Mudarabe By: sumeyye Date: 26 Nisan 2010, 15:27:23
Mudarabe
UMUMÝ AÇIKLAMA
Teysir´in aslýnda Kýrâz diye isimlendirilmiþ olan bu bölümün ismini mudarebe diye deðiþtirdik. Çünkü kýrâz kelimesi dilimizde bilinmez. Esasen kýrâz da mudarebe demektir. Hicaz ulemasýnýn kýrâz dediði þeye Irak ulemâsý mudarebe demiþtir.
Zürkânî´nin açýkladýðý üzere, Irak ulemasý, kelimeyi "Yeryüzünde sefere çýktýðýnýz zaman..." (Nisa 101) ve "Bir kýsmýnýz, Allah´ýn lütfundan rýzkýný aramak için yeryüzünde dolaþacak..." (Müzzemmil 20) ayetlerinden almýþtýr. Hadiste لَوْ جَعَلْتُهُ قِرَاضاً ibaresinin gelmiþ olmasý da, bu tabirin Hicaz´da müsta´mel bir lügat olduðunu gösterir.
Mudarebe (kýrâz) cahiliye devrinde cârî olan ticârî bir ortaklýk çeþidi idi. Ýslam aynen benimsemiþtir. Hatta Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) kendisine henüz peygamberlik gelmezden önce, Hz. Hatice (radýyallahu anhâ) ile mudarebede bulunmuþtur. Týpký diyet gibi, bu tatbikat herkes tarafýndan rivayet edilmiþtir. Meþruiyyetinde herhangi bir þüphe mevzubahis deðildir.
Bu kýsa açýklamadan sonra mudarebeyi kýsaca: "Bir taraftan sermaye, diðer taraftan say ve amel (çalýþma) olmak üzere akdedilen bir nevi þirket, ticârî bir ortaklýk" diye tarif edebiliriz. Bu þirkette sermayeyi kullanýp çalýþan ortaða mudarib denir.
Ýbnu Abdilberr: "Mudarebenin amel edilmiþ olan bir sünnet olduðu hususunda ulema icma etmiþtir" dedikten sonra, Hz. Ömer, Abdullah Ýbnu Ömer, Hz. Aiþe, Ýbnu Mes´ud gibi büyük sahabilerin: "Yetimlerin mallarýný ticarette çalýþtýrýn, zekat yiyip tüketmesin" dediklerini ve onlarýn, yetimlerin mallarýný mudârebe usulüyle çalýþtýrdýklarýný belirtir.[1]
ـ4990 ـ1ـ عن زيد بن أسلم عن أبيه قال: ]خَرَجَ عَبْدُاللّهِ وَعُبَيْدُاللّهِ ابْنَا عُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهم في جَيْشٍ الى الْعِرَاقِ. فَلَمَّا قَفََ مَرّا
عَلى أبِي مُوسى ا‘شْعَرِيِّ رَضِيَ اللّهُ عَنْه وَهُوَ أمِيرُ الْبَصْرَةِ فَرَحّبَ بِهِمَا وَسَهّلَ. ثُمَّ قالَ: لَو أقْدِرُ لَكُمَا عَلى أمْرٍ أنْفَعُكُمَا بِهِ لَفَعَلْتُ؟ ثُمَّ قَالَ: بَلى، ههُنَا مَالٌ مِنْ مَالِ اللّهِ أُرِيدُ أنْ أبْعَثَ بِهِ الى أمِيرِ الْمُؤْمِنينَ فاسْلِفَكُمَاهُ، فَابْتَاعَا بِهِ مِنْ مَتَاعِ الْعِرَاقِ ثُمَّ تَبِيعَانِهِ بِالْمَدِينَةِ، فَتُؤَدِّيَانِ رَأسَ الْمَالِ الى أمِيرِ الْمُؤْمِنِينَ وَيَكُونُ لَكُمَا الرِّبْحُ. فقَاَ: وَدِدْنَا، فَفَعَلَ. وَكَتَبَ الى عُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه أنْ يَأخُذَ مِنْهُمَا الْمَالَ. فَلَمّا قَدِمَا بَاعَا فأرْبَحَا فَلَمَّا دَفَعَا ذلِكَ الى عُمَرَ، قَال: ألِكُلِّ الْجَيْشِ أسْلَفَ مِثْلَ مَا أسْلَفَكُمَا. أدّيَّا الْمَالَ ورِبْحَهُ. فأمَّا عَبْدُاللّهِ فَسَكَتَ، فأمَّا عُبَيْدُاللّهِ فقَالَ: مَا يَنْبَغِي لَكَ يَا أمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ هذَا؛ أرَأيْتَ لَوْ نَقَصَ الْمَالُ أوْ هَلَكَ ضَمَنَّاهُ. فقَالَ: أدِّيَا الْمَالَ وَرِبْحَهُ فَسَكَتَ عَبْدُاللّهِ. فَرَاجَعَهُ عُبَيْدُاللّهِ فقَالَ رَجُلٌ مِنْ جُلَسَائِهِ: يَا أمِيرَ الْمُؤْمِنِينَ؛ لَوْ جَعَلْتُهُ قِراضاً؟ فَقَالَ: عُمَرُ قَدْ جَعَلْتُهُ قراضاً، أدِّيَا الْمَالَ وَرِبْحَهُ. فَسَكَتَ عَبْدُاللّهِ فَأخَذَ رَأسَ الْمَالِ وَنِصْفَ رِبْحِهِ. وَأخَذَ عَبْدُاللّهِ وَعُبَيْدُ اللّهِ نِصْفَ رِبْحِ الْمَالِ[. أخرجه مالك .
1. (4990)- Zeyd Ýbnu Eslem (radýyallahu anh) babasýndan naklen anlattýðýna göre, "Ömer Ýbnu´l-Hattab´ýn iki oðlu Abdullah ve Ubeydullah (radýyallahu anhümâ), Irak´a giden bir orduya katýlýp sefere çýktýlar. Bu seferde, Basra emîri olan Ebu Musa el-Eþ´arî (radýyallahu anh)´ye uðradýlar. Ebu Musa onlarla merhabalaþýp, kolaylýk diledikten sonra:
"Size faydasý dokunacak bir þey yapabilmeyi ne kadar isterdim!" dedi ve az sonra hatýrladý: "Evet evet! Þurada Allah´ýn malýndan mal var. Onu Emîrü´lmü´minîn (Hz. Ömer)´e göndermek istiyorum. Ben onu size karz olarak vereyim. Siz onunla Irak mallarýndan satýn alýn, sonra da Medine´de satýn. Sermayeyi emîru´lmü´minîn´e ödeyin, kâr da sizin olsun!" dedi. Abdullah ve Ubeydullah:
"Bunu yapmak isteriz" dediler ve yaptýlar. Ebu Musa, Hz. Ömer (radýyallahu anhümâ)´e onlardan malý almasýný yazdý.
Medine´ye geldikleri vakit malý sattýlar, kâr ettiler. Parayý Hz. Ömer´e verdikleri zaman:
"Ebu Musa, her askere size yaptýðý gibi borç veriyor mu?" diye sordu. Oðullarý, "Hayýr!" dediler. Bunun üzerine Hz. Ömer:
"Emîru´lmü´minînin iki oðlu olduðunuz için borç vermiþ. (Olmaz böyle þey!) Sermayeyi de, kârý da getirin!" diye gürledi. Abdullah sükût etti. Ubeydullah ise:
"Ey Emîru´lmü´minîn, bu davranýþ sana yakýþmaz! Eðer bu sermaye noksanlaþsa veya kaybolsa idi, biz tazmin edecektik" dedi. Fakat Hz. Ömer:
"Kârý da getirin!" diye ýsrar etti. Abdullah yine sesini çýkarmadý. Ubeydullah (önceki söylediklerini tekrar ederek) karþýlýk verdi. Bunun üzerine Hz. Ömer´in meclis arkadaþlarýndan bir adam:
"Ey Emîru´lmü´minîn! Bunu mudarebe saysan!" teklifinde bulundu. Hz. Ömer de:
"Evet, onu mudarebe kýldým!" deyip, sermayeyi ve kârýn yarýsýný aldý. Abdullah´la Ubeydullah da diðer yarýsýný aldýlar." [Muvatta, Kýraz 1, (2, 687, 688).][2]
ـ4991 ـ2ـ وعن العء بن عبدالرحمن عن أبيه عن جده: ]أنّ عُثْمَانَ بْنَ عَفّانَ: أعْطَاهُ مَاً قَراضاً يَعْمَلُ فيهِ عَلى أنّ الرِّبْحَ بَيْنَهُمَا[. أخرجه مالك .
2. (4991)- Alâ Ýbnu Abdirrahman babasý vasýtasýyla dedesi (Yakup el-Medenî)´den naklediyor: "Osman Ýbnu Affan kendisine, çalýþtýrmasý için, mudarebe olarak mal verdi ve kâr ikisinin oldu." [Muvatta, Kýrâz 2, (2, 688).][3]
AÇIKLAMA:
1- Sermaye birinden, onu çalýþtýrýp ticaret yapma iþi bir diðerinden olmak suretiyle teþkil edilen ve mudarebe (veya kýraz) denilen ticarî þirkete Ashab´tan iki örnek görmekteyiz. Ýmam Malik, bunlarý, mudarebeye sahabe devrinden örnek göstermek maksadýyla kaydetmiþ olmalýdýr. Çünkü bu meseleye ayet ve merfu sünnette rastlanmaz.
2- Hz. Ömer (radýyallahu anh), Ebu Musa´nýn davranýþýndan, kendi çocuklarýna hususi muamele ile kayýrma gördüðü için devlet malýyla elde edilen kârý da hazineye almak istiyor. Ancak Ubeydullah, bunu borç olarak almýþ olduklarýný, kaybý veya ziyana uðramasý halinde tazmin edeceklerini, dolayýsýyla kârýnýn kendilerinin olmasý gerektiðini istidlal ediyor. Zürkânî, Ubeydullah´ýn, babasýna yaptýðý itirazýn ukuk ve saygýsýzlýk olmadýðýný, dolayýsýyla bu itiraz ve ihticacda ne babalýk ne de halifelik hakkýna bir halel gelmediðini belirtir. "Nass olmayan yerde ihticaca cevaz vardýr" der.
3- Meseleyi çözüme kavuþturan zatýn Abdurrahman Ýbnu Avf (radýyallahu anh) olduðu belirtilmiþtir. O, kendisine sorulmadan fetva vermiþ ve fetvasý kabul görmüþtür. Bu kabul, Hz. Ömer´in müdarebe tarzýndaki þirketin meþruluðunu te´yid etmesi demektir. Hâdisenin birçok sahabenin hayatta olduklarý bir zamanda cereyan etmesi, buna herhangi bir itiraz da gelmemesi mudarebenin meþruluðuna delil kabul edilmiþtir.
* Bazý alimler: "Bu muamele Ýslam´da ilk mudarebedir" demiþtir. Bazýlarý da bunun deðil, bir baþka hâdisenin ilk olduðunu söyler. Þöyle ki: Hz. Ömer, ticaretten anlamayan kimseleri çarþýdan çýkarýr. Bunlar arasýnda Ya´kub Mevla´l-Huraka da vardý. Onun halini yakinen bilen Hz. Osman (radýyallahu anh) kendisine sermaye verip çarþýya oturtur ve ortak olarak ticaret yaptýrýr. Ýþte bu hâdisenin ilk mudarebe örneðini teþkil ettiði de söylenmiþtir. [4]
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 14/213.
[2] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 14/214-215.
[3] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 14/215.
[4] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 14/215-216.