Rahmet 2 By: sumeyye Date: 19 Nisan 2010, 12:26:43
ÜÇÜNCÜ FASIL
HAYVANLARA MERHAMET
ـ1ـ عن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال رسول اللّهِ #: بَيْنَمَا رَجُلٌ يَمْشى بِطَرِيقٍ اشْتَدَّ عَلَيْهِ الْعَطَشُ فَوَجَدَ بِئْراً فَنَزَلَ فِيهَا فَشرِبَ ثُمَّ خَرَجَ وَإذَا كَلْبٌ يَلْهَثُ يَأكُلُ الثَّرَى مِنَ الْعَطَش. فقَالَ الرَّجُلُ: لَقَدْ بَلَغَ هذَا الْكَلْبُ مِنَ الْعَطَشِ مِثْلَ الَّذِى كانَ بَلَغَ مِنِّى فَنَزَلَ الْبِئْرَ فَمَ‘َ خُفَّهُ مَاءً ثُمَّ أمْسَكَهُ بِفيهِ حَتَّى رَقِىَ فسَقَى الكَلْبَ فَشَكَرَ اللّهُ تَعالى لَهُ فَغَفَرَ لَهُ. قَالُوا يَا رسُولَ اللّهِ وَإنَّ لَنَا في الْبَهَائِمِ أجْراً؟ قالَ: في كُلِّ كَبِدٍ رَطْبَةٍ أجْرٌ[. أخرجه الثثة وأبو داود .
1. (1987)- Hz. Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah(aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki: "Bir adam yolda, yürürken susadý ve susuzluðu arttý. Derken bir kuyuya rastladý. Ýçine inip susuzluðunu giderdi. Çýkýnca susuzluktan soluyup topraðý yemekte olan bir köpek gördü. Adam kendi kendine: "Bu köpük de benim gibi susamýþ" deyip tekrar kuyuya inip, mestini su ile doldurup aðzýyla tutarak dýþarý çýktý ve köpeði suladý. Allah onun bu davranýþýndan memnun kaldý ve günahlarýný affetti."
Resûlullah´ýn yanýndakilerden bazýlarý:
"Ey Allah´ýn Resûlü! Yani bize hayvanlar (a yaptýðýmýz iyilikler) için de ücret mi var?" dediler. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Evet! Her "yaþ ciðer" (sahibi) için bir ücret vardýr" buyurdu." [Buhârî, Þirb 9, Vudû 33, Mezâlim 23, Edeb 27; Müslim, Selâm 153, (2244); Muvatta, Sýfatu´n Nebi 23, (2, 929-930); Ebû Dâvud, Cihâd 47, (2550).][17]
AÇIKLAMA:
1-Bu rivâyet "her yaþ ciðer sâhibi" canlýya iyi muamele etmeyi ve bu meyânda su vermeyi teþvik etmektedir. Ancak bâzý âlimler, Resûlullah(aleyhissalâtü vesselâm)´ýn, köpeklerin öldürülmesiyle ilgili olarak verdikleri emri nazar-ý dikkate alarak þöyle bir yorum ve kayýt getirmiþlerdir: "Bu hadis, Benî Ýsrâil´de olan bir durumu hikâye etmektedir. Ýslâm ise köpeklerin öldürülmesini emreder. "Her yaþ ciðer sahibi için" sözü, zararý olmayan bazý hayvanlara mahsûstur. Zîra, hýnzýr gibi öldürülmesi emredilen bir hayvanýn zararýný artýrmak üzere kuvvetlendirilmesi câiz deðildir." Nevevî: "Öldürülmesi emredilen hayvanýn öldürülmesi husûsunda Þâri´in emrine uyulur. Harbî kâfir ve mürted gibi, öldürülmesi emredilen hayvanlar kelb-i akûr ve hadiste zikri geçen beþ çeþit hayvan (yýlan, akrep, keler, karga, fâre) ve benzerleri" der. Bâzý âlimler de þunu söyler: "Hadisin âmm olan hükmü muhterem hayvanlarla sýnýrlandýrýlm-alýdýr. Onlar da öldürülmesi emredilmemiþ olan hayvandýr. Ýþte bunlarýn sulanmasýndan sevap hâsýl olur. Keza yiyecek verilmesi gibi baþka çeþit ihsanlar sebebiyle de sevap hâsýl olur. Hayvanýn sâhipli veya sâhipsiz olmasý, kendinin veya baþkasýnýn olmasý farketmez."
Ýbnu´t-Tîn der ki: "Hadisi hiç tahsis etmeden âmm þekliyle almak da mümkündür. Yani köpek gibi zararlýlara da önce suyu verir, sonra yine öldürür. Çünkü öldürme iþini güzel yapmakla ve müsle´ye (eziyete) yer vermemekle emrolunduk."
Bu hadisle istidlâlde bulunanlarý reddetmek sadedinde: "Bu hâdise, öyle bir kimsenin fiili ki, o zât iktidâ edilen birisi mi, deðil mi bilinmez" diyen de olmuþtur. Ancak bu itiraza þu cevap verilmiþtir: "Biz, mücerred mezkûr fiille amel etmeyiz. Bilakis eðer "Bizden öncekilerin þeriatý bizim için de þerîattýr" görüþünde isek, yine de onlardan rivâyet edilen her þeyi hemencecik kabullenmeyiz. Bakarýz, eðer þeriatýmýzýn imamý onu medhetme makamýnda nakletmiþse ve herhangi bir kayýtla kayýtladýðý da bilinmezse o zaman istidlâl sahih olur."[18]
2-HADÝSTEN ÇIKARILAN BAZI HÜKÜMLER
* Tek baþýna ve azýksýz seyahate çýkmak câizdir. Ancak bu cevaz, þeriatimizde, kiþinin nefsi hakkýnda helâk olma korkusuna düþmediði duruma hastýr.
* Ýnsanlara ihsanda bulunmaya teþvik var. Þöyle ki: Köpeði sulama iþi günahlarýn affýna medar olabiliyorsa, Müslümaný sulamak daha ziyâde affa ve maðfirete medar olur.
* Müþriklere tasaddukta bulunmak câizdir. Bu da sadakaya muhtaç müslümanýn olmamasý þartýna baðlýdýr. Aksi takdirde, sadakaya müslüman ehaktýr (daha çok hak sâhibi). Kezâ muhterem bir hayvanla bir insan eþit derecede muhtaç olsalar, insan ehaktýr.
* Su daðýtmak büyük hasenattan biridir.[19]
ـ2ـ وفي أخرى: ]أنَّ امْرأةً بَغِيّاً رَأَتْ كَلباً في يَوْمٍ حَارٍّ يَطِيفُ بِبِئْرٍ قَدْ أدْلَعَ لِسَانَهُ مِنَ الْعَطَش فَنَزَعَتْ لَهُ مُوقَها فَغُفِرَ لَهَا بِهِ[ .
»لَهَثَ الْكَلْبُ« وَغَيره إذا أخرج لسانه من شِدَّةِ العطش والحرّ. وكذا »أدْلَعَ لِسَانَهُ«.»والثَّرَى« التراب النَّدِى، والمراد هنا التراب مطلقاً.»وَالْكَبِدُ الرَّطْبَةُ« كل ذات رُوحٍ وَ تكون رَطبَةً إَّ إذَا كانَ صَاحِبها حيا.»وَالْبَغَىُّ« المرأة الزانية. »وَالمُوقُ« الخُفُّ .
2. (1988)- Bir diðer rivâyette þöyle denmiþtir: "Fâhiþe bir kadýn, sýcak bir günde, bir kuyunun etrafýnda dönen bir köpek gördü, susuzluktan dilini çýkarmýþ soluyordu. Kadýncaðýz mestini çýkararak (onunla su çekip köpeði suladý). Bu sebeple kadýn maðfiret olundu." [Müslim, Tevbe 155, (2245).][20]
ـ3ـ وعن ابن عمر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]قال رَسول اللّهِ #: دَخَلَتِ امْرَأة النَّارَ في هِرَّةٍ رَبَطَتْهَا فَلَمْ تُطْعِمْهَا ولَمْ تَدَعْهَا تَأْكُلُ مِنْ خَشَاشِ ا‘رْضِ[. أخرجه الشيخان.»خَشَاشُ ا‘رْضِ« هَوَامُّهَا وَحشراتها .
3. (1989)- Ýbnu Ömer (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: "Resûlullah(aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki: "Bir kadýn, eve hapsettiði bir kedi yüzünden cehenneme gitti. Kediyi hapsederek yiyecek vermemiþ, yeryüzünün haþerâtýndan yemeye de salmamýþtý." [Buhârî, Bed´ü´l-Halk 17, Þirb 9, Enbiya 50; Müslim, Birr 151, (2242).][21]
AÇIKLAMA:
1-Burada azaba dûçar olan kadýnýn kâfir olduðu ve kedinin ölümüne sebep olduðu için azâbýnýn artýrýldýðýný te´yid eden delîl olduðu gibi; kadýnýn mü´min olduðunu, bu fiili sebebiyle azaba maruz kaldýðýný teyid eden karine de mevcuttur. Þârihler her iki ihtimal üzerinde de durmuþlardýr.
2-Hadis, eziyet etmemek kaydýyla evde kedi beslemenin câiz olduðuna delil kabûl edilmiþtir. Kedi mânasýnda emsâli hayvanlarýn da yiyecek ve içeceðine dikkat etmek kaydýyla evde beslenebileceðine de bu hadis delil kabûl edilmiþtir.[22]
ـ4ـ وعن عبداللّه بن جعفر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]كانَ أحَبَّ مَا اسْتَتَرَ بِهِ رَسُولُ اللّه # لحَاجَتِهِ هَدَفٌ أوْ حَائشُ نَخْلٍ. فَدَخَلَ حَائِطاً لِرَجُلٍ مِنَ ا‘نْصَارِ فَإذَا فِيهِ جَمَلٌ. فَلَمَّا رَأى النبىَّ # حَنَّ وَذَرَفَتْ عَيْنَاهُ. فَأتَاهُ رسولُ اللّهِ # فَمَسَحَ ذِفْرَاهُ فَسَكَتَ. فقَالَ: مَنْ رَبُّ هذَا الجَمَلِ؟ فقَالَ، فَتىً مِنَ ا‘نْصَارِ هُوَ لِى يَا رسولَ اللّهِ. فقَالَ: أفََ تَتَّقِى اللّهَ في هذِهِ الْبَهِيمَةِ الَّتِى مَلّكَكَ اللّهُ إيَّاها؟ فإنَّهُ شَكَا إلىَّ أنّكَ تُجِيعُهُ وَتُدْئِبُهُ[. أخرجه أبو داود.»الهَدَفُ« ما ارتفع من ا‘رض من بناء وغيره.»وَحَائِشُ النَّخْلِ« نَخَْت مجتمعات. » وَالحَائِطُ« الْبُسْتَانُ.»وَذِفْرَى الْبَعِيرِ« المَوْضِعُ الَّذِى يَعْرَقُ مِنْ قفَاهُ خَلْفَ أُذَنَيْهِ وَيُجْعَلُ فِيهِ القطْرانُ وَهُمَا ذِفْرَيَانِ.»وَتُدْئِبُهُ« تُتْعِبُهُ بكثرة استعماله .
4. (1990)- Abdullah Ýbnu Câfer (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah(aleyhissalâtü vesselâm)´ýn kazâ-i hâcet yaparken geri tarafýndan istitar (perdelenme) için en ziyâde tercih ettiði sütre, bir bina veya bir hurma kümesi idi. Bir seferinde Ensârdan bir zâtýn bahçesine girdi. Orada bir deve vardý. Deve Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ý görünce inledi ve gözlerinden yaþlar aktý. Aleyhissalâtu vesselâm deveye yaklaþtý ve gözyaþlarýný sildi. Hayvan sâkinleþti.
"Bu devenin sâhibi kim?" diye sorarak ilgi gösterdi. Ensâr´dan bir genç:
"O bana aittir ey Allah´ýn Resûlü!" deyip ortaya çýkýnca Hz. Peygamber onu payladý:
"Allah´ýn sana mülk kýldýðý bu deve hakkýnda Allah´tan korkmuyor musun? Bak! Bu bana þikayette bulundu. Sen bunu acýktýrýyor ve fazla çalýþtýrarak da yoruyormuþsun." [Ebû Dâvud, Cihâd 47, (2549).][23]
AÇIKLAMA:
Bu rivâyet, Resûlullah (aleyhissâtu vesselâm)´ýn hayvanlara karþý müþfik ve merhametkâr olduðunu, onlarýn durumlarýyla da ilgilendiðini göstermektedir. Ayrýca insanlarýn, hayvanlarý ilâhî bir emânet bilerek iyi davranmalarý gerektiði, bilhassa gýdalarýna ve onlara terettüp eden hizmetlerine dikkat etmeleri þart olduðu, aksi takdirde uhrevî mesuliyet getireceði ifâde edilmektedir. Bu hûsuslarý te´yid eden rivâyetler çoktur.
Hz. Peygamber (aleyhissâlatu vesselâm)´in hayvanlarla ilgili meselelere nasýl teferruatlý olarak yer verdiðini göstermek üzere, geniþçe bir tahlîli bu bahsin sonuna ekleyeceðiz.[24]
ـ5ـ وعن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قالَ رسولُ اللّهِ # َتتَّخِذُوا ظُهُورَ دَوَابِّكُمْ مَنَابِرَ إنَّمَا سَخّرَهَا اللّهُ لَكُمْ لِتُبَلِّغَكُمْ إلى بَلَدٍ لَمْ تَكُونُوا بِالغِيهِ إَّ بِشِقِّ ا‘نْفُسِ وَجَعَلَ لَكُمُ ا‘رْضَ، فَعَلَيْهَا فَافْضُوا حَاجَتَكُمْ[. أخرجه أبو داود.»شِقُّ ا‘نْفُسِ« جَهْدُهَا وَشِدَّةُ مَا تقيه عند مقاساة ا‘مور الصعبة .
5. (1991)- Hz. Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah(aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki: "Hayvanlarýnýzýn sýrtýný minberler yerine koymayýn. Þurasý muhakkak ki tek baþýnýza güçlükle gidebileceðiniz bir yere sizi götürmeleri için Allah onlarý sizlere musahhar (hizmetçi) kýldý. Arzý da sizin (durma yeriniz) kýldý, öyleyse ihtiyaçlarýnýzý (duran hayvanýnýn sýrtýnda deðil) arz üzerinde görün." [Ebû Dâvud, Cihâd 61, (2567).][25]
AÇIKLAMA:
1- Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) burada, hayvana binmiþ vaziyette iken, durdurup uzun müddet konuþmayý yasaklamaktadýr. Çünkü minber mescidlerde sýrf konuþma yapmak üzere çýkýlan husûsî bir mekândýr. Durmuþ halde olan hayvanýn üzerinden inmemek onu fazlasýyla yoracak ve dolayýsiyle bineðe eziyet edilmiþ olacaktýr.
Ancak þunu da belirtelim ki, bilhassa hacc bahsinde geçtiði üzere (1560. hadis), Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) bineðinin üzerinde hutbe irâd etmiþtir. Ancak bu bir ihtiyaç ve maslahat sebebiyledir. Çünkü etrafýný saran büyük bir kitleye hitabetmiþtir. Yere inmesi hâlinde herkesçe görülemeyecek, yeterince iþitilemeyecek idi. Þu halde benzeri durumlarda maslahata binâen hayvanýn üzerinden inmeden hitabet câizdir. Hattâbî nehyin, maslahat olmaksýzýn, hayvanýn üzerinde uzun müddet konuþup onu yormaya râcî olduðunu belirtir.[26]
ـ6ـ وعن عبدالرحمن بن عبداللّه عن أبيه رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]كُنَّا مَعَ رسولِ اللّهِ # في سَفَر. فَرَأيْنَا حُمْرَّةً مَعَهَا فَرْخَانِ لَهَا فَأخَذْنَاهُمَا. فَجَاءَتِ الحُمْرَّةُ تُعَرِّشُ. فَلَمَّا جَاءَ رسولُ اللّهِ # قال: مَنْ فَجَعَ هذِهِ بِوَلَدِهَا؟ رُدُّوا وَلَدَهَا إلَيْهَا، وَرَأى قَرْيَةَ نَمْلٍ قَدْ أحْرَقْنَاهَا. فقَالَ: مَنْ أحْرَقَ هذِهِ؟ قُلْنَا نَحْنُ. قَالَ: إنَّهُ َ يَنْبَغِى أنْ يُعَذِّبَ بِالنَّارِ إَّ رَبُّ النَّارِ[. أخرجه أبو داود.»الحُمَّرَرةُ« بضم الحاء المهملة وتشديد الميم: نوع من الطير في شكل الْعُصْفُورِ.وقوله: »تُعَرِّشُ« بالعين المهملة والشين المعجمة: أى تُرَفْرِفُ وَتُرْخِى جَنَاحَيْهَا وَتَدنو من ا‘رض لتقع عليها و تقع، وروى.»تَفْرُشُ« بالفاءِ من فَرَش الجناح وَبَسَطَهُ .
6. (1992)- Abdurrahman Ýbnu Abdullah, babasý Abdurrahman (radýyallâhu anh)´dan rivâyet eder ki þöyle demiþtir: "Biz bir seferde Resûlullah(aleyhissalâtü vesselâm) ile beraber idik. Resûlullah bir ara bir ihtiyacý için yanýmýzdan ayrýldý. O sýrada hummara denen bir kuþ gördük, iki tane de yavrusu vardý. (Kuþ kaçtý) yavrularýný aldýk. Kuþcaðýz etrafýmýza yaklaþýp çýrpýnmaya, kanatlarýný çýrpýp havada inip çýkmaya baþladý. Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) efendimiz gelince:
"Kim bu zavallýnýn yavrusunu alýp onu ýzdýraba attý? Yavrusunu geri verin!" diye emretti. Bir ara, ateþe verdiðimiz bir karýnca yuvasý gördü.
"Kim yaktý bunu?" diye sordu.
"Biz!" dedik.
"Ateþle azab vermek sâdece ateþin Rabbine hastýr" buyurdu." [Ebû Dâvud, Cihâd 122, (2675), Edeb, 176, (5268).][27]
AÇIKLAMA:
1- Ahterî, "hummara"ya kaya kuþu dendiðini, baþý kýzýlca olup serçeye benzediðini belirtir.
2- Hattâbî der ki: "Hadis, eþek arýsý denen arýnýn ocaðýný yakmanýn mekruh olduðuna delâlet etmektedir. Karýnca yuvasýný yakmakta özür daha azdýr, zîrâ, bunun zararýný baþka yolla defetmek mümkündür." Ýlâveten der ki: "Karýnca iki çeþittir: Biri zararlýdýr, bunun saldýrýsýný defetmek câizdir. Diðer çeþidi zararsýzdýr. Bunlar uzun ayaklý olanlardýr. Bunlarýn öldürülmesi câiz deðildir." Nitekim bâzý hadislerle karýncanýn öldürülmesi sarîh olarak yasaklanmýþtýr.[28]
ـ7ـ وعن محمد ابن إسحاق. عن رجل من أهل الشام يقال له أبو مَنْظُورٍ عن عمه عن عامر الرّام أخى الخَضِرِ قال: ]إنَّا لِبَِدِنَا إذْ رُفِعَتْ لَنَا رَايَاتٌ وَألْوِيَةٌ فَقُلْتُ مَا هذَا؟ قالُوا: لِوَاءُ رسولِ اللّهِ #. فَأتَيْتُهُ وَهُوَ جَالِسٌ تَحْتَ شَجَرَةٍ وَقَدِ اجْتَمَعَ إلَيْهِ أصْحَابُهُ فَجَلَسْتُ إلَيْهِمْ فَذَكَرَ النَّبىُّ # ا‘سْقَامَ وَا‘مْرَاضَ. فقَالَ: إنَّ المُؤْمِنَ إذَا أصَابَهُ السَّقَمُ ثُمَّ أعْفَاهُ اللّهُ عزَّ وَجَلَّ مِنْهُ كانَ كَفّارَةً لِمَا مَضَى مِنْ ذُنُوبِهِ وَمَوْعِظَةً لَهُ فِيمَا يَسْتَقْبِلُ. وَإنَّ المُنَافِقَ إذَا مَرِضَ ثُمَّ أُعْفِىَ كَانَ كالْبَعِيرِ عَقَلهُ أهْلُهُ ثُمَّ أرْسَلُوهُ فَلَمْ يَدْرِ لِمَ عَقَلُوهُ وَلِمَ أرْسَلُوهُ؛ فقَالَ رَجُلٌ مِمَّنْ حَوْلَهُ: يَا رسولَ اللّهِ وَمَا ا‘سْقَامُ؟ وَاللّهِ مَا مَرِضْتُ قَط. فقَالَ لَهُ: قُمْ فلسْتَ مِنَّا[. أخرجه أبو داود.»وَا‘لْوِيَةُ« جمع لواء، وهى الراية الكبيرة دون ا‘عم.»وَأعْفَاهُ وَعَافَاهُ« بمعنى واحد .
7. (1993)- Muhammed Ýbnu Ýshak kendisine Ebû Manzûr denen Þamlý bir zattan naklediyor, bu da amcasýndan, o da Hadýr´ýn kardeþi Âmiru´r-Râm´dan nakletmiþtir. Âmir der ki: "Bizim için bayraklar ve sancaklar yükseltildiði zaman memleketimizde idik. Ben: "Bu nedir?" diye sordum.
"Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm)´ýn sancaðý!" dediler. Yanýna gittim. Bir aðacýn altýnda oturuyordu. Ashâbý da etrafýný sarmýþtý. Ben de yanlarýna oturdum. Bir ara Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) hastalýklardan ve dertlerden bahsedip dedi ki:
"Mü´mine bir hastalýk gelir, sonra da Allah ona þifa verirse, bu hastalýk onun geçmiþ günahlarýna kefâret, geri kalan hayatý için de bir öðüt olur. Þâyet münâfýk hastalanýr, sonra da âfiyet verilirse o, sahibi tarafýndan baðlanýp sonra da salýverilen fakat niçin baðlandýðýný, niçin salýverildiðini bilmeyen bir deve gibidir."
Aleyhissalâtu vesselâm´ýn etrafýnda oturanlardan biri:
"Ey Allah´ýn Resûlü, eskâm (hastalýklar) nedir? Ben asla hiç hastalanmadým?" diye sordu. Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm):
"Kalk! sen bizden deðilsin" buyurdu." [Ebû Dâvud, Cenâiz 1, (3089).][29]
AÇIKLAMA:
1- Teysîr müellifi, hadisi taktî yaparak aktarmýþ. Yani Ebû Dâvud´ daki aslýnda hadisin devamý var. Esâsen rivâyetin sadedinde olduðumuz bâbla ilgili olan kýsmý, terkedilen, yani Teysîr´e alýnmayan kýsmýdýr. Biz bu nakilde, bir hata olabileceðine hükmederek rivâyetin arkasýný aynen kaydetmeyi gerekli bulduk:
"... Biz bu þekilde Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm)´ýn yanýnda otururken üstünde kisâ bulunan bir adam, elinde -üzeri sarýlý- bir þey olduðu halde geldi ve:
"Ey Allah´ýn Resûlü! dedi, seni görünce buraya yöneldim. Gelirken bir aðaç kümesinin yanýndan geçiyordum ki kulaðýma kuþ yavrularýnýn sesleri geldi. Hemen onlarý alýp kisâmýn içine koydum. Derken anneleri gelip baþýmýn üstünde dönmeye baþladý. Ben de yavrularýnýn üzerini annelerine açtým, kuþ gelip üzerlerine konmaz mý! Ben de kisamý tekrar üstlerine kapayýverdim. Þimdi onlar iþte burada benimle beraberler" dedim. Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm):
"Onlarý hemen býrak!" diye emretti. Ben de býraktým. Ama anneleri yavrularýný terketmedi. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) Ashâbýna sordu:
"Þu yavrularýn annesindeki þefkate þaþýyor musunuz?"
"Evet!" dediler.
"Beni hak ile gönderen Zât u Zülcelâl´e yemin olsun. Allah´ýn kullarýna karþý rahmeti, yavrularýn annesinin yavrularýna karþý taþýdýðý þefkatten fazladýr. Onlarý götür aldýðýn yere koy, anneleri de berâber olsun!" dedi. Adam da onlarý tekrar geri götürdü."
2- Tîbî der ki: "Mü´min hastalanýr ve tekrar sýhhate kavuþursa kendine gelir ve anlar ki, bu hastalýk geçmiþ günahlarýnýn bir neticesidir. Derhal piþman olur, artýk bir daha geçmiþe dönmez. Böylece bu ona bir kefâret olur."
Hadis münâfýðýn hastalýktan ders almayacaðýný, tevbeye yönelmeyeceðini, hastalýðýnýn ne geçmiþteki hatalarýn affý husûsunda, ne de gelecekte günah iþlememek hususunda bir fayda te´min etmeyeceðini ifâde etmektedir. Bunlar, âyet-i kerîmenin ifâdesiyle, "Hayvanlar gibidir, hatta daha da beterdir, onlar gâfillerdir" (A´raf 179).[30]
ـ8ـ وعن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال رسولُ اللّه #: قَرَصَتْ نَمْلَةٌ نَبيّاً مِنَ ا‘نْبيَاءِ. فَأمَرَ بِقَرْيَةِ النَّمْلِ فَحُرِّقَتْ. فأوْحَى اللّهُ تَعَالى إلَيْهِ: أنْ قَرَصَتْكَ نَمْلَةٌ أحْرَقْتَ أُمَّةً مِنَ ا‘مَمِ تُسَبِّحُ؟« أخرجه الخمسة إ الترمذي.»وَقَرْيَةُ النَّمْلِ« مسكنها .
8. (1994)- Hz. Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah(aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki: "peygamberlerden birini bir karýnca ýsýrdý. O da (öfkelenerek) karýncanýn yuvasýnýn yakýlmasýný emretti ve yakýldý. Allah Teâla Hazretleri ona þöyle vahyetti: "Seni bir karýnca ýsýrmýþken, sen tesbih eden bir ümmeti yaktýn." [Buhârî, Cihâd 152, Bed´ü´l-Halk 14; Müslim, Selâm 148, (2241); Ebû Dâvud, Edeb 176, (5265); Nesâî, Sayd 38, (7, 210, 211).][31]
AÇIKLAMA:
1-Bu peygamberin Hz. Musa (aleyhisselâm) olduðu rivâyetlerde gelmiþtir. Hadisin bazý vecihlerinde, zikri geçen peygamberin bir aðacýn altýna indiði, istirahat sýrasýnda karýncanýn ýsýrdýðý, bunun üzerine, eþyalarýný aðacýn altýndan çýkartýp karýnca yuvasýný yaktýrdýðý tasrîh edilir.
2-Hadisin bir vechinde Cenâb-ý Hakk´ýn peygambere: "Tek karýnca yaksan ya!" diye vahyettiði belirtilir.
3- Bu hadisin ifâde ettiði hüküm üzerinde ulemâ ihtilâf etmiþtir. Bazýlarý buna dayanarak karýncanýn öldürülebileceðini, yakma suretiyle ceza verilebileceðini söylemiþ, diðer bâzýlarý da baþka delillere dayanarak bu hükümlere karþý çýkmýþtýr. Söz konusu ihtilâfý Ýbnu Hacer þöyle açýklar:
"Bizden öncekilerin þeriati bizim için de mûteberdir, yeter ki bizim þeriatimizde onu nesheden bir hüküm gelmiþ olsun. Husûsen bu önceki þeriati istihsan eden bir ifâde þâriimizin lisanýndan sâdýr olmuþsa" prensibidir. Lakin, þeriatimizde ateþle azab vermek yasaklanmýþtýr. Nevevî der ki: "Bu hadis karýncalarý öldürme cevazýnýn ve ateþle azab verme cevazýnýn, zikri geçen peygamberin þeriatinde mevcut olduðuna hamledilir." Zîra, hadiste görüldüðü üzere, karýncalarý yakan peygambere onlarý öldürdüðü veya yaktýðý için itab (azar) gelmemiþtir, bilakis itab birden fazla karýncayý öldürdüðü içindir. Ama bizim þeriatimizde hayvaný ateþle yakmak, þartýna uygun olarak kýsasta câizdir, onun dýþýnda câiz deðildir. Keza, Sünen´de kaydedilen Ýbnu Abbâs (radýyallâhu anhümâ) hadisine göre, "Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) arý ve karýncayý öldürmeyi yasaklamýþtýr." Nevevî´den baþkasý meselâ Hattâbi, karýnca öldürme yasaðýný Süleymânî cinsi ile kayýtladýlar. Begavî merhum der ki: "Zerr denilen küçük karýncalar öldürülebilir." Bunu el-Ýstiksâ sâhibi Saymerî´den nakleder. Hattâbî de buna hükmetmiþtir. "Öldürme ve yakmanýn zikri geçen peygamberin þeriatýnda câiz olduðu" da münâkaþa götüren bir husûstur. Zîra böyle olsa idi, karýncanýn tabiatý eza vermek olunca, asla peygamberin þahsen itab görmemesi gerekirdi. Kâdý Ýyaz da þöyle der: "Bu hadis her ezâ veren canlýnýn öldürülmesinin caiz olduðuna delildir. Denilir ki bu kýssanýn bir sebebi var: O da, mezkûr peygamber, günahlarý sebebiyle Allah´ýn helâk ettiði bir köye uðramýþtý, bir ara taaccüp ederek durdu ve: "Ey Rabbim, bunlarýn içinde çocuklar, hayvanlar ve günah iþlemeyenler de var" dedi, sonra da bir aðacýn altýna indi, müteakiben bu kýssa baþýndan geçti. Böylece Allah, onu: "Ezâ verici olan þeyin, ezâ vermemiþ olsa bile öldürüleceði, evlâdýnýn da eza yapacak yaþa gelmese bile öldürüleceði" husûsunda uyarmýþ oldu."
Kâdý Ýyaz´dan bu nakli yaptýktan sonra Ýbnu Hacer, ihtiyatlý bir ifâde ile Kâdý Ýyaz´ýn hükmüne iþtirak eder: "Evet zâhir olan bu, eðer kýssa sâbit (ve sahih) ise, çýkacak nihâi hüküm budur, velhasýl (rivâyette zikri geçen peygamber), yaptýðý fiil sebebiyle deðil, bilakis kendisine cevap olarak ve helâkin bu yuvadaki bütün karýncalara teþmîl edilmesinin hikmetini izah için itâb edilmiþtir. Böylece ona, bu hâdise bir örnek yapýlmýþtýr. Yani, þâyet helâk olmaya müstehak olan birisi, baþkalarýyla karýþýrsa ve bunun helâki için diðerlerini de ihlak etmek gereði taayyün ederse, hepsinin ihlâký câiz olur. Bunun nazîreleri vardýr. Küffârýn müslümanlarý siper edinmeleri vs. gibi... Vallâhu sübhânehû a´lem (gerçeði Allah bilir)."
Ýbnu Hacer, ayný mevzuya, baþka âlimlerden nakillerle açýklýk getirmeye devam eder. Kirmânî der ki: "Karýnca mükellef deðildir; öyleyse âyet-i kerîme mûcibince kýsas misliyle olmasý gerekirken: جَزَاءُُ سَيِِّئَةٍ سَيِّئَةٌ مِثْلُهَا "Bir kötülüðün karþýlýðý ayný þekilde bir kötülüktür" (Þûrâ 40). Hadiste nasýl olur da tek bir karýncanýn yakýlmasýnýn câiz olacaðýna iþâret edilir?" Sonra bu soruya, "O peygamber nezdinde yakmanýn câiz olma" ihtimaliyle cevap verir.
Arkadan der ki: "Bu sözümüz þöyle bir mülâhaza ile reddedilebilir: "Yakmak câiz olsaydý, bu peygamber yaktýðý için zemmedilmezdi." Buna cevaben deriz ki: "Kadri yüce olanlar, evlâ olaný terkedip câiz olaný yaptýklarý için bazan zemmedilirler." Ýbnu Hacer, burada peygamber hakkýnda zemm kelimesini kullanmanýn uygun düþmediðini, itâb denmesi gerektiðini belirttikten sonra Kirmânî´nin evlâ olan´la neyi kastetmiþ olabileceðini belirtme sadedinde Kurtubî´nin mülahazasýný kaydeder: "Bu hadisin zahirinden çýkan mâna þudur: "Allah zikri geçen peygamberi, kendisine ezâ eden bir karýnca sebebiyle onun mensup olduðu bütün karýnca ailesini helâk ederek nefsinin intikamýný aldýðý için itâb etmiþtir. Halbuki ona evlâ olaný, sabretmek ve müsâmaha göstermek idi. Sanki ona þu husus vâki olmuþtur: "Bu karýnca nevi insanoðlu için ezâ vericidir, insanýn hurmeti, karýncanýn hurmetinden büyüktür." Bu nokta-i nazar yalnýz kalsa ve bazý itirazlardan sâlim olmasa da itâb edilemez." Kurtubî, mütâlaasýný þöyle noktalar: "Söylediðimiz hususu te´yîd eden bir husûs, peygamberlerin ismet (günahtan korunmuþ olmalarý) prensibidir. Onlarýn fiillerini deðerlendirirken bu prensibe temessük etmek, bunu esas almak gerekir. Unutmayalým ki, onlar Allah´ý ve Allah´ýn ahkâmýný bilmede ve Allah´tan korkmada bütün insanlardan daha ileridirler."
4- Ulemadan bir kýsmý hadisin son cümlesine dayanarak hayvanlarýn tesbihi meselesini deðerlendirmiþ ve: وَإنْ مِنْ شَىْءٍ اَِّ يُسَبِِّحُ بِحَمْدِهِ "Yedi semâ, yer ve bunlarda bulunanlar O´nu tesbih ederler, O´nu hamd ile tesbih etmeyen hiçbir þey yoktur, fakat siz onlarýn tesbihlerini anlayamazsýnýz..." (Ýsrâ 44) âyetinde ifâde edilen tesbihi, hakikaten yaptýklarýný söylemiþtir.
Görüldüðü üzere Ýslâm ulemâsý, ilk nazarda Ýsrâilî bir kýssa gibi gelen Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm)´ýn bir hadisini, çok yönlü ve dakik tahlillere tâbi tutmuþtur. Bundan hareketle hangi haþerâtýn, hangi þartlarda öldürülebileceði, yakýlabileceði husûsunda dînin hükmünü tesbite çalýþmýþtýr. Bu hassasiyete, günümüzün zararlýlarla mücadele tedbirlerinde yer verilmediði için, çevre saðlýðý için zarurî olan tabiî dengenin bozulduðunu, bunun da telâfisi zor olan bir kýsým baþka mahzurlar getirdiðini görüyoruz. Zararlý haþeratý ilaçlama sûretiyle öldürme yerine, onlarý bertaraf eden baþka haþeratýn ziraati fikrinin geliþip tatbikata konmaya baþladýðý günümüz þartlarýnda, dînimizin "öldürülmesi câiz olan hayvanlar", "öldürülmesi haram olan hayvanlar" ve bu zikredilenler dýþýnda kalan hayvanlar bahsinin yeniden gündeme getirilmesi, tahlîl edilmesi bir zarûret hâlini almýþtýr. Bu vesile ile, buðday biçildikten sonra, kalan anýzlarýn yakýlmasýndaki hukûkî mahzûru hatýrlatmada fayda var. Anýzlarýn yanmasý sýrasýnda, öldürülmesi câiz olmayan -ve hatta karýnca gibi açýkça yasaklanmýþ olan- nice hayvan itlaf edilmektedir. Hayvanlar hukuku açýsýndan ancak zulüm kelimesiyle ifâde edilebilecek bu davranýþýn cezasý, tabiî dengenin bozulmasý felâketi ile verilmektedir. Denge bozukluðunun getirdiði mahzurlarý telafi etmek için yapýlan nice masraflar, sarfedilen emekler, maruz kalýnan zehirlenmeler, çevre kirliliði, birbirini zincirleme tâkip eden müteakip cezalar olmaktadýr. [32]
DÝNÝMÝZDE HAYVANLARA VERÝLEN EHEMMÝYET:
Dünyadaki beþerî hayatýn kývam üzere devamý, hayvanlara sýký sýkýya baðlýdýr. Gýda, libas, nakil gibi en zarûrî ihtiyaçlarýmýzýn giderilmesinden, tezyinat ve süslenmeye varýncaya kadar tâlî ihtiyaçlarýmýzýn bile karþýlanmasýnda hayvana muhtacýz. Hatta küçük yavrularýmýzýn terbiyesinde hayvanlarýn ve hayvanlarý temsil eden oyuncaklarýn yeri de düþünülmeli deriz. Þu halde farklý buutlarýyla meseleye eðilince hayvansýz ne beþerî hayatýn, ne de medeni hayatýn düþünülemeyeceðini anlarýz. Yâni onlar, hayatýmýzýn bir parçasý olmakta ve dünyayý onlarla ortaklaþa yaþamak, paylaþmak zorunda kalmaktayýz.
Öyleyse insan için faydalý ve zararlý olan her þeye, fayda ve zararý nisbetinde yer veren, medar-ý bahs eden dînimiz, hayvanlar için neler getirmiþtir?[33]
HAYVANLARIN KORUNMASI:
Çevre saðlýðýna giren en mühim meselelerden biri de çevredeki tabiî dengedir. Bu dengenin ana unsurlarýndan biri de hayvandýr. Saðlýklý bir çevre için, onun aðaçlandýrýlýp temiz tutulmasý ve sularýnýn korunmasý yeterli deðildir. Behemehal hayvanlar yönüyle de ele alýnmasý, gerek ehlî ve gerekse vahþî her çeþit hayvan ve -en azýndan bir kýsým böceklerinin- korunmasý gerekmektedir. Dinimiz, hem Kur´ân´ýn ve hem de Peygamberimizin (aleyhissalâtü vesselâm) diliyle bu mevzuda da irþad ve ikazlarý çokça yapmýþtýr. Bunlardan bir kýsmýný burada sunmaya çalýþacaðýz. Hayvan mevzûu, ziyade ehemmiyetine raðmen iyi bilinmediði için, sözü uzun tutarak bir kýsým teferruata yer vermemizin hoþ karþýlanacaðýný ümîd ederiz.[34]
1-KUR´ÂN´DA HAYVANA VERÝLEN YER:
Kur´ân-ý Kerîm, hayvanlarýn da insanlar gibi birer ümmet olduklarýný, Kitap´ta onlarý da ihmal etmediðini bildirir:"
Yerde yürüyen hayvan ve iki kanadýyla uçan kuþlardan hepsi, ancak sizin gibi ümmetlerdir. Biz Kitap´ta hiçbir þeyi noksan býrakmadýk. Sonra ancak Rabbine toplanýp getirilirler" (En´âm 38).
Âyette, Kitap´ta ihmal edilmedikleri bildirilen hayvanlardan sinek (Hacc 73), sivrisinek (Bakara 22), örümcek (Ankebût 41), karýnca (Neml 18), arý (Nahl 68), kurt (Yûsuf 13, 14, 17), eþek (Cum´a 5, Bakara 259, Nahl 8), katýr (Nahl 8), at (Âl-i Ýmrân 14, Enfâl 60, Nahl 8), öküz ve inek (Bakara 67-71, En´âm 144, 146, Yûsuf 43, 46), deve (En´âm 144, Gâþiye 17), koyun (En´âm 146, Enbiyâ 78, Tâhâ 18), yýlan (Tâhâ 20, A´râf 107 vs.) domuz (Bakara 173, Mâide 60 vs.), maymun (Bakara 65, Mâide 60), köpek (A´râf 176, Kehf 22) gibi pek çok vahþi ve ehlî hayvanýn ismi çeþitli vesîlelerle Kur´âný Kerîm´de zikredilmektedir. Ayrýca Sûre-i Bakara, Sûre-i Nahl, Sûre-i Ankebût, Sûre-i Neml gibi bâzý sûreler de isimlerini metinde zikri geçen bu hayvanlardan alýr.
Kur´ân-ý Kerîm, beþer hayatýnda büyük rol oynayan deve, at, katýr gibi bir kýsým hayvanlara daha dikkat çekici ifâdelerle yer vererek ehemmiyetlerine parmak basmaktadýr: "Hem kendilerine binesiniz, hem de zînet olsun diye atlarý, katýrlarý, merkebleri yarattý" (Nahl 8); (O kâfirler ibret gözüyle) bakmazlar mý deveye, nasýl yaratýlmýþ?" (Gâþiye 17); "Andolsun soluyarak koþanlara (gâzilerin atlarýna), o týrnaklarýyla ateþ çýkaranlara..." (Âdiyât 1-2) vs.[35]
2- HZ. PEYGAMBER´ÝN SÜNNETÝNDE HAYVANIN YERÝ
Dinimizin hayvanlarla ilgili tâlimâtýný hadisler tamamlar. Bu mevzu üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtü vesselâm) pek çok durmuþtur. Onun hayvanla alâkalý olarak vaz´ettiði teferruâta baþka dinlerde ve baþka büyüklerin sözleri arasýnda rastlamak mümkün deðildir. Hayvanlara gösterilmesi gereken merhametten, eziyet ve hakâreti yasaklamaya; onlarý sevip okþamaya, gýda ve temizliklerine ihtimâma, yavrularýnýn bakým ve korunmasýna kadar hiçbir þeyi ihmal etmemiþtir. Bunlarý kýsaca görelim.[36]
ÝYÝ MUÂMELE VE MERHAMET
Hayvanlarla ilgili olarak gelen hadislerde en ziyâde onlara karþý almamýz gereken tavýrla alâkalý olanlar dikkatimizi çeker. Zîra pek çok hadis merhamet ve iyi muâmele üzerinedir. Önce þunu belirtelim ki, iyi davranýþ ve merhamet, her müslümanda, her hususta bulunmasý gereken bir vasýftýr. Bunun hayvanlara karþý da gösterilmesi ayrýca istenmektedir. Bir hadiste þöyle buyrulur:"Merhametli olanlara Rahmân (yâni merhamet sâhibi olan Allah) merhamet eder. Yerde olanlara merhametli olun ki, gökte olanlar da (melekler) size rahmet etsinler..." Burada geçen "yerde olanlara" tâbirindeki ýtlâký nazar-ý dikkate alan âlimler "buraya müslüman, kâfir, hayvan, memlûk... gibi her çeþit canlýnýn dâhil olduðu" hükmünü çýkarmýþlardýr. Yine mutlak bir ifâde ile: "Merhametten nasîbi olmayanýn hayýrdan da nasîbi yoktur" buyrularak daha tehditkâr bir üslûbla merhametli olmak taleb edilmiþtir.[37]
HAYVAN HAKLARI:
Bâzý hadisler, hayvanlarýn, üzerimizde riâyet etmemiz gereken bir kýsým "haklarý" olduðunu, bunlarýn ihlâli hâlinde Kýyâmet gününde hesap verileceði ifâde edilmektedir. Üsâme Ýbn-i Zeyd´e Peygamberimiz (aleyhissalâtü vesselâm):
"Ey Üsâme, acýkan ciðer sâhibi her hayvan husûsunda dikkatli ol, Kýyâmet günü Allah´a þikâyet edilirsin" demiþtir.
Hayvan haklarý fikrini te´kîd eden bir baþka hadiste:
"Eðer hayvanlara yaptýðýnýz haksýzlýklardan dolayý Allah sizi affedecek olursa, pek çok affa mazhar kýlmýþ demektir" buyrulur.
Sünnet´e göre, hayvanlarýn riâyet edilmesi gereken haklarý çeþitlidir ve onlara karþý izhar edilmesi gereken iyi muâmele ve merhamet bunlarýn yerine getirilmesi ile tahakkuk eder. Bunlarýn baþlýcalarýný þöylece sýralayabiliriz: Hayat haklarýna riâyet, gýdalarýný ihtimam, temizlik ve bakým, yavrularýna ihtimam ve hayvan neslinin korunmasý, fazla yük vurmamak, hayvanlarý fýtrî vazîfelerinde kullanmak, eziyet etmemek... Þimdi bunlarý açýklayalým:[38]
* Hayat Haklarýna Riâyet:
Bu, sayýlarý belli ve mahdud bâzý hayvanlar dýþýnda kalan bütün hayvanlarýn fuzûli yere öldürülmemesi gerektiðini, aksi takdirde mes´ûliyeti mûcib olduðunu ifâde eder. Hz. Peygamber (aleyhissalâtü vesselâm) karga, çaylak, akrep, fare, kelb-i akûr[39] ve yýlan[40] gibi gerek insanlara ve gerekse diðer hayvanlara zararlý olanlar hâriç "ruh sâhibi mahlûklarýn" faidesiz ve keyfi bir þekilde öldürülmesini yasaklamýþtýr. Dârimî ve Nesâî´nin, "Herhangi bir hayvaný fuzûli yere öldürmenin hükmü" baþlýðý altýnda sunduklarý bir hadiste Hz. Peygamber (aleyhissalâtü vesselâm) þöyle buyurur: "Haksýz olarak serçeyi öldürenden Cenâb-ý Hak Kýyâmet günü hesap soracaktýr." Cemâat: "Kuþun hakký da nedir?" diye sorunca: "Onu kesmesi ve sonra da yemesidir" cevâbýný verir. Münâvî Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm)´ýn burada serçeyi zikretmekle, büyük hayvanlarýn hukukunun daha ehemmiyetli olduðuna dikkat çektiðini belirtir.
Bu meyanda kurbaða, karýnca, arý, hüdhüd, çekirge gibi bir kýsým hayvanlarýn öldürülmesinin de kesin bir lisanla yasaklandýðýný kaydedelim. Bilhassa karýncalar hususunda ýsrarla duran Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm), ýsýrdýðý için karýnca yuvasýný yaktýran bir peygamberin, "Seni ýsýran bir tek karýnca idi, sen ise tesbih eden bir ümmeti helâk ettin" diye vahiy gelerek, Allah tarafýndan, itâb edildiðini anlatýr. O peygamber devrinde ateþle cezânýn yasaklanýlmamýþ olabileceðini söyleyen þârihler, bunun Ýslâm þeriatinde Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm)´ýn, "Ateþle azâb vermek, ateþin sâhibine âittir" hükmüne binaen yasaklandýðýný ifâde ederler. Karýncalara karþý þefkati son derece ileri görünerek, onlarýn yuvalarýnýn yakýnlarýnda ateþ yakýlmasýný da yasaklayan Hz. Peygamber (aleyhissalâtü vesselâm) onlar hakkýnda bir de þu hikâyeyi anlatýr:
"Bir peygamber ümmetiyle yaðmur duasýna çýkmýþtý, bu esnâda bazý ayaklarýný havaya kaldýrmýþ vaziyette bir karýnca görmüþtü ki, ümmetine:
"Dönün artýk, karýncanýn durumu sebebiyle duânýz kabûl edilmiþtir" demiþtir."
Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm)´ýn karýnca ve diðer hayvanlar karþýsýndaki tutumu arkadan gelen nesiller üzerinde fazlasýyla müessir olarak, "hayvanýn insan üzerindeki hakký" fikrini þuur hâline getirmiþtir. Rivâyete göre, Ashâb´tan Adiyy Ýbn-i Hâtim (radýyallâhu anh), ekmek ufalayarak karýncalara atar ve þöyle derdi: "Bu mahluklar komþularýmýzdýr, üzerimizde haklarý vardýr."
Fýkýh kitaplarýmýzýn nafaka ile alâkalý bölümlerinde hayvanlarýn nafakalarýna da bahis ayrýldýðýný yer gelmiþken belirtmemizde fayda var. Osmanlýlar zamanýnda Makam-ý Meþîhât´ca tedvin edilen Kitâbu´n-Nafakât´da: "At ve Ýnek Gibi Hayvanâtýn Nafakâtý vs. Beyânýndadýr" baþlýðýna yer verilir ve bu mes´eleye altý madde tahsîs edilir.[41]
* Gýdalarýna Ýhtimam:
Hayvanlara karþý mesûliyeti mûcib mühim hususlardan biri, onlarýn gýdalarýyla ilgilidir. Susamýþ bir köpeði sulayan yolcunun bir baþka rivâyette kötü yola düþmüþ bir kadýnýn Allah´ýn rýzâsýna mazhar olan- ve bütün günahlarýnýn affedilmesiyle ilgili meþhûr hadisten anlaþýldýðýna göre, hangi hayvana olursa olsun yapýlan herhangi bir iyilik makbûl ve sevabý gerektiren bir ameldir. Mezkûr rivâyette Ashâb´tan bir kýsmýnýn, "Yâ Resûlallah, hayvanlara yaptýðýmýz iyilikten dolayý bize ücret de mi var?" diye sormasý üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtü vesselâm) þu meþhûr ve dikkat çekici cevabý verir: "Evet, her bir yaþ ciðer sâhibine yapýlan iyilik için ücret vardýr." Bâzý âlimler bu hadisle kýyas yaparak "yapýlan her iyiliðin mükâfatý varsa, her kötülüðün de cezasý olacaðýna" hükmetmiþlerdir. Nitekim, yine meþhur bir baþka hadiste, "Kedisini hapsederek açlýktan ölmesine sebep olan kadýnýn, cehennemde bir kedi tarafýndan týrmalanmak sûretiyle azâba mâruz býrakýlacaðý" bildirilir.
Hayvanlarýn gýdalarýna gösterilmesi gereken ihtimamýn ehemmiyetini ifâde eden bu rivâyetlerden ayrý olarak, Hz. Peygamber (aleyhissalâtü vesselâm)´in baþka tavsiyeleri de mevcuttur. Yolculuk sýrasýnda münbit bir yere uðradýðý vakit hayvanýn sýrtýndan inerek "otlardan hakkýnýn" verilmesi, otsuz yerlerden de sür´atle geçilmesi emredilmektedir. Hz. Enes: "Bir yerde mola verince, hayvanlarýmýzýn istirahatini saðlayýncaya kadar ibâdet etmezdik" der
Âlimler bu rivâyetleri esas alarak, yolcu, bir yerde mola verince, hayvanýn otunu vermeden, kendisinin yemeðini yememesini müstehab olarak addetmiþtir.[42]
* Temizlik ve Bakýmý:
Hayvanlarla ilgili vazifeler gýdalarýna dikkat etmekle bitmiyor. Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) onlarýn temizlik vs. hususlarýyla da ilgilenilmesi için birtakým talimatlar vermiþtir. Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh)´den gelen bir rivâyette þöyle denmektedir: "Koyunlarýn burunlarýný silin, aðýllarýný temizleyin, aðýllarýna yakýn yerde namaz kýlýn, zîra onlar cennet hayvanýdýr." Keza keçilerin temizlenmesi için de emir verildiði mukayyeddir.
Sevâdetu´bnu Rebî´nin bir rivâyetinde saðmal hayvanýn saðýlmasý sýrasýnda incitilmemesi için dahi Resûlullah´ýn talimât verdiðini görmekteyiz. Rivâyet aynen þöyle: "Annemle Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm)´a gidip (maddî yardým) taleb ettik. Bize birkaç keçi verilmesini emretti ve anneme þunu tembihledi: "Oðullarýna emret, týrnaklarýný kessinler, böylece saðdýklarý zaman hayvanlarý incitmemiþ, memelerini kanatmamýþ olurlar. Yine oðullarýna emret ki, yavrularýnýn gýdalarýný iyi yapsýnlar."[43]
* Yavruya Ýhtimam ve Hayvan Neslinin Korunmasý:
Sevâdetu´bnu Rebî´nin yukarýdaki rivâyetinde görüldüðü üzere, Hz. Peygamber(aleyhissalâtü vesselâm) hayvan yavrusunun gýdasýna dikkat edilmesi için emir vermiþtir. Abdullah Ýbni Amr´dan gelen bir rivâyet de bunu te´yîd eder. Der ki: "Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) bir keçiyi saðmakta olan bir adama uðramýþtý, ona: "Ey fülan, saðýnca, yavrusu için de süt býrak..." dedi." Saðmal hayvanlarý saðarken yavrunun ihmâl edilmemesi hususunu, kendisine uðrayanlara da tembîh etmiþtir.
Bundan baþka, yavrularla ilgili olarak Hz. Peygamber (aleyhissalâtü vesselâm)´ýn kuþ yuvalarýnýn bozulmamasý, yumurtalarýnýn ve yavrularýnýn alýnmamasý için emir verdiðine, alýnmýþ olan yavru ve yumurtalarý yerlerine iâde ettirdiðine dâir rivâyetleri nazara alacak olursak, hayvan neslinin korunmasý hususunda da bâzý tedbirlerin dikkate alýndýðýný anlarýz. Bu cümleden olarak Hz. Peygamber (aleyhissalâtü vesselâm) tarafýndan Medîne´nin etrafýnda belli bir bölgenin haram ilân edilerek, bitkilerinin koparýlmasýnýn, hayvanlarýnýn da öldürülmesinin yasaklandýðýný daha önce belirtmiþtik. Az sonra temas edeceðimiz "avcýlýkla" ilgili olarak beyân edilen kerâhetin de hayvan neslinin korunmasýna mâtuf olduðunu burada kaydetmede fayda var.[44]
* Fazla Yük Vurmamak:
Bilhassa yük hayvanlarý için dikkat edilmesi gereken mühim bir husus, onlara vurulan yük miktarýnýn kapasitelerini aþmamasýdýr. Ebû´d-Derdâ, fazla yük vurulduðu için yerden kalkmakta zorluk çeken bir deveyi görünce fazlalýklarý atarak, Hz. Peygamber (aleyhissalâtü vesselâm)´ýn: "Allah bu dilsizler hakkýnda hayýrhah olmanýzý tavsiye etmektedir, onlara güçleri seviyesinde yük vurun" dediðini hatýrlatýr.
Hz. Âiþe´nin bir rivâyetine göre, Vedâ Haccý sýrasýnda, Hz. Peygamber (aleyhissalâtü vesselâm)´in berâberine aldýðý zevcelerinden Safiyye-´nin yükü, Hz. Âiþe´nin yükünden daha aðýrdýr ve Hz. Âiþe´nin devesi, Hz. Safiyye (radýyallâhu anhâ)´nýn devesinden daha güçlü kuvvetlidir. Yolda durumu farkeden Hz. Peygamber (aleyhissalâtü vesselâm), Hz. Safiyye´nin yükünün Hz. Âiþe´nin devesine, Hz. Âiþe´nin yükünün de Hz. Safiyye´nin devesine aktarýlmasýný emreder.
Hayvanlara vurulacak yük mes´elesinde ayný titizliði gösteren Hz. Ömer´in Mýsýr´da bir deveye 1.000 rýtýl aðýrlýðýnda yük vurulduðunu iþitince ilgiliye yazarak: "Bundan böyle 600 rýtýldan fazla yük vurulmamasýný" emreder.[45]
* Hayvanlarý Fýtrî Vazifelerinde Kullanmak:
Hz. Peygamber(aleyhissalâtü vesselâm)´ýn bilhassa ehlî hayvanlarla ilgili olarak üzerinde durduðu bir husus, onlarýn fýtrî vazifelerine muvâfýk düþmeyen tasarruflardan kaçýnmaktýr. Zîra bu, onlara herþeyden önce bir eziyet ve iþkencedir. Mes´elenin baþka mahzurlarý da mevcuttur. Binek hayvanlarýný durdurup, üzerinde iken sohbet etmeyi yasaklayan rivâyetin Ebû Dâvud´daki vechinde Resûlullah: "Bunlara sâlimen binin, sâlimen terkedin, onlarý, yollardaki ve pazarlardaki sohbetlerinizde minber yerine tutmayýn, zîra, "Allah onlarý sizi bir yerden bir yere taþýmalarý için emrinize amâde kýldý" demektedir. Buhârî´nin bir tahrîcinde Hz. Peygamber (aleyhissalâtü vesselâm) bu yasaðý farklý bir üslûbla ifâde etmektedir. Ebû Hüreyre tarîkiyle gelen rivâyet aynen þöyle: "Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) bir gün sabah namazýný kýldýktan sonra, cemaate yönelerek; "Adamýn biri sýðýrýný sürüyordu ki, bir ara sýrtýna bindi ve vurmaya baþladý. Bunun üzerine hayvancaðýz (dile gelerek): "Biz bunun için yaratýlmadýk" dedi" buyurdu...[46]
* Eziyet ve Ýþkenceden Men:
Hayvana þefkat ve iyi muâmelenin tezâhürlerinden biri de onlara eziyet ve iþkenceden kaçýnmaktýr. Hz. Peygamber (aleyhissalâtü vesselâm)´in hayvanlarla ilgili olarak koyduðu mühim yasaklardan biri de budur. Eziyet sadece dövmekle olmayýp çeþitli þekillerde olabileceði için, bütün çeþitleriyle yasaklandýðýný görmekteyiz. Ýbni Ömer (radýyallâhu anh) Hz. Peygamber (aleyhissalâtü vesselâm)´in bu yasaðýný umumî bir ifâde ile: "Nebî (aleyhissalâtü vesselâm) hayvanlara iþkence yapanlara lânet etti" diyerek haber verir.
Diðer rivâyetlerde, yasaklanan muhtelif eziyet çeþitleri belirtilmektedir: "Canlý hayvanlarýn hedef ittihaz edilerek atýþ yapýlmasý" bilhassa "yüzüne vurularak dövülmesi" ve "yüzünden, kulaktan, burundan enlenmesi" yüzüne dövme (veþm) yapýlmasý" dövüþtürülmeleri için "hayvanlarýn kýzýþtýrýlmalarý", "binek hayvanýný durdurup üzerinden inmeden sohbet yapýlmasý ki bu davranýþ hayvanlarý "sandalye" ve minber ittihaz etmek" olarak tavsîf edilmektedir- hayvaný kulaðýndan tutarak çekmek."
Hz. Âiþe´nin anlattýðýna göre, Hz. Peygamber (aleyhissalâtü vesselâm) hazîneye âit develerden- (yulara gelmeyen) huysuz bir deve(yi okyaþýp hayýrlý olmasý için dua ettikten sonra) verir ve: "Ey Âiþe bunu al (te´dîb et ve) müþfik ol, zîra þefkat bir þeye girdi mi onu mutlaka güzelleþtirir, bir þeyden de çýktý mý onu mutlaka çirkinleþtirir" der. Buhârî´nin el-Edebü´l-Müfred´de yaptýðý tahricte, Hz. Âiþe´nin bindiði deve serkeþtir, bu yüznden Hz. Âiþe ona vurmaya baþlamýþtýr. Bunun üzerine Hz. Peygamber (aleyhissalâtü vesselâm) müdâhale ederek müþfik olmasýný vs. istemiþtir. Bir seferinde arkadan gelen bedevîlerin bineklerini hýzlandýrmak için baðýrmaya ve vurmaya baþladýklarýný iþiten Hz. Peygamber(aleyhissalâtü vesselâm) geri dönerek: "Sâkin olun, telâþla eziyet etmede hayýr yoktur" der.
Bu hadislere dayanan âlimler, hayvaný dövme mes´elesinde þu hükmü getirmiþlerdir: Hayvan, ayak sürçmesi gibi, sâbýk hatasýndan dolayý ceza olarak dövülemez. Ürkme gibi, müstakbel te´dibi için dövülebilir.
Eziyetin belki de en mühimlerinden olan, hayvanlarýn yaralý býrakýlmalarý da yasaklanmýþtýr. Bu cümlede
radyobeyan