Kütübü Sitte
Pages: 1
Emanet By: sumeyye Date: 13 Nisan 2010, 13:53:07
Emanet



KÝTABU´L-EMANET


Emanet, hýyanetin zýddý olup güven, sadakat, emniyet mânalarýna gelir. Ýslâm dini adalet ve emniyete çok fazla ehemmiyet atfeder. Ýçtimâî ve ferdî huzurun, maddî ve mânevi kalkýnmanýn bunlara baðlý olduðunu belirtir.

Aslýnda adaletle emniyet birbirinden ayrýlmaz. Adaletin olmadýðý yerde emniyet ve güven de olmaz. Cenab-ý Hak Rahmân suresinde semâvatýn bile adaletle nizamda, kýyamda olduðunu belirttikten sonra insanlar arasýnda adaletli, ölçülü, hukuka riayetkâr olunmasýný emretmiþtir. Hadislerde emanetin kaybolmasý kýyamet alâmeti olarak ifade edilmiþtir. Emânetin kaybolmasý, insanlar arasýnda dürüstlüðün, adaletin, hakkýna razý olma duygusunun kalmamasý, kimsenin kimseye güvenemez hâle gelmesi demektir. Bu da hilekârlýklarýn, haksýzlýklarýn artmasýyla hâsýl olur.

Emanetin kalkmasýyla hâsýl olacak durumun vehametini tam kavrayabilmek için, Kur´ân-ý Kerîm´de emânete verilmiþ olan makamýn yüceliðini bilmek yeterlidir:

"Doðrusu biz, emaneti göklere, yere, daðlara sunmuþuzdur da onlar bunu yüklenmekten çekinmiþler ve ondan korkup titremiþlerdir. Pek zâlim ve çok câhil olan insan ise onu yüklenmiþtir." (Ahzâb: 36/72).

Hadiste kaybolacaðý veya "kaybedilmesi"nin kýyamet alâmeti olacaðý bildirilen emanetin âyette zikredilen emanetten ayrý olduðu söylenemez.

Nitekim, bu "emanet"in ne olduðu sorusuna ulema farklý yorumlar getirmiþtir ki, hepsinin de belli bir ölçüde haklýlýðý açýktýr.

Ýbnu Abbâs´a göre: Yapýlmasý emredilen veya yasaklanan farzlar´dýr demektir.

Bazýlarý: Ýbadetlerdir demiþtir.

Bazýlarý: Bütün tekliflerdir demiþtir.

Bazýlarý: Allah´ýn insanlardan aldýðý mîsaktýr demiþtir.

Ýbnu´t-Tîn: Mükellefin, Allah´tan baþkasýnca bilinmeyen bütün gizli þeyleridir, demiþtir.[1]



ـ1ـ عن حذيفة بن اليمان رَضِىَ اللّهُ عنهُ قال: ]حَدَّثَنَا رَسُول اللّهِ # حَديثَيْنِ قَدْ رأيتُ أحَدَهُما وَأنَا أنْتَظِرُ اŒخرَ. حدّثنا أنّ ا‘مانَةَ نَزَلَتْ في جِذْرِ قُلوبِ الرّجَالِ، ثمّ نَزَلَ القرآنُ فعلمُوا مِنْ القرآنِ وَعَلِمُوا مِن السنةِ، ثمّ حدّثنا عَنْ رَفعِ ا‘مانةِ. قال: ينامُ الرجُلُ النومةَ فتُقْبضُ ا‘مانةُ منْ قَلْبِهِ فَيَظِلُّ أثَرُها مثلَ أثرِ الوكتِ، ثمّ ينامُ النومةَ فتُقبضُ ا‘مانةُ من قلبهِ فيظلُّ أثَرُهَا مثلَ أثرِ المجْلِ كجمرٍ دحرجْتَه عل رجلك فنفَطَ فتَرَاهُ منتبِراً وليسَ فيهِ شئٌ، ثمَّ أخذَ حصىً فدحْرجَهُ علَى رِجلِهِ فيُصْبِحُ النّاسُ يتبايعونَ فََ يَكادُ أحدٌْ منهمْ يُؤَدّى ا‘مانةَ حتَّى يُقَالَ إنّ في بنى فُنٍ رجً أميناً حتّى يُقالَ لِلرَّجُلِ ما أجلَدَهُ ما أظرفَهُ ما أعقَلَهُ، وَمَا في قلبِِهِ مثقالُ حبةٍ من خردلٍ من إيمانٍ. ولقد أتَى عليّ زمانٌ وَمَا أُبَالى أيُّكُمْ بايعتُ، لَئن كَانَ مسلماً ليردّنّه عليّ دينهُ، وإن كانَ نصرانياً أو يهوديّاً ليردّنّه عليّ ساعيه، وأما اليومَ فَما كنتُ أبايعُ منكم إ فناً وفناً[. أخرجه الشيخان والترمذى.»الْوَكْتُ« ا‘ثر في الشئ من غير لونه كالنقطة »والمجلُ« ما يظهرُ في اليدِ شِبهَ البُثر من معاناةِ ا‘شياء الصلبةِ الخشنةِ »وَالمُنْتَبرُ« المنتفخ .



1. (85)- Huzeyfetu´bnu´l-Yemân (radýyallahu anh) anlatýyor: Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm), bize iki hadis irad buyurmuþtu. Ben bunlardan birini gördüm, diðerini de bekliyorum. Buyurmuþtu ki:

"Emanet (din, adalet duygularý) insanlarýn kalplerinin derinliklerine (yaratýlýþlarýnda, fýtrî meyiller olarak) konmuþtur. Sonradan Kur´ân-ý Kerîm indi. (Ýnsanlar kalplerine konmuþ olan bu fitrî temâyüllerin) Kur´ân ve hadiste te´yîdini buldular." Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bize bu emanetin kalplerden kalkmasýndan da bahsetti ve buyurdu ki: "Kiþi uykuda imiþ gibi farkýnda olmadan kalbinden emanet alýnýr. Geride, benek izi gibi bir iz kalýr. Sonra ikinci sefer, yine uykuda imiþcesine, kiþi farkýnda olmadan kalbindeki emânet duygusundan bir miktar daha alýnýr. Bunun da, kalpte bir kabarcýk izi gibi bir izi kalýr, yâni þöyle ki, ayaðýn üzerinden bir kor parçasýný yuvarlayacak olsan deðdiði yerleri kabarmýþ görürsün. Ne var ki, içinde iþe yarar bir þey yoktur." Sonra Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) bir çakýl tanesi aldý, onu ayaðýnýn üzerinde yuvarladý. (Ve sözüne davam etti:) "(Emanet bu þekilde peyder pey azalmaya devam eder, o hâle gelinir ki artýk) alýþ veriþe giden insanlarda (itimad, güven, doðruluk ve) emanet tamamen kaybolur. Hatta dürüstler "falanca kabilede dürüst insanlar varmýþ" diye parmakla gösterirler. Bazan da, kalbinde zere miktar iman olmayan bir kimsenin "ne civanmerd, ne kibar, ne akýllý kiþi" diye övüldüðü olur." (Huzeyfe devam etti:)

- Ben öyle günler gördüm ki, hanginizle alýþ veriþ yaptýðýma aldýrmazdým. Muhâtabým Müslüman idiyse, bana karþý hile yapmasýna dindarlýðý mâni olurdu. Muhatabým Yahudi veya Hýristiyan idiyse, onu da, âmiri(nden vâliden gelen korku ve disiplin) bana hile yapmaktan alýkoyardý. Fakat bugün sizden sadece falanca falanca ile (gönül huzuruyla) alýþ veriþ yapabilirim."[2]


Ynt: Emanet By: sumeyye Date: 13 Nisan 2010, 13:53:27
AÇIKLAMA:



Hadiste geçen emanet´i, daha ziyade güven, emniyet, itimad, dürüstlük gibi mânalara tevcîh ettik ise de âlimler, burada mezkur olan emanetin yukarýda kaydettiðimiz âyette mezkûr olan "emanet"ten ayrý olmadýðýný, ayný mânada kullanýldýðýný belirtmiþtir. Sâhibût-Tahrîr, bunlarýn ayný þey olduðunu söyledikten sonra: "Bu emanet ise "iman"ýn ta kendisidir" der ve ilâve eder: "Ýman kalpte bir yerleþti mi, kiþi, onun emrettiðini yapar, yasakladýðýndan da kaçar." Ayný görüþte olan Ýbnu´l-Arabî, açýklama da sunar: "Huzeyfe hadisindeki emanet´ten murad imandýr, bunun isbatý onun kaldýrýlmasý ile alakalý olarak beyan edilenlerdir. Þöyle ki: Kötü amellerin imaný gitgide zayýflatacaðý, en sonunda imandan sâdece bir iz kalacaðý belirtilmiþtir" Ýbnu Hacer ilâve eder: Bu iz ise, dil ile telaffuzdan ve kalbin zahirinde kalan (ve amele aksetmiyen) zayýf bir itikattan ibarettir. Bunu da Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bedenin zahirindeki bir ize benzetmiþtir. Ýmanýn zayýflýðýna da, uyku haline benzetmek suretiyle imada bulunmuþtur. Kalpten imanýn gidiþini ifade için ayak üzerinden kayýp yere düþen bir taþýn temsilini vermiþtir."

Huzeyfe (radýyallahu anh) hicretin 36. yýlýnda vefat etmiþtir. Yani Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´dan sonra Þeyheyn devrinin adâletli, disiplinli devrini yaþadý. Hz. Osman (radýyallahu anh) devrini de yaþadý. Öyle anlaþýlýyor ki, gitgide önceki içtimâî þartlar bozulmuþ, itimad edecek kimseler azalmýþ ve Huzeyfe, hazretleri (radýyallahu anh), Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn haber verdiði fitne alâmetlerini, kendi devrine tatbik edebilme fýrsatý bulmuþtur. O kadar ki artýk cemiyette yakînen tanýdýðý pek az kimseye itimad edebilmekte, korkmadan onlarla alýþveriþ yapabilmektedir.[3]



ـ2ـ وعن أبى هريرة رَضِىَ اللّهُ عنهُ قال: قالَ رَسُولُ اللّهِ #: ]إذا ضُيِّعتِ ا‘مانةُ فانتظرِ السّاعةَ. قيل: وَكَيْفَ إضَاعَتُهَا؟ قال: إذا وُسِّدَ ا‘مرُ إلى غيرِ أهلهِ[.أخرجه البخارى. »وُسِّدَ« أُسند .

2. (86)- Ebu Hüreyre (radýyallahu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdu ki:

"Emanet kaybedilince kýyameti bekleyin."

"Emanet nasýl kaybolur?" diye sordular.

"Ýþler ehil olmayanlara teslim edilince" diye cevapladý."[4]



AÇIKLAMA:



Emanet´in kaybý emin (güvenilir) kimselerin yok olmasý veya yok denecek kadar azalmasýyla meydana gelir.

Yukarýdaki hadis, Buhârî´nin, Kitabu´l-Ýman bahsinde "Kýyamet ne zaman?" diye soran bir bedeviye cevap sadedinde zikredilmiþtir.

"Ýþler" diye tercüme ettiðimiz kelimenin aslý "emr"dir. Dine müteallik hilafet, memurluk, kadýlýk, müftülük vs. bütün hizmetleri ifade eder. Hadis, bu mühim hizmetlere liyakatli kimselerin getirilmesindeki lüzuma dikkat çekiyor. Ýbnu Battâl þu açýklamayý yapmýþtýr: "Emaneti ehil olmayana verme´nin mânasý þudur: "Allah imamlarý, kullarýnýn baþýna emanetçi olarak koydu ve kendilerine kullar için hayýrhâh olmayý farz kýldý. Öyle ise, baþlarýna dindar kimseleri âmir tayin etmeleri gerekir, (çünkü Allah´tan korkacaklar için halka ancak dindarlar adâletle, hayýrla hizmet sunarlar). Dindar olmayanlarý tâyin ettikleri takdirde, imamlar (devlet reisleri), Allah´ýn kendilerine tevdi ettiði emanete ihânet etmiþ olurlar."[5]



ـ3ـ وعنهُ رَضِىَ اللّهُ عنهُ قال: قالَ رَسُولُ اللّهِ #: ]أدِّ ا‘مانةَ إلى مِن ائتَمنكَ، وَ تَخُنْ من خانَكَ[. أخرجه أبو داود والترمذى .



3. (87)- Yine Ebu Hüreyre (radýyallahu anh) Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)´in þu sözünü rivayet etmiþtir: "Sana emanet býrakanýn emânetini geri ver. Sana ihânet edene ihânet etme"[6]


Ynt: Emanet By: sumeyye Date: 13 Nisan 2010, 13:53:51
AÇIKLAMA:



Hadis, emanete ihânet edilemeyeceðini kesin bir üslupla ifade eder. Ancak emanet sahibinin hâin olmasý halinde, hakkýnda iki görüþ ileri sürülmüþtür:

1- Bir kýsým âlimler: "Emanet býrakan kimse sana hiyanet etmiþ bile olsa -yukarýdaki hadisin zâhirine göre- hýyanete hýyanetle mukabele edemezsin" demiþtir. Kadý Iyaz þöyle söyler: "Hâine, onun sana yaptýðý gibi davranma, hýyanetine hiyanetle mukabele etme, aksi takdirde onun gibi olursun. Ancak kiþinin, borcunu inkâr eden alacaklýsýndan hakký kadarýný almasý buna girmez." Tîbî der ki: Evla olaný, hadisi þu âyetin mânasýnda anlamaktýr: "Ýyilik ve fenalýk bir deðildir. Ey inanan kiþi, sen fenalýðý en güzel þekilde sav..." (Fussilet: 41/34), yani arkadaþýn sana ihânet ederse, sen onun ihânetine ihânetle mukabele etme, bu câiz olsa. Bilakis iyilikle mukabele et. Bu da tam mukabiliyle davranmakla olur. Sen sonra kötülük yapana iyilik yap."

2- Bazýlarý ise, emanet, hiyanet ettiði mal cinsinden ise, gasbettiði miktarýnca malýný alabileceðini söylemiþtir. Mesela dirhem cinsinden hakkýna, dirhem cinsinden emânetten alabilir, dinarsa alamaz. Þâfiî hazretlerinden (rahimehullah) þöyle söylediði nakledilmiþtir: "Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) çocuklarýna yeterince bakmayan Ebu Süfyan´ý hanýmý þikâyet edince kadýna: "Ma´ruf üzere yetecek kadarýný" Ebu Süfyan´ýn malýndan onun gýyabýnda almasýna izin vermiþtir. Öyle ise, bir kimsede alacaðý olan bir zât borçlunun borcunu ödememesi hâlinde onun malýndan, aðýrlýðýnca veya miktarýnca veya kýymetince denk olacak kadarýný alýr. Hatta cinsleri ayrý bile olsa alýp satmasý, elde edeceði semereden hakký kadarýný almasý câizdir... Bu hýyanet deðildir... Hýyanet, hakký kadarýný aldýktan sonra fazla alacak olursa söz konusudur.[7]



ـ4ـ وعن أبى موسى رَضِىَ اللّهُ عنهُ قال: قالَ رَسُولُ اللّهِ #: ]إن الخازنَ المسلمَ ا‘مينَ الّذى يُعطِى ما أُمِرَ بهِ كامً موَفَّراً طيبةً بهِ نفسُهُ أحدُ المتصدقين[.أخرجه الخمسة إ الترمذى.وزاد النسائى في أوله ]المُؤمِنُ لِلمؤمنِ كَالبُنْيَانُ يَشُدُّ بَعْضُهُ بَعْضاً[ .



4. (88)- Ebu Musa (radýyallahu anh)´nýn rivayetine göre Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) þöyle buyurmuþtur:

"Emîn bir Müslüman mal muhafýzý olsa ve vazîfesini dürüstlükle yapsa, þöyle ki, kendisine (sadaka vs. nevinden) emredileni gönül hoþluðuyla eksiksiz ve tam olarak yerine verse, sadakayý veren iki kiþiden biri olur."

Nesâî, hadisin baþýnda þu ziyadeyi kaydetti: "Mü´min kiþi, diðer mümine karþý duvar gibidir, birbirlerini takviye ederler."[8]



AÇIKLAMA:



Bu hadisi Buhârî: "Efendisinin emriyle müfsid olmadan tasaddukta bulunan hâdimin sevabý" adýný verdiði babta kaydeder.

Âlimler, mal sâhibinin emriyle hizmetçinin veya kocasýnýn emriyle kadýnýn, gönül hoþluðu ile vereceði sadakadan aynen mal sâhibi gibi sevab kazanacaðýný söylemiþlerdir. Kadýnýn, kocasýnýn malýndan, gýyabýnda eksilme belli olmayacak kadar verebilir, fazlasý için izin almasý gerekir demiþlerdir. Hâzin ve hâdim izinsiz sadaka veremezler.[9]


Ynt: Emanet By: sumeyye Date: 13 Nisan 2010, 13:54:09
[1] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 2/369-370.

[2] Buhârî, Rikak: 35, Fiten: 13; Müslim, Ýman: 230, (143); Tirmizî, Fiten: 17, (2180); Ýbnu Mâce, Fiten: 27, (4053); Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 2/370-371.

[3] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 2/371-372.

[4] Buhârî, Rikak: 35, Ýlm 2; Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 2/372.

[5] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 2/372.

[6] Ebu Dâvud, Büyü: 81 (3534); Tirmizî, Büyü: 38, (1264); Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 2/373.

[7] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 2/373.

[8] Buhârî, Zekat: 25, Vekâlet: 16, Ýcâre: 1; Müslim, Zekât: 79 (1023); Ebu Dâvud, Zekât: 43, (1684); Nesâî, Zekât: 66, (5, 79-80); Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 2/374.

[9] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 2/374.


radyobeyan