Kütübü Sitte
Pages: 1
Hulk huy By: sumeyye Date: 17 Nisan 2010, 14:24:06
Hulk (Huy)




Umumî Açýklama:


Hulk (veya huluk), Nihâye´de din, tab´ ve seciyye olarak açýklanýr. Dilimizdeki huy´un karþýlýðýdýr. Bazen tabiat kelimesini de bu mânada kullanýrýz.

Hulk ile, bir bakýma insanýn nefsi olan bâtýnî sûreti ve evsâfý ifade edilir. Týpký zâhirî sûret ve evsâfýna da halk dendiði gibi. Nefsin iyi ve kötü vasýflarý vardýr. Sevab ve ikab, zâhirî sûretin evsafýndan çok, bâtýnî sûretin evsafýna taalluk etmektedir.

Hulk þu hadise göre fýtrîdir ve yaratýlýþtan gelen bir vasýftýr:

إنَّ اللّهَ قَسَّمَ بَيْنَكُمْ اَخَْقَكُمْ كَمَا قَسَّمَ بَيْنَكُمْ اَرْزَاقَكُمْ

"Allah aranýzda rýzkýnýzý taksim ettiði gibi ahlâkýnýzý da taksim etmiþtir."

Huyun yaratýlýþtan geldiðini ifade eden bir diðer hadis, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn el-Eþecc (radýyallâhu anh)´e söylediði þu sözdür:

"Sende iki haslet var ki Allah onlarý sever: Hilm ve hayâ." Eþecc sormuþtur:

"Ey Allah´ýn Resûlü, bunlar bende eskiden beri mi var, (yoksa Müslüman olduktan sonra) yenilerde mi hasýl oldu?" Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn mevzumuz açýsýndan ayrý bir ehemmiyet taþýyan cevabý þu:

"Eskiden beri var!" Bunun üzerine Abdü´l-Kays kabilesinden olan Eþecc´in Allah´a ifade ettiði þükran cümlesi de mevzumuzu aydýnlatýr:

"Beni, sevdiði iki hasletle mecbul kýlan Allah´a hamd olsun:

اَلْحَمْدُ للّهِ الَّذِى جَبلَنِى عَلى خُلَّتَيْنِ مِمَّا يُحِبُّهُمَا اللّهُ

Hadiste Eþecc´in, o iki hasletin eski mi, yeni mi? olduðunu sormasý ve Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn eskiden beri mevcudiyetini beyan etmesi, huyu meydana getiren bir kýsým hasletlerin yaratýlýþtan mevcut olduðunu ifade eder.

Ancak bâzý hasletlerin sonradan kazanýldýðý, irade ve gayretle iyi hasletlere sahip olunabileceði de inkâr edilemez. Gerçi ahlâkçýlar, dünyanýn her tarafýnda, huyun fýtrî mi, iktisabî mi olduðunu tarih boyunca münâkaþa etmiþtir. Bu münâkaþaya sadece Doðulu hükemâ deðil, Batýlý feylesoflar da katýlmýþtýr. Her iki görüþü destekleyen müþâhedeler ve dogmaya ve nassa dayalý deliller mevcuttur. Aristo, Lock, Rousseau, Erasme gibi feylesof ve terbiyeciler insan ruhunu her bilgiyi, her ahlâký almaya kabil boþ bir levhaya, bal mumuna, ekime hazýr verimli boþ bir tarlaya benzetirken, Goethe, Schopenhauer gibi diðer bir kýsýmlarý da karakterin doðuþta sâbit þekilde tesbit edildiðini, sonradan verilecek terbiye ile hiçbir þeyin deðiþmeyeceðini söylemiþlerdir.

"Ey iman edenler, kendinizi ve âile halkýnýzý yakýtý taþ ve insanlar olan ateþten koruyun" (Tahrim 6).

"Nefsini temizleyen kurtuluþa ermiþ, ihmal edip örten de ziyana uðramýþtýr" (Þems 9-10) gibi âyetlerden, "Ben bir muallim olarak gönderildim", "Hayýr bir alýþkanlýktýr", "Çocuklarýnýza ikrâm edin, terbiyelerini güzel yapýn" gibi terbiyevî faaliyete dikkat çeken, teþvik eden pek çok nass, insaný kurtuluþa erdirecek güzel hasletlerin terbiye yoluyla kazanýlacaðýný beyan ederler. Bu inanç esas olmasaydý, peygamberlik müessesesinin, kitaplarýn, dâvetin, irþadýn ne mânasý olurdu?

Meseleyi her iki yönüyle de deðerlendiren Ýslâm âlimleri, yaratýlýþtan gelen iyi hasletlerin irâdî gayretle desteklenerek meleke haline getirilmesine, kötü huylarýn da baský altýnda tutularak sindirilmesine hükmederler. Sözgelimi Hz. Ömer (radýyallâhu anh): "Ýnsanda on (fýtrî) ahlâk vardýr, bunlardan dokuzu iyidir, birisi kötü. Bu kötü (serbest kalýrsa) diðerlerini de bozar..." demiþtir.

Ýbnu´l-Arabî de þunu söyler: "...Güzel ahlâk ile mecbul olanlar cidden azdýr. Kötü ahlâk üzere mecbul olanlar ise, insanlarýn çoðunluðunu teþkil eder. Zîra insan tabiatýna galebe çalan, þerdir. Bu sebeple eðer insan, fikrini, temyiz gücünü, hayâ duygusunu, korunma melekesini kullanmaksýzýn kendisini tabiatýnýn akýþýna býrakýverecek olsa ona hayvanî huylar galebe çalar. Zîra insan fikir ve temyiz vasýflarýyla hayvanlardan ayrýlýr. Bunlarý kullanamazsa âdetlerinde onlara iþtirak eder, kuvve-i þeheviye her çeþidi ile onu istila eder, hayâ uzaklaþýr, yok olur..." Ayný görüþü paylaþan Mâverdî, akýl vs.´ye güvenmeyip her daim nefsin te´dibiyle uðraþmanýn gereðine dikkat çektikten sonra þunu söyler:

"Zîra edeb tecrübe ile kazanýlýr!" [1]



ـ1ـ عن معاذ بن جبل رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قالَ رسولُ اللّهِ #: يَا مُعَاذ، أحْسِنْ خُلُقَكَ لِلنَّاسِ[. أخرجه مالك .



1. (1673)- Hz. Muâz Ýbnu Cebel (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bana: "Ey Muâz, insanlara karþý iyi ahlâklý ol!" dedi." [Muvatta, Hüsnü´l-Hulk 1.][2]



AÇIKLAMA:



1- Hadisin aslýnda Hz. Muâz, bu nasihatý, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn kendisini Yemen´e gönderirken son söylediði söz olarak tanýtýr. Hadisin Tirmizî´de gelen vechi meâlen þöyledir: "Ey Allah´ýn Resûlü, bana faydalý olacak þeyi öðret!" dedim de þu nasihatta bulundu: "Nerede olursan ol, Allah´tan sakýn. Kötülüðe karþý iyilik yap ki, kökünü kesesin. Ýnsanlara karþý da iyi ahlâkla muamele et!"

2- Hz. Muâz´ý Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Yemen´e kadý, tebliðci, tahsildar, muallim gibi birçok yetki ve vazifelerle me´mur olarak göndermiþti. Bu tavzif sýrasýnda Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn, Hz. Muâz´a söylediði diðer sözler ve verdiði baþkaca talimatlar da var. Þu hâlde, halka karþý iyi davranmasý hususunda, yukarýda kaydedilen tenbih en son söz ve talimat olmaktadýr.

3- Þârihler, halka karþý iyi ahlâkla muamele etmekten, yanýna gelenlere ve oturma arkadaþlarýna güler yüz, hilm, merhamet, öðretim sýrasýnda sabýr, büyük küçük -layýk olan herkese- sevgi izhâr etmeyi anlarlar. Layýk olan diyoruz çünkü, cemiyette küfr ehli, kebâir iþlemekte ýsrarlý, baþkalarýna zulmetmekte devamlý olan kimseler vardýr. Onlar iyi davranýþtan anlayarak ýslah-ý hâl etmeyebilirler ve hatta iyi davranma onlarýn daha da azmasýna sebep olabilir. Böylelerine karþý da adaletli ve otoriter olmak gerekir.

Hadiste kötülüðü yok etme çaresi olarak "iyilikle mukâbele"nin gösterilmesi Ýslâm ahlâk anlayýþýnýn hatýrdan çýkarýlmamasý gereken bir prensibidir.[3]



ـ2ـ وعن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال رسولُ اللّه #: أكْمَلُ المُؤمِنِينَ إيمَاناً أحْسَنُهُمْ خُلُقاً، وَخِيَارُكُمْ خِيَارُكُمْ ‘هْلِهِ[.



2. (1674)- Hz. Ebu Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Mü´minler arasýnda imanca en kâmil olaný, ahlâkça en güzel olanýdýr. En hayýrlýnýz da ailesine hayýrlý olandýr." [Tirmizî, Radâ 11, (1162); Ebu Dâvud, Sünnet 16, (4682).][4]



ـ3ـ وعن أبى الدرداء رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قالَ رسولُ اللّهِ # مَا مِنْ شئ أثْقَلُ في مِيزَانِ المُؤمِنِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ مِنْ خُلُقٍ حَسَنٍ، وَإنَّ اللّهَ تَعالى ليُبْغِضُ الفَاحِشَ الْبَذِئَ[. أخرجهما أبو داود والترمذى.وفي رواية الترمذى: ]وَإنَّ صَاحِبَ حُسْنِ الخُلُقِ لَيَبْلُغَ بِهِ دَرَجَةَ صَاحبِ الصَّوْمِ وَالصََّةِ[.»الْبَذَاءَة« الفحش في النطق .



3. (1675)- Hz. Ebu´d-Derdâ (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kýyâmet günü, mü´minin mizanýnda güzel ahlâktan daha aðýr basan bir þey yoktur. Allah Teâla hazretleri, çirkin düþük söz (ve davranýþ) sahiplerine buðzeder." [Tirmizî, Birr 62, (2003, 2004); Ebu Dâvud, Edeb 8, (4799); Tirmizî´nin bir rivayetinde þöyle denmiþtir: "Güzel ahlâk sahibi, ahlâký sayesinde, namaz ve oruç sahibinin dereceisine ulaþýr."][5]



AÇIKLAMA:



1- Bu iki hadis de güzel ahlâkýn dindeki ehemmiyetini belirtmektedir. Mü´minin en kýymetli varlýðý olan iman, kemâlini ancak güzel ahlâkla bulabilmektedir. Öyle ise ebedî kurtuluþun yegâne vesilesi olan imanda daha yüksek bir mertebe elde etmek, mükemmele yaklaþmak isteyen, ahlâkýný güzelleþtirmek için gayret gösterecektir.

2- Bu iki hadis gösteriyor ki, din insanlarla olan münâsebetlerimize ehemmiyet vermektedir. Ýman esaslarýný dilimizle ikrar etmemiz, gerçek bir mü´min olmak için yeterli olmuyor. Ýmanýn, insanlara karþý iyi olmak þeklinde tezâhür eden güzel ahlâklýlýkla takviyesi þarttýr.

3- Ýyi davranma hususunda en çok en yakýnýmýza karþý hassas olacaðýz: Ailemize. Çünkü hem onlarýn hukuku üzerimizde fazladýr, hem de devamlý onlarla karþýlaþmaktayýz. Her an karþýlaþtýðýmýz insanlara güler yüz, sabýr, müsamaha, tatlý söz gibi iyi davranýþlarda bulunmaya dikkat eder, kendimizi iradî olarak buna zorlarsak, bu bir alýþkanlýk ve meleke hâline gelir. Böylece diðer insanlara da ayný davranýþý devam ettirebiliriz. Her an karþýlaþtýðý ailesine karþý kötü davranmayý alýþkanlýk haline getiren kimsenin davranýþlarý kötülük üzerine otomatlaþmýþ demektir. Böyle birinin çeþitli durumlarda baþkalarýna karþý, kendiliðinden hasýl olacak tabii ve otomat reaksiyonu kötülüktür, irâdî olarak iyi davransa bile bu samimi ve tabiî olmaz ve her zaman olamaz. Ailenin bir terbiye yuvasý olduðu, en iyi terbiyenin huzurlu, karþýlýklý sevgi ve saygýnýn hakim olduðu bir ortamda verildiði, iyi muamele gören kimselerin hayatta baþkalarýna iyi davranacaðý gibi hususlar gözönüne alýndýkça, aileye karþý iyi olmanýn ehemmiyeti daha çok anlaþýlýr. Þu halde, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn: "En hayýrlýnýz âilesine hayýrlý olandýr" sözü, fýtrî bir hakikatý dile getirmiþ olmaktadýr.

4- Kezâ kýyamet günü, mizanda güzel ahlâkýn "en aðýr amel"i teþkil etmesi de tabii bir durumu, mühim bir hakikatý ifade etmektedir. Çünkü güzel ahlâk mü´minin imanýný tamamlar, mükemmelleþtirir. Kemâl mertebesindeki iman, kiþinin her ameline müessir olur ve yönlendirir. Böyle bir kimse, her iþini Allah rýzasý için ve sünnete uygun olarak yapmaya gayret eder. Ameller niyetlere göre deðer kazanacaðýna göre hayýrlý bir iþin "insaniyet adýna" veya "vicdanýn emri" olarak yapýlmasý ile, "Allah´ýn rýzasý" için yapýlmasý arasýnda Mizan´da büyük fark olacaktýr. Bu üç muharrikle hareket eden kimselerin mü´min olmalarý halinde üçünün ameli de þüphesiz mizan-ý haþr´e girecektir, ama "Allah rýzasý" için yapýlanýn aðýrlýðý çokça fark edecektir. Amellerimizin deðerlendirilmesinde mûteber olacak Ýlâhî ölçüyü þu âyet belirtmektedir:

إنَّ الَّذِىنَ كَفَرُوا وَمَاتُوا وَهُمْ كُفَّارٌ فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْ اَحَدِهِمْ مِلْءُ ا‘رْضِ ذَهَباً وَلَوِ افْتَدَى بِهِ

"Doðrusu inkâr edip, inkârcý olarak ölenlerin hiçbirinden, yeryüzünü dolduracak kadar altýn fiyde vermiþ olsa bile, bu kabul edilmeyecektir" (Âl-i Ýmrân 91).[6]



ـ4ـ وعن جابر رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال رسولُ اللّهِ #: إنَّ مِنْ أحَبِّكُمْ إلىَّ وَأقْربِكُمْ مِنِّى مَجْلِساً يَوْمَ القِيَامَةِ أحَاسِنُكُمْ أخْقاً وَإنَّ أبْغَضَكُمْ إلىَّ وَأبْعَدَكُمْ مِنِّى مَجْلِساً يَوْمَ الْقِيَامَةِ الثَّرثَارُونَ وَالمتَشَدِّقُونَ وَالمُتَفَيْهِقُونَ. قالُوا: يَا رسولَ

اللّهِ، مَا المُتَفَيْهقُونَ؟ قال: المُتَكَبِّرُونَ[. أخرجه الترمذى .



4. (1676)- Hz. Câbir (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bana en sevgili olanýnýz, kýyamet günü de bana mevkice en yakýn bulunacak olanýnýz, ahlâkça en güzel olanlarýnýzdýr. Bana en menfur olanýnýz, kýyamet günü de mevkice benden en uzak bulunacak olanýnýz, gevezeler, boþboðazlar ve yüksekten atanlardýr." (Cemaatte bulunan bâzýlarý): "Ey Allah´ýn Resûlü! Yüksekten atanlar kimlerdir?" diye sordular. "Onlar mütekebbir (büyüklük taslayan) kimselerdir!" cevabýný verdi." [Tirmizî, Birr 77, (2019).][7]



AÇIKLAMA:



1- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), pek çok irþadlarýnda mü´minleri diline sâhib olmaya çaðýrýr: "Dudaklarý ile bacaklarý arasýndaki hususunda garanti verene cenneti garanti ederim" "Allah´a ve âhirete inanan ya hayýr konuþsun ya sükut etsin" gibi.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu ýsrarlý uyarýlarda hiçbir mübâlaðaya yer vermemiþtir. Zîra, Kur´ân´ýn mükerrer âyetleriyle sabittir ki, âhirette kiþi her ânýndan, her fiilinden ve dolayýsýyla her bir kelâmýndan hesaba çekilecektir. O gün, kiþinin dünyada iken aðzýndan çýkmýþ olan her söz, lehine deðilse, aleyhine olacaktýr.

Sadedinde olduðumuz hadis de çok konuþanlara uyarýda bulunmaktadýr. Sersârun, müteþeddikûn ve mütefeyhikûn, hep ihtiyatsýzca, geliþi güzel çok konuþanlarý ifade eden tâbirlerdir. Dilimizde de geveze, boþboðaz, laf ebesi, dedikoducu, dilli düdük, pasaf, atýptutan, yüksekten atan gibi, bir kýsmý edebî, bir kýsmý mahallî pek çok tâbir vardýr, hepsi de çok konuþanlarý ifade eder. Çok konuþan, çok konuþmayý alýþkanlýk haline getiren kimse, her seferinde hayýr konuþamýyacaðýna göre boþ söz, gýybet, dedikodu, yalan, kaba ve müstehcen sözler, pespaye fýkralar vs. araya girecektir. Bunlarýn hepsi de kýyamet günü günah kefesinde yer alacaktýr. Çok konuþmaktan men hususunda hadisin mutlak gelmesi de mânidardýr.

Kýsacasý bu hadisler, güzel âhlak deyince öncelikle dile hâkim olmak meselesinin anlaþýlmasý gerektiðini ders vermektedir.

2- Bazý âlimler, mezkur kelimeler arasýndaki nüansý, yani küçük de olsa taþýdýklarý mâna farklýlýklarýný nazar-ý dikkate alarak, konuþma tarzlarýnda yasaklanmýþ olanlara dikkat çekmiþlerdir. Bu cümleden olarak sersârun´la lüzumundan fazla konuþan gevezelerin kastedildiði, müteþeddikûn ile zoraki bir fesahat izhârý ile kendini satmaya, lügat parçalamaya, konuþma tarzý ile baþkalarýndan ayrýlmaya çalýþanlarýn ve hatta baþkalarýyla istihzâ edenlerin kastedildiðini belirtirler. Nitekim þýdk, avurt olduðuna göre müteþeddik, avurdunu doldurarak tekellüflü konuþan demektir.

Mütefeyhikûn da aðýzlarýný geniþleterek, normalden fazla açarak, aðzýný doldurarak konuþan demektir, müteþeddik´e yakýn bir mâna taþýr. Bu davranýþýn da kibirden, baþkasýný küçük görmekten ileri geldiði belirtilmiþtir.

Þu halde ister umumiyetle dikkat çekilen çok konuþmaya ve isterse, ekseriyetten ayrýlmaya yönelik tarzlara hamledilsin hadis, konuþma meselesine dikkat çekmekte, mü´minin birinci derecede ehemmiyet vermesi gereken bir probleminin bu olduðunu söylemektedir.[8]



ـ5ـ وعن النوّاس بن سمعان رَضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]سَأَلْتُ رسولَ اللّهِ # عَنِ الِبرِّّ وَا“ثْمِ، فقَالَ: البِرُّ حُسْنُ الخُلُقِ، وَا“ثْمُ: مَا حَاكَ في صَدْرِكَ وَكَرِهْتَ أنْ يَطَّلِعَ عَلَيْهِ النَّاسُ[. أخرجه مسلم والترمذى.»حاكَ«: أى تردد في الصدر .



5. (1677)- Nevvâs Ýbnu Sem´an (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a iyilik (birr) ve günah hakkýnda sordum. Bana þu cevabý verdi: "Ýyilik (birr), güzel ahlâktýr. Günah da içini rahatsýz eden ve baþkasýnýn muttali olmasýndan korktuðun þeydir." [Müslim, Birr 15, (2553); Tirsmizî, Zühd 52, (2390).][9]



AÇIKLAMA:



1- Ýyilik diye tercüme ettiðimiz birr, Kur´ân-ý Kerim´in birçok âyetlerinde yer verilen, dikkat çekilen, tarifi yapýlan bir mefhumdur: "Birr, yüzlerinizi doðuya, batýya çevirmeniz deðildir. Fakat birr, Allah´a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanmak, O´nun sevgisiyle yakýnlarýna, yetimlere, düþkünlere, yolculara, yoksullara ve köleler uðrunda mal vermek, namaz kýlmak, zekât vermek ve ahidleþtiklerinde vefa göstermek; zorda, darda ve savaþ alanýnda sabretmektir..." (Bakara 177).

"Sevdiðiniz þeylerden sarfetmedikçe, birre (iyiliðe) eriþemezsiniz."

"...Birr´de (iyilikte) ve fenâlýktan sakýnmakta yardýmlaþýn, günah iþlemekte ve aþýrý gitmekte yardýmlaþmayýn" (Mâide 2).

2- Nevevî, Müslim Þerhi´nde, ulemânýn birr´den þunlarý anladýklarýný kaydeder: "Sýlatu´rrahm, lutf, hoþ sohbet, iyi geçim, taat. Bunlarýn hepsi güzel ahlâka girer.

Tîbî, birr´in hadiste çeþitli mânalarda tefsir edildiðini söyler: Bir yerde nefsin itminân bulduðu, kalbin tatmin olduðu þey, bir yerde iman, bir yerde kiþiyi Allah´a yaklaþtýran þey, burada ise güzel ahlâk olarak tefsir edilmiþtir. Güzel ahlâk da ezâya katlanmak, öfkelenmemek, güler yüz, tatlý söz gibi hep birbirine yakýn olan tâbirlerle açýklanmýþtýr.

3- Günah, "içi rahatsýz eden þey" olarak târif edilmiþtir. Ulemâ, bu rahatsýzlýðý, içteki istikrarsýzlýk, tereddüd ve göðsün inþirah bulamayýþý, serinleyemeyiþi, kalbte bir þekk hâlinin ortaya çýkmasý, bu iþ günah mý? korkusunun hâsýl olmasý diye târif etmiþlerdir.

Þöyle açýklayan da olmuþtur: Günah, çirkinliði kalbinde tesir eden veya tereddüd hâsýl eden, çirkin olmasý sebebiyle izhar etmeyi istemediðin þeydir. Nitekim, hadiste gelen son cümle bu mânayý te´yid etmektedir: "...baþkasýnýn muttali olmasýndan korktuðun þeydir."

Ýnsan nefsi, tabiatý icâbý, hayýrlý bir þey yapýnca baþkasýnýn onu görmesinden hoþlanýr. Öyle ise, eðer nefis, yaptýklarýndan bazýsýna baþkasýnýn ýttýla peyda etmesini istemiyorsa, bu Allah´a yaklaþtýran hayýrlý bir iþ deðildir veya þeriatýn izin vermediði bir iþ demektir. Bir baþka ifade ile, bu iþte hayýr yok, bu birr deðil demektir, bu günah ve þer demektir.[10]






--------------------------------------------------------------------------------

[1] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/340-341.

[2] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/342.

[3] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/342.

[4] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/343.

[5] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/343.

[6] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/343-344.

[7] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/345.

[8] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/345-346.

[9] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/346.

[10] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/346-347.


radyobeyan