Hicret Eden Kalemim By: rabia Date: 13 Nisan 2010, 09:44:18
Hicret Eden Kalemim

Bir kâðýt ve titrek bir kalem... Neden titriyorsun ki kalemim? Bugüne kadar kâðýdýn önünde eðilmeyen baþýn nerede? Kendinden emin, o her þeyi bilen ve tartan terazine ne oldu? Seni bu kadar mahzunlaþtýran, terazinin kaldýramadýðý güllerin aðýrlýðý mý? Öznesiz kurduðun, sevgiden ve muhabbetten uzak, bencil cümlelerin nerede þimdi? Tükenmez zannettiðimiz kalemler, bitmez dediðimiz sevgiler çoktan göçüp gitmedi mi? Gel, sahip olduðumuz her þey tükenmeden, kokusu bugünlere ulaþan gül çaðýna seyahat edelim. Artýk yüzleþme zamaný geldi sevdiðimizi zannettiklerimizle…
Yer Mekke... Yer Medine... Haneleri, hanedanlarý güle boyanan beldeler. Hissediyorsun deðil mi kalemim bu eþsiz kokuyu? Hayatýmýz boyunca görmüþ müydük böylesine mütebessim, böylesine pak sîmâlarý? Üzerimizdeki bu pamuk elbise, sâde bir sevginin kaftaný olmalý. Nasýl unuturum? Bu kýyafetleri ne gurur, ne kibir giymiþti. Ayaklarým yanýyor kalemim! Aþktan kýzgýn, kirden arýnmýþ bu çöl kumlarýnda. Kopmuþ takvimlere inat yürüyorum sonsuzluða. Ben hiç yalýnayak topraða basmamýþtým ki...
Burasý felekleri tutuþturan aþkýn merkezi, burasý rahmet vadisinden âb-ý hayat dökülen belde. Ey güneþi baðrýnda taþýyan þehir! Ey kýskançlýk ve muhabbetin birbirine küs olduðu þehir! Gül’e hasret olan beni ve mahcup kalemimi misafir eder misin baðrýnda? Biz ki günaþýrý sevmeler þehrinden, her zerresini sevginin inþa ettiði muhabbet þehrine hicret etmek isteyen âþýklarýz.
Bu, yanýmýzdan geçen, ömrünü biricik Sevgili’ye (sas) adayan Hz. Ebu Bekir (ra) deðil mi? Bedeni, kuvveti, caný, malý ve dostluðuyla Peygamber’e (sas) siper olan, dünya malý adýna neyi varsa bir an bile düþünmeden Sevgili uðruna infak eden Ebu Bekir! Ýslâm’ýn davet yýlýnda eza ve cefalarla karþýlaþmýþ, Utbe bin Rebia’nýn çivili ayakkabýlarýnýn darbesiyle, mübarek yüzü tanýnmayacak hâle gelmiþti. Kendine gelir gelmez ilk sözü; “Allah’ýn peygamberi nasýl?” olmuþtu ve yemin etmiþti Efendimiz’in (sas) durumunu öðrenmeden yemek yemeyip, su içmeyeceðine. O, yaþadýðý müddetçe her dâim Efendimiz’in (sas) dostu ve yoldaþý olmuþtu. Hicret esnasýnda Resulullah’ýn (sas) parçalanan, kanayan ayaklarýný gözyaþlarýyla temizlemiþ, Sevr Maðarasý’nýn boþluklarýný kapattýðý ayaklarýný (ihtimal Kâinatýn Efendisi’ni bir kez görebilmek uðruna) ýsýran yýlanýn acýsýna, Kâinatýn Sevgilisi (sas) uyanmasýn diye tebessümle sabretmiþti. O’nu (sas) öyle seviyordu ki, Sevgili’nin amcasý Ebu Talib’in imanýný, kendi öz babasý Ebu Kuhafe’nin imanýndan daha çok arzu ediyordu. Ebu Bekir demek sevmek, Sevgili’yi (sas) kendine tercih etmek demekmiþ kalemim! Þu hüzünlü bakýþlardaki mânâyý çözebildin mi? Ýnanmýþlýk ve adanmýþlýk süzülüyor bu gözlerden...
Sevmek, huzur bulmakmýþ kalemim. Huzursuzluk nedir bilinmeyen bu þehirde, Sevgili’nin (sas) bütün güzelliðinin yansýdýðý bu þehirde, ben de huzurluyum þimdi. Ayakkabýya alýþmýþ ayaklarým acýmýyor artýk!
Þu küçük, kimsesiz çocuðun baþýný okþayan Hazreti Ömer (ra) deðil mi? Hak ile bâtýlý birbirinden ayýran Ömerü’l-Faruk. Adalete asýl mânâsýný veren, adaletin en büyük temsilcisi... Neden korktun, neden ürktün ki kalemim? Aþka ihanet etmemiþsek neden korkalým ki, doðunun ve batýnýn kendisinden çekindiði Ömer’den. Gerçi sen de haklýsýn. O hep sâdýk kaldý aþkýna, riyasýz bir sevgiyle baðlýydý Resulullah’a (sas). Zaten onun adaletinin kaynaðý da, Sevgili’ye (sas) duyduðu bu aþktý. O aþk sayesinde, mâþûkunu örnek almýþtý. “Kýzým Fatýma bile hýrsýzlýk yapsaydý, onun da elini keserdim!” diyen Sevgili’nin (sas) izinden, oðlu Abdurrahman’ý bile cezalandýrmaktan çekinmeden gitmiþti.
Korkusundan çoçuðunu düþüren kadýna diyet ödemiþ, zýmmîlerden bir ihtiyara maaþ baðlamýþ, hattâ ölümüne sebep olduðu bir kuþ için bile müþaverede bulunmuþtu. Sevmek, canýndan vazgeçmekmiþ kalemim. Sevgili’ye (sas) o kadar müþtak idi ki Ömer (ra), kýlýcýný kuþanýp bütün Kureyþ’e meydan okuyarak hicret etti Medine’ye. Can endiþesi taþýmadan... Sadece Cânân’a (sas) kavuþmayý düþünerek... Ey yüce Ömer! Buðulu bakýþlarýn yýktý bütün dayanaklarýmý. Sevda lügatýmdaki kelimeler silindi gitti. Ellerime kar yaðýyor çöl sýcaðýnda; üþüyorum, titriyorum. Sevgili’ye (sas) aþkýndan bir nebze istesem, görebilir miyim yýldýzlara ýþýk veren yüzünü? Yalnýzlýðým bana bir zindan gibi bakarken, seninle hükümlü olsam güle, kelepçemiz gülden olsa...
Ne görsem aþk bu þehirde, rüzgâr bile seviyor, okþuyor insaný... Ve Mescid-i Nebevî karþýmda... Sað köþede, hasýrýn üzerinde uzanan biri var. Üzerinde eski bir örtü... Hz. Osman (ra) bu... Bir defa olsun Peygamber’in (sas) yüzüne dikkatlice bakamayan, hayâ sahibi insan. O’nun (sas) huzurunda, baþýndaki kuþu kaçýrmak istemez gibi kýpýrdamadan oturan, meleklerin kendisinden hayâ ettiði kahraman. Peygamber aþkýyla, öfkesini yok eden hilm sahibi Osman (ra). Neden utandýn ki kalemim? Bugüne kadar yazdýklarýndan mý? Yoksa yazmadýklarýndan mý? Sevmek, sevdiðinin ahlâkýyla terbiye olmakmýþ kalemim. Ah, hayâ âbidesi Osman (ra)! Seni böylesi yakan, gözyaþlarýnýn söndüremediði aþkýndan bir kývýlcým da bana versen. Ben de yansam senin gibi... Küllerimden çiçekler açsa, yüzü, Sevgili’ye (sas) bakan...
Þu kýlýcý gördün mü kalemim? O kýlýç ki Sevgili’nin sýmsýcak aydýnlýðýyla büyüyen Hazreti Ali’nin (ra) kýlýcý. O kýlýç ki küfrün karþýsýnda keskin, Peygamber (sas) huzurunda bir hurma dalý kadar narin... Ey aþkýn fermanýný yazan gül kokulu kýlýcýn sahibi! Kalemimi kýlýcýnla bilesem, ben de -Peygamber’in (sas) hicret ettiði gece yataðýna yattýðýn gibi- canýmý hiçe sayabilir miyim? Allah’ýn rahmet soluðundan ibaret bu cana, aþkýndan bir tutam versen, korkulardan emin olarak feda edebilir miyim kendimi?
Bir bir seyreyle kalemim. Edep, tevazu, fazilet, muhabbet âbidesi, peygamber âþýðý sahabe efendilerimizi. Hz. Bilâl’i (ra) meselâ. Demirden gömlekler giydirilerek güneþte kavrulduktan sonra Mekkeli çocuklarýn elinde sokaklarda dolaþtýrýlan, bütün iþkencelere “Ehad, ehad!” haykýrýþlarýyla mukabele eden, taþýnamaz taþlarý baðrýnda Sevgili’nin (sas) hayaliyle taþýyan Bilâl’i (ra). Her gün beþ vakit, asýrlara meydan okuyan sesiyle Sevgili’yi zamana müjdeleyen, muhtaç olan her sineye Sevgili’yi (sas) duyuran Bilâl’i (ra).
Anne ve babasýnýn makamýný Rasulullah’a (sas) veren, bu kutlu tercihle Peygamber ailesinden olan Zeyd bin Hârise’yi. “Sen, bizim kardeþimiz ve arkadaþýmýzsýn.” dediðinde Sevgili, mescitten sevinç gözyaþlarýyla, uçarak çýkan Zeyd’i (ra). Sýðýnacak bir mecra ararken Taif’te Sevgili (sas), ona âdeta bir zýrh olan Zeyd (ra) Hazretleri’ni. Taiflilerin attýðý taþlar, toprak olmayý dilerken Hakk’tan, Taif halkýna; “Bana atýn taþlarý, incitmeyin Kâinatýn Sevgilisi’ni!” diye yalvaran Zeyd’i (ra). Mute’de þehit olana kadar peygamber aþkýyla yanýp tutuþan, onu canýndan özge can bilen Zeyd’i.
Kalemim! Zikrini nefesinde taþýyan aðaçlardan yapýlan kalemim! O’nun (sas) sevgisini dilesem, Nebi sevdasýný dilensem ben de böyle yanabilir miyim aþkla? O’nu (sas) bilmek, sevmeye yeter mi? Bir el uzanýþý kadar yakýnken O’na (sas), canýmdan yakýnken, sinemde incim ayný zamanda çilemken, sürgün düþtüðüm beldeden aþk þehrine gelmiþken yýldýzlar kadar uzak düþer miyim O’ndan? Ah, kalemim! Kalýn dallý hurma korkuluklarý evim olsa. Hiçbir þeyim olmasa ama, O’nu (sas) bir kez görsem ve gömülsem mübarek ayaklarýnýn dokunduðu bu mukaddes topraklara...
Bak kalemim! Sevginin öðretmenine bak! Peygamberin Medine elçisi Mus’ab bin Umeyr’e (ra)... Peygamber aþkýyla coþan yüreði, yerinde duramayan kalbi, ancak yine Sevgili’nin (sas) mübarek elleri dokununca okyanus derinliðine dönüþen Mus’ab’a... Uhud’da düþmanýn dikkatini Efendisi’nin üzerinden çekmek için, þehadet þerbetini düþünmeden içen Mus’ab’a... Sancaðý eline alýp, “Allahuekber” nidalarýyla meydana atýlan ve önce sað elini sonra da sol elini kaybedip sancaðý pazularýyla tutan Mus’ab’a... Sancaðý þehit olmadan býrakmayan ve en sonunda sancakla birlikte topraða düþen Mus’ab’a...
Gör kalemim! Hepsini gör! Halid bin Velid’i, Abdullah ibn-i Mesud’u, Hz. Sümeyye’yi ve her biri bir yýldýz olan sahabe efendilerimizi gör! Hazreti Sevban’ý gör, meselâ. Bir gün Peygamber’e gelip, “Ey Allah’ýn Resulü! Sen bana nefsimden daha sevimlisin. Sen’i (sas) çocuðumdan daha fazla severim. Evimde otururken hatýrlayýp da gelip Sen’i (sas) göremezsem rahat edemiyorum. Sen’in (sas) ölümünü ve kendi ölümümü düþününce hâlimden endiþe ediyorum. Biliyorum ki, Sen (sas) Cennet’e dâhil olduðunda peygamberlerle olacaksýn. Benimse Cennet’e girmem þüpheli. Girsem bile, Sen’inle (sas) beraber olamamaktan korkuyorum.” diyen Sevban’ý. Sevgisinin tertemiz gözyaþlarý Rahmân’ýn kapýsýna düþer düþmez, “Kim Allah’a ve Resulüne itaat ederse, iþte o Allah’ýn kendilerine lütufta bulunduðu peygamberler, sýddýklar, þehitler ve sâlih kiþilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaþlardýr.” müjdesine mazhar olan Sevban’ý.
“Sevmek, Allah’a ve Resulüne itaat etmekmiþ” diyorsun kalemim, bildim. “Kýr artýk belimi sahibim, yazmak bana aðýr geliyor!” diyorsun. “Göm beni gül kokan, aþk tüten bu topraklara... At beni sahabe yüreklerinde yanan ateþlere, at ki hakiki sahibime kavuþayým, yanýp kül olayým!” diyorsun. Yakarýþýn son bulsun artýk kalemim! Seni buz gibi, asfalt yollu, gri renkli betondan þehirlere götürmeyeceðim. Cehaletle sýrçalanmýþ, sevmeyi bir yük sayan, aþk fakirlerinin masalarýna koymayacaðým. Kim bilir belki nurdan bir kalem olur, na’tlar yazarsýn Sevgili’ye. Sevgiler þehrine, Sevgili’nin þehrine göçen kalemim, hicretin kabul olsun. Atýyorum seni Mekke çöllerine, fýsýldýyorum kulaðýna, “Anam, babam sana feda olsun ya Resulallah!” diye. Yakýyorum, gün aþýrý sevmelere alýþmýþ benliðimi ve dönüyorum yüzümü sadece Sevgili’ye... En Sevgili’ye...
Yasemin Açýkgöz