Kütübü Sitte
Pages: 1
Kasame By: sumeyye Date: 25 Nisan 2010, 15:46:10
Kasame

UMUMÝ AÇIKLAMA



Kasâme kelimesi yemin manasýna gelir. Dilimizdeki kasem kelimesi de ayný manada olmak üzere bu kötken gelir. Fýkýh ýstýlahý olarak, daha hususi bir yeminin adýdýr.

Istýlahat-ý Fýkhiye´deki tarifi þöyledir: "Kâtili meçhul olan ve üzerinde katil eseri bulunan bir ölünün bulunduðu mahal ahalisinden elli kimsenin veçh-i mahsus üzere yemin etmelerine kasâme denir.

Bir mahallede veya bir karyede (köyde) veya bir þahsýn mülkünde veya meskeninde yahud bir karye veya beldeye ses iþitilecek derece yakýn olup, kimsenin mülkünde bulunmayan hâli bir yerde bir katil (ölü) bulunduðu ve kendisinde -dövülme gibi, gözlerinden kan fýþkýrmasý gibi- katledildiðine delalet eden bir eser görüldüðü halde, kâtili bilinmese; katilin velileri ise o mahal sahibinin veya ahalisinin inkarlarýna raðmen onlarýn katletmiþ olduklarýný bila beyyine (delil olmaksýzýn) dava ve yemin etmelerini talep eylese, bunlardan evliya-i katilin (ölenin velilerinin) intihab edecekleri elli erkeðe hakim tarafýndan yemin tevcih edilir. Onlardan her biri de "billahi onu ben öldürmedim ve öldüreni de bilmiyorum" diye nam-ý akdes-i Ýlahiye kasem eder.

Þayet kendisine böyle yemin tevcih edilenlerden biri, kâtilin kim olduðunu biliyorsa, o halde "billahi onu ben öldürmedim ve filandan baþka öldüreni de bilmiyorum" diye yemin eder.

Kasâme suretiyle yemin edeceklerin adedi elliye balið olmadýðý takdirde, kendilerine elliye kadar yemin tekrar tevcih edilir."

Yine Istýlahat-ý Fýkhiye´de açýklandýðý üzere, kasâme müessesesi, maktul tarafýn maðduriyetini azaltýp yarasýný sardýðý gibi, ferdleri ve cemiyetleri, kendi mülkleri dahilinde cereyan eden faili meçhul cinayetlerden sorumlu tutarak teyakkuza ve tedbire sevketmektedir. Ammeye, devlete ait bir arazide cereyan eden böylesi bir cinayetin fidyesini devlet ödemekle, devlet ve amme sorumlularý teyakkuza zorlanmýþ olmaktadýr. Böylece hiçbir kimsenin kaný, faili meçhul diye heder olmamakta, maðdurlarý fidyesiz kalmamaktadýr. Diðer taraftan cinayetin iþlendiði arazi sahipleri yemin suretiyle kýsastan kurtulmakta, ceza hafiflemektedir.

Müteakiben görüleceði üzere, kasâme cahiliye devrinde mevcuttur. Ýslam bunu ibka etmiþtir.[1]



ـ4985 ـ1ـ عن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]إنَّ أوَّلَ قَسَاَمَةٍ كَانَتْ في الْجَاهِلِيّةِ لِفِينَا بَنِى هَاشِمٍ كَانَ رَجُلٌ مِنْ بَنِى هَاشِمٍ اسْتَأجَرَهُ رَجُلٌ مِنْ قُرَيْشٍ مِنْ فَخِذٍ أُخْرَى، فَانْطَلَقَ مَعَهُ في إبلِهِ. فَمَرَّ بهِ رَجُلٌ مِنْ بَنِى هَاشِمٍ، وَقَدِ انْقَطَعَتْ عُرْوَةُ جَوَالِقِهِ. فقَالَ: أغِثْنِى بِعِقَالٍ أشَدُّ بِهِ عُرْوَةَ جَوَالِقِي، تَنْفُرُ ا“بِلُ. فَأعْطَاهُ عِقَاً فَشَدَّ بِهِ. فَلمَّا نَزَلُوا عُقِلَتْ ا“بِلُ إَّ بَعِيراً وَاحِداً فقَالَ الّذِى اسْتَأجَرَهُ: مَا بَالُ هذَا الْبَعِيرِ لَمْ يُعْقَلْ. فقَالَ: لَيْسَ لَهُ عِقَالٌ. فقَالَ: أيْنَ عَقَالُهُ؟ وَحَذَفَهُ بِعَصَا كَانَ فيهَا أجَلُهُ فَمَرّ بِهِ رَجُلٌ مِنْ أهْلِ الْيَمَنِ. فقَالَ: أتَشْهَدُ الْمَوْسِمَ؟ فقَالَ: مَا أشْهَدُ، وَرُبَّمَا شَهِدْتُهُ. قَالَ: فَهَلْ أنْتَ مُبَلِّغٌ عَنِّي رِسالةً مَرَّةً مِنَ الدَّهْرِ؟ قَالَ: نَعَمْ. قَالَ: إذَا شَهِدْتَ الْمَوْسِمَ فَنَادِ: يَا لَقُرَيْشٍ؟ فإذَا أجَابُوكَ؛ فَنَادِ: يَا لَبَنِي هَاشِمٍ، فإذَا أجَابُوكَ. فاسألْ عَنْ أبِي طَالِبٍ، فأخْبِرهُ أنَّ فَُناً قَتَلَنِي في عِقَالٍ، وَمَاتَ الْمُسْتَأجَرُ. فَلَمَّا قَدِمَ الّذِى أسْتَأجَرَهُ أتَاهُ أبُو طَالِبٍ. فقَالَ: مَا فَعَلَ صَاحِبُنَا؟ قَالَ: مَرِضَ فأحْسَنْتُ الْقِيَامَ عَلَيْهِ، وَوَلِيتُ دَفْنهُ. قَالَ: قَدْ كَانَ أهْلَ ذلِكَ مِنْكَ فَمَكَثَ حِيناً ثُمَّ إنَّ الرَّجُلَ الّذِى أوْصَى إلَيْهِ وَافَى الْمَوْسِمَ. فقَالَ يَا لَقُرَيْشٍ. قَالُوا: هذِهِ قُرَيْشٌ. يَالَبَنِي هَاشِمٍ. قَالُوا: هذِهِ بَنُو هَاشِمٍ.

قَالَ أيْنَ أبُو طَالِبٍ؟ قَالُوا: هذَا أبُو طَالبٍ. قَالَ: أمَرَنِي فَُنٌ أنْ أُبَلِّغَكَ رِسَالَةً أنَّ فَُناً قَتَلَهُ في عِقَالٍ فَأتَاهُ أبُو طَالِبٍ. فقَالَ: أخْتَرْ مِنَّا إحدَى ثَثٍ. إنْ شِئْتَ أن تُؤَدِّيَ مِائَةَ مِنَ ا“بْلِ فإنَّكَ قَتَلْتَ صَاحِبَنَا وَإنْ شِئْتَ حُلِّفَ خَمْسُونَ مِنْ قَوْمِكَ أنَّك لَمْ تَقْتُلْهُ. فإنْ أبَيْتَ قَتَلْنَاكَ بِهِ. فأتَى قَوْمَهُ فأخْبَرَهُمْ. فقَالُوا نَحْلِفُ فَأتَتِ اِمْرَأةٌ مِنْ بَنِى هَاشِمٍ كَانَتْ تَحْتَ رَجُلٍ مِنْهُمْ، قَدْ وَلَدَتْ مِنْهُ. قَالَتْ: يَا أبَا طَالِبٍ أُحِبُّ أنْ تُجِيزَ ابْنِي هذَا بِرَجُلٍ مِنَ الْخَمْسِينَ وََ تُصْبَرُ يَمِينَهُ حَيْثُ تُصْبَرُ ا‘يْمَانُ فَفَعَلَ فَأتَاهُ رَجُلٌ مِنْهُمْ. فقَالَ: يَا أبَا طَالِبٍ أرَدْتَ خَمْسِينَ رَجًُ أنْ يَحْلُفُوا مَكَانَ مِائَةٍ مِنَ ا“بِلِ يُصِيبُ كُلُّ وَاحِدٍ مِنْهُمْ بَعِيرَانِ، هذَانِ بَعِيرَانِ، فاقْبَلْهُمَا مِنّي وََ تُصْبَرُ يَمِينِي حَيْثُ تُصْبَرُ ا‘يْمَانُ فَقَبِلَهُمَا. فَجَاءَ ثََمَانِيَةٌ وَأرْبَعُونَ فَحَلَفُوا. قَالَ ابْنُ عَبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما: فَوَ الَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ مَا حَالَ الْحَوْلُ وَمِنَ الثَّمَانِيَةِ وَا‘رْبَعِينَ عَيْنٌ تَطْرُفُ[. أخرجه البخاري والنسائي.»القسامةُ« ا“يمان يقسم بها المتهمون على إستحقاقهم دم صاحبهم أو يقسم المتهمون على نفي القتل عنهم، وهو مصدر يقال: أقسم ـ يقسم قسماً ـ وقسامة: إذا حلف.و»الفخذُ« دون القبيلة.و»تُجِيزُ ابْنِى« روى بالراء وبالزاى، ومعناه بالراء تؤمنه منها، وبالزاى تأذن له في ترك اليمين.و»المجيزُ« هو الذي يقوم بأمر اليتيم.و»يمينُ الصبر« هي التي يُلْزَمُهَا المأمور بها ويكره عليه ويُحكم عليه بها.



1. (4985)- Ýbnu Abbas (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Cahiliye devrinde görülen ilk kasâme hadisesi, biz Benî Haþim içinde cereyan etmiþti. Benî Haþim´den (Amr Ýbnu Alkame Ýbni´l-Muttalib Ýbni Abdi Menaf adýnda) bir erkeði, Kureyþ´in bir baþka koluna mensup (Hýdaþ Ýbnu Abdillah Ýbni Ebî Kays el-Amiri adýnda) bir adam ücretle tutmuþtu. (Amr) develerle birlikte (Hýdaþ´la) yola çýktý. Benî Haþim´den bir kimse ona uðradý. Bu adamýn deri çuvallarýnýn ipi kopmuþtu.

"Bana yardým et, ip ver de þu çuvallarýma baðlayayým, develer ürkmesin!" dedi, o da ona bir ip verdi ve onunla çuvallarý baðladý. Konakladýklarý vakit bir tanesi hariç bütün develer baðlandý. Onu ücretle tutan patron:

"Bu deve niye baðlanmadý?" diye sordu. Öbürü: “Bunu baðlayacak ip yok!” dedi. “Pekiyi onun baðý nerede?” diye soru ve efendi hizmetçiye bir sopa fýrlattý. Meðerse onun eceli bu deðnekte imiþ. (Adam yaralanýr, fakat daha ölmeden) Yemenli bir zat kendisine uðrar. Yemenliye sorar:

"Sen hacc mevsiminde Mekke´de hazýr bulunur musun?"

Adam: "Bazan bulunurum, bazan bulunmam" der. Yaralý ona:

"Benim için bir elçilik yapar mýsýn?" diye ilave eder. Adam:

"Evet yapar (istediðinizi duyururum)" der. Yaralý:

"Sen hacc mevsiminde hazýr bulunduðun zaman: "Ey Kureyþliler!" diye baðýr. Sana "Buyur!" ettikleri vakit: "Ey Haþimoðullarý!" de!.. Onlar: "Buyur!" edince Ebu Talib´i sor. Ona: Beni falancanýn bir ip sebebiyle öldürdüðünü haber ver!" der.

Bunu söyledikten sonra o iþçi vefat eder

Onu ücretle tutan patron, (Mekke´ye) dönünce Ebu Talib yanýna gelerek (öleni) sorup: "Arkadaþýmýza ne oldu?" der. O da:

"Hastalandý, (tedavisi için) elimizden geleni yaptýk. (Ama maalesef) öldü, defin iþini de ben üzerime aldým!" diye cevap verir. Ebu Talib:

"O, senin bu alâkaný hak etmiþti" der. Aradan bir müddet geçer. Sonra ölen ücretlinin vasiyette bulunduðu Yemenli zat hacc mevsiminde gelir ve:

"Ey Kureyþliler!" diye selenir. (Kureyþliler toplanýp):

"Ýþte biz Kureyþlileriz!" derler. Bu sefer adam:

"Ey Haþimoðullarý!" der. Onlar:

"Ýþte biz Benî Haþimiz!" derler. Adam bu sefer de:

"Ey Ebu Talib!" der. Kendisine: "Ýþte þu Ebu Talib´tir!" derler. Adam:

"Bana falan kimse, size bir elçilik (yapmamý, bir haber) teblið etmemi söylemiþti. O da þu: Onu falan kimse bir ip yüzünden öldürmüþ" der. Bunun üzerine Ebu Talib ona gidip:

"Bizden üç þeyden birini seç: Ýstersen yüz deve öde, zîra sen bizim adamýmýzý öldürdün. (Bu iddiamýzý inkar edecek olursan), dilersen, kavminden elli kiþi senin öldürmediðine dair yemin etsinler. Bunlara itiraz edecek olursan, biz de seni onun sebebiyle öldüreceðiz!" der. Adam kavmine gelip durumu haber verir.

"Yemin edelim!" derler. Onlardan bir erkeðe nikahlý olup, doðum da yapmýþ olan Benî Haþimli bir kadýn gelip:

"Ey Ebu Talib! Benim þu oðlumu o elli kiþiden bir adam yerine tutmaný, fakat ona (yeminlerinin yaptýrýldýðý Ka´be rüknü ile Makam-ý Ýbrahim arasýnda) yemin ettirilmemesini talep ediyorum!" der. Ebu Talib bu kadýnýn dilediði þekilde hareket eder. Derken onlardan bir baþka adam gelir ve:

"Ey Ebu Talib! Sen yüz deveye bedel elli kiþinin yemin etmesini diledin. Bu durumda her adama iki deve düþüyor. Al þu iki deveyi benim hesabýma kabul et, yeminlerin yapýldýðý yerde bana yemin ettirme!" der. Ebu Talib bu iki deveyi kabul eder. Kýrk sekiz kiþi de gelip yemin ederler.

Ýbnu Abbas (radýyallahu anhümâ) der ki:

"Nefsimi kudret eliyle tutan Zat-ý Zülcelal´e yemin olsun, yeminleri üzerinden bir yýl geçmeden o kýrk sekiz kiþiden hiçbir kýmýldayan göz kalmadý (hepsi helak oldu)." [Buhârî, Menakýbu´l-Ensar 26; Nesâî, Kasame 1, (8, 2,4).][2]



AÇIKLAMA:



1- Hadis, cahiliye devrinde cereyan eden kasâmeye bir örnek vermektedir. Kasâmenin, katl ithamý halinde, delil yokluðunda, iddiayý nefiy veya isbat maksadýyla baþvurulan hususi bir yemin olduðunu umumi açýklama kýsmýnda belirtmiþ idik.

2- Sadedinde olduðumuz yemin, Ka´be´nin Haceru´l-Esved Rüknü ile Makam-ý Ýbrahim arasýnda cereyan etmiþtir. Hadis orada yapýlan yalan yeminin süratli þekilde felaket getirdiðini ifade etmektedir.

Bu durumu te´yid eden örneklerden Ýbnu Hacer´in kaydettiði bir diðer rivayete göre: "Bir grup insan Beyt´in yanýnda yalan yere yemin etmiþti. Sonra oradan çýkýp bir kayanýn altýna oturdular. Kaya üzerlerine çöktü."

Bir diðer rivayet þöyle: "Cahiliye halký, Harem bölgesinde bir cürüm iþlerlerse cezalarý pek çabuk gelirdi."

Bir diðer örnek de þöyle: "Cahiliye devrinde bir cariye Ka´be´ye sýðýndý. Kadýnýn efendisi gelip onu çekti çýkardý. Kadýnýn eli çolak oldu."

Cahiliye devrinde, Harem´de mazlumun zalim hakkýnda yaptýðý bedduaya süratle icabet hasýl olmasý meselesiyle ilgili olarak, Hz. Ömer´in þu sözü kaydedilmiþtir: "Cahiliye devrinde insanlar ba´si (ahirette dirilmeyi) bilmedikleri için, zulümden kaçýnmalarý için (Cenab-ý Hak) onlara böyle muamelede bulunuyordu. Ama Ýslam geldikten sonra, kýsas kýyamet gününe te´hir edildi."

Tavus´tan gelen bir rivayete göre: "Harem´de iþlenen bir kötülüðün cezasýnýn hemen verileceði zamanýn gelmesi yakýndýr." Bu rivayet kýyamete yakýn, ilmin yeryüzünden kabzedilmesiyle, insanlarýn þer´î meseleleri unutmalarý sonucu, eski halin döneceðine bir iþaret kabul edilmiþtir."[3]



ـ4986 ـ2ـ وعن أبي سلمة بن عبدالرحمن، وسليمان بن يسار عن رجل من أصحاب رسول اللّه #: ]أنَّ النَّبِيَّ # أقَرَّ الْقَسَامَةَ عَلى مَا كَانَتْ عَلَيْهِ في الْجَاهِلِيّةِ وَقَضى بِهَا بَيْنَ نَاسٍ مِنَ ا‘نْصَارِ في قَتِيلٍ اِدَّعُوهُ عَلى يَهُودِ خَيْبَرَ[. أخرجه مسلم والنسائ



2. (4986)- Ebu Seleme Ýbnu Abdirrahman ve Süleyman Ýbnu Yesar, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn bir sahabisinden naklen anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), kasâmeyi cahiliye devrindeki þekliyle takrir edip kabul etti. Hatta, Hayber Yahudileri aleyhine dava ettikleri bir ölü için Ensar´dan bir kýsým insanlar arasýnda kasâmeye hükmetti." [Müslim, Kasame 8, (1670); Nesâî, Kasame 2, (8, 5).][4]



AÇIKLAMA:



Hadis, kasâme ile ilgili adabýn cahiliye devrinde cereyan eden þekliyle Ýslam´a dahil edildiðini, tadilat yapýlmadýðýný ifade etmekte, ayrýca Resulullah´ýn bir katl hadisesinin hallini kasâme usulüyle yaptýðýný göstermektedir. Ensardan bir zat, Cübbi´l-Yehud´da ölü olarak bulunur. Ensar, bunun Yahudiler tarafýndan öldürüldüðünü iddia ederek diyet talep ederler. Yahudiler iddiayý reddedince Resulullah kasâmeye hükmeder.[5]



ـ4987 ـ3ـ وعن سهل بن أبي حثمة قال: ]انْطَلَقَ عَبْدُاللّهِ بنُ سَهْلٍ وَمُحَيِّصَةُ ابْنُ مَسْعُودٍ الى خَيْبَرَ، وَهِيَ يَوْمَئِذٍ صُلْحٌ فَتَفَرَّقَا، فأتَى مُحَيِّصَةُ الى عبدِاللّهِ ابنِ سَهْلٍ وَهُوَ يَتشَحَّطُ في دَمِهِ قَتِيً فَدَفَنَهُ. ثُمَّ قَدِمَ الْمَدِينَةَ. فَانْطَلقَ عَبْدُ الرّحْمنِ بْنُ سَهْلٍ وَمُحَيِّصَةُ وَحُوَيِّصَةُ ابْنَا مَسْعُودٍ الى رَسُولِ اللّهِ #. فَذَهَبَ عَبْدُالرَّحْمنِ يتَكَلَّمُ. فقَالَ #: كَبِّرْ كَبِّرْ، وَهُوَ أحْدَثُ الْقَوْمِ فَسَكَتَ فَتَكَلّمُوا. فقَالَ رَسُولَ اللّهِ #: أتَحْلِفُونَ خَمْسِينَ يَمِيناً وَتَسْتَحِقُّونَ دَمَ صَاحِبِكُمْ؟ قَالُوا: كَيْفَ نَحْلِفُ، وَلَمْ نَشْهَدْ وَلَمْ نَرَ؟ قَالَ: فَتُبْرِئُكُمْ يَهُودُ بِخَمْسِينَ يَمِيناً. قَالُوا: كَيْفَ نَأخُذُ أيْمَانَ قَوْمٍ كُفَّارٍ؟ فَعقَلَهُ رَسُول اللّهِ # مِنْ عِنْدِهِ[. أخرجه الستة.قوله: »يتشحط« أي يضطرب.وقوله: »كبّر« أمر بتقديم اكبر في الكم .



3. (4987)- Sehl Ýbnu Ebi Hasme anlatýyor: "Abdullah Ýbnu Sehl ve Muhayyýsa Ýbnu Mes´ud Hayber´e gittiler. O günlerde Hayber´le sulh yapýlmýþtý. Onlar (hususi iþleri için) birbirlerinden ayrýldýlar.

Muhayyýsa, Abdullah Ýbnu Sehl´e rastladý; kan revan içindeydi, son nefeslerini verdi. Muhayyýsa, arkadaþýný orada defnetti ve Medine´ye döndü. Mes´ud´un iki oðlu Muhayyýsa ve Huvayyýsa, Abdurrahman Ýbnu Sehl ile birlikte (durumu haber vermek üzere) Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn yanýna gittiler. Yaþça hepsinin küçüðü olan Abdurrahman konuþmaya baþladý. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Büyüðü büyükle, büyüðü büyükle!" diyerek müdahele etti. Bunun üzerine o sustu, öbürleri anlattýlar. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Elli yemin yapýp arkadaþýnýzýn diyetini hak etmek ister misiniz?" buyurdular. Onlar;

"Nasýl yemin ederiz, ne þahid olduk, ne de gördük!" dediler. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Yahudiler elli yeminle sizi tebrie etsinler mi?" buyurdular. Onlar:

"Biz kâfir insanlarýn yeminine nasýl itibar ederiz?" dediler. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) onlarýn bu halleri üzerine, adamýn diyetini kendi nezdinden ödedi." [Buharî, Diyat 22, Sulh 7, Cizye 12, Edeb 89, Ahkam 38; Müslim, Kasame 1, (1669); Muvatta, Kasame 1, (2, 877, 878); Ebu Davud, Diyat 8, 9, (4520, 4521, 4532); Tirmizî, Diyat 23, (1422); Nesâî, Kasame 3, (8, 5-12).][6]



ـ4988 ـ4ـ وعن عمرو بن شعيب عن أبيه عن جده: ]أنَّ ابْنَ مُحَيِّصَةَ ا‘صْغَرَ أصْبحَ قَتِيً علَى أبْوَابِ خَيْبَرَ. فقَالَ رَسُول اللّهِ #: أقِمْ شَاهِدَيْنِ عَلى مَنْ قَتَلَهُ أدْفَعْهُ إلَيْكَ بِرُمَّتِهِ. قَالَ: يَا رَسُولَ اللّهِ؛ مِنْ أيْنَ نُصِيبُ شَاهِدَيْنِ؟ فإنَّمَا أصْبَحَ قَتِيً عَلى أبْوَابِهِمْ. قَالَ: فَتَحْلِفُ خَمْسِينَ قَسَامَةً. فقَالَ: يَا رَسُولَ اللّهِ وَكَيْفَ أحْلِفُ عَلى مَا َ أعْلَمُ؟ فقَالَ #: فَتَسْتَحْلِفُ مِنْهُمْ خَمْسِينَ قسامَةً. فقَالَ: يَا رَسُولَ اللّهِ فَكَيْفَ نَسْتَحْلِفُهُمْ وَهُمُ الْيَهُودَ فقَسّمَ رَسُولُ اللّهِ # دِيَتَهُ عَلَيْهِمْ وَأعَانَهُمْ بِنصْفِهَا[. أخرجه النسائي .



4. (4988)- Amr Ýbnu Þuayb an ebihi an ceddihi (radýyallahu anh) anlatýyor: "Muhayyisa´nýn küçük oðlu Hayber´in kapýsý önünde maktul bulundu. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Öldüren hakkýnda iki þahid bul, kâtili sana ipiyle teslim edeyim!" buyurdu. Muhayyýsa:

"Ey Allah´ýn Resulü! Biz nereden iki þahid bulalým? Zîra onlarýn kapýlarý önünde katledildi" dediler. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Öyleyse elli kere kasâme yemini ederim" buyurdular. Muhayyýsa:

"Ey Allah´ýn Resulü dedi, ben bilmediðim bir kimse hakkýnda nasýl yemin ederim?" Aleyhissalâtu vesselâm:

"Onlardan elli kasâme yemini talep edersin" buyurdular. Muhayyýsa:

"Ey Allah´ýn Resulü! Onlar Yahudidir, biz onlara nasýl yemin teklif ederiz?" dedi. Bunun üzerine ölenin diyetini Aleyhissalâtu vesselâm onlara (Yahudilere) hükmetti ve yarýsýyla onlara yardýmda bulundu." [Nesâî, Kasame 4, (8, 12).][7]



AÇIKLAMA:



1- Kaydedilen hadislerin ikisi de birbiri içine giren ayný meseleye temas ettikleri için açýklamasýný müþterek yapacaðýz ve izaha muhtaç birkaç noktaya temas edeceðiz:

* Rümme, ip demektir. Hadiste, kýsas yapýlmak veya öldürülmek üzere götürülen kimseye baðlanan ip ifade edilmiþtir. Bu ipin mücrimin kaçmamasý için baðlandýðý açýktýr. Cahiliye devrinde, bir adam devesini satmýþ, boynunda ipi de varmýþ. Müþteri: "Deveyi ipiyle ver!" demiþ. O da "ipiyle verdim!" demiþ, böylece ipiyle demek olan بِرُمَّتِهِ tabiri tamamiyle, hepsi manasýna gelen bir deyim olmuþ.

* Hadis, kasâmenin olmasý için maðdur tarafýn kasâme talep etmesini ifade etmektedir. Ulema diðer þartlar meyanýnda: Faili meçhul ölünün insan olmasýný þart koþar, hayvan vs. hakkýnda kasâme olmayacaðýný belirtirler. Ýnsan olunca zýmmî, Müslüman, hür, köle, çocuk, kadýn ayýrýmý yapmazlar, herkes için kasâmenin gereðine hükmederler. Ayrýca kasâmeye, itham edilenlerin suçu inkar etmeleri halinde baþvurulur.

* Ölü, belli bir þahsa veya belli bir köye, mahalleye ait deðil de ammeye ait ise, kasâme olmazsa da diyet olur ve maðdur tarafa ödeme beytü´lmal (devlet hazinesi)´nden yapýlýr.

* Kasâmenin meþruluðunda ihtilaf yoktur. Fakat onunla nasýl amel edileceði hususunda bazý ihtilaflar vardýr. Fýkýh kitaplarýnda bu hususlar görülebilir.

Kaydedilen hadislerde görülen bir ihtilaf, kasâmede kime yemin ettirileceði hususudur. Cumhur -ki Ýmam Þafiî ve Malik de burada yer alýr- yeminin mirasçýlara verdirileceðini söylerler. Onlara göre mirasçýlar, elli yemin verirlerse hak sahibi olurlar.

Kasâmede kýsasý meþru addetmeyip "diyetle iktifa edilir" diyenlere göre, yemin önce davalý tarafa teklif edilir. Davalý yemin etmezse, davacý tarafa yemin ettirilir.

* Ýmam Âzam, Kûfe ulemasýnýn çoðu ve Süfyan-ý Sevrî´ye göre, maktulün bir mahalle veya köyde bulunmasý ve bir de üzerinde öldürülme izi görülmesi, kasâme gerektirir. Ýmam Malik, Ýmam Þafiî, Ýmam Ahmed, Davud-u Zahirî, Leys ve bir kýsým baþka alimlere göre, maktulün sýrf bir kavmin mahalle, kabile veya mescidinde bulunmasý ile kasâme sabit olmaz bu katl heder sayýlýr. Bu, bir kimse tarafýndan iþlenmiþ, mahallenin suçlanmasý için buraya atýlmýþ bir cinayet de olabilir.[8]

2- HADÝSTEN ÇIKARILAN BAZI FEVAÝD

* Kasâme ile sadece diyet icabeder, kýsas gerekmez diyenlere bu hadis delildir.

* Faziletçe eþitlik halinde, yaþlý olana öncelik tanýnýr.

* Kasâme hak bir metoddur.

* Kâfir ve fasýðýn yeminine itibar edilir.

* Gaib aleyhine hüküm verilebilir. Kan davasýnda hasmýn huzuru þart deðildir.

* Müslümanla kâfir arasýndaki davalar Ýslam kanunlarýna göre çözüme baðlanýr.

* Zann-ý galibe dayanarak yemin edilebilir.

* Kasâmenin cari olmadýðý durumda, beytü´lmalden diyet ödenir.[9]



ـ4989 ـ5ـ وعنه أيضاً عن ابيه عن جده قال: ]قَتَلَ رَسُولُ اللّهِ # بِالْقَسَامَةِ رَجًُ مِنْ بَنِي نَضْرِ بْنِ مَالِكٍ بِبَحْرَةِ الرُّغَاءِ عَلى شَطٍّ لِيّةِ الْبَحْرَةِ، فقَالَ الْقَاتِلُ وَالْمَقْتُولُ مِنْهُمْ[. أخرجه أبو داود. »الْبَحْرَةُ« البلدة .



5. (4989)- Yine Amr Ýbnu Þuayb an ebihi an ceddihi tarikinden anlatýldýðýna göre, "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Liyyetü´l-Bahre nam mevkiin kenarýnda yer alan Bahretu´r-Ruðâ´da meskun Benî Nadr Ýbni Malik kabilesinden bir adamý kasâme yoluyla öldür(t)dü ve:

"Katil de maktül de kendilerinden!" buyurdu." [Ebu Davud, Diyat 8, (4522).] [10]



radyobeyan