Zaman By: sumeyye Date: 22 Nisan 2010, 12:26:15
Zaman
Damân: Latin harfleriyle yeni imlâda "zamân", "zemân" diye yazýldýðýna da rastlanýr. Baþkasýnýn üzerindeki vacib bir hakký ilzâm etmek, (deruhte etmek, kendi üzerine almak), bir þeyin, misliyâttan ise mislini ve kýyemiyâttan ise kýymetini vermektir. Bu durumda demân, kefil olmak ma´nâsýnadýr da. Kefil için dâmin (zâmin), damîn (zamîn) tabirleri de kullanýlýr ki, demân bu ma´nâda, kefâlet sahibi demektir.
Kitabýmýz, bu mevzu için tek bir hadise yer vermiþtir.[1]
ـ3492 ـ1ـ عن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما ]أنَّ رَجًُ لَزِمَ غَرِيماً لَهُ بِعَشْرَةِ دَنَانِيرَ. فقَالَ: مَا أُفَارِقُكَ حَتّى تَقْضِيَنِى أوْ تَأتِىَ بِحَمِيلٍ. فَتَحَمَّلَ بِهَا رسُولُ اللّهِ # فَأتَاهُ بِهَا مِنْ وَجْهٍ غَيْرِ مَرْضِىٍّ فَقَضَاهَا عَنْهُ وقال: الحَمِيلَ غَارِمٌ[. أخرجه رزين.»الحميل« الكفيل والضامن .
1. (3492)- Ýbnu Abbâs (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: "Bir adam, kendisine on dinar borcu olan kimsenin peþini býrakmadý. Ve hattâ dedi ki:
"Sen bunu bana ödeyinceye veya bir kefil gösterinceye kadar peþini býrakmayacaðým." Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) o borcu üzerine aldý. Bunun üzerine adam, münasip olmayan bir tarzda Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a parayý getirdi. Resûlullah, borcu adam adýna ödeyiverdi ve þunu söyledi:
"Kefil, borçludur."[2]
AÇIKLAMA:
1- Rezîn tarafýndan tahric edildiði belirtilen bu rivayet Ebû Dâvud ve Ýbnu Mâce´de mevcuttur. Ancak, her ikisinde de metinler farklýdýr. Sonda geçen "Kefil borçludur" cümlesi her ikisinde de mevcut deðildir. Hadisin Ýbnu Mâce´deki aslý þöyle:
"Resulullah zamanýnda bir adam, kendisine on dinar borcu bulunan bir kimsenin peþini býrakmadý. Borçlu:
"Sana verecek hiç bir þeyim yok!" dedi ise de alacaklý:
"Hayýr! vallahi parayý ödeyinceye veya bir kefil gösterinceye kadar peþini býrakmayacaðým!"dedi ve adamý Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a götürdü. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ona sordu:
"Ne kadar, mühlet veriyorsun?"
"Bir ay!" dedi. Resûlullah da:
"Öyleyse ben ona kefilim!" buyurdu. Borçlu (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn söylediði vakitte geldi. Resûlullah adama:
"Bu [altýný] nereden elde ettin?"diye sorunca, adam:
"Bir mâdenden" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Bunda hayýr yok!" buyurdu ve borcu, ona bedel ödeyiverdi."
2- Resûlullah´ýn getirilen altýný reddetmesi, izahý müþkil bir hadise olmuþtur. Rivayette altýnýn niçin reddedildiði sarih olarak belirtilmemiþtir. Bu hususta Hattâbî, birkaç ihtimâl üzerinde durur:
* Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn madenden elde edilen altýný reddedip Ebû Dâvud´daki þekliyle- "buna ihtiyacýmýz yok, onda hayýr yok" demesi, sanki Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn muttali olduðu hususî bir sebebe dayanmaktadýr. Çünkü madenden elde edilen altýna temellük edilemez, o, mal kýlýnamaz, mübah deðildir diye bir hüküm mevcut deðildir. Zira, altýn ve gümüþün tamamý madenlerden çýkarýlýr. Dahasý, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) el Kabaliyye madenlerinin iþletme imtiyazýný Bilâl Ýbnu´l-Hâris´e vermiþ idi. Onlar bu iþletmeyi yürütüyorlar, karþýlýðýnda vergi ödüyorlardý...
(Resûlullah´ýn borçlunun getirdiði altýný almayýþý) þundan da olabilir. Maden sahipleri, madenlerin topraðýný bunu iþleyenlere satmýþ, onlar da bundaki altýn veya gümüþü çýkarmýþ olabilirler. Bu ise bir aldanmadýr, bu toprakta gerçekten bir þey var mý yok mu bilinemez. Nitekim ulemâdan bir kýsmý, madenlerin topraðýnýn satýlmasýný mekruh addetmiþlerdir. Atâ, Þa´bî, Süfyânu´s-Sevrî, Evzâî, Þâfiî, Ahmed Ýbnu Hanbel ve Ýshak Ýbnu Râhûye bunlardandýr.
* (Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn reddetme tavrýnda) bir baþka yön daha var. O da þu: "Resûlullah´ýn: "Buna ihtiyacýmýz yok, onda hayýr yok" sözünün ma´nâsý: "Bu altýn revaçta deðil, o bizim ihtiyacýmýzý görmez" demektir. Bu da Resûlullah´ýn alacaklýya, madrûb para olan dinar ödemeyi tekeffül etmiþ olmasýndandýr. Adamýn getirdiði altýn ise henüz madrub olmayan (basýlmayan) ham altýndý. Yanýnda da ham altýndan para basacak kimse yoktu. O zaman dinarlar Rum diyarýndan getiriliyordu. Ýslâm´da ilk sikke basan ve madrub dinar ortaya koyan kimse Emevi halifesi Abdülmelik Ýbnu Mervân´dýr.
* Resûlullah´ýn mezkur tavrý bir baþka sebebe de dayanabilir: "Aleyhissalâtu vesselâm, bu altýna bir þüphe ârýz olduðu için onu almayý mekruh görmüþ olabilir." Bu da, onun madenden çýkarýlýþ sýrasýnda bir hile ve aldatmanýn ona karýþmýþ olma ihtimalinden ileri gelmiþtir. Þöyle ki o zaman, bunu iþletenler, elde edilen altýnýn öþrü (onda biri) veya humsu (beþte biri) veya üçte biri mukabilinde bu iþletmeyi yürütüyorlardý. Bu ise bir aldatmadýr. Çünkü iþletmede çalýþan kimse, ham topraktan çalýþma sonunda bir þey elde edilecek mi, edilmeyecek mi bilemezdi. Bu iþte çalýþanlarla yapýlan akid týpký kaçan köle veya kaybolan deve üzerine yapýlan alýþveriþ akdine benziyordu. Çünkü akid sýrasýnda mevcut olmayan kaçmýþ kölenin veya kaybolmuþ devenin geri gelmeleri meçhuldü.
* Bu iþte keza bir baþka zarar ve nefisleri aldatma vardýr. Þöyle ki: Altýnýn çýkarýldýðý ocak orada çalýþan kimseler üzerine yýkýlma ihtimali taþýr. Bu sebeple onun orada toprak iþlemesini ve ondan altýn çýkarmasýný mekruh addetmiþ olabilir.
Resûlullah zamanýnda, Araplara madrub dinarlar Rum diyarýndan getirilirdi. Ýslam´da dinarý ilk basan Abdulmelik Ýbnu Mervân olmuþtur. Onun bastýrdýðý dinarlar halen tedavüldedir ve Mervâniye denilir.
3- Sadedinde olduðumuz hadiste kefâlet ve damânýn meþruiyyeti gözükmektedir.
4- Ayrýca hadis, borçlunun peþine düþmenin meþruiyyetini, borcunu ödeyinceye kadar baþkaca ticarî tasarruflardan yasaklanmasýnýn meþruiyyetini de ifade etmektedir.[3]---------------------------------------------------------------------
[1] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 10/303.
[2] Rezîn tahric etmiþtir. Ebû Dâvud, Büyû´: 2, (3328); Ýbnu Mâce, Sadakât: 9, (2406); Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 10/303.
[3] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 10/303-305.