Kütübü Sitte
Pages: 1
Af ve magfiret 2 By: sumeyye Date: 22 Nisan 2010, 12:35:01
GÜNAHLA MANEVÎ MERTEBE KAZANMAK


Ýslâm´ýn günah telakkisinde son derece ehemmiyetli bir nokta var ki, buna diðer dinlerde net olarak rastlamak imkansýzdýr. Kiþi iþlediði günahla, Allah´a daha ciddi bir ilticaya, daha ihlaslý bir yöneliþe geçebildiði için, iþlemiþ olduðu günah sebebiyle mânevî yükseliþe erebilmektedir. Âyet-i kerîme bu mühim hakikatý "günahlarýn sevaba dönüþtürülmesi" diye ifâde etmiþtir: "Meðer ki (þirkden) tevbe edip iyi amel (ve hareket)de bulunan kimseler ola. Ýþte Allah bunlarýn kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah gafûr ve rahîmdir" (Furkân 70).

Bu ma´nâyý açýklayan hadîsler var. Bunlardan biri 4142 numarada gelecektir: Resûlullah orada kiþinin, yapmakta olduðu güzel ameller sebebiyle "günah iþlemiyorum" havasýna düþmesini, onun tevbe istiðfar gibi kulluðunu idrak ettirici son derece kýymeli bir ibadetten uzak kalmasýna sebep olacaðý için, günah iþlemekten daha kötü bir ruh hali yani ucûb olarak tavsif etmekte, ümmeti için bundan korktuðunu ifâde buyurmaktadýr. Evet, bu dinin sahibi, günah, sevab meselelerinde Allah namýna beyanda bulunma yetkisine sahip yegane söz sahibi, Þârî olarak "ucb" un günahtan daha kötü bir þey olduðunu haber veriyor.

Bu, üzerinde durulmasý, düþünülmesi, hakkýyla anlaþýlmasý gereken bir husustur.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) günahlara karþý mâsum (korunmaya mazhar) olmasýna ve hatta Tevbe sûresinde geçmiþ ve gelecek günahlarýnýn affedildiði müjdesinin verilmiþ olmasýna raðmen, günde en az yüz sefer tevbe ettiðini ifade etmiþ, günah iþlemediði, tevbeye ihtiyacý olmadýðý hatýrlatýlýnca da, "Allah´ýn çok þükreden (þekûr) bir kulu olmayayým mý?" diye cevap vermiþtir. 4143 numaralý hadîsin þerhinde zikri gelecek olan "En hayýrlýnýz, tekrar tekrar günah iþlediði halde tevbe edendir" hadisi de burada zikre deðer.

Bazý ârifler demiþlerdir ki: "Resûlullah, burada, ümmetinin hayýrlýlarýnýn, iþlediði günahýn aldatamadýðý, Allah´ýn affedici olduðunu unutturamadýðý böylece tevbe ile O´na dönen kimseler olduðunu haber veriyor." Bazý âlimler de: "Bazý günahlar vardýr, mü´min için, birçok ibadetten daha faydalýdýr. Böylece, çok tevbe eden biri olur. Tevbeden ayrýlmayan kimse ise, bu sayede Allah´ýn sevdikleri arasýnda yer alýr. Nitekim âyet-i kerime´de "Muhakkak ki Allah tevbe edenleri sever" (Bakara 222) buyrulmuþtur."

Þu halde tevbede herkesin anlayamayacaðý bir sýr, insaný makbûl kullukta muvaffak eden bir iksir var. Bu sýrrý anlayýp da günah lekelerine bulaþmadan tevbeyi kendine þiar edinenler mânevî kazançlarýn bereketine ererler. Bunu idrak edemeyenler, günahlarla kirlendikten sonra bu kirliliðin þuuruna erip, ondan arýnmak için tevbeye koþarsa, iþte bunlara Cenâb-ý Hakk rahmetiyle yüce mertebeler vaadetmekte ki, bunlardan biri de günahlarýn sevaba dönüþmesidir. Bu nasýl olur? diye tereddüte gerek yok, ilâhî ihbar öyledir, ilâhî rahmet bu kadar geniþtir; bize, inanýp teslim olmak, o zanla O´na koþmak gerek. Zira Rab Teâlâ Hazretleri, -bir hadîs-i kudsîde teblið edildiði üzere- kuluna, o kulun Allah hakkýnda beslediði zanna göre muamele edecektir. Öyleyse bize düþen, iþlediðimiz günahlarýn sevaba çevrilebileceðine inanarak sýdk ile, ihlas ile, tevbe-i nasuh ile tevbe etmek, yalvarmak, dergah-ý ilahide gözyaþý dökmektir.[2]



KULLUK EDEBÝ:


Burada þunu belirtmemiz gerekir: Yukarýda yapýlan açýklamalarý menfi istikamette anlayýp, bir kýsým günahlara fetva yapmak da mümkündür: "Öyle ya, madem günahlar sevaba dönüþebiliyor, önce günah iþleyip sonra da tevbe etsek olmaz mý?"

Böyle bir düþünce, her þeyden önce kulluk edebine yakýþmaz. Cenâb-ý Hakk´ý imtihan etmek, dinin ahkâmýyla alay etmek, ciddiye almamak gibi birma´nâ taþýr. Bu halet-i ruhiye ile iþlenen günahlarýn tevbesi makbul olur mu; Cenab-ý Hakk´ýn rahmetini celbedebilir mi, garantimiz yok. Zira bir baþka âyet-i kerime, affedilecek günahýn cehaletle iþlenmiþ olma þartýný zikretmektedir. "Allah, kötülüðü cehaletle (bilmeyerek) yapýp da hemen tevbe edenlerin tevbesini kabul etmeyi üzerine almýþtýr. Allah iþte onlarýn tevbesini kabul eder. Allah bilendir, hakîm olandýr" (Nisâ 17).

Bu âyetle, daha önce kaydettiðimiz "bütün günahlarý affeder" âyeti arasýnda tezat mevcut deðildir. Zira orada her çeþit, yani bilerek iþlenen günahlarý da affedebileceði ifade edilmekte ise de bu âyette, cehaletle iþlenen günahlarýn affýna "garanti" verilmektedir. Ayrýca "tevbe ederim" düþüncesi ile günah iþleyen kimse, tevbe etme fýrsatý bulabilecek mi, ömrü vefa edecek mi, davranýþý gadab-ý ilahiye dokunduðu takdirde Allah kendisine tevbeye dönüþ fýrsatý verecek mi, bunlarý da düþünmesi gerekir.

Hangi açýdan bakarsak bakalým, Allah´ýn affedici oluþunu gözönüne alarak günah iþlemek büyük bir aldanmadýr. Kulluk edebine hiç uymamaktadýr, böyle bir durumdan Allah´a sýðýnýrýz.[3]



TEVBENÝN EDEBÝ:


Tevbemizin kabul olmasý hepimizin arzusudur. Bu sebeple âlimlerimiz, âyet ve hadislerde gelen açýklamalarý gözönüne alarak makbul tevbenin þartlarýný tesbit etmeye çalýþmýþlardýr.

Nevevî hazretleri þöyle der: "Tevbe, lügat olarak dönüþ (rucû) demektir. Öyleyse tevbe de günahtan dönüþtür. Bu dönüþün (tevbenin) üç rüknü vardýr:

* Günahtan kopmak, kesinlikle terketmek.

* Bu günahý iþlediðine piþman olmak.

* Bir daha o günahý iþlememeye azmetmek, kesin karar vermek."

Nevevî devamla der ki: "Eðer tevbe edilen günah, bir insanýn hukukuna karþý iþlenmiþ ise, bir dördüncü rükün daha var:

* Bu hak sahibi ile helallaþmak."

Nevevî þu kýymetli bilgileri vermeye devam eder: "Tevbenin aslý nedamettir, piþmanlýktýr. Bu, onun en büyük rüknünü teþkil eder. Ülemâ, bütün günahlardan tevbe etmenin vacib olduðunda ittifak eder. Ve tevbeyi, günah iþler iþlemez yapmak gerekir, geleceðe býrakmamalýdýr. Günah büyük olmuþ, küçük olmuþ farketmez. Tevbe, Ýslam´ýn en mühim prensiplerinden te´kid edilmiþ esaslarýndan biridir. Ehl-i Sünnete göre þer´an, Mu´tezile´ye göre aklen vacibtir. Bütün þartlarýna uyularak yapýlmýþ olsa bile, Ehl-i Sünnet´e göre, tevbenin kabul edilmesi Allah´a vacib deðildir. Ancak Allah´ýn kerem ve fazlý ile kabul edeceði umulur. Allah´ýn kabul edeceðini Mutezile´nin aksine þeriatla ve icma ile biliyoruz. Bir kimse bir günahýna tevbe etse, o günahý, bilahare tekrar hatýrlayýnca tevbeyi yenilemek gerekir mi; bu hususta Ehl-i Sünnet ihtilaf etmiþtir. Ýbnu´l-Enbarî: "Vacibtir" der, Ýmamu´l-Harameyn "Vacib deðildir" der. Bir kimse bir baþka günahta musýr olsa bile, bir günahtan yapacaðý tevbe sahihtir. Bir kimse bir günaha karþý þartlarýna uyarak sahih bir tevbe yapsa, sonra bu günaha tekrar dönse, ona bu ikinci günah yazýlýr, önceki tevbesini ibtal etmez. Ýki meseledeki Ehl-i Sünnetin görüþü budur...

Ayrýca, kafirin küfründen tevbesi, kesinlikle makbuldür. Diðer çeþit tevbeler kesinlikle makbul müdür, yoksa zannî midir, Ehl-i Sünnet bu hususta ihtilaf eder. Ýmamu´l-Haremeyn zannî olduðunu kabul etmiþtir. Esahh olan görüþ de budur."[4]



TEVBENÝN MAKBUL OLMASININ DÝGER ÞARTLARI


Yaptýðýmýz tevbenin makbul olmasý için ülemânýn koyduðu dört þartý Nevevî´den naklen kaydettik. Burada þunu da ilave etmemiz gerekmektedir: Tevbe, duanýn bir çeþididir. Öyleyse dua bahsinde belirtilen þartlara da tevbe sýrasýnda riayet etmek, tevbemizin makbul olma þansýný artýracaktýr.

* Önce maddi sadaka vermek.

* Mübarek mekanlarda (Ravza-i Mutahhara, Ka´be, Mescid-i Aksa, camiler, ön saf... gibi) yapmak.

* Mübarek zamanlarda (Ramazanda, Kadir gecesinde, diðer mübarek gün ve gecelerde, cuma gününde, saat-ý icabe´de, her gün seher vaktinde, ilk vaktinde kýlýnacak farz namazlarýn arkasýnda, abdest alýnca kýlýnacak iki rekat nafilenin peþinde... vs.) yapmak.

* Tevbeye salavatla baþlamak, salavatla bitirmek.

* Kur´an ve hadiste gelen (me´sur) tevbelerle tevbe etmek.

* Abdestli olarak tevbe etmek... vs.[5]



ـ4141 ـ1ـ عن أبي أيوب رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولَ اللّهِ #: لَوَْ أنَّكُمْ تُذْنِبُونَ لَذَهَبَ اللّهُ تَعالى بِكُمْ وَخَلَقَ خَلْقاً يُذْنِبُونَ فَيَغْفِرُ لَهُمْ[. أخرجه مسلم والترمذي .



1. (4141)- Ebu Eyyub (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Eðer siz hiç günah iþlemeseydiniz, Allah Teâlâ hazretleri sizi helak eder ve yerinize, günah iþleyecek (fakat tevbeleri sebebiyle) maðfiret edeceði kimseler yaratýrdý." [Müslim, Tevbe, 9, (2748); Tirmizî, Da´avât 105, (3533).][6]



ـ4142 ـ2ـ ولمسلم عن أبي هريرة قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَوْ لَمْ تُذْنِبُوا لَخَشِيتُ عَلَيْكُمْ مَا هُوَ أشَدُّ منْهُ، وَهُوَ الْعُجْبُ« .



2. (4142)- Müslim´de Ebu Hüreyre´nin bir rivayeti þöyledir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Nefsim kudret elinde olan Zat´a yemin ederim ki, eðer siz hiç günah iþlemeseniz, Allah sizi toptan helak eder; günah iþleyen, arkadan da istiðfar eden bir kavim yaratýr ve onlarý maðfiret ederdi." [Müslim, Tevbe 9, (2748).]

Rezîn þu ziyadede bulundu: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki: "Nefsim elinde bulunan Zat-ý Zülcelâl´e yemin olsun ki, günah iþlemediðiniz takdirde ondan daha büyük olan ucb´e düþeceðinizden korkarým." [Bu rivayet, Münzirî´nin et-Terðîb ve´t-Terhîb´inde kaydedilmiþtir (4, 20).][7]



AÇIKLAMA:



Tîbî der ki: "Hadiste, Allah hususunda aldananlarýn vehmettikleri gibi, günah iþlemekte berdevam olanlara teselli mevcut deðildir. Zira, Peygamberler aleyhimüsselam, insanlarý günahlara banmaktan kurtarmak için gönderildiler. Hadis, Allah Teâlâ Hazretlerinin affýný, günahkârlarý tevbeye teþvik için onlara olan maðfiretini beyan etmektir. Öyleyse hadisten murad olan ma´nâ þöyle olmalýdýr: Allah Teâlâ, muhsin olanlara vermeyi sevdiði gibi, günahkar olanlarý da affetmeyi sevmektedir. Buna, Allah´ýn birçok ismi delalet eder: "Gaffâr, Halîm, Tevvâb, Afüvv gibi. Yahud, kullarýný tek bir þe´n üzere yaratmamýþtýr, nitekim melekler günah iþlemekten uzak olarak yaratýldýðý halde, insanlar farklý meyillerle yaratýlmýþtýr. Bir kýsmý hevâya meyyaldir, onun gereklerini yapma durumundadýr. Allah, bu fýtratta olanlarý hevaya uymaktan kaçýnmakla mükellef kýlar ve ona yaklaþmayý yasaklar. Hevâ ile mübtela ettikten sonra tevbeyi öðretir. Eðer ibtilaya raðmen hevaya uymazsa ecri Allah´a aittir. Eðer yolu þaþýrýrsa, önünde tevbe vardýr."[8]



ـ4143 ـ3ـ وعن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قَالَ رَسُولُ اللّهِ #: فىمَا يَحْكِي عَنْ رَبِّهِ عَزَّ وَجَلَّ. قَالَ أذْنَبَ عَبْدٌ فقَالَ: اللَّهُمَّ اغْفِرْ لِي ذَنْبِي. فقَالَ اللّهُ تَعالى: أذْنَبَ عَبْدِي ذَنْباً، فَعَلِمَ أنَّ لَهُ رَبّاً يَغْفِرُ الذَّنْبَ وَيَأخُذُ بِالذَّنْبِ. ثُمَّ عَادَ فَأذْنَبَ. فقَالَ: أيْ رَبِّ اغْفِرْ لِي ذَنْبِي. فقَالَ اللّهُ تَعالى: أذْنَبَ عَبْدِى ذَنْباً، فَعَلِمَ أنَّ لَهُ ربّاً يَغْفِرُ الذَّنْبَ وَيَأخُذُ بِالذَّنْبِ. ثُمَّ عَادَ فَأذْنَبَ فقَالَ: يَا رَبِّ اغْفِرْ لِي. فقَالَ اللّهُ تَعالى: أذْنَبَ عَبْدِي، فَعَلِمَ أنَّ لَهُ رَبّاً يَغْفِرُ الذَّنْبَ وَيَأخُذُ بِالذّنْبِ. اعْمَلْ مَا شِئْتَ فَقَدْ غَفَرْتُ لَكَ[. أخرجه الشيخان .



3. (4143)- Hz. Ebu Hüreyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) (bir hadis-i kudsî´de) Rabbinden naklen buyururlar ki: "Bir kul günah iþledi ve: "Ya Rabbi günahýmý affet!" dedi.

Hak Teâlâ da: "Kulum bir günah iþledi; arkadan bildi ki günahlarý affeden veya günah sebebiyle cezalandýran bir Rabbi vardýr."

Sonra kul dönüp tekrar günah iþler ve: "Ey Rabbim günahýmý affet!" der.

Allah Teâlâ Hazretleri de:

"Kulum bir günah iþledi ve bildi ki, günahý affeden veya günah sebebiyle cezalandýran bir Rabbi vardýr."

Sonra kul dönüp tekrar günah iþler ve: "Ey Rabbim beni affeyle!" der. Allah Teâlâ da:

"Kulum günah iþledi ve bildi ki, günahý affeden veya günah sebebiyle muâheze eden bir Rabbi olduðunu bildi. Dilediðini yap, ben seni affettim!" buyurdu." [Buhârî, Tevhid 35; Müslim, Tevbe 29, (2758).][9]



radyobeyan