Rahmet birinci fasil By: sumeyye Date: 19 Nisan 2010, 12:25:06
BÝRÝNCÝ FASIL
MERHAMETLÝ OLMAYA TEÞVÝK
ـ1ـ عن ابن عمرو بن العاص رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]قالَ رسولُ اللّهِ #: الرَّاحِمُونَ يَرْحَمُهُمُ اللّهُ تَعالى! ارحَمُوا مَنْ في ا‘رضِ يَرْحَمْكُمْ مَنْ في السَّمَاءِ الرَّحِمُ شِجْنَةٌ مِنَ الرَّحْمنِ مَنْ وَصَلَهَا وَصَلَهُ اللّهُ وَمَنْ قَطَعَهَا قَطَعَهُ اللّهُ تَعالى[. أخرجه أبو داود إلى قوله من في السماء، والترمذي بتمامه.»الشِّجْنَة« بكسر الشين المعجمة وضمها بعدها جيم: القرابة المُشْتَبِكةُ كاشتباكَ الْعُروق .
1. (1978)- Abdullah Ýbnu Amr Ýbni´l-Âs (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: "Resûlullah(aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki: "Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse, sizler yeryüzündekilere karþý merhametli olun ki, semâda bulunanlar da size rahmet etsinler. Rahim (akrabalýk baðý) Rahmân´dan bir baðdýr. Kim bunu korursa Allah onunla (rahmet baðý) kurar, kim de koparýrsa, Allah da ondan (rahmet baðýný) koparýr." [Tirmizî, Birr 16, (1925); Ebû Dâvud, Edeb 66, (4941).][2]
AÇIKLAMA:
1-Hadis, merhametin ehemmiyetini tesbit sadedinde vârid olmuþtur. Merhametli olanlar derken ifâdenin mutlak býrakýlmýþ olmasý dikkat çekicidir. Yani "insanlara" veya "mü´minlere" veya "sâlihlere" veya "fakirlere" diye bir kayýt yoktur. Öyleyse bütün mahlûkâta karþý merhametli olmak mevzubahistir. Yani yeryüzünde bulunan sâlih, fâcir bütün insanlara, ehlîvahþî bütün hayvanlara karþý gösterilecek merhamet, Rahmân´ý yâni rahmetine nihayet olmayan Allah´ý memnun edecek bir davranýþtýr. Nitekim, Ýbnu Mes´ud´dan gelen bir rivâyette Resûlullah´ýn لَنْ تُؤْمِنُوا حَتَّى تَرْحَمُوا "Merhametli olmadýkça inanmýþ sayýlmazsýnýz!" ihtarýna, Ashâb´ýn: "Ey Allah´ýn Resûlü, hepimiz merhametliyiz" cevabý üzerine þu açýklamasýna þâhid olmaktayýz: "Burada birinizin arkadaþýna karþý gösterdiði merhamet kastedilmiyor, insanlara ve hayvanlara karþý merhamet kastediliyor."
Allah´ýn merhametli olanlara rahmet etmesi, onlara ihsanýný bol kýlmasý, ziyâde ikramda bulunmasýdýr, maðfiret etmesidir.
Ancak þunun bilinmesi lâzýmdýr. Rahmet, Kitap ve Sünnet´le kayýtlýdýr. Sünnete uymayan, Cenâb-ý Hakk´ýn rýzasýna ters düþecek olan merhamet ve acýmaklýklar, burada övülen, teþvik edilen merhamet deðildir. Sözgelimi Allah´ýn hududuna giren yasaklarý iþleyenlere merhamet ederek cezalarýný vermemek, Allah´ýn istediði merhamet deðildir. Öyleyse hadd cezalarýnýn tatbik ve icrasý rahmete aykýrý deðildir.
2-Göktekilerden maksad meleklerdir. Çünkü onlar, mü´minlere istiðfar ederler. Âyet-i kerîme´de: "Arþý taþýyan ve etrafýnda bulunanlar, Rablerini hamd ile tesbih ederler. O´na îman edenler, mü´ minler için de: "Rabbimiz senin ilim ve rahmetin her þeyi kuþatmýþtýr, tevbe edip senin yolunda gidenlere maðfiret et, baðýþla, onlarý cehennem azâbýndan koru!" diyerek maðfiret taleb ederler" (Mü´min 7) buyrulmuþtur.
Âyette görüldüðü üzere, meleklerin rahmeti, mü´minler için "rahmet ve maðfiret taleb etmeleri"dir.
3-Hadiste ayrýca öncelikle akraba, arkadaþ, komþu, tanýþ olmak üzere insanlar arasýndaki merhamet baðýný ifâde için kullanýlan Rahîm´e de temas edilmektedir: اَلرَّحِمُ شِجْنَةٌ مِنَ الرَّحْمنِ
buyurulmaktadýr. Türkçe karþýlýk bulmakta zorluk çekilen bu tarifi "Rahmân´dan bir baðdýr" diye anlaþýlmasý kolay bir cümleye döktük. Sicne, aslýnda aðaçlarda, diðerleriyle kenetlenmiþ damara veya vadilerdeki ince yola denir. Hadiste, insanlar ve yakýnlarý arasýndaki beþerîmânevî baðlara Cenâb-ý Hakk´ýn ne kadar ehemmiyet verdiðini, husûsen Râhmân vasfýyla Rahîm´in nasýl yakýn bir ilgi ve alâka içinde bulunduðu ifâde edilmektedir. Hadis, sanki Rahîm, Rahmân´dan ayrýlmadýr, Rahmân´ýn bir parçasýdýr mânasýnda bir tefhim ile onun ehemmiyetini belirtmeye çalýþmýþtýr. Kýsa tercümede böylesi bir tesbîti uygun bulmadýk. Ancak þunu söyleyebiliriz: Hadis, Rahîm kelimesinin Rahmân kelimesiyle ayný kökten geldiðini belirtmiþ, bu müþterekliðin de, Rahîm´in ehemmiyetini kavramada yardýmcý olabileceðini dikkat çekmiþtir. Nitekim bir baþka hadiste þöyle buyrulmuþtur.
اَنَا الرَّحْمنُ خَلَقْتُ الرَّحِمَ وَشَقَقْتُ لَهَا اِسْماً مِنْ اسْمِى
"(Rabbim buyurdu ki:) "Ben Rahmân´ým, rahîm´i yarattým. O´na kendi ismimden bir isim verdim."
Rahîm kelimesi, dilimizde daha ziyâde rahm olarak telaffuz edilir. En ziyâde sýla-i rahm tâbirinde, çokça kullanýrýz. Sýla-i rahm, hakký verilmesi, muhafaza edilmesi gereken her çeþit akrabalýk baðý, komþuluk baðý, akradaþlýk baðý, insaniyet baðý gibi beþerî baðlarý ifâde eder. Þu halde hadis bu baðýn, rahmet eseri olarak insanlar arasýna konmuþ, rahmetle kenetlenmþ þekilde irtibatlý olan bir bað bulunduðunu, dolayýsýyla rahmet´in asýl sahibi Rahmân´la baðlý olduðunu ifâde ediyor. Resûlullah´ýn buradaki beyanýna göre, gereðini yerine getirerek bu baðý koruyan, Allah´ýn rahmetiyle irtibatýný koruyor demektir; gereðini îfâ etmeyerek, bu sýla-i rahm´i (rahm baðý´ný) koparan da Allah´ýn rahmetinden kopmuþ olmaktadýr.[3]
ـ2ـ وعن جرير رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قالَ رسولُ اللّه #: َ يَرْحَمُ اللّهُ مَنْ َ يَرْحَمُ النَّاسَ[. أخرجه الشيخان والترمذي .
2. (1979)- Hz. Cerîr (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki: "Allah, insanlara merhamet etmeyene rahmette bulunmaz." [Buhârî, Tevhîd 2, Edeb 27; Müslim, Fedâil 66, (2319); Tirmizî, Birr 16, (1923).][4]
ـ3ـ وفي أخرى ‘بى داود والترمذي عن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ: ]قال رَسُولُ اللّهِ #: َ تُنْزَعُ الرَّحْمَةُ إَّ مِنْ شَقِىٍّ[ .
3. (1980)- Ebû Dâvud ve Tirmizî´de Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh)´ den gelen bir diðer rivâyette Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) þöyle buyurmuþtur: "Merhamet, ancak þakî´nin (ebedî hüsrâna uðrayanýn) kalbinden çýkarýlabilir." [Tirmizî, Birr 16, (1924); Ebû Dâvud, Edeb 66, (4942).][5]
AÇIKLAMA:
Burada, Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) mahlûkata karþý merhamet ve þefkat hissini ancak, þakî kimsenin kaybedeceðini ifade buyuruyor. Þakî, ebedi hüsrana uðrayan, uhrevî saadetini kaybedendir. Kesin bir üslûpla: "Þakî" hükmü ancak imandan mahrum olan kimse hakkýnda verilebileceðine göre, burada þakî ile küfre düþen kimse kastedilmiþ olmalýdýr. Tîbî merhum hadisi açýklama sadedinde der ki: "Çünkü mahlûkata karþý merhamet, kalbin bir rikkatidir. Kalbteki rikkat îmanýn alâmetidir. Öyleyse kim bu rikkatten nasipsiz ise þakî´dir."
Þârihler, kiþinin þefkat ve merhamet duyacaðý þeyler arasýnda kendi nefsini de zikrederler ve en baþta kendi nefsinin yer aldýðýný, diðerlerinden önce nefsine merhamet etmesi gerektiðini belirtirler. "Hattâ derler, þu âyete göre baþkalarýna götereceði þefkat ve merhamet de kendisine râci olmaktadýr: إنْ اَحْسَنْتُمْ اَحْسَنْتُمْ نْفُسِكُمْ "Ýyilik ederseniz, kendinize iyilik etmiþ otursunuz" (Ýsrâ 7)
.Bu hususta mütemmim bir açýklama müteakip hadisin þerhinde kaydedilecektir.[6]
ـ4ـ وعن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قَبَّلَ رسُولُ اللّهِ # الْحَسَنَ ابْنَ عَلىٍّ رَضِىَ اللّهُ عَنْهُما وَعِنْدَهُ ا‘قْرَعُ بْنُ حَابِسٍ. فَقَالَ ا‘قْرَعُ: إنَّ لِى عَشْرَةً مِنَ الْوَلَدِ مَا قَبَّلْتُ مِنْهُمْ أحَداً! فَنَظَرَ إلَيْهِ رسولُ اللّهِ # ثُمَّ قال: مَنْ َ يَرْحَمُ َيُرْحَمُ[. أخرجه الخمسة إ النسائى.وزاد رزين: أوَ أمْلِكُ إنْ كانَ اللّهُ نَزَعَ مِنْكُمْ الرَّحْمَةَ .
4. (1981)- Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) (bir gün), Hasan Ýbnu Ali (radýyallâhu anhümâ)´yý öpmüþ idi. Bu sýrada yanýnda bulunan Akra´ Ýbnu Hâbis, (sanki bunu tuhaf karþýladý ve:) "Benim on tane çocuðum var. Fakat onlardan hiçbirini öpmedim" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) ona bakýp:
"Merhamet etmeyene merhamet edilmez" buyurdu." [Buhârî, Edeb 18, Müslim, Fedâil 65, (2318); Tirmizî, Birr 12, (1912); Ebû Dâvud, Edeb 156, (5218).]
Rezîn ilâve etti: "[Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) þunu da söyledi:] "Allah siz(in kalbiniz)den merhameti çýkardý ise ben ne yapabilirim?"[7]
AÇIKLAMA:
1- Rezîn´in ilâvesine yakýn merfu ibâreyi ihtiva eden rivâyet Sahiheyn´de mevcuttur. [Buhârî, Edeb 18; Müslim, Fedâil 64, (2317).]
2- Ýbnu Ebî Cemre hadisle ilgili gelecek yorumu yapar: "Bu hadiste þu mâna muhtemeldir: Herhangi iyilik þekillerinden biriyle baþkasýna iyilik yapmayan kimseye hiç sevap hâsýl olmayacaktýr." Týpký þu âyette ifâde edildiði gibi: هَلْ جَزَاءُ اِحْسَانِ إَّ ا“حْسَانُ "Ýyiliðin karþýlýðý ancak iyilik deðil midir?" (Rahmân 60). Bu durumda hadisten murad þu olabilir: "Kimde dünyada iken imanýn merhameti yoksa, ona âhirette rahmet edilmez," yahut: "Kim Allah´ýn emirlerine uymak, yasaklarýndan kaçmak sûretiyle nefsine merhamet etmezse, Allah da ona rahmet etmez, çünkü Allah nezdinde ona verilmiþ bir vaad, bir garanti mevcut deðildir." Bu durumda tercümede zikri geçen merhamet"ten maksad amel´dir, "rahmet"ten murad da amel´in karþýlýðý olan mükâfaat´týr.[8] Öyleyse mâna þu olur: "Sadece amel-i sâlih iþleyen sevaba mazhar olur." Mamafih, "merhamet"ten maksad sadaka, "rahmet"ten maksad da belâ olmasý mümkündür; bu durumda mânâ: "Belâ´dan ancak sadaka verenler selâmette kalýr" olur. Veya "Ýçerisinde ezâ þâibesi olmayan bir merhametle merhamet etmeyen kimseye mutlaka merhamet edilmez," veya: "Allah rahmet gözüyle sadece kalbinde merhamet bulunanlara bakar, sâlih amel iþlemiþ olsa bile." Ýbnu Ebî Cemre ilâveten der ki: "Kiþiye düþen, nefsini bu ihtimallerin hepsiyle tartmasýdýr. Birinden müsbet netice alamazsa hemen Allah´a iltica edip yardýmýný talep etmelidir."
3- Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm) çocuklarý sevmeye teþvik ettiði gibi, çocuklarý sevmemeyi kalp katýlýðýnýn, merhametsizliðin bir alâmeti, Allah´ýn rahmetinden mahrum kalmanýn bir sebebi olarak ifâde etmiþtir. Çocuk terbiyesinde onlarýn sevilmesi mühim bir yer tutar. Bu hususla ilgili geniþ tahlîli daha önce sunduðumuz için burada tekrar etmeyeceðiz.[9]
ÝKÝNCÝ FASIL
ALLAH´IN RAHMETÝ
ـ1ـ عن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قالَ رَسُولُ اللّهِ #: لَمَّا قَضَى اللّهُ الخَلْقَ. وَعِنْدَ مُسْلِمٍ لَمَّا خَلَقَ اللّهُ الَخَلْقَ كَتَبَ في كِتَابٍ فَهُوَ عِنْدَهُ فَوْقَ الْعَرْش: إنَّ رَحْمَتِى تَغْلِبُ غَضَبِِى[. أخرجه الشيخان والترمذي.وعند البخارى رحمه اللّه في أخرى: إنَّ رَحْمَتِى غَلَبَتْ غَضَبِى.وعند الشيخين في أخرى: سَبَقَتْ غَضَبِى .
1. (1982)- Hz. Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah(aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki: "Allah celle þânühû mahlukâtýn olmasýna hükmettiði zaman -Müslim´in rivâyetinde: "Allah mahlûkâtý yarattýðý zaman"- yanýnda bulunan, Arþ´ýn fevkindeki bir kitaba þunu yazdý: "Muhakkak ki rahmetim gazabýma galebe çalmýþtýr." [Buhârî, Tevhîd 15, 22, 28, 55, Bedi´ül´-Halk 1; Müslim, Tevbe 14, (2751); Tirmizî, Daavat 109, (3537).]
Buhârî´nin bir diðer rivâyetinde: "Rahmetim gazabýma galebe çaldý" denmiþtir.
Buhârî ve Müslim´in bir rivâyetlerinde: "(Rahmetim) gazabýmý geçti" denmiþtir.[10]
AÇIKLAMA:
1- Bir kýsým ulemâya göre, Allah´ýn gazabý ile rýzasý, irâde sýfatýna bakar. Mûtî kuluna sevap vermek dilerse buna rýza, âsî kuluna ceza vermek dilerse buna da gazap denmiþtir. Hadiste geçen galebe ve öne geçmekten murad da esas itibariyle rahmetin çokluðu ve þümûlüdür.
2- Ýslâm´ýn Ýlâh inancýna göre Allah hem rahmet hem de gazab sahibidir. Rahmeti ile iyileri mükâfaatlandýrýrken, gazabý ile de kötüleri cezalandýrýr. Rahmetinin gereði cenneti yarattýðý gibi, gazabýnýn gereði olarak da cehennemi yaratmýþtýr. Ýyilerin mükâfaatlandýrýlmasý, haksýzlýða uðrayanlara haklarýnýn iadesi ne kadar gerekli ve hoþ ise, kötülerin mahrum býrakýlmasý, zâlimlerin zulümleri sebebiyle cezalandýrýlmalarý da ayný þekilde gereklidir ve hoþtur. Mutasavvýflarýmýz "Lütfun da hoþ kahrýn da hoþ!" derken bu adaleti düþünmüþ olmalýdýrlar. Dünya hayatý bile bu muvazeneyi korur: Ýyileri taltif ederken kötüler için hapishâneler yapar. Zâlimlere ceza takdir etmeyen bir nizâm düþünülemez. Ýstisnâî örneklerin arttýðý bir memleket olursa takdir edilmez ve adaletsizliðin, zulmün, kötü despot idarenin meþum örneði olarak gösterilir.
Ýlâhî saltanatta da durum aynýdýr. Cenâb-ý Hakk iyileri mükâfaatlandýrýr, kötüleri cezalandýrýr. Sadedinde olduðumuz hadis, her þeye raðmen Cenâb-ý Hakk´ýn rahmetinin gazabýna galebe çaldýðýný ifâde ediyor.
3-Hadisle ilgili bazý yorumlara göre:* Galebe´den maksad çokluk ve þümûldür. "Falancaya kerem galebe çaldý" demek, ikramý çok yaptý demektir. Bu açýklama rahmet ve gazabýn Allah´ýn zâti sýfatýndan olmasýndan ileri gelir. Bazý âlimler de: "Rahmet ve gazab zâtî sýfatlardan deðil, fiilî sýfatlardandýr, dolayýsiyle bazý fiiller, diðer bazýlarýnýn önüne geçebilir. Bu açýdan hadisteki rahmet´le Hz. Â-dem´in cennete yerleþtirilmesine, gazab´la da oradan çýkarýlmasýna iþâret edilmiþ olabilir. Bütün ümmetler, ayný þekilde, geniþ rýzka ve nimetlere mazhar olarak yaratýldýklarý halde, sonradan küfürleri sebebiyle azaba uðradýlar" demiþtir.
* Hadis´in bazý vecihlerinde "... galebe çaldý" denmiþken, bazý vecihlerinde "... öne geçti" denmektedir. Yani "Allah´ýn rahmeti gazabýný geçiyor, rahmet önden gidiyor, gazab arkadan geliyor" demek olur.
* Tîbî "rahmetin öne geçmesi" mefhumundan, mahlûkatýn, rahmeti gerektiren amelleri vesilesiyle mazhar olduðu adâletin, gazabý gerektiren amelleri vesilesiyle mazhar olduðu adaletten daha çok olduðuna bir iþâret görür: "Zîra der, rahmet mahlûkata, istihkâk kesbetmeden de ulaþýr. Fakat gazab öyle deðil, mutlaka istihkâktan sonra gelir. Nitekim rahmet, þahsý daha cenîn iken, süt bebeði iken, sütten kesildiði zaman, yani henüz hiçbir tâatte bulunmadýðý yaþlarda bile kuþatýr. Gazab ise, gazabý gerektirecek ölçüde kendisinden sudûr eden günahlardan sonra gelir."
* Ýbnu Hacer der ki: "Gazabdan maksad, onun gerektirdiði þeydir, bu da gazaba uðrayana azâbýn ulaþmasýný irâde etmektir. Zîra "öne geçme" ve "galebe çalma" taalluk etme (fiilen ulaþma) itibariyledir. Yani, rahmetin taalluku, gazabýn taallûkundan üstündür, öndedir. Çünkü rahmet, Cenâb-ý Hakk´ýn mukaddes Zâtýnýn muktezâsýdýr. Fakat gazab, kulun hâdis olan amelinin vukûuna baðlýdýr.
4- Hadiste geçen "yanýnda" tabiriyle Allah´a mekân izâfe edilmediði, bu noktada bir te´vile gerek olmadýðý alimlerce belirtilmiþtir. "Bu tâbirden maksad, mezkûr kitabýn mahlûkatýn ilminden son derece gizli olduðuna, onlarýn ulaþamayacaklarý kadar mekândan uzak þekilde muhafaza edildiðine iþârettir" denilmiþtir.[11]
ـ2ـ وعنه رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قالَ رسولُ اللّهِ #: جَعَلَ اللّهُ الرَّحْمَةَ مِائَةَ جُزْءٍ فَأمْسَكَ عِنْدَهُ تِسْعَةً وَتِسْعِينَ وَأنْزَلَ في ا‘رْضِ جُزْءاً وَاحِداً. فَمِنْ ذلِكَ الجُزْءِ تَتَراحَمُ الخََئِقُ حَتَّى تَرْفَعَ الدَّابَّةُ حَافِرَهَا عَنْ وَلَدِهَا خَشْيَةَ أنْ تُصِيبَهُ[. أخرجه الشيخان والترمذي .
2. (1983)- Yine Ebû Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) buyurdular ki: "Allah rahmeti yüz parçaya böldü. Bundan doksandokuz parçayý kendine ayýrdý. Yer yüzüne geri kalan bir cüzü indirdi. (Bunu da -cin, insan ve hayvan- mahlûkâtý arasýnda taksim etti.) Bu tek cüz(den nasibine düþen pay sebebiyledir ki mahlûkat birbirlerine karþý merhametli davranýr. At, (hayvan) yavrusuna basmamak endiþesiyle ayaðýný bu sayede kaldýrýr." [Buhârî, Edeb 19, Rikâk 19; Müslim 17, (2752); Tirmizî, Daavât 107-108, (3535-3536).][12]
AÇIKLAMA:
1-Hadis farklý tariklerden birkýsým ziyâdelerle gelmiþtir. Bunlardan birine göre, rahmet, semâvat ve arzýn yaratýldýðý gün yaratýlmýþtýr. Þârihler, Arapçada yaratmak (halk) kelimesinin takdîr etmek mânâsýna kullanýldýðýný belirterek, Cenâb-ý Hakk´ýn rahmet´i ezelde takdir etmiþ bulunduðunu belirtirler.
2- Ýbnu Ebî Cemre, hadiste, misal olarak atýn zikredilmesinde bir incelik, bir kasd-ý mahsus görür: "Resûlullah (aleyhisselâtu vesselâm) bilhassa atý zikretti, çünkü o, ehlî hayvanlar arasýnda, yavrusuna karþý en ziyade îtina gösterenidir. Üstelik at yol alýrken hafif ve suratli olmasýna raðmen, yavrusuna bir zarar vermemek için fevkalâde dikkat sâhibidir."
3- Resûlullah, bu hadisiyle Cenâb-ý Hakk´ýn kullarýna karþý rahmetinin büyüklüðünü de ifâde etmek istemiþtir: Yüzde bir mahlûkâta daðýtýlmasýna raðmen her biri kendi payýna düþen bir cüzle yavrusuna diðer mahlûkâta karþý rahmetle, þefkatle dolu ise doksan dokuz rahmeti kendisine saklamýþ olan Zât-ý Zü´r-Rahmet´in rahmeti nasýl olur! Nitekim Müslim´in bir rivâyeti þöyle tamamlanýr:
وَاَخَّرَ اللّهُ تِسْعاً وَتِسْعِينَ رَحْمَةً يَرْحَمُ بِهَا عِبَادَهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ
".... Allah doksan dokuz rahmeti de geride býraktý (kendine ayýrdý), onunla kýyamet günü kullarýna rahmet edecek."
Hattâ yine Müslim´in rivâyetinde, Cenâb-ý Hakk´ýn kýyamet gününde, kendine ayýrdýðý 99 rahmete diðer bir rahmeti de ekleyerek kendi rahmetini yüze tamamlayacaðý ifâde edilmektedir: فَإذَا كَانَ يَوْمَ الْقِيَامَةِ اَكْمَلَهَا بِهذِهِ الرَّحْمَةِ
Bu ziyâdeden hareket eden bâzý âlimler, kýyamet günü, Cenâb-ý Hakk´ýn her þeyi kuþatan rahmetinden baþka, yeryüzünde mahlukât arasýna konmuþ olan rahmetle de ayrýca insanlara rahmet edeceði hükmünü çýkarmýþlardýr.
Nevevî der ki: "Bu hadisler müslümanlar için ümîd ve müjde veren hadislerdir." Ýslâm ulemasý: "Ýnsana bu tek rahmetin gereði olarak þu kederler dünyasýnda Kur´an, namaz, kalbine merhamet gibi nimetler verilirse istikrar ve mükâfaat diyarý olan âhiretteki yüz rahmet gereði neler verilecektir bir düþünmeli..." demiþtir.
4- Bâzý âlimler, rahmetin bölünmeye, parçalanýp cüzlere ayrýlmaya kâbil bir þey olmadýðýný söyleyerek, bu hadislerde, Allah´ýn kullarýna karþý kýyamet günü rahmetinin bolluðunu ifâde için bir temsilde bulunulmuþ olduðunu söylemiþtir.
Ancak þunu da belirtelim ki, bu hadislerden hareketle iki çeþit rahmet´in olabileceðine dikkat çekenler de olmuþtur:
1- Allah´ýn zâtî sýfatý olan rahmet; elbette ki bölünmez, müteaddid olmaz sayýya gelmez.
2- Fiilî sýfat olan rahmet; hadiste iþâret edilen rahmet de budur.
Hadislerde ittifakla Allah indindeki rahmetin doksan dokuz olduðu ve kýyamet gününde yeryüzüne indirilenin ona dahil olarak yüze tamamlanacaðýnýn ifâde edilmiþ olmasý Kurtubî´yi bir baþka ihtimâli beyâna sevketmiþtir: "Bu hadisin muktezasýna göre, Allah´ýn kullarýna vereceði nimetlerin yüz nev´i (çeþidi) var. Yeryüzüne bunlardan sâdece bir tek çeþidini indirmiþtir. Bu tek nimetin saye ve bereketiyle iþleri nizam bulmakta, aralarýndaki kaynaþma hâsýl olmaktadýr." Kýyamet günü gelince, Cenâb-ý Hak geri kalan nimetlerini mü´min kullarýna vererek yüze tamamlayacaktýr. Bu nimet mü´minlere hastýr, þu âyet de bu durumu haber vermektedir: وَكَانَ بِالْمُؤْمِنِينَ رَحِيماً "Allah müminlere karþý râhîmdir" (Ahzâb 43). Zîra rahîm kelimesi Arabçada en ileri mübâlaða ifâde eder, onun üstünde mübâlaða yoktur. Hadisten þu da anlaþýlýyor ki, kâfirlere ne dünyevî rahmetten, ne de baþkasýndan hiçbir rahmet ulaþmayacaktýr, çünkü bütün rahmetin mü´minler için olmak üzere toplanýp yüze ikmâl edildiði ifâde edilmiþtir. Bu husûsa da þu âyet temas etmektedir: فَسَاكْتُبُهَاَ لِلَّذِينَ يَتَّقُونَ
"Allah: "Azabýma dilediðim kimseyi uðratýrým. Rahmetim her þeyi kaplamýþtýr. Bunu Allah´a karþý gelmekten sakýnanlara (muttakîlere), zekât verenlere... yazacaðým" dedi (A´raf 156).
Kirmânî der ki: "Rahmet, burada hayýr ulaþtýrmaya müteallik kudretten ibarettir. Kudret kendi nefsinde mütenâhi (sýnýrlý) olmadýðý gibi taalluk da metenâhi deðildir. Yüze hasredilmesi, anlamayý kolaylaþtýrmak ve bir de mahlukât arasýndaki merhametin azlýðýný, Allah nezdindeki rahmetin çokluðunu ifâde için baþvurulan bir temsildir." Hadisin mü´minlere ümid verme gâyesi vardýr. Hattâ Buhârî´nin Rikak bölümünde Saîdu´l-Makberî´den gelen rivâyet: فَلَوْ يَعْلَمُ الْكَافِرُ مَا عِنْدَ اللّهِ مِنَ الرَّحْمَةِ لَمْ يَيْأسْ مِنَ الْجَنَّةِ "Eðer kâfirler, Allah indindeki rahmetin derecesini bilselerdi, cennetten ümid kesmezlerdi" cümlesiyle biter.[13]
ـ3ـ وعن سلمان الفارسى رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال رسول اللّهِ # إنَّ للّهِ مِائَةَ رَحْمَةٍ: فَمِنْهَا رَحْمَةٌ يَتَرَاحَمُ بِهَا الخَلْقُ بَيْنَهُمْ وَتِسْعَةٌ وَتِسْعُونَ لِيَوْمِ الْقِيَامَةِ[. أخرجه مسلم .
3. (1984)- Selmânu´l-Fârisî (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah(aleyhissalâtü vesselâm) buyurdular ki: "Allah´ýn yüz rahmeti var. Bunlardan biriyle mahlûkat kendi aralarýnda birbirlerine merhamet gösterirler. Doksandokuz rahmet de Kýyamet günü içindir." [Müslim, Tevbe 20, (2753).][14]
ـ4ـ وله في أخرى: ]إنَّ اللّهَ تَعالى خَلَقَ يَوْمَ خَلَقَ السَّمواتِ وَا‘رْضَ مِائَةَ رَحْمَةٍ كُلُّ رَحْمَةٍ طِبَاقُ مَا بَيْنَ السَّمَاءِ وَا‘رْضِ. فَجَعَلَ مِنْهَا في ا‘رْضِ رَحْمَةً وَاحِدَةً فِيهَا تَعْطِفُ الْوَالِدَةُ عَلى وَلَدِهَا، وَالوَحْشُ وَالطَّيْرُ بَعْضُهَا عَلى بَعْضِ، فإذَا كانَ يَوْمُ الْقِيَامَةِ أكْمَلَهَا اللّهُ تَعالى بِهِذِهِ الرَّحْمَةِ[ .
4. (1985)- Yine Müslim´de gelen bir diðer rivâyette [Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm)]: "Allah, arz ve semayý yarattýðý gün, yüz rahmet yarattý. Her bir rahmet göklerle yer arasýný dolduracak kadardýr. Ondan yeryüzüne tek bir rahmet indirmiþtir. Ýþte anne, yavrusuna bununla þefkat eder. Vahþi hayvanlar ve kuþlar birbirlerine bununla merhamet ederler. Kýyamet günü geldiði vakit Allah, rahmetine bunu da ilâve ederek (tekrar yüze) tamamlayacaktýr." [Müslim, Tevbe 21, (2753).][15]
ـ5ـ وعن عمر بن الخطاب رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قُدِمَ عَلى رسولِ اللّهِ # بِسَبْىٍ فإذَا امْرَأةٌ مِنَ السَّبْىِ تَسْعَى قَدْ تَحَلَّبَ ثَدْيُهَا إذْ وَجَدَتْ صَبِيّاً في السَّبْىِ فَأخَذَتْهُ
فَألْزَقَتْهُ بِبَطْنِهَا فأرْضَعَتْهُ. فقَالَ #: أتَرَوْنَ هذِهِ المَرأةَ طَارِحَةً وَلَدَهَا في النَّارِ؟ قُلْنَا: َ وَاللّهِ، وَهِىَ تَقْدِيرُ عَلى أنْ تَطْرَحَهُ. قَالَ: فَاللّهُ تَعَالى أرْحَمُ بِعِبَادِهِ مِنْ هذِهِ بِوَلَدِهَا[. أخرجه الشيخان .
5. (1986)- Ömer Ýbnu´l-Hattâb (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtü vesselâm)´a bir grup esir getirilmiþti. Ýçlerinde bir kadýn vardý, göðüsleri sütle dolu idi. Bu kadýn (saða sola) koþuyor, esirler arasýnda bir çocuk bulduðu zaman onu yakalayýp kucaklýyor, göðsüne bastýrýyor ve emziriyordu. (Dikkatleri çeken bu manzara karþýsýnda), aleyhissalâtu vesselâm:
"Bu kadýnýn, çocuðunu ateþe atacaðýna kanaatiniz olur mu?" dedi. Bizler:
"Hayýr!" diye cevap verince:
"(Bilin ki), Allah´ýn kullarýna olan rahmeti, bu kadýnýn çocuðuna olan þefkatinden fazladýr" buyurdu." [Buhârî, Edeb 18; Müslim, Tevbe 22, (2754).][16]