Kütübü Sitte
Pages: 1
Kanaat 3 By: sumeyye Date: 25 Nisan 2010, 15:11:16
* AZA RIZA



ـ4862 ـ1ـ عن أبِي هُريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: إذَا نَظَرَ أحَدُكُمْ الى مَنْ فُضِّلَ عَلَيْهِ في الْمَالِ وَالْخَلْقِ فَلْيَنْظُرْ الى مَنْ هُوَ أسْفَلُ مِنْهُ، فذلِكَ أجْدَرُ أنْ َ تَزْدَرُوا نِعْمَةَ اللّهِ عَلَيْكُمْ[. أخرجه الشيخان والترمذي. وزاد رزين في رواية: قال عون بن عبداللّه بن عتبة رحمه اللّه: كنت أصحب ا‘غنياء، فما كان أحدٌ أكثر همّا منّي؛ كنت أرى دابة خيراً من دابتي، وثوباً خيراً من ثوبي. فلما سمعت هذا الحديث صحبت الفقراء فاسترحت.»ازدراء« احتقار والعيب وانتقاص .



1. (4862)- Ebu Hüreyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Sizden biri, mal ve yaratýlýþça kendisinden üstün olana bakýnca, nazarýný bir de kendisinden aþaðýda olana çevirsin. Böyle yapmak, Allah´ýn üzerinizdeki nimetini küçük görmemeniz için gereklidir." [Buhârî, Rikak 30; Müslim, Zühd 8, (2963); Tirmizî, Kýyamet 59, (2515).]

Rezin bir rivayette þu ziyadede bulundu: "Avn Ýbnu Abdillah Ýbnu Utbe rahimehullah dedi ki: "Ben zenginlerle düþüp kalkýyordum. O zaman benden daha heveslisi yoktu. Bir binek görsem benimkinden daha iyi görürdüm; bir elbiseye baksam, benimkinden daha iyi olduðuna hükmederdim. Ne zaman ki bu hadisi iþittim, fakirlerle düþüp kalktým ve rahata erdim."[18]



AÇIKLAMA:



Bu rivayet, Müslümanda bulunmasý gereken mühim bir edebi dile getirmektedir. Daima kendimizden aþaðýda olana bakmak. Kendimizden aþaðý deyince, sadece malmülk yönüyle aþaðý olanlar anlaþýlmamalýdýr. Nitekim, hadiste halk tabiri de geçmektedir; yaratýlýþ diye tercüme ettik. Alimler bunu suretce (yani dýþ görünüþce) diye açýkladýklarý gibi, evlad, iyal, yakýnlar, akrabalar gibi dünya hayatýnýn zinetine girebilecek herþey diye de anlamýþlardýr.

Sadedinde olduðumuz hadis mânasýnda olmak üzere, Resulullah bir baþka rivayette: "Zenginlerle az düþüp kalkýn. Zîra böyle yapmanýz, Allah´ýn (size olan) nimetini küçük görmemenize yardýmcý olur" buyurmuþtur.

Bazý alimler þöyle demiþtir: "Bu hadiste mühim bir hastalýðýn ilacý var; zîra bir kimse, kendinden üstün kimseye bakýnca, bu halin onda hased uyandýrmayacaðýndan emin olamaz. Bu haset hastalýðýnýn ilacý da kendinden aþaðýda olana bakmasýdýr. Baktýðý takdirde kendi haline þükretmeye tevessül eder." Mevzumuzu bütünleyecek bir baþka hadis de þöyle: "Ýki haslet var ki, bunlar kimde bulunursa Allah onu þükredici ve sabredici olarak yazar. Kim dünya iþlerinde durumu kendisinden düþük olana bakarsa, kendisindeki ona olan üstünlük sebebiyle Allah´a hamdeder. Kim de, dinî meselelerde kendinden üstün olanlara bakarsa ona uyar. Kim de dünya iþlerinde kendinden üstün olana bakarsa, elinde olmayanlar için esef eder, üzülür ve böylece þükredici ve sabredici olarak yazýlmaz."[19]



* DÝLENCÝLÝGÝN ZEMMÝ



ـ4863 ـ1ـ عن ابْنِ عُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: َ تَزالُ الْمَسْألَةُ بِأحَدِكُمْ حَتّى يَلْقى اللّهُ وَلَيْسَ بِوَجْهِهِ مُزْعَةُ لَحْمٍ[. أخرجه الشيخان والنسائي.»المزعةُ« القطعة من اللحم صغيرة كالتفة من الشئ .



1. (4863)- Ýbnu Ömer (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizden biri dilenmeye devam ettiði takdirde yüzünde bir parça et kalmamýþ halde Allah´a kavuþur." [Buhârî, Zekât 52; Müslim, Zekat 103, (1040); Nesâî, Zekât 83, (5, 94).][20]



ـ4864 ـ2ـ وعن سمرة بن جندب رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: المَسَائِلُ كُدُوحٌ يَكْدَحُ بِهَا الرَّجُلُ وَجْهَهُ، فَمَنْ شَاءَ أبْقى عَلى وَجْهِهِ، وَمَنْ شَاءَ تَرَكُهُ. إَّ أنْ يَسْألَ الرَّجُلُ ذَا سُلْطَانٍ في أمْرٍ َ يَجِدُ مِنْهُ بُداً[. أخرجه أصحاب السنن.»الكُدوحُ« الخموش.و»سُؤُالُ السُّلْطَانِ« قيل أراد به أن يطلب حقه من بيت المال .



2. (4864)- Semüre Ýbnu Cündeb radýyallahu anh anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Ýstemeler bir nevi cýrmalamalardýr. Kiþi onlarla yüzünü cýrmalamýþ olur. Öyle ise, dileyen (hayasýný koruyup) yüz suyunu devam ettirsin, dileyen de bunu terketsin. Þu var ki, kiþi, zaruri olan (þeyleri) iktidar sahibinden istemelidir." [Ebu Davud, Zekat 26, (1639); Tirmizî, Zekat 38, (681); Nesâî, Zekat 92, (5, 100).][21]



ـ4865 ـ3ـ وعن عائذِ بْنِ عَمْرُو قال: ]سَألَ رَجُلٌ رَسُولَ اللّهِ # فأعْطَاهُ فَلَمّا وَضَعَ رِجْلَهُ عَلى أُسْكُفَّةِ الْبَابِ قَالَ #: لَوْ تَعْلَمُونَ مَا في الْمَسْألَةِ مَا مَشى أحَدٌ الى أحَدٍ يَسْألُهُ شَيْئاً[. أخرجه النسائي .



3. (4865)- Aiz Ýbnu Amr (radýyallahu anh) anlatýyor: "Bir adam Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´dan birþeyler istedi. Aleyhissalâtu vesselâm da verdi. Adam dönmek üzere ayaðýný kapýnýn eþiðine basar basmaz, Aleyhissalâtu vesselâm:

"Dilenmede olan (kötülükleri) bilseydiniz kimse kimseye birþey istemek için asla gitmezdi!" buyurdular." [Nesâî, Zekat 83, (5, 94, 95).][22]



ـ4866 ـ4ـ وعن الزبير رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: ‘نْ يَأخَذَ أحَدُكُمْ أحْبُلَهُ ثُمَّ يَأتِى الْجَبَلَ فَيَأتِى بِحُزْمَةٍ مِنْ حَطَبٍ عَلى ظَهْرِهِ فَيَبِيعُهَا، خَيْرٌ لَهُ مَنْ اَنْ يَسْألَ النَّاسَ، أعْطُوهُ أوْ مَنَعُوهُ[. أخرجه البخاري .



4. (4866)- Hz. Zübeyr (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kiþinin iplerini alýp daða gitmesi, oradan sýrtýnda bir deste odun getirip satmasý, onun için, insanlara gidip dilenmesinden daha hayýrlýdýr. Ýnsanlar istediðini verseler de vermeseler de." [Buhârî, Zekat 50, Büyû´ 15.][23]



AÇIKLAMA:



1- Dinimiz dilenme meselesine de yer vermiþ, onunla ilgili bazý teferruatý teþri etmiþtir. Zaruret haline gelen bir durumda, insanlara halini açmak meþru kýlýnmýþ ise de, dilenmeyi kazanç vasýtasý veya meslek haline getirmeyi haram kýlmýþtýr. Yukarýda kaydedilen hadisler bu hususu ifade etmektedir. Bu mevzuda müteakiben gelecek baþka hadisler de mevcuttur. Alimlerimiz Kim, insanlara (mal) artýrmak için talepte bulunursa ateþ talep etmiþ olur" hadisine dayanarak ihtiyacýný görecek miktar dýþýnda istemeyi haram addetmiþtir.

2- Hattabî´ye göre, dilencinin, kýyamet günü yüzünün eti ve derisi dökülmüþ olarak hesap vermeye gelmesi, onun itibarýný, deðerini, mevkiini kaybederek, iyice düþüp alçaldýðýný ifade eder. Hattâbî devamla der ki: "Veya dilencinin azabý, yüzüne tatbik edilecektir; bu sebeple yüzünün eti dökülecektir. Çünkü, ceza prensip olarak cinayetin iþlendiði azaya uygulanýr. Dilenci de, dilenmek suretiyle yüzünü alçaltýp zelil etmiþtir. Veya dilenci, yüzü tamamen kemik olduðu halde ba´s olunur. Böylece bu hal ona, kendisini tanýtan bir alâmet olur."

Ýbnu Ebî Cemre, yüzden etin dökülmesini, "Kiþide hiçbir güzellik kalmaz, çünkü yüz güzelliði yüzde mevcut etle tahakkuk eder" der.

Mühelleb, zahirî mânayý esas almak ister. Ona göre, burdaki sýr þudur: "Kýyamet günü, güneþ yaklaþacaktýr, eðer kiþi yüzünde et olmaksýzýn gelirse, güneþ ona daha çok eziyet verir. Hadisle, zengin olduðu halde malýný artýrmak düþüncesiyle dilenene sadakanýn helal olmadýðý murad edilmiþtir. Amma, muzdar kalýp isteyen kimseye herhangi bir ikab yoktur, onun istemesi mübahtýr."

3- 4866 numarada kaydedilen Hz. Zübeyr (radýyallahu anh), rivayetinde Aleyhissalâtu vesselâm, "kiþinin rýzkýný temin için dilenmektense, nefsini en meþakkatli iþte yormasýnýn daha hayýrlý olacaðýný" ifade etmektedir. Bu da þeriat-ý garramýz nazarýnda dilenmenin ne kadar çirkin olduðunu ifadeye kafidir. Kiþi isteyince, istemenin zilletini çektiði gibi, verilmeyince de reddedilmenin zilletini çeker, bu esnada sarfedilecek kýnamalar haysiyet kýrýcý hakaretler de caba. Kendisinden istenen kimse her isteyene vermeye kalksa, zamanla o da darlýða düþer. Ýstemek meþru, her isteyene vermek vacib olsa, bedava geçime alýþan insanlar çoðalýr, iktisadî hayat bozulur. Bu sebeple dinimiz istemeyi çok dar kayýtlarla meþru kýlmýþ, kazanmaya gücü yetene dilenmeyi haram etmiþtir.[24]



ـ4867 ـ5ـ وعن ثَوْبَانِ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ يَتَكَفَّلُ لِي أنْ َ يَسْألَ النَّاسَ شَيْئاً وَاتَكَفَّلُ لَهُ بِالْجَنَّةِ. فقَالَ ثَوْبَانُ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ: أنَا. فَكَانَ َ يَسألُ أحَداً شَيْئاً[. أخرجه أبو داود والنسائي .



5. (4867)- Sevban (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (bir gün):

"Cenneti garanti etmem mukabilinde, insanlardan hiçbir þey istememeyi kim garanti edecek?" buyurdular. Sevban (radýyallahu anh) atýlýp:

"Ben, (Ey Allah´ýn Resulü!)" dedi. Sevban (bundan böyle) hiç kimseden birþey istemezdi." [Ebu Davud, Zekat 27, (1643); Nesâî, Zekat 86, (5, 96).][25]



AÇIKLAMA:



Burada istemek kelimesi, dilenmeden daha geniþ bir mânada kullanýlmýþtýr. Çünkü hiçbir þey istememek talep edilmektedir. Nitekim, Ashab´tan gelen rivayetler, onlarýn Aleyhissalâtu vesselâm´ýn bu nevi tavsiyelerini, söylediðimiz manada anladýklarýný te´yid etmektedir. Zîra Ebu Davud´un ayný babtaki bir baþka rivayetinde "(Bu hadisi iþitenlerden bazýlarý vardý ki, yere kamçýsý düþse "þunu bana ver!" demez (bineðinden inip kendisi alýr)dý" denmektedir. Nevevî: "Bu hadiste, istemek denebilen bir þey ne kadar basit de olsa ondan kaçýnmaya teþvik var" der. Ancak alimler, nefse ölüm getirecek bir darlýk karþýsýnda talebin meþru olduðuna hükmederler. Çünkü derler, "Zaruretler haramý mübah kýlar." Hatta bazýlarý: "Böyle bir durumda istemez ve ölürse, asi olarak ölmüþ olur" demiþtir.[26]



ـ4868 ـ6ـ وعن مَعاوية رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ # َ تُلْحِفُوا في الْمَسْألَةِ، فَوَاللّهِ َ يَسْألُنِي أحَدٌ مِنْكُمْ شَيْئاً فَتُخْرِجُ لَهُ مَسْألَتُهُ شَيْئاً وَأنَا لَهُ كَارِهٌ فَيُبَارَكُ لَهُ فِيمَا أعْطَيْتُهُ[. أخرجه مسلم والنسائي.»ا“لحافُ« ا“لحاح في المسألة وا“كثار منها .



6. (4868)- Hz. Muaviye (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Ýstemede ýsrar etmeyin. Vallahi, kim benden bir þey ister, ben ona vermek arzu etmediðim halde, ýsrarý (sebebiyle) bir þey kopartýrsa, verdiðim o þeyin bereketini görmez." [Müslim, Zekat 99, (1038); Nesâî, Zekat 88, (5, 97, 98).][27]



AÇIKLAMA:



Bu hadiste Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), normalde yasaklanmýþ olan istemeyle, mecbur kalýndýðý taktirde istemenin mühim bir edebini öðretmektedir: Israr etmemek... Sadedinde olduðumuz hadiste ilhafla ifade edilen bu hali ýsrar etmek diye tercüme ettik. Ancak bir kýsým dilencilerin bu husustaki halini ifade için sýrnaþmak kelimesi de kullanýlabilir.

Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Nesâî´de gelen bir baþka hadislerinde ilhafýn ne olduðunu açýklar; "Ebu Saidu´l-Hudrî anlatýyor: "Annem beni Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a gönderdi. Yani ondan ciddi bir ihtiyacýmýz için birþeyler isteyecektim. Yanýna varýp oturdum (ihtiyacýmý söyleyemedim). Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana yöneldi ve (niyetimi anlamýþcasýna):

"Kim (baþkasýna ihtiyaç arzýndan) istiðna ederse, Allah onu müstaðni kýlar. Kim iffetini korumak isterse Allah onun iffetini korur. Kim (azla) yetinmek isterse Allah ona kifayet verir. Kim bir okiyye deðerinde malý olduðu halde baþkasýndan isterse "ilhaf"ta bulunmuþ olur" buyurdular. Ben (kendi kendime): "Bakûte adýndaki devem bir okiyye (=40 dirhem)den daha deðerli!" deyip geri döndüm ve Aleyhissalâtu vesselâm´ dan istekte bulunmadým."

Þu hade, bu rivayete göre, ulemanýn ýsrar diye açýkladýðý ilhaf, 40 dirheme tekabül eden bir malý olduðu halde dilenmektir. 4870 numaralý hadis bu miktarýn altýn cinsinden olduðunu tasrih edecektir. Ebu Said rivayeti, ayrýca Ashab´ýn, bu kýrk dirheme sahip olmaktan ne anladýðýný da göstermektedir: Bundan maksad 40 dirhemlik nakid para deðil, bu deðerde, paraya tahvil edilebilecek bir maldýr. Sözgelimi bir devesi olmak, baðý bahçesi olmak gibi.[28]



ـ4869 ـ7ـ وعن ابْنِ الفَراسِِي: ]أنَّ أبَاهُ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قَالَ: يَا رَسُولَ اللّهِ، أسْألُ؟ قَالَ: َ. وَإنْ كُنْتَ َ بُدَّ فاسْأل الصَّالِحِينَ[. أخرجه أبو داود والنسائي .



7. (4869)- Ýbnu´l-Firâsî´nin anlattýðýna göre, babasý (radýyallahu anh): "Ey Allah´ýn Resulü! (ihtiyacýmý baþkasýndan) isteyeyim mi?" diye sormuþ, Aleyhissalâtu vesselâm da:

"Hayýr, isteme! Ancak istemek zorunda kalmýþsan, bari salihlerden iste!" buyurmuþlardýr. [Ebu Davud, Zekat 28, (1646); Nesâî, Zekat 84, (5, 95).][29]



AÇIKLAMA:



Burada salih, ihtiyacý görmeye muktedir olan demektir. Hayýrlý kimse mânasýna da gelir. Salihler, isteyeni boþ çevirmezler ve gönül rýzasý ile verirler. Ayrýca salihlerin ihsaný helal maldandýr, kýymetli, haysiyetlidir, rencide edici deðildir. Salih olan Allah rýzasý için verir, minnet etmez, hayýr duada bulunur.[30]



ـ4870 ـ8ـ وعن ابْنِ مسعودٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ سَألَ النَّاسَ وَلَهُ مَا يُغْنِيهِ جَاءَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ

وَمَسْألَتُهُ في وَجْهِهِ خُمُوشٌ أوْ خُدُوشٌ أوْ كُدُوحٌ قِيلَ: وَمَا يُغْنِيهِ؟ قَالَ: خَمْسُونَ دِرْهَماً أوْ قِيمَتُهَا مِنْ الذَّهَبِ[. أخرجه أصْحَابَ السُّنَنِ .



8. (4870)- Ýbnu Mes´ud (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kim, kendisini müstaðni kýlacak miktarda malý olduðu halde isterse, kýyamet günü, istediði þey suratýnda bir týrmalama veya soyulma veya ýsýrma yarasý olarak gelir!" Yanýnda bulunanlar:

"Kiþiyi müstaðni kýlan (miktar) nedir?" diye sordular.

"Kýrk dirhem altýn veya o kýymette bir baþka þey!" buyurdular." [Ebu Davud, Zekat 23, (1626); Tirmizî, Zekat 22, (650); Nesâî, Zekât 87, (5, 97); Ýbnu Mace, Zekat 26, (1840).][31]



AÇIKLAMA:



1- Hadiste dilenciliðin cezasý olarak kýyamet günü suratta hasýl olacak yaralar humuþ, huduþ ve küduh kelimeleriyle ifade edilmiþtir. Bunlar bir bakýma müterâdif kelimelerdir. Mânayý te´yiden üçü de söylenmiþtir. Bazý alimler, kelimeler arasýnda mâna farký olduðunu söylemiþtir. Buna göre az isteyen, çok isteyen ve aþýrý isteyen herbirinin mertebesine göre yara farklýdýr, tercümede týrmalama, soyma, ýsýrma diye bu derecelemeyi belirtmeye çalýþtýk.

2- Hadiste zenginliðin ölçüsüne temas edilmekte ise de, Ýmam Malik ve Þafii rahimehumallah: "Zenginliðin malum bir sýnýrý, tarifi yoktur, insanlarýn haline itibar edilir" demiþlerdir. Kiþi kazanabiliyorsa, Þafii´ye göre, tek dirhemle de zengindir. Çalýþmaktan aciz kimse, iyali de çoksa, bin dirhemi de olsa fakirdir. Alimlerden bir kýsmý, bu hadise dayanarak 50 dirhemi olan kimsenin zengin sayýlacaðýna ve sadakanýn ona haram olacaðýna hükmetmiþtir (Sevrî, Ýbnu´l-Mübârek, Ahmed, Ýshak). Ebu Hanife ve ashabý sadakayý haram kýlan miktarýn 200 dirhem olduðunu söylemiþlerdir. Bu onlara göre ayný zamanda zekatý farz kýlan nisabtýr.[32]



ـ4871 ـ9ـ وعن أبِي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ سَألَ النَّاسَ تَكَثُّراً، فإنَّمَا يَسْألُ جَمْراً فَلَيَسْتَقِلَّ أوْ لِيَسْتَكْثِرْ[. أخرجه مسلم.



9. (4871)- Ebu Hüreyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kim (malýný artýrmak için) insanlardan dilenirse, o mutlak surette ateþ talep etmiþ olur. Öyleyse ister azla yetinsin isterse çoðaltmayý istesin, (artýk kendisi bilir)!" [Müslim, Zekat 105, (1041).][33]



ـ4872 ـ10ـ وعن قبيصة بن مخارق رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]تَحَمَّلْتُ حَمَالَةً فَلَقِيْتُ رَسُولَ اللّهِ # أسْألُهُ فيهَا. فقَالَ: أقِمْ حَتّى تَأتِينَا الصَّدَقَةُ فَنَأمُرَ لَكَ مِنْهَا. ثُمَّ قَالَ: يَا قَبِيصَةُ، إنَّ الْمَسْألَةَ َ تَحِلُّ إَّ ‘حَدِ ثَثَةٍ: رَجُلٌ تَحَمَّلَ حَمَالَةً، فَحَلّتْ لَهُ الْمَسْألَةُ حَتّى يُصِيبَهَا. ثُمَّ يُمْسِكُ، وَرجُلٌ أصَابَتْهُ جَائِحَةٌ فَاجْتَاحََتٌ مَالَهُ فَحَلّتْ لَهُ الْمَسْألَةُ حَتّى يُصِيبَ قِوَاماً مِنْ عَيْشِ، أوْ قَالَ سِدَاداً مِنْ عَيْشٍ؛ وَرَجُلٌ أصَابَتْهُ فَاقَةٌ، حَتّى يَقُولَ ثََثَةٌ مِنْ ذَوِي الْحِجَى مِنْ قَوْمِهِ: لَقَدْ أصَابَتْ فَُناً فَاقَةٌ، فَحَلَّتْ لَهُ الْمَسْألَةُ حَتّى يُصِيبَ قِوَاماً مِنْ عَيْشٍ، أوْ قَالَ سِدَاداً مِنْ عَيْشِ، فَمَا سِواهُنَّ مِنَ الْمَسألَةِ يَا قَبِيصَةُ سُحْتٌ، يَأكُلُهُ صَاحِبُهُ سُحْتاً[. أخرجه مسلم وأبو داود والنسائي.»الحمالةُ« بفتح الحاء أن يقع حرب بين قومين فتقع بينهم قتلى فيلتزم رجل أن يؤدي ديات القتلى من عنده طلباً للصلح واتقاء الفتنة.و»الجائِحَةُ« اŒفة التي تعرض ل“نسان فتستأصل ماله وتدعه محتاجاً الى الناس.و»القِوَامُ« ما يقوم به أمر ا“نسان من ماله ونحوه.و»السّدادُ« بكسر السين ما يكفي.و»السُّحْتُ« الحرام، سمي به ‘نه يسحت البركة، أي يذهبها، أو ‘نه يهلك آكله.



10. (4872)- Kabisa Ýbnu Muharik (radýyallahu anh) anlatýyor: "Sulh için diyet (hamâle) ödemeyi kabullenmiþtim. Bu hususta yardým istemek için Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ý aradým ve karþýlaþtýk. (Meseleyi açýnca):

"Bekle, bize sadaka malý gelecek. O zaman ondan sana da verilmesini emrederim" buyurdular. Sonra da:

"Ey Kabisa! Ýstemek, üç kiþi dýþýnda hiç kimseye helal olmaz:

* Sulh diyeti (hamale) kabullenen kimse. Buna, gereken miktarý buluncaya kadar, istemesi helaldir. Ama o miktara ulaþýnca, artýk istemez.

* Afete uðrayýp malýný kaybeden kimse. Buna da maiþetini temin edecek miktarý elde edinceye kadar istemesi helaldir.

* Fakirliðe uðrayan adam. Eðer kavminden üç kiþi, "Falancaya fakirlik isabet etti" diye ittifak ederlerse, geçimine yetecek miktarý elde edinceye kadar istemesi helaldir. Bunlar dýþýnda istemek, ey Kabisa haramdýr." [Müslim, Zekat 109, (1044); Ebu Davud, Zekat 26, (1640); Nesâî, Zekat 86), (5, 96, 97).][34]



AÇIKLAMA:



1- Hamale, aralarýnda çýkan iki kabilenin veya kimselerin arasýný bulup sulhü temin etmek için bir tarafa ödenecek meblaða denir. Þu halde hadiste Kabisa (radýyallahu anh) böyle bir vazifeyi üzerine almýþ ve yüksek meblað sebebiyle borçlu duruma düþmüþtür. Bu durumda olan kimse baþkasýndan para isteyebilir.

2- Hadiste, dilenmesi caiz olan bir kimse fakirliðe uðrayan adamdýr. Ancak bunun fakirleþtiðine dair, kendi kavminden aklý baþýnda üç kiþinin þehadeti þart koþulmaktadýr. Nevevî bu þehadet meselesiyle ilgili olarak þu açýklamayý yapar: "Resulullah, þahidin kavminden olmasýný þart koþtu. Çünkü onlar, adamýn iç halini, mal durumunu, gizli olan ibadet durumunu bilecek ehl-i hibredirler. Bu söylenenleri arkadaþlýk sebebiyle yakýndan tanýyanlar bilebilir. Akýl þartý zikredilmiþtir. Çünkü þahitte teyakkuz (uyanýklýk) gerekli bir vasýftýr, gaflet sahibinin þehadeti makbul olmaz.

Þahidin üç olmasý þartýna gelince: Bu hususta ashabýmýzdan (Þafiilerden) bazýsý der ki: "Fakra düþmüþ olmanýn sübûtunda beyyine budur." Böyle düþünenler, hadisin zahirini esas alarak, bu meselede az sayýda þahidin kabul edilmeyeceðini söylemiþtir. Ancak cumhur, zina hariç diðer þahidliklerde olduðu gibi, bu meselede de iki adil kimsenin yeterli olacaðýný söylemiþ, hadiste geçen "üç"ü, istihbaba hamletmiþtir. Bu þart ayrýca, kendisinin malý olduðu bilinen kimseye hamledilmiþ; dolayýsýyle, zengin kimsenin malýndan telef olduðu, fakirleþtiði husustaki þahsî beyanýnýn makbul olmayacaðýna hükmedilmiþtir. Malý olmadýðý bilinen kimse için beyyine yani þehadet þart deðildir, kendi beyaný esas alýnýr."

Þu halde, hadiste zikredilen bu üç hal dýþýnda dilenmek haramdýr.[35]



ـ4873 ـ11ـ وعن أنَسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]أتَى رَجُلٌ مِنَ ا‘نْصَارِ يَسْألُ رَسُولَ اللّهِ # فقَالَ: أمَا في بَيْتِكَ شَىْءٌ؟ قَالَ: بَلى؛ حِلْسٌ نَلْبَسُ بَعْضَهُ وَنَبْسُطُ بَعْضَهُ، وَقَعْبٌ نَشْرَبُ فيهِ الْمَاءَ. فقَالَ: ائْتَنِى بِهِمَا. فأتَاهُ بِهِمَا. فأخَذَهُمَا # بِيَدِهِ، وَقَالَ: مَنْ يَشْتَرِي هذَيْنِ؟ قَالَ رَجُلٌ: أَنا آخُذُهُمَا بِدِرْهَمٍ. قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ يَزِيدُ عَلى دِرْهَمٍ مَرَّتَيْنِ أوْ ثََثاً. قَالَ رَجُلٌ: أنَا آخُذُهُمَا بِدِرْهَمَيْنِ. فأعْطَاهُمَا إيَّاهُ، وَأخَذَ الدِّرْهَمَيْنِ فَأعْطَاهُمَا لِ‘نْصَارِي، وقَالَ: اشْتَرِ بِأحَدِهِمَا طَعَاماً فَانْبِذُهُ الى أهْلِكَ، وَاشْتَرِ باŒخَرِ قَدُوماً فَاْتِنِي بِهِ. فأتَاهُ بِهِ فَشَدَّ فيهِ رَسُولُ اللّهِ # عُوداً بِيَدِهِ. ثُمَّ قَالَ لَهُ: اذْهَبْ فَاحْتَطِبْ وَبِعْ، وََ أرَيَّنَّكَ خَمْسَةَ عَشْرَ يَوْماً. فَفَعَلَ ثُمَّ جَاءَ، وَقَدْ أصَابَ عَشَرَةَ دَرَاهِمَ فَاشْتَرَى بِبَعْضِهَا ثَوْباً وَبِبَعْضِهَا طِعَاماً فقَالَ لَهُ #: هذَا خَيْرٌ لَكَ مِنْ أنْ تَجِئَ الْمَسْألَةُ نُكْتَةَ في وَجْهِكَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ، إنَّ الْمَسْألَةَ َ تَصْلُحُ إَّ لذِي فَقْرٍ مُدْقِعٍ، أوْ لِذِي غُرْمٍ مُقْطِعٍ، أوْ لِذِي دَمٍ مُوجِعٍ[. أخرجه أبو داود، وهذا لفظه، والترمذي باختصار .



11. (4873)- Hz.Enes (radýyallahu anh) anlatýyor: "Ensârî bir zat gelip Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´dan birþeyler istemiþti.

"Evinde hiçbir þey yok mu?" buyurdular. Adam:

"Evet, dedi. Bir çulumuz var. Bir kýsmýyla örtünüp, birkýsmýný da yaygý olarak yere seriyoruz! Bir de su içtiðimiz kabýmýz var."

"Onlarý bana getir!" diye emrettiler. Adam gidip getirdi. Aleyhissalâtu vesselâm eþyalarý eline alýp:

"Þunlarý satýn alacak yok mu?" buyurdular. Bir adam:

"Ben bir dirheme satýn alýyorum" dedi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Bir dirhemden fazla veren yok mu?" dedi ve iki üç sefer tekrarlayarak (açýk artýrmaya çýkardý). Orada bulunan bir adam:

"Ben onlara iki dirhem veriyorum" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm eþyalarý ona sattý. Ýki dirhemi alýp Ensariye verdi ve:

"Bunun biriyle ailen için yiyecek al, ailene ver. Diðeriyle de bir balta al bana getir!" buyurdular. Adam gidip bir balta alýp getirdi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), ona eliyle bir saplýk geçirdi. Sonra:

"Git, odun eyle, sat ve on beþ gün bana gözükme!" buyurdu. Adam aynen böyle yaptý, sonra yanýna geldi. Bu esnada on dirhem kazanmýþ, bunun bir kýsmýyla giyecek, bir kýsmýyla da yiyecek satýn almýþtý. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Bak, bu senin için, kýyamet günü alnýnda dilenme lekesiyle gelmenden daha hayýrlýdýr!" buyurdu ve sözlerine þöyle devam etti:

"Dilenmek, sersefil, fakra düþmüþ veya rüsvay edici borca batmýþ veya elem verici kana bulaþmýþ inanlar dýþýnda, kimseye caiz deðildir." [Ebu Davud, Zekat 26, (1641); Tirmizî, Büyû 10, (1218); Ýbnu Mace, Ticârât 25, (2198).][36]



AÇIKLAMA:



Hadiste geçen elem verici kan tabiriyle katil ve yakýnlarý kastedilmiþtir. Çünkü diyet ödeyerek sulha baðlanan kan meselesinde, katilin ödeyecek yeterli miktarda parasý olmadýðý taktirde, katil ve yakýnlarý sýkýntý ve elem içerisinde kalýr. Resulullah bu durumda katil tarafýn dilenerek de olsa, malum meblaðý temin etmeye ruhsat tanýmýþtýr.

Hadis, fukaralýk probleminin çözümünde en müessir, en muteber yolu da göstermiþtir: En zaruri eþyalardan bile olsa ucuzpahalý satýp basit bir sermaye teþkil edip, bu parayý meþru olan bir iþ, bir ticarete maya yapmak. Bu tarzda hiçbir kimseye minnet mevcut deðildir. Kiþi ailesi içerisinde daha sade, maddî teçhizattan daha mahrum bir vaziyette yaþayabilir. Baþkasýna borç pahasýna lüks hayatý Resulullah tavsiye etmemektedir. Zahmetli bile olsa çalýþarak kazanmak, minnetli yaþamaktan pek çok evladýr.[37]



ـ4874 ـ12ـ وعن حبشي بن جنادة السلولي رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]أتَى أعْرَابِىٌّ رَسُولَ اللّهِ # وَهُوَ وَاقِفٌ بِعَرَفَةَ فَأخَذَ بِطَرَفِ رِدَائِهِ، وَسَألَهُ إيّاهُ. فَأعْطَاهُ إيّاهُ. فَذَهَبَ بِهِ مَعَهُ. فَعِنْدَ ذلِكَ حُرّمَتِ الْمَسْألَةُ. فقَالَ #: إنَّ الصَّدَقَةَ َ تَحِلُّ لِغَنِيٍّ، وَلِذِي مِرَّةٍ سَوِيٍّ، وََ تَحِلُّ اَِّ لِذِي فَقْرٍ مُدْقِعٍ، أوْ غُرْمٍ مُفْظِعٍ، أوْ دَمٍ مُوجِعٍ، وَمَنْ سَألَ النَّاسَ لِيُثْرِى بِهِ مَالهُ كَانَ خُمُوشاً في وَجْهِهِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَرَضْفاً يَأكُلُهُ مِنْ جَهَنَّمَ. فَمَنْ شَاءَ فَلْيُقْلِلْ، وَمَنْ شَاءَ فَلْيُكْثِرْ[. أخرجه الترمذي.وزاد رزين رحمه اللّه: »وَإنّي ‘عْطِي الرَّجُلَ الْعَطِيَّةَ فَيَنْطَلِقُ بِهَا تَحْتَ إبْطِهِ أوْ جَاعِلُهَا فِي بَطْنِهِ وَمَا هِيَ إَّ نَارٌ فقَالَ لَهُ عُمَرُ رَضِيَ اللّهُ عَنْه: فَلِمَ تُعْطِي يَا رَسُولَ اللّهِ مَا هُوَ نَارٌ. فقَالَ: أبَى اللّهُ لِي الْبُخْلَ وَأبَوْا إَّ مَسْألَتِى. قَالُوا: وَمَا الْغِنَى الَّذِى َ يَنْبَغِي مَعَهُ الْمَسْألَةُ؟ قَالَ قَدْرُ مَا يُغَدّيهِ أوْ يُعَشِّيهِ«.»المِرّةُ« بكسر الميم: الشدة والقوة.و»السّوِىّ« التام الخلق السليم من اŒفات.و»الفَقْرُ الْمُدْقِعُ« هو الذي يلصق صاحبه بالدقعاء، وهى التراب لشدته، وقيل هو سوء احتمال الفقر.و»الغُرمُ« أداء ما تكفلت به.و»المُفظعُ« الشديد الشنيع.و»الدّمُ المُوجِعُ« أن يتحمل إنسان دية فيسعى فيها يؤدّيها الى أولياء

المقتول، وإن لم يؤدها قتل المتحمل عنه وهو نسيبه أو حميمه فيوجعه قتله.و»الرَّضْفُ« جمع رضفة، وهى الحجارة المحماة .



12. (4874)- Habeþî Ýbnu Cünâde es-Selûlî (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) Arafat´ta vakfede iken bir bedevi gelerek ridasýnýn bir ucundan tutup, ondan bunu istedi. Aleyhissalâtu vesselâm da onu ona verdi. Adam ridayý beraberinde alýp gitti. Tam o sýrada dilenmek haram kýlýndý. Bunun üzerine Aleyhissalâtu vesselâm:

"Sadaka zengine helal deðildir; saðlýðý yerinde güç kuvvet sahibine de helal deðildir. O, sersefil edici, fakre düþen, haysiyeti kýrýcý borca giren, eleme boðan kana bulaþan kimseler dýþýnda hiç kimseye helal deðildir. Öyleyse, kim malýný artýrmak için insanlara el açarsa, bu, kýyamet günü suratýnda cýrmalama yaralarýna ve cehennemde yiyeceði kýzgýn taþlara dönüþür. Öyleyse (buyursun) dileyen azla yetinsin, dileyen de çoðaltmaya çalýþsýn." [Tirmizî, Zekat 23, (653).]

Rezin merhum þu ziyadede bulunmuþtur: "Ben, bir adama ihsanda bulunurum. Adam da onu koltuðunun altýna koyarak alýp gider veya yiyip midesine indirir. Halbuki bu, (eðer layýk deðilse) o adam için ateþten baþka bir þey deðildir.

Resulullah´ýn bu sözü üzerine Hz. Ömer (radýyallahu anh):

"Ey Allah´ýn Resulü! Öyleyse ateþ olan bir þeyi niye veriyorsunuz?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Allah benim cimri olmamý kabul etmedi, insanlar da benden istememeyi kabul etmedi!" cevabýný verdi. Orada bulunanlar:

"Dilenmeyi haram kýlan zenginlik nedir?" diye sordular. Aleyhissalâtu vesselâm: "Sabah veya akþam yetecek kadar yiyecektir!" buyurdular."[38]



ـ4875 ـ13ـ وعن ابْنِ مَسْعودٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ نَزَلَتْ بِهِ فَاقَةٌ فَأنْزَلَهَا بِالنَّاسِ لَمْ تُسَدَّ فَاقَتُهُ، وَمَنْ نَزَلَتْ بِهِ فَاقَةٌ فَأنْزَلَهَا بِاللّهِ فَيُوشِكُ اللّهُ لَهُ بِرِزْقٍ عَاجِلٍ أوْ آجِلٍ[. أخرجه أبو داود والترمذي وصححه.



13. (4875)- Ýbnu Mes´ud (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Kim kendisine gelen bir fakirliði hemen halka intikal ettirirse (yani onlara açarak dilenmeye kalkarsa), onun fakirliðinin önüne geçilmez. Kime de fakirlik gelir, o da bunu Allah´a açarsa, Allah ona er veya geç rýzkýyla imdat eder." [Tirmizî, Zühd 18, (2327); Ebu Davud, Zekat 28, (1645).][39]



AÇIKLAMA:



Bu hadiste, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), herhangi bir sebeple maddî sýkýntýya düþen, fakr u zarurete maruz kalan kimsenin, insanlara þekvâ etmeyip Allah´a yönelmesini tavsiye etmektedir. Tîbî, hadiste, "Ýçine düþtüðü fakirliðin giderilmesinde insanlardan dilenmeyi esas alan" kimsenin kastedildiðini söyler.

Hadisin Ebu Davud´daki veçhinde "Kim fakrýný Allah´a açarsa, Allah´ýn ona acil bir ölüm veya acil bir zenginlikle imdat etmesi yakýndýr" buyrulmuþtur. Þarihler, acil bir ölümden yakýnlardan zengin birinin ölümüyle mirasa konmasý diye yorum çýkarmýþlardýr.[40]



ـ4876 ـ14ـ وعن ابْنِ عَبّاسٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: شَرُّ النَّاسِ الَّذِى يَسْألُ بِوَجْهِ اللّهِ وََ يُعْطَى بِهِ. وَقَالَ: َ تَسْألُوا بِوَجْهِ اللّهِ إَّ مِنْهُ[. أخرجه رزين .



14. (4876)- Ýbnu Abbas (radýyallahu anhümâ) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Ýnsanlarýn en þerlisi, "Allah rýzasý için" diyerek dilenip de, istediði verilmeyen kimsedir."

Ýbnu Abbas derdi ki: "Allah rýzasý için" diyerek istekte bulunmayýn. Bu tabiri sadece Allah´tan isterken kullanýn." [Rezin tahric etti. Hadis Suyutî´nin elCamiu´s-Sagîr´inde mevcuttur. (Feyzu´l-Kadir þerhi 4, 159); Nesâî´de de, hadisin birinci kýsmý, uzun bir rivayetin bir parçasý olarak geçer. (Zekat 74, (5, 83-84).][41]



AÇIKLAMA:



Bu hadis, belirtilen iki kaynakta farklý þekilerde harekelenmiþ ve mana da biraz farklý þekillerde tevcih edilmiþtir.

el-Camiu´s-Sagir´de þöyle: "Ýnsanlarýn en þerlisi, kendisinden "Allah adýna" denilerek istenir de buna raðmen vermeyen kimsedir." Þarih Münavî, manayý belirttiðimiz þekilde tevcih eder.

Nesâî´de ise þöyle "Size insanlarýn en þerlisini haber veriyorum.. "Allah adýna" diyerek ister, fakat "Allah adýna" diyerek istenince vermez." Þarih Sindî: "Bu kimse iki çirkinliði birleþtirmiþtir. Biri: Allah´ýn adýný vererek istemesidir, diðeri de Allah´ýn adýný vererek isteyene vermemesidir" demek suretiyle, hadiste ortaya çýkan iki mühim edebe dikkat çeker.

1) Ýstemelerde "Allah adýna", "Allah aþkýna", "Allah rýzasý için" gibi tabirlerden kaçýnma gereði.

2) Bu gibi tabirler kullanýlarak talepte bulunulduðu takdirde, imkan nisbetinde isteneni yerine getirme gereði.[42]



ـ4877 ـ15ـ وعن علي رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أ


radyobeyan