Abid Arif By: neslinur Date: 07 Nisan 2010, 15:39:25
Abid-Arif
Miftâh-un-Necât´ta zikredilen bir hadîs-i þerifte; "Allahü teâlânýn harâm kýldýðý (yasak ettiði) þeylerden sakýn ki, insanlarýn en âbidi olasýn." buyrulmuþtur. (E. Ans. c.1, s. 6) Evliyânýn büyüklerinden Ahmed bin Yahyâ el-Celâ (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine "âbid kimdir?" dediler.Farzlarý vakti girer girmez edâ edip yerine getirendir. buyurdu.Muvahhid kimdir?, suâline i- se; Ýþlerinin hepsini Allah için yapandýr. buyurdu.
Ýskenderiye´de yetiþen büyük velîlerden Dâvûd-i Ýskenderî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Âbidde (Allahü teâlâya çok ibâdet e- dende) ve ârifde nefse düþmanlýk vardýr. Fakat ikisinin düþmanlýklarý farklýdýr. Âbid, nefsinin yaptýklarýnýn kendisi için zararlý olduðunu bildiði için, nefsin yaptýðý iþlere düþmandýr. Ârif ise, iþleriyle birlikte, nefsin kendisine de düþmandýr. Çünkü nefs, Allahü teâlâya düþmandýr."
Büyük velîlerden Ma´rûf-ý Kerhî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Her kim günde üç kere "Allah´ým, Muhammed ümmetini ýslâh et" diye duâ ederse âbidlerden sayýlýr."
Tâbiînin, zâhid, âbid ve müttekilerinden ve velî Sâbit bin Eslem el-Benânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Kendisinde þu iki haslet bulunmayan kimse, diðer bütün hasletleri toplasa da, gerçek mânâda âbid (ibâdet eden) bir kul olamaz. Bu iki özellik, namaz ve oruçtur. Bunlar, o kulun et ve kaný mesâbesindedir."
Allahü teâlâdan baþkasýnýn sevgisini kalbinden çýkaran, O´nu gönülle bilen ve O´nun rýzâsýný kazanmýþ, ermiþ, velî kimselere ârif-i billâh veya yalnýz ârif denir. Künûz-ul-Hakâik´da kaydedilen bir hadîs-i þerîfte þöyle buyrulmaktadýr: "Her þeyin kaynaðý vardýr. Takvânýn (haramlardan sakýnmanýn) kaynaðý âriflerin kalpleridir." Süleymân bin Cezâ, ârif kimsenin alâmetini þöyle belirtiyor: "Susmasý; tefekkürü, Allahü teâlânýn büyüklüðünü düþünmesi, gördüklerinden ibret, ders almasý ve Allahü teâlânýn râzý olup beðendiði þeyleri istemesidir." Bâyezîd-i Bistamî ise; "Ýrfân sâhibi, ârif odur ki: Seninle yediðini, içtiðini, seninle eðlendiðini, alýþ-veriþ ettiðini görürsün; ne var ki, onun kalbi yüce Allah´a baðlýdýr. O´ndan baþka hiç bir derdi yoktur." Yine o; "Ârif boþ yere konuþmaz, devamlý Al- lahü teâlâyý düþünür." demiþtir. Cüneyd-i Baðdâdî de; "Resûlullah efen- dimizin sünnetini terk edeni ve O´ndan gelen edebleri gözetmekte gev- þeklik göstereni ârif zannetme!" îkazýný yapmaktadýr. (Evliyâlar An.c.1, s. 6)
Evliyânýn meþhurlarýndan ve Hanbelî mezhebinin büyük fýkýh âlimlerinden Abdullah-ý Ensârî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri,Sehl-i Tüsterî hakkýnda þöyle anlattý "Ârif; kalbini Allahü teâlâyý düþünmek, u- nutmamak, vücûdunu da, insanlarýn rahmet-i ilâhiyyeye kavuþmalarý için seferber eden kimsedir."
Evliyânýn meþhurlarýndan Abdullah bin Menâzil (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Ârif, gafletten uzak olup, hiçbir zaman kendini be- ðenmez, ucba kapýlýp kibirlenmez."
Kendilerine ?Silsile-i aliyye? denilen büyük âlim ve velîlerin beþincisi olan Sultân-ül-Ârifîn Bâyezîd-i Bistâmî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine "Ârifin alâmeti nedir?" diye sorulduðunda; "Allahü teâlâyý anmakta gevþeklik göstermemektir." buyurdular.
Ýskenderiye´de yetiþen büyük velîlerden Dâvûd-i Ýskenderî (rahme- tul lahi teâlâ aleyh) hazretleri buyurdular ki: "Allahü teâlâyý tanýyan âriflerin, dünyâya düþkün olanlardan kaçýp, onlardan uzaklaþmalarý, onlarýn üzerinde dünyâ cîfesinin pis kokusu duyulup, etrâfý rahatsýz ettiði içindir."
Yine buyurdular ki: "Âriflerden bir zâtýn yanýnda ve sohbetinde bir an bulunmanýn faydasý, babanýn terbiyesinden, öðretmenin zâhirî meseleleri öðretmesinden çok daha fazladýr. Onun bir anlýk terbiyesi, öbürlerinin yirmi yýllýk terbiyesinden daha fazla ve daha tesirlidir. Çünkü onlar dýþ görünüþü terbiye etmeye uðraþýrlar. Ârif zât ise, insanýn bâtýnýný, rûh yapýsýný terbiye eder, yetiþtirir."
Evliyânýn büyüklerinden Ebû Ali Cürcânî rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Ârif; tamamiyle gönlünü Allahü teâlâya, vücûdunu halka hizmete veren kiþidir."
Evliyânýn meþhurlarýndan Ebû Bekr Verrâk (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Dünyâ peþinde koþanlarýn yanýnda, ilim ve mârifet- ten bahseden kimse ârif deðildir."
Derin âlim ve büyük velî Ebû Hamza Horasânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyudular ki: "Allahü teâlâ hakkýnda mârifet sâhibi olan ârif-i billah kimse, maîþetini günü gününe temin eder. Yâni sâdece günlük maîþetini düþünür. Dünyevî maîþetini asgarîye indirerek uhrevî maîþetini âzamiye çýkarýr."
Yine buyurdular ki: "Ârif, ikrâm olunan þeyin yok olmasýndan, eldeki nîmetin gitmesinden ve vâd edilen azâbýn baþa gelmesinden korkar. Ârif maîþetini günü gününe savar, gýdâsýný günlük olarak alýr."
Büyük velîlerden Ebû Saîd bin el-Arabî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Eðer ârife, devamlý dünyâda kalacaksýn denilseydi, üzün- tüsünden ölürdü. Cennet ehli için de, sizler Cennet´ten çýkacaksýnýz de- nilseydi, onlar da üzüntülerinden ölürlerdi."
Tasavvuf büyüklerinden Ebû Yâkûb Nehrecûrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Ebû Yâkûb Sûfî´ye, ârif, Allahü teâlâdan baþka bir þey için esef ve hüzün duyar mý? diye sordum. Dedi ki: "O´ndan baþkasýný görür mü ki esef etsin." "Ârif mahlûkâta, eþyâya hangi gözle bakar?" dedim. "Yok olacak ve yok olmuþ gözüyle bakar." buyurdu.
Büyük velîlerden Fâris bin Îsâ Baðdâdî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: Ârif, her gün korku içindedir. Çünkü o, hesap vaktinin her saat yaklaþtýðýný yakînen bilmektedir.
Sofiyye-i aliyye denilen büyük velîlerden Hallâc-ý Mansûr (rahme-tullahi teâlâ aleyh) hazretleri ile ilgili olarak Abdülmelik Evkâf þöyle anlatýr: "Bir gün üstâdým olan Hallâc-ý Mansûr´a "Ey hocam! Ârif kimdir?" diye sordum. Buyurdu ki: "Ârif o kimsedir ki, Zilkâde ayýndan altý gün kala, Salý günü, H.306 senesinde Baðdât´ta eli ayaðý kesilerek, gözleri çýkarýlarak, baþ aþaðý astýrýlýp, gövdesi yakýlarak, külünü savururlar. "Onun dediði zamâný gözledim. Meðer o söylediði kendiymiþ, o ne söyledi ise aynýný yaptýlar."
Evliyânýn büyüklerinden Ýbn-i Atâullah Ýskenderî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Âriflerin Allahü teâlâdan dileði, O´na hakîkî kulluk yapabilmek ve Allahü teâlânýn emirlerini yerine getirebilmektir."
Anadolu´da yaþayan evliyânýn ve âlimlerin büyüklerinden Ýbrâhim Hakký Erzurûmî (rahmetullahi teâlâ aleyh) bir gün sohbetinde talebelerine þöyle buyurdular: "Ey Müminler! Ýnsan kendi vücûduna dikkatle ba-sa, yaratýcýsýnýn zâtýný öðrenir. Ârif-i billah (Allah´ý bilen) olur. Çünkü bir insan düþünüp, vücûdundan eser yokken, bedenine ve yaradýlýþýna dik- katle baksa, evvelinde iki damla mâyi idi. Ne kemiði, ne eti, ne damarlarý, ne de kaný vardý. Ne rûhu, ne aklý ve ne iz´âný vardý. Fakat sonradan, içi ve dýþý hârikalarla dolu, nice akýl þaþýrtýcý organlar ve gönül sevici güzel ahlâk ile bezenmiþ olan bu vücûd ve rûhun bir yaratýcýsý olduðunu idrâk eder. Bu yaratýcý, kâinâtýn bütün zerrelerine hâkim olur, onlara dilediði gibi tesir eder. Görünen ve görünmeyen her þeyi bilir. Her vücûd, her ogan ve her cüz, hep, onun kudret, hikmet ve rahmetine gömülür. Ýnsan, bedeninin mükemmeliyetine ve organlarýnýn yapý inceliðine, iþleyiþine ve faydalarýna dikkatle bakýnca yaratýcýsýnýn kudretini, büyüklüðünü daha iyi anlar ve O´na, o derece sevgiyle baðlanýr ve bilir ki; bütün bu ince yapýlý makina, duyu organlarý ve kuvvetleriyle, ilim ve tekniðiyle cenâb-ý Hakkýn lütuf, inâyet ve rahmetinin eseridir."
Büyük velîlerden Muhammed bin Fadl Belhî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Ýnsanlarýn en ârifi, Allahü teâlânýn emirlerini yerine getirme husûsunda gayret sarf eden ve Peygamber efendimizin sünnet-i seniyyesine tâbi olanlardýr."
Büyük velîlerden Muhyiddîn-i Arabî (rahmetullahi teâlâ aleyh) "Ârifin niyeti, maksadý olmaz" buyuruyor. Ýslâm âlimleri bu cümleyi þöyle açýklamaktadýrlar: "Allahü teâlâyý tanýyan kimse, belâdan kurtulmak için bir þeye baþvurmaz demektir. Çünkü, derd ve belâlarýn sevgiliden geldiðini, O´nun dileði olduðunu bilmektedir. Dostun gönderdiði þeyden ayrýlmak ister mi ve o þeyin geri gitmesini özler mi? Evet duâ ederek, gitmesini söyler. Fakat, duâ etmeðe emr olunduðu için, bu emre uymakdadýr. Yok sa, gitmesini hiç istemez. O´ndan gelen her þeyi de sever, hepsi kendine tatlý gelir. Evet, çünkü sevgilinin düþmanlýðý, düþmanlar içindir. Dostla- rýna düþmanlýðý, görünüþtedir. Bu ise merhametini, acýmasýný bildirmek- tedir. Böyle düþman görünmesinin, sevene nice faydalarý vardýr, bu an- latýlmakla bitmez. Bundan baþka, dostlarýna düþmanlýk gibi görünen iþler yapmasý, bunlara inanmýyanlarý harâb etmekte, onlarýn belâlarýna sebeb olmaktadýr." buyurdular.
Hindistan´ýn büyük velîlerinden Hâce Muînüddîn-i Çeþtî (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) ölüme hazýrlýklý olmayý tavsiye eder, ölümle ilgili olarak þöyle buyururdu: "Ârif, ölümü dost, rahatlýðý da düþman görür. Allahü te- âlâyý devamlý hatýrlamayý en büyük saâdet bilir. Baþýnýn üstünde dola- þan ölümü düþünerek son yolculuðu için hazýrlýðýný tam yapar."
Kendisi güler yüzlü olup; "Ârifin bir özelliði insanlara karþý devamlý güler yüzlü olmasýdýr." buyururdu.
Evliyânýn büyüklerinden Nûreddîn Cerrâhî (rahmetullahi teâlâ a- leyh) buyurdular ki: "Hakk´ý seven kiþi dâimâ Hakk´ý söyler, sonunda â- riflerden olup, Hakk´ýn lütuf ve ihsânýna kavuþur."
Þam´ýn büyük velîlerinden Rislan Dýmeþkî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine bir gün; "Ârif kime denir?" dediler. buyurdular ki: "Ârif, öyle bir kimsedir ki, Allahüteâlâ onun kalbine bütün varlýklarýn sýrlarýný bir sayfa hâlinde yerleþtirmiþtir. Deðiþik þekillerine raðmen, Allahü teâ- lânýn ihsâný ile onlarýn hepsini idrâk eder, anlar. Yapýlan her iþin sýrrýný çözer. Dünyâ ve melekût âleminde, ister zâhir, açýk, ister bâtýn ve gizli olsun, bütün hareket ve iþlere Allahü teâlâ onu muttalî kýlar. Gözünden perdeyi kaldýrýr. Artýk o, her iþi ve her hareketi, ilim ve keþif yoluyla müþâhede eder, görür. Melekût âlemine yükselir. Orada bir güneþ gibi parlar. Gü- neþe bakýlmadýðý gibi, ona da bakýlamaz. Ârifin, Rabbini tanýyan irfân sâ- hibinin sýfat ve alâmetleri ise þunlardýr:
1) Amellerinin ilme, dîne uygun olmasý. 2) Hallerinde gizliliðe uymasý, gizlemesidir.
Konya´nýn büyük velîlerinden Selâhaddîn Zerkûb (rahmetullahi teâ- lâ aleyh) hazretlerinin hocasý Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî´ye, "Ârif kim- dir?" diye sordular. O da; "Daha bir þey sormadan, onun sonundan ha- ber verendir. O da bizim Selâhaddîn´e mahsustur." buyurdular. Tekrar sordular ki: "Selâhaddîn önceleri, hocamýzýn nûrunu þöyle þöyle gördüm diye anlatýrdý. Þimdi bu gibi hâllerini hiç anlatmýyor. Acaba kalb gözlerine bir perde mi çekildi de söylemiyor?" Mevlânâ da; "Selâhaddîn, þimdi nûr deryâsýna batmýþtýr. Nûrun içinde olduðu için, dýþardaki nûr ona görün- mez. Hattâ kendisi nûr olmuþtur." buyurarak, Selâhaddîn Zerkûb hazretlerinin ne kadar kýymetli, mübârek bir zât olduðunu talebelerine îzâh etti. Selâhaddîn Zerkûb hazretlerinin vâlidesi vefât ettiðinde, kabre koyduktan sonra herkes ayrýlýp giderken, Mevlânâ hazretleri de; "Ey Selâ- haddîn! Bize düþen vazifeyi yaptýk. Artýk gidebiliriz." buyurunca, o da; "Efendim! Benim burada bir mikdâr daha kalmama müsâade eder misi- niz? Zîrâ Münker ve Nekir melekleri geldiler. Vâlideme yardým edeyim." dedi ve mezarýn baþýnda kaldý. Bir müddet sonra tebessüm ederek hocasýna yetiþti.
Ynt: Abid Arif By: aybuke Date: 18 Nisan 2015, 10:36:26
Allah razý olsun
radyobeyan