد الحاضر .



18. (5952)- Ýbnu Ömer (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Ýyne usulüyle alýþveriþte bulunur, sýðýrlarýn peþine düþer, ziraate razý olur ve cihadý da terkederseniz, Allah size öyle bir zillet verir ki, dininize tekrar rücu etmedikçe o zilleti kaldýrmaz." [Ebu Davud, Büyû 56, (3462).] [203]



AÇIKLAMA:



1- Ýyne usulüyle satýþý þarihler þöyle tarif etmiþtir: Tüccar, malýný veresiye olarak belli bir vade ile müþteriye satar. Sonra bu malý müþteriden daha ucuz bir fiyatla satýn alýr. Bu tarz alýþveriþ caiz mi, deðil mi münakaþa edilmiþtir. Ýmam Malik Ebu Hanife, Ahmed Ýbnu Hanbel gibi bir kýsým fukaha "caiz deðil" derken, Ýmam Þafii ve ashabý "caizdir" demiþtir.

2- Hadis, esas itibariyle, insanlarýn ticaret ve ziraate kendilerini vererek cihadý ihmal etmelerini yasaklamaktadýr. Ýlk nazarda, hadisten ticaret ve ziraatin kötülendiði anlaþýlabilir. Aksine hadis, cihadýn terkinden gelecek zillete dikkat çekmektedir. Daha önce de zikredildiði üzere Aleyhissalâtu vesselâm aslî meslekler olarak "ticaret, ziraat ve san´atý" saymýþtýr. Ama ne ticaret, ne ziraat ne de san´at cihad gibi mühim bir meþguliyeti ihmale sevketmemelidir. Þevkânî´nin dediði gibi "Ýslam´ýn izzet ve diðer dinlere üstünlüðünü izhar vesilesi olan "Allah yolunda cihad"ýn terki halinde Allah, Müslümanlara, düþüncelerinin aksiyle muamele ederek zillet verir: Atlarýn sýrtýnda olduktan sonra sýðýrlarýn peþlerine takar, halbuki at sýrtý, sýðýrýn peþinden makamca daha üstün, daha izzetlidir."[204]

ORJÝNALÝNDE BÖYLE BÝR ÞEY YOK!

"Zannediyorum bu hadisin bize anlattýðý, iþaret ettiði hususlarý ancak, sanayî inkýlâbý ve sanayî hareketlerinden sonra anlayabildik.. onu da doðru anlayabildi isek.. cihadý, zaten unutmuþtuk; sanayî derken ziraat ve hayvancýlýðý da ihmal ettik ve kendimizi bir baþka dengesizliðin berzahýnda bulduk. Oysaki, yapýlacak þeyi, hem de 14 asýr evvel Allah Rasûlü haber veriyordu. Ve O, her meselede olduðu gibi, bu meselede de fevkalâde dengeliydi. Elbette ki, ziraat ve hayvancýlýk olacaktýr. Nitekim bu tür çalýþmalarý teþvik eden hadis-i þerifler de vardýr. Ancak, bütün himmeti bunlara hasretmek, iþte doðru olmayan budur.Þehir hayatýna karýþmadan, bir daða çekilip, kendi füyuzât hisleriyle baþ baþa kalmayý arzulayan insandan tutun da, teþebbüs gücünden mahrum ziraatçý ve hayvancýya kadar þümulü olan bu ifade, bize mühim bir iktisat ve ekonomi dersi vermektedir. Ayrýca, devletler muvazenesinde yerinizi almak için, gerekli caydýrýcý gücü elde tutmadýðýnýz, cihadý terkettiðiniz veya cihadý terkedip de, devletler muvazenesindeki yerinizi kaybettiðiniz zaman Allah, size altýndan kalkamayacaðýnýz bir mezellet musallat edeceðini.. tegallüpler, esaretler, tahakkümler altýnda kalýp ezileceðinizi de hatýrlatmaktadýr ki, bu durum, yeniden dine dönüp, Ýslâm´ý hayata hayat kýlacaðýnýz âna kadar da devam edecektir. Verdiðimiz misâl, -anlatma darlýðý da mahfuz- deryadan bir katredir ve Allah Rasûlü´nün bu hususta daha nice sözleri var. Ne var ki biz, bu biricik misâlle iktifa edeceðiz. Allah Rasûlü, nasýl ki, istidat ve kabiliyetleri tahdid edip sýnýr altýna almamýþ, öyle de bedenî güç ve kuvvetleri dahi hakir görmemiþtir. Görmemiþ ve aksine þöyle buyurmuþtur: "Kuvvetli bir mü´min, (beden sýhhatine sahip olan bir mü´min) Allah indinde zayýf mü´minden daha hayýrlý ve sevimlidir."(109)Allah indinde sevimli olmak isteyenler, kalb sýhhatiyle beraber beden sýhhatine, cisim sýhhatiyle beraber ruh sýhhatine de sahip olmalýdýrlar. Görülüyor ki, Allah Rasulü (sav): "Zayýflayacaksýnýz, perhize girecek, bedenî güç ve kuvvetinizi kýracaksýnýz ki Allah indinde makbul olasýnýz" demiyor. Belki ruhbanlýða, keþiþliðe ve papazlýða karþý realiteyi, fýtrî ve tabiî olmayý öne çýkarýyor ve meselelere, tabiatý içinde bir mecra araþtýrýyor; ve bizi o istikamete kanalize ediyor.(110)



ـ5953 ـ19ـ وعن أبى أمامة رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]رَأى رَسُولُ اللّهِ # سِكَّةً وَشَيْئاً مِنْ آلَةِ الْحَرْثِ، فَقَالَ: َ يَدْخُلُ هذَا بَيْتَ قَوْمٍ إَّ أدْخَلَهُ اللّهُ الذُّلَّ[. أخرجه البخاري.والمعنى أن اهل الحرث تنالهم الذلة لما يطالبون به من الخراج والعشر ونحوهما .



19. (5953)- Ebu Ümame (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn saban ve diðer bir ziraat aleti görünce: "Bunun girdiði bir eve, Allah mutlaka zillet de sokar!" dediðini iþittim." [Buharî, Hars 2.][205]



AÇIKLAMA:



Bu hadis de ziraatin girdiði yere zilletin gireceðini ifade etmektedir. Bazý þarihler, buradaki "zillet"le tarladan verilecek verginin kastedildiðini belirtirler. "Çünkü derler, idareciler, arazi hukuku olarak vergi talep ederler." Arazide çalýþma, ehl-i zimmetin karþýsýna çýkan ilk meþguliyet idi. Sahabe araziye baðlanmaktan hoþlanmýyordu. Ýbnu´t-Tin bu hadisin, Resulullah´ýn gaybtan haber verme nevine giren bir mucizesi olduðunu belirtir ve "Zira der, þimdi müþahede edilen þu ki, zulmün çoðu ziraatle meþgul olanlarýn baþýnda patlamaktadýr." Ýbnu´t-Tin´i te´yiden þunu ilave edebiliriz: Yirminci asýrda müþahede edilen de aynýdýr: Ýktisadî hayatý ziraate baðlý olan ve hele ziraatte iptidailiði temsil eden "saban"a baðlý olan memleketler "üçüncü dünya" denen geri memleketlerdir. Sanayîleþen, ziraatini de yeni tekniklerle yapan memleketler ilerlemiþ, kalkýnmýþ memleketlerdir. Ýleri memleketlerde umumi nüfus içerisinde ziraatle uðraþanlarýn nisbeti % 15 ile % 10 arasýndadýr. Zillete mahkum geri milletlerin halký ise, büyük çoðunluðu ziraatle meþguldür ve ziraatleri de iptidaidir; "saban"a baðlýdýr.

Ama ziraat ihmal mi edilmeli. Hayýr! Nitekim Aleyhissalâtu vesselâm ziraate teþviklerde de bulunmuþtur: "Hangi Müslüman bir dikim veya ekimde bulunur, ondan da bir kuþ veya insan veya hayvan yerse, bu onun için bir sadaka yerine geçer." Bu hadiste arazinin imar edilmesine, ekilip dikilmesine fevkalâde bir teþvik var.

Bu paralelde baþka hadisler de var. Öyleyse, hadislerde ziraate hem teþvik var ve hem de ziraatin mahzurlarýna uyarý var. Ýmam Buhârî, sadedinde olduðumuz hadisi, rivayetlerde gelen bu ihtilaflý durumu te´lif edip baðdaþtýran bir baþlýk altýnda kaydeder. Bab baþlýðý þöyle:

"Ziraat aletiyle meþgul olmanýn akibetlerinden yahud ziraatte, emredilmiþ olan sýnýrýn geçilmesi nevinden sakýnýlacak þeyler babý"

Buhârî´nin baþlýðý, ziraat aleyhine gelen rivayetlerin ziraatten hasýl olacak kötü sonuçlara hamledilmesi gerektiðine iþaret etmektedir. Yani, kiþi ziraatle meþguliyeti sebebiyle kendisine emredilmiþ olan birkýsým vecibeleri ihmal ederse bu mahzurludur veya ziraatle meþguliyette haddi aþarak gerekli olan baþka meþguliyetleri ihmal ederse bu da mahzurludur. Meseleyi bir millet seviyesinde ele alacak olursak, akýllý idarecilerin, bir zamanlar memleketimizde görüldüðü üzere "Türkiye bir ziraat memleketidir" diye yanlýþ politikalar takip yerine, "Türkiye sanayileþmelidir", "Beynelmilel ticarette yeri olmalýdýr" gibi ziraatin de dýþýna çýkan hedefler tesbit ederek, nüfusunun bir kýsmýný ziraatýn dýþýna çýkarýp baþka sahalara kaydýrmasý gerekir. Hadisten alimlerimiz bunu anlamýþtýr. Ziraat hususunda farklý beyanlarda bulunan Resulullah da bunu kastetmiþ olmalýdýr. [206]



ـ5954 ـ20ـ وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]كَتَبَ رَسُولُ اللّهِ # إلى كِسْرَى وَإلى قَيْصَرَ وَإلى النَّجَاشِيِّ، وَلَيْسَ بِالْنَّجَاشِيِّ الّذِي صَلّى عَلَيْهِ، وَإلى كُلِّ جَبَّارٍ عَنِيدٍ يَدْعُوهُمْ إلى اللّهِ عَزَّ وَجَلَّ[. أخرجه مسلم والترمذي .



20. (5954)- Hz. Enes (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Kisra´ya ve Necâþî´ye -bu Necâþî, üzerine cenaze namazý kýldýðý Necâþî deðildir- ve bütün inatçý cebbarlara, onlarý aziz ve celil olan Allah´a davet eden mektuplar yazdý." [Müslim, Cihad 75, (1774); Tirmizî, Ýsti´zan 23, (2717).][207]



AÇIKLAMA


Burada, Resulullah´ýn, komþu devletlerin reislerine gönderdiði Ýslam´a davet mektuplarýndan bahsedilmektedir. Aleyhissalâtu vesselâm mezkur mektuplarý Hudeybiye Sulhü´nden dönünce yazmýþtýr. Bir anda altý ayrý lidere elçiler çýkararak mektuplar göndermiþtir. Bu bahis teferruatlý olarak daha önce geçtiði için burada tekrar etmeyeceðiz.

Sadedinde olduðumuz hadiste ilave bir açýklama yer almaktadýr: Resulullah´ýn mektup gönderdiði Necâþî, öldüðü vakit gýyabýnda cenaze namazýný kýldýrdýðý Necâþî deðildir. Esasen Necâþî, isim olmayýp ünvandýr. Ýlk Müslümanlarda halife veya emîru´lmü´minîn, Osmanlýlarda padiþah, Ýran´da þah.. dendiði gibi Habeþliler´de de o devirlerde devlet reisine Necâþî denmekte imiþ. Muhammed Hamidullah´ýn tahkikine göre, Resulullah´ýn saðlýðýnda Habeþistan´da iki ayrý Necâþî yaþamýþtýr, bir üçüncünün de yaþamýþ olmasý ihtimal dahilindedir. Bu hususta kesin konuþmaya vesikalar yeterli deðildir (Ýslam Peygamberi 478-515 numaralý paragraflar).[208]



ـ5955 ـ21ـ وعن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنهما قال: ]بَعَثَ رَسُولُ اللّهِ # بِكِتَابَهِ إلى كِسْرَى، فَلَمَّا قَرَأهُ مَزَّقَهُ، فَدَعَا عَلَيْهِمْ أنْ يُمَزَّقُوا كُلَّ مُمَزَّقٍ[. أخرجه البخاري .



21. (5955)- Ýbnu Abbas (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Kisra´ya mektubunu göndermiþti. Kisra, mektubu okuyunca yýrttý. Aleyhissalâtu vesselâm da "paramparça olmalarý için" beddua etti." [Buharî Ýlm 7.][209]




radyobeyan