Kütübü Sitte
Pages: 1
Libas Giyecekler By: sumeyye Date: 26 Nisan 2010, 16:06:07
Libas (Giyecekler)








LÝBAS (GÝYECEKLER) BÖLÜMÜ
(Bu bölüm altý fasýldýr)
BÝRÝNCÝ FASIL
GÝYÝM VE KIYAFET
SARIKLAR
KAMÝS VE ÝZAR
ÝZARIN YERE DEGMESÝ
KADIN ÝZARLARI
ÝHTÝBA VE ÝÞTÝMAL
KADIN BAÞÖRTÜLERÝ
AYAKKABI GÝYÝNMEK
SÜSÜ TERK
SÜSLENME
ÝKÝNCÝ FASILGÝYECEK ÇEÞÝTLERÝ
ÜÇÜNCÜ FASIL
ELBÝSELERÝN RENKLERÝ
BEYAZ
KIRMIZI
SARI
YEÞÝL
SÝYAH
DÖRDÜNCÜ FASIL
ÝPEGÝN HÜKMÜ, TAHRÝMÝ
ÝPEKTEN MÜBAH OLAN
BEÞÝNCÝ FASIL
YÜN
ALTINCI FASIL
DÖÞEK VE YASTIKLAR



UMUMI AÇIKLAMA



Libas, beþer kültürünün temel unsurlarýndan biridir. Cenab-ý Hak, dileseydi insanlara da, hayvanlarda olduðu gibi fýtrî bir elbesi giydirebilirdi. Ancak bütün mahlukata halife ve üzerlerinde tasarrufa yetkili kýldýðý insanoðlunu, onlardan ayýrarak sunî kýyafet üniformasý ile tezyin etmiþtir.

Bir kýyafete bürünmek, bir baþka açýdan, Rab Teala´nýn Settar ismine mazhar olmak demektir.

Kýyafet insanoðlunun hayatýnda ciddi bir yer iþgal eder. Bir yönüyle o tekniktir: Sýcak ve soðuða karþý korur, avret yerlerimizi örterek mahremiyetimizi saðlar. Bir baþka yönüyle kültürel deðer taþýr, dinî, millî, mahallî, örfî ve ferdî þahsiyetlerimizi temsil eder. Her dinin, her kavmin, her bölgenin, her örfün ve hatta her ferdin kendini ifade ettiði, baþkasýndan farklý bir kýyafeti vardýr. Taþýdýðý kýyafetten insanýn dini, milliyeti, bölgesi, maddî ve manevî durumlarý, hatta halet-i ruhiyesi hakkýnda bilgi edinmek mümkündür. "Pejmürde", "pasaklý", "zevk sahibi", "kibar giyiniþli" gibi tabirler hep kýyafetle ilgilidir. Bazan kýyafetin iyi bir tavsiye mektubu olduðu söylenir.

Ýslam medeniyetinin kurucusu olan Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), medenî hayatýmýzdaki ehemmiyetine muvafýk þekilde, kýyafet üzerinde çokça durmuþtur. Kadýn ve erkeðin kýyafeti, çocuklarýn kýyafeti, kýyafetlerin boyu, dar ve geniþ oluþu, rengi, kumaþlarýn cinsi, temizlik ve kirlilikleri, cuma ve bayram kýyafetleri, kýyafetin Ýslamî olan ve olmayanlarý vs. hep hadislerde mevzubahis edilmiþtir. Bu sebeple bütün hadis kitaplarýnda Kitabu´l-Libas veya Kitabu´z-Zinet adý altýnda müstakil bölümler yer alýr.

Kur´an-ý Kerim´de de kýyafet ve libasla ilgili ayetler mevcuttur: (Bakara 187, 233, 259; Nisa, 5; Maide 89, A´raf 26, 27, 32; Hud 5; Ýbrahim 50; Nahl 5, 14, 81, 112; Kehf 31; Enbiya 80; Hacc 19, 23; Mü´minun 14; Nur 58, 60; Furkan 47; Ahzab 59; Fatýr 12, 33; Duhan 53; Nuh 7; Müddessir 4; Ýnsan 21; Nebe 10).

Libas ve kýyafet bahsine saç kýyafeti, ayakkabý, elbise hepsi dahildir.

Keza süs ve takýlar da bu bahis içerisinde ele alýnýp iþlenmiþtir.

Ýslam´ýn kýyafetle ilgili olarak vazettiði esaslarý anlamada sünnette gelen bazý yasaklarý þöyle özetleyebiliriz:

1- Ýslâmî tesettürü saðlamayan giyecekler:

a) Kýsa olanlar.

b) Vücut hatlarýný ortaya vuracak kadar dar olanlar.

2- Dinî kültüre (sünnete) zýd düþen kýyafetler:

a) Yabancý kültürü temsil eden kýyafetler.

b) Þekil veya renk yönleriyle mukaabil cinse ait olan giyecekler.

c) Tekebbür verecek kýyafetler.

d) Erkekler için, ipekten mamul giyecekler.

e) Mevkiine uygun düþmeyen kýyafetler (belli bir sýnýfa (mesela zahidlere) alem olan elbiseyi baþkalarýnýn giymesi, zenginin fukaraca giyinmesi gibi).

f) Dikkat çekici elbiseler (hadislerde þöhret elbisesi diye geçer ve þarihlerce "cemiyetin umumi modasýna uymadýðý için dikkat çeken, çok güzel veya çok çirkin olan" diye açýklanýr.

g) Pejmürde olan kýyafetler.

Kýyafetle alâkalý olarak varid olan birkýsým hadisleri tedkik sonucu, çýkarýlan yukarýdaki esaslarýn teker teker açýklanmasý, bizi belli bir ölçüde asýl mevzumuzun dýþýna çýkaracaðý için burada, bilhassa yabancý kültürü temsil eden kýyafetler üzerinde duracaðýz.

Farklý medeniyete (dine) mensup kimselerin daha ilk nazarda, kýyafetiyle tefrik edilmesini esas kabul eden Ýslam dini, bu maksadla bilhassa baþ kýyafetine ehemmiyet verir. Hadislerde sakal ve býyýðýn traþ þeklinden, bunlara gereðinde vurulacak rengin çeþidine, baþý örten serpuþun çeþit ve þekline varýncaya kadar bazý teferruat üzerinde ehemmiyetle durulmuþtur. Bu cümleden olarak sarýk "imanla küfrü", "müþriklerle bizi" ayýran alâmet-i farýka olarak tavsif edilir.

"Yahudiler gibi iþtimal[1] etmeyin" hadisiyle, tesettürü saðlasa bile, bazý hususi giyim tarzlarýnda Ehl-i Kitab´a benzemekten kaçýnmak dile getirilmektedir.

Rivayetler Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in, bir Hýristiyanlýk sembolü olan haç iþaretinin deðil elbiseler, eþyalar üzerinde bulunmasýna izin vermediðini, "üzerinde haç bulunan her eþyanýn haçýný mutlaka bozduðunu" belirtir.

Yabancý kültür unsurlarý karþýsýnda Ýslam´ýn bidayetteki tutumunu anlamak için Hz. Ömer´in tatbikatýndan da bir misal vermeyi faydalý görüyoruz. Rivayetler, ehl-i zimmenin kendilerine has kýyafetlerini muhafaza ederek Müslümanlara benzemeye yeltenmelerini önlemek için "Baþýn ön kýsmýndaki saçlarýný kesip, orta kýsýmdakileri uzatmalarýný ve hiçbir þeylerinde Müslümanlara benzememelerini emrettiðini" kaydeder. Hatta Þam´daki Hýristiyanlarla yaptýðý anlaþmada, kýyafet meselesi ile alâkalý müstakil bir pasaja rastlamaktayýz. Orada Hýristiyanlar þu taahhüdde bulunurlar: "Biz, gerek ayakkabýlarýnda, gerekse baþ kýyafetlerinde (imame, kalansuve) ve libaslarýnda hiçbir surette Müslümanlara benzemeyeceðiz; onlarýn lisanlarýyla konuþmayacaðýz, künyelerini kendimize künye yapmayacaðýz... yüzüklerimize Arapça kelime nakþetmeyeceðiz.. baþlarýmýzýn önünü traþ edeceðiz. Ziyyimiz[2] eskiden nasýl idiyse aynen takýnacaðýz. Bellerimize zünnar baðlayacaðýz. Müslümanlarýn sokaklarýnda haçlarýmýzý ve kitaplarýmýzý izhar etmeyeceðiz..."

Klasik Ýslam alimleri, imanî ayrýlýk halinde bir kýsým kültürel tezahürlerdeki ayrýlýða o kadar ehemmiyet vermiþler ki, bunu, yukarýda görüldüðü üzere, sadece kýlýk kýyafete, dile, yazýya inhisar ettirmemiþler, daha da ileri giderek binalarýn haricî þekillerinde bile aramýþlardýr. Hanefîlerce meþhur ve muteber el-Hidaye´de þöyle denir: "...Evlerine tefrik edici alâmetler de koymak gerekir, ta ki, dilenciler gelip, yanlýþlýkla kapýlarýnda durup maðfiret duasýnda bulunmasýnlar."[3]



BÝRÝNCÝ FASIL


GÝYÝM VE KIYAFET



* SARIKLAR



ـ5233 ـ1ـ عن محمّد بن رُكَانَة عن أبيه رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: فَرْقُ مَا بَيْنَنَا وَبَيْنَ الْمُشْرِكِينَ الْعَمَائِمُ عَلى الْقََنِسِ[. أخرجه أبو داود والترمذي .



1. (5233)- Muhammed Ýbnu Rükane, babasý (radýyallahu anh)´tan anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Bizimle müþrikler arasýndaki fark, kalansuveler üzerindeki sarýklardýr." [Ebu Davud, Libas 24, (4078); Tirmizî, Libas 47, (1785).][4]



AÇIKLAMA:



1- Amâim, imamenin cem´idir, amame diye de okuyan olmuþsa da, doðrusu imame þeklinde okumaktýr.

2- Hadis Müslümanlarla müþrikler arasýnda bariz farkýn baþ kýyafetinde bulunmasýný ifade etmektedir. Baþ kýyafetinin Ýslamî þekli kalansuve üzerine sarýktýr. Kalansuve fes, takke nevinden baþý örten serpuþtur. Bazý alimler, kalansuveyi müþriklerin de giydiðine, buna sarýk ilavesinin Ýslamî kýyafet olduðuna iþaret ederler.

Þarihler, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn, sarýðýn altýna kalansuve giydiðini, kalansuve olmadan da tek baþýna sarýðý baþýna koyduðunu, ama sarýksýz kalansuve giydiðinin hiç görülmediðini; bu durumun da, kalansuvenin tek baþýna olmasý halinde müþriklere mahsus bir kýyafet olduðunun tescili bulunduðunu kaydederler. Kalansuve için "fes"dir, "takke"dir, "külah"dýr, "þapka"dýr diye tek bir þeyle ifade etmek muvafýk düþmemektedir. "Sarýk konulmasýna mani olmayan bir serpuþ" diye tarif etmek daha uygun gözükmektedir.[5]



ـ5234 ـ2ـ عن أبي الْمُلَيْح عن أبيه رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ

رَسُولُ اللّهِ #: اِعْتَمُّوا تَزْدَادُوا حِلْماً؛ قَالَ: وَقَالَ عَلىٌّ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: اَلْعَمَائِمُ تِيجَانُ العَرَبِ[. أخرجه أبو داود .



2.(5234)- Ebu´l-Müleyh babasý (radýyallahu anh)´tan anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Sarýk sarýn da hilminiz ziyadeleþsin!" buyurdular. Ravi devamla der ki: "Hz. Ali (radýyallahu anh) da: "Sarýklar Araplarýn taçlarýdýr" buyurdular."

[NOT: Hadis, Teysir´de Ebu Davud´a nisbet edilmiþ ise de, onda mevcut deðildir. Camiu´s-Saðir´de mevcuttur (1, 555).][6]



AÇIKLAMA:



1- Sarýðýn insandaki hilmi (hoþgörülü ve sabýrlý olma halini) artýrmasý meselesinde Münavi þu açýklamayý sunar: "Sarýkla hilminiz artar, göðsünüz geniþler. Çünkü kýyafetin güzelleþmesi kiþiyi vakar ve ihtiþama sevkeder, hafifliði, seviyesizliði ve düþük davranýþlarý terke zorlar. Sünnette sarýk sarýldýðý zaman, sarýðýn bir ucunun omuz arasýnda serbest býrakýlmasý irþad buyrulmuþtur, bu müsneddir."

2- Sarýðýn taç olarak ifadesi, yine Münavi´ye göre, onda izzet, cemal, heybet ve vakar bulunmasý sebebiyledir. Nitekim krallar da taçlarýyla baþkalarýndan ayrýlmaktadýrlar. Sarýksýz olan diðer kalansuveler ise acemler ve hafifmeþreb insanlara aittir ve onlarý tefrik eden taçlarý durumundadýr.

Bir baþka hadiste: "Sarýklar Araplarýn taçlarýdýr. Onu býraktýklarý vakit izzetlerini de býrakýrlar" denmektedir. Deylemî´nin bir rivayetinde sarýðýn terkedilip kalansuvenin alýnmasý kýyamet alâmeti olarak ifade edilmiþtir.[7]



ـ5235 ـ3ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]كَانَ رَسُولُ اللّهِ # إذَا اعْتَمَ سَدَلَ عِمَامَتَهُ بَيْنَ كَتِفَيْهِ[. أخرجه الترمذي .



3. (5235)- Ýbnu Ömer (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) baþýna sarýk sardýðý zaman, ucunu iki omuzu arasýndan sarkýtýrdý." [Tirmizî, Libas 12, (1736).][8]



AÇIKLAMA:



Bu rivayet sarýðýn nasýl olacaðý hususunda bir fikir vermektedir. Buna göre sarýk sarýlýnca bir ucunun iki omuz arasýnda sarkýtýlmasý mendub olmaktadýr. Bununla ilgili birçok rivayet gelmiþtir. Bazýsýnda sarkacak kýsmýn dört parmak uzunluðunda olacaðý tasrih edilir. Çok zayýf bir rivayette, Resulullah´ýn taþraya vali tayin ederken, göndereceði kimselere sarýk sardýðý, sarýðýn ucunu kulaðý hizasýna inecek kadar sað omuzundan sarkýttýðý ifade edilir. Abdullah Ýbnu Zübeyr´in sarýðýn ucundan bir zira´lýk býr kýsmý sarkýttýðý rivayet edildiði gibi, bir karýþ ve hatta daha az bir kýsmý sarkýttýðý da rivayet edilmiþtir. es-Sübülu´s-Selam´da: "Sarýðýn adabý onun sarkan kýsmýný kýsa tutmaktýr, aþýrý gitmemektir" denir. Nevevî de: "Sarýðýn sarkýtýlan kýsmýnda ifrat etmek, týpký elbiseyi fazla uzatmak gibidir, kibirlenenlere haram, baþkalarýna da mekruhtur" demiþtir.

Muhakkikler, Resulullah´ýn sarýðýnýn boyu hakkýnda rivayete rastlamadýklarýný belirtirler.[9]



ـ5236 ـ4ـ وعن عبدِالرّحمن بن عوف رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]عَمَّمَنِى رَسُولُ اللّهِ # بِعَمَامَةٍ فَسَدَلَهَا مِنْ بَيْنِ يَدَيَّ وَمِنْ خَلْفِي أصَابِعَ[. أخرجه أبو داود .



4. (5236)- Abdurrahman Ýbnu Avf (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana bir sarýk sardý, onu önümden ve arkamdan birkaç parmak sarkýttý." [Ebu Davud, Libas 24, (4079).][10]



AÇIKLAMA:



Bu hadiste, sarýðýn bir ucunun göðüs istikamtinde sarkýtýldýðý, diðer ucunun ise arka tarafýnda sarkýtýldýðý ifade edilmektedir. Rivayet zayýf olmaktan baþka, kendisinden kuvvetli olan rivayetlere de muhalefet etmektedir. Zira diðer rivayetlerde sarýðýn önden sarkýtýldýðý mevzubahis edilmemekte, hepsinde iki omuz arasýndan sarkýtýldýðý belirtilmektedir. Ýbnu Ömer, Nafi, Salim ve Kasým´ýn da hep omuzlarýnýn arasýndan sarkýttýklarý rivayetlerde gelmiþtir. Bu sebeple çoðunluk sarýðýn önden deðil, arkadan sarkýtýlacaðýný söylemiþtir.[11]



ـ5237 ـ5ـ وعن عمرو بن حُرَيْثٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]رَأيْتُ رَسُولَ اللّهِ # وَعَلَيْهِ عِمَامَةٌ سَوْدَاءُ، قَدْ أرْخَى طَرَفَيْهَا بَيْنَ مِنْكَبَيْهِ[. أخرجه مسلم وأبو داود والنسائي .



5. (5237)- Amr Ýbnu Hureys (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ý gördüm, üzerinde siyah bir sarýk vardý. Ýki ucunu omuzlarý arasýndan sarkýtmýþtý." [Müslim, Hacc 453, (1359); Ebu Davud, Libas 24, (4077); Nesâî, Zinet 109, (8, 211).][12]



ـ5238 ـ6ـ وعن أبي كَبْشَةَ ا‘نْمَارِى قَالَ: ]كَانَتْ كِمَامُ أصْحَابِ رَسُولِ اللّهِ # بُطْحاً، يَعْني َطِيةً[. أخرجه الترمذي .



6. (5238)- Ebu Kebþe el-Enmârî anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn ashabýnýn kalansuveleri geniþ idi." [Tirmizî, Libas 40, (1783).][13]



AÇIKLAMA:



Hadiste geçen kimam kelimesi iki ayrý tefsire tabi tutulmuþtur. Birine göre kummenin cem´idir. Bu yuvarlak kalansuvenin adýdýr, baþý tam olarak örter. Bazýlarý küçük, dar kalansuve diye açýklamýþtýr. Bu durumda Ashab´ýn, üzerine sarýk sardýklarý serpuþun külah gibi uzun olmayan takke gibi baþlarýna yapýþýk olduðu anlaþýlmýþtýr. Ancak küm kelimesi ile ilgili bir baþka yoruma göre, kalansuve geniþtir ve yüksektir. Zira kim´in cem´idir.[14] Araplar kalansuveyi az giyerlerdi. Buth, geniþ arazi manasýna gelen batha´nýn cem´idir. Hadis bu durumda kalansuvenin geniþ olduðunu ifade etmelidir. Öyleyse, mezkur kalansuveler Rumî ve Hindî kalansuveler gibi dar olmayýp geniþ olmalýdýr, hatta geniþliði (yüksekliði) bir karýþa ulaþmalýdýr. Aliyyu´l-Kârî, bir kýsým Hanefî kitaplarýnda kalansuvenin bir karýþ kadar geniþ tutulmasýnýn müstehab olduðunun kayýtlý bulunduðunu zikreder. Þu halde Mevlevî külahlarýnýn uzunluðu menþeini bu te´vilden almýþ olmalýdýr. Ancak Ýbnu Hacer el-Heytemî yukarýda belirttiðimiz önceki görüþte cezmeder ve kimam´ýn kim deðil, kümmenin cem´i olduðunu söyler ve kalansuvelerin geniþlemesini mezmum bid´alardan sayar. Kârî, bu ifadenin ifrata kaçan geniþlik hakkýnda olabileceðini belirterek, sahabeden nakledilen zahiri, Heysemî´nin söylediðinin aksini te´yid ettiðini ilave eder.

Baþta Tirmizî, ulemanýn büyük çoðunluðu, hadisten ifarata kaçmayan geniþliði anlamýþlardýr.[15]



* KAMÝS VE ÝZAR



ـ5239 ـ1ـ عن أسْمَاءَ بِنْت يَزِيد بْنِ السَّكَنِ رَضِيَ اللّهُ عَنْها قال: ]كَانَتْ يَدُ قَمِيصِ رَسُولِ اللّهِ # الى الرُّسْغِ[. أخرجه أبو داود والترمذي.



1. (5239)- Esma Bintu Yezid Ýbnis-Seken (radýyallahu anhâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn gömleðinin kolu bileðe kadardý." [Tirmizî, Libas 28, (1765); Ebu Davud, Libas 3, (4027).][16]



AÇIKLAMA:



Kamis, beden üzerine giyilen, cilde temas eden çamaþýrdýr.

Ýzar ise peþtemal gibi belden aþaðýyý örten, bele baðlanmak suretiyle giyilen libasa denir.

Sadedinde olduðumuz hadis, yen uçlarýnýn bileðe ulaþýp, bilekten öte taþmadýðýný göstermektedir. Bazý rivayetlerde kamisin boy itibariyle topuklarýn yukarýsýnda kaldýðýný görmekteyiz. Ancak yenlerin parmaklara kadar uzandýðýný te´yid eden rivayetler de var. Alimler, kamisin kolunun, parmaklarýn yen ile bilek arasýnda olacak bir uzunlukta bulunmasýnýn müstehab olacaðý hükmünü çýkarýrlar.[17]



ـ5240 ـ2ـ وعن الْعََءِ بن عبدالرّحمنِ عن أبيهِ قال: ]سَألْتُ أبَا سَعيدٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه عنِ ا“زارِ. فقَالَ: عَلى الخَبِيرِ سَقَطْتَ قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: أُزْرَةُ الْمُؤْمِنِ الى نِصْفِ السَّاقِ، وََ جُنَاحَ عَلَيْهِ فِيمَا بَيْنَهُ وَبَيْنَ الْكَعْبَيْنِ، وَمَا كَانَ أسْفَلَ مِنْ ذلِكَ فَهُوَ في النّارِ، وَمَنْ جَرَّ إزَارَهُ بَطَراً لَمْ يَنْظُرِ اللّهُ إلَيْهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ[. أخرجه مالك وأبو داود. ولم يقل أبو داود: يَوْمَ الْقِيَامَةِ .



2. (5240)- Alâ Ýbn Abdirrahman babasýndan naklediyor: "Ebu Said (radýyallahu anh)´e izar hakkýnda sordum. Dedi ki:

"Tam bilene düþtün! Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) þöyle demiþti:

"Mü´minin izarý bacaðýn yarýsýna kadar uzanmalýdýr. Burasý ile topuklar arasýnda olmasýnýn da bir günahý yok. Ama topuktan aþaðý inen kýsým ateþtedir. Kim de, gururla izarýný (yerde) sürürse kýyamet günü Allah ona (rahmet) nazarý ile bakmaz." [Muvatta, Libas 12, (2, 914, 915); Ebu Davud, Libas 30, (4093); Ýbnu Mace, Libas 7, (3573).]

Ebu Davud´un rivayetinde "kýyamet günü" ibaresi mevcut deðildir. [18]



ـ5241 ـ3ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]مَا قَالَ رَسُولُ اللّهِ # في ا“زَارِ فَهُوَ في الْقَمِيصِ[. أخرجه أبو داود .



3. (5241)- Ýbnu Ömer (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) izar hakkýnda ne söylemiþse o, kamis hakkýnda da muteberdir." [Ebu Davud, Libas 30, (4095).][19]



AÇIKLAMA:



Hadis, izarýn boyu, yerde sürünmesi ile ilgili olarak Resulullah´ýn beyan ettiði bütün hükümlerin kamis için de geçerli olduðunu belirtmektedir. Nitekim bir hadiste þöyle buyrulmuþtur: "Ýzarda, kamisde, sarýkta isbal (sarkýtma) vardýr. Kim bu sarkýtýlan kýsýmdan bir miktarýný yerde kibirle sürüyecek olursa Allah kýyamet günü ona rahmet nazarýnda bulunmaz."[20]



* ÝZARIN SARKITILMASI



ـ5242 ـ1ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: َ يَنْظُرُ اللّهُ الى مَنْ جَرَّ ثَوْبَهُ خُيََءَ. قَالَ أبو بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: يَا رَسُولَ اللّهِ، إنْ إزَارِى يَسْتَرْخِى إَّ أنْ أتَعَاهَدَهُ؟ فَقَالَ #: لَسْتُ مِمَّنْ يَفْعَلُهُ خُيََءَ[. أخرجه الخمسة إ الترمذي .



1. (5242)- Ýbnu Ömer (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Allah, elbisesini kibirle sürüyene bakmaz" buyurmuþtur. Hz. Ebu Bekr (radýyallahu anh):

"Ey Allah´ýn Resulü! Ýzarým salýk durumda, dikkat etmezsem sürünüyor" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Sen, bunu kibirle yapanlardan deðilsin!" cevabýný verdi." [Buhârî, Libas 5, 1, 2, Fezauli Ashab 5, Edeb 55; Müslim, Libas 45, (2085); Ebu Davud, Libas 28, (4085); Nesâî, Zinet 102, 105, (8, 206).][21]



AÇIKLAMA:



Hadis, izarýn yerde kibirle sürünmesinin haram olduðunu beyan etmektedir. Ancak bu, kibir gurur gibi bir kasda makrun olmazsa haram deðildir. Fakat yine de mekruhtur. Ýzarýn erkeklerde topuklardan aþaðý düþmemesi gerekir. [22]



* KADIN ÝZARLARI



ـ5243 ـ1ـ عن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ جَرَّ ثَوْبَهُ خُيََءَ لَمْ يَنْظُرِ اللّهُ إلَيْهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ. فقَالَتْ أُمُّ سَلَمَة: كَيْفَ تَصْنَعُ النِِّسَاءُ بِذُيُولِهِنَّ؟ قَالَ يُرْخِينَ شِبْراً. قَالَتْ: إذَنْ تَنْكَشِفَ أقْدَامُهُنَّ. قَالَ: فَيُرْخِينَ ذِرَاعاً وََ يَزِدْنَ عَلَيْهِ[. أخرجه أصحاب السنن، وهذا لفظ الترمذي. والنسائي .



1. (5243)- Ýbnu Ömer (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Kim elbisesini gururla yerde sürürse, kýyamet günü Allah ona (rahmet nazarýyla) bakmaz!" buyurmuþtu. Ümmü Seleme atýlarak:

"Öyleyse kadýnlar zeyllerini ne yapacaklar?" diye sordu.

"Bir karýþ salarlar!" buyurdu. Ümmü Seleme:

"Bu taktirde ayaklarý açýlýr!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Öyleyse bir zira´ salsýnlar bunu daha da artýrmasýnlar!" buyurdular." [Tirmizî, Libas 9, (1731); Nesâî, Zinet 106, (8, 209); Ebu Davud, Libas 40, (4119).][23]



AÇIKLAMA:



1- Zeyl: Her þeyin son kýsmýna denir. Kadýn elbiselerinde yerde sürünen kýsýmdýr.

2- Daha önce de geçtiði üzere þarihler erkek ve kadýn kýyafetlerinin boyu hususunda iki durum beyan ederler: Erkekte normal uzunluk, baldýrlarýn ortasýna kadar uzanmalýdýr. Ancak topuklara kadar uzamasý da caizdir.

Kadýnlarda ise yerde sürünen kýsým bir arþýn olmalýdýr, bu normal uzunluktur. Bir karýþlýk bir kýsmýn sürünmesi de caizdir.[24]



* ÝHTÝBA VE ÝÞTÝMAL



ـ5244 ـ1ـ عن جابر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]رَأيْتُ رَسُولَ اللّهِ #

وَهُوَ مُحْتَب بِشَمَلَةٍ قَدْ وَقَعَ هُدْبُهَا عَلى قَدَمَيْهِ[. أخرجه أبو داود .



1. (5244)- Hz. Cabir (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ý bir örtü ile ihtiba etmiþ gördüm. Örtünün saçaðý ayaklarýnýn üzerine dökülmüþtü." [Ebu Davud, Libas 23, (4075).][25]



AÇIKLAMA:



Ýhtiba, dizlerini dikip karnýna çekmiþ vaziyette kabalarýnýn üzerine oturmaktýr. Çömelmeye benzer ise de çömelme deðil. Dilimizde çömelme deyince kabalarýn üzerine oturma hatýra gelmez. Halbuki ihtiba ile ilgili lügatlerde gelen tarifler kabalarýn üzerine oturmaktan bahsederler. Azimabadi hadiste belirtilen oturuþ tarzýný þöyle tasvir eder: "Aleyhissalâtu vesselâm ihtiba þeklinde oturmuþ, örtüsünü dizlerinin arkasýna atmýþ, her bir eliyle örtünün birer ucundan tutmuþtu; ta ki, bir þeye dayanýr vaziyette olsun. Bu tarz (oturuþ), bir þeye dayanmadýklarý zaman baþvurulan bir Arap âdeti idi."

Müteakip hadiste görüleceði üzere, üzerinde izar gibi tek parça giyecek taþýyan kimsenin ihtiba tarzýnda oturmasý yasaklanmýþtýr. Çünkü avret mahalli üzerinde o tek parça giyecekten bir þey yoktur, tesettür olmaz.[26]



ـ5245 ـ2ـ وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]نَهى رَسُولُ اللّهِ # عنِ الصَّمَّاءِ وَاُحْتَُبَاءِ في ثَوْبٍ وَاحِدٍ[. أخرجه أصحاب السنن .



2. (5245)- Yine Hz. Cabir (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), sammâ sarýnmasýný ve tek bir giysi içerisinde ihtiba oturuþunu yasakladý." [Ebu Davud, Libas 25, (4081); Tirmizî, Edeb 20, (2768); Nesâî, Zinet 18, (8, 210);[27]



AÇIKLAMA:



Sammâ, vücudun, el, kol çýkacak bir aralýk býrakýlmadan sarýlmasýdýr. Bu tarz bir giyinme yasaklanmýþtýr. Çünkü kiþi gereðinde elini kullanamayacaðý gibi, zarar ihtimali de vardýr. Lügatçiler, sammâyý vücudun kollardan birini kaldýramayacak ve elin de çýkmasýna imkan tanýyan bir delik olmayacak þekilde sarýlmasý diye tarif etmiþlerdir. Ýbnu Kuteybe, bu tarz bir giyinmeye sammâ denmesini "bütün menfezlerin kapanmasý sebebiyle hiçbir çatlaðýn bulunmadýðý kayaya benzemesiyle" izah eder. Esasen sammâ sert kaya manasýna gelir. Fukaha da: "Bu, kiþinin bir kumaþla sarýndýktan sonra bunun bir tarafýný kaldýrýp omuzlarýna koymasý ve fercini açýk býrakmasýdýr" diye tarif etmiþtir.

Nevevî der ki: "Lügatçilerin açýkladýðý tarza göre, sammâ mekruhtur. Ta ki, ihtiyaç halinde kiþi elini çýkarmada karþýlaþacaðý zorluk sebebiyle zarara uðramasýn. Fukahanýn açýklama tarzýna göre ise, avret yerinin açýlmasýna meydan vereceði için haramdýr." Hadisin Buhârî tarafýndan kaydedilen veçhinde, fukahanýn yorumunu te´yid eden Nebevi açýklama þöyledir:

"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) sammâ sarýnmasýndan ve kiþinin ferci üzerinde bir baþka örtü almadan tek bir elbise ile ihtiba þeklinde almadan yasakladý."[28]



ـ5246 ـ3ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]نَهى رَسُولُ اللّهِ # عَنْ لِبْسَتَيْنِ: عَنْ اِشْتَمَالِ الصَّمَّاءِ، وَهُوَ أنْ يَجْعَلَ ثَوْبَهُ عَلى عَاتِقِهِ فَيَبْدُوَ أحَدُ شِقَّيْهِ، لَيْسَ عَليْهِ ثَوْبٌ آخَرُ، وَأنْ يَشْتَمِلَ عَلى يَدَيْهِ في الصََّةِ؛ وَالْلُبْسَةُ ا‘خرَى اِحْتِبَاؤُهُ بِثَوْبِهِ وَهُوَ جَالِسٌ لَيْسَ عَلى فَرْجِهِ مِنْهُ شَىْءٌ[. أخرجه الستة .



3. (5246)- Hz. Ebu Hureyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), þu iki çeþit giyinmekten men etti: "Sammâ sarýnmasý ki bu, üzerinde bir baþka giysi olmadýðý halde giysisini omuzuna koyup bir yarýsýný açýk býrakmasý ve namazda iki elini de sarmasýdýr. Diðer giyinme de, fercini örtecek kadar olmayan tek giysisi içinde ihtiba tarzýnda oturmasýdýr." [Buhârî, Libas 20, 21, Büyû 62, 63, Salat 10, Mevakit 30, 31, Savm 67; Müslim, Büyû 2, (1511); Muvatta, Büyû 76, (2, 666); Ebu Davud, Libas 25, (4080); Tirmizî, Libas 24, (1758); Nesâî, Büyû 23, 25 (7, 259-260).][29]



AÇIKLAMA:



Ýhtiba oturuþu ve sammâ sarýnmasýnýn ne olduðu hususundaki tarifleri önceki iki rivayetin açýklamasýnda yaptýk.[30]



* KADIN BÜRGÜLERÝ



ـ5247 ـ1ـ عن أُمُّ سلَمةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]لَمَّا نَزَلَ قَوْلُهُ تَعالى: يُدْنِىنَ عَلَيْهِنَّ مِنْ

جََبِيبِهِنَّ. خَرَجْنَ نِسَاءُ ا‘نْصَارِ كَأنَّ عَلى رُؤُسِهِنَّ الْغِرْبَانَ مِنَ ا‘كْسِيَةِ[. أخرجه أبو داود .



1. (5247)- Ümmü Seleme (radýyallahu anhâ) anlatýyor: "Cenab-ý Hakkýn þu (mealdeki) kavl-i þerifleri indiði zaman, "Ey peygamber! Hanýmlarýna, kýzlarýna ve mü´minlerin hanýmlarýna söyle. Evlerinden çýktýklarýnda dýþ örtülerini üzerlerine alsýnlar." (Ahzab 59) Ensar kadýnlarý baþlarýnda (siyah) örtüden kargalar taþýyor olduklarý halde dýþarý çýkarlardý." [Ebu Davud, Libas 32, (4101).][31]



AÇIKLAMA:



Burada baþlarýnýn kargaya teþbihi, örtülerinin siyah olmasý sebebiyledir.[32]



ـ5248 ـ2ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]دَخَلَتْ أسْمَاءُ بِنْتُ أبي بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه على رَسُولِ اللّهِ # وَعَلَيْهَا ثِيَابٌ رِقَاقٌ فَأعْرَضَ عَنْهَا. وَقَالَ: يَا أسْمَاءُ! إنَّ الْمَرْأةَ إذَا بَلَغَتِ الْمَحِيضَ لَمْ يَصْلُحْ أنْ يُرَى مِنْهَا إَّ هذَا وَهذا، وأشَارَ الى وَجْهِهِ وَكَفّيْهِ[. أخرجه أبو داود .



2. (5248)- Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ) anlatýyor: "Esma Bintu Ebi Bekr (radýyallahu anhümâ), üzerinde ince bir elbise olduðu halde Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn huzuruna girmiþti. Aleyhissalâtu vesselâm, ondan yönünü ters istikamete çevirdi ve:

"Ey Esma! Kadýn hayýz yaþýna girdi mi ondan sadece þunun ve þunun dýþýnda hiçbir yerinin görünmesi caiz deðildir!" dedi ve yüzü ile ellerini iþaret etti." [Ebu Davud, Libas 34, (4104).][33]



AÇIKLAMA:



Bu hadis, fitneden emin olunduðu takdirde, büluða ermiþ yabancý kadýnýn el ve yüzüne bakýlmasýnýn caiz olduðunu ifade eder. Nur suresinde geçen "Zinetlerini de açmasýnlar, ancak görünenler hariç" ayeti de bu manaya delil kýlýnmýþtýr. Celaleyn Tefsiri´nde zinetten istisna edilen yerlerin eller ve yüz olduðu belirtilir. Þafii hazretleri, yabancý kadýnýn yüz ve ellerine bakmanýn fitne tehlikesi taþýdýðý için haram olduðunu da söylemiþtir. Buradaki istisnadan maksadýn yüz ve eller olduðuna dair Ýbnu Abbas´tan da rivayet gelmiþtir. Ýbnu Abbas´ýn bir rivayetinde bu açýklama Resulullah´a aittir. [34]



ـ5249 ـ3ـ وعن دِحْيَةُ الْكَلْبِى رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]أُتِىَ رَسُولُ اللّهِ # بِقَبَاطِىَّ فَاَعْطَانِى قُبْطِيَّةً. وَقَالَ: اصْدَعْهَا صِدْعَيْنِ، فَاقْطَعْ إحْدَاهُمَا قَمِيصاً، وَأعْطِ اَخرَ امْرَأتَكَ تَخْتَمِرُ بِهِ، وَلْتَجْعَلْ تَحْتَهُ ثَوْباً َ يَصِفُهَا[. أخرجه أبو داود.»القَباطىُّ« ثياب رقاق بيض بمصر، واحدتها قبطية بضم القاف، وأما بكسر القاف فمنسوب الى القبط، الجيل المعروف.و»الصَّدع« الشق: أي شقها نصفين، وكل واحد منهما صدع بكسر الصاد، وأما بالفتح فهو المصدر .



3. (5249)- Dihye el-Kelbî (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a (Mýsýr´dan), (beyaz renkli ve ince olan) kubâtî kumaþlar getirilmiþti. Bana ondan bir kupon verdi ve:

"Bunu ikiye böl, bir parçayý kendine kamis yap, diðerini hanýmýna ver. Bununla kendine bürgü yapsýn!" buyurdular. (Ayrýlmak üzere Dýhye) geri dönünce:

"Hanýmýna söyle, bunun altýna bir astar koysun da bedenini vasfetmesin!" buyurdular." [Ebu Davud, Libas 39, (4116).][35]



AÇIKLAMA:



Kubâtî, kýbtî kelimesinden gelir. Kýptî, Mýsýr´ýn yerli halkýna verilen isimdir. Kopt da denir. Kubâtî, Mýsýr´da koptlar tarafýndan imal edilip, hariç memleketlerde pazarlanan bir kumaþ nevidi. Hadis bu kumaþýn beyaz ve ince olduðunu, giyen kimsenin bedenini gösterdiðini belirtmektedir. Bu sebeple Aleyhissalâtu vesselâm bunu giyecek kimsenin alta, astar dediðimiz bir baþka kumaþ koymasýný emreder. Bu emir iki ayrý mahzuru bertaraf etmeye matuf olabilir:

a) Kumaþýn teni göstermesi,

b) Vücud hatlarýný göstermesi. Dinimiz, vücud hatlarýný gösterecek darlýk ve incelikte olan elbiselerin giyilmesini tecviz etmemiþtir. [36]



ـ5250 ـ4ـ وعن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]كَانَتْ أُمُّ سَلَمَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْها َ تَضْعُ جِلْبَابَهَا عَنْهَا وَهِيَ في الْبَيْتِ طَلَباً لِلْفَضْلِ[. أخرجه رزين .



4. (5250)- Ýbnu Abbas (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Ümmü Seleme (radýyallahu anhâ), evinde iken de cilbabesini (baþörtüsünü) fazilet ümidiyle üzerinden hiç çýkarmazdý." [Rezin tahric etti.][37]



ـ5251 ـ5ـ وعن مالك: ]أنَّهُ بَلَغَهُ أنَّ أَمةً كَانَتْ لِعَبْدِ اللّهِ بْنِ عُمَرَ رَآهَا عُمَرُ وَقَدْ تَهَيّأتْ بِهَيْئَةِ الْحَرَائِرِ فَأنْكَرَ ذلِكَ عَلَيْهَا[ .



5. (5251)- Ýmam Malik rahimehullah´a ulaþtýðýna göre, Abdullah Ýbnu Ömer´in bir cariyesi vardý. Hz. Ömer onu, hürlerin kýyafetine bürünmüþ vaziyette görünce bu davranýþýný normal karþýlamayýp müdahale etti. [Kýzý Hafsa´nýn yanýna girip:

"Oðlan kardeþinin cariyesini halkýn içine karýþmýþ görmedin mi, hürlerin kýyafetine bürünmüþ deðil mi?" dedi ve Hz. Ömer bu hali hoþ karþýlamadý.]" [Muvatta, Ýsti´zan 44, (2, (981).][38]



AÇIKLAMA:



Kýlýk kýyafet, kiþinin içtimâî statüsünü de tayin eden bir faktördür. Ýslam dini, herkesin kendine uygun kýyafeti taþýmasýný esas kabul etmiþtir. Erkek kadýna, kadýn erkeðe kýyafette benzememelidir. Kölenin hür olana benzemesini de uygun görmez. Hz. Ömer, kölehür ayýrýmýnýn kýyafette korunmasý taraftarýdýr."[39]



* AYAKKABI GÝYÝNME



ـ5252 ـ1ـ عن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إذَا انْتَعَلَ أحَدُكُمْ فَلْيَبْدَأ بِالْيُمْنَى، وَإذَا خَلَعَ فَلْيَبْدَأ بِالشِّمَالِ[ .



1. (5252)- Hz. Ebu Hureyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Biriniz ayakkabý giyince saðdan baþlasýn, çýkarýrken de soldan baþlasýn [ya ikisini birlikte giysin, ya ikisini birlikte çýkarsýn.]" [Müslim, Libas 67, (2097).] [40]



ـ5253 ـ2ـ وفي رواية: ]َ يَمْشِى أحَدُكُمْ في نَعْلٍ وَاحِدَةٍ لِيُحْفِهِمَا جَمِيعاً أوْ لِيُنْعِلْهُمَا جَمِيعاً[. أخرجه ا‘ول مسلم، والثانية الستة .



2. (5253)- Bir rivayette de: "Sakýn kimse tek ayakkabý ile yürümesin, ya ikisini de çýkarsýn, yahut ikisini de giyinsin" buyrulmuþtur. [Buharî, Libas 39 Müslim, Libas 68, (2097); Muvatta, Libas 14, 15, (2, 916); Ebu Davud, Libas 44, (4139); Tirmizî, Libas 37, (1780).][41]



ـ5254 ـ3ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها، قالت: ]كَانَ رَسُولُ اللّهِ # يُعْجِبُهُ التَّيَمُّنُ في تَنعُّلِهِ أوْ تَرَجُّلِهِ وفي طُهُورِهِ وفي شَأنِهِ كُلِّهِ[. أخرجه الخمسة.»التّرجُّل« تسريح الشعر وغسله .



3. (5254)- Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ayakkabý giymede, baþýný taramada, temizlikte ve bütün iþlerinde saðdan baþlamayý severdi." [Buhârî, Salat 47, Vüdu 31, Et´ime 5, Libas 38, 77; Müslim, Taharet 67, (268); Ebu Davud, Libas 44, (4140); Tirmizî, Salat 428, (608); Nesâî, Taharet 90, (1, 78).][42]



ـ5255 ـ4ـ وعن أبي هريرة وأنسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قاَ: ]نَهَى رَسُولُ اللّهِ #: أنَّ يَنْتَعِلَ الرَّجُلُ قَائِماً[. أخرجه الترمذي وأخرجه أبو داود عن جابر .



4. (5255)- Hz. Ebu Hureyre ve Hz. Enes (radýyallahu anhümâ) anlatýyorlar: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) kiþinin ayakta giyinmesini yasakladý." [Tirmizî, Libas 35, (1776, 1777). Bu hadisi Ebu Davud Hz. Cabir (radýyallahu anh)´dan rivayet etti: Libas 44, (4135).][43]



AÇIKLAMA:



Ayakkabýnýn ayakta giyilmesinin yasaklanýþ sebebiyle ilgili olarak Hattâbî þu açýklamayý yapar: "Resulullah bunu yasaklamýþtýr. Çünkü ayakkabýyý oturarak giymek kiþiye daha kolay ve daha rahattýr. Ayrýca ayakta giyinmesi, adamýn baþaþaðý olmasýnda da bir sebeptir. Bu sebeple oturmayý ve elini de kullanarak sýkýntýya düþmeden giyinmeyi emretti." [44]



ـ5256 ـ5ـ وعن ابن عبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]مِنَ السُّنَّةِ إذَا جَلَسَ الرَّجُلُ أنْ يَخْلَعَ نَعْلَيْهِ فيَضَعَهُمَا بِجَنْبِهِ[. أخرجه أبو داود .



5. (5256)- Ýbnu Abbas (radýyallahu anhümâ) diyor ki: "Kiþi oturduðu zaman, ayakkabýlarýný çýkarýp (sol) yanýna koymasý sünnettir." [Ebu Davud, Libas 44, (4138), Salat 89, (648).][45]



AÇIKLAMA:



Þarihler, bu hadisi açýklama sadedinde þu bilgiyi sunarlar: "Ayakkabýnýn oturulacaðý zaman çýkarýlmasý sünnettir. Ebu Davud´un namazla ilgili bölümünde gelen rivayette, çýkarýlan ayakkabýnýn sol tarafa konmasý emredilir. Kâri´nin yorumuna göre saða konmayýþ, saðýn bereketi sebebiyledir. Öne konmayýþ da kýbleye hürmetendir. Çalýnma endiþesiyle de arkaya konulmamasý uygundur."

Hadis, sergisiz olan Resulullah devrinin mescit þartlarýný aksettirir. Günümüzde, mescide ayakkabýyla girmek mevzubahis olamaz. Ayrýca ayakkabýlýklar varken halýlarýn üzerine ayakkabý taþýmak da tecviz edilemez. Hýrsýzlýk endiþesi galebe çalan kimselere, hadiste ayakkabýyý beraberinde götürme ruhsatý vardýr. Ancak bunu naylon torbalarda yapmak gerekir. Hadisleri anlarken veya tatbik ederken, Aleyhissalâtu vesselâm devrinin içtimâî ve teknik þartlarýný gözönüne almak, muhataplarýyla ilgili deðiþken unsurlara dikkat etmek gerekir.[46]



ـ5257 ـ6ـ وعن جابرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ # في غَزْوَةِ غَزَوْنَاها: اِسْتَكْثِرُوا مِنَ النِّعَالِ فإنَّ الرَّجُلَ َ يَزَالُ رَاكِباً مَا انْتَعَلَ[. أخرجه مسلم وأبو داود .



6. (5257)- Hz. Cabir (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), katýldýðýmýz bir gazvede buyurdular ki:

"Ayakkabýlarý çoðaltýn. Çünkü kiþi ayakkabý giydiði müddetçe binmeye devam eder." [Müslim, Libas 66, (2096); Ebu Davud, Libas 44, (4133).][47]




radyobeyan