Zinet5 By: armi Date: 19 Nisan 2010, 16:17:46
SAÇTAKÝ AKLARIN YOLUNMASI
ـ1ـ عن عمرو بن شعيب عن أبيه عن جده رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّهِ # َ تَنْتِفُوا الشَّيْبَ، فإنَّهُ مَا مِنْ مُسْلِمٍ يَشِيبُ شَيْبَةً في ا“سَْم إّ كانَتْ لَهُ نُوراً يَوْمَ الْقِيَامَةِ[. أخرجه أصحاب السنن، واللفظ ‘بى داود.وفي رواية: ]كَتَبَ اللّهُ لَهُ بِهَا حَسَنَةً، وَحَطَّ عَنْهُ بِهَا خَطِيئَةً[.
1. (2132)- Amr Ýbnu Þu´ayb an ebîhi an ceddihî (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Saçtaki aklarý yolmayýn. Zîra bir kimse müslüman iken tek bir kýl bile aðarmýþ olsa, bu Kýyamet günü onun için mutlaka bir nur olur." [Ebû Dâvud, Tereccül 17, (4202); Tirmizî, Edeb 56, (2822); Nesâî, Zînet 13, (8, 136); Ýbnu Mâce, Edeb 25, (3721); Müslim, Fedâil 100, (2341). Hadisin metni Ebû Dâvud´dan alýnmadýr.]
Bir rivâyette þöyle denmiþtir: "Allah ona bu sebeble sevap yazdý, onun sebebiyle ondan günah affetti."[83]
AÇIKLAMA:
Saçtaki beyazlarýn boyanmasýna izin verildiði halde yolunmasýna izin verilmemektedir. Ýbnu´l-Ârabî, ak kýllarýn yolunma yasaðýný hilkati aslýndan deðiþtirme sebebine baðlar. Yani boyamada hilkati deðiþtirme olmadýðý halde, yolmada deðiþtirme vardýr. Bakan kimse, boyanmýþ saçta bir eksiklik (yani hilkat deðiþmesi) görmez.
Tirmizî´nin rivâyetinde saç ve sakaldaki ak kýllar "müslümanýn nûru" olarak tavsîf edilir. Muvatta´nýn bir rivâyetinde ise (2151. hadise bak.) saçtaki aklar vakar olarak ifade edilmiþtir. Þârihler, bunu kiþinin vakarý, yani nefsin þehvânî arzulardan kýrýlmasý sebebiyle gurura, aldanmaya düþmesine mâni olan bir vakarý olarak açýklarlar. Devamla derler ki: "Bu hal, sâlih amellerin nurlanmasýný saðlar, böylece kiþinin kabrinde bir nur olur. Kýyamet günü haþredildiði zaman içinde bulunacaðý karanlýkta önünde ilerleyip yolunu aydýnlatan bir nur."
Müslim´in bir rivâyetinde Enes Ýbnu Mâlik þunu söyler: كُنَّا نَكْرَهُ اَنْ يَنْتِفَ الرَّجُلُ الشَّعْرَةَ الْبَيْضَاءَ مِنْ رَأسِهِ وَلِحْيَتِهِ "Biz kiþinin saç ve sakalýndaki beyaz kýllarý yolmasýný mekruh addederdik."[84]
BIYIGIN KESÝLMESÝ
ـ1ـ عن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قال رسولُ اللّهِ #: أنْهِكُوا الشَّواَربَ، وَأعْفُوا اللِّحى[. أخرجه الستة.وفي رواية للشيخين قال: ]مِنَ الْفِطْرَةِ حَلْقُ الْعَانَةِ، وَتَقْلِيمُ ا‘ظْفَارِ، وَقَصُّ الشَّارِبِ[. وفي أخرى: ]خَالِفُوا المُشْرِكِينَ، وَفِّرُوا اللِّحى، وَأحْفُوا الشِّوَارِبَ[. »النَّهكُ وا“حْفَاءُ«: المبالغة في القصّ.»وإعْفَاءُ اللّحْيَةِ«: تركها تقصّ حتى تعفو. أى تكثر.
1. (2133)- Ýbnu Ömer (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Býyýklarý kazýyýn, sakallarý serbest býrakýn." [Buhârî, Libâs 64, 65; Müslim, Tahâret 53, (259); Muvatta, Þa´ar 1, (2, 947); Ebû Dâvud, Tereccül 16, (4199); Tirmizî, Edeb 18, (2764); Nesâî, Tahâret 15, (1, 16).]
Sahîheyn´in bir rivayetinde þöyle denmiþtir: "Þu ameller fýtrattandýr: Kasýk traþý, týrnaklarýn kesilmesi, býyýklarýn kesilmesi."
Bir diðer rivâyette: "Müþriklere muhâlefet edin, sakallarýnýzý uzatýn, býyýklarýnýzý kesin" denir.[85]
AÇIKLAMA:
1- Farklý tariklerden gelen bu rivâyetler, müslümanlarýn yüzlerine verecekleri þekli tâyin etmektedirler:
* Býyýklar kesilecek.
* Sakal uzatýlacak.
Býyýðý traþ edip sakalý uzatma iþi bir rivayette müþriklere muhâlefet için gerekli kýlýnmýþ gözükmektedir. Müteâkiben göreceðimiz rivayette (2134), býyýðýndan almayýp uzatan "bizden deðil" tehdidine mâruz býrakýlarak mânevi bir müeyyide dahi getirilmiþtir.
Kesmenin miktarý ile ilgili ihtilafa müteakip hadiste yer vereceðiz.
2- Hadis, býyýklarýn kesilmesini fýtrat´tan bir amel olarak tavsif etmektedir. Buradaki "fýtrat" kelimesini âlimler: "Sünnet, yani uymamýz emredilen eski peygamberlerin sünneti" diye açýklamýþlardýr. Müslim´in bir rivayetinde "fýtrat´tan olan þeylerin ona kadar olduðu belirtilir: "Býyýðý kesmek, sakalý uzatmak, misvak kullanmak, burna su çekmek, aðza su çekmek, týrnak kesmek, parmak aralarýný ovalamak, koltuk altýný yolmak, kasýk traþý, su ile tahâretlenmek." (2147 ve 2148 numaralý hadislere ve açýklamalarýna bakýnýz.)[86]
ـ2ـ وعن زيد بن أرقم رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رَسُولُ اللّه #: مَنْ لَمْ يَأخُذْ مِنْ شَارِبِهِ فَلَيْسَ مِنَّا[. أخرجه الترمذي وصححه النسائى .
2. (2134)- Zeyd Ýbnu Erkâm (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Býyýðýndan kim almazsa bizden deðildir." [Tirmizî, Edeb 16, (2762); Nesâî, Tahâret 13, (1, 15).][87]
AÇIKLAMA:
1- Kaydedilen bu iki rivâyet býyýklarýn kesilip sakalýn uzatýlmasýný âmirdir. Sonuncu da, Resûlullah býyýðýndan almayaný (kesmeyeni) bizden deðildir diye þiddetli bir te´dibe tabi tutmaktadýr.
2- Âlimler, býyýktan alýnmasý gereken miktar hususunda ihtilaf etmiþlerdir. Selef´ten bir çoðu býyýklarýn dipten kesilmesi gereðine hükmetmiþtir. Bunlar hadislerde gelen اَحْفُوا وَانْهَكُوا gibi emirlere dayanýrlar. Bu kelimeler kesmede mübâlaða ifade eder. Bu görüþte olan Kûfîlere (Ebû Hanîfe, Züfer, Ebû Yûsuf ve Muhammed) (rahimehümullah) göre saç ve býyýklarýn kazýnmasý, kýsaltýlmasýndan efdaldir.
Bir kýsým âlimler de býyýðýn kökten traþ edilmesini yasaklamýþtýr. Ýmam Mâlik bunlardandýr. O, býyýðýný traþ edenleri cezalandýrmak (te´dîb etmek) gerektiðine hükmetmiþtir. Ýbnu´l-Kâsým´ýn rivâyetine göre Ýmam Mâlik, "Býyýðýn kazýnmasý bir nevi müsle´dir" demiþtir. Müsle, bilindiði üzere, düþman tarafýndan ölülerin cesedlerine yapýlan tasalluttur: Gözlerin oyulmasý, burun, kulak gibi uzuvlarýn koparýlmasý, iç organlarýn deþilmesi vs. Bütün bunlar hakaret için yapýlýr. Ýslâm bu çeþit saldýrýlarý yasaklamýþtýr. Ýmam Mâlik´in býyýðý kazýmayý müsle´ye benzetmesi, onun bu iþi ne derece sünnete aykýrý bulduðunu ifade eder. Muvatta´da: "Dudaklarýn uçlarý görülecek þekilde býyýklardan alýnýr" der.
Þafiî hazretlerinden, bazý Mâlikîlerin rivâyetine göre, býyýðýn traþ edilmesi meselesinde o da Ebû Hanîfe gibi hükmetmiþtir. Ancak Tahâvî bu mevzu üzerine, Þâfiî´nin ashabýndan el-Müzenî ve er-Rebî gibi gördüðüm kimseler, býyýklarýný dipten kesmekte idiler. Bu durum, onlarýn bu sünneti Þâfiî´den aldýklarýna delâlet eder."
el-Esrem´in Ýmam Ahmed´den rivayet ettiðine göre, o da býyýðýný son derece kýsa keserdi. Kendisine býyýk hususunda sorulunca da kýsa kesileceðini söylemiþtir.
Nevevî, Müslim Þerhi´nde bir kýsým ulemânýn: "Kiþi, dipten kazýmakla biraz uzatmak arasýnda muhayyerdir" diye hükmettiðini kaydeder. Tahâvî, Ashab´tan Ebû Saîd, Ebû Esyed, Râfi´ Ýbnu Hudeyc, Sehl Ýbnu Sa´d, Abdullah Ýbnu Ömer, Câbir, Ebû Hüreyre (radýyallâhu anhüm ecmaîn) gibi bir cemaatin, býyýklarý dipten kestiklerini belirtir.
Býyýklarýn dipten kesilmemesi kanaatinde olanlar Hz. Âiþe ve Ebû Hüreyre (radýyallâhu anhümâ) tarafýndan rivâyet edilen "Fýtratta on (Ebû Hüreyre rivâyetinde beþ) þey vardýr: "...Býyýðýn kesilmesi" hadisleri ile istidlâl ederler. Dipten kesilmesine hükmedenler kaydettiðimiz üzere kýsa kesilmesi (ihfâ) ile ilgili emriuhtevî sahih hadisle istidlâl ederler. Ayrýca Ýbnu Abbâs´ýn bir rivâyeti de Hz. Peygamber´in kýsa kestiðini belirtir.
Taberî´ye göre, "Sünnet her iki tarza da delâlet eder, arada herhangi bir teâruz da mevzubahis deðildir, zîra kass yani kesmek emri bir kýsmýn alýnmasýna delâlet eder, ihfâ yani kazýmak ise tamamýnýn kesilmesine delalet eder. Her iki rivâyet de sabittir, öyle ise kiþi dilediðinde muhayyerdir." Ýbnu Hacer: "Merfu hadislerde iki durumun da beraberce sübûtu, Taberî´nin sözünü râcih kýlmaktadýr" diyerek onu haklý bulur.
3-Hadiste "...bizden deðil" denmiþ olmasý, kâfir olur mânasýna gelmez. Þârihler: "Bizim sünnetimizle amel edenlerden deðildir" diye açýklamýþlardýr. Sünneti terkeden tekfir edilmez.[88]
ـ3ـ وعن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]كَانَ رَسُولُ اللّه # يَقُصُّ مِنْ شَاربِهِ وَيَقُولُ: إنَّ إبْرَاهِيمَ خَلِيلَ الرَّحْمنِ كَانَ يَفْعَلُهُ[ .
3. (2135)- Ýbnu Abbâs (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) býyýðýndan keser ve þöyle derdi: "Halîlu´rrahmân Ýbrahim (aleyhisselâm) de böyle yapardý." [Tirmizî, Edeb 16, (2761).][89]
AÇIKLAMA:
1- Bu rivâyet Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn baþ tuvaletinde Hz. Ýbrahim´e uyduðunu göstermektedir. Nitekim âyet-i kerîme´de Cenâbý Hakk þöyle haber vermektedir: "Rabbi, Ýbrahim´i birtakým emirlerle imtihan edince, o bunlarý yerine getirdi" (Bakara 124). Âyette kastedilen kelimât´ýn (emirler) neler olduðu hususunda ulemâ ihtilaf ederse de bir görüþe göre: "Baþla ilgili beþ, bedenle ilgili diðer beþ temizliktir. Baþla ilgili temizlikler: Býyýðýn kesilmesi, mazmaza (aðza su çekmek), istinþak (burna su çekmek), misvak ve saçýn ayrýlmasýdýr. Bedenle ilgili olanlar: Týrnaklarýn kesilmesi, kasýk traþý, sünnet olmak, koltuk altýnýn yolunmasý, büyük ve küçük abdestlerden sonra su ile tahâretlenmektir."
2-Bu rivâyet Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn býyýðýný kestiðini tescîl ediyor, ancak dipten mi, biraz üstten mi kestiði hususunda bir açýklýða yer vermiyor. Yukarýdaki hadiste kaydettiðimiz farklý görüþler de bu kapalýlýktan ileri gelmektedir. Ayný kapalýlýk, býyýklarýn kesilmesi hususunda Ashab´a (radýyallâhu anhüm) verdiði emirleri nakleden rivâyetlerde de mevcuttur. Ancak, Ebû Dâvud´un Sünen´inde yer alan Muðîre Ýbnu Þube rivayeti, bazý âlimlere zann-ý gâlib vermiþtir. Rivâyetin bizi ilgilendiren kýsmýnda þu ifâde vardýr.
وَكَانَ شَارِبِى وَفي فَقَصَّهُ لى عَلى سِوَاك "Býyýðým çok ve uzundu. Misvaktan artan kýsmý aleyhissalâtu vesselâm efendimiz kesti." Burada geçen عَلى سِوَاكِ tâbirinin anlaþýlmasý ihtilaf vesîlesi olmuþtur. Bazýlarý, tercümemizde görüldüðü gibi misvaktan artan kýsmý diye anlarken, bazýlarý da misvak kullandýktan sonra diye anlamýþlardýr.
Birinci duruma göre misvak, býyýðýn uzunluðunda ölçü olarak kullanýlmýþ olmalýdýr. Ýkinci durumda ise diþini misvakladýktan sonra Muðîre´nin býyýðýný kazýmýþ olmalýdýr. Suyûtî´nin kaydýna göre, Beyhakî´de bu hadiste þu ziyâde mevcuttur: فَوَضَعَ السِّوَاكَ تَحْتَ الشَّارِبِ وَقَصَّ عَلَيْهِ "Resûlullah býyýðýna misvaðý koyarak üzerinden (uzayan kýsmý) makasla kesti." Hadis, bu haliyle býyýðýn, misvakýn eni kadar uzatýlabileceði ruhsat tanýmýþ olmaktadýr. Bu mânayý te´yîd eden bir diðer rivayeti Bezzâr, Hz. Âiþe (radýyallâhu anhâ)´den kaydeder: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) býyýklarý uzamýþ bir adam görmüþtü: "Bana bir makas, bir de misvak getirin!" buyurdu. Sonra misvaký býyýðýnýn bir tarafýna koyup üzerinden taþan kýsmý (makaslayýp) aldý."
Þu halde bu rivâyetler Taberî´nin görüþünü te´yîd etmesi bakýmýndan ehemmiyet taþýrlar.[90]
ـ4ـ وعن ابن عمرو بن العاص رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]كَانَ رَسُولُ اللّه # يَأخُذُ مِنْ لِحْيَتِهِ مِنْ عَرْضِهَا وَطُولَهَا[. أخرجهما الترمذي .
4. (2136)- Abdullah Ýbnu Amr Ýbni´l-Âs (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) sakalýndan enine ve boyuna alýrdý." [Tirmizî, Edeb 17, (2763).][91]
AÇIKLAMA:
Bu rivâyet, sakala verilecek þekil hususunda rehber olmaktadýr. Esasen bu hadisin, sakalýn uzamaya býrakýlmasýný emreden rivayetlerle beraber mütâlaa edilmesi gerekir. Kadý Ýyaz der ki: "Sakalýn traþ edilmesi, kýsaltýlmasý ve yakýlmasý da mekruhtur. Boyundan ve eninden almaya gelince, bu güzeldir..." ...Selef, sakalýn eninden boyundan alma hususunda bir hudud var mýdýr, (ne kadar uzatýlmalý, neden sonra kesilmelidir gibi) ihtilaf etmiþtir. Bazýlarý bu hususta bir had koymak istemezler, ancak dikkat çekecek kadar da uzatýlmasýný hoþ görmezler. Ýmam Mâlik çok uzamasýný mekruh addetmiþtir. Bazý âlimler bir tutam uzunluðu yeterli görüp fazlasýnýn kesilmesine hükmetmiþtir. Bazýlarý da sadece umre ve hacc sýrasýnda sakalýn kesilmesinin câiz olacaðýný söylemiþtir.
Sakalýn bir tutam olmasý gerektiði görüþü Hz. Ömer´e aittir. Rivâyete göre, sakalýný fazla uzatan birini görünce sakalýndan asýlarak ikaz etmiþ, arkadan da birisine emrederek "bir tutamdan fazlasýný" kestirmiþtir. Sonra da adama yönelip: "Git saçýný düzelt!" diye emretmiþ ve: "Niye sizden bazýlarý kendine bakmayýp, yýrtýcý hayvanlardan biri gibi baþýboþ býrakýyor!" demiþtir.
Ebû Hüreyre ve Ýbnu Ömer gibi Ashab´tan bazýlarýný, sakalallarýný avuçlayýp tutamdan artakalan kýsmý kestikleri rivâyet edilmiþtir.
Âlimlerden bazýlarý sakalýn geniþliðine büyümesinin de tahdid edilmesi gerektiðini söylemiþtir. Çünkü bu durum, kiþinin itibarýna tesir edecek çirkinliðe sebep olabilir. Aslýnda uzunluk hususunda sünnetten mervî bir delil yoktur. Ulemâ, örfü ve zevk-i selîmi nazar-ý dikkate alarak bu hükme varmýþlardýr. Zira enine ve boyuna müdâhalesiz büyüyen sakal çirkinlik hasýl edebilir.[92]
SAKALLA ÝLGÝLÝ MEKRUHLAR:
Sakalýn Ýslâmî âdaba uygun olmasý gerekir. Âlimler bu edebi bozan durumlarý tesbit etmiþlerdir. Nevevî Müslim Þerhi´nde þu açýklamayý yapar:"
Ýranlýlar sakalý traþ ederlerdi, Ýslâm þeriatý bunu yasakladý. Âlimler sakal için oniki mekruh haslet zikrettiler. Bunlardan bir kýsmý hafif bir kýsmý da þiddetli mekruhtur. Þöyle ki:
1- Sakalýn, cihâd gayesi dýþýnda siyaha boyanmasý. (Siyah sakallý olmak düþman üzerinde genç ve güçlü intibâýný vereceði için mücâhidin siyaha boyamasý câizdir.)
2- Sâlihlere benzemek kasdýyla sarýya boyamak, sünnet niyetiyle olursa caizdir.
3- Riyâset elde etmek veya kendisini meþâyihten zannettirerek saçlarý kibrit veya baþka bir þeyle aðartarak, yaþlýlýða bürünmede acele etmek.
4- Parlaklýðý devam ettirmek kasdýyla, sakal yeni çýkmaya baþlayýnca ilk çýkan tüyleri yolmak veya traþ etmek.
5- Yaþlýlýkta çýkan aklarý yolmak.
6- Kadýnlara, baþkalarýna güzel görünmek için sakalý bölük bölük ayýrmak.
7-Sakalýn þakak kýsmýndan ilâve veya noksanlarla veya bazý kýsýmlarýndan yolmalar suretiyle sakalý az veya çok yapmak.
8- Ýnsanlara yakýþýklý görünmek için tarayýp salmak.
9- Zâhidlik izhâr etmek için sakalý bakýmsýz, karmakarýþýk býrakývermek, kendine bakmamak.
10- Sakalýn siyah ve beyazlarýna kibirle, gururla, kendini beðenerek bakmak, gençliðiyle övünüp, yaþlýlýðýyla gururlanmak, gençlerle boy ölçüþmek.
11- Sakalýný parça parça örmek.
12- Sakalý traþ etmek. Bu erkekler için yasaktýr. Kadýnlarda sakal çýkarsa onlarýn traþ etmesi müstehabdýr."[93]
BEÞÝNCÝ BÂB
KOKU VE YAG
ـ1ـ عن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رَسُولُ اللّه #: حُبِّبَ إلىَّ الطِّيبُ وَالنِّسَاءُ، وَجُعِلَتْ قُرَّةُ عَيْنِى في الصََّةِ[. أخرجه النسائِِى .
1. (2137)- Hz. Enes (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bana, (dünyanýzdan) koku ve kadýn sevdirildi. Gözümün nuru ise namazda kýlýndý." [Nesâî, Ýþretu´n-Nisâ 1, (7, 61).][94]
AÇIKLAMA:
1- Hadis dýþýnda bazý âlimler (Zemahþeri ve el-Kâdî gibi), bu hadisi eserlerinden naklederken "üç" kelimesini ilave ederek: "Dünyanýzdan üç þey bana sevdirildi..." þekline sokmuþlardýr. Ancak Zerkeþî, Irakî ve Ýbnu Hacer gibi muhaddisler bunu, hem "rivâyetlerde olmadýðý" hem de "...mânayý bozduðu" için reddederler. Mâna bozulmaktadýr, çünkü namaz dünyevî bir þey deðildir. Resûlullah hadiste, dünyayý kendisine nisbet etmiyor, onu tahkîr için "seviyorum" demiyor, sevdirildi diyor. Zîra Resûlullah dünyadan nefret etmede herkesten ileri idi.
"Sevdirildi" diye meçhul olarak ifade edilmesinden þu incelik çýkarýlmýþtýr: Kadýn ve kokuya olan sevgi Resûlullah´ýn cibilliyetinde ve tab´ýnda mevcut deðildir. O, sevmeye kullara rahmet gayesiyle mecbur kýlýnmýþtýr. Namaz ise öyle deðil, zâtý îcâbý sevimlidir. Salât kelimesi ile, bu hadiste, Hz. Peygamber´e okunan salâtu selâmýn kastedilmiþ olabileceði de söylenmiþtir. Namazýn ta´zîmi onun, dînî emirlerin baþýnda yer almasýndandýr. Pek çok hadis, dînî emirler arasýnda en yüce mevkiyi namazýn tuttuðunu te´yîd eder.
Âlimler kadýnýn sevdirilmiþ olmasýný birkaç sebeple açýklar:
1- Þeriatýn mühim bir kýsmýnýn kadýnlar tarafýndan nakledilmiþ olmasýdýr.
2- Ümmetin sayýca artmasýna kadýnlar vasýta olmaktadýr. Kýyâmet günü Resûlullah diðer ümmetlere karþý, ümmetinin çokluðu ile övünecektir.
3- Kadýn, dünyanýn en hayýrlý varlýðýdýr. Nitekim bir baþka hadiste Resûlullah: الدُّنْيَا مَتَاعٌ وَخَيْرُ مَتَاعِهَا الْمَرْأةُ الصَّالِحَةُ "Dünya bir metadýr, en hayýrlý metâ ise sâliha kadýndýr."
Kokunun zikrini bazý âlimler onun, melâike denen ruhânî varlýklarýn dünyadaki nasibi olmasýyla îzâh etmiþlerdir. Bir kýsým hadisler, güzel kokuyu meleklerin sevip haz duyduklarýný belirtmiþtir. Keza kokuya olan sevginin mizaçtaki kâmil mertebeyi tuttuðu, dost düþman cümlenin malumudur.
Hadisle ilgili bazý açýklamalarý 2327 numarada kaydedeceðiz.[95]
ـ2ـ وعن ابن المسيب رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّهُ كَانَ يَقُولُ: إنَّ اللّهَ تَعالى طَيِّبٌ يُحِبُّ الطِّيبَ، نَظِيفٌ يُحِبُّ النَّظَافَةَ، كَرِيمٌ يُحِبُّ الْكَرَمَ، جَوَادٌ يُحِبُّ الجُودَ، فَنَظِّفُوا أفْنِيَتَكُمْ، وََ تَشَبَّهُوا بِالْيَهُودِ[. أخرجه الترمذي، ورفعه بعضهم عن عامر بن سعد أبيه عن النبي # .
2. (2138)- Ýbnu´l-Müseyyeb (rahimehullah)´den rivayet edildiðine göre demiþtir ki: "Allah Teâlâ Hazretleri münezzehtir, (halde ve sözde) nezîh olaný sever; nâziftir, nezâfeti sever; kerîmdir, keremi sever; cömerttir, cömertliði sever. Öyle ise avlularýnýzý temizleyin ve yahudilere benzemeyin." [Tirmizî, Edeb 41, (2800).]
Bu hadisi bazý râviler, Âmir Ýbnu Sa´d´ýn babasý tarikiyle Hz. Peygamber´e ulaþtýrýp merfû olarak rivâyet etmiþlerdir.[96]
AÇIKLAMA:
1-Hadis, görüldüðü üzere, Tâbiîn´den olan Saîd Ýbnu Müseyyeb tarafýndan rivayet edilmektedir. Araya sahâbe girmediði gibi, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´e de nisbet edilmemektedir. Hz. Peygamber´e ref edilseydi mürsel hadis diyecektik. Yukarýdaki haliyle Saîd Ýbnu Müseyyeb´in þahsi sözü gözükmekle maktu hadis sýnýfýna girerse de, Teysîr müellifi Ýbnu Deybe´nin de kaydettiði açýklamaya göre, bazý rivayetlerde Emr Ýbnu Sa´d´ýn babasý vasýtasýyla hadis, Hz. Peygamber´e nisbet edilmekte ve merfû olduðu belirtilmektedir. Bilindiði üzere Hz. Peygamber´den rivayet edilenlere merfu hadis denmektedir.
2-Hadiste, dinimizce insanlarda bulunmasý takrir edilmiþ olan bazý memduh sýfat ve hasletler Allah´a nisbet edilerek tebcîl edilmekte, farklý ve ikna edici bir uslubla bu hasletlerin iktisab edilmesine, nefsin bu sýfatlarla muttasýf kýlýnmasýna teþvik edilmektedir:
Tayyib: "Münezzeh" diye tercüme ettiðimiz bu kelime tâhir (temiz), güzel, hoþ, iyi gibi birbirine yakýn mânalarýn hepsini ifade eder. Allah hakkýnda kullanýlýnca Allah´ýn her çeþit noksanlýklardan, kusurlardan münezzeh olduðunu ifade eder. Tîb, hal, davranýþ, söz ve ahlâkta nezâhettir. Ancak güzel koku mânasýna da gelir. Bu mânada Allah´ýn tîb´i sevmesi, güzel koku kullanandan râzý olmasý demektir. Esasen hadiste bu mâna zahir olduðu için, bu hadis bu bâba alýnmýþtýr.
Nazîf: Her çeþit kirden pâk, lekesiz demektir. Nezâfet de paklýk, temizlik, lekesizlik gibi mânalara gelir, zâhirî ve bâtînî paklýðý ifade eder.
Kerîm: Allah´ýn sýfatlarýndandýr. Hayrý çok, lütfu bol, ihsaný hadsiz, son derece cömert gibi mânalara gelir. Lügat olarak kýymetli ve diðerli þeylere de kerîm denir. Kerem de kerîm olan´ýn halidir.
Cevad, Allah hakkýnda sahî yani cömert, hayrý, ihsaný, baðýþý,affý, maðfiret ve rahmeti bol ve sýnýrsýz demektir. Böyle olunca cûd da "cömertlik", eli açýklýk gibi mânalara gelir. Cûd ile kerem birbirine yakýn mânada iki kelimedir. Aralarýndaki farka gelince, Râgýb, cûd´un kazanýlan maddî servetteki cömertliði ifade ettiðini, keremin ise ruhî, ahlakî bir vasýf olup, kendisinden cömertlik zâhir olana kerîm dendiðini belirtir.
Allah´a, tîb, nezâfet, kerem, cûd gibi sýfatlarýn izâfesi ve bunlarý sevdiðinin beyaný, bu sýfatlarýn Allah katýnda taþýdýðý kýymet ve ehemmiyeti gösterir.
Hadiste, bu sýfatlarla muttasýf olmaya insanlarý teþvik vardýr.[97]
ـ3ـ وعن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رَسُولُ اللّهِ #: مَنْ عُرِضَ عَلَيْهِ طِيبٌ فََ يَرُدَّهُ، فَإنَّهُ طَيِّبُ الرِّيحِ خَفِيفُ المَحْمَلِ[. أخرجه مسلم وأبو داود والنسائى .
3. (2139)- Hz. Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kime tîb ikram edilirse onu reddetmesin. Çünkü, o güzel koku verir ve taþýmasý da kolaydýr." [Müslim, Elfâz 20, (2253); Ebû Dâvud, Tereccül 6, (4172); Nesâî, Zînet 75, (8, 189).][98]
AÇIKLAMA:
1- Müslim´de tîb yerine reyhan zikredilir. Esasen, bazý âlimlerin dikkat çektiði üzere reyhan, bütün güzel kokulu bitkilerin müþterek adýdýr. Tîb dahi, her çeþit güzel kokunun adýdýr. Bu sebeple Kadý Ýyâz merhum, bu hadiste bütün güzel kokularýn kastedildiðini belirtir.
2- Ulemâ, bu hadise dayanarak reyhan takdim edildiði takdirde bunun reddini mekruh addetmiþtir. Müteâkip hadisin de ifâde ettiði üzere, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kendisine güzel koku sunulunca reddetmezmiþ.
3- Ulemâ, erkeklerin cuma ve bayram günlerinde, ilim ve zikir meclislerinde, cemaate çýkýldýðý zamanlarda koku sürünmelerini müstehab addetmiþtir.
Ancak erkeklerin kokularý elbisede renk býrakmamalýdýr. Kadýnlarýn evlerinde koku sürünmeleri câizdir. Mescide ve sokaða çýktýðý zaman kadýnýn koku sürünmesi mekruhtur. (2145. hadise bak.)[99]
ـ4ـ وعن أبى عثمان النهدى رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قالَ رَسُولُ اللّهِ #: إذَا أُعْطَى أحَدُكُمْ الرَّيْحَانَ فََ يَرُدَّهُ فإنَّهُ خَرَجَ مِنَ الجَنَّةِ[ .
4. (2140)- Ebû Osman en Nehdî (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Sizden birine reyhan sunulduðu takdirde onu reddetmesin, zîra o cennetten çýkmadýr." [Tirmizî, Edeb 37, (2792).][100]
AÇIKLAMA:
1- Önce de söylediðimiz gibi, reyhan bütün güzel kokulu bitkilerin müþterek adýdýr. Ancak, Arapçada ayný zamanda belli bir kokulu otun adýdýr. Dilimizde ona fesleðen denir. Mamafih reyhan adýyla da bilinir. Münâvî, bu hadiste fesleðen kastedilmeyip bütün güzel kokulu otlarýn kastedildiðini söyler.
2- Reyhanýn (güzel kokulu bitkilerin) cennetten gelmesi iki þekilde açýklanmýþtýr:
a) Maksad bir teþbihtir. Yani: "Sanki cennetten çýkmýþ gibidir" demektir. Çünkü, cennetin kokusu sabittir, deðiþmez ve ebedidir yok olamaz.
b) Hadisi zahiri üzere anlamak da mümkündür. Bu durumda reyhandaki hâsiyetin cennetten gelmiþ olduðu söylenebilir. Bâzý rivâyetlerde vârid olduðuna göre, cennette, dünyada bulunan þeylerin sadece adý vardýr. Öyle ise cennet´i lügat mânasý üzere anlamak da mümkündür: "Cennet" sarmaþ dolaþ aðaçlarýn bulunduðu bahçe demek olduðuna göre, "Reyhan sarmaþdolaþ aðaçlardan çýkmadýr, ne vermede zahmet, ne de almada minnet var!" demek olur.[101]
ـ5ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قال رَسُولُ اللّهِ # ثََثَةُ َ تُرَدُّ: الْوِسَادَةُ، وَالدُّهْنُ، وَالطِّيبُ[. أخرجهما الترمذي .
5. (2141)- Ýbnu Ömer (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Üç þey reddedilmez: Minder, yað ve koku." [Tirmizî, Edeb 37, (2791).][102]
AÇIKLAMA:
1- Tirmizî´de ve Þerh-i Tuhfetu´l-Ahvazî´de "yað" yerine süt´ün zikri geçer. el-Câmi´u´s-Saðir´de ise koku zekredilmez; "minder, yað ve süt" denir.
2- Tîbî, bu hadiste misafire yapýlacak minder, koku ve süt ikramlarýnýn kastedildiðini belirtir ve der ki: "Bunlar ehemmiyetsiz küçük ikramlar olmasý sebebiyle bunlarda minnet azdýr, binaenaleyh reddedilmesi yakýþýk almaz."[103]
ـ6ـ وعن نافع قال: ]كَانَ ابْنُ عُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما يَسْتَجْمِرُ بِا‘لُوَّةِ غَيْرَ مُطِرَّاةٍ وَبِكَافُورٍ يَطْرَحُهُ مَعَ ا‘لُوَّةِ وَيَقُولُ: هكَذَا رَأيْتُ رَسولَ اللّهِ # يَسْتَجْمِرُ[. أخرجه مسلم والنسائى.»اِسْتِجْمَارُ«: هنا البخور، وهو استفعال من المجمرة، وهى التي توضع فيها النار.و»وَا‘لُوةُ«: بفتح الهمزة وضمها: العود الذي يتبخر به.و»وَالمُطرَّاةُ«: العود المربى المطيب .
6. (2142)- Nâfi´ merhum anlatýyor: "Ýbnu Ömer (radýyallâhu anhümâ) buhur yaktýðý zaman saf öd ve kâfûrla karýþýk öd kullanýr ve þunu söylerdi: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) da böyle yapardý." [Müslim, Elfâz 21, (2254); Nesâî, Zînet 38, (8, 156).][104]
ـ7ـ وعن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رَسُولُ اللّهِ #: طِيبُ الرِّجَالِ مَا ظَهَرَ رِيحُهُ وَخَفِىَ لَوْنُهُ، وَطِيبُ النِّسَاءِ مَا ظَهَرَ لَوْنُهُ وَخَفِىَ رِيحُهُ[. أخرجه الترمذي والنسائى .
7. (2143)- Hz. Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Erkeðin tîb´i (sürünme maddesi) koku neþreder, rengi olmaz. Kadýnýn tîb´i ise rengi olur, kokusu olmaz." [Tirmizî, Edeb 31, (2788); Nesâî, Zînet 32, (8, 151).][105]
AÇIKLAMA:
Tîb sürünme maddesinin ismidir. Güzel koku neþreden her þeye tîb denir. Sadedinde olduðumuz hadis erkeklerin güzel koku maksadýyla kullanacaðý sürünme maddesinin, bedende ve elbisede renk býrakacak cinsten olmamasýný belirtmektedir. Gül suyu, misk, anber ve kâfûr bu çeþittendir.
Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kadýnlarýn sürünme maddelerinin dýþarýya koku neþredecek cinsten olmamasýný emretmektedir. Zâferân bu çeþitten bir tîb´dir. Ancak Baðavî´nin Þerhü´s-Sünne´de kaydettiði üzere, þârihler, kadýnlarla ilgili kaydýn dýþarý çýkma ile alakalý olduðunu belirtmiþlerdir. "Aksi takdirde derler, evde kocasý için dilediði kokuyu sürünebilir." Nitekim müteakiben kaydedeceðimiz ikinci hadiste (2145); Efendimiz (aleyhissalâtu vesselâm) güzel koku sürünerek insanlarýn arasýna karýþan kadýný zâniye olarak tavsif etmektedir.[106]
ـ8ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]كانَ رَسولُ اللّهِ # يَتَطَيَّبُ بِذِكارَةِ الطِّيبِ: المِسْكِ والْعَنْبَرِ وَيَقُولُ: أطْيَبُ الطِّيبِ المِسْكُ[. أخرجه الترمذي.»ذِكَارَةُ الطِّيبِ«: مالون له .
8. (2144)- Hz. Âiþe (radýyallâhu anhâ) þunu demiþtir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) misk ve anber gibi, renksiz koku maddeleri sürünürdü ve derdi ki: "Sürünme maddelerinin en iyisi misktir." [Tirmizî, Cenâiz 16, (991); Nesâî, Zînet 31, (8, 151, 152); Ebû Dâvud, Cenâiz 37, (3158).][107]
AÇIKLAMA
Misk, tabiî koku çeþitlerinden biridir. Bir cins erkek ceylanýn karýn derisinin altýndan elde edilir. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bu kokunun diðer kokulardan üstün ve mûteber olduðunu beyan etmektedir.[108]
ـ9ـ وعن أبى موسى رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رَسُولُ اللّه #: كُلُّ عَيْنٍ زَانِيَةٌ وَإنَّ المَرَأةَ إذَا اسْتَعْطَرَتْ، ثُمَّ مَرَّتْ بِالْمَجْلِسِ فَهىَ زَانِيَةٌ[. أخرجه أصحاب السنن.»اسْتَعْطَرَتْ«: استفعلت من العطر، وهو الطيب .
9. (2145)- Ebû Mûsa (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Her göz zânidir. Þurasý muhakkak ki, kadýn koku sürünür, sonra da (erkek) cemaate uðrarsa o da zâniyedir." [Tirmizî, Edeb 35, (2787); Ebû Dâvud, Tereccül 7, (4174,4175); Nesâî, Zînet 35, (8, 153).][109]
AÇIKLAMA:
1- Resûlullah (alehissalâtu vesselâm) her bir göze zâni demekle, yabancý kadýna þehvetle bakmayý zinaya nisbet etmekte ve bundan yasaklamaktadýr. Çünkü nazar zina fazîhasýnýn ilk adýmýdýr. Dinimiz bir fiili haram ilan etmiþse , ona görtüren sebepleri de haram ilan etmiþtir. Ýþte bu hadiste þehvet nazarýyla bakmanýn tahrîm ediliþ örneðini görmekteyiz. Âyet-i kerîme mü´min erkeklere ve mü´min kadýnlara ayrý ayrý hitab ederek gözlerini haramdan korumalarýný emreder (Nûr 30-31).
2- Kadýnlarýn koku sürünerek erkek cemaatine uðramasý bir nevi zina olarak tavsîf edilmiþtir. Çünkü bu hal, erkeklerin þehvetini tahrik edecek, onlarýn nazarlarýný kendisine çekecektir. Þehevî olan böyle bir bakýþ ise, daha önce belirtilmiþ olan göz zinasý´dýr. Bu kötü duruma koku sürünen kadýn sebep olduðu için, zâniye olarak tavsif edilmiþtir.
Þunu da belirtelim ki , bu bâbýn ilk hadisi olarak kaydelilen: "Dünyanýzdan bana üç þey sevdirildi: Kadýn, güzel koku..." hadisinde, kadýnla güzel kokunun beraber zikrinde âlimler kadýnla koku arasýndaki irtibat yönüyle bir incelik, bir kasd-ý mahsus görürler. Böylece kadýnýn, güzel koku sürünerek yabancý erkeklerin arasýna karýþmasýndaki mahzur daha iyi anlaþýlýr.[110]
ـ10ـ وعن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رَسولُ اللّهِ #: أيُّمَا امْرَأةٍ أصَابَتْ بُخُوراً فََ تَشْهَدْ مَعَنَا الْعِشَاءَ اŒخِرَةَ[. أخرجه مسلم وأبو داود والنسائى .
10. (2146)- Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kendisine buhur deðen kadýn sakýn bizimle yatsý namasýna katýlmasýn. "[Müslim, Salât 143, (444); Ebû Dâvud, Tereccül 7, (4175); Nesâî, Zînet 37, (8, 154).][111]
AÇIKLAMA:
Hadiste geçen "buhur deðmek"ten murad, kadýnýn üzerinde koku duyulmasýdýr. Þu halde ne suretle sinmiþ olursa olsun üzerinde koku bulunan kadýn mescide uðramayacaktýr. " Yatsý namasý" diye tahsis edilmesi te´kîd içindir. Zira gece vakti fitne vukûundan daha çok korkulur. Ayrýca kadýnlar mescide gitme fýrsatýný daha çok yatsý namazýnda bulabilirler. Bu sebeple öncelikle "yatsý" denmiþtir. Hülâsa, üzerinde koku bulunan kadýnlarýn diðer vakitlerde mescide gitmelerinde bir beis yok, gidebilirler demek deðildir.
Bu ve benzeri hadisler kadýnýn mescide çýkmasýný yasaklamýyor. Ancak kayýt getirmiþ oluyor. Bazý âlimler, kadýnýn mescide ve sokaða çýkmasý için, konan þartlara uyulmadýðý takdirde çýkmakta men edilmesinin vâcib olduðunu söylemiþtir. Kadý Ýyâz: "Kadýn mescide çýkmaktan men edilirse, baþka maksadla çýkmalarýndan ekseriyetle men edilir" demiþtir.[112]
radyobeyan