Hased By: sumeyye Date: 17 Nisan 2010, 14:19:01
Hased
Umumî Açýklama:
Hased ile gýbta birbirine benzeyen zýd hasletlerdir. Týpký tevazu ile tezellül, vekar ile tekebbür, israf ile cömertlik, iktisad ile cimrilik gibi. Bunlar zahirde bir benzerlik taþýsalar da hakikatte zýttýrlar, biri memduh, diðeri mezmumdur.[1]
TARÝFÝ:
Hased, Râðýb´ýn açýklamasýna göre nimet verilmiþ olan kimseden o nimetin zevalini istemek, yani nimetin yok olarak o kimsenin mahrum kalmasýný temenni etmektir. Bazý âlimler "kiþinin bu nimete, kendisinin sahib olmasýný temenni etmesidir" diye tarif etmiþtir. Gerçek o ki, hased her iki mânaya da þâmildir.[2]
MAHÝYETÝ
Hasedin sebebi, insan fýtratýndan gelir. Normalde, insanoðlu, kendi hemcinslerine karþý üstün olmak arzusu ile mecbul yaratýlmýþtýr. Bu his gereklidir ve belki de birçok beþerî terakkinin zenbereðidir. Ýnsanýn bu fýtrî meyli bir kusur deðil bilakis bir imtiyazdýr. Ancak bunun akýl ve irade ile hadd-i vasatta tutulmasý gerekmektedir. Hadd-i vasattaki üstünlük sevgisi ise "gýbta"dýr. Bu, baþkasýnda olan nimetin kendinde de olmasýný temenni etmektir. Gýbtada, baþkasýnýn o nimetten mahrumiyetini temenni yoktur. Halbuki hased, kendisinde olmayan nimeti baþkasýnda görünce, onun bu nimetten mahrum kalarak kendi seviyesine düþmesini istemektir.
Görüldüðü üzere, karþý tarafýn mahrumiyeti ile kendisinin yükselmesi veya en azýndan eþitlenmesini istemek (hased) ile, ondaki nimete sahip olarak ona yetiþmeyi veya onu geçmeyi temenni etmek arasýnda büyük fark mevcuttur. Gýbta mü´minin, hased münafýðýn vasfýdýr.
Elmalýlý merhum, hased mevzuunda þu kýymetli açýklamayý yapar: "Hasedde asl olan mâna, bir nimetin, bir faziletin, bir kemalin, sahibinden zevalini (yok olmasýný) arzu etmek, kendisine geçmesini gerek istesin, gerek istemesin baþkasýnda bulunmasýný mutlaka çekememektir. Öyle ki, "onunki onda dursun da sana da verelim" deseler memnun olmaz, keþke onunki mutlaka gitse de kendisine hiçbir þey verilmese bile hoþlanýr. Bahusus hased olunan nimet, hasid tarafýndan gasbolunmak kabil olmayan fezail-i zâtiyye ve kemâlât-ý nefsiyye kabilinden olursa hasid o zaman bütün bütün fazilet düþmaný kesilir ve onu kendine tahvil edemediðinden dolayý mahsudunu (çekemediði kimseyi) bi- gayr-ý hakkýn (haksýz olarak) mutlak imha etmekle müteselli olmak ister el-iyazu billah.
Hülâsa, hasid, kendinin onmasýný deðil, diðerinin onmamasýný ister... Þer olan hasedin asýl mânasý, bakþasýnda bir nimet görmekten müteezzi (rahatsýz) olup onun zevalini istemektir ki bizim çekememezlik tâbir ettiðimiz, bir takýmlarýnýn zannettiði ve hayli þâyi olduðu vechile kýskançlýk demek deðildir. Kýskançlýk bazan hased demek dahi olursa da daha ziyade Arapça´da gayret tâbir olunandýr... Mesela erkeðin karýsýný baþkasýndan kýskanmasý, kezalik karýnýn kocasýný baþkasýndan kýskanmasý hased deðil, "gayret" ve "hamiyet"tir, bu memduhtur.[3]
HASEDÝN ZARARLARI:
Bu mezmum ahlâk önce haside zarar verir. Baþkasýnda gördüðü her nimet onu rahatsýz eder. Ancak asýl büyük zarar, hasedcinin böyle bir hissi içinde taþýmakla yetinmeyip, arzusunu gerçekleþtirmek üzere, onun gereði olan hile, söz ve fiillere yer vererek faaliyete geçmesiyle hasýl olur. Bilindiði gibi Felâk sûresinde "hasedcinin hased ettiði zamanki þerrinden Allah´a sýðýnmak" emredilmiþtir. Yani hasedci kimse, içinde geçen hased ve çekememezlik duygularýnýn muktezasýný gerçekleþtirmek için harekete geçtiði takdirde son derece zararlý olabilmektedir. Zîra böyle habis nefislerin göze almayacaðý kötülük, baþvuramayacaðý hile ve habâset yoktur. Mezkur sûre, hased duygusunun, kiþinin içinde kaldýkça sâhibinden baþka kimseye zarar vermeyeceðini de dolaylý olarak ifade etmektedir.[4]
HASEDÝN ÇARESÝ:
Bir mü´mine yakýþan, hased hissi içinde doðduðu zaman, bundan nefret edip defetmeye çalýþmaktýr, týpký haram þeyleri yapmak hissi içinden geçince yaptýðý gibi. Bu duyguyu tedavi hususunda Bediüzzaman merhum þu tavsiyede bulunur: "Hasid adam hased ettiði þeylerin âkibetini düþünsün. Tâ anlasýn ki, rakibinde olan dünyevî hüsün ve kuvvet ve mertebe ve servet, fânidir, muvakkattýr. Faidesiz az, zahmeti çoktur. Eðer, uhrevî meziyetler ise, zâten onlarda hased olmaz. Eðer onlarda dahi hased yapsa, ya kenisi riyâkârdýr; ahiret malýný dünyada mahvetmek ister. Veyahud mahsudu (hased ettiði kimseyi) riyâkâr zanneder, haksýzlýk eder, zulmeder.
Hem ona gelen musibetlerden memnun ve nimetlerden mahzun olup kader ve rahmet-i Ýlâhiye´ye, onun hakkýnda ettiði iyiliklerden küsüyor, âdeta kaderi tenkid ve rahmete itiraz ediyor. Kaderi tenkid eden baþýný örse vurur kýrar. Rahmete itiraz eden rahmetten mahrum kalýr."[5]
MEÞRU HASED:
Son olarak bir noktaya daha parmak basmak isteriz. Ýslâm ulemasý, bazý kimselere karþý hasedin meþru olabileceðini söylemiþtir. Onlar kâfirlerle, mazhar olduklarý nimetleri, Allah´a isyan ve birkýsým günah iþlerde harcayan fasýklardýr. Bunlarýn ellerindeki nimetten mahrum kalmalarýný temenni etmek günah deðildir.[6]
ـ1ـ عن ابن مسعود رضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال رسُولُ اللّهِ #: َ حَسَدَ إَّ في اثنَتَيْنِ رَجُل آتَاهُ اللّهُ الحِكْمَةَ فَهُوَ يَقْضِى بِهَا وَيُعَلِّمُهَا، وَرَجُل آتَاهُ اللّهُ مَاً فَسَلّطَهُ عَلى هَلَكَتِهِ في الحَقِّ[. أخرجه الشيخان .
1. (1662)- Ýbnu Mes´ud (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Þu iki kiþi dýþýnda hiç kimseye gýbta etmek caiz deðildir: Biri, Allah´ýn kendisine verdiði hikmetle hükmeden ve bunu baþkasýna da öðreten hikmet sahibi kimse. Diðeri de Allah´ýn kendisine verdiði malý hak yolda sarfeden zengin kimse." [Buhârî, Ýlm 15, Zekât 5, Ahkâm 3, Ý´tisam 13; Müslim, Salâtu´l-Müsâfirin 268, (816).][7]
AÇIKLAMA:
1- Hadiste gýbta diye tercüme ettiðimiz kelimenin aslý haseddir. Ancak, Umumî Açýklama kýsmýnda belirttiðimiz üzere, hased kelimesi zihnimizde öncelikle mezmum olan mânalarý uyandýrdýðý için, tercümede o kelimeyi kullanmamayý uygun bulduk. Zaten hased, Arapça´da mecazi olarak gýbta mânasýnda da kullanýlmaktadýr. Öyle ise, sadedinde olduðumuz hadiste, hased, "gýbta" mânasýný taþýmakta ve: "Ýki kiþiye Allah´ýn verdiði nimetin kendinize de verilmesini temenni etmeniz caizdir.." diye anlaþýlmasý gerekmektedir. Maamafih müteakip hadiste, hased kelimesinin kullanýlmasýyla ilgili bir baþka te´vil kaydedeceðiz.
Meþru kýlýnan bu temenni, baþkasýndaki nimetin zevalini temenni etmemek þartýyla kayýtlýdýr. Bu hususta gösterilecek hýrsa, Arapça´da münafese denir, dilimizde yarýþmak diyebiliriz. Münâfese, ibâdet hususunda memduhtur, zîra âyette: وَفِى ذَلِكَ فَلْيَتَنَافَسِ الْمُتَنَافِسُونَ "Ýyi þeyler için yarýþanlar, bunun için yarýþsýnlar" (Mutaffifîn 26) buyurulmuþtur. Ma´siyette yarýþ mezmumdur. Caiz olan amellerde yarýþ mübahtýr. Bu noktadan hadisi þöyle kayýtlamak uygun görülmüþtür: "Bu iki hususta yapýlacak gýbtadan daha efdal, daha büyük gýbta yoktur."
2- Mezkur iki nimetten biri hikmet, diðeri maldýr. Ancak her ikisi de Allah yolunda sarfediliyorsa memduhdur, gýbtaya deðmektedir. Nefis ve þer hesabýna kullanýlacak malýn da, ilmin de kiþiye getireceði ziyade bir sorumluluk olduðu için Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bunun temennisini tavsiye etmiyor.
3- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in, cevazý sadece iki nimetle sýnýrlamasýna gelince: Allah için îfa edilen taatler, ya bedenîdir, ya malîdir, yahut bunlardan birinin yerine geçecek bir þeydir. Hadiste, bedenî olan hikmet, hikmetle hüküm ve hikmetin öðretilmesi ile iþaret edilmiþtir. Ýbnu Ömer´den kaydedeceðimiz müteakip hadiste, bu husus biraz farklý kelimelerle ifade edilmiþtir: "...Allah bir kimseye Kur´an vermiþtir, o da onu gece ve gündüz ikâme eder." Ulemâ "ikame"yi "namazýn içinde ve dýþýnda okumak, onunla amel etmek, onu öðretmek, muktezasýyla hüküm ve fetva vermek.." þeklinde anlar ve sadedinde olduðumuz vechi ile bu vechi arasýnda fark görmez.
Hadisin baþka vecihleri de var.
4- Hadisin baþka sahabeler tarafýndan rivayet edilen vecihlerinde farklý ziyadeler var. Bunlara göre Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn bu sözünü iþiten bir adam: "Keþke bana da falancaya verilen kadar mal verilmiþ olsaydý da ben de onun gibi hayýr ameller iþleseydim" temennisinde bulunur. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu temenniye : "Hak yolda amel edenlerle, hak yolda amel etmeyi temenni edenlerin sevapta eþit olacaklarýný" belirterek cevap verir:
عَبْدٌ رَزَقَهُ اللّهُ عِلْمًا وَلَمْ يَرْزُقهُ مَاً فَهُوَ صَادِقُ النّيَّةِ يَقُولُ لَوْ اَنَّ لِى مَاً لَعَمَلْتُ مِثْلَ مَا يَعْمَلُ فَُنٌ فَاَ جْرُ هُمَاسَوَاءٌ
"Allah bir kimseye ilim verir ve fakat mal vermezse, bu kimse sýdk ile "Benim malým olsaydý falanca gibi hayýrda harcardým" diye temenni etse, her ikisi sevapta eþit olur." Keza bir baþka hadiste de: اَلطَّاعِمُ الشَّاكِرُ كَالصَّائِمِ الصَّابِرِ
"Þükreden yiyen, sevapca, sabreden oruçlu gibidir" buyurmuþtur.[8]
ـ2ـ وعن ابن عمر رضِىَ اللّهُ عَنْهُما قال: ]سَمِعْتُ رسولَ اللّهِ # يَقُولُ: َ حَسَدَ إَّ عَلى اثْنَتَيْنِ: رَجُل آتَاهُ اللّهُ القُرآنَ، فَهُوَ يَقُومُ
بِهِ آنَاءَ اللَّيْلِ وَآنَاءَ النَّهَارِ، وَرَجُل أعْطَاهُ اللّهُ تَعَالى مَاً فَهُوَ يُنْفِقُهُ آناءَ اللَّيْلِ وَآنَاءَ النَّهَارِ[. أخرجه الشيخان والترمذى .
2. (1663)- Ýbnu Ömer (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: "Ýki kiþiye karþý hased caizdir: Birincisi o kimsedir ki, Allah kendisine Kur´ân-ý Kerim´i nasib etmiþtir, o da onu, gece ve gündüz boyu ikame eder. Ýkincisi de o kimsedir ki, Allah Teâla ona mal vermiþtir de o da gece ve gündüz (hak yolda) infak eder." [Buhârî, Fedâilu´l-Kur´ân 20, Tevhid 45; Müslim, Müsâfirin 266 (815); Tirmizî, Birr 24, (1937).][9]
AÇIKLAMA:
1- Hased ve gýbta kelimelerinin kullanýlýþlarý ve aralarýndaki farkla ilgili açýklama daha önce geçtiði için burada o hususlara temas etmeyeceðiz. Ancak, burada hased kelimesinin kullanýlmýþ olmasýyla ilgili Ýbnu Hacer´in serdettiði bir te´vili kaydetmek isteriz. Der ki: "...Yahud da hased kelimesi, iki hasletin tahsiline teþvik hususunda mübâlaða için kullanýlmýþtýr. Sanki þöyle denmektedir: Bu iki haslet, sadece mezmun bir yolla tahsil edilebilecek olsa bile, onlardaki fazilet sebebiyle, onlarýn bu mezmum yoldan tahsili sevablý ise bunlarýn meþru ve memduh yoldan tahsilleri ne kadar sevablý olur! Bu teþvik þu âyetin üslûbuna uygunluk arzetmektedir: فَاسْتَبِقُوا الْخَيْرَاتُ "Hayýrlý iþlerde birbirinizle yarýþýn..." (Bakara 148). Zîra, "yarýþ"ýn hakikati , arzu edilen þeyde baþkasýnýn önüne geçmektir."
2- Kur´an´ýn ikamesi, önceki hadisin açýklanmasýnda geçtiði üzere, Kur´ân´la -hem okuyarak, hem de onun emirlerini yerine getirerek- ameldir.[10]
ـ3ـ وعن أبى هريرة رضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال رسول اللّهِ #: إيَّاكُمْ وَالحَسَدَ، فإنَّهُ يَأْكُلُ الحَسَنَاتِ كَمَا تَأكُلُ النَّارُ الحَطَبَ، أوْ قالَ العُشْبَ[. أخرجه أبو داود .
3. (1664)- Hz. Ebu Hüreyre (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlulah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Hasedden kaçýnýn. Çünkü o, ateþin odunu -râvi dedi ki: Veya kuru otu- yiyip tükettiði gibi, bütün hayýrlarý yer tüketir." [Ebu Dâvud, Edeb 52, (4903).] [11]
AÇIKLAMA:
1- Ýbnu Mâce´de Enes (radýyallâhu anh)´ten rivayet edilen bir hadis þöyledir: "Hased hasenatý yer tüketir, týpký ateþin odunu yiyip tükettiði gibi. Sadaka da hatalarý söndürür, týpký suyun ateþi söndürmesi gibi."
2- Hasedden kaçýnmak, baþkasýnýn malý mevkii vs. dünyevî bir þeyinde çekememezliðe düþmemek demektir. Uhrevî umurda gýbta caiz ise de dünyevî umurda hased câiz deðildir. Çünkü, hased, hasidi mahsud hakkýnda gýybete ve yýkýcý gayretlere sevkederek zulme ve haksýzlýða atar. Gýybet, zulüm ve haksýzlýk ise bunlarý yapanýn hasenatýnýn yok olmasýna müncer olur. Bütün bu durumlar mahsudun nimetçe, sevabça artmasýna, hasidin de hüsran ve zararlarda batmasýna sebep olur. Böylelerinin durumu âyet-i kerimede: خَسِرَ الدُّنْيَا وَاْŒخِرَةَ "Dünyayý da âhireti de kaybeder" (Hacc 11) diye ifade edilmiþtir.[12]
ـ4ـ وعن الزبير رضِىَ اللّهُ عَنْهُ قال: ]قال رسول للّه #: دَبَّ إلَيْكُمْ دَاءُ ا‘مَمِ قَبْلَكُمُ: الحَسَدُ وَالْبَغْضَاءُ، وَهِىَ الحَالِقَةُ)ـ1(، أمَا إنِّى َ أقُولُ تَحْلِقُ الشَّعْرَ، وَلكِنْ تَحْلِقُ الدِّينَ، وَالَّذِى نَفْسِى بِيَدِهِ َ تَدْخُلُونَ الجَنَّةَ حَتَّى تُوْمِنُوا، وََ تُؤْمِنُوا حَتَّى تَحَابُّوا، أَ أدُّلُّكُمْ عَلى مَا تَحَابُّونَ بِهِ؟ أفْشُوا السََّمُ بَيْنَكُم[. أخرجه الترمذى .
4. (1665)- Hz. Zübeyr (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Size ümem-i kadime hastalýðý sirayet etti: Bu, hased ve buðzdur. Bu kazýyýcýdýr. Bilesiniz; kazýyýcý derken saçý kazýr demiyorum. O dini kazýyýcýdýr. Nefsimi kudret elinde tutan Zât-ý Zülcelâl´e yemin ederim, sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiþ olmazsýnýz. Birbirinizi sevmeye yardýmcý olacak þeyi haber vereyim mi: Aranýzda selâmý yaygýnlaþtýrýn." [Tirmizî, Sýfatu´l-Kýyâme 57, (2512).][13]
AÇIKLAMA:
1- Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) önceki ümmetlerin yýkýlmasýna sebep ______________ )ـ1( الحالقة: الخصلة التي من شأنها أن تحلق: أي تهلك وتستأصل الدين كما يستأصل لموسى الشعر.
olan içtimâî bir marazý dâu´l-ümem diye isimlendiriyor. Bu hastalýk hased ve buðzdur. Bazý þârihler bunu, eski milletlerin âdeti diye anlarlar.
2- Ýmandan murad hem Allah´a inanmak, hem de peygamberlerin getirdiklerine inanmakdýr. Cennette götürecek hakikî iman budur. Deðilse sýrf Allah inancý veya Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in getirdiðinin bazýsýna inanýp bazýsýný reddetmek veya þüpheyle karþýlamak, kiþiyi kurtuluþa götürmez.
3- Selâm, karþýlýklý muhabbetin mühim âmillerinden biridir. Zîra selâmlaþmalar kalplerdeki kýrgýnlýklarý bertaraf ettiði gibi muhabbeti de uyandýrmaktadýr.Selâmla ilgili geniþ açýklama 3376-3390 numaralý hadislerde gelecek. [14]--------------------------------------------------------------------------------
[1] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/321.
[2] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/321.
[3] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/321-322.
[4] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/322.
[5] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/322-323.
[6] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/323.
[7] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/323.
[8] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/323-324.
[9] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/325.
[10] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/325.
[11] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/325.
[12] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/326.
[13] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/326.
[14] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý:6/326-327.