Sadaka ve nafaka 2 By: sumeyye Date: 22 Nisan 2010, 11:24:14
EN HAYIRLI SADAKA
"En faziletli en üstün sadaka, müslüman kiþinin ilim öðrenmesi, sonra da müslüman kardeþine öðretmesidir." [1]
BÝRÝNCÝ FASIL
SADAKA VE NAFAKANIN FAZÝLETÝ
ـ3249 ـ1 -عن أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قَالَ: ]قَالَ رَسُولُ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: مَا تَصَدَّقَ أَحَدٌ بِصَدَقَةٍ مِنْ طَيِّبٍ، وََ يَقْبَلُ اللّهُ إَِّ الطَّيِّبَ، إَّ أَخَذَهَا الرَّحْمَنِ بِيَمِينِهِ وَكِلْتَا يَدَيْهِ يَمِينٌ، وَإِنْ كَانَتْ تَمْرَةً. فَتَرْبُو فِي كَفِّ الرَّحْمَنِ حَتَّى تَكُونَ أَعَظَمَ مِنَ الْجَبَلِ كَمَا يُرَبِّى أَحَكُمْ فَلُوَّهُ أَوْ فَصِيلَهُ[. أخرجه الستة إ أبا دَاوُد.قَوْلِهِ-فتربو-أى تكثر وتزيد.وَكَفُّ الرَّحْمَنِ-هنا محل قبول الصدقة التي توضع فيه، وإ ف كف اللّه و جارحة؛ تَعَالَى اللّه عما يَقُولُ الظالمون والمجسمون عموا كبيرا.وَالْفَلُوُّ الْمُهْر أو ما يولد. وَالْفَصِيلُ الْمُهر أول ما يولد.وَالْفَصِيلَ. ولد الناقة إِلَى أن يفصل عن أمه .
1. (3249)- Ebu Hüreyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Temiz þeylerinden kim ne tasadduk ederse -ki Allah sadece temizi kabul eder- Rahmân onu sað eliyle alýr -ki O´nun her iki eli de saðdýr- bu sadaka bir tek hurma bile olsa, O, Rahmân´ýn avucunda daðdan daha iri oluncaya kadar büyür, týpký sizin bir tayý veya bir boduðu büyütmeniz gibi (O da sadakanýzý büyütür)."[2]
AÇIKLAMA:
1- Hadis, Allah Teâlâ Hazretlerinin temiz ve helal kazançtan yapýlan hayýrlarý kabul edeceðini belirtmektedir. Kurtubî, Allah´ýn haram kazançtan yapýlan sadakalarý kabul etmeyiþini, "Çünkü o mal, tasadduk edene ait deðildir. Kendine ait olmayan malda tasarruftan kiþi yasaklanmýþtýr. Halbuki, burada tasadduk eden kimse, yasaða raðmen hareket etmiþ olmaktadýr. Allah bunu ondan kabul edecek olsa muhal bir durum ortaya çýkar. Bu iþ ayný anda hem yasaklanmýþ hem emredilmiþ olur."
2- "Sað elle almasý" meselesine gelince: Önce þunu belirtelim, Allah´a el nisbet edilmesi bir teþbihten ibârettir. Allah hiçbir þeye benzemez. O´nun bizim gibi eli, ayaðý olmasý mevzubahis olamaz. Ancak, Ýlâhî ve Rabbânî hakikatleri insanlarýn anlayabilmeleri için, insanlarýn me´lûfu olduklarý tabirlerle ifade etmek vazgeçilmesi imkansýz bir zarurettir. Âyet ve hadislerde buna sýkça rastlanýr. Kelimelerin âlem-i þehadetle ilgili zâhirî mânalarýnda takýlýp kalarak Allah´ý insana benzetmek, kelâmýn maksudu olan mânayý aramamak büyük hata olur. Geçmiþte birkýsým insanlar bu hataya düþerek hem gereksiz münakaþalara ve hem de itikadi bozukluk ve sapmalara sebep olmuþlardýr.
Tirmizî, Ehl-i Sünnet âlimlerinin: "Bu çeþit hadislere inanýrýz ancak teþbih tevehhüm etmeyiz, keyfiyeti hakkýnda da bir þey söylemeyiz" dediklerini kaydeder.
Mâzirî bu sözdeki hakiki maksadý þöyle açýklar: "Bu ve benzeri hadislerde, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), Araplarýn kitapta alýþtýklarý üslûba uygun olarak ifâde-i meramda bulunmaktadýr, maksadý, anlamalarýný saðlamaktýr. Sað el tabiriyle sadakanýn makbuliyetini kinaye etmiþtir, terbiye (büyütme) tabiriyle de sevabýn artýrýlmasýný kinaye etmiþtir."
Kadý Ýyaz da þunu söyler: "Razý olunan þey sað elle karþýlanýp onunla alýnmasý sebebiyle, benzer durumlarda hep ayný ifadeye yer verilir ve makbuliyet, sað el ile istiare edilir."
Bazýlarý: "Sað el ile kabul ciheti ifade edilir, çünkü sol el bunun zýddýdýr."
Bazýlarý: "Murâd, kendisine sadaka verilen sað eldir. Bunu mülk ve tahsis izafetiyle Allah´a izafe etmiþtir, çünkü bu sadakayý alan kimsenin sað eline Allah rýzasý için koymuþtur."
Bazýlarý: "Bundan maksad süratle kabul edildiðini ifade etmektir" demiþtir.
Zeyn Ýbnu´l- Münir´in yorumu da þöyle: "Rýza ve kabul´ün "sað elle almak"la kinaye edilmesi, ma´kul mânalarýn zihinde tesbitini yapmak, ruhlarda, maddi þeylerin anlaþýlmasý seviyesinde anlaþýlmasýný saðlamaktýr. Bir baþka ifadeyle, böylece kiþi, sadakasýnýn kabul edileceði hususunda þekke düþmez, nasýl ki, bir þeyin sað elle alýndýðýný gözleriyle gören kimsenin bundan þekke düþmediði gibi. Ancak buradaki alma, alýþa geldiðimiz alma, onu alan da insanî bir uzuv deðildir."
3- Sadakanýn artmasýný ifade eden tabirler muhtelif rivayetlerde farklý kelimelerle ifade edilmiþtir: "(Tek hurma tanesi) daðdan daha büyük olur"; "Kýyamet günü... Uhud daðýndan daha büyük...", "Tek lokma Uhud daðý kadar olur." Bazý rivayetlere, Resulullah´ýn sözünü te´yiden Kur´an´dan þu ayet-i kerime ilave edilmiþtir: "Allah ribayý eksiltir, sadakalarý artýrýr" (Bakara 276).
4- Sadakanýn artmasýný ifade ederken deve ve at yavrularýnýn (boduk ve tay) zikrinde de âlimler incelik görürler: Bunlar en büyük hayvanlardýr, artmanýn ziyade olacaðýna iþaret vardýr. Ayrýca, sadaka amelin ürünüdür, ürün (yavru) ise en ziyade terbiyeye, itinaya muhtaçtýr. Ýtina ve alâka güzel olursa en mükemmel þekilde büyür. Öyleyse, insanoðlunun ameli de böyledir. Hususen sadaka kiþi helal kazancýndan, kazancýnýn iyisinden Allah yolunda tasadduk ederse, onun terbiyesi (yani büyütülüp artýrýlmasý) ile bizzat Allah ilgilenecek, bir hurma dânesini dað kadar büyütecek demektir.[3]
ـ2 ـ21 -وَعَنْه رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قَالَ: ]قَالَ رَسُولُ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: بَيْنَا رَجُلٌ فِي فََةٍ مِنَ ا‘َرْضِ إِذْ سَمِعَ صَوْتًا فِي سَحَابَةِ اسْقِ حَدِيقَةَ فَُنٍ. فَتَنَحَّى ذَلِكَ السَّحَابُ فَأَفْرَغَ مَاءَهُ فِي حَرَّةٍ فَإِذَا شَرْجَةٌ مِنْ تِلْكَ الشِّرَاجِ قَدِ اسْتَوْعَبَتْ ذَلِكَ الْمَاءَ. فَتَتَبَّعَ الْمَاءَ فَإِذَا رَجُلٌ قَائِمٌ فِي حَدِيقَةٍ يُحَوِّلُ الْمَاءَ بِمِسْحَاتِهِ. فَقَالَ لَهُ: يَا عَبْدُ اللّهِ، مَا اسْمُكَ لِمَ ؟ قَالَ فَُنٌ، اِسْمُ الَّذِي سَمِعَ فِي السَّحَابَةِ. فَقَالَ لَهُ: يَا عَبْدَ اللّهِ، لِمَ سَألْتَنِي عَنْ اسْمِي؟ قَالَ: سَمِعْتُ صَوْتًا فِي السَّحَابِ الَّذِي هَذَا مَاؤُهُ يَقُولُ: اِسْقِ حَدِيقَةَ فَُنٍ، ِسْمِكَ. فَمَا تَصْنَعُ فِيهَا؟ قَالَ: أَمَّا إِذْ قُلْتَ هَذَا فَإِنِّي أنْظُرُ إِلَى مَا يَخْرُجُ مِنْهَا فَأتَصَدَّقُ بِثُلِثِهِ.وَآكُلُ أَنَا وَعِيَالِي ثُلُثَهُ، وَأرُدَّ فِيهَا ثُلُثَهُ[. أخرجه مسلم.»الحَرَّةُ« بفتح الحاء: ا‘رض ذات الحجارة السوداء.»وَالشَّرْجَةُ« واحدة الشراج وهى مسايل الماء إِلَى السهل من ا‘رض.»وَالمِسْحَاةُ« المجرفة من الحديد .
2. (3250)- Yine Hz. Ebu Hüreyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bir adam boþ bir arazide giderken bulut içinden gelen bir ses iþitti: "Falancanýn bahçesini sula!" diyordu. O bulut uzaklaþarak suyunu bir ketire (kayalýða) boþalttý. Derken oradaki sel yollarýndan biri bu sularýn tamamýný akýtmaya baþladý. Adam da suyun istikametini takiben yürüdü. Bir müddet sonra, suyu bahçesine çevirmek üzere elinde bir kürek, çalýþan bir adam gördü. Ona:
"Ey Allah´ýn kulu ismin ne?" diye sordu.
"Falan!" dedi. Bu isim, adamýn buluttan iþittiði isimdi. Bu sefer o sordu:
"Ey Allah´ýn kulu, peki sen benim adýmý niye sordun?"
"Ben sana þu suyu getiren buluttan bir ses iþitmiþtim, senin ismini söyleyerek "Falanýn bahçesini sula!" diyordu. Sen bahçede ne yapýyorsun?"
"Madem ki sordun söyleyeyim. Ben bu bahçeden çýkan mahsule nezaret ederim. Ondan çýkan mahsulün üçte birini tasadduk ederim. Üçte birini ben ve ailem yeriz, üçte birini de bahçeye iâde ederim" dedi."[4]
ـ3251 ـ3 -وَعَنْه رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قَالَ: ]قَالَ رَسُولُ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: سَبَقَ دِرْهَمٌ مَائَةَ أَلْفِ دِرْهَمٍ. قِيلَ: وَكَيْفَ ذَلِكَ يَا رَسُولَ للّهِ؟ قَالَ: كَانَ لِرَجُلٍ دِرْهَمَانِ فَتَصَدَّقَ بِأَجْوَدِهِمَا وَانْطَلَقَ آخِرُ إِلَى عُرْضِ مَالِهِ فَأَخْرَجَ مِنْهُ مِائَةَ أَلْفِ دِرْهَمٍ فَتَصَدَّقَ بِهَا[. أخرجه النسائي.»عُرْضُ الشَّيْءِ«. جانبه وناحيته .
3. (3251)- Yine Ebu Hüreyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Bir dirhem, yüzbin dirhemi geçmiþtir."
"Bu nasýl olur, ey Allah´ýn Resulü?" diye sordular. Þu cevabý verdi.
"Bir adamýn iki dirhemi vardý. Bunlardan daha iyisini tasadduk etti, Diðeri ise, malýnýn yanýna varýp, malýndan yüzbin dirhem çýkardý ve onu tasadduk etti."[5]
AÇIKLAMA:
Hadis, baðýþlanan malýn Allah yanýndaki kýymeti, onun azlýðýna çokluðuna bakmadýðýný, baðýþlayanýn haline ve niyyetine baktýðýný göstermektedir. Hadiste bir dirhem veren, malýnýn yarýsýný vermiþ olmaktadýr. Ayrýca o, ancak kavîlerin baðýþta bulunabileceði bir halde vermiþ olmaktadýr. Böylece bunun ücreti, himmeti nisbetinde olacaktýr. Halbuki zengin olan kiþi, malýnýn yarýsýný vermiþ deðildir. Ayrýca hiç kimsenin baðýþta bulunamayacaðý bir halde de deðildir. Yani normal olarak herkesin baðýþ yapacaðý bir haldedir. Ve yine muhtemeldir ki, bu fakirin baðýþý, zenginin bu çok parayý baðýþlamasýna da sebep olmuþtur. Bu durumda, fakirin ücreti, zengininkini geçer. Çünkü sebep olmasý bakýmýndan zenginin ücretini aynen bir misliyle almýþtýr. Buna kendi koyduðu tek dirhem dâhil olunca zengini geçmiþ olmaktadýr. Gerçi hadiste bu te´vili destekleyen bir karine mevcut deðildir. Çünkü tek dirhemi veren fakirin önce davrandýðý, zenginin buna bakarak hamiyete geldiði ve fedakârlýkta bulunduðunu söylememize imkan verecek bir ifade yoktur. Ancak, fakirin koyduðu tek dirhemin sevabýný bu derece artýran husus, niyetindeki hulûsiyetten gelebilir. "Yarabbi, imkâným olsaydý senin yolunda daha ziyâde tasaddukta bulunurdum. Sen, uðrunda bütün mallarýn, canlarýn feda edileceði yegâne Rabbimizsin. Senin yolunda harcananýn boþa olmadýðýna, onu binlerle yüzbinlerle katlayarak mükâfatlandýracaðýna inanýyorum, ben kulundan bunu kabul buyur ey Rabbim!" diyerek yapýlan az baðýþýn, "Kimsenin yapamadýðý kadar baðýþ yapmaktayým" havasý içinde çok baðýþ yapandan, Allah indinde daha makbul olacaðýný kavramak zor olmaz. Esasen hadiste de; "Mü´minin niyyeti amelinden daha hayýrlýdýr" buyrulmuþtur.[6]
ـ3252 ـ4 -وَعَنْ اِبْنِ عَبَّاسٍ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما: ]أَنَّهُ جَاءَهُ سَائِلٌ: فَقَالَ لَهُ اِبْنُ عَبَّاسٍ: أَتَشْهَدُ أَنْ َ إِلَهَ إَِّ اللّهُ؟ قَالَ: نَعَمْ. قَالَ: فَتَصُومُ وَتُصَلِّي؟ قَالَ: نَعَمْ. قَالَ: سَأَلْتُ وَلِلسَّائِلِ حَقٌّ، إِنَّهُ يَحِقُّ عَلَيْنَا أَنْ نَصِلَكَ. فَأَعْطَاهُ ثَوْبًا وَقَالَ: سَمِعْتُ رَسُولَ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ يَقُولُ: مَا مِنْ مُسْلِمٍ يَكْسُو مُسْلِمًا ثَوْبًا إَِّ كَانَ فِي حِفْظِ اللّهِ تَعَالَى مَا دَامَ عَلَيْهِ مِنْهُ خِرْقَةٌ[. أخرجه الترمذي .
4. (3252)- Ýbnu Abbâs (radýyallahu anhümâ)´ýn anlattýðýna göre, kendisine bir dilenci gelmiþ o da dilenciye sormuþtur:
"Allah´tan baþka ilah olmadýðýna ve Muhammed aleyhissalâtu vesselâm´ýn O´nun elçisi olduðuna þehadet ediyor musun.", Adam, "Evet!" deyince tekrar sormuþtur: "Oruç tutuyor musun?" Adam tekrar "Evet!" demiþtir. Bunun üzerine Ýbnu Abbâs:
"Sen istedin. Ýsteyenin bir hakký vardýr. Bizim de isteyene vermek, üzerimize vazifedir" der ve ona bir elbise verir. Sonra ilaveten der ki:
"Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ý iþittim þöyle demiþti: "Bir müslümana elbise giydiren her müslüman mutlaka Allah´ýn hýfzý altýndadýr, ta o giydirdiðinden bir parça onun üzerinde bulundukça."[7]
AÇIKLAMA:
1- Bu hadis, müslümanlarý giydirmeye teþvik etmektedir. Hatta hadiste gelen "müslüman" kaydý ve buna ilaveten Hz. Ýbnu Abbâs´ýn dilenciyi imaný açýsýndan imtihan etmiþ olmasý, gayr-ý müslimin giydirilmesinde burada vaadedilen sevabýn olmayacaðý hükmünün çýkarýlmasýna yol açmýþtýr.
2- Hadis ayrýca, yeni ve saðlam giyecek vermeye de teþvik etmiþ olmâktadýr. Zira elbise ne kadar dayanýrsa fakirin üzerinde o kadar uzun müddet kalýr. Hadis ise, elbise eskiyinceye kadar yani kullanýldýðý müddetçe, baðýþý yapana dünyevî ve uhrevî himaye-i Ýlâhi vaadetmektedir.
3- Bu hadis, fakirlik mi üstün, zenginlik mi? ihtilafýnda "zenginlik" diyenlere delil sunmaktadýr. Çünkü, fayda ve ihsan Allah´ýn sýfatlarýndandýr. Allah Teâla Hazretleri kendi sýfatlarýndan biriyle muttasýf olanlarý sever. Zenginlik ve cömertlik sýfatýný da, Zat-ý akdeslerinin sýfatý olduðuna göre, zenginlik ve cûd´u sevecektir.
4- Ýbnu Abbâs´ý "Ýsteyenin bir hakký vardýr" demeye sevkeden husus þu âyet-i kerime olabilir: "Onlarýn mallarýnda muhtaç ve yoksullar için bir hak vardýr" (Zariyat 19). Mamafif bu husus bazý hadislerde de ele alýnmýþtýr. Ahmed Ýbnu Hanbel ve Ebu Dâvud´da rivayet edilen bir hadiste, "Ýsteyen, at üzerinde gelse bile ona bir hak vardýr."
Sâil´i, Ýbnu´l- Esir, "Dilenen, isteyen" diye tarif eder. Mahrum´u Ýbnu Abbas (radýyallahu anhümâ) ve Mücâhid: "Beytü´l-maldan (þu veya bu þekilde) herhangi bir pay almayan, geçimini saðladýðý bir geliri veya mesleði olmayan fakir kimse" olarak tavsif eder. Hz. Aiþe (radýyallahu anhâ): "Kazancý ihtiyacýný karþýlayamayan fakir" diye tarif etmiþtir. Dahhâk: "Malýný (sel, yangýn, âfet gibi bir sebeple) kaybeden kimse" diye tarif ederken, Zührî de: "Ýnsanlara ihtiyacýný açmayan, onlardan hiçbir þey istemeyen kimsedir" demiþtir.
Ýslam âlimleri, dilencilik yaparak nefsini alçaltan kimseyi sû-i zanla karþýlamamak, güler yüz, tatlý söz ve ikramla karþýlamak gerektiðine hükmetmiþlerdir. Hattâbî, "Dilenen, at üzerinde bile gelse ona bir hak vardýr" hadisinde dilenciler hakkýnda hüsn-ü zan edilmesinin "emredildiðini" belirtir; "onlarý tasdik imkaný varken tekzible karþýlamamak icabettiðine" dikkat çeker. Hadisin: "Dilencinin görünüþü seni þüpheye atsa bile, ata binerek gelmiþ olsa bile onu mahrum býrakma" diye emrettiðini söyler ve ilave eder: "Zira, bazan kiþinin atý olur ama, geride býraktýðý âilesi ve borcu da olur ve içinde bulunduðu bu þartlar sadaka almasýný câiz kýlar. Bazan da adam yolcudur, memleketinde zengin olsa bile sadaka almasý câizdir." Ýbnu´l-Esir gâzi ve borçlularýn da sadaka almalarýnýn câiz olduðunu belirtir.
Hülasa âlimler, çeþitli meþru sebepler göstererek, kapýya gelenlerin boþ çevrilmemesi gerektiði sonucuna varýrlar. Ancak, fakir diye sadakadan verilen kimsenin fakir olmadýðýnýn ortaya çýkmasý halinde alýnacak tavýr hususunda ihtilaf edilmiþtir. Ebu Hanife ve Ýmam Muhammed, Hasan Basri, verenden sadaka borcu düþer demiþlerdir. Sevrî ve iki görüþünden birinde Þâfiî ve Ebu Yusuf sadaka borcunun düþmeyeceðini söylemiþlerdir.[8]
ـ3253 ـ5 -وَعَنْ أَبِي سَعِيدِ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ: ]أَنَّ أَعْرَابِيًّا قَالَ يَا رَسُولَ للّهِ: أَخْبِرْنِي عَنِ الْهِجْرَةِ. فَقَالَ: وَيْحَكَ إِنَّ شَأْنَهَا شَدِيدٌ، فَهَلْ لَكَ مِنْ إِبِلٍ؟ قَالَ: نَعَمْ. قَالَ: فَتُعْطِي صَدَقَتَهَا؟ قَالَ: نَعَمْ. قَالَ: فَهَلْ تَمْنَحُ مِنْهَا؟ قَالَ: نَعَمْ. قَالَ: فَتَحْلُبُهَا يَوْمَ وِرْدَهَا؟ قَالَ: نَعَمْ. قَالَ: فَاعْمَلْ مِنْ وَرَاءِ الْبِحَارِ فَإَِّن اللّهَ لَنْ يَتْرُكَ مِنْ عَمَلِكَ شَيْئًا[. أخرجه الخمسة إ الترمذي .
5. (3253)- Ebu Sa´id (radýyallahu anh) anlatýyor: "Bir bedevi gelerek: "Ey Allah´ýn Resûlü! Bana hicretten haber ver!" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Vah sana! O aðýr bir iþtir. Senin develerin var mý?" dedi. Adam, "Evet!" deyince:
"Zekatlarýný veriyor musun?" diye sordu. Adam yine "Evet!" deyince:
"Öyleyse sen o uzaklarda kal ve çalýþ, zira Allah senin amelinden hiçbir þeyi eksiltmeyecektir" buyurdu."[9]
AÇIKLAMA:
1- Resulullah´a yapýlan bu müracaat Mekke Fethi´nden sonra olmalýdýr. Çünkü ondan önce hicret, her mü´mine farz-ý ayn mesabesinde idi. Hicretle ilgili bölümde geniþçe tahlil edeceðimiz üzere (5779. hadisten sonraki tahlil) hem müslümanlarýn azýnlýk kalarak azýlý düþmanlar içerisinde eriyip gitmemeleri, hem de Medine´de zayýf durumda olan Ýslam Devletinin güçlenmesi için, her yeni müslüman, her ne zorluk olursa olsun, Medine´ye hicret etmek zorunda idi. Buradaki hadis, bedevînin iþinin baþýnda kalmasýný, bu takdirde amelinden hiçbir þey eksiltilmeyeceðini tavsiye etmektedir. Bu tavsiye, þartlarýn deðiþtiðini, herkesin dilediði yerde Ýslam´ý yaþayabilecek hale geldiðini ifade eder.
2- Hadiste develerin zekatý meselesi de geçmektedir. Ancak bu husus zekâtla ilgili bölümde tahlil edildiði için burada meseleye girmeyeceðiz.[10]
ـ3254 ـ6 -وَعَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قَالَ: ]قَالَ رَسُولُ للّهِ صَلَّي اللّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ: الصَّدَقَةُ تُطْفِئُ غَضَبَ الرَّبِّ وَتَدْفَعُ مِيتَةَ السُّوءِ[. أخرجه والترمذي .
6. (3254)- Ebu Hüreyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sadaka Rabbin öfkesini söndürür ve kötü ölü mü bertaraf eder."[11] (Tirmizî, Zekât 28, (664).]