Kelam 8.Hafta By: neslinur Date: 27 Nisan 2010, 23:42:48
KELAM 8.HAFTA
MU’TEZÝLE
Sýra dýþý, geleneðin dýþýnda, kamuoyunun aksine görüþlere sahip olan ve Selef-i salihin yolundan ayrýlanlar anlamýnda olan Mu’tezile’nin öncüsü olarak, Hasan Basri’nin tartýþmalý bir þekilde ilim meclisini terk eden Vâsýl b. Atâ kabul edilmektedir. Aslýnda Ý'tizal ve Mu'tezile kelimelerinin kullanýlýþý daha eskidir. Nitekim bu kelimelerin sahabe devrinde de istimal edildiði görülmektedir. Mu'tezile mezhebinin doðuþuna etki eden faktörlerden baþta Ýslam toplumunda zaman zaman zuhur eden gerek itikadî, gerekse siyasî bir takým ihtilaflar gelir. Mu'tezile bu ayrýlýklarda taraf olan görüþleri tenkit ediyor ve meselelere yeni bazý çözümler getirmeye çalýþýyordu.
Mu’tezile’nin, hayranlýk duyduðu Yunan felsefesinin tesirinde kaldýðý, itikadî mevzularda naklin yanýnda akla da büyük bir yer vererek, aklý öne aldýðý ve akýlla çeliþir gördüðü nakilleri, aklýn ýþýðýnda te'vile yöneldiði ileri sürülmüþtür.Bu tutumlarýyla Mu'tezile'ye “Ýlk Ýslâm Filozoflarý” da denilmektedir.
Mu’tezile düþüncesinin oluþmasýnýn arka planýnda üç unsur göze çarpmaktadýr, bunlar:
Mutezilîlerin, eski medeniyet ve kültürlerin kaynaþtýðý Irak ve Fars bölgelerinde bulunmalarý.
Bunlarýn çoðunun Arap soyundan olmayýþlarý. Dolayýsýyla geleneksel Arap mantýðýndan farklý bir zihniyete sahip olmalarý.
Mutezililerin, Yahudi, Hýristiyan ve felsefî düþünceleri Arapçaya nakletmeye çalýþan diðer gayr-ý müslimlerle çok sýk temasta bulunmalarý sebebiyle, eski filozoflarýn görüþlerine muttali olmalarý.
Aklî verileri ön plana alan, nasslarý da bu doðrultuda deðerlendiren grubun oluþturduðu Mu’tezile, Kelam ilminin doðuþunu hazýrlamýþtýr. Kelam ilmi açýsýndan Mu’tezilenin görüþleri, daha sonralarý oluþan Mâtüridîlik ekolünün doðuþuna da zemin teþkil etmesi baðlamýnda ayrý bir öneme sahiptir. Yine Eþ’arîlik mezhebinin öncüsü olan Eþ’arî’nin önceleri Mu’tezilenin önemli bilginlerden birisi olduðunu da hatýrlatmak gerekir.
Meþhur Mu’tezile bilginin Kadi Abdülcebar’ýn meþhur ve önemli eseri Þerhu’l-Usuli’l-hamse’de de mevzu edilen prensipler þu þekilde özetlenebilir:
Tevhid. ALLAH zâtý ve sýfatlarýyla birdir, tektir. Buna göre O’nun zâtý dýþýnda ezeli varlýk anlamýna gelen sýfatlar zâtýna zait olarak kabul edilemez. Mu'tezile'ye göre ALLAH'ýn hayat, ilim, semi', basar sýfatlarý vardýr denilmez. ALLAH zâtýyla hayy, zâtýyla âlim, zâtýyla semi' ve basirdir. Eðer böyle kabul edilmezse, bu itikat birden fazla kadim varlýðýn (taaddüd-i kudema) mevcudiyetini benimsemek anlamýna gelir ki, bu da tevhide aykýrýdýr. Buna göre bir sýfat tezahürü olarak kabul edilen Kur’an, hâdis (sonradan olma) bir niteliðin ürünü olmasý nedeniyle, yaratýlmýþtýr. Zira Mu’tezileye göre sýfatlar ALLAH’ýn zâtýyla kaimdir. Bu da O’nun zâtýnýn dýþýnda bir kadim mevcudun varlýðýný reddetmek anlamýna gelmektedir. Bununla birlikte Kur’an ALLAH’ýn kelamý ve kitabýdýr.
Adalet. ALLAH insanlara bir irade vermiþtir. Bu ise, ALLAH’ýn müdahalesinden baðýmsýzdýr. Ýnsan, gerçekleþtirmiþ olduðu eylemlerden doðrudan sorumludur. Bu nedenle eylemin iyi ve kötü olmasý, doðrudan eylemle iliþkili olup, insanýn bilinçli bir tercihiyle gerçekleþmektedir. Bu durumda eylemler, ALLAH’ýn nitelendirmesiyle iyi veya kötü gibi bir mahiyet kazanmaz, aksine insanýn ona yüklemiþ olduðu anlam ile tanýmlanýr. Bu nedenle ALLAH kötülüklerin yaratýcýsý olamaz. Zira kötülük nitelendirmesi insan aklýnýn ürünü olduðu için, yaratýlýþta kötülük yoktur.
Vaad ve Va’id.ALLAH, kullarýn tutum ve eylemleri doðrultusunda onlarý ödüllendirir veya cezalandýrýr. Bu O’nun bir va’di veya bir va’îdidir. Bu durumda kullar, büyük günah iþleyip, tövbe etmeden ölürlerse, ALLAH’ýn onlarý cezalandýrmasý gerekir. Böyle bir kimse için, herhangi bir þefaat de söz konusu deðildir. Tevhid ve adalet prensibine verdikleri önem sebebiyledir ki kendilerine "Ehlu'l-Adl ve't-Tevhid" yahut "Ashabu'1-adl" isimleri verilmiþtir.
Menzile beyne’l-menzileteyn. Mu’tezile bilginleri, amelî imandan bir parça kabul ederler. Bu nedenle de tövbe etmemek kaydýyla büyük günah iþleyen kimse, öldüðünde ne mümindir ne de kâfirdir. Bu tür kimseler, iman ile küfür arasýnda bir yerdedir. Eðer tövbe etmeden ölürlerse, ebedi olarak cehennemde kalýrlar. Tövbe ettiði takdirde ise, mümin olarak cennete giderler.
Emri bi’l-ma’ruf nehyi anil-münker. Mu’tezile ulemasý genel Müslümanlarýn kabulünü prensip edinerek, iyiliði emretmek ve kötülükten alýkoymanýn bütün inananlara farz olduðu kanaatindedirler.
Mu’tezile ekolü mensuplarý birçok kollara ayrýlmakla birlikte en meþhurlarý Baðdat ve Basra ekolüdür.
Önde gelen bilginler arasýnda, Ebü’l-Hüzeyl el-Allaf, Nazzam, Câhiz , Biþr b. Mu’temir , Cübbaî , Hayyât, Kâdi Abdülcebbâr gibi kimseleri sayabiliriz.
Mu’tezile mezhebi Ýslam dünyasýnýn geniþleme sürecinde Ýslam dýþý görüþ ve inançlara karþý, Müslümanlýðý savunmuþ, diðer dinlerin inançlarýný eleþtiriye tabi tutmuþ, Ýslam inanç esaslarýný akli verilerle destekleyerek, öteki din ve mezheplerin eksiklik ve yanlýþlýklarýn ortaya koymuþlardýr.
Öte yandan ilk kelam prensiplerinin ortaya çýkmasýnda Mu’tezile bilginlerinin bir tür önceliði bulunmaktadýr. Onlarýn Ýslam dinini savunmak ve karþý akýmlarýn inanç esaslarýný irdelemek açýsýndan, kelam ilminin oluþumuna büyük katký saðlamýþlardýr.
Sonuç olarak Ýslam düþüncesinin entelektüel boyutunu oluþturarak Ýslam dinini evrensel düzeye çýkartan Mu’tezile bilginleri, ayný zamanda bazý aþýrý tutumlarý yanýnda siyasete bulaþmalarý nedeniyle hem kendileri zarar görmüþ hem de, bazý bilginlerin ölçüsüz tepkileri sonucunda, halk nezdinde kelam ilmine ambargo konulmasýna neden olmuþtur. Öte yandan Mu’tezile düþüncesine geliþtirilen tepki sonucu, Ýslam düþüncesi büyük duraksama dönemine girmiþ bir daha da parlak dönemine kavuþamamýþtýr. Dönemin parlaklýðýný anlatma bakýmýndan Ebû Bekir Ýbnü’l-Arabî’nin hatýralarý büyük deðer taþýmaktadýr. O, Endülüs’ten Baðdad’a kadar uzanan ilim yolculuðunda Kudüs kentine uðramýþ ve onun tabiriyle Yahudi, Hýristiyan, Mu’tezile, Þîa ve diðer mezheplerden oluþan ilim meclisine katýlmýþ, onlarýn tartýþmalarýna iþtirak etmiþ ve haftada bir oluþan deðiþik inanç ve mezheplerinin ileri gelenlerinin oluþturduðu ilmi tartýþma halkalarýna katýlmýþtýr. Yazar göre bu oluþum o dönemin Ýslam kültürü ve coðrafyasýnýn zenginliði, engin hoþgörüsü ve kendilerine güvenin önemli bir göstergesidir.
radyobeyan