Kütübü Sitte
Pages: 1
Zinet3 By: armi Date: 19 Nisan 2010, 16:12:50
3- Hz. Peygamber sakalýný boyadý mý?



HZ. PEYGAMBER SAKALINI BOYADI MI?



Sahiheyn´in Hz. Enes´ten kaydettikleri rivâyette -ki Teysîr, "ziyâde" nâmýyla almýþtýr- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn sakalýný boyamadýðý "zîra, sakalýndaki aklarý sayýlacak kadar az miktarda olduðu, -hattâ bazý rivâyetlerde boyanacak miktarý bulmadýðý- belirtilmektedir.

Bazý rivâyetler Resûlullah´ýn aðarmýþ olan kýllarý hakkýnda rakama yer verir. 15´den 30´a kadar farklý sayýlar zikredilmiþtir. Þurasý kesin ki, altmýþüç yaþýnda vefat eden Hz. Peygamber´in saçlarýnda az da olsa aðarma baþlamýþ idi. Kendisinden gelen rivâyetlerde onbeþ, onyedi ve hatta onsekiz adet beyaz kýl bulunduðunu belirten Hz. Enes, Müslim´deki bir rivâyette, azlýðý belirtme sadedinde مَا شَانَهُ اللّهُ بِبَيْضَاءَ "Allah onu beyazlýkla lekelememiþtir" der.

Görüldüðü üzere, rivâyetler, Hz. Peygamber´in saçýný boyayýp boyamadýðý meselesinde ihtilaflýdýr ve bu durum ulemâyý da ihtilafa sevketmiþtir. Çoðunluk, Hz. Enes (radýyallâhu anh)´in rivâyetine binâen boyamadýðýna kâil olmuþtur.

Aradaki ihtilafý te´lîf edenler de olmuþtur. Bunlar Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn çok koku kallanmasýndan hareket ederek: "Efendimiz çok koku kullanýrlardý. Baþa sürülen koku saçýn siyahlýðýný giderdi. Bu durumu görenler Resûlullah´ýn saçýný boyadýðýný zannederek öyle rivâyette bulundular...." demiþlerdir. Müslim þârihi Nevevî de þu kanaattedir: "Muhtar olan kavle göre, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bazan saçýný boyamýþ, çoðu zaman da boyamamýþtýr. Her râvi kendi gördüðünü rivâyet ederek, kimisi "boyadý", kimisi de "boyamadý" demiþtir."[43]



ـ4ـ وعن كريمة بنت همام: ]أنَّ امْرَأةً سَألَتْ عَائِشَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْها عَنْ خِضَابِ الحنَّاءِ فقَالَتْ: َ بَأسَ بِهِ، وَلكِنِّى أكْرَهُهُ ‘نَّ حَبِىبى # كانَ يَكْرَهُ رِيحَهُ[. أخرجه أبو داود والنسائى .



4. (2114)- Kerîme Bintu Hümâm anlatýyor: "Bir kadýn, Hz. Âiþe´ye kýna yakma hususunda sormuþtu, þu cevabý aldý:"Bunda bir beis yok (kýna yakýlabilir). Ancak ben bundan hoþlanmam. Çünkü sevdiðim (aleyhissalâtu vessellâm), onun kokusunu sevmezdi." [Ebû Dâvud, Tereccül 4, (4164); Nesâî, Zînet 19, (3, 142).][44]



AÇIKLAMA:




1- Bu rivâyette Kerîme Bintu Hümâm´ýn meçhul ve dolayýsýyle rivâyetin senet yönüyle zayýf olduðu belirtilmiþtir.

2- Rivâyet, kýnanýn bir boyama maddesi olarak mübah olduðunu ifade eder. Ancak, kýnanýn mübahlýðýný takrîr eden yegâne rivâyet bu deðildir. Müteâkiben görüleceði üzere, pek çok rivâyet kýnayý mübah addetmektedir.

3- Ýmam Þâfiî, bu rivâyete dayanarak kýnanýn koku maddesi olmadýðýný söylemiþtir. Çünkü Hz. Peygamber kokuyu severdi. Keza rivâyet, kýnanýn Resûlullah´ýn hoþuna gitmeyen bir koku çeþidi olma ihtimalini de ortadan kaldýrmaktadýr.[45]



ـ5ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]أوْ مَأَتِ امْرَأةٌ مِنْ وَرَاءِ سِتْرٍ بِيَدِهَا كِتَابُ إلى رَسُولِ اللّه #، فَقَبَضَ # يَدَهُ فقَالَ: مَا أدْرِى أيدُ رَجُلٍ أمْ يَدُ امْرَأةٍ؟ فقَالَتْ: بَلْ يَدُ امْرَأةٍ، فقَالَ: لَوْ كُنْتِ امْرَأةً لَغَيَّرْتِ أظْفَارَكِ، يَعْنِى بِالْحِنَّاءِ[. إخرجه أبو داود والنسائى .



5. (2115)- Hz. Âiþe (radýyallâhu anhâ) anlatýyor: "Bir kadýn, perde gerisinden Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a eliyle bir mektup uzattý. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) elini derhal geri çekip:"Ne bileyim, bu el kadýn eli midir, erkek eli midir?" buyurdu. Kadýncaðýz:"Kadýn elidir!" deyince Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm):"Sen kadýn olsaydýn, týrnaklarýnýn rengini deðiþtirirdin" buyurdu. Bununla kýna yakmayý kastetmiþti." [Ebû Dâvud, Tereccül 4, (4166); Nesâî, Zînet 18, (8, 142).][46]



AÇIKLAMA:



Rivâyet kýnanýn, kadýnlar için mümeyyiz bir þiar teþkîl ettiðini ifâde etmektedir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) kendisine mektup uzatan þahsý göremediði için, kadýn veya erkek olduðuna hükmedememiþtir. Elinde de kadýn veya erkek olduðuna delâlet eden bir alâmet göremeyince, kendisine perde gerisinden uzatýlan mektubu almamýþ, bu vesîle ile bir düstur beyan etmiþtir. Kadýn ve erkek iki cins arasýnda mümeyyiz bir kýsým alâmetler bulunmalýdýr. Nitekim, baþka rivâyetlerde kadýnýn erkeðe, erkeðin kadýna benzemesinin þiddetle yasaklandýðýný göreceðiz: لَعَنَ اللّهُ الْمُتَشَبِّهَاتِ مِنَ النِّسَاءِ بِالرِّجَالِ وَالْمُتَشَبِّهِينَ مِنَ الرِّجَالِ بِالِنّسَاءِ "Allah, erkeklere benzeyen kadýnlara, kadýnlara benzeyen erkeklere lânet etsin." Þârih Ýbnu Ebî Cemre, diðer deliller muvâcehesinde deðerlendirerek bu ve benzeri hadislerin süste (ziyy), bazý sýfat ve davranýþta benzemeyi yasakladýðýný, yasaðýn her hususa þâmil olmadýðýný söyler. Söz gelimi hayýr yapmada birbirlerini taklid yasak deðildir. Âlimler zamana, mekâna ve örfe göre de yasaða dahil olan benzemelerin deðiþebileceðini kabûl ederler.

Hadisin sonunda gelen "...Bununla kýna yakmayý kastetmiþti" cümlesi Hz. Âiþe´nin veya diðer râvilerden birinin ilâve ettiði bir açýklamadýr. Yani Resûlullah þunu demek istemiþtir: "Sen kadýn olsaydýn týrnaklarýna kýna yakýp rengini deðiþtirirdin."

Ulemâ, hadisten, kadýnlara kýna yakmanýn ýsrarla tavsiye edilmiþ olduðu hükmünü çýkarmýþtýr.[47]



ـ6ـ وعنها رَضِيَ اللّهُ عَنْها: ]أنَّ هِنْدَ بِنْتَ عُتْبَةَ قالتْ يَا رسُولَ اللّهِ: بَايِعْنِى، فقَالَ: َ أُبَايِعُكِ حَتَّى تُغَيِّرِى كَفّيْكِ كَأنَّهُمَا كَفّا سَبُعٍ[. أخرجه أبو داود .



6. (2116)- Yine Hz. Âiþe (radýyallâhu anhâ) anlatýyor: "Hint Bintu Utbe, Hz. Peygamber´e:

"Ey Allah´ýn Resûlü, bana biat ver!" diye talepte bulunmuþtu. Kendisine:

"Hayýr, þu ellerini deðiþtirmedikçe senden biat almayacaðým. Ellerin týpký vahþi hayvanlarýn ayaðý gibi!" cevabýný verdi." [Ebû Dâvud, Tereccül 4, (4165).]

Rivâyette adý geçen Hint, Ebû Süfyân´ýn zevcesi ve Hz. Muâviye (radýyallâhu anhüm)´nin annesidir. Mekke´nin fethi sýrasýnda kocasý ile birlikte müslüman olmuþtur. Hz. Peygamber eski nikâhlarý ile evliliklerini ikrâr etmiþ, yeni bir nikahý gereksiz görmüþtür. Ancak, görüldüðü üzere, ellerine kýna vurmadan biat almamýþtýr.

Âlimler bu hadisten hareketle, erkeklerin kýna yakmasýný mekruh addetmiþlerdir. Kadýnýn elleri, kýnasýz iken erkeðin ellerine benzemektedir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu benzemedeki kerâheti ifâde için teþbîhe baþvurup, vahþî hayvanlarýn ayaklarýna teþbîh etmiþtir.[48]



ـ7ـ وعن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]أُتِىَ رَسُولُ اللّه # بِمُخَنَّثٍ قَدْ خَضَبَ يَدَيْهِ وَرِجْلَيْهِ بِالْحِنَّاءِ، فقَالَ: مَا بَالُ هذا. قالُوا: يَتَشَبَّهُ بِالنِّسَاءِ، فَأُمِرَ بِهِ فَنُفِىَ إلى النّقِىعِ، فَقيلَ: أَ نَقْتُلُهُ يَا رَسُولَ اللّهِ؟ فَقَالَ: إنِّى نُهيتُ عَنْ قَتْلِ المُصَلِّينَ[. أخرجه أبو داود.»النّقِيعُ« بالنون: موضع بالمدينة كان حمى .



7. (2117)- Hz. Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a el ve ayaklarýna kýna yakmýþ bir muhannes getirdiler.

"Bunu niye getirdiniz, nesi var?" diye sordu. Kendisine:

"Kendisini kadýnlara benzetmiþtir!" dediler. Bunun üzerine Efendimiz emretti ve Nakî´ nâm mevkiye sürgün edildi.

"Ey Allah´ýn Resûlü, onu öldürmeyelim mi?" diye soranlar olmuþtu ki:

"Hayýr! dedi, ben namaz kýlanlarý öldürmekten men edildim." [Ebû Dâvud, Edeb 61, (4928).][49]



AÇIKLAMA:




1- Muhannes, kendini kadýnlara benzeten erkeðe denir. Dinimiz bunu þiddetle yasaklamýþ ve haklarýnda sürgün cezasý getirmiþtir.

2- Nâkî, Medîne´ye iki gece mesâfede Müzeyne yurdunda bir yerin adýdýr. Hz. Ömer orayý devlet himâsý (koruluðu) ilan etmiþtir.

3- Namaz kýlanlarý öldürmekten men edildim cümlesi, mü´minleri öldürmekten... demektir. Mü´minin en mümtaz vasfý namaz olmasý haysiyetiyle, namaz kýlan (musallî) kelimesiyle zikri uygun görülmüþtür. Hz. Peygamber irtidad, kýsas, yol kesme ve isyan durumu gibi hudud´a giren belli haller dýþýda mü´mine ölüm cezasý vermeyi reddeder.[50]



KIYAFET VE KIYAFETTE CÝNSLERÝN AYRIMI



Son rivâyet, kýyafet hususunda kadýnla erkeðin ayrýlmasý meselesine temas etmekte, kendisini kýyafetiyle kadýnlara benzeten kimsenin Medîne´den sürgün edildiðini belirtmektedir. Bunun baþka örnekleri de var.[51]



KIYAFET:



Kýyafetle ilgili olarak sünnette vârid olan hadisler incelenecek olursa, buna büyük bir ehemmiyet verildiði, kiþinin þahsiyetinin gerek cinsi ve gerekse dini hüviyetinin vazgeçilmez bir parçasý telakki edildiði görülür. Hatta bir kýsým rivâyetlerde, kýyafetin insan ruhuna tesiri bile söz konusudur.[52] Ancak burada söylenenlere delâlet eden hadislere sadece atýfta bulunarak, sebebini bu zikrettiðimiz mülâhazalardan almak üzere, Hz. Peygamber´in daha doðuþtan baþlamak üzere kadýn ve erkek arasýnda kýyafet ayrýmýna verdiði ehemmiyeti belirtmeye çalýþacaðýz.

Araþtýrmamýzýn bidâyetinde belirttiðimiz üzere torunu Hasan´a doðduðu gün sarýlmýþ olan sarý renkli kundak bezini öfke ile atarak yerine beyaz renkli bir bez kullanmýþ olmasý bu ayýrýmýn doðuþla baþlatýldýðýnýn bir örneði olarak deðerlendirilebilir. Hz. Peygamber erkekler için yasakladýðý cins ve renkteki (ipekliler, sarý, kýrmýzý renkteki kumaþlar) giyecekleri çocuklar üzerinde görünce memnûniyetsizlik izhâr edip, onlara müdahale ederek deðiþtirmiþtir. Þu halde sünnet, kadýn ve erkek için kýyafetleri ayýrmakla kalmamýþ, çocuklarýn daha küçük yaþtan itibaren kendi cinsleri için tecviz edilen kýyafetlere alýþtýrýlmalarýný emretmiþ olmaktadýr.

Rivâyetler, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in "Kadýnlarýn süssüz oluþlarýný kerih bularak" ipekli kumaþ, parlak renkler ve kýna, halhal, küpe, bilezik, gerdanlýk gibi örfte mevcut çeþitli süs unsurlarýyla daha câzib ve erkeklerinkinden farklý bir kýyafeti tecviz ettiðini göstermektedir. Bu cümleden olarak: "Fâtýma´nýn sürünme maddesini (tîb) çok yapýn, zira o da diðer hemcinsleri gibi bir kadýndýr" dediðini, "eliyle inci dizerek" ehlinden birine verdiðini, evlenme sýrasýnda kýzý Zeyneb´e kolye hediye ettiðini, Necâþî´den hediye gelen bir altýn yüzüðü kýz torunu Ümâme´ye verdiðini vs. görmekteyiz. Kezâ Hz. Âiþe´nin meþhur ifk hadisesine maruz kalmasýna sebep olan "kaybolan kolyesini arama hadisesi" bizzat Zevcât-ý Mutahharât´ýn zînet ve süs eþyalarýný kullandýklarýný göstermektedir.

Kadýnla erkeði ayýran süs unsurlarýndan biri de sürünme maddesidir. Bu, erkeklerde koku saçýcý fakat renksiz, kadýnlarda renkli fakat kokusuz olmalýdýr; Rengi dýþarý akseden sürünme maddesini kullanan erkekleri ve hatta erkek çocuklarýný Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) hoþ karþýlamamýþ bunu, biat taleplerini reddetme ve kendisine gelenlerden esirgemediði mûtâd iltifatlarda bulunmamak gibi bir kýsým fiili davranýþlarýyla ifâde etmiþtir.

Kýna da kadýnla erkeði ayýran bir unsurdur. Rivâyetler Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in herhangi bir kadýnýn ellerinde kýna izi olmayýþýný normal karþýlamadýðýný belirtir. Ebû Dâvud´un bir tahricinde Hz. Âiþe, biat için Hz. Peygamber´e müracaat eden Utbe´nin kýzý Hind´in Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) tarafýndan, "Ellerini (kýnalayarak) deðiþtirmedikçe biatýný kabul etmiyorum..." diye reddedildiðini haber verir. Hz. Âiþe diðer bir rivâyette de Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in perde gerisinden kendisine uzatýlan bir mektubu almak için elini uzattýðý sýrada, "Bu kadýn eli mi erkek eli mi bilemiyorum" diyerek mektubu almaksýzýn elini geri çektiðini, uzatan kimsenin: "Kadýn eli yâ Resûlallah" demesi üzerine de: "Eðer kadýn olsa idin týrnaklarýný (kýna ile) deðiþtirirdin" cevabýnda bulunduðunu haber verir.

Ýki kýble´ye müteveccihen namaz kýlanlardan bir kadýna, Hz. Peygamber´in: "Kýna yakýnan herhangi birinizin, elleri erkek eli gibi oluncaya kadar kýnayý terketmesi hoþ deðildir" demesi üzerine, kadýnýn seksen yaþýna basmýþ olmasýna raðmen kýnayý terketmediðini öðreniyoruz.

Bu misaller sünnet nazarýnda kýnanýn kadýnlar için alâmet-i fârika durumunda olduðunu ifâde eder. Nitekim diðer bir kýsým rivâyetler de bunun erkekler için tahannüs (kadýnlaþma) belirtisi kabul edilerek haklarýnda yasaklandýðýný göstermektedir. Ebû Hüreyre huzûr-u nebevîye getirilen elleri ayaklarý kýnalý bir muhannesin Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) tarafýndan Medîne´nin Nakî´ denen bir nahiyesine sürüldüðünü rivâyet etmektedir.

Kýna ile alakalý olarak gelen bu rivâyetler, kadýnlarýn her an kýna yakmalarý hususunda bir vecîbe ifade etmez, ancak erkeklerden süslenme noktasýnda farklýlýk arzetmeleri gereðini te´yîd eder.

Bu husûsta bir diðer delil, Hz. Peygamber´in henüz çocuk olan Üsâme´nin ellerini ve yüzünü yýkarken söylediði: "Üsâme kýz olsaydý onu giydirir, süsler câzib ve sevimli yapardým" cümlesidir. Bu ifade kýzlarýn oðlanlardan farklý bir kýyafete tâbi tutularak daha cazib, daha süslü, daha dikkat çekici kýlýnmalarý gereðine iþaret etmektedir. Enes, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn kýzý Ümmü Gülsüm üzerinde sîra denen ipekli bir kumaþtan elbise gördüðünü söyler. Hz. Câbir de Ashâbýn ipekliyi oðlan çocuklarýna yasak ettikleri halde kýz çocuklarýna serbest kýldýklarýný belirtir. Malik´in bir tahricinde sünnete ittibâsýyla maruf Abdullah Ýbnu Ömer´in kýzlarýný altýnla bezediðini ve bunlardan zekât da vermediðini öðrenmekteyiz.

Hülasa sünnette gelen bütün bu rivâyetlere dayanarak âlimler: "Haklarýnda tergib için, süs ve zînetlerle kýzlarý bezemek sünnettir" hükmünü vermiþtir. Mesleðinin, kadýnlarý kocalarý için tezyîn etmek olduðunu söyleyerek bunda devam edip edemeyeceðini soran Ümmü Ra´le´ye Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm): "Onlarý kocalarý için tezyîn et ve süsle" cevabýný vermiþtir.[53]



MÜEYYÝDE:


Kadýn ve erkeðin kýyafette ayrýlmalarý, terbiyelerinde mühim bir esas olarak vaz´edilmekten baþka bunun bazý müeyyedilerle korunduðunu görmekteyiz. Ýbnu Abbâs´dan gelen bir rivâyette: "Hz. Peygamber kadýnlardan erkeðe benzeyenlerle, erkeklerden kadýna benzeyenlere lânet etti" denir. Ebû Hüreyre´nin bir rivâyetinde: "Kadýn elbisesini giyen erkekle, erkek elbisesini giyen kadýna lânet etti" denir. Müsned´de Ýbnu Ömer´den, Buhârî´de Ýbnu Abbâs´dan yapýlan tahriclerde: "Kadýnlaþan erkekle, erkekleþen kadýna" lanet edildiði belirtilir. Hâkim´in bir tahricinde, "cennete giremeyecek üç grup" sayýlýrken: "Ebeveyn hukûkunu çiðneyen, deyyus, kadýnlarýn erkekleþenleri" denir.

Bu mânevî müeyyideden baþka fiilî müeyyideye de baþvurulmuþ olduðunu sünnette görmek mümkündür. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), kýyafetiyle ilgili yasaða riâyet etmeyenlere karþý daha zecrî tedbirler alarak meselenin ehemmiyetini duyurmaya çalýþmýþtýr. Bu cümleden olarak -mütehannis ve mütereccîleri kastederek: "Bunlarý evlerinizden çýkarýn" emrini verdiðini göstermekteyiz. Ýbnu Abbâs: "Hz. Peygamber falancayý, Hz. Ömer de falancayý (Medîne´den) sürdü" diye isim vermeksizin bu yasaða uymayanlara uygulanan cezayý misâl verir. Hadisin þerhinde Kastalânî, Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn Enceþe adýnda kadýnlara benzemeye özenen siyahî bir erkek köle ile Bâdiye Bintu Gaylan adýndaki kadýný Medîne´den sürdüðünü belirtir. Ýbnu Hacer de Hz. Ömer´in Ebû Züeyb, Nasru´bnu Haccâc, Ca´detu´s-Sülemî, Ümeyyetu´bnu Yezîd el-Esedî ve Mevlâ Müzeyne ismindeki þahýslarý Medîne´den sürdüðünü, Ebû´l-Hasan el-Medâyînî´nin Kitabu´l-Muðarrebîn adýndaki te´lifine dayanarak, kýsaca sürülüþ sebeplerini de vererek kaydeder. Âmirî de Hz. Peygamber devrinde dört muhannis bulunduðunu bunlardan hiçbirinin "kadýnlara teþebbüh"ten baþka fahiþ bir cürüm iþlemediklerini belirtir.

Son olarak teþebbühle sadece libâs veya süslenme unsurlarýndaki benzemenin kastedilmediðini de belirtelim. Ýbnu Hacer, Buhârî´nin Ýbnu Abbâs´tan tahrîcini îzah sadedinde Taberî´nin memnu benzemeyi, "libâs ve zînette benzemek" olarak yaptýðý açýklamaya "konuþma ve yürümede de benzeme"yi ilave eder ve der ki: "Libâsýn þekli her beldenin âdetine göre deðiþir. Bir yerde libâsta kadýnla erkeðin kýyafeti ayný olabilir. Fakat her hâl u kârda kadýnlar iyice bürünmek ve örtünmekle (ihticâb ve istitâr) temayüz ederler."

Rivayetler kýyafet mefhumuna sadece libâs, zînet ve sürünme maddelerinin deðil, ayakkabýlarýnýn da girdiðini, her cinse, mukâbil cinse ait olan ayakkabýyý giymesi yasaklandýðýný göstermektedir. Misâlimizde erkek ayakkabýsý (na´l) giyen kadýn hakkýnda sorulunca Hz. Âiþe´nin: "Resûlullah, erkek kadýnlara lânet etmiþtir" diye cevap verdiði kaydedilir.[54]



ÜÇÜNCÜ BÂB

HALÛK


UMUMÎ AÇIKLAMA:



Halûk mürekkeb bir koku maddesidir (tîb). Za´ferân ve baþka maddelerin karýþýmýyla elde edilir. Renk olarak kýzýllýk ve sarýlýk hâkimdir. Esas itibariyle kadýnlara has bir sürünme maddesi olduðu için, erkekler hakkýnda ihtilaflý rivâyetler gelmiþtir; bazýsýna göre mübâh, bazýsýna göre gayr-ý mübâhtýr. Ýbnu´l-Esîr, nehyedici hadislerin nâsih olduðunu söyler.[55]



ـ1ـ عن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]نَهَى رَسُولُ اللّه # أنْ يَتََزَعْفَرَ الرَّجُلُ[ أخرجه الخمسة.وقال الترمذي: معناه أن يتطيب به .



1. (2118)- Hz. Enes (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), erkeðin za´ferân sürmesini yasakladý." [Buhârî, Libâs 33; Müslim, Libâs 77, (2101); Ebû Dâvud, Tereccül 7, (4179); Tirmizî, Edeb 51, (2816); Nesâî, Zînet 74, (8, 189).][56]



AÇIKLAMA:



Burada yasaklanan husus za´ferânýn bedene sürülmesidir. Zîra, za´-ferân sürülmüþ elbisenin giyilmesini tecviz eden rivayetler mevcuttur. Ayrýca hadis, yasaðýn erkeklere has olduðunu belirtir. Þu halde kadýn, yasaktan istisna edilmiþtir.

Za´ferân sürünmek niçin yasaklanmýþtýr? Bunun sebebi hususunda ihtilaf edilmiþtir:

* Kadýnlara mahsus koku olmasý, yani kokusu sebebiyle mi?

* Rengi sebebiyle mi? Bu takdirde bütün sarý renkliler buna dahil mi edilmelidir?

Ýmam Þâfiî: "Ýhramlý olmayan erkeðe, ne halde olursa olsun za´ferân sürünmeyi yasaklarým, þâyet sürünmüþse, yýkanmasýný emrederim" der. Ayrýca der ki: "Sarý renkli giymesini câiz bulurum, zira ben bu konuda Hz. Ali´den yapýlan þu rivayetten baþka bir þey söyleyen hiç kimse görmedim: "Resûlullah sadece bana yasak etti, ben size yasaklamýyorum." Ancak Beyhakî, bu yasaðýn, Hz. Ali´den baþkasýndan da geldiðini kaydetmiþtir. Abdullah Ýbnu Ömer: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) üzerimde sarýya boyanmýþ iki giyecek parçasý gördü de: "Bunlar kâfirlerin libasýdýr, sakýn bunlarý giyme" emretti" der. Müslim´in bir rivayetinde þu ziyade de gelmiþtir: "Yýkayayým mý?" diye sordum. "Hayýr! onlarý yak" emretti." Beyhakî der ki: "Bu rivayet Þâfiî´ye ulaþsaydý, sünnete uymadaki âdeti üzere, mutlaka buna uyardý."

Hülâsa sarýya boyanmýþ elbiseyi, seleften bir kýsmý mekruh addederken bir kýsmý da câiz addetmiþtir.

Nevevî´nin Müslim Þerhi´nde belirttiði üzere Ýmam Mâlik evde câiz görmüþ ise de mahfillerde mekruh addetmiþtir.

Bu mevzuda kerâhet ifade eden rivayetlerden birini, müteakiben metni görüleceði üzere, Hz. Enes yapmýþtýr. Ebû Dâvud´da Þemâilu´t-Tirmizî´de ve Nesâî´nin es-Sünenü´l-Kübrâ´sýnda geldiðine göre: "Resûlullah´ýn yanýna üzerinde sarýlýk izi bulunan bir adam geldi. Onun bu manzarasýndan hoþlanmadý. Ancak, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), kiþinin yüzüne karþý ayýbýný nâdiren vurduðu için (sesini çýkarmadý). Fakat, adam cemaatten ayrýlýp gidince: "Keþke bu adama söyleseydiniz de þu sarýyý terketseydi" der. Daha önce de kaydettiðimiz üzere (2113) Hz. Peygamber: "Za´ferânla boyanmýþýn ve kâfirin cenazesinde meleðin hazýr olmayacaðýný" söylemiþtir. Keza bir baþka rivayette Ammâr Ýbnu Yâsir (radýyallâhu anh)´in anlattýðýna göre za´ferân sürülmüþ olarak Hz. Peygamber´in yanýna gelince, verdiði selamý almaz ve: اِذْهَبْ فَاغْسِلْ عَنْكَ هَذَا "Git bunu üzerinden yýka!" emreder. Ammâr, gidip yýkar geri gelir. Ancak, lekesi kaldýðý için yine selamýný almaz ve "git yýkan" diye emreder. Ýzi kalmayacak þekilde yýkayýnca selamýný alýr.

Þafiîler Kûfîler (Hanefîler), za´ferân sürmeyi ihramlý ihramsýz herkes için gayr-ý câiz addetmiþlerdir.

Ancak, za´ferâný ihramlýya yasaklayan rivayeti esas alan Ýmam Mâlik ihramsýzlar hakkýnda câiz görür. Hz. Peygamber´in za´ferânla elbise giydiðine dair gelen rivayetleri esas alan âimler de cevâzýna hükmederler. Mühelleb der ki: "Sarý, nefse en canlý ve çekici gelen renktir." Bu durumu Ýbnu Abbâs (radýyallâhu anhümâ), Cenâb-ý Hakk, اِنَّهَا بَقَرَةٌ صَفْرَاءُ فَاقِعٌ لَوْنُهَا تَسُرُّ النَّاظِرِينَ "O, Ôonun, bakanlarýn içini açan, parlak sarý renkli bir sýðýr olduðunu söylüyor´ dedi." (Bakara 69) ayetinde bu hususu belirtmiþtir" der.

Hülasa, Þâfiîler ve Hanefîler za´ferâný hem elbise ve hem de bedende mekruh addederler, ancak bedene sürmenin keraheti elbiseye sürmeden fazladýr.[57]



ـ2ـ وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]أتى رَجُلٌ إلى النّبىِّ # وَعَلَيْهِ أثَرُ صُفْرَةٍ، وَكانَ # قَلّمَا يُوَاجِهُ أحَداً بِشَىْءٍ في وَجْهِهِ يَكْرَهُهُ، فَلَمَّا خَرَجَ قال: لَوْ أمَرْتُمْ هذَا أنْ يَغْسِلَ عَنْهُ هذَا[. أخرجه أبو داود .



2. (2119)- Yine Hz. Enes (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a üzerinde sarýlýk izi bulunan bir adam geldi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) hoþlanmadýðý bir hususu, insanlarýn yüzüne nâdiren vurduðu için (sesini çýkarmadý). Adam oradan kalkýp gidince: "Keþke bu adama, üzerindeki þu þeyi yýkamasýný söyleseydiniz" dedi." [Ebû Dâvud, Tereccül 8, (4182).][58]



ـ3ـ وعن يعلى بن مرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]رَأى رَسُولُ اللّه # رَجًُ مُتَخَلّقاً فقَالَ: أذْهَبْ فَاغْسِلْهُ، ثُمَّ اغْسِلْهُ، ثُمَّ َ تَعُدْ[. أخرجه الترمذي والنسائى .



3. (2120)- Ya´la Ýbnu Mürre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) halûk sürünmüþ bir adam görmüþtü ki:

"Git bunu yýka, sonra gene yýka, sonra bir daha (za´ferân sürünmeye) dönme!" dedi. " [Tirmizî, Edeb 51, (2817); Nesâî, Zînet 34, (8, 152, 153).][59]



AÇIKLAMA:



Hadis, za´ferânýn elbisede hasýl ettiði rengi çýkarabilmek için en az iki sefer yýkanacaðýný göstermektedir. Nesâî´deki rivayette üç kere yýkamasý emredilir. Bazý âlimler üçden az yýkamakla za´ferânýn elbiseden çýkmayacaðýný söylemiþtir. "Bir daha za´ferâna dönme" demesi, bunun erkeklere muvafýk olmamasý sebebiyledir.[60]



ـ4ـ وعن أبى موسى رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قالَ رَسُولُ اللّهِ #: َ يَقْبَلُ اللّهُ صََةَ رَجُلٍ في جَسَدِِهِ شَىْءٌ مِنْ خَلُوقٍ[. أخرجه أبو داود.»الْخَلُوقُ«: ضرب من الطيب ذو لون، يقال تخلق: إذا أطلى به .



4. (2121)- Ebû Mûsa (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah, bedeninde halûk´tan bir parça eser bulunan kimsenin namazýný kabûl etmez." [Ebû Dâvud, Tereccül, 8, (4178).][61]



AÇIKLAMA:



Bazý âlimler, Halûk sürünme yasaðýný çok miktarda olan sürünmeye hamletmiþ iseler de Aliyyu´l-Kârî, bu rivâyetin o görüþte olanlarý reddettiðini, zira bunun, yasaðý aza da çoða da teþmil ettiðine dikkat çeker. es-Seyyîd Cemâleddin: "Hadisten murad, kadýna benzeme sebebiyle kâmil mânadaki namazýn sevabýný nefiydir" demiþtir. Ýbnu´l-Melek de: "Bu hadiste halûk kullanmaktan yasaklama ve kullananlara tehdîd vardýr" der.

Tekrar edelim: Halûk, renkli bir sürünme maddesidir. Daha ziyâde kadýnlara mahsustur.[62]



DÖRDÜNCÜ BÂB

TÜYLER SAÇ VE BAKIMI:


ـ1ـ عن أبى قتادة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قُلْتُ يَا رسولَ اللّهِ: إن لِى جُمَّةً أفَأُرَجِّلُهَا؟ قالَ: نَعَمْ وَأكْرِمْهَا، فكَانَ أبُو قَتَادَةَ رُبَّمَا دَهَنَها في الْيَوْمِ مَرَّتَيْنِ مِنْ قَوْلِهِ #: نَعَمْ وَأكْرِمْهَا[. أخرجه مالك والنسائى.»التَّرْجِيلُ« تسريح الشعر .



1. (2122)- Ebû Katâde (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Ey Allah´ýn Resûlü dedim, benim omuzlarýma kadar dökülen (gür) saçlarým var, tarayýp tanzîm edeyim mi?"

"Evet dedi, ona ikramda bulun."

Râvi der ki: "Ebû Katâde, "Evet, ona ikramda bulun!" sözü sebebiyle, günde iki sefer (bakým yapar ve) saçlarýný yaðlardý." [Muvatta, Þa´ar 6, (2, 949); Nesâî, Zînet 60, (9 183).][63]



AÇIKLAMA:



Tercîl, saç bakýmý mânasýna gelir. Taramak, yaðlamak, tanzîm etmek gibi iþler tercîl ile ifade edilir.

Hadiste geçen cümme, omuzlara kadar inen gür saça denir. Resûlullah´ýn "saçýna ikramda bulun" demesi, Zürkânî´ye göre onu kirden, pislikten korumasýný emretmesi, yaðlama ve tarama suretiyle nizam vermesini istemesi demektir.

Rivâyet, Ebû Katâde´nin, iþ ve tozlanma gibi sebeplerle, saçýna günde iki kere bakým yaptýðýný belirtmektedir. Müteakip rivayette de görüleceði üzere, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) saçý olanlara, bakýmýný yapmayý emretmiþtir.[64]



ـ2ـ وعن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قالَ رَسولُ اللّهِ #: مَنْ كانَ لَهُ شَعْرٌ فَلْيُكْرِمْهُ[. أخرجه أبو داود



radyobeyan