Kütübü Sitte
Pages: 1
Lian 2 By: sumeyye Date: 27 Nisan 2010, 10:19:38
AÇIKLAMA:



1- Hadiste ta´riz yoluyla çocuðunu nefyetmek isteyen kimseye karþý Resulullah Aleyhissalâtu vesselâm´ýn davranýþýný görmekteyiz. Kendisi beyaz renkli olan bir bedevinin -ki ismi Damdam Ýbnu Katâde´dir- hanýmý siyah renkli bir çocuk doðurunca, bunu hanýmýnýn bir baþkasýndan peydahladýðý vehmine düþerek çocuðu nefyetmek ister. Resulullah´a gelip çok sarih olmayan bir üslubla gayesini ifade eder. Ýþte bu dolaylý ifadeye ta´riz denmektedir. Ta´riz kelimesi dilimizde ta´rizde bulunmak þeklinde kullanýlýr. Aleyhissalâtu vesselâm develerden misal verip, bizzat adamý konuþturmak suretiyle, çocuðun uzakta kalan bir ceddine çekebileceðini, bu durumun tabii olduðunu ifade buyurur. Ta´riz üslubu bir meseleyi açýk bir þekilde ifade etmediði için burada kazf mevzubahis olmamýþtýr. Bu sebeple Resulullah, bedevinin hanýmý hakkýndaki dolaylý ithamý karþýsýnda kazf muamelesine veya liana baþvurmamýþtýr. Bu sebeple ulema ta´rizin kazf sayýlmayacaðýna, lian gerektirmeyeceðine hükmetmiþtir. Sadece imam Malik, çok açýk ifade ettiði takdirde ta´rizin hadd-i kazf ve lian gerektireceðine hükmetmiþtir. Ýbnu Dakîku´l-Ýd, Malikîlere þöyle cevap verir: "Burada bedevi, fetva sorma durumundadýr. Müsteftiye ne hadd ne de ta´zir gerekir."

Ýbnu Hacer bu meselede der ki: "Fetva sorma iþi, soruþ tarzýna göre, hadd gerektirebilir. Þöyle ki: "Sözgelimi biri gelip þöyle sorabilir: "Bir kadýnýn kocasý beyaz olduðu halde, kadýn siyah doðuracak olursa hüküm nedir?" Bu tarz suale bir þey terettüp etmez. Ama gelen adam: "Hanýmým siyah bir çocuk doðurdu. Ben ise beyazým" derse, bu ta´riz olur. Eðer bu ifadesine "zina yaptý" ibaresini de eklerse, burada tasrih mevzubahis olur. Sadedinde olduðumuz hadiste ikinci tarz varid olmuþtur." Hattâbî, "bu durumda adam "hanýmýn doðurduðu çocuk benden deðil" diye tasrihte bulunsa da adama hadd-i kazf terettüp etmeyeceðini" söyler. Çünkü der, adamýn, þüphe yoluyla kadýna temas edilmiþ olmayý veya imkan halinde çocuðu önceki kocadan doðurmuþ olabileceðini kasdetmiþ olmasý caizdir."

2- Hadis, meçhul olan bir þeyin anlaþýlmasýný kolaylaþtýrmak için teþbihte bulunmaya, malum þeylerden misal vermeye örnek vermektedir.

3- Keza hadiste, kýyasla amelin sýhhatine delil bulunmuþtur.

4- Koca, sýrf zandan hareket ederek, çocuðunu nefyedemez.

5- Çocuk, annesinin rengine muhalif doðsa bile, baba onu kendi nesebine ilhak etmek zorundadýr. Þafiiler, "Koca, kadýný itham etse ve itham ettiði kimsenin rengine uygun bir çocuk doðsa, -sahih görüþe göre- kocanýn nefyi caiz olur demiþtir. Hanbelîler de, bir karine olduðu takdirde çocuðun nefyini tecviz etmiþtir.

6- Yataðýn hükmü, benzerlikten hasýl olan muhalefetin hükmüne takdim edilir.

7- Neseb meselesinde ihtiyat edilir ve imkan nisbetinde bekasý esas alýnýr, bu husutaki su-i zannýn tahkikine gidilmez.

8- Kurtubi´ye göre, hadiste men-i teselsül var; hâdiseler hadis olmayan bir evvele dayanýr.[11]



ـ5320 ـ4ـ وعن عمرو بن شعيب عن أبيه عن جدّه قال: ]قَامَ رَجُلٌ فقَالَ يَا رَسُولَ اللّهِ إنَّ فَُناً ابْنِي عَاهَرْتُ بِأُمِّهِ في الْجَاهِلِيّةِ. فقَالَ #: َ دَعْوَى في ا“سَْمِ، ذَهَبَ أمْرُ الْجَاهِلِيّةِ، الْوَلَدُ لِلفِرَاشِ وَلِلعَاهِرِ الْحَجَرُ[. أخرجه أبو داود .



4. (5320)- Amr Ýbnu Þuayb an ebihi an ceddihi (radýyallahu anh) anlatýyor: "Bir adam kalkarak: "Ey Allah´ýn Resûlü! Falan benim çocuðumdur. Cahiliye devrinde ben annesiyle zina yapmýþtým!" dedi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) þu cevapta bulundu:

"Ýslam´da (neseb) iddiasý yok. Cahiliye iþi bitti artýk. Çocuk yataða aittir, zaniye de mahrumiyet vardýr!" [Ebu Davud, Talak 34, (2274).][12]



AÇIKLAMA:



1- Hadiste reddedilen neseb iddiasý, cahiliye devrinde rastlanan bir durumdu. Kiþi, kendisini, hakiki babasý ve hakiki aþiretinden baþkasýna nisbet ederdi. Resulullah, Ýslam´ýn böylesi sahte intisablarý haram ettiðini beyan etmiþtir. Kiþi, kimin yataðýnda doðmuþsa nesebi onadýr, kendini bir baþkasýna nisbet edemez.

2- "Zaniye mahrumiyet vardýr" sözü zani mezhep hakký iddia edemez demektir. Hadiste geçen hacer taþ manasýna geldiði için bazý fakihler "zaniye de taþla öldürülmek vardýr" þeklinde anlamýþtýr. Ancak her zaninin cezasý "taþ" olmadýðý için bu ikinci te´vil zayýf bulunmuþ, öncekinin asýl olduðu çoðunlukla kabul edilmiþtir.[13]



* KÂFE



ـ5321 ـ1ـ عن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]دَخَلَ عَليّ رَسُولُ اللّهِ # مَسْرُوراً تَبْرُقُ أسَارِيرُ وَجْهِهِ. فقَالَ: ألَمْ تَرَى مُجَزِّزاً اَلْمُدْلِجِيَّ؟ نَظَرَ آنِفاً الى زَيْدِ بْنِ حَارِثَةَ وَأُسَامَةَ بْنِ زَيْدٍ. فقَالَ: إنَّ

هذِهِ ا‘قْدَامَ بَعْضها مِنْ بَعْضٍ[. أخرجه الخمسة.قال أبو داود: قال أبو صالح: كان أسامة أسود شديد السواد مثل القار، وكان ابوه ابيض من القطن.»ا‘ساريرُ« تكاسير الجبين.و»بريقها« ما يعرض لها عند الفرح واستبشار بالشئ السارّ من البشاشة .



1. (5321)- Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (bir gün) yanýma mesrur olarak girdi, yüzünün çizgileri parlýyordu.

"Hani, Mücezziz el-Müdlici var ya, az önce, Zeyd Ýbnu Harise ve Üsame Ýbnu Zeyd´e baktý da: "Þu ayaklar var ya (aralarýnda öyle benziyorlar ki) sanki birbirlerinden hasýllar" dedi" buyurdular." [Buhârî, Fezailu´l-Ashab 17, Menakýb 23; Feraiz 31; Müslim, Rada 38, (1459); Ebu Davud, Talak 31, (226), 22687; Tirmizî, Vela ve´l-Hibe 5, (2130); Nesâî, Talak 51, (6, 184).][14]



AÇIKLAMA:



1- Kâfe, kâif´in cem´idir. Kâif benzerlikleri bilen, iz takip edip, izleri ayýran, teþhis eden kimsedir. Kâiflik Araplarda cari bir âdetti. Hz. Ömer´in de kâif olduðu rivayet edilmiþtir. Ýz takibi ile, benzerliklerle meþgul olup yorum yapma iþine kýyafet denir. Bu sahada yazýlan eserlere Osmanlýlar döneminde kýyafetname denmiþtir.

2- Mücezziz el-Müdlici kâifti. Cahiliye devrinde savaþlarda esir ettiði kimselerin alnýný çizip salýverdiði için Mücezziz denmiþtir.

3- Hadis, muhtelif þekillerde rivayet edilmiþtir. Farklý rivayetlerin açýklamalarýna göre, Üsame Ýbnu Zeyd koyu siyahi idi. Baba Zeyd ise pamuktan da beyazdý. Üsame´nin annesi Ümmü Eymen de siyahi idi. Üsame ile babasý Zeyd arasýndaki renk farklýlýðý sebebiyle bazý dedikodular vardý. Resulullah bu durumdan üzülmekteydi. Bir gün, Mücezziz el-Müdlici, Resulullah´ýn yanýna girer. O sýrada Zeyd ve Üsame bir kadife örtü altýnda yatmaktaydýlar. Örtü baþ taraflarýný örtse de ayaklarý açýktaydý. Mücezziz, onlarý tanýmadan: "Bu ayaklar (renk farkýna raðmen) birbirlerine çok benziyorlar. Sakýn birbirlerinden hasýl olmasýnlar?" diyerek aralarýnda kan karabeti bulunacaðý hususunda kanaat beyan etti.

O devirde sözlerine itibar edilen kâiflerden birinin bu teþhisi, Resulullah´ý ziyadesiyle memnun eder. Hadisin kaydedilen veçhinde bu memnuniyetin derecesi ifade edilmiþ ise de, bir baþka veçhi de burada kayda deðer. Buna göre Resulullah Hz. Aiþe´ye gelince: "el-Müdlici´nin Zeyd ve Üsame hakkýnda ne dediðini iþitmedin mi? Onlarýn ayaklarýný (yan yana) görünce: "Bu ayaklarýn bazýsý diðer bazýsýndan hasýl olmuþtur" dedi" der.

4- Hadisten bazý faideler çýkarýlmýþtýr:

* Bir kimsenin yüzü görülmeden hakkýnda þehadette bulunulabilir.

* Kiþinin oðlu ile birlikte bir örtü altýnda yatmasý caizdir.

* Töhmet olmama halinde, þahidlik talep edilmeden þehadette bulunan kimsenin þehadeti kabul edilebilir.

* Hevadan selamet halinde, hakim, ihtilaflý meselede hak ortaya çýkýnca sevinç izhar edebilir, caizdir.

* Kâiflerin beyanýyla amel edilebilir.[15]



ـ5322 ـ2ـ وعن سُلَيْمَان بن يسار قال: ]كَانَ عُمَرُ رَضِيَ اللّهُ عَنْه يُليطُ أوَْدَ الْجَاهِلِيّةِ بِمَنِ ادّعَاهُمْ في ا“سَْمِ. فأتَى رَجَُنِ: كِهُمَا يَدّعى وَلَدَ امْرَأةٍ. فَدَعَا عُمَرُ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قَائِفاً، فَنَظَر إلَيْهِمَا. فَقَالَ: لَقَدِ اشْتَرَكَا فيهِ: فَضَرَبَهُ عُمَرُ بِالدِّرَّةِ. فقَالَ: مَا يُدْرِيكَ؟ ثُمَّ دَعَا الْمَرْأةَ؛ فقَالَ: أخْبِرِينِى بِخَبَرِكِ. فقَالَتْ: كَانَ هذَا، تَعْنِى أحَدَ الرَّجُلَيْنِ، يأتِيهَا وَهِىَ في إبِلِ أهْلِهَا، وََ يُفَارِقُهَا حَتّى يَظُنَّ وَتَظُنَّ أنْ قَدِ اسْتَمَرَّ بِهَا الْحَمْلُ ثُمَّ انْصَرَفَ عَنْهَا، فَهُرِيقَتْ عَلَيْهَا الدَّمَاءُ. ثُمَّ خَلَفَهُ اŒخَرُ فََ أدْرِى مِنْ أيِّهِمَا هُوَ؟ فَكَبَّرَ الْقَائِفُ. فقَالَ عُمَرُ رَضِيَ اللّهُ عَنْه لِلْغَُمِ: وَالِ أيَّهُمَا شِئْتَ[. أخرجه مالك.



2. (5322)- Süleyman Ýbnu Yesar anlatýyor: "Hz. Ömer (radýyallahu anh), Ýslam döneminde neseb iddiasýnda bulunanlarý cahiliye doðumlulara ilhak ediyordu. (Bir gün) iki kiþi geldi. Her ikisi de, bir kadýnýn çocuðunun kendisine ait olduðunu iddia ediyordu. Hz. Ömer, bir kâif çaðýrdý. Kâif adamlara baktý. Sonra:

"Her ikisinin de çocukta iþtirakleri var!" dedi. Hz. Ömer bu söz üzerine elindeki deðneði kâife indirdi ve:

"Nereden biliyorsun?" dedi. Sonra kadýný çaðýrýp:

"Bana haberini söyle!" emretti. Kadýn, iki adamdan birini kastederek:

"Þu var ya, dedi ben ailemin devesini güderken bana gelirdi ve benden ayrýlmazdý. O da ben de hamilelik baþladý zannettik. Sonra o benden ayrýldý. Arkadan kan aktý (adet gördüm). Sonra da onun yerini diðeri aldý (bana temasta bulundu). Çocuðun hangisinden olduðunu bilmiyorum!" dedi. Kâif bu cevabý iþitince tekbir getirdi. Hz. Ömer çocuða dönerek:

"Hangisini dilersen onu vekil kýl!" dedi." [Muvatta, Akdiye 22, (2, 740).][16]



AÇIKLAMA:



Hadis, Hz. Ömer (radýyallahu anh)´in, doðduðu yatak belli olmayan kimseler için neseb iddia eden çýktýðý takdirde, bu iddiayý resmen ikrar edip neseb tescili yaptýðýný göstermektedir. Burada þu noktanýn belirtilmesinde gerek var: Hz. Ömer´in bu tutumu cahiliye devrinden intikal eden nesebi belli olmayan çocuklar içindi. Cahiliye devrindeki pek çok doðumlar bu þekildeydi. Ýslam devrinde doðan çocuklara bunu yapmak mümkün deðildir. Çünkü Ýslam, zina mahsulü doðumlara neseb tanýmaz, böylesi çocuklarý "o çocuk bendendir!" iddiasýnda bulunanlara ilhak etmez.

el-Baci´ye göre, Hz. Ömer´in kâife vuruþ sebebi, onun sözüne itibar etmemesi deðil, insanýn yaratýlýþýnda iki erkeðin suyunun birleþmeyeceði hususundaki kanaatidir. Zira, ayet-i kerime bu hususta açýktýr: "Biz sizi bir erkekle bir kadýndan yarattýk!" (Hucurat 13). Yani insanýn yaratýlýþýnda iki erkek mevzubahis deðildir, bir erkekle bir kadýn mevzubahistir. Kâiflere itibar etmeyenlerin, Hz. Ömer´in vurmasýný, onun sözüne deðer vermemekle yorumladýklarýný belirten el-Baci, bu görüþe katýlmaz ve: "Hz. Ömer´in kâiflerin sözüne dayanarak verdiði hükümler, izah gerektirmeyecek kadar meþhur bir husustur" der ve ilave eder: "Görmez misin, bu rivayette de kâifin sözünü esas alarak, oðlana "Hangisini istersen onu vekil kýl!" diye hükmetmiþtir."

Ýmam Malik de, bu durumda, büluða erdiði zaman, dilediðini veli seçmede çocuðu muhayyer býrakmýþtýr. Ýbnu´l-Kasým, her ikisinin de velayetinin caiz olacaðýna, çocuðun, ikisine ait olacaðýna hükmetmiþtir.[17]



ـ5323 ـ3ـ وعن أبي عثمان النّهدي قال: ]سَمِعْتُ سَعْدَ بنَ أبِى وَقّاصٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه يقُولُ: قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنِ ادّعَى أباً في ا“سَْمِ غَيْرَ أبِيهِ، وَهُوَ يَعْلَمُ أنَّهُ غَيْرُ أبيهِ، فَالْجَنَّةُ عَلَيْهِ حَرَامٌ[. أخرجه الشيخان وأبو داود .



3. (5323)- Ebu Osman en-Nehdi anlatýyor: "Sa´d Ýbnu Ebi Vakkas (radýyallahu anh)´ý dinledim. Demiþti ki: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Ýslam´da bir kimse asýl baba varken bir baþkasýnýn babasý olduðunu söylerse ve bu iddiasýný da o kimsenin babasý olmadýðýný bilerek yaparsa, cennet ona haramdýr." [Buhârî, Feraiz 29, Megazî 56; Müslim, Ýman 114, (63); Ebu Davud, Edeb 119, (5113).][18]



AÇIKLAMA:



Cahiliye devrinde, evlat edinme vardý. Bir kimse, birini evlat edinecek olsa, bu çocuk, hakiki evlad manasýný, örfen, hukuken kazanýrdý. Ýslam bunu ayet ve hadislerle yasaklamýþ, intisabda kan baðýný esas almýþtýr. Mesela bir ayet mealen þöyle: "Onlarý kendi babalarýna nisbet edin. Allah katýnda doðru olan budur. Eðer babalarýnýn kim olduðunu bilmiyorsanýz, zaten onlar sizin din kardeþlerinizdir ve dostlarýnýzdýr. Bu hususta unutarak veya bilmeyerek yaptýðýnýz hatadan dolayý sizin için bir günah yoktur; siz ancak kasten yaptýklarýnýzdan mesulsünüz" (Ahzab 5).

Bundan önceki ayet, daha sarih olarak evlatlýklarýn hakiki evlat kýlýnmadýðýný belirtmiþtir: "Allah... evlatlýklarýnýzý, oðullarýnýz hükmünde kýlmamýþtýr. Bunlar sizin aðzýnýzdaki manasýz bir sözden ibarettir" (Ahzab 4).

Þu halde sadedinde olduðumuz hadis, cahiliye örfünü devam ettirerek, bile bile kendini bir baþkasýna nisbet eden, yabancýyý baba gösteren bir kimsenin cennete giremeyeceðini belirtmektedir. Hadisin Buhari´de ve baþka kaynaklarda yer alan diðer vecihlerinde bu davranýþ Allah´a küfür olarak ifade edilmiþtir: وَمَنْ ادّعى لِغَيْرِ اَبِيهِ وَهُوَ يَعْلَمُهُ اَِّ كَفَرَ بِاللّهِ "Bu davranýþtan zecreden hadisler çoktur. Birinde de þöyle buyrulmuþtur: "Babalarýnýzdan nefret etmeyin. Bu Rabbinize karþý bir küfr(an-ý nimet)dir."

Hemen belirtelim ki, ulema, buradaki küfr ile ebedî cehennem gerektiren "hakiki küfr"ün kastedilmediðini, daha çok küfran-ý nimetin kastedildiðini belirtirler. Bazý þarihler de: "Bu davranýþa "küfür" ýtlak olunmasýnýn sebebi, Allah´a karþý bir kizb (yalan) olmasýndandýr. Zira bu sözüyle kul, sanki: "Allah beni falan kimsenin suyundan yaratmýþtýr ama bu böyle deðildir. Çünkü O, beni baþkasýndan yaratmýþtýr" demiþ olmaktadýr" diye yorumlamýþlardýr.

Ýbnu Battal, asýl babasý herkesçe bilindiði halde, galat olarak bir baþka kimseye nisbet edilmekle þöhret kazanmýþ kimselerin, bu ayet ve hadislerde ifade edilen vaide (yani tehdide) girmediklerini belirtir ve Mikdad Ýbnu´l-Esved´i misal verir. Cahiliye devrinde ayýplanmayan bu çeþit tesmiye sebebiyle, hakiki babasýnýn ismi Amr Ýbnu Sa´lebe olan Mikdad, kendisini evlat edinmiþ olan el-Esved Ýbnu Abdi Yegus´a nisbet edilmekle meþhur olmuþ ve herkes onu Mikdad Ýbnu´l-Esved diye tanýmýþtýr. Öyleyse onu bu meþhur nisbetiyle tesmiye, bir nevi tarif maksadýna yönelmektedir. Nesebe nisbet gayesi gütmemektedir. Öyleyse bunda bir vebal ve bir günah mevzubahis deðildir.

Yeri gelmiþken þu hususu da belirtelim: Sahih hadislerde gelen "Bir kavmin kýzkardeþlerinin oðlu kendi nefislerindendir", "Bir kavmin azadlýsý kendilerindendir" gibi hadislerde ifade edilen nisbetteki murad þefkat, iyilik, sýla-i rahm ve yardýmlaþmadýr. Bu içtimâî vazifeler yönüyle yeðenler, azadlýlar birbirlerinden sayýlmýþ, ayný içtimâî bütünlüðün parçasý ve devamý addedilmiþtir. Zira insan gerçek þahsiyetini bulmada içtimâî çevreye muhtaçtýr. Akrabalar, dostlar, aralarýnda þu veya bu þekilde hukuk teessüs etmiþ kimseler insanýn içtimâî çevrisini teþkil eder. Kaydettiðimiz son iki hadis ve benzerlerinde Aleyhissalâtu vesselâm bu beþerî ihtiyacý ifade buyurmuþtur.[19]



ـ5324 ـ4ـ وعن ابى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: حِينَ نَزَلَتْ آيَةُ الْمَُعَنَةِ: أيُّمَا امْرَأةٍ أدْخَلَتْ عَلى قَوْمٍ مَنْ لَيْسَ مِنْهُمْ فَليْسَتْ مِنَ اللّهِ في شَىْءٍ، وَلَنْ يُدْخِلَهَا اللّهُ الْجَنَّةِ، وَأيُّمَا رَجُلٍ جَحَدَ وَلَدَهُ وَهُوَ يَنْظُرُ إلَيْهِ احْتَجَبَ اللّهُ عَنْهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَفََضَحَهُ عَلى رُؤُسِ ا‘وَّلِينَ وَاŒخِرِينَ[. أخرجه أبو داود والنسائي.



4. (5324)- Hz. Ebu Hureyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) mülâane (lanetleþerek boþanma) ayeti indiði zaman þöyle buyurdular:

"Hangi kadýn, bir kavme, onlardan olmayaný dahil edecek olursa, hiç bir hususta Allah´la irtibatý kalmamýþtýr. Artýk Allah onu asla cennete koymayacaktýr. Hangi erkek de göre göre evladýný inkar ederse, Allah kýyamet günü onunla kendi arasýna perde koyar ve herifi öncekilerin ve sonrakilerin önünde rezil rüsvay eder." [Ebu Davud, Talak 29, (2263); Nesâî, Talak 47, (6, 179).][20]



AÇIKLAMA:



1- Hadis, bir baþka erkekten gayr-ý meþru surette aldýðý çocuðu kocasýna nisbet etmek suretiyle, o aileye dahil eden kadýný tehdid etmektedir. Bu kadýn için Allah´tan hiçbir surette af, maðfiret, lütuf, ikram gelmeyeceði, o kadýnla Allah arasýnda hiçbir Rabkul baðlantýsýnýn kalmayacaðý, Cenab-ý Hakk´ýn sanki "O bütün iþlerinde artýk Allah´tan beridir" demiþ olduðunu belirtmektedir. Ýnanan kiþi için bundan daha büyük hüsran olur mu? Önündeki ebed yolculuðunda O´nun rahmetinden mahrum kalmak ne demektir? Rabbimizden bu hallere düþürmemesini niyaz ederiz.

Resulullah, bu tehditten sonra onun tabii neticesini ifade buyurmuþtur: "Allah onu asla cennete koymayacaktýr."

2- Hadisin ikinci kýsmýnda, bile bile evladýný inkar eden babanýn durumu mevzubahis edilmektedir: Allah´ýn onunla kendisi arasýnda perde koymasý yani ona hiçbir rahmet ulaþtýrmamasý ve onu bütün insanlarýn önünde rezil rüsvay etmesi.. Alimler, gerek ayet ve gerekse hadiste cehennemle tehdid edilerek yasaklanan amellerin haram olduðu hükmünü çýkarýrlar. Öyleyse kadýnýn aileye yabancýyý sokmak, erkeðin bile bile evladýný inkar etmek suretiyle neseb meselesinde iþledikleri cinayetler, din açýsýndan son derece ciddi amelleri ifade etmektedir ki, basit bir yasaklama suretiyle deðil, þiddetli zecri ifade eden aðýr tehditlerle nazar-ý dikkate arzedilmiþtir.

Münavi bu babta birçok hadisin geldiðini belirtir.

3- Hadiste baba için: "...oðluna bakar olduðu halde" ifadesiyle "kendi oðlu olduðunu bildiði halde" denmek istenmiþtir. Bu ifadeyi "göre göre" diye çevirdik.[21]



ـ5325 ـ5ـ وعن عَمْرُو بن شعيب عن أبيه عن جدّه قال: ]قضَى

رَسُولُ اللّهِ # أنَّ كُلَّ مُسْتَلْحَقٍ اسْتُلْحِقَ بَعْدَ أبيهِ الّذِى يَدَّعي لَهُ ادَّعَاهُ وَرَثَتُهُ، فَقَضى أنَّ كُلَّ مَنْ كَانَ مِنْ أمةٍ يَمْلِكَهَا يَوْمَ أصَابَهَا فَقَدْ لَحِقَ بِمَنِ اسْتَلْحَقَهُ، وَلَيْسَ لَهُ مِمَّا قُسِمَ قَبْلَهُ مِنَ الْمِيراثِ شَىْءٌ، وَمَا أدْرَكَ مِنْ مِيرَاثٍ لَمْ يُقْسَمْ فَلَهُ نَصِيبُهُ، وََ يُلْحَقُ إذَا كَانَ أبُوهُ الّذى يَدَّعِى لَهُ أنْكَرَهُ، وإنْ كَانَ مِنْ أمَةٍ لَمْ يَمْلِكْهَا أوْ مِنْ حُرَّةٍ عَاهَرَ بِهَا فإنَّهُ َ يُلْحَقُ بِهِ وََ يَرِثُهُ. وَإنْ كَانَ الّذى يَدّعِى لَهُ هُوَ ادّعَاهُ فَهُوَ وَلَدُ زِنيةٍ مِنْ حُرَّةٍ كَانَتْ أوْ أمَةٍ[. أخرجه أبو داود.قال: الخطابى: هذه أحكام وقعت في أول زمان الشريعة، وفي ظاهر لفظ الحديث تعقد وإشكال. وتحريره، وبيانه: أن أهل الجاهلية كان لهم إماء يبغين، أى يزنين، ويلم بهن ساداتهن و يجتنبونهن فإذا اتت منهن واحدة بولد، وقد وطئها السيد وغيره بالزنا وادّعياه، فحكم به # لسيدها ‘نها فراش له كالحرة ونفاه عن الزاني. فإن دعى للزنى مدة حياة السيد ولم يدعه السيد في حياته ولم ينكره ثم ادعاه ورثته من بعده واستلحقوه لحق به، و يرث أباه و يشارك أخوته الذين استلحقوه فيما اقتسموه من ميراث أبيهم قبل استلحاق. وإن أدرك ميراثاً لم يقسم حتى ثبت نسبه باستلحاق شاركهم فيه أسوة من يساويه في النسب منهم، وأن مات من إخوته أحد ولم يخلف من يحجبه من الميراث ورثه، إن أنكر سيد ا‘مة الحمل ولم يدّعه فإنه يلحق به، وليس لورثته استلحاقه بعد موته .



5. (5325)- Amr Ýbnu Þuayb an ebihi an ceddihi (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) varisler tarafýndan babaya nisbeti talep edilip de, (hayatýnda inkar etmediði için) babanýn ölümünden sonra nesebe dahil edilen bu çocuðun o babanýn cima yaptýðý gün mülkünde bulunan cariyelerden doðmuþ olmasý halinde, varislere ilhak edilmesine; ancak çocuða, bu ilhaktan önce taksim edilen mirastan herhangi bir payýn geçmeyeceðine; fakat taksim edilmeyen mirastan pay alacaðýna; çocuðun kendisine nisbet edildiði baba, þayet ölmezden önce çocuðun kendisinden olduðunu inkar etmiþse, bu çocuðun o babaya ilhak edilemeyeceðine; eðer çocuk mülkünde olmayan bir cariyeden veya kendisiyle zina yaptýðý bir hür kadýndan ise, bu çocuðun da o babaya ilhak edilmeyeceðine ve o babaya varis olamayacaðýna, -hatta çocuk kendisine nisbet edilen þahsýn bizzat kendisi, onun hür veya köle kadýndan edindiði veled-i zinasý olduðunu itiraf etse bile- o çocuðun varis olamayacaðýna hükmetti." [Ebu Davud, Talak 30, (2265, 2266).][22]



AÇIKLAMA:



Hadisin tercümesini aslýna muvafýk surette yaptýðýmýz için, mana biraz karýþýk ve hatta mübhem ise de, Hattâbi´den kaydedeceðimiz açýklama, hadiste ifade edilen hükümleri daha net olarak anlamamýza imkan verecektir. Der ki:

"Bu hükümler Ýslam´ýn ilk baþlarýnda cahiliye ile Ýslam´a geçiþ döneminde vaki olmuþtur. Hadis metninin zahirinde bazý týkanýklýk ve zorluklar var. Açýklamasý þöyledir: "Cahiliye hakkýnda, Nur suresinin 33. ayetinde de temas edildiði üzere zina yaparak gelir saðlayan cariyeler vardý. Böylesi cariyelere efendileri de temasta bulunurlar, (neseb karýþýr endiþesiyle) temastan kaçýnmazlardý. Bu cariyelerden yani hem efendisinin, hem de zina suretiyle bir baþkasýnýn temasta bulunduðu cariyelerden biri bir çocuk dünyaya getirince, her iki þahýs da "çocuk benimdir" diye neseb iddiasýnda bulunacak olsalar, Resulullah çocuðun efendisine ait olacaðýna hükmetmiþtir. Çünkü kadýn, efendinin firaþýdýr, týpký hür kadýn gibi, çocuðun zaniye ait olmasý hadiste reddedilmiþ olmaktadýr.

Eðer zani, efendinin hayatta olduðu sýralarda bu iddiada bulunmuþ olduðu halde, efendinin "çocuk bendendir" diye bir iddiasý görülmediði ve zaniyi "çocuk senden deðil" diye inkarý duyulmadýðý takdirde, efendinin varisleri, efendinin ölümünden sonra çocuðu "babamýzdan" diye kendi neseblerine ilhak etmek isteseler, ilhak edebilirler, bu durumda çocuk, babasýna varis olamaz. Yani kendisini nesebe ilhak etmiþ bulunan kardeþlerine, bu ilhaktan önce vaki olmuþ bulunan miras taksiminde iþtirak edemez. Eðer ilhak yoluyla sübut bulan nesebe kadar taksim edilmemiþ mirasa yetiþirse, bu mirasa kardeþlerine, diðerlerinden biri gibi eþit haklarla iþtirak eder. Kardeþlerinden biri ölse, buna mirasýn geçmesini engelleyen bir varis býrakmadý ise ona da varis olur. Eðer, kölenin efendisi çocuðun kendinden olduðunu inkar etmiþ, çocuðun talibi olmamýþ ise bu çocuk, varis olamaz. Efendi saðlýðýnda inkar ettiði takdirde, ölümünden sonra çocuðun varisleri de nesebe ilhak edemezler. Bu söylenenin benzeri, Abd Ýbnu Zem´a ve Sa´d Ýbnu Malik´in hikâyesinde geçmiþtir. Bunlar Ýbnu Ümmi Zem´a hakkýnda iddiada bulunmuþtur. Sa´d: "Kardeþimin oðludur, o bana onun kardeþimin olduðunu vasiyet etmiþtir" demiþ. Abd Ýbnu Zem´a: "O kardeþimdir, babamýn yataðýnda doðdu" demiþtir. Meseleyi Resulullah: "Çocuk yataða aittir" diyerek onun Zem´a´ya ait olduðuna hükmetmiþtir." (Bu hâdise daha önce 5319 numarada geçti.)[23]



ـ5326 ـ6ـ وعن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ # َ مَسَاعَاةً في ا“سَْمِ. مَنْ سَاعَى في الْجَاهِلِيّةِ فَقَدْ لَحِقَ بِعَصَبَتِهِ. وَمَنْ ادّعى وَلداً مِنْ غَيْرِ رِشْدَةٍ فََ يَرِثُ وََ يُورَثُ[. أخرجه أبو داود.»المُساعاةُ« الزنا بِا“مَاءِ.و»الرَّشدةُ« النكاح الصحيح، ضد الزنية .



6. (5326)- Ýbnu Abbas (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Ýslam´da cariye ile zina yoktur. Kim cahiliyede cariye ile zina yapmýþ ise, (bundan hasýl olan çocuk) asabesine (efendisine=cariyenin efendisine) dahil olur. Kim, meþru nikahdan olmayan bir çocuðun kendine ait olduðunu iddia ederse, ona varis olamaz, kendisine de varis olunamaz." [Ebu Davud, Talak 30, (2264).][24]



AÇIKLAMA:



Hadiste geçen müsâat, en-Nihaye´ye göre, cariye ile yapýlan zinadýr. Müsâat, dilimizde mevcut olan ve çalýþma manasýna gelen sa´y ve mesai´ den gelir. Cahiliye devrinde, cariyeler, efendilerine belirlenen bir meblaðý ödemek zorunda idiler. Cariyeler bunu kazanabilmek için zinaya da yer verirlerdi. Ýþte cariyelerin bu maksadla yaptýklarý zina, sa´y masdarýnýn müfaale babýyla ifade edilirdi. Resulullah "Ýslam´da müsâat yok" demekle "cariyelerin zinaya teþviki", "onlarla zina yapmak yok" buyurmuþ olmaktadýr. Önceki hadisleri açýklama sadedinde temas edildiði üzere, Kur´an-ý Kerim´de (Nur 33) cahiliye devrindeki bu çirkin âdete temas edilmiþ ve yasaklanmýþtýr. Öyleyse hiç kimse çýkýp da meþru nikah dýþýnda kalan zina çeþitlerinden birine fetva veremez.

Hadisin devamýnda, cahiliye devrinde cereyan eden bu çeþit zinadan hasýl olan çocuðun neseb durumu beyan edilmektedir: Çocuk cariyeye ve dolayýsýyla cariyenin efendisine aittir.

Ýster köle, ister hür kadýndan olsun, meþru nikahla hasýl olmayan çocuðun varis olamayacaðý, çocuða da varis olunamayacaðý daha önce de ifade edildi.[25]



ـ5327 ـ7ـ وعن زيد بن أرقم رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]جَاءَ رَجُلٌ مِنَ الْيَمَنِ الى رَسُولِ اللّهِ # فقَالَ: إنَّ ثََثَةَ نَفَرٍ أتَوْا عِلِيّاً رَضِيَ اللّهُ عَنْه يَخْتَصِمُونَ إلَيْهِ في وَلَدٍ قَدْ وقَعُوا عَلى امْرَأةٍ في طُهْرٍ وَاحِدٍ. فقَالَ ثْنَيْنِ مِنْهُمْ: طِيباً بِالْوَلَدِ لهذَا، فَغَلَيَا. ثُمَّ قَالَ ثْنَيْنِ مِنْهُمْ: طِيباً بِالْوَلَدِ لهذَا، فَغَلَيَا. فقَالَ: أنْتُمْ شُرَكَاءُ مُتَشَاكِسُون، إنّى مُقْرِعٌ بَيْنَكُمْ فَمَنْ قُرِعَ أصَابَتْهُ الْقُرْعَةُ فَلَهُ الْوَلَدُ، وَعَلَيْهِ لِصَاحِبَيْهِ ثُلْثَا الدِّيَةِ. فَأقْرَعَ بَيْنَهُمْ فَجَعَلَهُ لِمَنْ قُرِعَ أصَابَتْهُ الْقُرْعَةُ. فَضَحِكَ رَسُولُ اللّهِ # حَتّى بَدَتْ أضْرَاسُهُ أوْ نَوَاجِذُهُ[. أخرجه أبو داود والنسائي.»التشاكس« اختف وافتراق .



7. (5327)- Zeyd Ýbnu Erkam (radýyallahu anh) anlatýyor: "Yemen´den bir zat Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a gelip:

"Üç kiþi Hz. Ali´ye gelip, tek bir tuhur zamaný içerisinde cimada bulunduklarý bir kadýndan doðan bir çocuk hakkýndaki ihtilaflarýný arzettiler. Hz. Ali ikisine:

"Çocuk þu üçüncüye mübarek olsun!" dedi. Bunun üzerine diðer ikisi feveran ettiler (olmaz böyle hüküm diye çýkýþtýlar). Hz. Ali bunun üzerine:

"Siz, ihtilaflý ortaklarsýnýz. Ben aranýzda kur´a çekeceðim. Kime çýkarsa çocuk onundur. Diðer iki arkadaþýna da bir diyetin üçte ikisini ödeyecektir!" dedi ve aralarýnda kur´a çekti ve çocuk kime çýktý ise ona verdi.

(Adamýn bu anlattýklarýna) Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), azý diþleri -veya kesici diþleri- görülünceye kadar güldü." [Ebu Davud, Talak 32, (2270); Nesâî, Talak 50, (6, 182, 184).][26]



AÇIKLAMA:



1- Hadis, çocuðun birden fazla babaya nisbet edilip ilhak edilemeyeceðine delil olmaktadýr. Ayrýca, çocuk meselesinde dahi kur´aya baþvurabileceði anlaþýlmaktadýr. Esasen kur´a þeriatýmýzda birçok ihtilaflý meselelerde bir çözüm yolu olarak benimsenmiþtir. Köle azadýnda iki ve daha fazla sayýda kimsenin bir þeyi eþit deðerde beyyinelerle taleb etmeleri halinde, sefere çýkarken beraberine alacaðý kadýný tefrikte, miraslarýn taksim edilip hisselerin daðýtýmýnda.. Bazý alimler bu söylenenlerin hepsinde kur´aya cevaz verirken bazýlarý bir kýsmýnda tecviz etmiþ, bazýlarýnda etmemiþtir. Kur´aya baþvurma iþine Kur´an-ý Kerim´de de örnek görülmektedir (Al-i Ýmran 44).

2- Üçte iki diyet demek, kýymetin üçte ikisi demektir. Bundan da maksad annenin kýymetidir. Çünkü, böylece anne temas ettiði günden itibaren kendisine (kur´a çýkana) intikal etmiþ olmaktadýr.

3- Bazý alimler, bu hadisin zahirini, çocuk ihtilaflarýnýn çözümünde esas kabul etmiþtir. Ýshak Ýbnu Rahuye bunlardandýr. Ýmam Þafii de kavl-i kadiminde bu görüþtedir. Bazýlarý da bunun mensuh olduðunu söylemiþtir.[27]



ـ5328 ـ8ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ تَوَلى قَوْماً بِغَيْرِ إذْنِ مَوَالِيهِ فعَلَيْهِ لَعْنَةُ اللّهِ وَالْمََئِكَةِ، َ يَقْبَلُ اللّهُ مِنْهُ صَرْفاً وََ عَدًْ[. أخرجه مسلم وأبو داود.»العدل« الفريضة او الفدية.و»الصرفُ« النافلة او التوبة .



8. (5328)- Hz. Ebu Hureyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Bir kimse kendini azad edenlerin izni olmadan bir kavmi veli ittihaz ederse, Allah´ýn, meleklerin [ve bütün insanlarýn] laneti üzerine olsun. Allah ondan ne bir farz ne de bir nafile kabul eder." [Müslim, Itk 19, (1508); Ebu Davud, Edeb 119, (5114).][28]


radyobeyan