Psikoloji Dünyasý
Pages: 1
Depresyon By: rabia Date: 18 Nisan 2010, 14:27:21
DEPRESYON: ÖÐRENÝLMÝÞ ÇARESÝZLÝK



Depresyon, yaþadýðýmýz ve engelleyemediðimiz olumsuz deneyimler sonrasýnda, yaþamdan aldýðýmýz zevkin azalarak geleceðe dair umutlarýmýzýn tükendiði ve yaþamdan beklentilerimizin kalmadýðý bir nokta. 

Öðrenilmiþ Çaresizlik Kuramý 1970'lerde yaptýðý öðrenme deneyleri sonucunda Martin Seligman tarafýndan ortaya atýldýktan sonra bugün de halen depresyon modellerinde büyük rol alýyor. Ýlk önce, davranýþ laboratuarýnýn kapýsýný aralayarak deneyin orijinaline bir göz atalým isterseniz. Seligman, deneyinin ilk yarýsýnda denek olarak kullandýðý köpekleri sürekli ama kýsa aralýklarla þiddetli elektrik þoklarýna maruz býrakýyor. Laboratuardaki köpekler, maruz kaldýklarý ve daha da önemlisi engelleyemedikleri bu ceza karþýsýnda çaresizlik geliþtiriyorlar. Daha sonraysa, deneyin ikinci ayaðýna oluþturan klasik kaçýnma eðitimine geçiliyor. Normal þartlar altýnda, bu eðitim sýrasýnda kutucuklardan birinin zeminine uygulanan elektrik þoku zil, ya da bir ýþýk kaynaðýyla beraber koþullandýrýlarak hayvanýn diðer kutucuða zýplamasý ve elektrik þokundan kaçýnmasý öðretiliyor. Ancak Seligman'ýn köpekleri, ilk etapta þoku engelleyemeyeceklerini öðrenerek çaresizlik geliþtirdiðinden, ikinci aþamada düzenek zýplayarak karþý tarafa geçebilmelerine ve þoktan kurtulabilmelerine el vermesine raðmen kontrol grubundan farklý olarak bu davranýþý geliþtirmeyi öðrenemiyorlar. Diðer bir deyiþle, çaresizlik, kaçýnma davranýþýný inhibe ediyor.



Þekilde gördüðümüz bu sevimli köpek, henüz çaresizlik geliþtirmemiþ olacak, zili gördüðünde kutunun diðer tarafýna zýplayarak A tarafýndaki zeminden gelecek elektrik þokunu engelliyor.

Þimdi isterseniz, bu çalýþmanýn depresyon modellerine yansýyan karþýlýklarýný irdeleyelim. Sürekli ve þiddetli elektrik þoklarýný hayatýmýzdaki stres unsurlarý olarak düþünebiliriz. Okul ya da iþ ortamýndaki olaylar, sosyal çevreyle yaþadýðýmýz çeþitli sorunlar bizleri sürekli olarak sýkýntý ve üzüntüye sokabiliyor. Tüm bunlar birikim yaparak depresyon belirtilerini tetikliyor.



Günlük hayatýmýzda karþýlaþtýðýmýz pek çok sorun bizleri sürekli olarak sýkýntý ve üzüntüye sokabiliyor.

Baþlarda sýkýntýlara karþý koymaya çalýþsak da, birikim yapmaya devam ettikçe çaresiz olduðumuza ve onlarý engelleyemeyeceðimize inanmaya baþlýyoruz. Kontrolsüzlük hissi hayattaki hemen hemen tüm aktivitelere karþý ilgimizi kaybetmemize ve onlardan aldýðýmýz zevki azaltmaya baþlýyor. Öðrenilmiþ çaresizlik çalýþmalarýnda hayvanlar travmatik durumlarda hayatlarýný bile yitirebiliyorlar. Araþtýrmacýlar, depresyon sýrasýndaki ölüm ve intihar düþünceleriyle laboratuarlardan çýkan bu sonuçlar arasýnda da ilgileþim kuruyorlar. Diðer bir deyiþle depresyon, öðrenilmiþ bir çaresizlik olarak da tanýmlanabiliyor.

DEPRESÝF SIKINTILAR KÜLTÜRLE ÞEKÝLLENÝYOR

Gözlerimiz kapalý, parmaklarýmýzý bir dünya haritasýnýn üzerinde gezindirip rasgele duraksatalým. Seçtiðimiz o bölgeye ait yerli halk, depresyonu bir hastalýk olarak tanýmýyor bile olsa, o halk içinde depresif belirtiler gösteren bireylere rastlama olasýlýðýmýz oldukça yüksek. Çünkü depresyon ya da benzer türevleri her kültürde gözlemleniyor. Kültürden kültüre farklýlýk gösteren ise yalnýzca bu sýkýntýnýn kiþi tarafýndan nasýl görülüp deneyimlendiði. Örneðin, Nijeryalýlar içinde bulunduklarý durumu "beynimde karýncalar yürüyor" gibi deyimlerle tanýmlarken, Çinliler sinir yorgunluðu yaþadýklarýný ve kalplerinin sýkýþýp aðýrlaþtýðýný dile getiriyorlar. Bu farklýlýða genel hatlarýyla bakacak olursak, Batý kültürleri depresyonun kendi içlerinde çekirdeklendiðini düþünme eðilimindeyken geleneksel Asya toplumlarý, üzüntü gibi sýkýntý uyandýrýcý duygusal durumlarýn dýþ dünya kaynaklý olduðuna inanýyor.

Peki, tüm bu örneklerden varacaðýmýz çýkarým depresyona dair öznel deneyimlerin kültürler arasý bir fark mý gösterdiði acaba. Yanýtýmýz, evet gibi görünüyor. Çünkü bireyselciliðin yaygýnlaþtýðý toplumlarda depresyondan þikâyetçi olan kiþiler içlerindeki çaresizlik, umutsuzluk, suçluluk ve kendine güvensizlik hislerine vurgu yaparken, daha az bireyselci toplumlar yorgunluk, iþtah kapanmasý, hareketlerin yavaþlamasý gibi davranýþa yönelik belirtilere odaklanýyorlar.



Depresyonda yoðun olarak deneyimlenen "suçluluk" hissi ise 16. ve 17. yüzyýllara deðin bu hastalýða ait bir belirti olarak ortaya konmuyor. Araþtýrmacýlar, Endüstri Devrimi ile beraber adý depresyonla beraber anýlmaya baþlayan suçluluðun fark ediliþindeki bu gecikmenin doðal olduðunu söylüyorlar. Teknolojideki geliþim, beraberinde sosyal yapýda da farklýlaþma getirerek bireyselleþme sürecine salýk veriyor ve bireysel sorumluluk ön plana çýkýyor. Bireysel sorumluluktaki bu öne çýkýþ, olumsuz sonuçlar karþýsýnda bireysel suçluluk duygularýný da tetikliyor.

Sonuç olarak, tüm bu örneklerde de gördüðümüz gibi, kültür bir hastalýktan duyduðumuz sýkýntýyý hangi kelimelerle, nasýl ifade edeceðimizi etkilemekle kalmayýp, fiziksel deneyimlerimizin niteliðine bile yansýyabiliyor.


radyobeyan