Kütübü Sitte
Pages: 1
Hicretler By: sumeyye Date: 27 Nisan 2010, 10:40:03
Hicretler





HÝCRETLER BÖLÜMÜ
UMUMÝ AÇIKLAMA
Din Ve Zaman
Kur´an´ýn Zamaný Ýfade Þekli
Mutlak ve Mübhem Zaman
Muayyen Belli Zaman
Zamanýn Sýkça Hatýrlatýlmasý
Kur´an´da Zamanýn Taksimi: Takvim.
Bir Ayýn Taksimatý
Günlük Zaman Ve Taksimi
TEBLÝG, TERBÝYE VE SÝYASÎ TAKTÝK AÇILARINDAN HÝCRET
Giriþ
I. Tabye Ve Taktik Olarak Hicret
a- Sabýr
b- Hicret
c- Cihad:
II. Siyasî Vak´a Olarak Hicret
III. Ýrþad Ve Tebliðde Metod Olarak Hicret
Netice Olarak


HÝCRETLER BÖLÜMÜ


UMUMÝ AÇIKLAMA



Bu bölüm Kitabu´l-Hicreteyn yani Ýki Hicretler Kitabý adýný taþýr. Ýki hicretten maksad: Mekke´den Habeþistan´a yapýlan hicretle, Mekke´den Medine´ye yapýlan hicret kastedilir. Mutlak olarak hicret deyince Mekke´den Medine´ye olan hicret anlaþýlýr. Zira Fahr-ý Âlem Efendimiz de bu hicrete katýlmýþtýr ve bu hicret Ýslam tarihinde çok ciddi bir dönüm noktasýdýr. Ýslam´ýn cemaatten devlete geçiþi, sabýrdan aksiyona; yani pasif aksiyondan fiilî aksiyona yani sabýrdan, önce müdafaaya, sonra da fetihlere geçiþ demektir. Manasý ve hasýl ettiði neticeleri büyük olan bir hadisedir. Ýslam tarihinin belki de en mühim hadisesidir.

Bu bölümde, hicretle ilgili beþ hadis yer almaktadýr. Hadisler daha ziyade hicretin tarihî vak´a yönüne temas etmektedir. Halbuki hicret, Ýslam dininde derin manalarý olan, günümüz Müslümanlarýna bile yön veren, istikamet çizen, tercih amili olan, ufuk açan mesajlarla dolu bir mefhumdur, bir hayat görüþü, bir dava stratejisidir. Bu sebeple, hicretle ilgili gerekli açýklamalarý bahsin sonunda dercedeceðimiz uzunca bir tahlile býrakarak, burada, hicretin siyasî yönüne rengini vuran bir anlaþma metnini kaydedeceðiz. Ýslam´ýn Ýlk Anayasasý olarak deðerlendirilen bu vesika Medine´deki Müslümanlarla diðer gayr-i müslim cemaatlerin münasebetlerini, temel hak ve vazifelerini tesbit etmektedir. Resulullah, Medine´ye hicret eder etmez Medine´de mevcut, muhtelif dinî ve siyasî gruplarýn temsilcilerini toplayarak bu metni hazýrlamýþ, hepsinin Müslümanlarla ve kendi aralarýnda cereyan edecek münasebetlerini tanzim etmiþtir. Hicretin siyasî ehemmiyetinin en bariz delillerinden biri olan bu vesikanýn, Hicret Bölümü´nün giriþ kýsmýnda neþrini uygun buluyoruz.[1]

Medine Site Devleti Anayasasý:

Rahman ve Rahim olan Allah´ýn Adýyla

Madde 1- Bu kitap (yazý), Peygamber Muhammed tarafýndan Kureyþli ve Yesribli mü´minler ve Müslümanlar ve bunlara tabi olanlara sonradan iltihak etmiþ olanlar ve onlarla beraber cihad edenler için (olmak üzere tanzim edilmiþtir).

Madde 2- Ýþte bunlar, diðer insanlardan ayrý bir ümmet (camia) teþkil ederler.

Madde 3- Kureyþ´ten olan muhacirler, kendi aralarýnda âdet olduðu veçhile, kan diyetlerini ödemeye iþtirak ederler ve onlar harp esirlerinin fidye-i necatýný mü´minler arasýndaki iyi ve makul bilinen esaslara ve adalet umdelerine göre ödemeye iþtirak edeceklerdir.

Madde 4- Benû Avf´lar, kendi aralarýnda âdet olduðu veçhile, evvelki þekiller altýnda kan diyetlerini ödemeye iþtirak edeceklerdir ve (Müslümanlarýn teþkil ettiði) her zümre harp esirlerinin fidye-i necatýný mü´minler arasýndaki iyi ve makul bilinen esaslara ve adalet umdelerine göre tediyeye iþtirak edeceklerdir.

Madde 5- Benû Haris´ler, kendi aralarýnda âdet olduðu veçhile, evvelki þekiller altýnda kan diyetlerini ödemeye ve her bir zümre harp esirlerinin fidye-i necatýný mü´minler arasýndaki iyi ve makul bilinen esaslara ve adalet umdelerine göre tediyeye iþtirak edeceklerdir.

Madde 6- Benû Sâide´ler, kendi aralarýnda âdet olduðu veçhile, evvelki þekiller altýnda kan diyetlerini ödemeye ve her bir zümre harp esirlerinin fidye-i necatýný mü´miler arasýndaki iyi ve makul bilinen esaslara ve adalet umdelerine göre tediyeye iþtirak edeceklerdir.

Madde 7- Benû Cuþem´ler kendi aralarýnda âdet olduðu veçhile, evvelki þekiller altýnda kan diyetlerini ödemeye ve her zümre harp esirlerinin fidye-i necatýný mü´minler arasýndaki iyi ve makul bilinen esaslara ve adalet umdelerine göre tediyeye iþtirak edeceklerdir.

Madde 8- Benu´n-Neccar´lar, kendi aralarýnda âdet olduðu veçhile, evvelki þekiller altýnda kan diyetlerini ödemeye ve her bir zümre harp esirlerinin fidye-i necatýný mü´minler arasýndaki iyi ve makul bilinen esaslara ve adalet umdelerine göre tediyeye iþtirak edeceklerdir.

Madde 9- Benû Amr Ýbn Avf´lar, kendi aralarýnda âdet olduðu veçhile, evvelki þekiller altýnda kan diyetlerini ödemeye ve her bir zümre harp esirlerinin fidye-i necatýný mü´minler arasýndaki iyi ve makul bilinen esaslara ve adalet umdelerine göre tediyeye iþtirak edeceklerdir.

Madde 10- Benu´n-Nebit´ler, kendi aralarýnda âdet olduðu veçhile, evvelki þekiller altýnda kan diyetlerini ödemeye ve her bir zümre harp esirlerinin fidye-i necatýný mü´minler arasýndaki iyi ve makul bilinen esaslara ve adalet umdelerine göre tediyeye iþtirak edeceklerdir.

Madde 11- Benû´l-Evs´ler, kendi aralarýnda âdet olduðu veçhile, evvelki þekiller altýnda kan diyetlerini ödemeye ve her bir zümre harp esirlerinin fidye-i necatýný mü´minler arasýndaki iyi ve makul bilinen esaslara ve adalet umdelerine göre tediyeye iþtirak edeceklerdir.

Madde 12-a) Mü´minler, aralarýnda aðýr malî mesuliyetler altýnda bulunan hiç kimseyi (bu halde) býrakmayacaklar, fidye-i necat veya kan diyeti gibi borçlarýný iyi ve makul bilinen esaslara göre vereceklerdir.

Madde 12-b) Hiçbir mü´min, diðer bir mü´minin mevla(kendisi ile akdî kardeþlik rabýtasý kurulmuþ kimse)sýna müracaat edemez. (Diðer okunuþa göre): Hiçbir mü´min diðer bir mü´minin mevlasý ile onun aleyhinde olmak üzere bir anlaþma yapmayacaktýr.

Madde 13- Takva sahibi mü´minler, kendi aralarýnda mütecavize veya haksýz bir fiil ika´ýný tasarlayan, yahut bir cürüm yahut bir hakka tecavüz veyahut da mü´minler arasýnda bir karýþýklýk çýkarma kasdýný taþýyan kimseye karþý olacaklar ve bu kimse onlardan birinin evladý bile olsa, hepsinin elleri onun aleyhine kalkacaktýr.

Madde 14- Hiçbir mü´min bir kâfir için, bir mü´mini öldüremez ve mü´min aleyhine hiçbir kâfire yardým edemez.

Madde 15- Allah´ýn zimmeti (himaye ve teminatý) bir tektir: (Mü´ minlerin) en ehemmiyetsizlerinden birinin (himayesi) onlarýn hepsi için hüküm ifade eder. Zira, mü´minler diðer insanlardan ayrý olarak birbirlerinin mevlasý (kardeþi) durumundadýrlar.

Madde 16- Yahudilerden bize tabi olanlar, zulme uðramaksýzýn ve onlara muarýz olanlarla yardýmlaþýlmaksýzýn, yardým ve müzaheretimize hak kazanacaklardýr.

Madde 17- Sulh, mü´minler arasýnda bir ve tektir. Hiçbir mü´min Allah yolunda giriþilen bir harpte, diðer mü´minleri hariç tutarak, bir sulh anlaþmasý akdedemez; bu sulh ancak onlar (mü´minler) arasýnda umumiyet ve adalet esaslarý üzere yapýlacaktýr.

Madde 18- Bizimle beraber harbe iþtirak eden bütün (askerî) birlikler, birbirleriyle münavebe edeceklerdir.

Madde 19- Mü´minler birbirlerinin Allah yolunda (uðrunda) akan kanlarýnýn intikamýný alacaklardýr.

Madde 20-a) Takva sahibi mü´minler en iyi ve en doðru yol üzerinde bulunurlar.

Madde 20-b) Hiç bir müþrik, bir Kureyþlinin malýný ve canýný himayesi altýna alamaz ve hiçbir mü´mine bu hususta engel olamaz. (Yani, Kureyþlilere tecavüz etmesine mani olamaz.)

Madde 21- Herhangi bir kimsenin bir mü´minin ölümüne sebep olduðu kat´î delillerle sabit olur da, maktulün vesilesi (yani hakkýný müdafaa eden) rýza göstermezse, kýsas hükümlerine tabi olur; bu halde, bütün mü´minler ona karþý olurlar. Ancak bunlara sadece (bu kaidenin) tatbiki için hareket etmek helal (doðru) olur.

Madde 22- Bu sahife(yazý)nýn muhteviyatýný kabul eden, Allah´a ve ahiret gününe inanan bir mü´minin bir katile yardým etmesi ve ona sýðýnacak bir yer temin etmesi helal (doðru) deðildir; ona yardým eden veya sýðýnacak bir yer gösterene kýyamet günü, Allah´ýn lanet ve gadabý nasib olacaktýr ki, o zaman artýk kendisinden ne bir para tediyesi ne de bir taviz bedeli alýnacaktýr.

Madde 23- Üzerinde ihtilafa düþtüðünüz herhangi bir þey, Allah´a ve Muhammed´e götürülecektir, selam O´na olsun.

Madde 24- Yahudiler, mü´minler gibi muharebeye devam ettiði müddetçe (kendi harb) masraflarýný karþýlamak mecburiyetindedirler.

Madde 25-a) Benû Avf Yahudleri mü´minlerle birlikte -(Ýbn Hiþam´da bu, "maa" (yani "ile") olarak; Ebu Ubeyd´de ise "min" (yani "den") olarak zikredilir)- bir ümmet (camia) teþkil ederler. Yahudilerin dinleri kendilerine, mü´minlerin dinleri kendilerinedir. Buna, gerek mevlalarý ve gerekse bizzat kendileri dahildirler.

Madde 25-b) Yalnýz kim ki haksýz bir fiil irtikab eder veya bir cürüm ika eder, o sadece kendine ve aile efradýna zarar vermiþ olacaktýr.

Madde 26- Benû´n-Neccar Yahudileri de Benû Avf Yahudileri gibi ayný (haklara) sahip olacaklardýr.

Madde 27- Benû´l-Haris yahudileri de Benû Avf yahudileri gibi ayný (haklara) sahip olacaklardýr.

Madde 28- Benû Saide Yahudileri de Benû Avf Yahudileri gibi ayný (haklara) sahip olacaklardýr.

Madde 29- Benû Cuþem Yahudileri de Benu Avf Yahudileri gibi ayný (haklara) sahip olacaklardýr.

Madde 30- Benû´l-Evs Yahudileri de Benû Avf Yahudileri gibi ayný (haklara) sahip olacaklardýr.

Madde 31- Benû Sa´lebe Yahudileri de Benû Avf Yahudileri gibi ayný (haklara) sahip olacaklardýr. Yalnýz, kim ki haksýz bir fiil irtikab eder veya bir cürüm ika eder, o sadece kendini ve aile efradýný zarardîde etmiþ olacaktýr.

Madde 32- Cefne (ailesi) Sa´lebe´nin bir koludur; bu bakýmdan Sa´lebeler gibi mülahaza olunacaklardýr.

Madde 33- Benu´þ-Þuteybe de Benû Avf Yahudileri gibi ayný (haklara) sahip olacaklardýr. (Kaidelere) muhakkak riayet edilecek, bunlara aykýrý hareket olmayacaktýr.

Madde 34- Sa´lebenin mevlalarý, bizzat Sa´lebeler gibi mülahaza olunacaklardýr.

Madde 35- Yahudilere sýðýnmýþ olan kimseler (Bitane), bizzat Yahudiler gibi mülahaza olunacaklardýr.

Madde 36-a) Bunlardan (Yahudilerden) hiçbir kimse (Müslümanlarla birlikte bir askerî sefere), Muhammed (s.a.v.)´in müsaadesi olmadan çýkmayacaktýr.

Madde 36-b) Bir yaralamanýn intikamýný almak yasak edilmeyecektir. Muhakkak ki bir kimse bir adam öldürecek olursa, neticede kendini ve aile efradýný mes´uliyet altýna sokar; aksi halde haksýzlýk olacaktýr. "Yani bu kaideye riayet etmeyen bir kimse haksýz vaziyette olacaktýr." Allah bu yazýya en iyi riayet edenlerle beraberdir.

Madde 37-a) (Bir harp vukuunda) Yahudilerin masraflarý kendi üzerine ve Müslümanlarýn masraflarý kendi üzerinedir. Muhakkak ki, bu sahifede (yazýda) gösterilen kimselere harp açanlara karþý, onlar kendi aralarýnda yardýmlaþacaklardýr. Onlar arasýnda hayýrhahlýk ve iyi davranýþ bulunacaktýr. (Kaidelere) muhakkak riayet edilecek, bunlara aykýrý hareketler olmayacaktýr.

Madde 37-b) Hiç kimse müttefikine karþý bir cürüm ika edemez. Muhakkak ki zulmedilene yardým edilecektir.

Madde 38- Yahudiler Müslümanlarla birlikte, beraberce harp ettikleri müddetçe masrafta bulunacaklardýr.

Madde 39- Bu sahifenin (yazýnýn) gösterdiði kimseler için Yesrib vadisi dahili (cevf), mukaddes (haram) bir yerdir.

Madde 40- Himaye altýndaki kimse (car), bizzat himaye eden kimse gibidir; ne zulmedilir ve ne de (kendisi) cürüm ika edecektir.

Madde 41- Himaye verme hakkýna sahip kimselerin izni müstesna, bir himaye hakký verilemez.

Madde 42- Bu sahifede (yazýda) gösterilen kimseler, arasýnda zuhurundan korkulan bütün öldürme yahut münazaa vakalarýný Allah´a ve Rasulullah Muhammed (s.a.v.)´e götürmeleri gerekir. Allah, sahifeye (yazýya) en kuvvetli ve en iyi riayet edenlerle beraberdir.

Madde 43- Ne Kureyþliler ve ne de onlara yardým edecek olanlar, himaye altýna alýnmayacaklardýr.

Madde 44- Onlar (yani Müslümanlar ve Yahudiler) arasýnda, Yesrib´e hücum edecek kimselere karþý yardýmlaþma yapýlacaktýr.

Madde 45-a) Þayet onlar (Yahudiler), (Müslümanlar tarafýndan) bir sulh akdetmeye veya bir sulh akdine iþtirake davet olunurlarsa, bunu doðrudan doðruya akdedecekler veya ona iþtirak edeceklerdir. Þayet onlar (Yahudiler), (Müslümanlara) ayný þeyleri teklif edecek olurlarsa, mü´minlere karþý ayný haklara sahip olacaklardýr; din mevzuunda giriþilen harp vak´alarý müstesnadýr.

Madde 45-b) Her bir zümre (gerek müdafaa ve gerekse sair ihtiyaçlar hususunda) kendilerine ait mýntýkadan sorumludurlar.

Madde 46- Bu sahifede (yazýda) gösterilen kimseler için ihdas edilen þartlar, ayný þekilde Evs Yahudilerine, yani onlarýn mevlalarýna ve bizzat kendi þahýslarýna, bu sahifede (yazýda) gösterilen kimseler tarafýndan sýký ve tam bir muhafazakârlýk ile tatbik olunur. (Kaidelere) muhakkak riayet edilecek, bunlara aykýrý hareket olmayacaktýr. Ve haksýz þekilde kazanç temin edenler, sadece kendi nefsine zarar vermiþ olurlar. Allah bu sahifede (yazýda) gösterilen maddelere en doðru ve en mükemmel riayet edenlerle beraberdir.

Madde 47- Bu kitap (yazý), bir haksýz fiil ika eden veya cürüm iþleyen (ile ceza) arasýna engel olarak giremez. Kim ki, bir harbe çýkar, emniyette olur veya kim ki, Medine´de kalýrsa yine emniyet içindedir; haksýz bir fiil ve cürüm ikaý halleri müstesnadýr. Allah ve Resulullah Muhammed (s.a.v.) himayelerini, (bu sahifeyi) tam bir sadakat ve dikkat içinde muhafaza eden kimseler üzerinde tutacaklardýr.[2]



ـ5775 ـ1ـ عن البراء بن عازب رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]جَاءَ أبُو بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنه إلى أبي في مَنْزِلِهِ فَاشْتَرى مِنْهُ رَجًْ، فَقَالَ لِعَازِبٍ: ابْعَثْ مَعِي ابْنَكَ يَحْمِلْهُ الى مَنْزِلِِي، فَقَالَ أبِي: احْمِلْهُ فَحَمَلْتُهُ وَخَرَجَ أبِي مَعَهُ يَنْتَقِدُ ثَمَنَهُ. فَقَالَ لَهُ أبِي: يَا أبَا بَكْرٍ حَدِّثْنِي

كَيْفَ صَنَعْتُمَا لَيْلَةً سَرَيْتَ مَعَ رَسُولِ اللّهِ #؟ قَالَ: نَعَمْ، أسْرَيْنَا لَيْلَتَنَا وَمِنَ الْغَدِ حَتّى قَامَ قَائِمُ الظّهِيرَةِ وَخََ الطّرِيقُ َ يَمُرُّ فيهِ أحَدٌ، فَرفِعَتْ لَنَا صَخْرَةٌ طَوِيلَةٌ، لَهَا ظِلٌّ لَمْ تَأتِ عَلَيْهَا الشَّمْسُ بَعْدُ. فَنَزَلْنَا عِنْدَهُ فَأتَيْتُ الصَّخَرَةَ وَسَوَّيْتُ بِيَدِي مَكَاناً يَنَامُ فيهِ رسُولُ اللّهِ # في ظِلِّهَا، ثُمَّ بَسَطْتُ عَلَيْهِ فَرْوَةً، ثُمَّ قَلْتُ: نَمْ يَا رَسُولَ اللّهِ وَأنَا أنْفُضُ لَكَ مَا حَوْلَكَ، فَنَامَ وَخَرَجْتُ أنْفُضُ لَهُ مَا حَوْلَهُ، فَإذَا أنَا بِرَاعٍ مُقْبِلٍ بِغَنَمِهِ الى الصَّخْرَةِ يُرِيدُ مِنْهَا مِثْلُ الّذِي أرَدْنَا، فَقُلْتُ: لِمَنْ أنْتَ يَا غَُمُ؟ فَقَالَ: لِرَجُلٍ مِنْ أهْلِ الْمَدِينَةِ أوْ مَكَّةَ، فَقُلْتُ: أفِي غَنَمِكَ لَبَنٌ؟ قَالَ: نَعَمْ. قُلْتُ: أفَتَحْلُبُ؟ قَالَ: نَعَمْ. فَأخَذَ شَاةً، فَقُلْتُ: إنْفُضِ الضَّرْعَ مِنَ الشَّعْرِ وَالتُرَابِ وَالْقَذَى. فَفَعَلَ، وَحَلَبَ في قَعْبِ مَعَهُ كُثْبَةٌ مِنْ لَبَنٍ، وَمَعِي إدَاوَةٌ حَمَلْتُهَا لِلنَّبِيّ # يَرْتَوِي وَيَشْرَبُ وَيَتَوضَّأُ، فَأتَيْتُ النّبِيّ # وَهُوَ نَائِمٌ فَكَرَهْت أنْ أُوْقِظَهُ، فَوَقَفْتُ حَتّى اسْتَيْقَظَ. فَصَبَبْتُ علَى اللّبَنِ مِنَ المَاءِ حَتّى بَرَدَ أسْفَلَهُ فَقُلْتُ اشْرَبْ يَا رَسُولَ اللّهِ! قَالَ: فَشَرِبَ حَتّى رَضِيتُ، ثُمَّ قَالَ لِي: ألَمْ يَأنِ لِلرَّحِيلِ؟ قُلْتُ: بَلَى فَارْتَحَلْنَا بَعْدَ مَا زَالَتِ الشّمْسُ وَاتَّبَعَنَا سُرَاقَةَ بْنُ مَالِكِ بْنِ جُعْشَمٍ، وَنَحْنُ في جَلَدٍ مِنَ ا‘رْضِ، فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ اللّهِ أُتِينَا. فَقَالَ: َ تَحْزَنْ إنَّ اللّهَ مَعَنَا، فَدَعَا عَلَيْهِ النّبيُّ #، فَارْتَطَمَتْ يَدُ فَرَسِهِ الى بَطْنِهَا. فَقَالَ: إنِّي قَدْ عَلِمْتُ أنَّكُمَا دَعَوْتُمَا عَليَّ فَادْعُوا لِي فَاللّهُ لَكُمَا أنْ أرُدَّ عَنَّكُمَا الطّلَبَ، فَدَعَا لَهُ النّبيُّ #، فَجَعَلَ َ يَلْقَى أحَداً إَّ قَالَ: قَدْ كُفِيتُمْ مَا هُنَا، فََ يَلْقَى أحَداً إَّ رَدَّهُ. قَالَ: وَوَفّى لَنَا[. أخرجه الشيخان .

»الجلدُ« ا‘رض الغليظة الصلبة.»وارتطمتْ« نشبت في ا‘رض ولم تكد تتخلص .



1. (5775)- Bera Ýbnu´l-Âzib (radýyallahu anh) anlatýyor: "Hz. Ebu Bekr (radýyallahu anh), evinde babama uðradý. Ondan bir semer satýn aldý. (Babam) Âzib´e:

"Benimle oðlunu gönder, onu evime kadar götürüversin!" dedi. Babam bana:

“Haydi onu götürüver!" dedi. Ben de götürüverdim. Babam onunla beraber çýktý, bedelini alacaktý. Babam, Ebu Bekr´e:

"Ey Ebu Bekr! Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´la (hicret ettiðin) gece ne yaptýnýz?" diye sordu.

"Evet o gece yürüdük. Ertesi günü de öðle vaktine kadar yürüdük. Yolumuz tenha idi, hiç kimseye rastlamadýk. Önümüze uzun bir kaya çýktý. Kayanýn henüz güneþin deðmediði bir gölgesi vardý. Yanýna konakladýk. Ben kayanýn yanýna geldim. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn, duldasýndan uyumasý için elimle bir yeri düzledim. Sonra ortaya bir post yayýp:

"Ey Allah´ýn Resulü! (Siz biraz istirahat buyurup þurada) uyuyun, ben etrafýnýzý gözetlerim!" dedim. Derken yatýp uyudu, ben de çýkýp etrafýný gözetlemeye baþladým. Kayaya doðru sürüsüyle gelmekte olan bir çobanla karþýlaþtým. O da bizim gibi gölgeye sýðýnmak istiyordu.

"Sen kimlerdensin ey delikanlý?" diye sordum. Medine veya Mekke´ den bir adama aitti. Ben tekrar:

"Koyununda süt var mý?" dedim.

"Evet!" dedi.

"Saðar mýsýn?" dedim.

Tabii dedi ve saðmak üzere bir koyun yakaladý.

"Memede kýl, toztoprak çerçöp olabilir, bunlarý bir çýrp!" dedim. Dediðimi yaptý, beraberindeki bir kaba bir miktar süt saðdý. Benim de yanýmda Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) için taþýdýðým bir kap vardý. Ýçmede, abdestte onu kullanýrdý. (Sütü kendi kabýma aktararak) (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn yanýna geldim. Uyuyordu. Uyandýrmak istemedim. Uyanýncaya kadar yanýnda durdum. Süte biraz su kattým, dibi serinledi.

"Ey Allah´ýn Resulü, buyurun için!" dedim. O içti ben de memnun oldum. Sonra: "Yola koyulma vakti gelmedi mi?" dedi.

"Evet!" dedim. Güneþin zevalinden sonra hareket ettik. Peþimize Süraka Ýbnu Malik Ýbni Cu´þem düþtü. Biz sert bir arazide yürüyorduk.

"Ey Allah´ýn Resulü, bize yaklaþtý!" dedim.

"Üzülme! Allah bizimledir!" buyurdu. Aleyhissalâtu vesselâm, Süraka´ ya beddua etti. Derhal atýnýn ön ayaðý karnýna kadar yere saplandý. Süraka:

"Anladým ki, siz bana ilendiniz. Ne olur benim için dua edin. Allah için ben de takipçileri sizden geri çevireceðim!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm dua ediverdi, adam kurtuldu ve geri döndü. Yol boyu her kime rastladý ise:

"Ben size bedel burada gereken (aramayý) yaptým (kimse yok)!" dedi. Böylece her kime rastladý ise geri çevirdi. Hülasa, bize verdiði sözü tuttu." [Buharî, Menakýbu´l-Ensar 45, Lukata 11, Menakýb 25, Eþribe 12; Müslim, Zühd 75, (2009).][3]



ـ5776 ـ2ـ وعن أبى بكر رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]نَظَرْتُ إلى أقْدَامِ الْمُشْرِكِينَ، وَنَحْنُ في الْغَارِ، وَهُمْ عَلى رُؤسِنَا. فَقُلْتُ يَا رَسُولَ اللّهِ! لَوْ أنَّ أحَدَهُمْ نَظَرَ الى قَدَمَيْهِ ‘بْصَرَنَا فَقَال: يَا أبَا بَكْرٍ، مَا ظَنُّكَ بِاثْنَيْنِ اللّهُ ثَالِثُهُمَا؟[. أخرجه الشيخان والترمذي .



2. (5776)- Hz. Ebu Bekr (radýyallahu anh) anlatýyor: "Biz maðarada iken müþriklerin ayaklarýný görüyordum. Onlar bu sýrada baþlarýmýzýn üstünde idiler.

"Ey Allah´ýn Resulü dedim, onlar ayaklarýnýn aþaðýsýna bir bakacak olsa bizi mutlaka görürler!" dedim. Bunun üzerine:

"Ey Ebu Bekr! buyurdular, Üçüncüleri Allah olan iki kiþi hakkýnda ne zannediyorsun?" [Buharî, Fezailu´l-Ashab 2, Menakýb 45, Tefsir, Beraet 1; Müslim, Fezailu´s-Sahabe 1, (2381); Tirmizî, Tefsir, Tevbe, (3095).][4]



AÇIKLAMA:



1- Bu iki rivayet, birçok mucizelerin cereyan ettiði hicret hadisesinden bazý sahneleri anlatmaktadýr. Birinci hadisin Ahmed Ýbnu Hanbel´deki veçhinde, Hz. Ebu Bekr´in semeri evine kadar taþýtma teklifine Hz. Azib (radýyallahu anhümâ), Ashab´ýn sünnet rivayetine verdikleri ehemmiyeti aksettiren bir taleple cevap verir: "Sen bana, Resulullah´la beraber olduðun hicreti nasýl yaptýðýný anlatmazsan hayýr!" Hz. Ebu Bekr bu talep üzerine anlatýr.

2- Bazý rivayetlerde, Resulullah´ýn Süraka´ya deriden mamul bir kâðýt üzerine yazýlý bir eman vesikasý verdiði belirtilir.

3- Rivayetler, Aleyhissalâtu vesselâm´ýn en tehlikeli anlarda bile sükunet ve tevekkülünden bir þey kaybetmediðini göstermektedir: Gerek müsellah vaziyette Süraka´nýn saldýrýsý, gerekse, maðaraya kadar takip ediliþleri ve içeriden dýþarýdakilerin ayaklarýný görme, seslerini duyma derecesinde düþmanlarýnýn yaklaþmasýna raðmen "Allah bizimledir" teslimiyetini izharý, onun imanýnýn teslimiyetinin kuvvetini göstermeye yeterlidir.

4- Hadiste, Hz. Resulullah ve Hz. Ebu Bekr´in çobanýn sütünü içtikleri ifade edilmektedir. Baþkasýna ait olan bir koyunun sütünü nasýl içtikleri sorusuna muhtelif cevaplar verilmiþtir:

* Araplar misafirperver olduklarý için çobanlarýna yolcularýn ihtiyacýný görme yetkisi vermiþlerdir.

* Çoban Resulullah ve Hz. Ebu Bekr´in yakýn dostlarýndan birine aitti. Bu takdirde caizdir.

* Resulullah ve Hz. Ebu Bekr muzdar kaldýklarý için içmiþ olabilirler.

5- Hadiste ayrýca Resulullah´ýn mucizeleri, Hz. Ebu Bekr´in fazileti, büyüðe, küçüðe hizmeti, eman dileyene eman verilmesi gibi pekçok hususlar mevcuttur.[5]



ـ5777 ـ3ـ وعن عبداللّه بن السعدي رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]وَفَدْنَا عَلى النّبِيّ #، فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ اللّهِ! إنّي تَرَكْتُ قَوْماً مِنْ خَلْفِي، وَهُمْ يَزعُمُونَ أنَّ الْهِجْرَةَ قَدِ انْقَطَعَتْ. فَقَالَ: لَنْ تَنْقَطِعَ الْهِجْرَةُ مَا قُوتِلَ الْكُفَّارُ[. أخرجه النسائي .



3. (5777)- Abdullah Ýbnu Sa´di (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn yanýna bir heyet olarak geldik. Ben:

"Ey Allah´ýn Resulü! Muhakkak ki ben, arkamda, artýk hicretin sona erdiðini zanneden bir kavim býraktým" dedim. Aleyhissalâtu vesselâm: "Küffarla kýtal edildiði müddetçe, hicret sona ermeyecektir!" buyurdu." [Nesâî, Bey´at 15, (7, 146).] [6]



ـ5778 ـ4ـ وعن يعلى بن أمية قال: ]جِئْتُ بِأبِي أُمَيَّةَ يَوْمَ الْفَتْحِ فَقُلْتُ: يَا رَسُولَ اللّه! بَايِعْ أبِي عَلى الْهِجْرَةِ. فَقَالَ: أُبَايِعُهُ عَلى الْجِهَادِ، وَقَدِ انْقَطَعَتِ الْهِجْرَةُ[. أخرجه النسائي .



4. (5778)- Ya´la Ýbnu Ümeyye anlatýyor: "Fetih günü babam Ümeyye´yi getirip: "Ey Allah´ýn Resulü! Babamla hicret þartý üzere bey´at yap!" dedim. Ama O:

"Onunla cihad etme þartý üzerine bey´at yaparým, artýk hicret sona ermiþtir" cevabýný verdi." [Nesâî, Bey´at 15, (7, 145).][7]



AÇIKLAMA:



Bu iki rivayet hicretle ilgili birkaç temel telakkiyi vermektedir:

* Hicret bir ara zaruri idi. Bilhassa Medine´deki Müslümanlarýn sayýca artmasý, güçlenmesi lazýmdý. Hem de saðda solda münferid Müslümanlar aðýr baský altýnda kalarak Ýslam´ý yaþayamýyorlardý. Bu sebeple "hicret etmeyenin imaný makbul deðildir" denecek derecede, Medine´ye hicret farz kýlýnmýþ, hicretin fazileti zihinlerde yer etmiþti.

* Ama bu hal, Mekke´nin fethiyle sona erdi. Çünkü artýk Müslümanlar güçlenmiþ, fevç fevç insanlar ona dahil olmaya baþlamýþtý. Herkes dinini istediði yerde korkusuzca yaþayabilirdi. Resulullah, mükerrer beyanlarla Mekke´nin fethinden sonra hicretin sona erdiðini ilan etti. Fetihten sonra hicret üzere bey´at etmek isteyenleri geri çevirdi.

* Resulullah´ýn "Fetihten sonra hicret yok" ifadesi zahirde mutlak ise de, "Medine´ye" diye kayýtlamak gerekmektedir. Çünkü Abdullah Ýbnu Sa´di rivayetinde de görüldüðü üzere düþmanla cihad yapýldýðý müddetçe hicrete ihtiyaç duyulacak ve meþru varlýðýný kýyamete kadar devam ettirecektir.[8]



ـ5779 ـ5ـ وعن سهل بن سعد رَضِيَ اللّهُ عَنه قال: ]مَا عَدُّوا مِنْ مَبْعَثِ النّبِىِّ # وََ مِنْ وَفَاتِهِ، مَا عَدُّوا إَّ مِنْ مَقْدَمِهِ الْمَدِينَةَ[. أخرجه البخاري .



5. (5779)- Sehl Ýbnu Sa´d (radýyallahu anh) anlatýyor: "(Sahabiler Ýslamî takvimin baþlangýcýný tesbit ederken) ne Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn bi´set zamanýna ne de vefat zamanýna itibar etmediler. Fakat Medine´ye geliþine itibar ettiler." [Buharî, Menakýbu´l-Ensar 48.][9]



AÇIKLAMA:



1- Cahiliye devrinde Araplarýn elbirlik kullandýklarý sabit bir takvimleri yoktu. Mühim hâdiselere göre takvimler kullanýlýr, bir müddet sonra terkedilirdi.

Hicrî takvimi, duyulan ihtiyaç üzerine istiþarelerle ilk defa kabul edip tatbikata koyan Hz. Ömer oldu. Cevherî, tarihte ilk takvimin Tufan´dan itibaren konduðunu belirtir. Ýslam´da ilk takvimin Hz. Peygamber devrinde, Medine´ye gelince konulduðuna, Aleyhissalâtu vesselâm´ýn bu maksatla Rebiülevvel´i esas aldýðýna dair Zührî´den bir rivayet mevcut ise de, alimler bunu mu´dal bilir ve Hz. Ömer zamanýnda konduðunda ittifak ederler.

Süheylî, Ashab´ýn, tarihi hicretle baþlatma iþini þu ayetten aldýklarýný söyler: "...Senin namaz kýlmana layýk olan mescid, ilk günden beri takva üzerine kurulu bulunan mesciddir" (Tevbe 108). "Çünkü der, malum olduðu üzere, mutlak manada bir ilk gün yoktur. Öyleyse bu "ilk"lik muzmer olan bir þeye izafe edilecektir. Bu muzmer (kapalý) olan þeyde Ýslam´ýn aziz olduðu, Resul-i Ekrem´in Rabbine emniyet içinde ibadet ettiði, mescidin yapýlmasýna baþladýðý zamandýr, bu devrin ilk günüdür. Böylece, Ashab o günü tarih baþlangýcý kabul etmede fikir birliðine vardýlar. Onlarýn fiilinden anlarýz ki, Cenab-ý Hakk´ýn "ilk günden beri" sözünü onlar, "Ýslamî tarihin ilk gününden beri" diye anladýlar.

Ýbnu Hacer, Süheylî´nin bu yorumuna tamamen katýlmayarak: "Hatýra öncelikle gelen, "Ýlk günden beri" kavl-i þerifinin manasý Resulullah ve ashabýnýn Medine´ye girdiði ilk gündür, doðruyu Allah bilir" der.

2- Sadedinde olduðumuz rivayet, takvimin baþlangýcýný tesbitte Ashab´ýn, farklý görüþleri müzakere edip, "hicret"te karar kýldýklarýný göstermektedir. Rivayette Resulullah´ýn bi´set ve vefat zamanlarýna itibar edilmediðinin belirtilmesi bunu ifade eder. Nitekim bu maksatla Aleyhissalâtu vesselâm´ýn doðumu, bi´seti, hicreti ve ölümünün esas alýnmasý müzakere edilmiþtir. Nitekim Ýbnu Abbas´tan gelen bir rivayatte þöyle denir: "Hz. Ömer (radýyallahu anh) takvim baþlangýcý koymaya teþebbüs edince, sahabiler toplandý. Onlarla müzakere etti. Sa´d Ýbnu Ebi Vakkas, Aleyhissalâtu vesselâm´ýn vefat zamanýný esas almayý, Hz. Talha bi´setle baþlatmayý, Hz. Ali hicretle baþlatmayý, diðer bazýlarý da Resulullah´ýn doðumunu esas almayý teklif ettiler. Hicretin on altý veya on yedinci yýlýnda toplanan bu þûra, müzakereler sonunda Hz. Ali´nin teklifini kabulde ittifak etti. Ancak hangi ayýn esas alýnmasý hususunda da ihtilaf edildi. Abdurrahman Ýbnu Avf, haram aylarýn evveli olduðu için Receb´i, Talha da ümmetin mübarek ayýdýr diye Ramazan´ý, Hz. Ali de sene baþýdýr diye Muharrem´i yýl baþlangýcý olarak teklif ettiler. Bu meselede de Hz. Ali´nin görüþü kabul gördü."

Hz. Ömer´i takvim meselesini ele almaya sevkeden amil hususunda kitaplarda muhtelif rivayetler var. Umumiyetle, Yemen´de mevcut olan tatbikatýn, böyle bir þeye olan ihtiyacý hatýrlattýðýný belirtir. Ýbni Sirin´den gelen bir rivayete göre: "Yemen´den gelen bir zat: "Ben Yemen´de tarih dedikleri bir þey gördüm. Þu yýlda, þu ayda diye yazýyorlar" der. Bunun üzerine Hz. Ömer: "Bu güzel bir þey, öyleyse siz de tarihleyin" der ve þûrayý toplar. Bir baþka rivayete göre, Ebu Musa (radýyallahu anh) Hz. Ömer´e "Sizden bana tarihsiz mektuplar geliyor" diye yazar, bunun üzerine Hz. Ömer þûrayý toplar. Bir diðer rivayete göre, Hz. Ömer´e ödeme zamaný Þaban yazan bir borç senedinin davasý gelir. "Bu hangi Þaban, geçen mi, içinde bulunduðumuz mu, gelecek Þaban mý? Þu halde insanlara bir þey (takvim) koyun ki bunu ona göre bilsinler" der.

Öyle anlaþýlýyor ki, geliþen medeni medeni hayat ve devlet hayatý müslümanlara pekçok yönden takvime olan ihtiyacý duyurmuþ, takvimsizlikten doðan pekçok hâdiseye þahid olunmuþtur. Ortaya çýkan birikim, meseleyi ele almaya itmiþtir.

* Son olarak þu hususu daha açýk olarak tebarüz ettirmek isteriz: Takvim baþý olarak hicret yýlý esas alýnmýþ olmakla beraber, yýl baþý olarak Resulullah´ýn hicret ettiði ay esas alýnmamýþtýr. Çünkü hicret, Rebiülevvel ayýnda vuku bulduðu halde takvim, biraz geri alýnarak Muharrem´de baþlatýlmýþtýr. Bunun gerekçesi olarak yukarýda da kaydedildiði üzere Muharrem´in (eskiden beri) yýlbaþý sayýlmasý" gösterilmiþ ise de, Ýbnu Hacer, þöyle bir yorumda bulunur: "Çünkü hicrete azmetme baþlangýcý Muharrem´de olmuþtu. Þöyle ki (Akabede yapýlan ikinci) bey´at, Zilhicce ayýnda vukua geldi. Ýþte bu hicretin mukaddimesi idi. Bu beyatten sonra ilk doðan hilal, Muharrem oldu. Hicret etmeye azm, Muharrem hilalinde oldu. Böylece takvimin Muharrem ayýnda baþlatýlmasý uygun ve münasip oldu. Takvimi Muharrem ayýndan baþlatmalarý hususunda, vakýf olduðum açýklamalarýn en kuvvetlisi (bence) budur."[10]



radyobeyan