Kütübü Sitte
Pages: 1
Mehir By: sumeyye Date: 12 Nisan 2010, 13:21:44
Mehir



MEHÝR BÖLÜMÜ
UMÛMÎ AÇIKLAMA
BÝRÝNCÝ FASIL
MEHRÝN MÝKTARI
ÝKÝNCÝ FASIL
MEHRÝN AHKÂMI

MEHÝR BÖLÜMÜ
Bu bölümde iki fasýl var
BÝRÝNCÝ FASIL
MEHRÝN MÝKTARI
ÝKÝNCÝ FASIL
MEHRÝN AHKÂMI


UMÛMÎ AÇIKLAMA


Mehir, sadak ve sevk, evlenme sýrasýnda kadýna verilmesi gereken bir bedeldir. Nikahýn sahih olmasýnýn þartlarýndan biridir. Bu olmaksýzýn nikâh sahih olmaz. Ancak bilahere kadýn mehrinden vazgeçebilir. Zirâ mehir kadýnýn þahsi malýdýr, onu dilediði gibi tasarruf eder, kimse karýþamaz þöyle veya böyle tasarruf etmek için kimse onu icbar edemez. Evlenilen kadýn ehl-i kitap dahi olsa mehir hakký aynen mevcuttur.

Mehrin nikâh için þart olmasý, Kur´ân-ý Kerim´de yer almýþ olmasýndan ileri gelir. Ayet-i kerime:

"Kadýnlara mehirlerini cömertçe verin. Eðer ondan gönül hoþluðu ile size bir þey baðýþlarsa onu âfiyetle yeyin." (Nisâ 4).

Mehrin âzâmî miktarý hususunda bir hudud yoktur. Resûlullah devrinde, mehir olarak hurma bahçesinin bile verildiði olmuþtur.

Asgarî miktarý hususunda ülemâ ihtilâf eder. Hanefîlere göre en az on dirhem gümüþ olmalýdýr.

Mâlikîlere göre hâlis altýndan bir dinarýn dörtte biri, hâlis gümüþten de üç dirhemdir veya bunlarýn kýymetinde maldýr.

Ýmam Þâfiî, Ahmed Ýbnu Hanbel, Sevrî, Dâvud-u Zâhirî, Ýbnu Ebî Leylâ´ya göre, mehrin muayyen bir miktarý yoktur. Her mal olan þey az olsun çok olsun mehir olabilir. Bununla beraber Ýmam Ahmed Ýbnu Hanbel´e göre mehrin on dirhemden az olmamasý müstehabtýr, dörtyüz dirheme kadar olmasý mesnundur, ziyade olmasýnda bir beis yoktur.

Nikâh akdi sýrasýnda mehir miktarýnýn tesbit edilmesi sünnettir. Akid zamanýnda mehir belirlenmemiþ ise veya belirlenen miktar sahih kabul edilmemiþ ise buna mehr-i misil gerekir. Yani o devirde o bölge halký, o emsal kadýnýn nikâhýnda ne miktar mehir vermeyi örfleþtirmiþ ise o esas alýnýr. Buna mehr-i misil denir. Nikâh sýrasýnda zikredilen mehre, mehr-i müsemmâ denir.

Mehr-i müsemmânýn âzâmi miktarýna þer´an miktar tayin olunmamýþ, iki tarafýn mütâbakatýna býrakýlmýþtýr. Akid sýrasýnda tesmiye edilen yani bilfiil zikredilerek mütabakatla tesbit edilen meblað ne kadar yüksek olursa olsun, onun kadýna ödenmesi gerekir. Bu husus, âyet-i kerime ile garanti altýna alýnmýþtýr: "Bir eþ yerine baþka bir eþ almak isterseniz, birincisine bir yük altýn vermiþ olsanýz bile, ondan bir þey almayýn..." (Nisâ 20). Burada Rabbimiz Teâlâ Hazretleri boþanma halinde, kadýna mehr-i müsemmânýn bir yük altýn bile olsa verilmesini emreder. Yük´ün sayýsý, kilosu yoktur. Bu hususta Hz. Ömer´e itiraz eden kadýnýn kýssasý meþhurdur: Hz. Ömer (radýyallâhu anh), kadýnlara verilen bu mehrin âzamî miktarýný tesbit etmek niyetiyle, bir cuma hutbesinde: "Kadýnlara mehir verirken aþýrý gitmeyin..." deyince, cemaatten bir kadýn atýlarak: "Ey Ömer, senin buna hakkýn yok. Zirâ âyet-i kerime´de Cenâb-ý Hakk: "Birisine bir yük altýn da vermiþ olsanýz bile ondan birþey almayýn..." buyurmuþtur" der. Hz. Ömer kadýna hak verir ve kararýndan rücû eder.

Yeri gelmiþken þunu da belirtelim: Mehir, evlenme anýnda peþin verilebileceði gibi, önce borçlanýp sonra da verilebilir. Veya bir kýsmý önce verilir, bir kýsmý borç olarak tesbit edilir, sonradan ödenir. Peþin ödenene mehr-i muaccel denir. Koca, hayat boyu borçlu kalabilir. Bu esnada boþanma olursa, boþanma sýrasýnda erkeðin mehir borcunu ödemesi gerekir. Ölmüþ ise geride býraktýðý mal, vârisler arasýnda taksim edilmezden önce, ondan mehir ödenir, geri kalan, taksime tabi tutulur.

Görüldüðü üzere, mehir müessesesi son derece ciddi bir müessesedir ve kadýnlarýn korunmasýna, istikballerinin garanti edilmesine yöneliktir.

Bugün bu müessesenin iþletilmemesinden hâsýl olan bir kýsým ýzdýraplarýn günahý Ýslâmiyet´e yükletilemez. Aksamalarýn vebâli, müesseseyi iþletmeyen, bu emre riâyet etmeyen cemiyete ve müslümanlara aittir. Bir de kadýnlarýmýzýn cehaleti bu meselede büyük rol oynamaktadýr. Bu hususlarý bilip, evlenme sýrasýnda açýk ve net olarak medar-ý bahs edip gereðini yapmasý gerekir. Mehir gibi aðýr, maddi bir yükün altýna giren bir erkek karýsýný kolay kolay boþayamaz.

Çok mevziî ve aksaktopal bir vaziyette câri olan bu müessesenin, aslî ruhuna uygun olarak ihyasý, kadýnlarýmýzýn himayesi, boþanmalarýn azalmasý, Ýslâm´a yöneltilen iftiralarýn yersiz olduðunun fiilen gösterilmesi için gereklidir. وبِه نَسْتَعِينَ [1]



BÝRÝNCÝ FASIL

MEHRÝN MÝKTARI


ـ3452 ـ1ـ عن سهل بن سعد رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]جَاءَتِ امْرَأةٌ إلى رَسُولِ اللّه # فَقَالَتْ: يَا رَسُولَ اللّهِ؟ جِئْتُ أهَبُ نَفْسِي لَكَ. فَنَظَر إلَيْهَا فَصَعَّدَ النَّظَرَ فِيهَا وَصَوَّبهُ وَطَأطَأ رَأْسَهُ. فَلَمَّا رَأتْ أنَّهُ لَمْ يَقْضِ فِيهَا شَيْئاً جَلَسَتْ. فقَامَ رَجُلٌ فقَالَ: يَا رَسولَ اللّهِ إنْ لَمْ يَكُنْ لَكَ بِهَا حَاجَةٌ فَزَوِّجْنِيهَا، فقَالَ: فَهَلْ عِنْدَكَ مِنْ شَىْءٍ؟ فقَالَ: َ؛ وَاللّهِ يَا رسولَ اللّهِ. فقَالَ: اذْهَبْ إلى أهْلِكَ فَانْظُرْ هَلْ تَجِدْ شَيْئاً فَذَهَبَ. ثُمَّ رَجَعَ فَقَالَ: َ؛ وَاللّهِ يَا رَسُولَ اللّهِ! مَا وَجَدْتُ شَيْئاً. فقَالَ: انْظُرْ وَلَوْ خَاتَماً مِنْ حَدِيدٍ. فَذَهَبَ ثُمَّ رَجَعَ فقَالَ: َ وَاللّهِ يَا رسَولَ اللّهِ، وََ خَاتماً مِنْ حَدِيدٍ. ولَكِنْ هذَا إزَارِي. قالَ سَهْلٌ: مَالَهُ رِدَاءٌ، فَلَهَا نِصْفُهُ فقَالَ #: مَا تَصْنَعُ بِإزَارِكَ إنْ لَبِسْتَهُ لَمْ يَكُنْ عَلَيْهَا مِنْهُ شَىْءٌ وَإنْ لَبِسَتْهُ لَمْ يَكُنْ عَلَيْكَ مِنْهُ شَىْءٌ. فَجَلَسَ الرَّجُلُ حَتّى إذَا طَالَ مَجْلِسُهُ قَامَ فَرَآهُ رسولُ اللّهِ # مُوَلِّياً فَأمَرَ بِهِ فَدُعِى فقَالَ: مَاذَا مَعَكَ مِنْ الْقُرآنِ؟ قالَ: مَعِي سُورَةُ كَذَا وَكَذَا، عَدَّدَهَا. فقَالَ: تَقْرَؤُهُنَّ عَنْ ظَهْرِ قَلْبِكَ؟ قالَ: نَعَمْ. قالَ: اذْهَبْ، فقَدْ مَلّكْتُكَهَا[. وفي رواية: »أنْكَحْتُكَهَا بِمَا مَعكَ مِنَ الْقُرآنِ«. أخرجه الستة .



1. (3452)- Sehl Ýbnu Sa´d (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a bir kadýn gelerek:

"Ey Allah´ýn Resûlü, dedi. Sana nefsimi baðýþlamaya geldim."

Aleyhissalâtu vesselâm kadýna þöyle bir nazar edip sonra tepeden týrnaða gözden geçirdi, bir de sâbit baktý ve sonunda (hiçbirþey söylemeden) baþýný yere eðdi.

Kadýn, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn, hakkýnda hiç bir hükme varmadýðýný görünce oturdu. Derken bir adam doðrulup:

"Ey Allah´ýn Resûlü! Sizin ona ihtiyacýnýz yoksa onu bana nikahlayýn!"dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Yanýnda (buna mehir olarak verecek) bir þeyler var mý?" diye sordu. Adam:

"Vallahi yok ey Allah´ýn Resûlü!" deyince:

"Ailene git, bir þeyler bulabilecek misin bir bak!" dedi. Adam gitti ve az sonra geri geldi:

"Hayýr, vallahi ey Allah´ýn Resulü hiç bir þey bulamadým!" dedi. Resûlullah tekrar:

"Ýyi bak, demirden bir yüzük de mi yok!" buyurdu. Adam tekrar gidip yine geri geldi ve:

"Hayýr! Vallahi ya Resûlullah, demirden bir yüzük bile yok! Ancak iþte þu izârým[2] var, yarýsý onun olsun" dedi. Sehl der ki: "Adamýn ridasý yoktu" Aleyhissalâtu vesselam:

"Ýzarýn ne iþe yarar? Onu sen giyecek olsan onun üzerinde birþey olmayacak, þayet o giyecek olsa senin üzerinde bir þey kalmayacak!" buyurdular. Bunun üzerine adam oturdu. Epey bir müddet oturduktan sonra, kalktý.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onun döndüðünü görünce, geri çaðýrýlmasýný söyledi. Adamý çaðýrdýlar.

"Kur´ân´dan ne biliyorsun (hangi sureler ezberinde?)" diye sordu. Adam:

"Þu þu sûreleri biliyorum!" diye bildiklerini saydý.

"Yani sen bunlarý ezbere okuyor musun?" diye tekrar sordu. Adam:

"Evet!" deyince, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Haydi git, ben kadýný sana temlîk ettim" buyurdu."

Bir rivayette: "Kur´an´dan bildiklerin(i öðretmen) mukabilinde onu sana nikâhladým" buyurdu."[3]



ـ3453 ـ2ـ وفي رواية ‘بي داود عن أبي هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]قُمْ فَعَلِّمْهَا عِشْرِينَ آيَةً وَهِيَ امْرَأَتُكَ[ .



2. (3453)- Ebu Dâvud da kaydedilen bir Ebu Hüreyre rivâyetinde: "Kalk buna yirmi âyet öðret, o senin hanýmýndýr" denmiþtir.[4]



ـ3454 ـ3ـ وفي أخرى له عن جابر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رسولُ اللّهِ #: مَنْ أعْطَى في صَدَاقِ امْرَأتِهِ مِلْءَ كَفِّهِ سَوِيقاًً أوْ تَمْراً فَقَدْ اسْتَحَلَّ[ .



3. (3454)- Yine Ebu Dâvud´un Câbir´den yaptýðý bir diðer rivayette: "Resûlullah: "Kim mehir olarak bir avuç kavud veya hurma verirse kadýný kendine helâl kýlmýþ olur" buyurmuþtur.[5]



ـ3455 ـ4ـ وعن عبداللّه بن عامر عنْ أبِيهِ: ]أنَّ امْرَأةً مِنْ بَنِي فَزَارَةَ تَزَوَّجَتْ عَلى نَعْلَيْنِ. فقَالَ رسُولُ اللّهِ #: أرَضِيتِ مِنْ نَفْسِكِ وَمَالِكِ بِنَعْلَيْنِ؟ قالَتْ نَعَمْ. فأجَازَهُ النّبيُّ #[. أخرجه الترمذي وصححه .



4. (3455)- Abdullah Ýbnu Âmir babasýndan naklediyor: "Benî Fezâre´ den bir kadýn bir çift ayakkabý mehir mukabilinde evlendi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Nefsin ve malýn için bir çift ayakkabýya razý mýsýn?" diye sordu. Kadýn: "Evet!" dedi. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bu evliliðe müsaade etti."[6]


Ynt: Mehir By: sumeyye Date: 12 Nisan 2010, 13:22:35
AÇIKLAMA:



1- Burada, nefsini Resûlullah´a baðýþlayan bir kadýn ve bu vesile ile teselsül eden bir kýsým geliþmeler mevzubahistir. Bu hadise Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn hayatýnda tek deðildir, birkaç kere vukûa gelmiþtir. Hatta âyet-i kerime bu meseleye sârih olarak temas eder: "...Nefsini peygambere (mehirsiz) hibe eden mü´min kadýn..." (Ahzâb 50).

Vak´anýn teaddüdünden olacak, nefsini hibe eden kadýnýn ismi muhteliftir. Kimisi zayýf, kimisi sahih muhtelif rivayetler, þu kadýnlarýn nefislerini Resûlullah´a hibe ettiklerini belirtir: Havle Bintu Hakîm veya Ümmü Þerîk, Fâtýma Bintu Þüreyh, Leyla Bintu´l-Hatim, Zeyneb Bintu Huzeyme, Meymûne Bintu´l-Hâris. Ýbnu Abbâs, (radýyallâhu anhümâ), Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn (mubah olmalarýna raðmen) nefsini hibe edenlerden hiçbiri ile evlenmediðini belirtmiþtir.

2- Hadiste geçen sana temlîk ettim tabirinin "sana mehirsiz olarak nikahladým" ma´nâsýnda anlaþýlmasý gerektiði belirtilmiþtir. Çünkü Ýslâm´da hür kimsenin köleleþtirilmesi diye bir þey mevcut deðildir.

3- Tepeden týrnaða baktý tabirinin Arapça aslýný Kurtubî "Yukarýdan aþaðýya, aþaðýdan yukarýya birkaç sefer (teemmül ederek, tedkik ederek) baktý" diye anlar.

4- Vak´anýn sadedinde olduðumuz vechinde, Resûlullah´ýn en sonda baþýný önüne eðip sükut buyurduðunu ifade eder. Ancak, bir baþka vechinde: "Benim kadýna ihtiyacým yok!" dediði belirtilir. Ýbnu Hacer, iki rivayeti þöyle te´vil eder: "Öyle anlaþýlýyor ki, Resûlullah önce sükut buyurarak ihtiyacý olmadýðýný ifâde etti. Kadýn talebini tekrarlayýnca bizzat sözle tasrih etmek zorunda kaldý."

Resûlullah´ýn sükûtu bir baþka edebtir. Çünkü kadýnýn yüzüne karþý menfi cevap vermek istememiþ, ancak kadýn ümidle ýsrar edince mecbur kalmýþtýr. Vahiy beklemek üzere veya vereceði uygun cevabý hazýrlamak üzere cevabý geciktirmiþ olabileceði de söylenmiþtir.

5- Kadýna tâlib olan zâtýn, Ensârdan biri olduðu belirtilmiþ, ancak ismi tasrih edilmemiþtir. Bu zâtýn, vücudunu belden aþaðý örten bir izârdan baþka bir giyeceði olmadýðý anlaþýlýyor. Burada þunu belirtelim ki kýssa sahibi zâtýn fakirliðini ve bu meyanda bir ridâsýnýn dahi yokluðunu ifade için, râvi: Sehl (radýyallahu anh)´ýn açýklayýcý mahiyetteki "onun ridasý da yoktu" cümlesi kýssa sahibinin sözlerinin arasýna girince "onun ridasý da yoktu"´dan sonraki kelâm Sa´d´a mal edilerek, ifadeye þöyle bir ma´nâ verilmiþtir.

"Bir ridasý yoktu ki onu da kadýna vererek üzerindekilerin yarýsýný ona vermiþ olsun." Ýbnu Hacer, müteahhir ulemâdan bir kýsmýnýn ma´nâ sahih de olsa, bu hatalý esasa dayandýklarýný belirtir.

Þu halde, yanýnda deðil, evinde de bir demir yüzük veya benzeri bir þey bulamayan Ensarî tek varlýðý olan izarýný göstermiþ ve onun yarýsýný vermeyi teklif etmiþ oluyor. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Bunu kendin kullanýyorsun, kadýna verecek olsan çýrýlçýplak kalacaksýn, öyleyse izârýný mevzubahis etme" ma´nâsýnda irþadda bulunuyor. Ýbnu Hacer, buradaki nefiyden maksad kemâldir öyleyse "izârýný ikiye bölünce ne sen tam bir tesettür saðlayabilirsin ne de kadýn, þu halde izarýný bölme" ma´nâsýnda bir tevilde bulunur ve hadisin bir vechinin bu tevili teyid ettiðini belirtir: Adam: "Vallahi þu izarýmdan baþka birþey bulamadým. Bunu kadýnla kendi aramda taksim edeyim"dedi. Resûlullah: "Elbisende senin ihtiyacýný taþan bir fazlalýk yok" dedi. Keza bir baþka rivayette: "...Lâkin þu ridamý bölüp yarýsýný kadýna verebilirim, geri yarýsý da bana kalýr" demiþtir. Sonuçta Kur´an´dan öðretebileceði birkaç sure üzerine anlaþtýrýyor.

Yani bu hadiste Resûlullah birkaç sure öðretilme iþini, kadýna verilecek olan mehir olarak takdir ediyor. Bu sureler kaç tanedir, hangileridir? gibi sorulara çok kesin olmayan deðiþik ve farklý cevaplar rivayetlerimizde gelmiþtir.

* Bir rivayette: "Resûlullah bir kadýnla erkeði, Kur´an´dan kadýna iki sure öðretmesi þartýyla evlendirdi"denir.

* Bir rivayette adamýn, Bakara veya onu tâkib eden sureyi bildiðini söylediði tasrih edilmiþtir.

* Bir baþka rivayette, sûretu´l-Bakara ve sûretu´l-Mufassal´ý bildiði belirtilir.

* Bir baþka rivayette, "Resûlullah, Ashabýndan yanýnda hiçbir þeyi olmayan bir erkeði Bakara suresini öðretmek þartýyla evlendirdi" denir.

* Bir baþka rivayette, mehir olarak mufassal surelerden birini öðretme þartýyla evlendirdiði;

* Bir baþka rivâyette "kadýna yirmi âyet öðret, o, artýk karýn olsun" dediði;

* Bir baþka rivayette: "Onu sana, dört veya beþ sûre öðretmen þartýyla nikahlýyorum" buyurduðu;

* Bir baþka rivayette: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), (bir erkeði), kadýna Kur´an´dan bir sure öðretmesi kaydýyla evlendirdi" dediði;

* Bir rivayette adam, Resûlullah´ýn; "Kur´an´dan bir þey biliyor musun?" sualine: "Ýnnâ a´tâyna kelkevser" cevabýný verdiði, Aleyhissalâtu vesselâm´ýn, "bunu ona mehir yap!" ferman ettiði belirtilmiþtir.

Ýbnu Hacer bu çeþitten çeþitli rivayetleri kaydettikten sonra bu farklýlýklarý iki ihtimal üzere cem eder:

* Râviler hâdise ile ilgili farklý yönleri zaptetmiþ olabilir. Biri diðerinin zaptetmediðini zaptetmiþtir.

* Hâdise bir deðil, müteaddiddir.Buna bir üçüncü ihtimal olarak; Hem hâdisenin müteaddid olmasý, hem de her birinin farklý þekillerde rivayet edilmiþ olmasý da söylenebilir.

6- Hadisten ulemâ pek çok hüküm çýkarmýþtýr. Buhârî bu maksadla hadîsi vekâlet, Kur´ân´ýn faziletleri, nikâh, libâs, tevhid gibi bölümlerde farklý bâblarda tekrar etmiþtir. Biz mehirle ilgili bazýlarýna dikkat çekeceðiz:

* Nikâh için mehir þarttýr fakat asgarî bir sýnýrý yoktur. Þartlara göre, Kur´an´dan Ýnnâ a´taynâ suresinin öðretilmesi bile, yerine göre mehir olarak takdir edilebilmektedir. Nitekim, bahsin umumi açýklama kýsmýnda belirttiðimiz üzere, baþta Þâfiî ve Ahmed Ýbnu Hanbel olmak üzere birçok fakih bu hükmü esas almýþtýr. Ýmamlar arasýnda bu mesele üzerine geçen münâkaþa ve delillerine girmeyeceðiz. Ancak þunu bir kere daha belirtmek isteriz: Nikâh için mehrin þart olduðunda, câriye dýþýnda, mehirsiz kadýna temasýn haram olduðunda Ýslâm ulemâsý icma etmiþtir. Peþin verecek bir þey olmasa bile, akid sýrasýnda muahharan ödenecek olan meblað zikredilmelidir. Bu ihmal edilirse, mihr-i misil var kabul edilir.

* Sadece Resûlullah´a mahsus olmak üzere hibe kelimesiyle nikâhýn cevazý. Bu, ümmetten bir baþkasý için câiz görülmemiþtir.

* Ýmam, kimsesi olmayan kadýný, kendi rýzasý olunca evlendirilebilir. Bu yetkinin de sadece Resûlullah´a ait olduðunu söyleyen âlim de vardýr. Ancak esas olan, belirtilen husustur.

* Evlenmek istenen kadýnýn mehâsinini teemmül etmeye cevaz var. Bu teemmül, kadýna hakiki talepten önce veya evlenmeye kesin karar vermezden önce de olabilir, câizdir. Zira Resûlullah birkaç kere, tepeden týrnaða kadýný nazardan geçirmiþtir.

* Hibe, kabulle gerçekleþir. Rivayette kadýn nefsini hibe etmiþ ise de, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) "kabul ettim" demediði için kadýn Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn zevcesi olmamýþtýr.

* Herhangi bir evlenme talebini, karþý taraf reddedince, bir baþka talep câizdir.

* Nikâh için akid sýrasýnda mehir miktarýnýn belirtilmesi evlâdýr, ihtilâfý önler, kadýnýn menfaati daha iyi korunmuþ olur. Çünkü kadýn, gerdekten önce ayrýlacak olursa mehr-i müsemmânýn yarýsýna hak kazanýr.

* Mehir borcunun geciktirilmeden ödenmesi müstehabtýr.

* Hadis, yemin teklif edilmeden te´kiden yemin edilmesinin caiz olduðunu gösterir, ancak ulemâ zaruret yoksa "mekruh"tur der.

* Mehir için kýymeti bulunan bir þey ileri sürülmelidir. Kýymetsiz bir þeyin mehir olamayacaðýnda, böyle bir þeyle nikâhýn haram olduðunda icma edilmiþtir. Müslim´in bir rivayetinde Hz. Câbir: "Resûlullah zamanýnda, bir avuç "hurma" veya unla nikâhý helâl addederdik. Bu hal, Hz. Ömer´in yasaklamasýna kadar devam etti" der. Beyhakî, Hz. Ömer´in miktara baðlý bir yasak koymadýðýný, mehrin ta´ciliyle ilgili bir yasak koyduðunu, aslolanýn Hz. Câbir´in söylediði önceki durum olduðunu belirtir.

* Cumhur bu rivayete dayanarak "Demir yüzük ve ona muâdil deðerdeki eþya ile nikâh caizdir" demiþtir. Bazý âlimler demirden yüzüktabirinin mehir miktarýnda azlýðý ifade için mübâlaða maksadýyla kullanýldýðýný söylemiþtir.

* Bazý âlimler, bu hadiste peþin verilmesi gereken mehrin mevzubahis olabilme ihtimali üzerinde durmuþtur. Yani, gerdekten önce mutlaka peþin bir þeyler verilmeli, mehir kýlýnmalýdýr demiþtir.

Bazýlarý: "Bu miktar, mezkur þahsa aittir, baþkasý için câiz olmaz" demiþtir. Ancak, "hadislerde gelen hükmün hususiyet arzettiðini söylemek delile tâbidir, delil yoksa hükmün âmm olmasý esastýr, burada öyle bir delil yoktur" diye itiraz edilmiþtir.

* Bazýlarý, "demir yüzük kullanýlmasý caizdir" demiþtir.

* Bazýlarý: "Mehrin ta´cili vacibtir, te´hiri caiz olsaydý, Resûlullah mehir olarak tesbit edilecek miktarý bilahere ödemeye muktedir olup olmadýðýný sorardý" demiþtir. Buna cevaben: "Resûlullah evlâ olana iþaret etmek istemiþ olabilir, vacibi takrir deðil" denmiþtir.

* Kiþinin mülkiyetinde bulunan bir þeyi mehir olarak vermesi, onu mülkiyetinden çýkarýr. Mesela: Câriyesini mehir olarak verse, artýk onunla cinsî münâsebet haram olur. Câriyeyi, yeni sâhibinin izni olmadan istihdam da edemez.

* Bazýlarý bu hadisten þu hükmü çýkarmýþtýr: "Bir kimse birisine: "Filanca kadýný bana nikâhla" dese, o da: "Onu sana þu miktar mehirle nikahladým" dese, nikâh akdinin sýhhati için bu yeterlidir; zevc´in kabul ettim demesine gerek yoktur." Hanefîlerden Ebû Bekr er-Râzi bu görüþtedir. Þâfiîlerden Râfiî bunu zikretmiþtir. Bu görüþ, bazý itirazlar getirmiþtir.

* Bazý âlimler nikâh ve tezvic kelimeleri kullanmadan, bu ma´nâya delâlet eden baþka kelimelerle de nikah akdinin yapýlabileceðine hükmetmiþtir, yeter ki nikâh kasdýna delâlet eden temlîk, hibe, sadaka, bey´ gibi bir kelimeye mehrin zikri mukarenet etsin. Bu görüþ sahipleri icâre, âriyet ve vasiyet lafýzlarýnýn kullanýlmasýný nikâh için yeterli bulmazlar. Ýhlâl (helâl kýlma), ibâhe (mübah kýlma) kelimelerinde ihtilaf edilmiþtir. Hanefîler nikâh kasdý ile ebedîliðe delâlet eden her lafzýn yeterli olacaðýný söyler. Bunu, sadedinde olduðumuz hadisin

"onu sana temlik ettim" lafzýndan çýkarýrlar. Ýhtilâf, hadisin baþka vechinde "onu sana zevce kýldým" þeklinde gelmiþ olmasýndan ileri elmiþtir. Bu hususta bazý ihtilâflar olmuþtur.

* Bir kimsenin kýymetçe kendisinden çok üstün olanla evlenme arzusu izhâr etmesi kýnama sebebi olamaz.

* Nikâhý kýyýlan kadýnýn sükutu teyid sayýlýr. Yeter ki onu, konuþmaktan korku veya hayâ veya benzeri bir þey men etmemiþ olsun.

* Kufüvlük (denklik) hür olmakta, dinde, nesebte aranýr, malda deðil; zira hadiste adamýn hiç bir þeyi olmadýðý halde, kadýn razý oldu.

* Ýhtiyaç sahibi, ihtiyacýný talepte ýsrarlý olmamalý, rýfk ve teennîden ayrýlmamalýdýr.

* Fakir kiþi, mehir bulabildi ise, diðer vecibeleri yerine getirip getiremeyeceði araþtýrýlmadan evlendirilebilir, yeter ki hâli bilinsin ve beðenilen birisi olsun. Nitekim, hadiste sâdece mehir üzerinde durulmuþtur.

* "Þahid olmasa da nikâh sahih olur" diyen olmuþsa da, bu hadisenin cemaat huzurunda olduðu belirtilmiþtir. Ýbnu Habîb: "Bu hadis "Veli ve âdil iki þâhid olmadýkça nikâh sahih olmaz" hadisi ile mensuhtur" demiþtir.

* Veli olmasa da nikâh sahih olur diyen olmuþ ise de; ona da: Kadýnýn hususî

velisi olmamasý mümkün, ancak "Sultan, velisi olmayanýn velisidir" hadisi mucibince, Resûlullah kadýnýn velisi sayýlacaðýndan bu da reddedilmiþtir.

* Ýmam raiyyetinin meselelerine ilgi göstermelidir, en hayýrlýya irþadda bulunmalýdýr.

* Mehirde karþýlýklý rýza ve mutabakat esastýr.

* Kadýn evlenme teklifi yapabilir.[7]



ـ3456 ـ5ـ وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]تَزَوَّجَ أبُو طَلَحَةَ أمَّ سُلَيمٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْها فَكَانَ صَدَاقُ مَا بَيْنَهُمَا ا“سَْمَ. أسْلَمَتْ أمُّ سُلَيْمِ قَبْلَ أبِي طَلحَةََ فَخَطَبَهَا فَقَالَتْ: إنِّي قَدْ أسْلَمْتُ فإنْ أسْلَمْتَ نَكَحْتُكَ. فَأسْلَمَ. فَكَانَ صَدَاقُ مَا بَيْنَهُمَا ا“سَْمَ[. أخرجه النسائي .



5. (3456)- Hz. Enes (radýyallâhu anh) buyurdular ki: "Ebû Talha, Ümmü Süleym (radýyallâhu anhâ)´la evlendi. Aralarýndaki mehir müslüman olmaktý. Ümmü Süleym, Ebû Talha´dan önce müslüman olmuþtu. Ebû Talha, Ümmü Süleym´i istetince, Ümmü Süleym: "Ben müslüman oldum, sen de müslüman olursan evlenirim" dedi. Bunun üzerine o da müslüman oldu. Ümmü Süleym´in mehir olarak istediði þey müslüman olmasý idi."[8]



ـ3457 ـ6ـ وعن أبي العَجْفَاءِ السُلميِّ قال: ]خَطبَ عُمَرُ رَضِيَ اللّهُ عَنْه يَوْماً فقَالَ: أَ َ تَغَالَوْا في صَدُقَاتِ النِّسَاءِ. فإنَّ ذلِكَ لَوْ كَانَ مَكْرُمَةً في الدُّنْيَا وَتَقْوى عِنْدَ اللّهِ في اŒخِرَةِ كَانَ أوَْكُمْ بِهِ رسولُ اللّهِ #، مَا أصْدَقَ امْرَأةً مِنْ نِسَائِهِ وََ أُصْدِقَتِ امْرَأةٌ مِنْ بَنَاتِهِ أكْثَرَ مِنَ اثْنَتَيْ عَشْرَةَ أُوْقِيَّةَ[. أخرجه أصحاب السنن .



6. (3457)- Ebû´l-Acfâ es-Sülemî anlatýyor: "Bir gün, Hz. Ömer (radýyallâhu anh), cuma hutbesi verdi ve hutbede þöyle söyledi: "Sakýn, kadýnlarýn mehirlerini artýrmayýn, zira bu, eðer dünya için bir þeref, âhiret için de bir takva olsaydý buna en çok Resulullah lâyýk idi. Halbuki O, kadýnlarýndan veya kýzlarýndan hiç birine oniki okiyyeden fazla mehir takdir etmemiþtir."[9]



ـ3458 ـ7ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها: ]وَسئلت كم كان صداقُ رسولِ اللّهِ # ‘زْوَاجِهِ؟ قَالَتْ: ثِنْتَيْ عَشْرَةَ أُوقِيّةً وَنَشّا، أتَدْرِي مَا النَّشُّ؟ قُلْتُ: َ. قالَتْنِصْفُ أُوقِيّةٍ، فذلِكَ خَمْسُمِائَةِ دِرْهَمٍ[. أخرجه مسلم وأبو داود والنسائي .



7. (3458)- Hz. Âiþe (radýyallâhu anhâ)´ya: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn hanýmlarýna verdiði mehir ne idi?"diye sorulmuþtu þu cevabý verdi:

"Oniki okiyye ve bir neþþ idi. Neþþ nedir biliyor musunuz? Yarým okiyyedir. Bunun tamamý beþyüz dirhem eder."[10]



ـ3459 ـ8ـ وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ رسولَ اللّه #: أعْتَقَ صَفِيّةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْها وَجَعَلَ عِتْقَهَا صَدَاقَهَا[. أخرجه الخمسة .



8. (3459)- Hz. Enes (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Safiyye (radýyallâhu anhâ)´yý âzad etti ve onun âzadlýðýný mehri yaptý."[11]



ـ3460 ـ9ـ وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]لَمَّا قَدِمَ عَبْدُالرَّحْمنِ بنَ عَوْفٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه آخى النَّبىُّ # بَيْنَهُ وَبَيْنَ سَعْدِ بنِ الرَّبِيعِ ا‘نْصَارِِيِّ، وَعِنْدَ ا‘نْصَارِِيِّ امْرَأتَانِ فَعَرَضَ عَلَيْهِ أنْ يُنَاصِفَهُ أهْلَهُ وَمَالَهُ. فقَالَ لَهُ: بَارَكَ اللّهُ لَكَ في أهْلِكَ وَمَالِكَ، دُلَّونِي عَلى السُّوقِ. فأتَى السُّوقَ فَرَبِحَ شَيْئاً مِنْ أقِطٍ وَسَمْنٍ. فَرَآهُ النَّبيُّ # بَعْدَ أيَّامٍ وَعَلَيْهِ وَضَرٌ مِنْ صُفْرةٍ. فقَالَ: مَهْيَمٌ يَا عَبْدَالرَّحْمنِ؟ قالَ: تَزَوَّجْتُ أنْصَارِيّة. قالَ: فَمَا سُقْتَ إلَيْهَا؟ قالَ: وَزَنَ نَوَاةٍ مِنْ ذَهَبٍ. قالَ: أوْلِمْ وَلَوْ بِشَاةٍ[. أخرجه الستة.وزاد في رواية: بعد قوله »منْ ذَهَبٍ قال: فبَارَكَ اللّهُ لَكَ«.»الْوَضَرُ« هنا: أثر من حُلوف أو طِيب.»وَمَهْيَمٌ« كلمة يمانية بمعنى ما أمرك وما شأنك.»وَالنَّوَاةُ« اسم لما وزنُهُ خمسةُ دَرَاهِمَ كَمَا سموا ا‘ربعين أوقية والعشرين نشاً .



9. (3460)- Yine Hz. Enes (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Abdurrahman Ýbnu Avf (radýyallâhu anh) Medine´ye gelince Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) onu Sa´d Ýbnu Rebî el-Ensârî ile kardeþledi. el-Ensarî (zengin birisiydi ve) iki hanýmý vardý. Abdurrahman´a malýný ve ehlini yarý yarýya paylaþmayý teklif etti. Abdurrahmân:

"Allah malýný ve ehlini sana mubârek kýlsýn. Bana pazarý göster kâfi!" dedi. Pazara geldiler. O gün keþ ve yað alýp satmaktan bir miktar kazanç elde etti. Bir müddet sonra, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), onunla karþýlaþýnca, üzerinde sürünme maddesinin izlerini gördü ve:

"Hayýrdýr! Neler oldu Ey Abdurrahmân?" diye sordu.

"Ensârî, bir kadýnla evlendim!" dedi. Resûlullah:

"Ýyi de kadýna mehir olarak ne verdin?" buyurdu. Abdurrahmân:

"Bir nevât (beþ dirhem) altýn!" deyince, Aleyhissalâtu vesselâm:

"Birde ziyafet ver, bir tek koyunla da olsa!" ferman etti."[12]

Bir rivayette "...altýn" kelimesinden sonra "Allah sana mübarek kýlsýn" ziyadesi vardýr.[13]


Ynt: Mehir By: sumeyye Date: 12 Nisan 2010, 13:42:52
AÇIKLAMA:



1- Bu hadis, Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn teþkilatçýlýðýný, Ashab´ýn Ýslâm için, din kardeþleri için fedâkarlýkta ne derecelere ulaþtýklarýný görmede fevkalâde ehemmiyeti olan bir rivayettir.

2- Hadisin burada kaydedilmeyen vecilerinde bâzý kýymetli ziyadeler var. Meselâ Buhârî´nin bir rivayetinde Sa´d Ýbnu Rebî, Abdurrahman Ýbnu Avf (radýyallâhu anhümâ)´ya þöyle der: "Ben Ensâr´ýn en zenginiyim. Malýmý ikiye böleyim. Ayrýca iki tane de hanýmým var. Bak, bunlardan hangisi hoþuna giderse onu bana söyle, boþayayým, iddeti (bekleme müddeti) sona erince onunla evlen."

Rivâyette görüldüðü üzere, ticârî ruha sahip olan Abdurrahman (radýyallâhu anh), ondan sadece alýþveriþ merkezini, çarþýyý sorar. Kendisine Kaynuka Çarþýsý gösterilir. Orada yað, peynir alýþveriþiyle para artýrýr ve kýsa bir müddet sonra mehir olarak verecek kadar para biriktirerek Medineli bir kadýnla evlenir.

3- Mehir kelimesi sevk olarak ifade edilmiþtir. En-Nihâye´de Araplarýn, câhiliye devrinde mehir olarak, kadýna deve göndermeleri sebebiyle mehre sevk (gönderme) dendiðini, zaman içinde, bu maksadla verilen her þeye sevk dendiðini açýklar. Böylece kelime mehrin müterâdifi olur, sadak gibi.

Bu hadis Abdurrahman´ýn mehir olarak bir nevât altýn verdiðini ifade ediyor. Nevât, beþ dirhem aðýrlýðýnda bir miktarýn adýdýr, bir birimdir. Nitekim kýrk dirhem aðýrlýðý okiyye, yirmi dirhem aðýrlýða da neþþ denir. Þu halde nevât, neþþ, okiyye birer aðýrlýk birimi olmaktadýr.[14]



ـ3461 ـ10ـ وعن أم حبيبة رَضِيَ اللّهُ عَنْها: ]أنَّهَا كَانَتْ تَحْتَ عُبَيْدِ اللّهِ بنِ جَحْشٍ، فَمَاتَ بِأرْضِ الحَبَشَةِ فَزَوَّجَهَا النَّجَاشِيُّ رَحِمَهُ اللّهُ تَعَالى النَّبيَّ # وَأمْهَرَهَا عَنْهُ أرْبَعَةَ آَفِ دِرْهَمٍ وَبَعَثَ بِهَا إلَيْهِ مَعَ شُرَحْبِيلَ بنِ حَسَنَةَ وَكَتبَ بذلِكَ إلى رسُولِ اللّهِ # فَقَبِلَ[. أخرجه أبو داود والنسائي .



10. (3461)- Ümmü Habîbe (radýyallâhu anhâ)´nýn anlattýðýna göre, Ubeydullah Ýbnu Cahþ´ýn nikahý altýnda idi. Ubeydullah Habeþistan´da vefat etti. Necâþi rahimehullah, onu Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a nikâhladý. Ve Resûlullah´a bedel, Ümmü Habîbe´ye dörtbin dirhem mehir verdi. Sonra onu, Aleyhissalâtu vesselâm´a Þürahbil Ýbnu Hasene ile birlikte gönderdi ve (mehir miktarýný) Resûlullah´a mektupla bildirdi. Resûlullah aynen kabul etti."[15]



AÇIKLAMA:



1- Ümmü Habîbe (radýyallâhu anhâ), Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn zevce-i pâklerinden biridir. O sýralarda Mekkelilerin þefi durumundaki Ebû Süfyân´ýn kýzýdýr. Resûlullah´ýn bununla evlenmesi, Mekke ile Medine arasýnýn yumuþamasýný saðlamýþtýr. Hatta bir ara Ebû Süfyân, Medine´ye kadar gelip, adamlarýnca ihlâl edilen Hudeybiye Sulhü´nün yenilenmesine çalýþmýþtýr. Medine´ye gelince kýzýnýn yanýna inmiþtir. Müþrik olduðu için, kýzýnýn itibar etmemiþ olmasý ayrý mesele...

2- Necâþi isim deðil, ünvandýr. Bizde hâkan, padiþah, hân kelimeleri lider için kullanýldýðý gibi, Habeþ dilinde de Necâþi kelimesi kullanýlmýþtýr. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´la irtibatý olan Necâþi´nin adý Eshame´dir, müslüman olmuþtur. Bazý âlimler sahabî kabul ederse de muhadram olmasý esahhtýr, zira Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´la sohbeti olmamýþtýr. Ancak, Habeþistan´a göçen müslümanlara verdiði himaye sebebiyle Ýslâm´a hizmeti büyük olmuþtur, cezahullahu hayran kesîra.

3- Hattâbî der ki: "Necâþi, onu Resûlullah´a nikâhladý" demek, Necâþi mehrini ödedi demektir. Nikâh akdi´nin Necâþi´ye nisbeti, mehir´in onun tarafýndan verilmesinden dolayýdýr. Siyer yazanlar, bu nikâhý kýyan kimsenin Halid Ýbnu Saîd Ýbni´l-Âs olduðunu belirtir. Bu zat, o sýrada müþrik olan Ebû Süfyân´ýn amcasýnýn oðlunun oðludur. Nikâhý Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) adýna kabul eden de Amr Ýbnu Ümeyye ed-Damrî´dir. Zira, Resulullah bu maksadla onu tevkil etmiþ idi."

Resûlullah´ýn Ümmü Habîbe ile nikâhlanma zamaný ve yeri biraz ihtilaflýdýr. Umumiyetle Habeþistan´da altýncý hicrî senede nikahlandýðý kabul edilir. Rivayete göre, Aleyhissalâtu vesselâm, Amr Ýbnu Ümeyye ed-Damrî´yi Necâþî´ye göndermiþ, Ümmü Habîbe´yi kendisi için istemesini, dörtyüz dinar mehir ile nikâhýný kendi üzerine kýyývermesini, sonra da Ümmü Habîbe´yi Þurahbil Ýbnu Hasene ile kendisine göndermesini rica etmiþtir.

Necâþî, Ümmü Habîbe´ye elçi olarak câriyesi Ebrehe´yi gönderip durumunu anlatmýþ. Ümmü Habîbe de akrabasý olan Hâlid Ýbnu Saîd Ýbni´l-Âs´ý getirtip nikâh için vekâletini vermiþtir.

Ebrehe bu karara memnun kalýr ve sevincini Ümmü Habîbe´ye gümüþ iki bilezik ve bir yüzük hediye ederek ifade eder.

Akþam olunca Necâþî, Cafer Ýbnu Ebî Tâlib ve oradaki diðer mü´ minlere haber vererek toplar. Necâþi þu hutbeyi okur:

اَلْحَمْدُللّهِ الْمَلِكِ الْقُدُّوسِ السََّمِ الْمُؤْمِنِ الْمُهَيْمِنِ الْعَزِيزِ الْجَبَّارِ اَشْهَدُ اَنْ َ اِلهَ اَِّ اللّهُ وَاَنَّ مَحُمَّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ اَرْسَلَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ Sonra þunlarý söyler: "Ben Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn davetine icabet ettim. Ümmü Habîbe´ye dörtyüz dinar altýn mehir veriyorum."

Anýnda çýkarýp, herkesin önünde bu parayý ortaya kor. Halid Ýbnu Saîd de söz alýp þunlarý söyler:

اَلْحَمْدُللّهِ اَحْمَدُهُ وَاسْتَعِينُهُ وَاشْهَدُ اَنْ َ اِلَهَ اَِّ اللّهُ وَحْدَهُ َ شَرِيكَ لَهُ وَاَنَّ مُحَمّداً عَبْدُهُ وَرَسُولُهُ اَرْسَلَهُ بِالْهُدَى وَدِينِ الْحَقِّ لِيُظْهِرَهُ عَلى الدِّينِ كُلِّهِ وَلَوْ كَرِهَ الْمُشْرِكُونَ.

"Ben de Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn davetine icabet ediyor, Ümmü Habîbe´yi Resulullah´a nikahlýyorum. Allah, Resûlullah´a mübarek kýlsýn."

Bu konuþmalardan sonra mehir, Halid Ýbnu Saîd´e teslim edilir, o da kabzeder.

Cemaat kalkmak ister, ancak Necâþî "...oturun!" der ve ilave eder: "Zira, peygamberlerin sünneti, evlendikleri vakit, nikah üzerine yemek yemektir." Yemek getirtir ve beraber yeyip sonra daðýlýrlar.

Bu nikâhýn hicretin yedinci yýlýnda olduðu da söylenmiþtir. Keza nikâhýn Medine´de, Habeþistan dönüþünde kýyýldýðý da söylenmiþtir. Ancak doðru olan önceki kaydettiðimizdir.[16]



Ynt: Mehir By: sumeyye Date: 12 Nisan 2010, 13:45:14
ÝKÝNCÝ FASIL

MEHRÝN AHKÂMI



ـ3462 ـ1ـ عن عقبة بن عامر رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ رسولَ اللّهِ # قال لِرَجُلٍ: أتَرْضَى أنْ أُزَوِّجَكَ مِنْ فَُنَةَ؟ قالَ: نَعَمْ، وَقالَ لِلْمَرأةِ: أتَرْضَيْنَ أنْ أُزَوِّجَكِ مِنْ فَُنٍ؟ قالَتْ: نَعَْ . فَزَوّجَ أحَدَهُمَا مِنْ صَاحِبِه. فَدَخَلَ بِهَا وَلَمْ يَفْرِضْ لَهَا صَداقاً وَلَمْ يُعْطِهَا شَيْئاً، وَكَانَ مِمَّنْ شَهِدَ الحُدَيْبِيّةَ، وَكَانَ لَهُ سَهْمٌ بِخَيْبَرَ. فَلَمَّا حَضَرَتْهُ الْوَفَاةُ قالَ: إنَّ رسُولَ اللّهِ زَوَّجَنِي فَُنَةَ وَلَمْ أُفْرِضْ لَهَا صَدَاقاً ولَمْ أُعْطِهَا شَيْئاً. وَإنِّي أُشْهِدُكُمْ أنِّي قَدْ أعْطِيْتُهَا مِنْ صَدَاقِهَا سَهْمي بِخَيْبَرَ. فَأَخَذَتْهُ فَبَاعَتْهُ بَعْدَ مَوْتِهِ بِمِائَةِ ألْفٍ[ .



1. (3462)- Ukbe Ýbnu Âmir (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bir adama:

"Sana falan kadýný nikâhlasam razý mýsýn?" diye sordu. Adam, "Evet!" deyince, bu sefer o kadýna sordu: "Seni falan erkekle nükâhlasam razý olur musun?"

Kadýn, "Evet!" deyince bunlarý birbirlerine nikâhladý. Erkek, kadýnla gerdeðe girdi, ama kadýn için bir mehir belirlemedi herhangi bir þey de vermedi. Bu erkek, Hudeybiye gazvesine katýlanlardan biriydi, Hayber´de onun da hissesi vardý. Adam ölceði zaman:

"Resûlullah falan kadýný bana nikâhladý ama ben ona bir mehir belirlemedim, peþin olarak da bir þey vermiþ deðilim. Þimdi sizleri þâhid kýlýyorum, kadýna mehir olarak Hayber´deki hissemi veriyorum!" dedi. Kadýn onu aldý ve erkeðin vefatýndan sonra yüzbin (dirhem)e sattý."[17]



ـ3463 ـ2ـ زاد أحد الرواة في أول هذا الحديث: ]قالَ النَّبيُّ #: خَيْرُ النِّكَاحِ أيْسَرُهُ[. أخرجه أبو داود.



2. (3463)- Râvilerden biri, bu hadisin baþ kýsmýna þu ilavede bulundu: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Nikahlarýn en hayýrlýsý en kolayýdýr."[18]



AÇIKLAMA:



1- Bu hadis, nikâhý imkân nisbetinde kolaylaþtýrmanýn gereðini gösteriyor. Nitekim ikinci rivayet olarak kaydedilen rivayette Resûlullah: "En hayýrlý nikah en kolay olanýdýr" buyurarak nikâhýn kolaylaþtýrýlmasýný irþad buyurmaktadýr. Zorluk, çoðu kere mehir meselesinden gelir. Fazla mehir istenmesi herkesin yenebileceði bir zorluk deðildir. Mihr-i müeccel mâkul bir miktarda tutulsa da mihri muaccel denen evlenmeden önce yapýlan harcamalarýn imkân nisbetinde mütevazi tutulmasý uygundur. Hele günümüzde evlenme yaþýnýn yükselmesi, bir kýsým bekârlarýn artmasý buradan ileri gelir. Halbuki dinimizin ruhu, bülûða eren gençlerin fazla geciktirilmeden evlendirilmesini âmirdir. Ýmâm-ý Azam hazretleri yirmibeþ yaþýný dede olma yaþý olarak tavsif eder. Günümüzde, bilhassa okuyan nesil 25-30´dan sonra evlenebilmektedir. Erken evlilik bekârlýktan hâsýl olacak fitneleri önler. Unutulmasýn ki, her þeyin bir mevsimi vardýr. Evlenme dahi öyledir. Yaþ ilerledikçe evlenme kararýna varmak zorlaþmaktadýr.

Bekârlýðýn ferdî ve içtimâî afetleri saymakla bitmez.

2- Ancak, evlenme kolaylaþtýrýlýrken, kadýnýn hukuku zayî olmamalýdýr. Onun mehri garanti edilmelidir. Onun mehr-i muaccel hususunda göstereceði anlayýþý da erkek mehr-i müeccelde göstermelidir. Kaydedilen hadiste olduðu gibi.

Hudeybiye Gazvesi, altýncý hicri yýlda, umre maksadýyla yapýlan bir gazvedir. Müslümanlar bu maksadla yola çýkmýþlar ancak Mekke yakýnlarýndaki Hudeybiye nâm mevkiye gelince Mekkeli müþrikler, yollarýný keserek umrelerine mâni olmuþtur. Sonunda pek çok hayýrlarýn, fetihlerin sebebi olan Hudeybiye Sulhü aktedilir ve o yýl umre yapmadan müslümanlar geri dönerler. Antlaþma gereði müteakip sene umretu´lkaza yapýlýr.[19]



ـ3464 ـ3ـ وعن ابن مسعود رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]وَسُئِلَ عَنِ امْرَأةٍ مَاتَ عَنْهَا زَوْجُهَا وَلَمْ يَدْخُلْ بِهَا ولَمْ يَفْرِضْ لَهَا صَدَاقاً؟ فقَالَ: لَهَا الصَّدَاقُ كَامًِ، وَعَلَيْهَا الْعِدَّةُ، وَلَهَا المِيرَاثُ. فَقَالَ مَعقل بن سنان: سمعت النّبيّ # قَضَى في بَرْوَعَ بِنْتِ وَاشِقٍ بِمِثْلِهِ. فَفرحَ بها ابنُ مسعود[. أخرجه أصحاب السنن، وهذا لفظ الترمذي .



3. (3464)- Ýbnu Mes´ud (radýyallâhu anh)´ýn anlattýðýna göre ona, kocasý ölen bir kadýndan soruldu, kocasý ona mehir tesbit etmemiþ, henüz kendisiyle gerdek de yapmamýþ. Kadýna þu cevabý verdi:

"Kadýn mehrin tamamýný alýr (ne eksik, ne fazla) iddet bekler ve mirasa da iþtirak eder.

Ma´kýl Ýbnu Sinân söz alarak dedi ki: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ý iþittim, Berva´ Bintu Vâþýk için bunun misli bir hüküm vermiþti." Bu açýklamaya Ýbnu Mes´ud sevindi."[20]



Ynt: Mehir By: sumeyye Date: 12 Nisan 2010, 13:47:01
AÇIKLAMA:



1- Bu hadis, Ýbnu Mes´ud´un þahsi bir fetvasýný gösteriyor. Þöyle ki: Kendisine bazýlarý gelip bir kadýnýn durumunu belirterek fetva sorarlar.

Kadýn evlenmiþ, ancak kocasý henüz gerdek yapmadan vefat etmiþ, ayrýca saðlýðýnda kadýna mehir hususunda bir þey de söylememiþ.

Ýbnu Mes´ud´un hükmü þudur:

* Kadýn mehrin tamamýný yani, mehr-i misil ne ise onu alýr. (Þayet mehri tesmiye edip miktar belirtseydi yine tamamýný alacaktý.)

* Kadýn, gerdek yapýlmýþ gibi iddet bekler.

* Kadýn mirasa da iþtirak eder.

Ýbnu Mes´ud bu hükmü verince cemaat içinde hazýr bulunan Ma´kýl Ýbnu Sinân, ayaða kalkýp böyle bir vak´aya, Resûlullah´ýnda ayný hükmü verdiðine þâhid olduðunu söyler. Bu açýklama Ýbnu Mes´ud´u sevindirir, çünkü fetvasýnda hata etmemiþtir. Resûlullah´ýn hükmüne uygunluk arzetmiþtir.

2- Ashabtan bir kýsmý, Ebû Hanîfe ve Ashabý, Ýbnu Sîrîn, Ýbnu Ebî Leyla, Ahmed Ýbnu Hanbel bu görüþtedir.

Hz. Ali, Ýbnu Abbâs, Ýbnu Ömer gibi Ashab´tan diðer bir grup, Ýmam Þâfiî, Evzâî, Leys biraz farkla þöyle hükmetmiþtir: "Bu kadýn mirasa iþtirak eder, iddet bekler, fakat mehir alamaz."[21]



ـ3465 ـ4ـ وعن نافعِ: ]أنَّ ابْنَةً كَانَتْ لِعُبَيْدِ اللّهِ بنِ عُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْها وَأمُّهَا بِنْتُ زَيْدِ بنِ الخَطّابِ، وَكَانَتْ تَحْتَ ابنِ لِعَبْدِ اللّهِ بنِ عُمَرَ. فَمَاتَ عَنْهَا وَلَمْ يَقْرَبْهَا وَلَمْ يُسَمِّ لَهَا صَدَاقاً. فَجَاءَتْ أُمُّهَا تَبْغِي مِنْ عَبْدِ اللّهِ صَدَاقَهَا. فقَالَ لَهَا ابنُ عُمَرَ: َ صَدَاقَ لَهَا وَلَوْ كَانَ لَهَا صَدَاقٌ لَمْ أُمْسِكْهُ وَلَمْ أظْلِمْهَا. فَأبَتْ أنْ تَقْبَلَ مَنْهُ فَجَعَلُوا بَيْنَهُمْ زَيْدَ ابنَ ثَابِتٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه. فَقَضَى أنْ َ صَدَاقَ لَهَا وَلَهَا المِيرَاثُ[. أخرجه مالك.



4. (3465)- Nâfi anlatýyor: "Ubeydullah Ýbnu Ömer´in bir kýzý vardý. Annesi de Bintu Zeyd Ýbni´l-Hattâb idi. Bu kýz, Abdullah Ýbnu Ömer´in bir oðlunun nikahý altýnda idi. Oðlan, Zeyd Ýbnu´l-Hattab´ýn kýzýyla gerdek yapmadan vefat etti, üstelik henüz mehir de tesbit etmemiþti. Kýzýn annesi, Abdullah´a gelerek kýzýn mehrini taleb etti. Ýbnu Ömer (radýyallâhu anh), kadýna: "Kýzýnýza mehir yoktur. Eðer mehir olsaydý onu asla tutmaz verirdim, aksi halde kýza zulmetmiþ olurum" dedi. Kadýn onun hükmünü kabul etmek istemedi. Aralarýnda, Zeyd Ýbnu Sâbit (radýyallâhu anh)´ý hakem yaptýlar. O, kýzýn mehir hakkýnýn bulunmadýðýna, fakat mirasa iþtirak hakký olduðuna hükmetti."[22]



ـ3466 ـ5ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما أنه قال: ]لِكُلِّ مُطَلَّقَةٍ مُتْعَةٌ إَّ الَّتِي تُطَلَّقُ وَقَدْ فُرِضَ لَهَا وَلَمْ تُمَسَّ فَحَسْبُهَا نِصْفُ مَا فُرِضَ لَهَا[. أخرجه مالك .



5. (3466)- Ýbnu Ömer (radýyallâhu anhümâ) demiþtir ki: "Boþanan her kadýnýn bir istifâde (tazminat) hakký vardýr. Bu tazminattan, kendisine mehir tayin edildiði halde, temas vâki olmadan boþanan hariçtir. Böyle bir kadýn, kendisi için tesbit edilen mehrin yarýsýný alýr."[23]


Ynt: Mehir By: sumeyye Date: 12 Nisan 2010, 13:47:40
AÇIKLAMA:



Burada, boþanan kadýnýn maðduriyetinin telafisi için, maddî bir menfaat (mut´a) ödenmesi gereði dile getirilmektedir. Rivayette bu menfaate mut´a denmektedir. Bugünkü karþýlýðý tazminattýr. Ýmam Mâlik, bunun ne asgarî ne de azamî miktarýyla ilgili bir hududu olmadýðýný belirtir. Ancak Abdurrahman Ýbnu Avf (radýyallâhu anh)´ýn boþadýðý hanýma "mut´a" olarak bir cariye baðýþladýðýný kaydeder.[24]



ـ3467 ـ6ـ وعن ابن المسيب قال: ]قَضَى عُمَرُ رَضِيَ اللّهُ عَنْه. أنَّهُ إذَا أُرْخِيَتِ السُّتُورُ في النِّكَاحِ وَجَبَ الصَّدَاقُ[. أخرجه مالك .



6. (3467)- Ýbnu´l-Müseyyeb anlatýyor: "Hz. Ömer (radýyallâhu anh): "Nikâhda perdeler indirildi mi mehir vacib olur" diye hükmetti."[25]



AÇIKLAMA:



Burada hadis biraz özetlenerek kaydedilmiþ. Aslý daha açýk olmak üzere þöyledir: "Hz. Ömer: "Bir kadýný bir erkek nikâhlar, sonra (kadýnýn yanýna girip) perdeleri çekerse (kadýna temas etse de etmese de) mehir artýk vacib olur" demektedir.

Burada perdelerin çekilmesi demek, erkekle kadýnýn halvet yani baþbaþa kalma halleri demektir. Bu tahakkuk edince evlilik akdi her yönüyle tamamlanmýþ sayýlýr.

Þayet böyle bir durumda ihtilâf çýksa, kadýn erkeðin temas ettiðini iddia etse, erkek de bunu inkâr etse, bu durumda temas vukua gelmiþ olmasý esas alýnýr ve kadýn mehri hak eder.[26]



ـ3468 ـ7ـ وعن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]لَمَّا تَزَوَّجَ عَليٌّ فَاطِمَةَ رَضِيَ اللّهُ عَنْهما أرَادَ أنْ يَدْخُلَ بِهَا فَمَنَعَهُ رسولُ اللّهِ # حَتَّى يُعْطِيَهَا شَيْئاً. فقَالَ: لَيْسَ لِي شَىْءٌ. فقَالَ #: أعْطِهَا دِرْعَكَ. فَأعْطَاهَا دِرْعَهُ ثُمَّ دَخَلَ بِهَا[. أخرجه أبو داود والنسائي .



7. (3468)- Ýbnu Abbâs (radýyallâhu anhümâ) anlatýyor: "Hz.Ali, Fâtýma (radýyallâhu anhümâ)´yý nikâhlayýnca, hemen gerdek yapmak istedi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) ise, mehir olarak bir þeyler verinceye kadar buna mâni oldu. Hz. Ali (radýyallâhu anh): "Benim verecek bir þeyim yok!" demiþti. Aleyhissalâtu vesselâm:

"Ona zýrhýný ver!" buyurdu. Hz. Ali (radýyallâhu anh) (bu maksadla) zýrhýný verdi, sonrada gerdek yaptý."[27]



Ynt: Mehir By: sumeyye Date: 12 Nisan 2010, 13:48:40
AÇIKLAMA:



Hadis, evlenen erkeðin, kadýna gerdeðe girmezden önce, mutlaka bir þeyler vermesi, onun için bazý harcamalar yapmasý gereðini ifade etmektedir. Bu, kadýnýn gönlünü hoþ etmeye yönelik bir davranýþtýr. Bu, her tarafta bilinen insanî bir örftür. Ýslâm bu örfü te´yid etmiþ, daha da takviye etmiþtir. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ýn Hz. Ali´ye zýrhýný sattýrarak satýn aldýrdýðý bazý þeyleri, günümüzün örfünde düðün öncesi yapýlan harcamalar, takýlar, giyecekler karþýlar.[28]



ـ3469 ـ8ـ وعن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]أمَرَنِي رسولُ اللّهِ # أنْ أُدْخِلَ امْرَأةً عَلى زَوْجِهَا قَبْلَ أنْ يُعْطِيَها شَيْئاً[. أخرجه أبو داود .



8. (3469)- Hz. Âiþe (radýyallâhu anhâ) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), bana, kocasý kadýna bir þey vermezden önce kadýný kocasýna göndermemi emretti."[29]



AÇIKLAMA:



Bu hadis, nikâhýn sýhhati için, kocanýn kadýna gerdekten önce mehir vermesinin þart olmadýðýný ifade eder. Bu hususta ihtilaf bilinmiyor. Daha önce geçen "nikahýn sýhhati için mehir þarttýr ifadesi ile bu ifade arasýnda zýtlýk mevcut deðildir. Çünkü nikâhta mehir vardýr. Bu, ya zikredilerek belirlenir. Bu takdirde mihr-i müsemmâ olur, bunun miktarý iki tarafýn mütabakatýna vâbestedir. Yahut da mehrin hiç zikri geçmez. Bu durumda mehr-i misil zýmnen var kabul edilmiþtir. Þu halde nikâhta mehrin yokluðu demek, kadýna "mehir olarak hiç bir þey verilmeme þartý" üzerine nikâh yapmak demektir. Ýþte Ýslâm´ýn yasakladýðý budur. Buna raðmen böyle nikah yapýlýrsa þart bâtýl, nikah sahihtir ve mehr-i misil vacib olur.[30]



ـ3470 ـ9ـ وعن عُقْبة بن عامر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رَسولُ اللّهِ #: أحَقُّ مَا أوْفَيْتُمْ بِهِ مِنَ الشُّرُوطِ مَا اسْتَحْلَلْتُمْ بِهِ الْفُروجَ[. أخرجه الخمسة .



9. (3470)- Ukbe Ýbnu Âmir (radýyallâhu anh) anlatýyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Yerine getirilmeye en ziyade lâyýk olan þart, fercleri helâl kýlmak üzere kabul ettiðiniz þartlardýr."[31]



AÇIKLAMA:



Bu hadiste nikâha müteallik þartlara uyulmasý emredilmektedir. Ancak bu þartlarýn neler olduðu belirtilmemiþtir. Hattâbî der ki: "Nikâhtaký þartlar muhteliftir." Bazýlarýna uymak bilittifak vacibtir. Bu, Allah´ýn emrettiði "kadýný iyilikle tutmak veya hoþlukla salývermek" (Bakara 231) þartý gibi Bazý âlimler, sadedinde olduðumuz hadisi buna hamletmiþtir. Bazýlarýna da bilittifak uymamak gerekir. (Yâni meþru olmayan þartlara uyulmaz.) Hanýmýn, kýz kardeþini boþamasýný taleb etmesi gibi. (Ýbnu Mes´ud: "Kadýn, kýz kardeþinin boþanmasýný þart koþamaz"der.) Bazý þartlara uyma hususunda ihtilaf edilmiþtir. Kadýnýn, nikâh sýrasýnda, kocasýna bir baþka kadýnla evlenmeme þartýný koþmasý gibi, veya kendi evinden bir baþka eve götürmemesi þartý gibi.

Ýbnu Hacer, nikahla ilgili þartlar hususunda þu bilgileri verir. Þâfiî mezhebinde nikâhtaki þartlar iki çeþittir:

* Bir kýsmý mehre mütealliktir. Bunu yerine getirmek vacibtir. Mehrin dýþýnda kalanýn hükmü, duruma göre muhteliftir.

* Bir kýsmý kocanýn hakkýna mütealliktir. Bundan ayrýca bahsedilecektir.

* Bir de akdi yapanýn kendisi için, mehirden ayrý olarak koþtuðu þart vardýr. Bazýlarý buna hulvân der. Hulvân, kimin hakký? Bu, ihtilaflýdýr. Bir kýsým âlimler, "mutlak olarak kadýnýn" derken, "akid yapan herkesin" veya "sadece kýzýn babasýnýn diðer yakýnlarýnýn deðil" demiþtir. Ýmam Þâfiî: "Eðer ayný akidde vâki olursa kadýn için mehr-i misil vâcib olur, akid dýþýnda vâki olursa vacib olmaz" demiþtir.

Ýmam Mâlik: "Akid halinde vâki olursa kimin için hibe edilmiþse bu, onun olur demiþtir. Bu hususta merfu hadis de gelmiþtir. Nesâî´de Abdullah Ýbnu Amr Ýbni´l-Âs´ýn rivayetine göre Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Hangi kadýn, nikâh kýyýlmazdan önce bir mehir veya hibâ (mehir harici hediye) veya ide (vaad) üzerine nikâhlanmýþ ise bu þey, sadece kadýnýndýr. Nikâh kýyýldýktan sonra verilen ise, kime verildi ise ona aittir..."

Tirmizî sadedinde olduðumuz hadisi tahriç ettikten sonra: "Bazý sahâbeler bununla amel etmiþtir, mesela Hz. Ömer bunlardandýr. Der ki: "Adam kýzýný evlendirir ve (bulunduðu yerden) çýkarýlmayacak diye þart koþarsa bu þarta uyulmalýdýr."

Ýmam Þâfiî, Ahmed Ýbnu Hanbel ve Ýshak da böyle demiþtir. Ancak onlar uyulmasý gereken þartý, nikâhýn gerektirdiði þartlar olarak anlamýþlardýr. Söz gelimi kadýna iyi muamele, nafakasýný, giyeceðini, süknâsýna temin etmek, kadýnýn haklarýndan hiçbir þeyi noksan kýlmamak gibi. Keza erkeðin kadýna: "Ýzinsiz evinden dýþarý çýkmama, nefsini men etmeme, malýndan rýzasý çerçevesinde tasarruf etme"yi þart koþmasý gibi. (Bunlar nikâh akdinde zaten var, hiç zikredilmese bile.)

Öte yandan nikâhýn muktezasýna ters düþen þartlar da vardýr: Kadýn için gece taksiminde âdil olmama, iyi davranmama, infâk etmeme gibi. Bu çeþit þartlara uyulmaz. Nikâh akdinde bu þartlar yer almýþ olsa bile nikâh sahihtir; ancak mehr-i misil vacib olur. Bir görüþte mehr-i müsemmâ vacibtir, bu çeþit þartlarýn te´siri yoktur. Þâfiînin bir kavline göre, bu durumda nikâh bâtýl olur.

Ahmed ve bir cemaat: "Þarta mutlak olrak uymak gerekir" demiþtir.

Ýbnu Dakîki´l-Îd, hadisi, nikâhýn muktezasý olan þartlara hamletmeyi yersiz bulur. Der ki: "Sonradan koþulan þartlar nikâhýn getirdiði vecibelere müessir olamaz. Bunlarýn yerine getirilmesi için yeni bir þarta gerek yok. Zaten hadisin siyaký bunun aksine hüküm getiriyor. Çünkü "þartlarýn en layýký" tabiri, bir kýsým þartlara uymanýn gereðini ifade ederken, diðer bir kýsým þartlara uymanýn daha çok gerektiðini ifade etmektedir. Nikâh akdinin muktezasý olan þartlarýn hepsi, uymanýn vücubu hususunda eþittirler." Tirmizî´nin kaydýna göre Hz. Ali: "Allah´ýn koyduðu þart insanlarýn koyacaðý þarttan önce gelir" demiþtir. Tirmizî ilâve eder: "Bu, Sevrî´nin ve bir kýsým Kûfe ulemâsýnýn da görüþüdür. Netice olarak hadiste kastedilen þartlar, caiz olan þartlardýr, yasaklanan þartlar deðildir."

Bu hususta Hz. Ömer´in görüþü nedir? Bunda ihtilâf edilmiþtir. Ýbnu Vehb´in bir rivayetine göre: "Bir adam bir kadýnla evlenir ve kýzý evinden çýkarmama þartýný kabul eder. Mesele bir müddet sonra ihtilâf kaynaðý olur ve Hz. Ömer´e çýkarýrlar. Hz. Ömer bu þartý reddeder ve: "Kadýn kocasýyla birliktedir" hükmünü verir. Ebû Ubeyd: "Bu meselede Hz. Ömer´ den yapýlan rivayetler birbirine zýddýr" der...

Leys, Sevrî ve Cumhûr Hz. Ali´nin kavliyle hükmeder ve der ki: "Meselâ mehr-i misil yüz dinar olsa kadýn memleketinde kalmak þartýyla elli dinara razý olsa, erkek kadýný memleketinden çýkarýr, mehir olarak da müsemmâ olan elli dinarý borçlanýr."

Hanefîler der ki: "Kadýn, bu durumda geri kalan elli dinarý da isteme hakkýna sahiptir." Þâfiî: "Nikâh sahihtir, þart laðvdir;[32] erkek mehr-i misil ödemek zorundadýr" der.

Ülemâ: "Kadýn, erkeðe "bana temas etmeyeceksin" diye bir þart koþsa buna uyulmaz"demekte icmâ etmiþtir.

Sadedinde olduðumuz Ukbe hadisini nedb´e hamletme gereðini kuvvetleniren bir hadiste Resulullah þöyle ferman etmiþtir: "Allah´ýn kitabýnda olmayan her þart bâtýldýr." Temas, iskân gibi hususlar kocanýn haklarýndandýr. Bunlarý ortadan kaldýracak bir þart, Kitabullah´a aykýrýdýr ve bâtýldýr. Bir baþka hadiste "Müslümanlar þartlarýna uyarlar, yeter ki bu þartlar haramý helâl, helâli de haram kýlmasýn" buyrulmuþtur. Bir diðer hadis þöyle: "Müslümanlar, hakka muvafýk oldukça þartlarýna uyarlar."

Taberânî, Mu´cemu´s-Saðîr´de Hz. Câbir´den þu rivayeti kaydeder: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), Ümmü Mübeþþir Bintu´l-Berâ Ýbnu Ma´rur´u istetmiþti.Kadýn: "Ben kocama, benden sonra baþka evlenmemesini þart koþarým" dedi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Bu þart uygun deðildir" buyurdu."

Hadiste yasaklanan þartlardan biri, kadýnýn evlenmek için, erkekten önceki hanýmýný boþamasý þartýdýr. Buhârî bu hususa müstakil bir bab tahsis etmiþtir.[33]



Ynt: Mehir By: sumeyye Date: 12 Nisan 2010, 13:49:09
[1] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 10/243-244.

[2] Ýzâr belden aþaðýyý örten giyecek (peþtemal); rida ise omuz-bel arasýný örten giyecek.

[3] Buharî, Nikâh: 6, 32, 35, 37, 40,44, 50, 51, Vekâle: 9, Fedâilu´l-Kur´ân: 21, 22, Libas: 49; Müslim, Nikâh: 76, (1425); Muvatta, Nikâh: 8, (2, 526); Ebû Dâvud, Nikâh: 31, (2111); Tirmizî, Nikâh: 22, (1114); Nesâî, Nikâh. 62, (6, 113); Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 10/245-246.

[4] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 10/247.

[5] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 10/247.

[6] Ebû Dâvud, Nikâh: 30-31, (2110, 2112); Tirmizî, Nikâh: 21, (1113); Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 10/247.

[7] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 10/247-252.

[8] Nesâî, Nikâh: 63, (2, 114); Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 10/252.

[9] Ebû Dâvud, Nikâh: 29, (2106); Tirmizî, Nikâh: 22, (1114); Nesâî, Nikâh: 66, (6, 117, 118); Ýbnu Mâce, Nikâh: 17, (1887); Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 10/252.

[10] Müslim, Nikâh: 78, (1426); Ebû Dâvud, Nikâh: 29, (2105); Nesâî, Nikâh: 66, (6,116, 117); Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 10/253.

[11] Buhârî, Nikâh: 68, Büyû: 108, Cihad: 74; Müslim, Nikâh: 78, (1365); Ebû Dâvud, Nikâh: 6, (2054); Tirmizî, Nikâh: 23, (1115); Nesâî, Nikâh: 64, (6, 114); Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 10/253.

[12] Buhârî, Nikâh: 7, 49, 54, 56, 68, Büyû: 1, Kefâlet: 2, Edeb: 67, Da´avât: 53, Menâkibu´l-Ensâr: 3, 50; Müslîm, Nikâh: 79, (1427); Muvatta, Nikâh: 47, (2, 545); Tirmizî, Nikâh: 10, (1094), Birr: 22, (1934); Ebû Dâvud, Nikâh: 30, (2109); Nesâî, Nikâh: 67, (6, 119, 120).

[13] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 10/253-254.

[14] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 10/254.

[15] Ebû Dâvud, Nikâh: 29, (2107, 2108); Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 10/255.

[16] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 10/255-256.

[17] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 10/257.

[18] Ebû Dâvud, Nikâh: 32, (2117); Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 10/258.

[19] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 10/258.

[20] Ebû Dâvud, Nikâh: 32, (2114); Tirmizî, Nikâh: 44, (1145); Ýbnu Mâce, Nikâh: 18, (1891); Nesâî, Nikâh: 68, (6, 121); Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 10/258-259.

[21] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 10/259.

[22] Muvatta, Nikâh: 10, (2, 527); Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 10/260.

[23] Muvatta, Talâk: 45, (2, 573); Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 10/260.

[24] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 10/260.

[25] Muvatta, Nikâh: 12, (2, 5285); Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 10/260.

[26] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 10/260-261.

[27] Ebû Dâvud, Nikâh: 36, (2125, 2126); Nesâî, Nikâh: 76, (6, 129); Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 10/261.

[28] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 10/261.

[29] Ebû Dâvud, Nikâh: 36, (2128); Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 10/261.

[30] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 10/261-262.

[31] Buhârî, Nikâh: 52, Þurût: 6; Müslim Nikah: 63, (1418); Ebû Dâvud, Nikâh: 63, (2139); Tirmizî, Nikâh: 31, (1127); Nesâî, Nikâh: 42, (6, 92, 93); Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 10/262.

[32] Laðv demek, hukukî deðeri olmayan boþ söz demektir.

[33] Ýbrahim Canan, Kutub-i Sitte Tercüme ve Þerhi, Akçað Yayýnlarý: 10/262-264.


radyobeyan