Zahiriye mezhebi By: armi Date: 07 Nisan 2010, 16:58:19
ZAHÝRÝYE MEZHEBÝ
Davud ez-Zahirî olarak bilinen Davud bin Ali bin Halef el-Ýsbahanî (d. 815 Küfe-ö. 883 Baðdad) tarafýndan kurulan fýkhî ve kelamî mezhep. Davudiye adýyla da anýlýr. Ýslâmî hükümleri Kur´ân ve Sünnet´in zahirî (lafzî, sözel) anlamlarýndan çýkarmayý temel aldýðý için Zahiriye olarak adlandýrýldý. Bu yaklaþýmý ile yalnýz fýkýh alanýnda deðil, kelam alanýnda da diðer mezheplerden ayrýlan görüþler ortaya koydu. Mezhebi geliþtirerek sistemleþtiren ise Ýbn Hazm (ö. 1064) oldu.
Mezhebin kurucusu olarak bilinen Dâvud b. Ali´nin Hicri 200-202 tarihlerinde Kûfe´de doðduðu yolundaki rivâyetler deðiþiktir. Onun tahsil seneleri ekseriya Baðdat´ta geçmiþtir. Derslerini dinlediði hocalarý arasýnda Ebû Sevr, Süleyman b. Harb, Amr b. Marzûk, el-Ka´nebî, Muhammed b. Kesîr, Müsedded b. Müserhed gibi pek meþhur ilahiyatçý ve muhaddisler zikredilir. Bu sýralarda Niþâbur´da meþhur Ýshâk´ýn derslerini takib etmek için Baðdat´tan ayrýldý. Niþâbur´da o, müteakiben ilâhiyatçý bir metoda kavuþturacaðý mezhebinin ateþli bir hatibi olmuþ görünüyor. Ýshâk b. Râheveyhî hadis mektebindendi. Þâfîi´nin re´ye zýd düþen sisteminin tarafýný tutmuþtu. Dâvud b. Ali, muasýrlarý nezdinde büyük itibar sahibi olan Ýshak´a karþý gayet hür ve pervasýz davrandý, tek baþýna onun görüþlerini ve sistemi reddetmek cesaretini gösterdi.
Þâfiî tabakat kitaplarýnda övgülerle dolu bir yer iþgal eden Dâvud b. Ali, umumiyetle tabakatçýlar tarafýndan Þâfiî´nin mutaassýb bir taraflarý olarak ve babasýnýn müntesibi olduðu hanefi mezhebine mensup bir aile içerisinde büyümüþ olmasý dolayýsýyla de çok daha muteber gösterilmiþtir. Nisâbur´dan dönünce Baðdat´a hocâ olarak yerleþti. Onun mümtaz tatebelerinden büyük bölümünü, tabakat müelliflerinin beyanlarýna göre muhtemelen orada hazýr bulunan dörtyüz taylasanlý, yani kalýn elbiseli kiþiler teþkil ediyordu. Derslerini takib edenler arasýnda Muhammed b. Ýbrahim b. Said el-Abdî (ö. 291) zikredilir ki, bu zat devrinin en mümtaz muhaddislerinden olup, Buhârî´nin de þeyhi idi.
Dâvud b. Ali´nin þöhreti kýsa zamanda Baðdad´ýn sýnýrlarýný aþtý. Ýslâm tedrisatýnýn en uzak merkezlerinden dinî ihtilaflarýn çözümü için ona kadar gelinirdi. Bütün tabakat müellifleri ittifakla onun müstakim dinî karakterini överler, her verde onun zühdü yaþayýþ seyrine rastlanýr. Gündüz namazlarýnda gösterdiði takvanýn benzerine bir baþkasýnda rastlanamadýðý söylenir.
Zâhirî mektebinin kurucusu Dâvud b. Ali´ye belki de bambaþka olan ilâhiyatçý tutumu sebebiyle, muhaddis olarak pek fazla yüksek deðer verilmez. Eserinin çok sayýda hadis ihtiva etmesine raðmen, onun otoritesine istinaden pek nâdir olarak hadis nakledilir.
Ýbn Haldûn´un Mukaddime adlý eserinde belirttiðine göre Zâhiriler, yani Dâvud´un taraftarlarý, Þeriatý anlama kaynaklarýný sadece nasslardan (yani Kur´ân ve hadiste kat´i olanlardan) ve icmâdan ibaret kýldýlar. Celî kýyasý, yani nazariyeyle istidlâl edilmeyen kýyasý ve nassla beyan edilen þer´î delilleri de nassa dayandýrdýlar, diðer bir ifadeyle nassta zikredilen bir durumu aþan kýyas ve þer´î delillerin kullanýlmasýna izin vermediler. Çünkü onlar þöyle diyorlar: "Çok kere rastladýðýmýz nassla zikredilmiþ þer´i deliller, bir prensibin hükmü deðil, müþahhas þeriatýn bizzat hükmüdür." Dâvud b. Ali, kýyas ve. ta´lilden baþka taklidi yani salâhiyetli þer´i kaynaklarda açýk bir þekilde hüküm verilemeyen meselelerde bir imamýn veya bir mezhebin prensiplerine kayýtsýz þartsýz iltihak etmeyi de reddeder. Taklide karþý söylenilmiþ olan, "masum olmayan birinin prensibini körü körüne taklid etmek zemmedilmiþtir ve taklidde basiret baðlanýr" sözü ona isnad edilir. Ayrýca þu söz de ondan rivayet edilmiþtir: "Yolunu aydýnlatsýn diye, kendisine bir þamdan verildiði halde, bunu söndüren ve yürüyebilmek için baþkasýna dayanan kimseye yazýklar olsun." Þayet bir kimse þec´i kaynaklarý kullanmaya salâhiyetli ise körü körüne beþeri bir otoriteyi takibetmek zorunda deðildir (Ýbn Haldun, Mukaddime, Bulâk, 372).
Zahiriye mezhebine göre Ýslâm hukukunun temel kaynaklarý Kitap ve Sünnettir. Bunlar ancak lafzî anlamlarý doðrultusunda anlaþýlabilir. Nasslarýn lafzî anlamlarý býrakýlarak tevil ve kýyasa gidilmesi haramdýr. Sünnet de Kur´ân gibi Allah´ýn bir vahyidir. Bu nedenle dinî kaynak olmalarý bakýmýndan ikisi arasýnda bir fark yoktur. Bir âyet diðer bir âyetin hükmünü neshedebileceði gibi, bir hadis de bir âyeti neshedebilir. Ýcma, ancak bir nassýn bildirdiði hüküm üzerinde olursa bir anlam taþýr. Nassa dayanmayan icmanýn hiç bir hükmü yoktur. Diðer mezheplerce hukukun kaynaklarý arasýnda sayýlan kýyas, istihsan, mesalih-i mürsele gibi ictihad yöntemlerinin de hiç bir geçerliliði olamaz.
Zahiriye mezhebi, hakkýnda nas bulunmayan konularda istishab ve ibahat-ý asliye ilkesine göre hareket eder. Ýstishab, nassa dayanan bir hükmün, deðiþtiðini gösteren baþka bir nas bulununcaya kadar devam etmesi demektir. Ýbahat-ý asliye ise, nasla haram kýlýnanlar dýþýnda her þeyin mübahlýðý kuralýdýr. Allah, baþlangýçta insanlara her þeyi mübah kýlmýþ, sonra bunlardan dilediðini yasaklamýþtýr. Hakkýnda nas bulunmayan bütün þeyler mübahtýr. Bu ilke, Zahiriye mezhebinin bazý garip sonuçlara ulaþmasýna yol açmýþtýr. Söz gelimi, bir köpeðin yediði ya da içtiði kapta kalan yiyecek veya içecek pisliktir. Bu kabýn temizlenmesi için biri temiz toprakla olmak üzere yedi kere yýkanmasý gerekir. Çünkü bu konuda nas vardýr. Buna karþýlýk domuzun artýðý temizdir. Çünkü bu konuda bir nas bulunmamaktadýr. Durgun bir su, insan idrarýyla pis olur. Oysa domuz idrarý ayný suyu pisletmez. Çünkü insan idrarý hakkýnda nas bulunduðu halde, domuz idrarý hakkýnda nas bulunmamakta, bu da onun temizliðini göstermektedir.
Naslarýn illetlerini ve teþrî hikmetlerini göz önünde bulundurmayan Zahiriye mezhebi bilginleri, Ýslâm hukukunun ayrýntýlarýna iliþkin çok farklý hükümlere ulaþmýþlardýr. Örneðin evlenmeye gücü yeten bir erkeðin evlenmesi, gücü yetmeyenlerin de sýk sýk oruç tutmasý farzdýr. Kiþinin saðlýklý durumdayken ve ölümlük hasta iken yaptýðý tasarruflar ayný ölçüde geçerlidir. Riba, yalnýz kendisini tanýmlayan hadiste geçen altý madde (altýn, gümüþ, buðday, arpa, hurma ve tuz) için söz konusu olabilir. Hac, zekât, keffaret gibi Allah hakký sayýlan bir borcu olan ölünün terekesinden önce bu borçlarý ödenir, sonra sýra kul haklarýna gelir. Mirasýn paylaþýlmasý sýrasýnda hazýr bulunan, ancak varis olmayan akrabalara razý olacaklarý ölçüde pay verilmesi gerekir. Hâkim, saðlýk nedenleri, kayýplýk, geçimsizlik gibi gerekçelerle evliliðe son veremez.
Zahiriye, sadece fýkhî bir mezhep deðil, ayný zamanda itikadî bir mezheptir. Ýtikadî konulardaki baþlýca görüþleri de þöyle özetlenebilir: Allah´ýn birliðinin (tevhid) üç yönü vardýr. Bunlar, Allah´ýn tapýlacak varlýk (mabud) olarak birliði, yaratýcý (halýk) olarak birliði ve niteliklerinde birliðidir. Tevhid, ancak bu üç yönle tamamlanýr. Buna göre, Allah´tan baþka bir varlýða ibadet edilemez. Kullardan hiç birisi aracý edilerek Allah´a yakýnlýk kazanmak için çalýþýlamaz. Her þeyi yaratan Allah´týr. Hiç kimse, bir fiili veya bir nesneyi yarattýðýný söyleyemez. Allah zatýnda olduðu gibi niteliklerinde de birdir. Allah´ýn nitelikleri, O´nun isimleridir. Allah´ýn sýfatlarý olduðu söylenemez. Çünkü Kur´ân´da sýfat kelimesi geçmez.
Müslümanlarýn bir halife seçmeleri vacibtir. Bu görevi yerine getirmemeleri durumunda hepsi günahkâr olur. Halife Kureyþ kabilesinden, akýllý ve erkek birisi olmalý, görev için ortaya çýkmalý, görevlerini bilmeli ve bunlarý yerine getirecek güç ve yeteneðe sahip olmalý, günahlardan uzak durmalýdýr. Halifenin seçimi konusunda üç yol vardýr. Bunlardan birisi, önceki halifenin tavsiyesi; ikincisi, gerekli þartlarý taþýyan bir kiþinin ortaya çýkarak biat istemesi; üçüncüsü de, sað olan halifenin sonraki halifenin seçimini güvenilir bir kiþi ya da kurula býrakmasýdýr.
Büyük günah iþleyen kiþi kâfir sayýlamaz. Bunlar kesin biçimde tevbe ederlerse günahlarý baðýþlanýr. Tevbe etmeden ölmeleri halinde, sevaplarý aðýr gelirse, günahlarý düþer; sevaplarý ile günahlarý eþit olursa, A´raf´ta kalýrlar; günahlarý aðýr gelirse, günahýn fazlalýðý ölçüsünde ceza görürler. Bu cezanýn süresi, ateþin bir kez yüzlerine parlamasýndan elli bin yýla kadar deðiþebilir. Sonra cehennemden çýkarak cennete giderler.
Zahiriye mezhebi doðu Ýslâm dünyasýnda önce Dâvud ez-Zahirî, sonra da oðlu Muhammed tarafýndan yayýldý. Hicri IV. yüzyýlda dördüncü büyük mezheb durumuna geldi. Fakat giderek etkisi azaldý. Buna karþýlýk Ýbn Hazm ile birlikte Batýda, Endülüs´te güç kazandý. Günümüzde izleyicisi kalmayan mezhep, etkisini yetiþtirdiði büyük bilginlerin eserleriyle sürdürmektedir.
radyobeyan