Ýslam Kavramlarý M-Z
Pages: 1
Zimmi By: armi Date: 08 Nisan 2010, 10:15:01


 
ZÝMMÎ


Mal, can, ýrz ve dini için Ýslâm devleti tarafýndan güvence verilmiþ olan ehl-i kitap. Zimmet ehlinden bir kiþi. Zimmet; söz, güvence, kefâlet, hak, saygý, kendileriyle anlaþma yapýlan topluluk anlamlarýna gelir. Ehl-i zimmet ise; hristiyan, yahudi ve baþkalarý gibi ehl-i kitaptan Ýslâm yurdunda oturanlardan kendileriyle anlaþma yapýlanlar demektir. Zimmetin çoðulu "zimem"dir. Bir fýkýh terimi olarak zimmet; gayri müslimlerin cizye verip itaat etmelerine karþýlýk Ýslâm topraklarýnda yerleþmelerine izin verilmesi; mal, can, ýrz ve inançlarýnýn korunmasý ve dýþ saldýrýlara karþý Ýslâm Devleti tarafýndan savunulmalarý demektir. Gayr-i müslimlerle zimmet anlaþmasýný ancak Ýslâm devlet baþkaný veya yetki verdiði kimse yapabilir. Çünkü ehl-i kitapla zimmet anlaþmasý yapýlmasý görüþ ve takdir hakký kullanýlmasý gerektiren önemli bir konudur. Diðer yandan Mâlikîlere göre, zimmet akdini Ýslâm devlet baþkanýndan baþkasý yaparsa yine onlara emân verilir, öldürülmez ve esir edilmezler. Ancak bu durumda devlet baþkaný bu akdi geçerli sayma ya da onlarý güvencede olacaklarý bir yere kadar geri çevirme yetkisine sahiptir (Ýbnü´l-Hümâm, Fethu´l-Kadîr, 1. baský, Mýsýr 1316/1898, IV, 368; eþ-Þirbinî, Muðnî´l-Muhtâr, Mýsýr t.y., IV, 243; ez-Zühaylî, el-Fýkhu´l-Ýslâmî ve Edilletüh, 2. baský, Dimaþk, 1405/1985, VI, 442).

Zimmet anlaþmasýnýn yapýlma þekli:

Ehl-i Kitapla zimmet anlaþmasý, ya ahid, akid gibi açýk sözcüklerle belirli þekilde yapýlýr, yahut da cizye ödemeyi kabulü kapsayan bir fiil ile olur. Meselâ; harbi olan bir kimsenin dâru´l-Ýslâm´a girmesi ve orada bir yýl kaldýktan sonra kendisine ülkeyi terketmesi veya zimmî olmasý bildirilince, dâru´l-Ýslâm´da kalmayý tercih ederse "zimmet ehli"nden olmuþ bulunur.

Kendisi ile Zimmet Akdi Yapýlanda Aranan Þartlar

1- Kendisi ile zimmet akdi yapýlacak kiþinin ehl-i kitaptan olmasý gerekir. Kur´ân-ý Kerîm´de þöyle buyurulur: "Kendilerine kitap verilenlerden Allah´a ve âhiret gününe inanmayan, Allah´ýn ve Peygamberinin haram kýldýðý þeyleri haram tanýmayan ve hak dini din olarak kabul etmeyen kimselerle küçülmüþ olarak kendi elleriyle cizyelerini verinceye kadar savaþýnýz" (et-Tevbe, 9/29). Mecûsîler de kitap ehlinden sayýlmýþtýr. Çünkü Abdurrahmân b. Avf (r.a): "Ben, Rasûlüllah´ýn; "Onlara kitap ehli uygulamasý yapýnýz" dediðini duydum, demiþtir" (Mâlik, Muvatta´, Zekât, 42; ez-Zeylaî, Nasbu´r-Râye, III, 448; eþ-Þevkânî, Neylü´l-Evlâr, VIII, 56). Diðer yandan Hz. Ömer´in, Abdurrahman b. Avf, Rasûlüllah (s.a.s)´ýn Hecer mecûsilerinden cizye aldýðýna dair tanýklýk edinceye kadar onlardan cizye almadýðý da rivayet edilmiþtir (bk. Zeylaî, a.g.e., III, 448; eþ-Þevkânî, a.g.e.). Mecûsîlerin Arap ýrkýndan olup olmamasý sonucu deðiþtirmez. Hanefi, Hanbelî ve Zâhirîler bu görüþü benimsemiþtir.

Diðer yandan kendileriyle zimmet anlaþmasý yapýlacak kimselerin Arap müþriklerinden olmamasý gerekir. Çünkü Arap müþriklerinden ya Ýslâm´a girmeleri istenir veya onlarla savaþýlýr. Âyette þöyle buyurulur: "Onlarla ya savaþacaksýnýz veya Ýslâm´a gireceklerdir" (el-Feth, 48/16).

Mâlikîlerin meþhur görüþüne, Ýmam Evzaî ve Sevrî´ye göre cizye bütün küfür ehlinden alýnýr. Kitap ehli olup olmamasý veya Arap ýrkýndan bulunup bulunmamasý hükmü deðiþtirmez (Ýbn Âbidîn, Reddü´l-Muhtâr, III, 293; Ez-Zühaylî, a.g.e., VI, 443). Delil Süleyman b. Büreyde (r.anh)´ýn babasýndan naklettiði þu hadistir:

"Hz. Peygamber ordunun baþýna bir komutan tayin ettiði vakit; kendisi hakkýnda Allah´tan sakýnmasýný ve beraberindeki müslümanlar için de hayrý tavsiye eder, sonra þöyle buyururdu: "Müþriklerden olan düþmanlarýnla karþýlaþtýðýn vakit onlarý üç þeyden birisini kabul etmeye çaðýr. Bunlardan hangisini kabul ederlerse, sen de bu kabullerini benimse ve onlara dokunma. Onlarý Ýslâm´a davet et. Eðer yüz çevirirlerse cizye ödemelerini iste..." (Müslim, Cihad, 3; Ýbn Mâce, Cihâd 38; Dârimî, Siyer, 5/8). Bu hadisteki "senin düþmanýn" ifadesi bütün kâfirleri kapsamýna almaktadýr. eþ-Þevkânî; "Bu hadis, cizyenin yalnýz ehl-i kitaba ait bir vergi olmadýðýnýn delilidir" der (ez-Zühaylî, a.g.e., VI, 443).

2- Zimmet sözleþmesinin süresiz olarak yapýlmasý gerekir. Eðer sözleþmeye bir süre konulursa akit geçerliliðini kaybeder. Çünkü zimmet akdi insanýn malýnýn ve canýnýn korunmasýnda Ýslâm´ýn yerini tutar. Ýslâm süresiz olduðuna göre, onun yerini tutan zimmet akdi de süresiz olmalýdýr. Bu þart üzerinde görüþ birliði vardýr (el-Kâsânî, el-Bedâyi´, Beyrut 1394/1974, VII, 110; Ýbnü´l-Hümâm, Ömer Nasuhi Bilmen, Hukukî Ýslâmiyye ve Istilâhâtý Fýkhýyye Kamusu, Ýstanbul 1968, III, 423)

3- Zimmet sözleþmesi yapýlacak kimsenin irtidat (dinden dönme) ehlinden olmamasý gerekir. Çünkü mürtede tevbe etmediði zaman ölüm cezasý uygulanýr. Hz. Peygamber þöyle buyurmuþtur: "Kim dinini deðiþtirirse, onu öldürünüz" (Buhârî, Cihâd, 149, Ý´tisâm, 28, Ýstitâbe, 2; Ebû Dâvud, Hudûd, 1; Tirmizî, Hudûd, 25; Nesaî, Tahrîm, 14; Ýbn Mâce, Hudûd, 2).

Bu þart üzerinde de görüþ birliði vardýr. Çünkü irtidat eden kimse Ýslâm´ýn güzelliklerini gördükten sonra dinden çýktýðý için, bunlarla zimmet sözleþmesi yapmanýn bir yararý bulunmaz. Bu, onlarýn Ýslâm´a yeniden dönmelerine de yardýmcý olmaz. Onlar, Ýslâm´a dönüþte savaþ arasýnda tercih yapma hakkýna sahiptir (bk. Bilmen, a.g.e., III, 423).

4- Zimmet sözleþmesinin dâru´l-Ýslâm´da yapýlmasý caiz görülmeyen bir þartý taþýmamasý gerekir. Meselâ; kitap ehlinin azýnlýk liderleri kendi mensuplarýna öldürme, idam gibi dilediði muâmelelerde bulunmak þartýyla zimmet anlaþmasý yapmak isteseler buna muvafakat edilmez. Çünkü, zimmet akdi Ýslâm Devletine azýnlýðýn mal, can ve ýrz güvenliðini saðlama görevini vermiþtir. Akdin niteliði ile çeliþen bu gibi maddeler çýkarýldýktan sonra yeni bir anlaþma yapýlabilir.

Cizye Yükümlüsünde Bulunmasý Gereken Þartlar

Zimmî´nin cizye yükümlüsü olabilmesi için aþaðýdaki þartlarýn bulunmasý gerekir:

1- Ehliyet: Cizye yükümlüsünün akýllý ve ergin olmasý gerekir. Çocuklar ve akýl hastalarý cizye vergisi ile yükümlü tutulamazlar. Çünkü bunlar savaþ ehlinden deðildirler.

2- Erkek olmak: Kadýnlara da cizye yoktur. Çünkü kadýnlar da savaþ ehli deðildir. Allah Teâlâ cizyeyi savaþa katýlabilen kimselere gerekli kýlmýþtýr, çünkü âyette; ...Allah´a ve âhiret gününe inanmayanlarla savaþýnýz" (et-Tevbe, 9/29) buyurulur. Bu âyetteki "Mukâtele ediniz" emri her iki tarafýn da savaþçý olmasýn gerektirir.

3- Saðlýk ve mâlî güç: Bir yýl veya yýlýn yarýdan fazlasýnda hasta olan kimseye cizye gerekmez. Çünkü çoðun hükmü bütünün hükmü gibidir. Yine çalýþamayan yoksula ve insanlarýn arasýna karýþmayan rahiplere de cizye gerekmez.

4- Müzmin hastalýk, körlük ve yaþlýlýk gibi iptilâlardan uzak olmak

5- Hür olmak: Köleden cizye alýnmaz. Çünkü o, bir mala mâlik deðildir.

Sonuç olarak Ýslâm fakihleri cizye yükümlülüðü için akýllý, ergin, hür ve erkek olma þartlarýnda görüþ birliði içindedir. Buna göre, kadýnlarýn, çocuðun, akýl hastasýnýn, bunaðýn, müzmin bir hastalýða yakalananlarýn, kölelerin, felçlilerin ve ileri yaþta olanlarýn cizye yükümlülüðü bulunmaz. Çünkü bunlar savaþçý sayýlmazlar. Yine çalýþmayan yoksullar ve insanlarýn arasýna karýþmayan kitap ehli din bilginleri de cizye yükümlüsü deðildir.

Þâfiîler ve tercih edilen görüþlerinde Hanbelîler ise yukarýda üç ve dördüncü maddelerde zikredilen özürlülere karþý çýkarak bunlarýn cizyeyi düþüremeyeceðini söylerler (el-Kâsânî, el-Bedâyi´, VII, 111 vd.; Zeylaî, Tebyînü´l-Hakâik, el-Emiriyye tab´ý, IV, 278; Ýbnü´l-Hümâm, Fethu´l-Kadîr, IV, 372; el-Meydânî, el-Lübab, IV, 145).

Cizye Akdinin Hükmü

Gayri müslimlerle yapýlacak ümmet akdi, onlarla müslümanlar arasýndaki savaþý sona erdirir, zýmmîlerin mal, can, ülke ve ýrzlarýný koruma altýna alýr. Akit yapýldýktan sonra bunlarýn mübah kýlýnmasý caiz olmaz. Delil yukarýda zikrettiðimiz Büreyde hadisidir. Bu hadisin sonunda; "Onlarý cizye vermeye çaðýr. Eðer bunu kabul ederlerse, sen de kabul et ve onlara dokunma" (Müslim, Cihâd, 3; Ýbn Mâce, Cihâd, 38; Dârimî, Siyer, 5, 8 buyurulur.

Diðer yandan cizyeden söz eden âyette de þöyle buyurulur: Kendilerine kitap verilenlerden Allah´a ve âhiret gününe iman etmeyenlerle, küçülmüþler olarak kendi elleriyle cizyelerini verinceye kadar savaþýnýz" (et-Tevbe, 9/29). Bu âyette kitap ehlinin Ýslâm´ý kabul etmesi veya cizye vermeye razý olmasý halinde onlarla savaþýn sona erdirilmesi gerektiði bildiriliyor. Buna göre kitap ehlinin müslüman olmasý, mal, can ve ýrz güvenliðini saðladýðý gibi, kitap ehli kalarak ve zimmî statüsüne geçerek cizye vermesi de ayni haklarý ve korumayý saðlar. Nitekim Hz. Ali´nin þu sözü de cizyenin gayri müslim toplumla ilgili fonksiyonunu açýklýkla belirtir: "Onlar, cizyeyi ancak mallarý bizim mallarýmýz, kanlarý da bizim kanlarýnýn gibi olsun diye ödemiþlerdir" (el-Kâsânî, a.g.e., VIII, III; Zeylaî, Nasbü´r-Râye, III, 281). Usâme (r.a)´ten Rasûlüllah (s.a.s)´ýn þöyle dediði rivayet edilmiþtir: "Dikkat ediniz! Kim bir anlaþmalýya haksýzlýk eder veya ondan haklarýný eksiltir, yahut ona gücünün üstünde yük yükler veya ondan rýzasý dýþýnda bir þey alýrsa, kýyamet gününde onun karþýsýnda hasmý ben olurum" (Ebu Dâvud, Ýmâre, 33)

Düþman eline esir düþen zimmîler ve bunlarýn mallarýný kurtarmaya çalýþmak tebaasý bulunduklarý Ýslâm devletinin görevidir.

Dâru´l-Ýslâm´da bir zimmîyi haksýz yere öldüren kimseye katlin niteliðine göre kýsas veya diðer cezalar uygulanýr. Öldüren kimse müslüman, zimmî veya müste´men (pasaportlu yabancý) olsun hüküm deðiþmez.

Zimmet ehlinin bulunduðu yerlerde eksiden beri var olan kilise, havra gibi ibadet yerlerine dokunulamaz. Bunlar harap olmuþ bulunursa onarýlmalarýna engel olunmaz. Ancak zýmmîlerin yeni kimse veya havra yapmalarýna veya eskiden var olanlarýn yerlerini deðiþtirmelerine izin verilmez. Hatta Ýslâm devlet baþkanýnýn yýkýlmasýný uygun bulduðu eski kiliseler ve benzerleri de yeniden yapýlamaz.

Zimmet ehlinin bir köyde veya bir þehir dýþýnda mabetleri bulunduðu halde bir çok evler yapýlmakla o köy bir þehir haline gelse veya o þehir dýþýnda yapýlan binalar þehre kadar bitiþerek þehrin bir mahallesi gibi olsa, o mabetler saðlam görüþe göre hali üzere býrakýlýr ve yýkýmlarý yoluna gidilmez.

Ýslâm ordusu tarafýndan fethedilen bir belde halký, zimmî statüsü ile Ýslâm Devletine baðlansa ve halkýn orada kalmalarýna izin verilse, bunlar o beldede kilise yapmaktan, þarap ve domuz eti gibi þeyleri açýk bir þekilde satmaktan men edilemezler. Çünkü onlar bununla gayri Müslimlik þiarýný kendi beldelerinde açýða vurmuþ olurlar. Fakat bir grup gayri müslim, kendi istekleriyle Ýslâm Devletine baþvurarak zimmî statüsüne geçmek isteseler, beldeleri Ýslâm beldesi hükmünde olur. Bu yüzden orada eski kiliselerine müdahale edilemezse de, yeniden mabetler yapmalarýna izin verilmez (bk. Bilmen, a.g.e., III, 426, 427).

Cizye Çeþitleri ve Miktarlarý

Cizye konuluþ durumuna göre ikiye ayrýlýr:

1. Sulh yoluyla konulan cizye: Bu Ýslâm devleti ile kitap ehlinin karþýlýklý anlaþma ve rýzalaþma yoluyla belirledikleri cizyedir. Burada cizyenin miktarý ve alýnacak þahýslar bakýmýndan zimmet sözleþmesi hükümlerine uyulur. Artýk tek yanlý irade ile cizye miktarý deðiþtirilemez. Bu çeþit cizyenin delili Hz. Peygamber´in Necran hristiyanlarýna yaptýðý uygulamadýr. Ýslâm´da konulan ilk cizye budur. Allah elçisi Necranlýlarla yaptýðý anlaþmada her yýl Safer ayýnda iki bin ve Recep´te de bin takým elbise cizye koymuþtur. Her takým elbisenin deðeri bir rukye olarak belirlenmiþtir. Bir rukye kýrk dirhemdir. Bir dirhem de yaklaþýk bir koyun bedelidir.

2. Ýslâm Devleti tarafýndan doðrudan doðruya konulan cizye. Müslümanlar kendi güçleriyle bir düþman ülkesini ele geçirirler ve gayri müslim olan halkýný yurtlarýnda "tebea" olarak býrakýrlarsa, bunlara miktarý Ýslâm Devleti´nce belirlenen cizye vergisi konulur.

Hz. Peygamber döneminde sulh yoluyla miktarý belirlenen cizye uygulamasýndan sonra, Hz. Ömer (r.a) ´hilafeti zamanýnda zimmîler ekonomik durumlarýna göre aþaðýdaki þekilde üç sýnýfa uyararak yýllýk cizye vergisi belirlemiþtir.

a- Zenginler: Dýþ görünüþ bakýmýndan zengin sayýlanlardan yýllýk 48 dirhem cizye alýnmýþtýr. On bin dirhem ve daha çok bir paraya sahip olanlar zengin sýnýfta kabul edilmiþtir. Hz. Peygamber zamanýnda 10 dirhem gümüþ parayla iki koyun satýn alýnabiliyordu. Bu duruma göre yaklaþýk iki bin koyun tutarýnda serveti olan zengin sýnýfýnda yer almýþtýr.

b- Orta halliler: Ýki yüz dirhem ve daha fazlasýna sahip olanlardan 24 dirhem cizye alýnmýþtýr.

c- Çalýþma gücü yeten yoksullardan ise yýllýk 12 dirhem cizye alýnmýþtýr. Bunlar 200 dirhemden daha fazla veya hiç parasý olmayan ve elinin emeði ile geçimini saðlayan çiftçi ve iþçi kesimidir.

Yukarýdaki cizye miktarlarý 12 aya bölünerek her ay eþit taksitler halinde ödenir. Ancak devlet, cizyeyi yýl sonlarýnda topluca alma yoluna da gidebilir. Bu üç sýnýf bir beldenin sosyal ve ekonomik durumu dikkate alýnarak belirlenir. Çocuklar, kadýnlar, din adamlarý ve çalýþmayacak durumda bulunan gayri müslimler bu vergiden muaf tutulmuþtur (el-Kâsânî, a.g.e., VII,112; Ýbn Âbidîn, Reddü´l-Muhtâr,III, 292; Zeylaî, Nasbü´rRâye, III, 447; Ebû Yûsuf, Kitabü´l-Harâc, Kahire, 1397 H. 131, 132).

Þâfiîlere göre cizyenin en az miktarý yýlda bir dinardýr (yaklaþýk 4 gr. altýn para). Çünkü Muaz b. Cebel´i (ö. 18/639) Allah´ýn Rasûlü Yemen´e gönderirken ergenlik çaðýna gelmiþ her erkekten, bir dinar veya onun deðerinde meâfir denilen elbiseden almasýný emretmiþtir (bk. Ebû Dâvud Zekât, 5, Ýmâre, 3; Tirmizî, Zekât, 5; Nesâî, Zekât, 8; Ahmed b. Hanbel, V, 230, 233, 247). "Meâfir", Yemen´de Hemdanlýlara nisbet edilen bir Yemen kumaþý türüdür. Þâfiîlere göre, zenginden dört dinar, orta halliden iki dinar alýnmasý müstehaptýr. Böylelikle Beyhakî´nin (ö. 458/1065) dediði gibi Hz. Ömer´in uygulamasýna uyulmuþ olur.

Ýslâm´ýn ilk dönemlerinde genel olarak bir dinar altýn paranýn satýn alma gücü on dirhem gümüþ paraya denk durumda idi. Bu para denkliði dikkate alýnýnca, Þafiîler, 40, 20 ve 10 dirhem cizye miktarlarýný üç sýnýfýn ekonomik durumuna göre benimsemiþ olurlar.

Mâlikîlere göre ise, cizye, altýn parasý olanlar için yýllýk dört dinar, gümüþ parasý olanlar için ise kýrk dirhemdir. Ancak yoksul olanlarýn cizye miktarý gücüne göre azaltýlabilir (ez-Zühaylî, a.g.e., VI, 448).

Ýslam´da Gayri Müslimlerden Alýnan Diðer Vergiler

1- Gümrük Vergisi: Hz. Peygamber döneminde, Ýslâm´dan önceye ait þehirler arasý gümrük vergisi uygulamasý kaldýrýldý. Allah Rasûlü kendisine tabi olan kabilelerle yaptýðý anlaþmalarda bunu da bir þart olarak öne sürüyordu. Bununla birlikte dýþ ticaret 1/10 gümrük vergisine tabi olmakta devam etti veya yüzde üzerinden baþka oranda bir vergi özel ya da devletler arasý anlaþmalarda þart koþuldu (bk. Muhammed Hamidullah, Ýslâm´da Devlet Ýdâresi, trc. Kemal Kuþçu, Ýstanbul 1963, 117):

Ebu Yusuf´un (ö. 182/798) ve es-Serahsî´nin (ö. 490/1097) belirttiðine göre, Hz. Ömer´in gümrük uygulamasý þu oranlarda idi. O, müslümanlardan 1/40, zimmîlerden 1/20, harbîlerden (düþman ülkesi tebaasý gayri müslim) ve yabancýlardan 1/10 oranýnda gümrük vergisi alýyordu (Ebu Yûsuf, el-Harâc, 145, vd.; es-Serahsî, el-Mebsût, II, 199).

Hz. Ömer yabancý ülkelerin müslümanlardan ne kadar gümrük vergisi aldýklarýný araþtýrmýþ ve 1/10 oranýnda vergi aldýklarýný öðrenince o da "mütekabiliyet (karþýlýklýlýk esasý)" prensibini uygulayarak yabancýlardan ayni oranda gümrük vergisi almýþtýr (es-Serahsî, a.g.e., II, 199).

Kýsaca bir Ýslam toplumu çevre, ülke ve toplumlarla ithalat ve ihrâcat iliþkilerinde gümrük miktarlarýný karþýlýklý gümrük tarifeleri ve anlaþmalar çerçevesinde çözümler. Yabancý ülke gümrük duvarlarýný düþürürse, Ýslâm Devleti de düþürebilir (Sahnûn, el-Müdevvene, II, 41).

2. Haraç: Mülkiyeti Ýslâm Devleti´ne ait olan ve köylülere yalnýz ekip biçme hakký tanýnan topraklarla, mülkiyeti gayri müslim halka býrakýlan yerler, haraç vergisine tabidirler. Genel kanaate göre haraç arazisini müslümanlar da iþletseler, ödedikleri vergi haraç hükmünde olur.

Haraç muvazzafa ve mukaseme diye ikiye ayrýlýr:

a- Harac-ý Muvazzafa: Gayri müslimlere ait bir araziye dönüm baþýna konulan vergidir. Bazan da bu vergi arazinin bir dönümünden çýkacak ürüne göre belirlenir. Hz. Ömer geniþ Irak ve Sûriye topraklarýna bu çeþit vergiyi koymuþtur (Ebû Yusuf a.g.e., 38 vd.; el-Kâsânî, a.g.e., II, 62).

b- Harac-ý Mukaseme: Öþürde olduðu gibi, elde edilecek ürünün kendisine, ondalýk hesabý ile konulan vergiye de bu ad verilir. Bu verginin oraný ürünün I/4,1/3 veya 1/2 ölçüsündedir (el-Kâsânî, a.g.e., II, 63).

Hz. Peygamber, Hayber ve Fedek arazilerine bu çeþit bir vergi koymuþ ve bu yerlerde oturan yahudilerden 1/2 oranýnda, yani çýkan ürünün yarýsýný vergi olarak almýþtýr (Ebû Yûsuf, a.g.e., 55). Yahudiler bu iki yerdeki arazileri üzerinde mülkiyet haklarýný kaybetmiþler ve "yarýcý" olarak çalýþmaya baþlamýþlardýr. Bu yüzden onlardan alýnan gelirlere vergi olarak bakmak tartýþýlabilecek bir konudur. Ancak bunlar harcama yerleri bakýmýndan haraç hükmündedir (bk. Celal Yeniçeri, Ýslâm´da Devlet Bütçesi, Ýstanbul 1984,191,192; Ýslâm Ýktisadý, Ýstanbul, 1980, 244 vd). 3- Ganimetlerden alýnan beytülmal paylarý: Savaþ sýrasýnda gayri müslimlerden zorla ele geçirilen mallara "ganîmet" denir. Ganimet her yýl veya belirli dönemlerde alýnabilir düzenli bir gelir türü deðildir. Kur´ân-ý Kerîm´de ganîmetlerin paylaþýlma biçimi ve devlete düþen paylar belirlenmiþtir (el-Enfâl, 8/41).

Cizyeyi Düþüren Haller

1- Zimmî´nin Ýslâm´a girmesi. Zimmet ehli bir kimse Ýslâm´a girince cizye vergisinin düþeceði konusunda görüþ birliði vardýr. Çünkü Ýbn Abbas (r.anhümâ)´dan nakledildiðine göre Allah elçisi þöyle buyurmuþtur: "Müslüman´a cizye yükümlülüðü yoktur" (Ahmed b. Hanbel, I, 223, 285; Tirmizî, Zekât, II).

2- Cizye yükümlüsünün ölmesi. Hanefî, Mâlikî ve Zeydîlere göre ölümle cizye düþer. Çünkü bunlara göre cizye bir ceza olup, hadlerde olduðu gibi ölümle düþmelidir. Þâfiî ve Hanbelilere göre ise cizye ölümle düþmez ve terekeden alýnýr. Çünkü hayatta iken ödenmesi gereken bir borç olmuþtur.

3- Zamanýn geçmesi ile de cizye düþer. Ebû Hanîfe ve Zeydîlere göre, cizye tahsil edilmeden önce yýl sonu gelir ve bir sonraki yýl girerse cizye düþer. Çünkü cizye bir ceza olup, hadlerde olduðu gibi biri diðerinin içine girer. Ebû Yûsuf, Ýmam Muhammed ve diðer imamlara göre ise cizyede iç içe girme (tedâhul) söz konusu olmaz. Çünkü cizye bir bedel (ývaz) olup, ödenmesi gereken bütün cizyeler ödenmelidir. Diyet, zekât gibi mâli haklar da böyledir (Ýbn Kademe, el-Muðnî, VIII, 511, vd.; ez-Zühaylî, a.g.e., VI, 449).

Zimmet Akdinin Niteliði

Ýslâm müctehitleri, zimmet akdinin müslümanlar için baðlayýcý (lazým) bir akit olduðunda görüþ birliði içindedirler. Müslümanlar tek yanlý irade ile böyle bir anlaþmayý bozamazlar. Gayri müslimler için ise baðlayýcý olmayan bir akittir. Hanefîlere göre kitap ehli ile yapýlan zimmet sözleþmesi aþaðýdaki üç sebepten birisi ile bozulabilir.

a-Zimmî´nin müslüman olmasý,

b-Dâru´l-harbe kalmak üzere geçmesi,

c-Bir bölgede üstünlüðü saðlayarak, Ýslâm toplumuna karþý savaþ açmalarý. Bu üç sebebin dýþýnda meselâ; cizye vermekten kaçýnmak, Hz. Peygamber´e dil uzatmak, bir müslümaný öldürmek veya müslüman bir kadýnla zina etmek gibi sebeplerle zimmet akdi bozulmuþ olmaz. Çünkü Ýslâm Devleti zimmîyi cizye vermeye zorlayabilir, suç iþlediðinde ise ceza hükümlerini uygulayabilir. Ýslâm Devleti, cizye karþýlýðýnda onlarýn kendi inançlarý üzere kalmalarýna izin verdiðine göre, diðer halleri küfrün altýnda kalýr (el-Kâsânî, a.g.e., VII, 112 vd.; Ýbnü´l-Hümâm, Fethu´l-Kadîr, VI. 381; el-Meydânî, el-Lübâb, IV,147).

Çoðunluk fakihlere, Ýmâmiyye Þîa´sýna ve Zeydiye´ye göre kitap ehli ile yapýlan zimmet akdi cizye ödemekten veya Ýslâm´ýn kendilerini ilgilendiren genel hükümlerini uygulamaktan kaçýnmalarý yahut Ýslâm Devleti´ne karþý toplu isyana kalkýþmalarý halinde bozulmuþ sayýlýr. Çünkü bunlar zimmet akdinin gerektirdiði hususlardýr. Bunlara uymamak akdin bozulmasýný gerektirir.

Þâfiîlerde saðlam görüþe göre, zimmîlerin ma´siyetleri iþlemesi, zimmet sözleþmesinde þart koþulmadýkça akdi bozmaz.

Zimmîlerin Hak ve Görevleri

1- Haklarý:

a- Yerleþme hakký; zimmet ehli olan gayri müslimler Mekke´nin harem bölgesi dýþýnda bulunan Ýslâm topraklarý üzerinde yerleþebilirler. Mekke haremine onlarýn girememesi þu âyete dayanýr: Müþrikler ancak bir pisliktir (necis), onun için bu yýllarýndan itibaren onlar artýk Mescid-i Haram´a yaklaþmasýnlar" (et-Tevbe, 9/28). Âyette kastedilen Mekke´nin harem bölgesidir. Bunu âyetin devamýndaki;... Eðer yoksulluða düþeceðinizden korkuyorsanýz, yakýnda Allah, dilerse sizi lütfuyla zenginleþtirir" ifadesinden anlýyoruz. Ebû Hanîfe ise onlarýn bütün Hicaz bölgesi gibi Mekke haremine de girebileceklerini, ancak burasýný sürekli yerleþim yeri olarak seçemeyeceklerini söyler.

b- Can, mal ve ýrzlarýný Ýslâm Devleti´nin korumasý gerekir.

c- Mabetlerine, içkilerine ve domuzlarýna, bunlarý açýktan iþlemedikleri sürece dokunulmaz. Bir müslüman onlarýn içki, domuz vb. yiyecek, içeceklerine zarar verirse tazmin etmesi gerekir. Þafii ve Hanbelîlere göre ise tazmin gerekmez.

2- Görevleri:

Yýlda bir defa ergin, hür ve erkekler için cizye ödemek.

Yerleþtikleri bölge dýþýnda ticaret yaparlarsa, onda bir vergi ödemeleri,

Herhangi bir mabedi yeniden inþa etmemeleri.

Müslümanlarý aldatmamalarý ve müslümanlarýn arasýna casus sokmamalarý.

Çanlarý gizlice çalmalarý ve dinî ibadetlerinden herhangi bir þeyi açýktan yapmamalarý.

Hiçbir peygambere sövmemeleri ve inançlarýný açýktan açýða dile getirmemeleri.



Zimmîlerle Ýlgili Bazý Önemli Hükümler

1. Zimmî ile müslümanýn evlenmesi: Müslüman bir erkeðin hristiyan veya yahudi kadýnla evlenmesi caizdir. Çünkü Ýslâm´da evin reisi kocadýr, doðacak çocuklar babanýn dininden sayýlýr, böylece gayri müslim kadýnla evlenme Ýslâm´ýn yayýlmasýna yardýmcý olabilir.

Kur´ân´da þöyle buyurulur: Hür ve iffetli mü´min kadýnlar ile sizden önce kendilerine kitap verilenlerden hür ve iffetli kadýnlar, namuslu olmanýz, zina yapmamanýz, gizli dostlar edinmemeniz ve kendilerine mehirlerini vermeniz þartýyla size helaldýr" (el-Mâide, 5/5). Ancak yukarýdaki âyetin açýk olarak ehl-i kitap kadýnla müslüman erkeðin evlenmesine cevaz verdiði halde Hz. Ömer (ö. 23/643) Medâyin valisi Huzeyfe b. el-Yemân´a (ö. 36/656), evli bulunduðu yahudi kadýnýn boþamasýný bildirmiþtir. Kitap ehli kadýnlarla evlenmenin kötüye kullanýlmasý ve müslüman kadýnlara raðbet azalacaðý endiþesi halife Ömer´i böyle bir önlem almaya sevketmiþ olmalýdýr (el-Cassâs, Ahkâmü´l- Kur´ân, tahkik, Muhammed es-Sâdýk, Kahire, t.y., II, 324). Bu hükmü kaldýrma deðil, geçici bir uygulamadýr. Çünkü temelde Abdullah b. Ömer (ö. 73/692) dýþýnda ashab-ý kiramdan kitap ehli kadýnla evlenmenin caiz olmadýðýný söyleyen yoktur. Ýbn Ömer bu konuda þöyle demiþtir: "Allah müþrik kadýnlarý, mü´min erkeklere haram kýlmýþtýr. Ben bir kadýnýn; Rabbim Ýsa´dýr demesinden daha büyük bir þirk bilmiyorum" (es-Sâbûnî, Tefsîru Âyâti´l-Ahkâm, 2. baský, Dimaþk, 1397/1977, II, 564). Ýbn Ömer´in bu sözü haramlýða deðil kerâhete hamledilmiþtir. Hristiyan ve yahudilerin inanç bakýmýndan Allah´a þirk koþtuklarý çeþitli âyetlerle (bk. et-Tevbe, 9/30; el Mâide, 5/73) belirtilmektedir. Ancak müþriklerle evlenme yasaðý bildiren âyetin (el-Bakara 2/221) genel hükmü, kitap ehli ile evlenmeye cevaz veren baþka bir âyetin hükmü (bk. el-Mâide, 5/5) tarafýndan tahsis edilmiþtir. Böylece ehl-i kitap kadýnlar müþrik kapsamý dýþýnda býrakýlmýþtýr. Çoðunluðun görüþü böyledir (bk. el-Cassâs, a.g.e., II,15, vd.; el-Kâsânî, a.g.e., II, 270, 271; Ýbn Rüþd, Bidâyetü´l-Müctehid, II, 37 vd.; Hamdi Döndüren, Delilleriyle Ýslâm Hukuku, Ýstanbul 1983, 225 vd).

Diðer yandan Ýslâm toplumuna düþman olan harbi ve ehl-i kitap bir kadýnla evlenmek mekruh olup, bu konuda icmâ vardýr (Ýbnü´l-Hümâm, Fethu´l-Kadîr, II, 372).

2- Zimmî ile müslüman arasýnda miras hukuku:

Çoðunluk müctehidlere göre, müslümanlarla gayri müslim arasýnda miras cereyan etmez. Delil sünnettir. Hadiste þöyle buyurulur: Müslüman kafir, kâfir de müslümana mirasçý olamaz" (Buhârî, Hacc, 44, Meðâzî, 48, Ferâiz, 26; Müslim, Ferâiz,1; Ebû Dâvud, Ferâiz, 10; Tirmizî, Ferâiz, 15). Bu duruma göre, kitap ehli ile evli müslüman erkekle eþi arasýnda miras cereyan etmeyeceði gibi, çocuklar da babalarýna tabi olarak yalnýz ondan miras alabilecektir.

Ancak Muaz b. Cebel (ö. 18/639) ve Muâviye (ö. 60/679) ile tâbiîlerden Mesnûk b. el-Ecdâ (ö. 63/683), Saîd b. el-Müseyyeb (ö. 93/711), Ýbrahim en-Nehâî (ö. 90/714) ve diðer bazýlarý aksi görüþtedir. Bu görüþte olanlar "müslüman kâfirden miras alýr, fakat kâfir müslümandan alamaz" derler. Onlar bu konuda þu hadislerin genel anlamlarýna dayanýrlar: Ýslâm arttýrýr, eksiltmez" (Ebu Dâvud, Ferâiz, 10; Ahmed b. Hanbel, V, 230, 236). Ýslâm yücedir, onun üzerine yücelinmez" (Buhârî, Cenâiz, 79).

Çoðunluk müctehitler ise yukarýda ilk verdiðimiz Buhârî hadisini miras konusunu çözümleyen esas delil olarak alýrken, diðer genel anlamlý hadisleri doðrudan mirasla ilgili görmezler.

Diðer yandan zimmîlerin kendi aralarýnda miras cereyan eder. Çünkü küfür ehli tek millet sayýlmýþtýr.

3- Zimmîlerin Ýslâmî yasaklara saygý göstermesi:

Zimmet ehli, Ýslâm´ýn yasakladýðý ve kendi inançlarýna göre de menedilmiþ bulunan þeyleri Ýslâm ülkesinde iþlememekle yükümlüdür. Zina, eþcinsellik gibi.

Yine zimmîlerin müslümanlarla karýþýk bulunduðu yerlerde Ýslâm´ýn þeârine aykýrý olan þeyleri açýða vurmamakla yükümlüdürler. Bu þey kendi aralarýnda caiz olsa bile hüküm deðiþmez. Mahrem hýsýmla evlenmek gibi.

Bir zimmî Ýslâm beldesine açýkça içki, domuz ve benzeri þeyleri soksa, bunu bilmeme yüzünden yapmýþsa Ýslâm devletince geri çevrilir ve tekrarý halinde cezalandýrýlacaðý bildirilir. Bilerek yaptýðý anlaþýlýrsa, bunlar yine geri çevrilir ve kendisi darb veya hapis gibi bir ceza ile te´dîb edilir. Diðer yandan bunlarý bir müslüman telef etse tazmin etmesi gerekir. Çünkü bunlar zimmî bakýmýndan mütekavvim (deðerli) maldýr.

4. Zimmîye nafile sadaka vermek: Zekât yalnýz müslüman olan yedi sýnýfa verilir: "Zekat, Allah´tan bir farz olarak ancak fakirlere, yoksullara, zekâtý toplayan memurlara, kalbleri Ýslâm´a ýsýndýrýlmak istenenlere, kölelere, borçlulara, Allah yolunda cihad edenlere ve yolda kalanlara verilir" (et-Tevbe, 9/60).

Nafile sadakalar ise yahudi, hristiyan veya mecûsîlerden fasýk ya da kâfir olanlara verilebilir. Bunlarýn zimmî veya harbî olmasý da hükmü deðiþtirmez. Delil þu âyettir: "Onlar, yemeðe ihtiyaç ve istekleri olduðu halde, onu yoksula, yetime ve esire yedirirler" (el-Ýnsân,76/8). Âyetteki "esir" harbî statüsünde bir kiþidir. Hz. Peygamber´in, susuz köpeði sulayan kimse hakkýnda þöyle buyurduðu nakledilmiþtir: "Her ciðeri yaþ olan hayvana yardýmda ecir vardýr" (Buhârî, Mezâlim, 23, Edeb, 37, Müsâkât, 9; Müslim, Selâm,153; Ebu Dâvud, Cihâd, 44; Mâlik, Muvatta´, Sýfatü´n-Nebî, 23). Baþka bir hadiste þöyle buyurulur: "Senin yemeðini Allah´tan sakýnandan baþkasý yemesin" (Tirmizî, Zühd, 56; Ebu Dâvud, Edebm, 16; Ahmed b. Hanbel, III, 38). Burada daha fazîletli olan sadaka verme kastedilmiþtir.

Diðer yandan Ebû Hanîfe ve Ýmam Muhammed´e göre zimmîlere keffaret ve adaktan da verilmesi caizdir. Yemin kefâretini bildiren âyette þöyle buyurulmuþtur: "Bozulan yeminin keffâreti, ailenize yetirdiðinizin ortalamasýndan on yoksulu yedirmek veya giydirmek yahut bir köle azat etmektir. Verecek bir þey bulamayan kimse için de üç gün oruç tutmaktýr" (el-Mâide, 5/89). Bu âyette mü´minle kâfir arasýnda bir ayýrým yapýlmamýþtýr.

 
 


radyobeyan