Kütübü Sitte
Pages: 1
Sihir ve Kehanet By: sumeyye Date: 20 Nisan 2010, 10:59:33
Sihir ve Kehanet







SÝHÝR VE KEHANETLE ÝLGÝLÝ BÖLÜM
UMUMÝ AÇIKLAMA
Sihir Tesiri
Sihrin Çeþitleri
1- "Keldânîlerin Sihri
2- Ashâb-ý Evhamýn Ve Kuvvetli Nefislerin Sihri
3- Arzdaki Ruhlardan Yardým Görerek Yapýlan Sihir
4- Tahayyülât Ve Gözbaðlama Denen Sihir Çeþidi
5- Çeþitli Sanat Oyunlarýna Dayanarak Yapýlan Aletlerin Yardýmýyla Ortaya Konan Acayip Ýþler
6- Bazý Ýlaç, Ot Ve Cisimlerin Kimyevi Hassalarýndan Ýstifade Ederek Yapýlan Sihir
7- Kalbi Baðlamak Sûretiyle Sihir
8- Koðuculuk, Gammazlýk, Kýþkýrtýcýlýk Gibi Gizli Tezvirat, Þantaj Vs. Akla Gelebilecek Yollar
9- Çaðdaþ Sihir Ve Ýki Sûrenin Mesajý
Sihrin Hükmü
Sihri Câiz Kýlan Þartlar
Sihir - Mûcize – Keramet
Sihrin Kapasitesi
Kehânet
Kehânetin Hükmü

SÝHÝR VE KEHANETLE ÝLGÝLÝ BÖLÜM

UMUMÝ AÇIKLAMA


Sihir ve kehanet insanlýðýn en eski meþguliyetlerinden biridir. Kur´ ân´da Hz. Nûh´un sihirbazlýkla ithamý görterir ki Nuh kavmi sihri bilmekte ve onunla meþgul olmaktadýr. Firavun kavminin sihirle meþguliyeti çok daha yaygýn bir hal arzeder. Sihir deyince örfen ne anlarsak anlayalým, aslen sebebi gizli olan ince þey demektir. Ancak kelimenin çok yaygýn kullanýlýþý vardýr, farklý þekilllerde anlaþýlmýþ ve tarif edilmiþtir. Dikkat çekeceðimiz farklýlýklar mesele üzerinde âlimlerin ihtilafýna delâlet etmez, bilakis "sihir"in oldukça zengin bir çeþitliliðe þâmil olduðunu görterir. Ezherî´nin tarifinde sihir, asýl itibariyle, "Bir þeyi hakikatýndan bir baþka þeye çevirmektir." Sâhir yani, sihirbaz da, bâtýlý hak suretinde görteren, bir þeyi hakikatinden baþka þekilde hayalde canlandýran kimsedir. Lisânu´l-Arab´ýn kaydettiði bir açýklamaya göre "Arab´ýn "sihr" e sihir demesinin sebebi, onun, sýhhati hastalýða çevirmesidir. Sözgelimi: "Onu sihirledi" denince "onu buðzdan sevgiye getirdi" anlaþýlmýþtýr.

Çoðu kere örfte sihir deyince baþkasý üzerinde hasýl edilen bir tesir, bir yönlendime, bir aldatma, hayallendirme ve zanna düþürme anlaþýlýr.

Þer´î örfde, sihir gizli bir sebeple gerçeðin hilafýný tahayyül ettirip aldatan, þarlatanlýk, yaldýzcýlýk, göz boyamacýlýðý, aldatmacýlýk gibi menfî yolda cereyan eden herhangi bir þey demektir. Mutlak bir þekilde söylenince dinen yasaklanmýþ olan mezmumu sihir anlaþýlýr. Zîra, bunda esrarengiz bir surette hakký bâtýl, bâtýlý hak, hakikatý hayal, hayali hakikat görtermek vardýr. Kur´ân-ý Kerîm´de, Hz. Mûsa ile yarýþmaya kalkan Firavun´un sihirbazlarýnýn yaptýklarý sihirler bu aldatmaca nev´ine girer.

Ancak sihir, ruhlar üzerinde hâsýl edilen müsbet tesir için de kullanýlýr. Söz gelimi Resûlullâh´ýn, "Güzel ifadede (beyan) sihir vadýr" hadisinde ifade edilen sihir mezmum olamaz. Zaten bu cümle, dinleyenleri ikna ve teshir eden cerbezeli bir hitabet üzerine takdir makamýnda ifade buyurulmuþtur.

Þu halde, sihir deyince, nefsinde harika olan yani, tabiat kanunlarýna uymayan onlara ters düþen harikulade bir hadise anlamak yanlýþ olur. Sihir hadisesi, sebebi esrar perdesi altýnda kaldýðý için, seyredeni þaþýrtan, bu sebeple aldatan zahiri cazibeye sahip bir hadisedir. Öyle ise onun dayandýðý bu sebep bilindiði takdirde esrârý kalmaz, hârikalýðý yok olur, câzibesini de kaybeder. Mahiyeti yeterince bilinmeyen her þey mesela bir hakikat bile, bunu bilmeyenleri iðfal etmede kullanýlabilir ve bu onlar için bir sihir olur. Bu sözle, ilmen îzahý yapýlmayan her þeye sihir iddiasýnda bulunmuþ olmuyoruz. Ama bunlar, insanlarý aldatma vasýtasý yapýlarak sihire dönüþtürülebilir diyoruz. Öyle ise insanlarý aldatmada, ruhlarýna tesir ederek kalplerini istenen menfi yönlere çevirmede baþvurulan çarelerin hepsine sihir nazarýyla bakýlabilir.

Her devirde açýkgöz sûiniyet sahipleri, insanlarca mahiyeti yeterince bilinmeyen çeþitli âdiyâtý, aldatma vasýtasý yaparak, onlara sihir mahiyeti kazandýrmýþlardýr. Ýlim, sanat, edebiyat, felsefe, þiir, elçabukluðu nevinden çeþitli maharetler tarih boyunca, insanlarý aldatmada hep kullanýla gelmiþlerdir. Avam-ý nass, sûiniyet sahiplerince kullanýlan bu vasýtalarý hep sihir olarak bilmiþtir.

Þunu da belirtmek isteriz, sihir denen bir vak´anýn varlýðýndan, þümûlüne, çeþitlerine, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e sihir yapýlýp yapýlmadýðýna, sihrin câiz olup olmayacaðýna ve hatta sihrin tarifine varýncaya kadar pek çok meselede Ýslam âlimleri münakaþa etmiþler, bazan ittifaklý, bazan ihtilaflý deðiþik görüþler ortaya atmýþlardýr.[1]



Sihir Tesiri:


Ýslam âlimleri bidayetten beri, çok deðiþik þekillerde tezahür etse de insan ruhunun bazý hâricî âmillerle tesir altýna alýnabileceðini kabul ederler. Bu tesirlerin sûiniyete mebnî olarak fâsýklar tarafýndan hasýl edilen bütün çeþitlerini sihir kelimesiyle ifade ederler.

Sihrin varlýðýna delalet eden Kur´ânî âyetler var. Hz. Mûsa´nýn Firavun´la olan mücadelesi bir noktada sihirmucize karþýlaþmasýna dökülür.[2]

Yine Kur´an´da anlatýlan Hârut ve Mârut adýnda iki meleðin sihir öðretme vak´asý da sihir hadisesini kabule zorlayan Kur´ânî bir delil olmaktadýr:

"...Fakat o þeytanlar kafirlerdir ki insanlara sihri ve Babil´deki iki meleðe Hârut ve Mârut´a indirilen þeyleri öðretiyorlardý. Halbuki onlar (o iki melek): "Biz ancak fitneyiz (imtihan için gönderildik), sakýn (sihir, büyü yapýp da) kâfir olma" demedikçe hiç bir kimseye (sihir) öðretmezlerdi. Ýþte onlardan (o iki melekten) koca ile karýsýnýn arasýný ayýracak þeyler öðrendiler. Halbuki (sihirbazlar), Allah´ýn izni olmadýkça onunla hiçbir kimseye zarar verici deðillerdir. Onlar ise kendilerini zarara sokacak, onlara faide vermeyecek þeyleri öðretiyorlardý. Andolsun, onlar muhakkak biliyorlardý ki, onu (sihri) satýn alan (ona revaç veren) kimsenin âhiretten hiçbir nasibi yoktur. Onlar kendilerini cidden ne kötü þey mukabilinde sattýklarýný bilmiþ olsalardý" (Bakara 102).

Bu âyetin meâli þüphesiz bir çok sualleri beraberinde getirecektir. Sözgelimi, bu meleklerin öðrettiði þey vahiy nev´inden mi, ilham nev´inden mi idi? Âlimler, herkesin mazhar olabileceði ilham nev´inden olduðunu belirtirler, çünkü onlar Cebrâil gibi vahiy getiren meleklerden deðildir.

Öðretilenlerin mahiyetine gelince, Elmalýlý merhum bunlarýn yaratýlýþ sýrlarýndan bazý harika ve garip þeyler olduðunu, bunlar esas itibariyle þerr olmayýp, þerre de müsait bulunduklarýný, meleklerin öðrenenlere bu bilgilerin þerde kullanýlmalarýnýn küfür olacaðýný belirterek "sakýn þerde kullanmayýn" dediklerini belirtir. Öyle ise Bâbil halkýna meleklerin öðrettiði þeyler hadd-i zatýnda sihir deðildir, fakat sihir olarak kullanýlabilecek þeylerdir. Ne var ki, sihir olarak kullanýlmalarý mahz-ý küfürdür. Bu küfrî mahiyetleri sebebiyle âyette bunlarýn sihir olduðu ifade edilmiþtir. Gerçekten de hemen hemen her ilim böyledir, aslýnda hepsi muhteremdir, ama kötüye de kullanýlarak þerre âlet edilebilir. Ýlim ne kadar harika, ince ve herkesin kavrayamayacaðý kadar yüksek olursa, þerre ve fitneye âlet edilme ihtimali de o nisbette fazla olur. Bu sebepledir ki, hak dini isbat ve diðer ilimler bahane edilerek âlemde ne kadar küfürler, mel´anetler iþlenip hayra kullanýlýrsa zehirlerden ilaç elde edilir, þerre kullanýlýrsa ilaçlardan zehirler hâsýl edilir. Bu durumu gözönüne alan müslüman âlimi hiçbir ilmi "þerdir, haramdýr" diye damgalamamýþlardýr. Hatta, belirteceðimiz üzere sihri bile öðrenmek þerr ve haram sayýlmamýþtýr. Sihri kötü maksadlarda kullanmak haramdýr, yasaktýr.

Âyet-i kerîme, Hârut ve Mârut´a öðretilen ilmi de mutlak olarak haram îlan etmemiþtir. Kötüye kullanýlmasýný haram etmiþtir. Öyle ise sihir amelî bir ilimdir, þerr ve tezvir san´atýdýr. Bu amel bazý hakiki ilimlere mütevakkýf olabilir. Ve bu ilimlerin kötüye kullanýlmasýyla mezmum olan sihir hasýl edilir.

Öyle ise sihir, þeytânî bir ameldir ve iki farklý asla dayanmaktadýr:

1- Þeytanlarýn uydurduklarý eracif denen[3] hakikatsýz aldatmacadýr.

2- Bâbildeki gibi, özü ve aslý melekî olan bazý hakîkî ilimlere ve garip sanatlara dayanan harikalardýr.

Âyetin hatýra getirebileceði diðer bir husus "Melekler sihir öðretir mi?" sorusudur. Yapýlan açýklamalardan anlaþýlacaðý üzere, melek nefsinde bâtýl olan sihir öðretmez, fakat meleðin hayýr maksadýyla öðrettiði gerçek ilim, kötü niyetli kimseler tarafýndan þerde ve fesadda kullanýlabilir. Hârut ve Mârut´un öðrettikleri de böyledir. Aslýnda onlar sihir öðretmemiþler, sihre alet edilebilecek gerçek ilim öðretmiþlerdir.

Elmalýlý merhum, sadedinde olduðumuz âyetle ilgili açýklamayý þöyle noktalar: "...Karý ile kocasýný ayýranlar, bu kadar kuvvetli bir râbýtayý ictimaiyeyi kýranlar, bir hey´et-i ictimaiyyeye neler yapmazlar? Komþular, hemþehriler beyninde neler yapmazlar? Efrâd-ý milleti birbirlerine mi düþürmez, hükümet ile tebaasýnýn arasýný mý açmaz, ihtilaller mi çýkarmazlar? Âyet bu noktada bize gösteriyor ki, sihrin en büyük te´siri ruhlar üzerindedir, fikirleri bozar, kalpleri çeler, ahlaký berbat, cemiyetleri periþan eder. Binaenaleyh sihrin aslý yoktur diye aldanmamalýdýr. Ve böyle sihirlerden sakýnmalýdýr."[4]


radyobeyan