Ahlak Huy Ruh By: neslinur Date: 07 Nisan 2010, 15:32:03
Ahlak-Huy-Ruh
Tebe-i tâbiînin büyüklerinden Abdullah bin Mübârek (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine "Güzel ahlâký, bir cümlede hülâsa eder misin?" diye sorduklarýnda; "Kýzmamaktýr." buyurdular.Evliyânýn büyüklerinden Gavs-ül-âzam Seyyid Abdülkâdir Geylânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) heybetli idi. Az konuþur, çok sükût eder, konuþtuðunda gâyet câzib, açýk ve net konuþurdu. Þahsý için kýzmaz. Din husûsunda aslâ tâviz vermezdi. Misafirsiz gece geçirmezdi.
Zayýflara yardým eder, fakirleri doyururdu. Ýsteyeni geri çevirmez, iki elbisesi varsa, mutlaka birini isteyene verirdi. Yanýnda oturanlarda; "Ondan daha kerîm ve lütufkâr kimse olamaz." kanâati hâkim olurdu. Sevdiklerinden biri gurbete çýksa, ondan haber sorar, sevgi ve alâkasýný muhâfaza ederdi. Kendisine kötü davrananlarý affederdi. Kötülüklere dalmýþ çok kimse, hýrsýz ve eþkýyâ onun vâsýtasýyla tövbe etti. Köleleri satýn alýp, âzâd ederdi. Verdiði sözü tutar, kimseye karþý kötülük düþünmezdi. Anbarýnda helâlden kazandýðý buðday bulunurdu. Hizmetçisi, kapýda ekmek elinde durur ve halka þöyle seslenirdi:
"Yemek isteyen, ekmek isteyen, yatmak isteyen kimse yok mu? Gelsin!"
Kendisine hediye gelse, yanýndakilere daðýtýr, bir kýsmýný da, kendisine ayýrýrdý. Hediyeye, mutlaka karþýlýk verirdi.
Fakîrlerin ve derviþlerin nafakasýný satýn almak için, vazîfeli hizmetçilerinin, bir baþka iþi olsa, yâhut hastalansalar, kendisi çarþýya çýkar, ceddi Resûlullah efendimize sallallahü aleyhi ve sellem uyarak, ev için lüzûmlu þeyleri satýn alýrdý. Bir toplulukla yolculukta olsa ve bir yerde konaklasalar, kendi eliyle, el deðirmeninde buðday öðütür, hamur yapar, ekmek piþirir, hepsine taksim ederdi. Kendini ziyârete gelenlere saygý gösterir, tevâzu ederdi. Çok günler, et ve yað yemezdi. Bir gün yedi çocuk, ellerinde yarýmþar dirhem ile gelip, her biri yarým dirhemini eline koydu ve satýn aldýrmak istedikleri þeyleri söylediler. Çarþýya gidip, istedikleri þeyleri satýn alarak getirip çocuklara verdi. Gönüllerini hoþ etti.
Evliyânýn büyüklerinden Adiyy bin Müsâfir (rahmetullahi teâlâ a- leyh) buyurdular ki: Ýyi ahlâk; herkese sevdiði þeye göre muâmele et- mektir. Konuþurken, otururken hiç kimseye yabancýlýk çektirmemektir. Mârifet ehli ile otururken, huzûr içinde bulunmaktýr. Gâye bu zâtlardan istifâde ise, bundan baþka yolu yoktur.
Tâbiînin meþhurlarýndan ve hâdîs âlimlerinden Ahnef bin Kays (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Ben þu hususlara çok dikkat ederim. Bunlarý, istifade edeceklere söylerim. Baþkasýna deðil. Birincisi; beni aralarýna almak istemeyenlerin aralarýna girmem. Ýkincisi; beni çaðýrmayan makam ve mevki sahiplerinin kapýsýna gitmem. Ýnsanlarýn muhtâc olduklarý þeyi bana baðýþlamalarýný uygun görmem."
Yine buyurdular ki "Size, sýkýntýsý ve zorluðu olmayan, övülecek bir þey söyleyeyim mi? Güzel ahlâk, çirkin ve beðenilmeyen þeyi terk etmek. En kötü hastalýk da; alçak ve düþük ahlâk, çirkin sözleri söylemek- dir."
Evliyânýn büyüklerinden Ali Nebtîtî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri her yýl Mekke-i mükerreme ve Medîne-i münevvere halkýna elbise, hubûbât ve þeker daðýtýrdý. Verdiði þeylerin gizli tutulmasýný ve verdiðini hiç kimseye bildirmemelerini isterdi. Birisi, onun verdiðini birine anlatsa, bir daha ona bir þey vermezdi. Ali bin Cemâl (Ali Nebtîtî), kendi malýný, talebelerine gelen hediyelere karýþtýrýrdý. Sanki onlarýn içinde kendi malý yokmuþ gibi onlarý talebelerine taksim ederdi.
Tâbiîn devrinde Medîne´de yetiþen büyük âlimlerden Atâ bin Yesâr (rahmetullahi teâlâ aleyh) Allahü teâlâya en çok yaklaþanlarýn, güzel ahlâkta Peygamber efendimize en çon benzeyenler olduðuna iþâret ederek; "Yükselenler hep güzel ahlâklarý sâyesinde yükselmiþlerdir. Ahlâkýn kemâl mertebesine ancak Muhammed aleyhisselâm yükselmiþtir." buyurdular.
Horasan bölesinde yetiþen velîlerden Ebû Bekr-i Ebherî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) ilimde yüksek olduðu gibi, güzel ahlâk sâhibiydi. Ken- disine karþý saygýsýzlýk yapanlarý affederdi. Bir gün çarþýda dolaþýrken, bir manifaturacý dükkanýnýn önünden geçti. Manifaturacýnýn oðlu, Ebû Bekr-i Ebherî´nin sohbetine katýlanlardan birisiydi. O genç, Ebû Bekr-i Ebherî´yi görünce, dükkaný býrakýp peþinden gitti. Manifaturacý, dükkana gelip oðlunu göremeyince çok kýzdý ve hemen onlarýn arkasýndan gidip oðlunu kolundan tuttu. Ona eziyet ederek, alýp dükkana getirdi. Bu hâdi- se Ebû Bekr-i Ebherî hazretlerini çok üzdü. Sabah olunca manifatura- cýnýn kapýsýna, yanýna hizmetçisini alarak geldi. Manifaturacýyý dýþarý çaðýrdý ve ona; "Dün geceyi çok huzursuz geçirdim. Dünyâlýk olarak sâdece þu hizmetçim var. Þâyet dün seni incittiðimden dolayý kabûl edersen, bunu sana verdim gitti. Yok eðer kabûl etmezsen onu azâd ettim gitti." dedi. Manifaturacý hemen af dileyerek; "Olacak þey deðil. Hatâyý, günâhý ben iþledim. Fakat sen özür diliyorsun." dedi. Bunun üzerine Ebû Bekr-i Ebherî; "Doðrusu günâhý sen iþledin, fakat elemi bana eriþti ve beni üzdü." dedi. Bundan sonra manifaturacý yaptýðýna piþman oldu ve tövbe etti. Ebû Bekr-i Ebherî´nin sohbetlerini hiç kaçýrmadý.
Evliyânýn büyüklerinden Ebû Bekr Vâsýtî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri "Ýyi ahlâk; mârifetin kuvveti sebebiyle, kimseye düþman olmaman ve hiç bir kimsenin de sana düþman olmamasýdýr." buyurdular.
Büyük velîlerden Ebû Hafs Haddâd en-Niþâbûrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine "Güzel ahlâk sâhibi olmak nasýl olur?" diye soruldu. Bunun üzerine; "Evliyânýn haklarýna riâyet etmek, dostlar ile iyi geçinmek, küçüklere nasîhat vermek, dünyâ için kimseye düþmanlýk etmemek, baþkalarýný kendi nefsine tercih etmek, dünyâ malý yýðmaktan kaçýnmak, kendi yollarýnda olmayanla sohbeti terk etmek, din ve dünyâ i- þinde yardýmlaþmak." buyurdular.
Büyük velî ve Mâlikî mezhebi fýkýh âlimi Ebû Midyen Maðribî (rah- metullahi teâlâ aleyh) ilimde yüksek derece sâhibi olduðu gibi güzel ahlâk sâhibiydi. Güzel ahlâkla ilgili olarak buyurdular ki: "Fütüvvet, kullarýn iyiliklerini ve güzelliklerini görmek, gýybet ise onlarýn kötülüklerini görmektir.
"Ýnsanlarla birlikte bulunmakta güzel ahlâk, onlarla iyi geçinmektir. Âlimler ile berâber olmakta güzel ahlâk, onlara ihtiyâcý olduðunu bilmek ve onlarý edebe uygun olarak dinlemekle olur. Mârifet ehli ile bulunmakta güzel ahlâk, sükûn üzere, ümitli ve sabýrlý olarak beklemekle olur. Yüksek velî ile berâber olmakta güzel ahlâk, kýrýklýk hâlinde bulunmakla olur."
Niþâbur´da yetiþen büyük velîlerden Ebû Muhammed Râzî (rahme- tullahi teâlâ aleyh) sohbetlerinde buyurdular ki: "Ahlâk, Allahü teâlânýn sana ihsân ettiklerini büyük, senin O´nun rýzâsý için yaptýklarýný küçük görmendir."
Büyük velîlerden Ebû Osman Maðribî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Güzel ahlâk, Allahü teâlânýn takdirine râzý olmaktýr."
Büyük velîlerden Ebû Saîd bin el-Arabî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Allahü teâlâ, dostlarýnýn bâzý ahlâkýný düþmanlarýna ver- miþtir. O ahlâk ile Allah dostlarýna yardým ederler, bu sebeple Allah dostlarý da rahat ederler
Evliyânýn büyüklerinden Hâris el-Muhâsibî (rahmetullahi teâlâ a- leyh) hazretlerinin, rivâyet ettiði bir hadîs-i þerîf þöyledir: Ebüdderdâ haz- retleri haber verdi. Resûlullah efendimiz buyurdular ki: "(Kýyâmet günü) Mîzânda en aðýr gelecek olan þey, güzel ahlâktýr."
Muhâsibî hazretleri buyurdular ki: "Eziyetlere katlanmak, kýzmamak, güler yüzlü ve tatlý sözlü olmak, güzel ahlâktandýr."
Tâbiînin ve bu devirdeki evliyânýn en büyüklerinden Hasan-ý Basrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Müminin ahlâký, zenginlikte iktisâd, geniþlikte þükür, belâ ve musîbet zamânýnda sabýrdýr."
Evliyânýn büyüklerinden Ýbn-i Atâ (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyur- dular ki: "Ahlâk iyi olmadýktan sonra, kýlýnan namazýn, tutulan orucun çok olmasýnýn önemi yoktur. Hattâ sadaka ve mücâhede (nefsini yenmeye çalýþma) bile hiçtir. Bu yolda yükselenler, ne namazla, ne de oruçla yükseldiler. Ne sadaka ile, ne de mücâhede ile üstün dereceler buldular. Yükselen, ancak iyi huyla yükseldi. Çünkü Resûl-i ekrem efendimiz; "Kýyâmet günü, bana en yakýn olanýnýz, huy ve ahlâk bakýmýndan en güzel olanýnýzdýr."
Ýbn-i Atâ hazretleri bir gün dostlarýna; "Yükselenler ne sebeple yük- selirler?" diye suâl etti. Orada bulunanlardan bir kýsmý; "Çok oruç tutmakla." dedi. Bir kýsmý; "Nefse istemediði þeyleri zorla yaptýrmaya çok devâm etmekle." dedi. Diðer bir kýsmý da; "Kendinin muhâsebesini yapmakla, nefsi hesâba çekerek doðruya yönelmekle." dedi. Bir kýsmý ise; "Cömertlik yapmakla." dedi. Bunun üzerine Ýbn-i Atâ; "Yüksek derecelere üstünlüklere kavuþanlar, ancak güzel ahlâk ile kavuþtular. Allahü teâlâya mahlûkât içinde en yakýn olan, Muhammed aleyhisselâmdýr. O´nun yolunda olanlar, güzel ahlâk sâhibi olanlardýr." buyurdular.
Þam´ýn büyük velîlerinden Rislan Dýmeþkî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine güzel ahlâktan sorulunca; "Güzel ahlâk þunlardýr: 1) Gücü yettiði halde affetmek, 2) Her hâlükârda tevâzu üzere olmak, 3) Karþýlýk beklemeden ve baþa kakmadan vermek, baðýþlamak." buyurdular.
Yine buyurdular ki: "Ahlâkýn en güzeli, gücü yettiði halde affetmek ve kendi ihtiyâcý olan þeyi cömertçe vermektir."
Büyük ve meþhûr velîlerden Sýrrî-yi Sekatî (rahmetullahi teâlâ a- leyh) buyurdular ki: "Farzlarý yapmak, haramlardan kaçmak, gafleti terk etmek, Allahü teâlânýn kendilerini çok sevdiði, evliyâsýnýn ahlâkýndandýr."
Büyük velîlerden Þâh Þücâ Kirmânî (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: ?Güzel ahlâk, baþkalarýna eziyet etmemek ve güçlüklere katlanmaktýr.?
Konya´ya gelen büyük velîlerden Þems-i Tebrîzî (rahmetullahi teâlâ aleyh) Peygamber efendimizin güzel ahlâkýný örnek alýp, bütün iþlerini, âdetlerini, ahlâkýný O´na uydurmaya gayret ederdi. Þâyet bir kimseden rahatsýz olsa; "Yâ Rabbî! Bu kimsenin malýný ve çocuklarýný çok eyle" derdi. Çünkü, Peygamber efendimiz de böyle duâ ederdi. Resûlullah efendimizin bedduâ etmek âdetleri deðildi.
Þems-i Tebrîzî hazretleri; "Eðer bir kimse bana âhiretim ile ilgili bir defâ iyilik edip, dünyâ ile ilgili binlerce kötülük etse, ben onun bir defâ yaptýðý iyiliðe nazar ederim. Çünkü iyi ahlâk bunu icâbettirir." buyururdu.
Þems-i Tebrîzî hazretlerine bir þey ikrâm etseler veya bir þey istediðinde getirseler, onlara mutlaka karþýlýðýnda bir þey verirdi. Ayrýca bu iyiliði yapanlara teveccüh ve duâ ederdi. Onun duâsýna kavuþanlarýn kalb gözleri açýlýr, keþif, kerâmet sâhibi olurlardý.
Tebe-i tâbiînin büyüklerinden, hadîs, fýkýh ve kýrâat âlimi, velî Yûsuf bin Esbât (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: ?Güzel ahlâkýn alâ- metleri; arkadaþýnýn söylediðine itiraz etmeyip, kabûl etmek. Kendine ve herkese ve hattâ her mahlûka karþý merhametli ve insaflý olmak. Kimse- nin aybýný araþtýrmamak. Baþkasýnda bir kusur görünce, dalgýnlýkla olmuþtur istemiyerek yapmýþtýr diyerek iyiye yormak. Kendisinden özür dileyenlerin özürlerini kabûl etmek. Baþkalarýndan gelen sýkýntý ve eziyetlere sabýr ve tahammül etmek. Baþkalarýnýn kusurlarýný araþtýrmak yerine, kendi kusur ve kabahatlerini düþünüp araþtýrmak, düzeltmeye ça- lýþmak. Büyük-küçük herkese karþý edebli, tatlý dilli, güler yüzlü olmaktýr.?
Tâbiînin meþhurlarýndan ve hâdîs âlimlerinden Ahnef bin Kays (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine hilmin ne olduðunu sordular. Cevap olarak; "Alçak gönüllü ve sabýrlý olmak." buyurdular.
Yine buyurdular ki: "Hilm, yumuþaklýk bana insanlardan daha çok yardýmcýdýr."
Anadolu velîlerinden Çelebi Cemâleddîn (rahmetullahi teâlâ aleyh) hiç kýzmazdý. Dostuna, düþmanýna ayný muâmelede bulunurdu. Onun bu geniþ müsâmahakâr hâlini anlayamayanlar; "Bu kadar yumuþaklýðýn, insanlara karþý bu kadar tahammül ve sabýr göstermenin mânâsý nedir?" þeklinde sözler söylediklerinde; "Hilm, yumuþaklýk kýlýcý, demir kýlýçdan, hattâ yüz zafere sebeb olan kýlýçdan daha keskindir." diye cevap verirdi. Onun hilmi, güzel ahlâký ve yaþayýþý zamânýndaki insanlar arasýnda gýbta ile, imrenerek konuþuldu.
Basra´da yetiþen evliyânýn büyüklerinden Ebû Abdullah el-Basrî (rahmetullahi teâlâ aleyh) gâyet yumuþak huylu ve tatlý sözlü olup, her- kese yumuþaklýk ile davranýlmasýný tavsiye etti. Bu hususta; "Bir kimse, ayýplarýnýn örtülmesini ve gizlilik perdesinin yýrtýlmamasýný isterse; kendisine âsî ve kaba davranana hilm ve yumuþaklýk göstersin. Elinde olan þeylerle insanlara ihsân ve ikrâmda bulunsun." Buyurdular.
Tâbiînin büyüklerinden, meþhûr bir âlim ve velî Þa´bî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretleri´nin þu beyti, insanlar arasýnda çok söylenilegel- miþtir: "Gerçek hilm (yumuþaklýk ve kemal) hoþnutluk zamanýnda deðil, gazap ve kýzgýnlýk zamanýnda belli olur."
Tâbiîn devrinde yetiþen büyük âlim ve velî Vehb bin Münebbih (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Ýnsan, Allahü teâlâya ibâdet et- mediði müddetçe halîm, yumuþak olamaz."
Büyük ve meþhûr velîlerden Sýrrî-yi Sekatî (rahmetullahi teâlâ a- leyh) buyurdular ki: "Ýyi huy, baþkalarýný incitmemek ve onlardan gelen sýkýntýlara katlanmaktýr."
Tanýnmýþ büyük evlîyadan Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) hazretlerine bir gün, kötü huylu ve kötü tabiatlý kimseler- den soruldu. Bunun üzerine þu ibretli hâdiseyi anlattý: "Bir gün bir akrep bir ýrmaðýn kenarýnda dolaþýyordu. Birdenbire bir kaplumbaða akrebin yanýna gelip ona; "Burada ne yapýyorsun?" dedi. Akrep; "Ben ýrmaðýn ö- te yanýna geçmek için bir çâre arýyorum. Çünkü benim bütün yavrularým ýrmaðýn öte yanýndadýr." diye söyledi. Kaplumbaða da þefkati ve yaban- cýya iyi davranmasý sebebiyle onu en yakýn bir akrabâsýymýþ gibi sýrtýna alýp su üzerinde yüzmeye baþladý. Irmaðýn ortasýna gelince akrebin sokmak arzusu uyandý. Kaplumbaðanýn sýrtýnda iðnesini dokundurdu. Kaplumbaða; "Ne yapýyorsun?" diye sordu. Akrep; "Hünerimi gösteriyorum. Sen bana iyilik edip yarama merhem koydun. Ben de sana iðnemi sokuyorum. Benim göstereceðim þefkat de ancak budur." dedi. Bunun üzerine kaplumbaða hemen suya daldý. Akrep de boðulup gitti." Mevlânâ hazretleri bundan sonra þu beytleri okudu: "Câhil, yakýnlýk gösterse de sonunda câhilliðinden ötürü seni incitir." Sonra da; "Ahmaðýn sevgisi, a-yýnýn sevgisine benzer. Onun kini sevgi, sevgisi kindir. Haydi kötü nefsi öldürün. Bu hususta ihmal göstermeyin. Onu diri býrakmayýn. Çünkü o akreptir." buyurdular.
Evliyânýn büyüklerinden Ebû Bekr Vâsýtî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine "En kötü huy nedir?" dediler. Buyurdular ki: "En kötü huy; takdir edilene, karþý durmaktýr. Ezelde takdir edileni, arzu ve duâ ile deðiþtirmeyi istemektir."
Evliyânýn meþhurlarýndan Ebû Bekr Verrâk (rahmetullahi teâlâ a- leyh) buyurdular ki: "Kötü huydan, haramdan sakýnýr gibi sakýnýnýz."
"Avâmýn (sýradan halk) kalbleri saf, dilleri temiz olmalý ve bunlar nâmusunu korumalýdýr. Bu huylardan nasipsiz olanlarýn iþi gücü kötülük olur. Onlar þeytana iþ býrakmazlar."
"Kötü istekler, insana hâkim olunca kalp kararýr. Netîcesinde göðüs, kalp daralýr, huy kötüleþir, sevilmez olur. Zulmetmeye baþlar. Bu artýk insan deðildir. Ýnsan kýlýðýnda bir þeytandýr."
Evliyânýn büyüklerinden Fudayl bin Ýyâd (rahmetullahi teâlâ aleyh) kötü huylu kim olursa olsun, onun zararýndan sakýndýrýr, iyi kimselerle görüþmeye teþvik için; "Kötü huylu birinin bana arkadaþ olmasýndan ziyâde, güzel huylu günahkâr birisinin arkadaþ olmasýný arzu ederim." derdi.
Fýkýh, hadîs ve tasavvuf âlimlerinden Hamdûn-ý Kassâr (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Geçmiþ büyüklerin ahlâk ve yaþayýþla- rýný inceleyen, kendi kusurlarýný anlar ve büyüklerden geri kalma sebep- lerini öðrenir. Eshâb-ý kirâmýn, Selef-i sâlihînin, velîlerin hayat hikâyeleri- ni okumak, iyi huylu olmaya sebeb olur."
Yine buyurdular ki: "Bir sarhoþla karþýlaþýrsan, ona buðzetme, kötü söyleme, çünkü, o duruma sen de düþebilirsin."
"Size iki þey tavsiye ediyorum; 1) Âlimlerle sohbet edin, 2) Câhillerden uzaklaþýn."
"Cömertlik kadar güzel, cimrilik kadar çirkin bir huy bilmiyorum."
Cezâyir´de yetiþen, hadîs, kelâm, mantýk ve kýrâat âlimi Senûsî (rah- metullahi teâlâ aleyh) yumuþak huylu ve çok sabýrlý bir zât idi. Baþkala- rýndan, kendisini üzecek, incitecek bir söz duysa, buna kýzmadýðý ve gü- cenmediði gibi, yüzünü bile ekþitmezdi. Tebessüm ederek, güzel konuþ- maya devâm ederdi. Hiçbir kimseye kin tutmazdý. Ýtikâdý bozuk ve çeþitli uygunsuz hâlleri sebebiyle sevmediði bir kimse ile karþýlaþsa, bunu ona belli etmez, yine yumuþak ve neþeli konuþurdu. Hattâ o kimse; "Bu zât beni çok seviyor." zannederdi.
Senûsî hazretleri, "Ýnsanýn, yürürken bile yumuþak ve mülâyim olmasý, önüne bakarak yürümesi, karýnca gibi, yerde bulunabilecek ufak bir canlýya bile zarar vermemek için dikkatli olmasý gerekir." buyururdular. Bir defâ, bir kimsenin merkebini dövdüðünü gördü, çok üzüldü; "Ey mübârek! Yumuþak huylu ol!" diyerek, onu dövmekten men etti. Mektep- teki muallimlere, çocuklarý terbiye ederken onlarý dövmemelerini tenbih ederdi.
Senûsî hazretlerinin talebeleri derler ki: "Biz, ondan daha güzel huy- lu birini görmedik. Kimseye kýzýp sinirlenmediði gibi, yüksek sesle bile konuþmazdý. Kendisine mahsus olan, onunla tanýndýðý bir elbisesi yoktu. Gâyet sâde bir þekilde giyinirdi."
Evliyânýn meþhurlarýndan Ebû Bekr bin Sa´dân (rahmetullahi teâlâ aleyh) buyurdular ki: "Ruhlar, nurdan yaratýldý ve karanlýk heykellere, yâ- ni bedenlerde yerleþtirildi. Ruh kuvvetli olursa, akýl ile hemcins olur ve ona Allahü teâlânýn nurlarý yaðmaya baþlar. Nefsin zulmeti gider. Böy- lece nefs, akýl ve rûhun nurlarýyla rûhânî bir varlýk olur ve nefs, rûh ile berâber aklýn emrine, yoluna girer. Ruhlar ise gelmiþ olduklarý gayb hazînelerine dönerler ve kaderin akýþýný öðrenirler. Ruh, kaderden cereyân eden þeylere muttalî olup, öðrenince, kazâ ve kaderden gelen her þeye râzý olur. Ýþte bu, rûhun hâllerinin latîfelerinden birisidir."
Evliyânýn büyüklerinden ve Þafiî mezhebi fýkýh âlimi Ýbn-i Kavvâm (rahmetullahi teâlâ aleyh) hakkýnda Þemseddîn Hâbûrî þöyle anlatýr: "Bir gün Ýbn-i Kavvâm´ýn ziyâretine gitmek için yola çýktým. Yolda kendi ken- dime; "Ebû Bekr bin Kavvâm´ýn yanýna vardýðým zaman, ona rûhun ne olduðunu sorayým." diye düþündüm. Yanýna girince; Ebû Bekr bin Kav- vâm sohbet etmeye baþladý. Çok heybetli olduðu için, heybetinden ona ne soracaðýmý unuttum. Daha sonra Ýbn-i Kavvâm´ýn yanýndan ayrýldým ve tam sefere çýkacaðým zaman, Ebû Bekr bin Kavvâm´ýn bir talebesi benim yanýma gelerek; "Hocamýz seninle konuþmak ister." dedi. Yanýna varýnca bana; "Yâ Ahmed sen Kur´ân-ý kerîmi okudun mu? diye sorunca; "Evet efendim, okudum." dedim. Bunun üzerine bana; "Ey evlâdým! Ýsrâ sûresi 85. âyet-i kerîmesini oku." deyince, âyet-i kerîmeyi okudum. Âyet-i kerîmede, Allahü teâlâ meâlen; "(Ey Resûlüm) bir de sana rûhtan (rûhun hakîkatýndan) soruyorlar. De ki: Rûh, Rabbimin bildiði bir iþtir ve size ilimden ancak az bir þey verilmiþtir." buyuruyor. Sonra bana dönerek; "Evlâdým! Bak, Resûlullah efendimizin konuþmadýðý rûh hakkýnda ben nasýl konuþurum?" buyurdu."
Büyük velîlerden Muhyiddîn-i Arabî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine, "Ruhlar ile nasýl görüþüyorsunuz?" diye sordular. Onlara verdi- ði cevapta; "Üç þekilde: 1) Rüyâ yoluyla, 2) Onlarýn rûhâniyetlerini dâvet edip görüþerek, 3) Bedenimden rûhumu ayýrýp, rûhumla onlarýn yanýna giderek" buyurdu.
Konya´da yetiþen velîlerin büyüklerinden Sultan Veled (rahmetullahi teâlâ aleyh) H.712 de seksen dokuz yaþýnda iken ölüm hastalýðýna yaka- landý. Hastalýðý sýrasýnda, yedi gün Konya´da zelzele oldu. Herkesin telâþa düþtüðünü görünce onlara; "Üzülmeyiniz ve telâþ etmeyiniz. Bu, benim vefât edeceðimin haberidir. Zâhiren aranýzdan ayrýlacaðým fakat bâtýnen sizinle berâber olacaðýmdan hiç þüpheniz olmasýn. Allahü teâ- lânýn velî kullarý, vefât ettikleri hâlde, rûhlarý ile izin verilen her tarafý do- laþýr, darda kalanlara, dost ve yakýnlarýna yardýmda bulunur." buyurdu. Receb ayýnýn onuna rastlýyan Cumartesi gecesi, Kelime-i þehâdet getirerek fânî hayâta vedâ etti.
Evliyânýn büyüklerinden Þihâbüddîn Ba´levî (rahmetullahi teâlâ aleyh) hazretlerine bâzý kimselerin, büyük âlim Ahmed bin Îsâ´ya âit olduðu söylenen kabrin, hakîkatte onun kabri olmadýðýný söyledikleri ar- zedildi. Bunun üzerine Þihâbüddîn Ba´levî, Ahmed bin Îsâ´nýn kabrini ziyâret etti. Kabri ziyâret esnâsýnda, bir heybet hâli onu kapladý. Bu hâli geçtikten sonra; "Ýmâm Ahmed bin Îsâ´nýn rûhâniyeti ile görüþtüm. Ona, buranýn kabri olup olmadýðýný sordum. O da bana; "Evet, kabrim hakîkaten burasýdýr" dedi. Sonra ona bir hâcetimi, ihtiyacýmý arz ettim. Bana, hâcetimin kolaylýkla halledileceðini söyledi" dedi. Sonra Bûr denen köydeki câmiye gitti. Oturur oturmaz o hâceti yerine geldi.
Evliyânýn büyüklerinden Tâc-ül-Ârifîn Seyyid Ebü´l-Vefâ (rahmetul- lahi teâlâ aleyh) hazretlerinin vefâtýna, talebelerinden biri çok üzüldü. Definden sonra onu mezarýn baþýndan bir türlü ayýramadýlar. Bir gün bir atlý peydah oldu. Talebe baþýný kaldýrýp atlýya baktýðýnda heybetli bir kim- senin kýr bir ata binip geldiðini gördü. O tarafa bakmaya cesâret e- demedi. O atlý iyice yaklaþýp, selâm verdi. Talebe selâmý aldý. Bu sesi tanýmýþtý. Ýyice bakýnca onun Ebü´l-Vefâ hazretleri olduðunu anladý. Hemen yanýna koþup ellerini öptü ve; "Efendim, sizin için öldü diyorlar siz ölmemiþ miydiniz?" dedi. Ebü´l-Vefâ hazretleri buyurdu ki: "Ey oðul, doðru söylerler. Fakat sen iyi bilesin ki, cesetler ölür, ruhlar ölmez. Þimdi evine git. Bu sýrrý ehil olmayan kimselere söyleme. Beni ne zaman görmek istersen buraya gel!"
Ynt: Ahlak Huy Ruh By: ceren Date: 29 Haziran 2016, 23:05:08
Esselamu aleykum.Kisi yaptigi ibadet ile allaha tevekkul ile ahlakini kazanir ve huyunu islam ile degistirir.Ve ruhunu islam ile besler ve islam icin reslim eder.Rabbim razi olsun paylasimdan reyyan abla...
radyobeyan