Lukata buluntular By: sumeyye Date: 27 Nisan 2010, 10:12:38
Lukata (Buluntular)
UMUMÝ AÇIKLAMA
Lukata, kelime olarak lakit´den gelir; yerden kaldýrýlmýþ þey manasýna "buluntu" yerine kullanýlýr. Lakit, alýp kaldýrmak demektir. Istýlah olarak lukata "canlý ve cansýz yitik mal", "mâliki bilinmeyen düþmüþ mal", "yolunu þaþýrmýþ hayvan", "ziyana maruz herhangi masum bir mal" gibi netice itibariyle ayný manada birleþen tabirlerle tarif edilmiþtir.
Gerek mal ve gerekse çocuk olsun, bulunan þeyler, Ýslâm dininde birçok teferruat gerektiren hukuka tabidir. Fýkýh kitaplarýnda bunlarla ilgili meseleler Kitâbu´l-Lukata adýný taþýyan müstakil bölümlerde inceleme konusu yapýlmýþtýr.[1]
ـ5305 ـ1ـ عن يزيد موْلى الْمُنْبَعِث قال: ]سَمِعْتُ زَيْد بنِ خَالِد رَضِيَ اللّهُ عَنْه يقُولُ: سُئِلَ رَسُولُ اللّهِ # عَنْ لُقَطَةِ الذَّهَبِ أو الْوَرِقِ. فَقَالَ: اِعْرِفْ وِكَاءَهَا وَعِفَاصَهَا ثُمَّ عَرِّفْهَا سَنَةً، فإنْ لَمْ تَعْرِفْ فَاسْتَنفِقْهَا، وَلْتَكُنْ وِدِيعَةً عِنْدِكَ، فإنْ جَاءَ طَالِبُهَا يَوْماً مِنَ الدَّهْرِ فأدِّهَا إلَيْهِ، وَسُئِلَ عَنْ ضَالَّةِ ا“بِلِ. فقَالَ: مَالَكَ وَلَهَا، دَعْهَا فإنَّ مَعَهَا حِذَاءَهَا وَسِقَاءَهَا، تَرِدُ الْمَاءَ وَتَأكُلُ الشَّجَرَ حَتّى يَجِدَهَا رَبُّهَا، وَسُئِلَ عَنِ الشَّاةِ. فقَالَ: خُذْهَا، فإنَّمَا هِىَ لَكَ أوْ ‘خِيكَ أوْ لِلذَّئْبِ[. أخرجه الستة إ النسائي.»العِفَاصُ« الوعاء الذي تكون فيه اللقطة.و»الوِكاءُ« الخيط الذي يربط به الوعاء .
1. (5305)- Yezîd Mevlâ´l-Münbais anlatýyor: "Zeyd Ýbnu Hâlid radýyallahu anh´ý iþittim. Diyordu ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a altýn veya gümüþ buluntu hakkýnda sorulmuþtu.
"Kesesini ve baðýný belle sonra onu bir yýl ilan et. (Sahibini) bilemezsen, onu harca. O yanýnda bir emanet olsun. Günün birinde arayaný gelecek olursa, ona ödersin" buyurdu. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm´a kaybolmuþ develerden soruldu.
"Kaybolan develerden sana ne? Onlarý (kendi haline) býrak. Zira sahibi onu buluncaya kadar, ayaðýnda çarýðý, sýrtýnda su tulumu vardýr. Suya gider, ottan yer" buyurdular. Bu sefer (kaybolmuþ) davardan soruldu:"
"Onlarý alýn. Zira onlar ya senindir, ya (kaybeden) kardeþinindir, ya da kurdundur" buyurdular." [Buhârî, Ýlm 28, Þürb 12, Lukata 2, 3, 4, 11, Talak 22, Edeb 75; Müslim, Lukata 1, (1722); Muvatta, Akdiye 46, (2, 757); Ebu Davud, Lukata 1, (1704, 1705, 1706, 1707, 1708); Tirmizî, Ahkam 35, (1372, 1373).][2]
AÇIKLAMA:
1- Resulullah, devenin sahibi onu buluncaya kadar kendisini koruyabileceðini ifade etmektedir. Dolayýsýyla onun yakalanmasýný tecviz etmiyor. Ancak ziyana uðrayacak þeyin sahibini bulmak maksadýyla koruma altýna alýnabileceðini belirtiyor.
2- Hattâbî´nin açýklamasýna göre "bu hadis, buluntu az da olsa çok da olsa, þayet bir yýl kalabilecek neve giren bir þeyse sahibini bulmak üzere ilan etmek gerekmektedir. Zira Aleyhissalâtu vesselâm lukata tabirini âmm ve mutlak kullandý, kayýtlamadý." Bazýlarý: "Bulunan þeyin deðeri düþükse, bulanýn bunu kullanabileceðini söylemiþtir; ayakkabý, kamçý, çorap gibi kendisinden istifade edilen fakat mal edinilemeyen þeyler böyledir."
Bazý alimler, on dirhemden daha düþük deðerde olanlar için bu hükme varmýþlar, "deðerce düþüktür" demiþlerdir. Bazýsý "buluntulardan deðeri dinarý aþanlar ilan edilir" demiþler ve görüþlerine rivayetlerden delil göstermiþlerdir.
3- Kastalâni, küçük vahþilere karþý kendi gücüyle korunabilen öküz, at gibi hayvanlarýn da bu meselede hükümde deveye tabi olacaðýný söyler.
Bulunan devenin alýnýp alýnmayacaðý hususunda alimler ihtilaf etmiþtir. Ýmam Malik, Evzaî, Þafiî hazretleri , hadisteki nehyi esas alarak "yitik deve alýnmaz, ilan da edilmez" derken, Kûfîler, alýnýp ilan edilmesinin efdal olacaðýný söylemiþlerdir. "Zira derler, deveyi kendi haline býrakmak onun ziyan olmasýna sebep olur."
Ýbnu´l-Cevzî: "At, deve, sýðýr, katýr, merkeb, davar ve geyiðin alýnmasý sadece imama (devlet temsilcileri) caizdir. O, muhafaza maksadýyla alýr" der.[3]
ـ5306 ـ2ـ وعن عَمْرُو بن شعيب عن أبيه عن جِدّه رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]سُئِلَ رَسُولُ اللّهِ # عن الثّمرِ الْمُعَلّقِ فقَالَ: مَنْ أصَابَ بِفيهِ مِنْ ذِى حَاجَةً غَيْرَ مُتَّخِذٍ خُبْنَةً فََ شَىْءَ عَلَيْهِ، وَمَنْ خَرَجَ مِنْهُ بِشَىْءٍ فَعَلَيْهِ غَرَامَةُ مِثْلَيْهِ وَالْعقُوبَةُ، وَمَنْ سَرَقَ مِنْهُ شَيْئاً بَعْدَ أنْ يُؤْوِيَهُ الْجَرِينُ فَبَلَغَ ثَمَنَ الْمِجِنِّ فَعَلَيْهِ الْقَطَعُ، وسُئِلَ عَنِ اللُّقَطَةَ: فقَالَ: مَا كَانَ مِنْهَا في الطَّرِيقِ الْمَيْتَاءِ وَالْقَرْيَةِ الْجَامِعَةِ فَعَرِّفْهَا سَنَةً، فإنْ جَاءَ طَالِبُهَا فَادْفَعْهَا إلَيْهِ وَإنْ لَمْ يَأتِ فَهِىَ لَكَ، وَمَا كَانَ مِنْهَا في الْخَرَابِ فَفِيهِ وَفِى الرِّكَازِ الْخُمُسُ[. أخرجه أبو داود والنسائي.»الخُبنةُ« ما يجعل في طرف الثوب ويخبأ فيه.و»الجَرينُ« للتمر كالبيدر للحنطة والشعير.وقوله »فَعَلَيْهِ غَرَامَةُ مِثْلَيْهِ والعُقُوبَةُ« على سبيل الوعيد لينزجر فاعل ذلك، وإ ف يجب على متلف الشئ أكثر من مثله.و»الطَّريق المَيْتَاءُ« هى التي يطرقها الناس كثيراً .
2. (5306)- Amr Ýbnu Þuayb an ebihi an ceddihi (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a (dalýnda) asýlý meyve hakkýnda sorulmuþtu:
"Ýhtiyaç sahibi, sepetine almaksýzýn aðzýyla ulaþýrsa, kendisine bir vebal gelmez. Ancak kim de, eteðinde (birþeyler) alarak oradan çýkarsa, aldýðýnýn iki kat deðeriyle borçlanýr. Ayrýca (ta´zir nevinden) ceza da yer. Kim de yýðýn yapýldýktan sonra meyveden çalarsa ve bunun deðeri miðfer fiyatýný bulursa, eli kesilir" buyurdu. Sonra kendisine lukata (buluntu)dan sorulmuþtu:
"Ýþlek yolda bulunmuþ olanla, insanlarýn çokça yaþadýðý meskun karyede bulunmuþ olaný bir yýl boyu ilan et. Eðer sahibi gelirse hemen ver. Eðer gelmezse artýk o senin olmuþtur. Harabede bulunmuþ ise, bununla, maden için humus (beþte bir) vergisi vardýr" buyurdular. [Ebu Davud, Lukata 1, (1710, 1711, 1712, 1713); Nesâî, Kat´u´s-Sârik 11, (8, 84-85).][4]