Kütübü Sitte
Pages: 123
İçecekler By: sumeyye Date: 07 Nisan 2010, 12:30:56
İçecekler





İÇECEKLER BÖLÜMÜ
UMUMÎ AÇIKLAMA
BİRİNCİ BÂB
İÇME ÂDÂBI
BİRİNCİ FASIL
AYAKTA İÇMENİN HÜKMÜ
A) CEVAZ İFÂDE EDEN HADİSLER
B) AYAKTA YEYİP İÇMEKTEN MEN EDEN HADİSLER
İKİNCİ FASIL
KAPLARIN AĞZINDAN İÇMENİN HÜKMÜ
A) CEVAZ İFADE EDEN HADİSLER
B) SU KABININ AĞZINDAN İÇMEYİ YASAKLAYAN HADİSLER
ÜÇÜNCÜ FASIL
İÇERKEN NEFES ALIP-VERMEK
DÖRDÜNCÜ FASIL
İÇENLERİN ÖNCELİK SIRASI
Büyüğün Takdimi Meselesi
BEŞİNCİ FASIL.
KAPLARIN AĞIZLARININ ÖRTÜLMESİ
ALTINCI FASIL
MÜTEFERRİK HADİSLER.
İKİNCİ BÂB
ALKOLLÜ İÇKİLER VE ŞIRALAR.
ALTINCI FASIL
BAZI İLAVELER
UMUMÎ AÇIKLAMA
BİRİNCİ FASIL
HER SARHOŞ EDİCİ HARAMDIR
İKİNCİ FASIL.
ALKOLLÜ İÇKİLERİN TAHRİMİ, İÇENLERİN ZEMMİ
ÜÇÜNCÜ FASIL
HAMRIN TAHRİMİ VE YAPILDIĞI MADDELER
DÖRDÜNCÜ FASIL
HARAM VE HELAL OLAN ŞEYLER
BEŞİNCİ FASIL.
HARAM VE HELAL OLAN KAPLAR.
ALTINCI FASIL
BAZI İLAVELER
İslâm´ın Hamr´a (İçki Ve Uyuşturuculara) Bakışı Ve Onlarla Mücadele Metodu
Yasağın Ağırlığı
Hamr´ın Durumu
Hamr Nedir?.
İçki Dışındaki Uyuşturucular Meselesi
Yasakta Şiddet
İslâm´ın Mücadele Metodu
Metodun Mahiyeti
1) Yasak Tedricî Olarak Gelmiştir
Kur´ân-ı Kerîm´de Görülen İlâhî Emirler
Tersine Tedrîc
2) Yasağın Dînî, Îmanî Bir Mesele Olarak Ele Alınması
Hissî İkrah
3) Müessir Mücadeleye Giden Yol; Yasağın Maddî Müeyyide İle Korunması
Hülasa
Rusya´da İdeolojinin Birinci Aleti
Alkol Niye Yaygın?
Alkolperestlik

İÇECEKLER BÖLÜMÜ
(Bu bölümde iki bâb vardır)
BİRİNCİ BÂB
İÇME ÂDÂBI
(Bu bâb altı fasıldır)
BİRİNCİ FASIL
AYAKTA İÇMENİN HÜKMÜ VE BUNUN CEVAZI
İKİNCİ FASIL
KAPLARIN AGZINDAN İÇMENİN HÜKMÜ
ÜÇÜNCÜ FASIL
İÇERKEN NEFES ALIP VERMEK
DÖRDÜNCÜ FASIL
İÇENLERİN ÖNCELİK SIRASI
BEŞİNCİ FASIL
KAPLARIN AGIZLARININ ÖRTÜLMESİ
ALTINCI FASIL
MÜTEFERRİK HADİSLER
İKİNCİ BÂB
ALKOLLÜ İÇKİLER VE ŞIRALAR
(Bu bâb altı fasıldır)
BİRİNCİ FASIL
HER SARHOŞ EDİCİ HARAMDIR
İKİNCİ FASIL
ALKOLLÜ İÇKİNİN TAHRİMİ, İÇENİN ZEMMİ
ÜÇÜNCÜ FASIL
İÇKİNİN TAHRİMİ VE YAPILDIGI MADDELER
DÖRDÜNCÜ FASIL
HARAM VE HELÂL OLAN ŞIRALAR
BEŞİNCİ FASIL
HARAM VE HELÂL OLAN KAPLAR
ALTINCI FASIL
BAZI İLAVELER
 

Ynt: İçecekler By: sumeyye Date: 07 Nisan 2010, 12:31:32

UMUMÎ AÇIKLAMA

İnsan olarak, hayatımızı yakından ilgilendiren şeylerden biri içeceklerimizdir. İçecek deyince sadece meşrubât kelimesiyle ifade edilen gayr-i zarurî şeyleri kasdetmiyoruz. Buna su gibi zarurî içeceğimiz dahil olduğu gibi serinletici, ferahlatıcı, iştah açıcı, hazmettirici, şifa verici vs. nev´inden çeşitli meyve suları, şıralar, şerbetler, maden suları, ayran, çay, kahve, şurup... hepsi dahildir. Hatta dînen haram edilmiş olan sarhoş edici alkollü içkiler de buraya dahildir.

Cennet nimetleriyle ilgili birçok Kur´ânî tasvirlerin, cennetteki içeceklerimize yer vererek onların isimleri, vasıfları, kapları ve onlardan istifade şekilleri üzerinde mükerrer teferruatlara inmiş olması da içecek meselesinin insan hayatındaki ehemmiyetini görteren bir delil teşkil etmektedir.[1]

Hayatımızın en tâlî meselelerine bile yer verip açıklık getiren, o husustaki en doğruyu, en sağlıklı tarzı ve rüşdü beyan eden dînimizin içecek gibi son derece ehemmiyetli, her günümüzü ilgilendiren bir meselede daha çok rehberlik edeceği açıktır. Gerçekten de İslâm dîni içeceklerimiz hususunda pek çok teferruâta şâmil hükümler getirmiş, âdâblar beyan etmiştir. Sözgelimi, neler içilir, neler içilmez? İçilenler nasıl ve ne miktarda içilmelidir? İçeceklerimizin vasıfları neler olmalıdır? Ayakta mı, oturarak mı içmeliyiz, kaç yudumda içmeliyiz? Bir solukta içmenin faydası mı var, zararı mı? Aç karna mı, tok karna mı içmeli?... Soruları daha da artırabiliriz. Bunların cevabı "İslâm´a has içme" ve "müslüman içecekler"in mahiyetini ortaya koyar.

İçeceklerimizle ilgili meselelere hem iki cihanımızın da rehberi olan Kur´ân-ı Kerîm´de, hem de sevgili Peygamberimiz (aleyhissalâtu vesselâm)´in hadislerin de yer verilmiştir. Kütüb-i Sitte mecmuâlarının her birinde istisnasız Kitâbu´l-Eşribe bölümleri vardır. Diğer tanınmış hadis kitaplarımızda da aynı şekilde içeceklerle ilgili bölümler yer alır, zîra bu mevzuda pek çok hadis vârid olmuştur.

Şu halde İslâm´ımızın kemâli, içeceklerle ilgili ahkâm ve âdâbı bilip onlara riâyet etmemize bağlıdır.

Ynt: İçecekler By: sumeyye Date: 07 Nisan 2010, 12:32:55
BİRİNCİ BÂB

İÇME ÂDÂBI



(Bu bâb altı fasıldır)



*



BİRİNCİ FASIL



AYAKTA İÇMENİN HÜKMÜ VE BUNUN CEVAZI



*



İKİNCİ FASIL



KAPLARIN AGZINDAN İÇMENİN HÜKMÜ



*



ÜÇÜNCÜ FASIL



İÇERKEN NEFES ALIP VERMEK



*



DÖRDÜNCÜ FASIL



İÇENLERİN ÖNCELİK SIRASI



*



BEŞİNCİ FASIL



KAPLARIN AGIZLARININ ÖRTÜLMESİ



*



ALTINCI FASIL



MÜTEFERRİK HADİSLER





BİRİNCİ FASIL

AYAKTA İÇMENİN HÜKMÜ

A) CEVAZ İFÂDE EDEN HADİSLER:


ـ1ـ عن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]سَقَيْتُ النَّبىَّ # مِنْ مَاءِ زَمْزَمَ فَشَرِبَ وَهُوَ قَائمٌ[. أخرجه الخمسة إ أبا داود.وفي رواية: »اسْتَسْقَى وَهُوَ عِنْدَ الْبَيْتِ فَأتَيْتُهُ بِدَلْوٍ«.وَزاد في رواية: »فَحَلَفَ عِكْرِمَةُ مَا كَانَ يَوْمَئِذٍ إَّ عَلى بَعِيرٍ« .



1. (2241)- İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a zemzemden sundum, ayakta olduğu halde içti."[2]

Bir rivâyette: "Resûlullah Beytullah´ın yanında iken su istedi, ben ona bir kova getirdim" denmiştir.

Bir diğer rivâyette şu ziyade gelmiştir: "İkrime o gün (Resûlullah´ın) deve üzerinde olduğu hususunda yemin etti."[3]



ـ2ـ وفي رواية الترمذي والنسائى ]شَرِبَ رسولُ اللّهِ # مِنْ زَمْزَمَ وَهُوَ قَائِمٌ[ .



2. (2242)- Tirmizî ve Nesâî´nin bir rivâyetinde şöyle denmiştir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) zemzemi ayakta içti."[4]



ـ3ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]كُنَّا نَأكُلُ عَلى عَهْدِ رَسولِ اللّهِ #. وَنَحْنُ نَمْشِى وَنَشْرَبُ وَنَحْنُ قِيَامٌ[. أخرجه الترمذي وصححه .



3. (2243)- İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Biz, Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) devrinde yürürken yer,ayakta iken içerdik."[5]



AÇIKLAMA:



Müteâkiben (2245-2246. nci hadisler) görüleceği üzere, bir kısım hadisler yürürken yemeyi ve ayakta su içmeyi yasaklarken, bazı hadisler bunların cevazını ifade etmektedir. Âlimler rivâyetlerde ortaya çıkan bu farklı durum üzerine değişik fikirler ileri sürmüşler, münakaşalar etmişlerdir. Sadedinde olduğumuz İbnu Abbâs hadisini Buhârî´nin Kitâbu´l-Eşribe´de "Ayakta içmek" şeklinde isimlendirdiği bir bâbta kaydetmiş olmasını İbnu Battal şöyle yorumlar: "Buhârî, bu başlıkta işaret eder ki, ayakta içmenin mekruh olduğunu ifade eden rivâyetler, nezdinde sahih değildir." "Buhârî´ye göre ihtilaf halinde hüküm sabit olmaz" diyerek İbnu Battal´a katılmayanlar olsa da ayakta su içmeye veya yürürken yemeye âlimler haram dememişler, bu bâbta gelen nehyi kerahet-i tenzihiyeye hamletmişlerdir. Ayakta su içmenin cevâzıyla ilgili olarak Hz. Ali´den, İbnu Ömer´den, Sa´d İbnu Ebî Vakkas ve diğer bir kısım başka sahabilerden (radıyallâhu anhüm ecmaîn) rivâyetler gelmiştir. Hz. Enes´ in bir rivâyetine dayanan Hasan Basrî, İbrahim Nehaî ve Katâde gibi bazı selef büyüklerinden de ayakta su içmenin mekruh olduğu hükmü rivâyet edilmiştir.

Şu halde esas olan cevaz maal kerâhedir.[6]



ـ4ـ وعن مالك: ]أنَّهُ بَلَغَهُ أنَّ عُمََرَ وَعُثْمَانَ وَعَلِيّاً رَضِيَ اللّهُ عَنْهم كَانُوا يَشْرَبُونَ قِيَاماً[ .



4. (2244)- İmam Mâlik´e ulaştığına göre Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali (radıyallâhu anhüm) ayakta oldukları halde (su) içiyorlardı."[7]



AÇIKLAMA:



Burada büyük Sahabinin ayakta içtiği görülmektedir. Bu rivâyet, her ne kadar İmam Mâlik´in belâgâtından (yani muallak olarak zikrettiği) hadislerinden biri ise de hadis sahihtir, çünkü onun belağlarının sahih olduğunda ulema tahkike dayanarak ittifak etmiştir. Üstelik, başka sahabelerin de ayakta içtiklerine dair rivâyet gelmiştir. Sözgelimi, Muvatta´nın aynı bâbta kaydettiği örnekler arasında Abdullah İbnu Ömer, Abdullah İbnu Zübeyr´in de ismi geçer, bunlar da ayakta içmişlerdir. Ayrıca Hz. Âişe ve Sa´d İbnu Ebî Vakkas (radıyallâhu anhümâ)´ın da bunda bir beis görmediklerine dair rivayet mevcuttur.

Zürkânî, Hz. Ebû Bekr´in de ayakta su içtiğine dair Cübeyr İbnu Mut´im rivâyetini zikrettikten sonra şöyle der: "Bu rivâyette ayakta su içmenin kerâhetsiz cevazına dair delil vardır. Nitekim şu da sahih rivâyetlerden biridir:

"Benden sonra Hulefâ-i Râşidîn´in sünnetine uymanız gerekir. Onların sünnetine dört elle sarılın. Benden sonra bilhassa ikisine uyun: Ebû Bekir ve Ömer."

Ayakta içmeyi men eden hadisler de var, onlar ve gerekli açıklamalar müteâkiben zikredilecek.[8]



Ynt: İçecekler By: sumeyye Date: 07 Nisan 2010, 12:33:44
B) AYAKTA YEYİP İÇMEKTEN MEN EDEN HADİSLER:


ـ1ـ عن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]نَهى رسُولُ اللّهِ # عَنِ الشّرَابِ قَائِماً، قِيلَ ‘نَسٍ: فَا‘كْلُ؟ قالَ ذلِكَ أشَدُّ، أوْ قالَ: أشَرُّ وَأخْبَثُ[. أخرجه مسلم والترمذي، وأخرجه أبو داود بدون ذكر ا‘كل .



1. (2245)- Hz. Enes (radıyallâhu anh): "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) ayakta içmeyi yasakladı" demişti. Kendisine:

"Ya yemek? (Bu husustaki hüküm nedir)" diye soruldu.

"Bu daha şiddetle yasaktır!" dedi veya şöyle dedi.

"Bu daha şerli, daha kötü!"[9]



ـ2ـ وعن أبى هريرة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قالَ رَسُولُ اللّهِ #: َ يَشْرَبَنَّ أحَدُكُمْ قَائِماً، فَمَنْ نَسِىَ فَلْيَسْتَقِئ[. أخرجه مسلم .



2. (2246)- Ebû Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) şöyle buyurdular:

"Sizden kimse sakın ayakta içmesin. Kim unutarak içerse hemen kussun."[10]



AÇIKLAMA:



Son iki hadis, öncekilerin zıddına, ayakta yeyip içmeyi yasaklamaktadır. Bu mevzuda başka rivâyetler de mevcuttur. Şu halde yasak tenzihî bir kerâhet ifade etmektedir. [11]



İKİNCİ FASIL

KAPLARIN AĞZINDAN İÇMENİN HÜKMÜ

A) CEVAZ İFADE EDEN HADİSLER:


ـ1ـ عن كبشة ا‘نصارى رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]دَخَلَ عَلى النَّبىُّ # فَشَرِبَ مِنْ في قِرْبَةٍ مُعَلّقَةٍ قاَئماً، فَقُمْتُ إلى فَمِهَا فَقَطَعْتُهُ[. أخرجه الترمذي.وزاد رزين: ]فَاتَّخَذْتُهُ رَكْوَةً أشْرَبُ فِيهَا[. »الرَّكْوَةُ«: دلو صغير يشرب منه .



1. (2247)- Kebşetu´l-Ensârî (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) yanıma girmişti. (Duvarda) asılı olan bir kırbanın ağzından ayakta su içti. Ben hemen kırbaya gidip ağzını kestim."[12]

Rezîn şu ziyadeyi ilave etmiştir: "... (Kestiğim bu kısmı) su içerken kullanmak üzere hususî bir maşraba yaptım."[13]



ـ2ـ وعن عيسى بن عبداللّه رجلٍ من ا‘نصارى عن أبيه: ]أنَّ رَسُولَ اللّهِ # دَعَا يَوْمَ أُحُدٍ بِإدَاوَةٍ، فقَالَ. اُخْنُثْ فَمَ ا“دَاوَةِ، فَفَعَلْتُ، فَشَرِبَ مِنْ فَمِهَا[. أخرجه أبو داود.»ا“دَاوَةُ«، كالرّكوة. وقيل: هى السطحية .



2. (2248)- Ensardan bir zât olan Îsa İbnu Abdillah, babasından naklen anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Uhud günü bir su kabı istedi. (Kap gelince):

"Kabın ağzını dışa kıvır!" dedi, ben de kıvırdım. Sonra kabın ağzından su içti."[14]



AÇIKLAMA:



1- Vak´a Uhud savaşının yapıldığı gün cereyan etmiştir. Resûlullah´a getirilen su kabının deriden mamul (kırba) nev´inden bir şey olduğu anlaşılıyor. Zira toprak veya madeni kabın ağzını kavırmak mevzubahis olamaz. Zaten o devirde kullanılıştaki pratiklik sebebiyle su kabı olarak deriden mamul kırbalar kullanılmaktadır. Bunlar hayvan derisinden yapılan günümüzdeki küçük boy tulukları andırmalıdır. İçerisinde akıcı olmayan şeyleryani kurular- korunduğu takdirde dağarcık deriz. Şu halde bu kırbalar bir nevi dağarcıktır. İbnu Hacer´in açıklamasına göre deriden mamul su kapları (eskıya) tuluk gibi büyük veya - Toroslarda söylendiği üzere- yannık gibi küçük de olsa aynı isimle anılmaktadır.

2- Şârihlerden bazıları zikri geçen su kabının ağız kısmının dışırıya doğru kıvrılmasını, bu kısmın kokmuş olabileceği ihtimaline dayandırır. Bazısı da "suyun, içen üzerine sıçramasını önlemek için" kıvırmaya yer verildiğini, kırbanın ağız kısmı bükülerek, bir nevi su bardağı şekli verilerek, suyun hasıl edilen çukurdan içildiği de belirtilmiştir. Zira ihtinas bükmek, kıvırmak, kırmak gibi muhtelif mânalara gelmektedir.[15]



B) SU KABININ AĞZINDAN İÇMEYİ YASAKLAYAN HADİSLER:


ـ1ـ عن أبى سعيد رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]نَهى رَسُولُ اللّهِ # عَنِ اخْتِنَاثِ ا‘سْقِيَةِ أنْ يُشْرَبَ مِنْ أفْوَاهِهَا[.»وَاخْتِنَاثُهَا«: أن يقلب رأسها فيشرب منه. أخرجه الخمسة إ النسائى .



1. (2249)- Ebû Saîd (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) su kaplarının ağzından içmek için ağızlarının dışa kıvrılmalarını yasakladı."[16]



AÇIKLAMA:



Hadiste geçen ihtinas bazı farklı tefsirlere mazhar olmuştur. Eğmek, bükmek, kıvırmak, kırmak mânaları verilirken "kabın baş kısmının ters çevrilmesi" diye de yorum yapılmıştır.

Bu hadis, suyu, kabın ağzından doğrudan içmeyi yasaklamaktadır. Dolayısıyla avuç, maşraba, bardak gibi büyük kapla araya girecek bir vasıta ile içilmesi tavsiye edilmiş olmaktadır. Bu yasağın konmasına sebep olan bir durum Ebû Bekir İbnu Ebî Şeybe´nin Müsned´inde rivâyet edilmiştir. Rivâyete göre, bir adam su kabının ağzından su içer. Bu esnada ince bir yılan midesine kayar. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) suyun, kabın ağzından içilmesini yasaklar. [17]




Ynt: İçecekler By: sumeyye Date: 07 Nisan 2010, 12:34:20
ÜÇÜNCÜ FASIL

İÇERKEN NEFES ALIP-VERMEK



ـ1ـ عن ابن عباس رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قالَ رسولُ اللّهِ #: َ تَشْرَبُوا وَاحِداً كَشُرْبِ الْبَعِيرِ، وَلكِنِ اشْرَبُوا مَثْنى وَثَُثَ، وَسَمُّوا اللّهَ تَعالى إذَا أنْتُمْ شَرِبْتُمْ، وَاحْمَدُوا اللّهَ إذَا أنْتُمْ رَفَعْتُمْ[. أخرجه الترمذي .



1. (2250)- İbnu Abbas (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Suyu deve gibi bir solukta içmeyin. İki-üç solukta (dinlene dinlene) için. Su içerken besmele çekin. Bitirince de Allah´a hamdedin."[18]



ـ2ـ وروى الخمسة إ النسائى عن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كانَ النَّبىُّ # يَتَنَفَّسُ ثََثاً[.وزاد مسلم والترمذي ويقول: »إنَّهُ أرْوَى وَأبْرَأُ وَأمْرَأْ« .



2. (2251)- Hz. Enes´ten Nesâî dışındaki imamların rivâyetine göre: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm), suyu üç solukta içerdi."

Müslim ve Tirmizî´nin rivâyetlerinde şu ziyade var: "Resûlullah (üç solukta içer, böyle içmenin) daha doyurucu, (hastalıklara karşı) daha koruyucu ve daha afiyetli olduğunu söylerdi."[19]



AÇIKLAMA:



Bu hadislerde su içmenin mühim bir âdabı beyan edilmektedir. Suyu bir solukta içmemek. Yani, su kabını ağzımıza dayayıp doyuncaya kadar lıkır lıkır içmemek. En az iki seferde içmelidir. Resûlullah (aleyhissalâtu vessalâm)´ın üç solukta içtiği belirtilmektedir. Soluktan burada maksad şudur: Suyu içerken bir-iki yudum içtikten sonra kabı ağzımızdan uzaklaştırıp bir nefes almak, sonra tekrar kabı ağzımıza götürüp bir-iki yudum daha içip tekrar fasıla verip nefes almak, sonra üçüncü sefer kabı ağzımıza götürüp doyuncaya kadar içmektir.

Resûlullah, bu tarz içişin daha sağlıklı ve daha doyurucu olduğunu ifade buyuruyor. Bu şekilde içildiği takdirde ciğerlerimiz temiz havaya daralmadan normal şekilde teneffüsüne devam eder. Ayrıca ağır içilen su ağızdaki tükrükle daha iyi karışma fırsatı bulur ve mide için daha sağlıklı bir mahiyet kazanarak boğazı geçer. Hadis, şüphesiz daha pek çok faideleri haber vermektedir.[20]



ـ3ـ وعن أبى قتادة رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قالَ رَسُولُ اللّهِ #: إذَا شَرِبَ أحَدُكُمْ فََ يَتَنَفَّسْ في ا“نَاءِ[. أخرجه الخمسة إ أبا داود .



3. (2252)- Ebû Katâde (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Biriniz su içerken su kabına nefes etmesin."[21]

Ynt: İçecekler By: sumeyye Date: 07 Nisan 2010, 12:35:13
AÇIKLAMA:



Bu bâbın hadislerinde geçen teneffüs kelimesi iki mânada kullanılmıştır: Bir mâna, az önceki hadiste geçtiği üzere nefes alıp vermektir. Bir ikinci mâna bu hadiste olduğu üzere suyun içtiğimiz kabın içerisine ciğerlerimizden çıkan havayı göndermek, soluğumuzun kaba girmesine meydan vermektir. İşte, hadiste bu yasaklanmaktadır. Bu yasaklamanın nasıl bir edeb kaidesi olduğu açıktır. Zîra su kabı müşterektir, başkaları da ondan istifade edecektir. Soluğumuzla birlikte ağız veya burnumuzdan kabın içerisine yanımızdakileri iğrendirecek bazı şeyler sıçrayabilir. Resûlullah´ın diğer tavsiyelerinde mü´min kişinin üç ayrı solukta dinlenerek içmesi tavsiye edildiğine göre, hem su içip hem solunması, bu nebevî edebe uymamaktadır. Öyle ise, suyu içerken tek başımıza bile olsak, su kabı tamamen kendimize ait bile olsa, su kabına soluğumuzu salarak içmemiz edep dışı davranıştır. Kimse görmese bile melekler görmekte, kayda geçirmektedir.

Bazı şârihler, suya nefes vererek, ağzın sudan hiç ayrılmadan suyun içilmesini," insan içişi değil, hayvan içişidir, çünkü develer o şekilde içer" diye illete bağlamışlardır, nitekim hadiste de benzer teşbih geçti.[22]



ـ4ـ وعن أبى المثنى الجهنى قال: ]دَخَلَ أبُو سَعِيدٍ عَلى مَرْوَانَ، فقَالَ لَهُ: أسَمِعْتَ النَّبىَّ # يَنْهى عَنِ النَّفْخِ في ا“نَاءِ؟ قالَ: نَعَمْ، وَسَألَ رَجُلٌ رَسولَ اللّه # فقَالَ: إنِّى َ أرْوَى مِنْ نَفَسٍ وَاحِدٍ، فقَالَ #، فَأبِنِ الْقَدَحَ عَنْ فِيكَ ثُمَّ تَنَفَّسْ قالَ: فإنِّى أرَى الْقَذَاةَ فِيهِ. قالَ: فَأهْرِقْهَا[. أخرجه ا‘ربعة إ النسائى.الفصل الرابع: في ترتيب الشاربين



4. (2253)- Ebû´l-Müsennâ el-Cühenî anlatıyor: "Ebû Saîd (radıyallâhu anh) Mervan´ın yanına girmiştir. Mervan ona:"

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın kaplara solumayı yasakladığını işittin mi?" diye sordu. Ebû Saîd (radıyallâhu anh):

"Evet!" dedi ve anlattı: "Adamın birisi: "ben bir nefeste su içince bir türlü suya kanamıyorum (ne tavsiye edersiniz)?" diye sormuştu. Aleyhissalâtu vesselâm efendimiz:

"Kabı ağzından ayır, nefes al (sonra içmeye devam et)!" buyurdu. Adam:

"Kapta çerçöp görürsem?" diye sordu. Efendimiz:

"O takdirde suyu dök!" diye emretti."[23]



AÇIKLAMA:



1- Hadisin Tirmizî´deki vechi daha sarih. Buna göre Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) içilen şeye solumayı, (yani su içme sırasında nefes alıp vermeyi) yasaklayınca, cemaatte bulunan bir zat tek solukta, yani içerken nefes alıp vermeden, içtiği su miktarıyla suya kanmadığını, daha içme ihtiyacı duyduğunu söyleyerek bir nevî itiraz eder. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Nefes alma ihtiyacını duyunca, su kabını ağzından çek, nefesini al ver, sonra içmene devam et!" der. İkinci içişte, yine nefes alıp verme ihtiyacı duyulunca aynı şekilde kap ağızdan uzaklaştırılıp, nefes alıp verdikten sonra içmeye devam edilecektir. Şunu da belirtelim ki, bu hadisten, suyu tek solukta içmenin mübah olduğu hükmü de çıkarılmıştır. Çünkü, Efendimiz, adamı tek solukta içmekten nehyetmiyor, bilakis, "bir solukta suya doyamıyorsan bardağı ağzından uzaklaştır, (solu, sonra devam et) mânasında tavsiyede bulunuyor. Diğer hadiste sarih nehiy geldiğine göre, buradan çıkarılan cevaz tek solukta içmedeki kerâheti izale etmez.

2- Zürkânî, suyu nefes alarak içme emrinin hikmetlerini şöyle açıklar: "(Bardağı ağızdan ayırıp, nefes almak) kişiye olan hürmeti korur, töhmeti defeder, suyun bozulmasını (tegayyüre uğramasını) önler, suya tükrük sıçramasına mani olur, sömürerek içmedeki hayvana benzemeyi bertaraf eder. Hayvana benzemek, tabiatımızca da, şeriatimizce de mekruhtur."

3- Zürkânî bu hadisi şerhederken İmam Mâlik´in yukarıda kaydettiğimiz üzere, hadisten tek solukta içmenin mübah olduğu hükmünü kaydettikten sonra, şahsen katılmasa da ‘Kîle’ ile sunduğu bazı farklı görüşlere de yer verir:

"Tek solukta içmek, mutlak olarak mekruhtur. Çünkü bu, şeytan işidir, çünkü bu hayvanların tarzıdır." Tirmizî, İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ)´dan merfu olarak şunu rivâyet etmiştir: "Develer gibi tek nefeste su içmeyin, fakat iki-üç solukta için. İçerken besmele çekin, bitirince de Allah´a hamdedin" (2250. hadis).

4- Hadiste aynı zatın bir başka sorusu mevzubahis: "Suyun üzerine çerçöp (veya batal dahi) denen yabancı bir madde görülecek olursa ne yapmalı?" Resûlullah´ın bu durumdaki tavsiyesi, "suyun içilmeyip dökülmesidir." [24]




Ynt: İçecekler By: sumeyye Date: 07 Nisan 2010, 12:36:18
DÖRDÜNCÜ FASIL

İÇENLERİN ÖNCELİK SIRASI



ـ1ـ عن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]أُتِىَ النَّبىُّ # بِقَدَحِ لَبَنٍ قَدْ شِيبَ بِمَاءٍ فَشَرِبَ، وَعَنْ يَسَارِهِ أبُو بَكْرٍ رَضِيَ اللّهُ عَنْه، وَعَنْ يَمِينِهِ أعْرَابِىُّ، فَأعْطى ا‘عْرَابىَّ فَضْلَهُ، وَقَالَ ا‘يْمَنُ فَا‘يْمَنُ[. أخرجه الستة إ النسائى .



1. (2254)- Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a bir bardak süt getirilmişti. İçerisine su katıldı. Önce kendisi içti. Solunda Hz. Ebû Bekir (radıyallâhu anh) vardı, sağında da bir bedevi. Sütten artan kısmı bedeviye verdi ve:"

(Öncelik hakkı) sağındır, sonra da onun sağı(ndan devam etsin)!" buyurdu."[25]



ـ2ـ وعن سهل بن سعد رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]أُتِىَ النَّبىُّ # بِشَرابٍ فَشَرِبَ، وَعَنْ يَمِينِهِ غَُمٌ، وَعَنْ يَسَارِهِ ا‘شْيَاخُ، فقَالَ لِلْغَُمِ: أتَأذَنُ لِى أنْ أُعْطِِىَ هؤَُءِ، فقَالَ الْغَُمُ: وَاللّهِ يَا رسُولَ اللّهِ َ أُوثِرُ بِنَصِىبى مِنْكَ أحَداً، فَتَلّهُ رَسولُ اللّهِ # في يَدِهِ[. أخرجه الشيخان.وزاد رزين: »قالَ وكانَ الْغَُمُ الْفَضْلُ بْنَ الْعَبَّاسِ« .



2. (2255)- Sehl İbnu Sa´d (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a bir içecek getirilmişti. Ondan, önce kendisi içti. Sağında bir oğlan, solunda da yaşlılar vardı. Oğlana:

"Bardağı şu yaşlılara vermem için bana izin verir misin?" dedi. Oğlan da:

"Ey Allah´ın Resûlü, Allah´a yemin olsun bana sizden gelecek nasibime başkasını asla tercih edemem!" diye cevap verdi. Bunun üzerine Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bardağı onun eline koydu."[26]

Rezîn şunu ilave etti: "Zikri geçen oğlan el-Fadl İbnu Abbâs idi."[27]



ـ3ـ وعن ابن أبى أوفى وأبى قتادة رَضِيَ اللّهُ عَنْهم قاَ: ]قالَ رَسُولُ اللّه # سَاقِى الْقَوْمِ آخِرُهُمْ شُرْباً[. أخرجه أبو داود عن ا‘ول، والترمذي عن الثاني .



3. (2256)- İbnu Ebî Evfâ ve Ebû Katâde (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Bir cemaate içecek dağıtan, en son içer."[28]

Hadisi Ebû Dâvud İbnu Ebî Evfâ´dan Tirmizî de Ebû Katâde ´den rivâyet etmiştir.[29]




Ynt: İçecekler By: sumeyye Date: 07 Nisan 2010, 12:36:45
AÇIKLAMA:



Bu bâbın son üç hadisi, cemaat halinde iken suyu veya meşrubat gibi herhangi bir içecek maddesi geldiği zaman, dağıtımın nasıl bir sıra takib edeceği hususunda prensip vaz etmektedir:

1- Öncelikle cemaatin büyüğünden başlanacaktır.

2- Büyüğün sağındaki ve onun sağındaki şeklinde devam edecektir, el-eymen fe´l-eymen bu demektir.

3- İçecek maddesini dağıtan da en sonunda içecektir. Nevevî, bu sonuncu madde için: "Bu edeb sadece içecekle ilgili maddelere has değildir. Buna kıyasen, aynı mânayı taşıyan başka taksimlerde de buna riâyet edilmelidir: Et, meyve, koku, vs. her ne olursa olsun, taksimi yapan, kendisi en sonda almalıdır" der.

Müslim´in bir rivâyetinde, cemaatte bulunan Hz. Ömer, Hz. Ebû Bekr´i ismen zikrederek, bardağın ona verilmesini taleb ederse de Hz. Peygamber sağdaki bedeviye verir ve üç kere tekrar eder:

"Sağdakiler, sağdakiler, sağdakiler!"

Bu vak´ayı rivâyet eden Hz. Enes de üç kere tekrar eder:

"Sünnet budur, sünnet budur, sünnet budur!"[30]



Büyüğün Takdimi Meselesi:


Ebû Ya´lâ´nın bir rivâyetinde İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ) Resûlullah´ın su dağıtımında; "Büyükten başlayın!" dediğini belirtir. Ayrıca büyükle başlamayı emreden başka rivâyetler de var.

Arada bir teâruz gözükmektedir.

Âlimler bunu, cemaatteki ferdlerin sağsol diye ayırmaya imkan vermeyecek şekilde eşit oturma haline hamlederler. Bu hal, büyüğün önünde veya arkasında veya sol tarafında oturmuş olmaları durumunda veya bir başka vaziyette ortaya çıkabilir. Öyle ise böyle bir durumda büyükten başlanmalıdır.

İbnu Hacer soldakini takdimi emreden hadisle ilgili olarak şu yorumu kaydeder: "Hadisten çıkarılan bir hüküm şu olmalıdır: Şayet fâilin fazileti ile vazifenin fazileti teâruz ederse "vazifenin fazileti" esas alınır, tıpkı erkek ve kadına âit iki cenaze gelmesi halinde, kadının velisi erkeğin velisinden efdal bile olsa erkeğin velisi -mefdul olmasına rağmen- takdim edilir. Çünkü cenaze vazifedir, onun efdaliyetine itibar olunur, ona namaz kılacak olanın efdaliyetine değil. Buradaki sır şudur: Erkeklik ve sağlık herkesin kesinlikle hükmedebileceği unsurlardandır. Fâilin efdaliyeti öyle değil. Zîra bunda asıl olan zandır, hatta efdaliyeti nefsü´l-emirde kesin olsa bile aslolan yine zandır." [31]



Ynt: İçecekler By: sumeyye Date: 07 Nisan 2010, 12:37:27
BEŞİNCİ FASIL

KAPLARIN AĞIZLARININ ÖRTÜLMESİ



ـ1ـ عن جابر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]قال رَسُولُ اللّهِ #: غَطُّوا ا“نَاءَ وَأوْكُوا السَّقَاءِ[. أخرجه الشيخان وأبو داود.وزاد مسلم: »فَإنَّ في السَّنَةِ لَيْلَةً يَنْزِلُ فِيهَا وَبَاءٌ َ يَمُرُّ بِإنَاءٍ لَيْسَ عَليْهِ غِطَاءٌ، أوْ سِقَاءٍ لَيْسَ عَلَيْهِ وِكَاءٌ إَّ نَزَلَ فيهِ مِنْ ذلِكَ الْوَبَاءِ«.قالَ اللَّيْثُ: »فَا‘عَاجِمُ عِنْدَنَا يَتَّقُونَ ذلِكَ في كَانُونَ ا‘وَّلَ« .



1. (2257)- Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Kapların ağızlarını örtün, dağarcık (ve tulukların) ağzını bağlayın."[32]

Müslim´in bir rivâyetinde şu ziyade var: "Zîra yılda bir gece vardır ki onda veba yağar. Şayet ağzı açık kaba veya bağsız dağarcığa rastlarsa bu vebadan ona mutlaka iner."

el-Leys dedi ki: "Bizim yanımızdaki acemler bundan kânun-u evvel ayında sakınırlar."[33]



AÇIKLAMA:



1- Rivayet muhtelif vecihlerde bir kısım ziyadelerle gelmiştir. Mesela Müslim´in bir rivâyeti şöyledir: "Kapların ağızlarını örtün, dağarcıkkların ağzını bağlayın, kapıyı kapayın, lambayı söndürün. Zîra şeytan dağarcığı çözemez, kapıyı açamaz, kabın kapağını kaldıramaz. Eğer kabın üzerine örtecek bir şey bulamazsanız bir çöp olsun gerin ve üzerine Allah´ın ismini zikredin. Çünkü küçük fasık (fare) ev sahiplerinin üzerine evlerini yakar."

2- Rivayetin Buhârî´deki bir vechinde, rivâyet, "Geceleyin yatınca lambaları söndürün..." diye başlar.

İbnu Dakîku´lÎd der ki: "Kapıların kapatılma emrinde hem dînî, hem dünyevî maslahatlar var. Nefisler ve mallar böylece aylakların, fesadcıların, bilhassa şeytanların şerrinden korunmuş olur.

"Şeytan, kapalı kapıyı açamaz" sözü, bu emrin şeytanların insanlara karışmasını önlemek maslahatına râci olduğuna işaret eder. Şeytanın durumunu belirterek emrin sebebini de açıklaması ancak peygamberlerin bilebileceği mahfi bir meseleye dikkat çekmek, uyarmak içindir."

3- Senenin bir gecesinde veba indiğinin beyan edilmesi ve bu gecenin hangi gün olduğunun belirtilmemesi kapların her gece örtülmesi hususunda dikkate, uyanıklığa ve teyakkuza sevkeden bir durumdur.

4- İbnu Hacer icabı halinde, örtme yerine çöp germekle iktifa etmedeki sırrı şöyle açıklar: "Zannımca bu sır, çöpü gererken çekilen besmeleyle ilgilidir. Böylece çöpün gerilmiş olması, o esnada besmele çekildiğine bir alamet olur. Gerilmiş çöp sebebiyle bunu anlayan şeytanlar kaba yalaşmaktan imtina ederler." Meselenin örtme emrini te´kîde râci yönü de vardır.[34]



ـ2ـ وفي رواية لهما: ]اسْتَسْقَى #، فقَالَ رَجُلٌ يَا رسُولَ اللّهِ: أَ نُسْقِيكَ نَبِيذاً؟ قالَ: بَلى. قالَ فَخَرَجَ الرَّجُلُ يَشْتَدُّ، فَجَاءَ بِقَدَحٍ فِيهِ نَبِيذٌ، فقَالَ #: أَ خَمَّرْتَهُ، وَلَوْ أنْ تَعْرُضَ عَلَيْهِ عُوداً، وَشَرِبَ[.ولمسلم عن أبى حميد: إنَّمَا أُمِرْنَا بإبْكاءِ السِّقَاءِ لَيًْ، وَبِا‘بْوَابِ أنْ تُغْلَقَ لَيًْ[ .



2. (2258)-Yine Buhârî ve Müslim´de gelen bir rivâyette şöyle denmiştir: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) su istedi. Bir adam:

"Ya Resûlullah sana nebiz (şıra) sunmayalım mı?" diye sordu. Efendimiz.

"Evet, sun!" buyurdu."

Râvi der ki: "Adam hızla çıktı ve içinde nebiz (şıra) olan bir bardakla geri döndü. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Ağzını kapamadın mı, hatta üzerine gereceğin bir çöple bile olsa?" dedi ve nebizi içti."

Müslim´de Ebû Humeyd´den gelen bir rivâyette şöyle buyurulmuştur: "Biz, geceleyin dağarcıkları bağlamakla emrolunduk. Kapıların da geceleyin örtülmesiyle emrolunduk."[35]



AÇIKLAMA için de önceki hadisin açıklamasına bakılsın.




Ynt: İçecekler By: sumeyye Date: 07 Nisan 2010, 12:38:45
ALTINCI FASIL

MÜTEFERRİK HADİSLER


ـ1ـ عن عائشة رَضِيَ اللّهُ عَنْها قالت: ]كانَ النَّبىُّ # يُسْتَعْذَبُ لَهُ المَاءُ مِنْ بُيُوتِ السُّقْيَا[.قال قتيبة: »هِىَ عَيْنٌ بَينَها وَبَيْنَ المَدِينَةِ يَوْمَانِ[. أخرجه أبو داود .



1. (2259)- Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a es-Sükyâ kuyularından tatlı su getirilirdi."

Kuteybe der ki: "O (es-Sükyâ) Medîne ile Mekke arasında iki günlük mesafe bulunan bir göze idi."[36]



AÇIKLAMA:



1- İsti´zâb tatlı su temin etmek demektir. Hadis Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) için es-Sükyâ denen ve Medîne´ye iki günlük uzaklıkta bulunan bir yerden su getirildiğini ifade etmektedir. Suyutî, es-Sükyâ´nın Mekke-Medîne arasında yer alan bir köy olduğunu belirtir. Suyun es-Sükyâ´dan getirilmesi, oradaki suların tatlı ve daha kaliteli olmasındandır. Zîra Medîne´nin suları tuzludur.

Ancak şunu da belirtelim ki, bu hadis, Resûllullah (aleyhissalâtu vesselâm)´in içtiği bütün suların oradan getirildiğini ifade etmez. Çünkü Medîne´nin suları da içilemeyecek kadar tuzlu olmadığı gibi, Resûlullah´ın Medîne kuyularından su içtiğine dair pek çok rivâyet gelmiştir. Hatta bazı siyer kitaplarında Efendimizin (aleyhissalâtu vesselâm) suyundan içtiği kuyuların isimleri zikredilir. İbnu Sa´d Tabakât´ında Resûlullah´ın su içtiği kuyular üzerine açtığı bâba tam dört sayfa tahsis eder ve rivâyetler kaydeder. Sözgelimi Ebû Talha´nın Allah yolunda tasadduk ettiği Beyruha adlı bahçede gölgenin daha serin, suyun daha tatlı olduğu, bu sebeple Hz. Peygamber´in sıkça oraya teşrif buyurdukları belirtilir. Bir diğer kuyu Medîne´ye dörtbeş kilometre mesafedeki Kuba köyündeki Gars kuyusudur, devesini orada ıhdırmış, sudan içmiş ve: "Bu, cennet gözelerinden bir gözedir" buyurmuştur.

Ebû Eyyûb el-Ensârî (radıyallâhu anh)´nin evinde misafir iken Hz. Enes (radıyallâhu anh)´in peder-i muhteremleri Mâlik İbnu´n-Nadr´ın kuyusundan tatlı su getirilmiştir. Kendi evine yerleşince hizmetçisi Enes, Sükyâ´dan getirir olmuş diğer bir hizmetçisi Rabâh, bazan Gars, bazan da Sükyâ´dan su taşımıştır.

Resûlullah´ın suyundan içtiği bir diğer kuyu, suyu pek tatlı olan Câsim kuyusudur ve Ebû´l-Heysem İbnu´t-Teyyehân´a aittir.

Bir diğer kuyu Büdâ´a kuyusudur. Sehl İbnu Sa´d (radıyallâhu anh): "Resûlullah´a Büdâ´a kuyusundan elimle su verdim" der. Efendimiz, bir çok kereler buradan hem içmiş, hem abdest almıştır.

Medîne´nin meşhur bir diğer gözesi Rûme kuyusudur. Sahibi suyunu parayla satmaktadır. Efendimiz (aleyhissalâtu vesselâm)´in: "Bunu (Müzenî) sahibinden satın alıp tasadduk edecek olan müslümanın sadakası ne makbul sadakadır!" irşadı üzerine Hz. Osman (radıyallâhu anh) sahibinin istediği parayı -ki dörtyüz dinar´dır- vererek satın alır ve Allah yolunda tasadduk eder ve bundan böyle herkes o sudan parasız istifade eder. Resûlullah durumu öğrenince: "Allah´ım! Osman´a cenneti vacib kıl!" duasında bulunur.

"Sebil" adıyla Allah yolunda çeşme tesîs etmenin ilk örneğini, habîb-i rabbülâlemîn, Fahr-i kâinat Resûl-i Ekrem´in duasına mazhar Osman-ı Zinnûreyn efendimiz bu te´sisi teşkil etmiş olmalıdır.

Şüphesiz Resûlullah´ın suyundan içmiş bulunduğu kuyular bunlardan ibaret değildir.

2- İbnu Hacer, Resûllullah´ın tatlı sudan içmesiyle alakalı Buhârî rivâyetini açıklarken şu notu düşer: "İbnu Battâl demiştir ki: "Tatlı su te´min etmek "zühd"e mâni değildir; bu mezmûm olan tereffüh sayılmaz. Ancak suya misk ve benzeri bir şey atarak kokulamak tereffühdür. İmam Mâlik, bunda israf olduğu için mekruh addetti. Fakat tatlı su içmek, bunu aramak mübahtır. Sâlih kişiler bunu yapmıştır. Acı suyu içmede bir fazilet (ve sevap) yoktur." İbnu Battâl devamla der ki: "Bunda (hadiste), yemeğin iyisini aramanın câiz olduğuna delâlet vardır, bu da hayır ehlinin amelindendir. Nitekim âyet-i kerîmede "Ey iman edenler, Allah´ın size helâl kıldığı temiz şeyleri haram kılmayın" (Mâide 87) buyurulmuştur. Bu âyet, leziz yemeklerden imtina etmek isteyenler hakkında inmiştir. Eğer leziz yemekler, alınması istenmeyen şeyler arasında olsaydı bunları kullarına vermezdi. Üstelik, kulların kendi kendilerine bunları haram kılmalarını yasaklamış olması da gösterir ki, Cenâb-ı Hak, onların alınmasını, yenilmesini murad etmekte, bunları vermesine mukabil kulların şükretmesini dilemektedir, her ne kadar insanların şükrü, nimetin hakkını ödemeye yetmese de." İbnu´l-Münir, İbnu Battâl´ın bu mütalaasına biraz karşı çıkmış:

"Evet, tatlı su içmek zühde, verâya aykırı değildir, bu açık bir husus, ama bu hadisten leziz yemeklerin de mübah olduğunu istidlâl etmek pek uzak bir ihtimaldir (o mesele ile bunun arasında ciddi bir ilgi yok)" demiştir.[37]



ـ2ـ وعن جابر رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]دَخَلَ النَّبىُّ # حَائِطَ رَجُلٍ مِنَ ا‘نْصَارِ وَهُوَ يُحَوِّلُ المَاءَ في حَائِطِهِ، فقَالَ #: إنْ كَانَ عِنْدَكَ مَاءٌ بَاتَ هذِهِ اللّيْلَةَ في شَنَّةٍ، وَإَّ كَرَعْنَا، فقَالَ: عِنْدِى مَاءٌ بَارِدٌ، فَانْطَلَقَ إلى الْعَرِيشِ فَسَكَبَ في قَدَحٍ، ثُمَّ حَلَبَ عَلَيْهِ مِنْ دَاجِنٍ لَهُ فَشَرِبَ[. أخرجه البخارى وأبو داود.»الْكَرْعُ«: الشرب بالفم من النهر أو الساقية.»وَالْعَرِيشُ«: معروف .



2. (2260)- Hz. Câbir (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Ensâr´dan bir zâtın bahçesine girdi. Bu sırada adam, bahçeye su çevirmekte idi. Resûllulah (aleyhissalâtu vesselâm):

"Yanınızda şenne (eskimiş tuluk) içerisinde akşamdan kalma suyunuz varsa (ver de içelim), yoksa, akan sudan "ağzımızla içeriz" buyurdu. Adam:

"Evet yanımda soğuk su var!" deyip, kulübeye giderek bir bardağa su koydu, sonra da üzerine bir keçiden süt sağdı. Efendimiz ondan içti."[38]




Ynt: İçecekler By: sumeyye Date: 07 Nisan 2010, 12:40:15
AÇIKLAMA:



1- Buhârî´nin rivâyetinde Resûlullah´la birlikte bir arkadaşı daha vardır. İbnu Hacer bunun Hz. Ebû Bekir olduğunu açıklar.

2- Hadiste geçen şenne eski (kadîm) tuluk demektir, tüyü dökülmüş mânasına geldiği de belirtilir. Resûlullah´ın gecelemiş suyu sorması, soğuk olmasını taleptir. Çünkü geceleyen su soğuk olur.

3- Hadiste geçen ‘kera’na’ tabirini "ağzımızla içeriz" diye tercüme ettik. Bu tabir aslında bardak veya avuç kullanılmaksızın suyu gözeden veya dereden (yüzü koyun uzanarak) içmektir, dilimizde bu tarz içiş için ayrı bir kelime kullanılmamıştır.

Âlimler hadisten, bu tarzda su içmenin câiz olduğu hükmünü çıkarmışlardır. Ancak İbnu Mâce´de gelen bir rivâyette İbnu Ömer şu vak´ayı anlatır.

"Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´la beraber yürüyorduk, bir göle rastladık. Biz yüzükoyun uzanarak ağzımızla su içmeye başladık. Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) müdahale ederek: "Ağzınızla içmeyin, önce ellerinizi yıkayın, sonra avuçlayarak için!" dedi."

Bu rivâyet, doğrudan ağızla içmeyi yasaklar. İbnu Hacer der ki: "Bu ikinci rivâyet senedçe zayıftır. Şayet bu rivâyet (nefsülemirde) sabitse kerahet tenzihî olur; fiil, buna cevazı beyan içindir. Yahut da, Hz. Câbir (radıyallâhu anh)´in kıssası, mezkur yasaklamadan önceye aittir. Yahut da yasaklama, zaruretin bulunmadığı durumlarla ilgilidir. Bu fiil ise, soğuk olmayan suyu içme zaruretiyle ilgilidir. Böyle bir durumda susuzluk zarureti sebebiyle, ağızla içilir. Ta ki nefs, yudumlamaların tekerrürü ile, nefret hissetmesin, zîra kişinin avulayarak içmesi halinde suya kanma husul bulmaz." Bu açıklamayı yeterince muknî bulmadığı anlaşılan İbnu Hacer, yine İbnu Mâce´de İbnu Ömer´den bir başka vecihle gelen diğer bir rivâyete dayanarak bir başka yorum sunar. Hadis şöyle: "Resûlullah bize, karınlarımızın üzerinde su içmeyi yasakladı ki bu tarz bu rivâyet (nefsülemirde) sabitse, bu durumda nehiy, bu tarza, yani kişinin yüzükoyun uzanarak içmesine mahsustur, sadedinde olduğumuz Hz. Câbir rivâyeti de yüzükoyun uzanmayı gerektirmeyen yüksek bir yerden ağızla içmeye hamledilir."

4- Hadis, sıcak günde soğuk su içilebileceğini ifade eder.

5- Suyun üzerine süt sağması Resûlullah´a saf su içirmeme, ikramda bulunma arzusunun ifadesidir. Suya süt ilavesi Arap örfünün icabı olduğu belirtilmiştir.[39]



ـ3ـ وعن أنس رَضِيَ اللّهُ عَنْه قال: ]كانَ ‘مِّ سُلَيْمٍ قَدَحٌ، فقَالَتْ سَقَيْتُ فِيهِ رَسُولَ اللّهِ # كُلَّ الشَّرَابِ المَاءِ وَالْعَسَلِ وَاللّبَنِ والنَّبِيذِ[. أخرجه النسائى .



3. (2261)- Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Ümmü Süleym´in bir bardağı vardı. (Bu bardakla ilgili olarak) derdi ki: "Ben bu bardakla Resûlullah´a her çeşit meşrubatı sunmuşum: "Su, bal (şerbeti), süt, şıra."[40]



Ynt: İçecekler By: sumeyye Date: 07 Nisan 2010, 12:41:00
İKİNCİ BÂB

ALKOLLÜ İÇKİLER VE ŞIRALAR


(Bu bâb altı fasıldır)



*



BİRİNCİ FASIL



HER SARHOŞ EDİCİ HARAMDIR



*



İKİNCİ FASIL



ALKOLLÜ İÇKİNİN TAHRİMİ, İÇENİN ZEMMİ



*



ÜÇÜNCÜ FASIL



İÇKİNİN TAHRİMİ VE YAPILDIGI MADDELER



*



DÖRDÜNCÜ FASIL



HARAM VE HELÂL OLAN ŞIRALAR



*



BEŞİNCİ FASIL



HARAM VE HELÂL OLAN KAPLAR



*



ALTINCI FASIL

BAZI İLAVELER

UMUMÎ AÇIKLAMA


Hamr kelimesiyle ifade edilen alkollü içkiler, azıyla çoğuyla kesinlikle haram edildiği için, İslâm âlimleri, bunu diğer içecekler meyanında mevzubahis etmezler, bunlarla ilgili bahisleri müstakillen ele alırlar. Burada da aynı şekilde hareket edildiğini görmekteyiz. Müteakiben yer verilecek altı faslın her birisi alkollü içkilerle ilgili olarak hadislerde gelmiş olan meselelerle ilgilidir.

Hemen şunu da belirtelim, şıra diye tercüme ettiğimiz "nebiz"lere terettüp edecek "helâl" veya "haram" hükmü bazı şartlarla kayıtlı olduğu için bu bâbta incelenmiştir. Dördüncü fasılda gerekli açıklamalar yapılacaktır.[41]



Ynt: İçecekler By: sumeyye Date: 07 Nisan 2010, 12:43:08
AÇIKLAMA:



Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu hadislerinde, bal ve mısırdan yapılan şarapların haram olduğunu beyan etmektedir. Anlaşıldığı üzere, bunlardan önce şıra mahiyetinde olmak üzere nebiz yapılmaktadır. Nebiz, bir müddet sonra tahammür ederek sarhoşluk verici bir hususiyet kazanmakta ve şaraplaşmaktadır. Hadiste bu durum şiddet kazanmak diye ifade edilmiştir.

Bu "şiddet"ten murad nedir, müddeti nedir? gibi hatıra gelecek suallerin cevabını âlimler bazı ihtilaflara düşerek vermişlerdir:

* Önce şunu belirtelim: Nebîz veya nakî hurma veya üzümü suya ıslatmak suretiyle elde edilen şıranın adıdır. Bu suretle elde edilen meşrubat, tahammür etmedikçe içilmesi helâldir. Bu helâl olan şıra, hadislerde bazan nebîz bazan da nakî kelimesiyle isimlendirilmiştir. Şârihler bu iki kelimenin müteradif olup aynı mânada kullanıldığını belirtirler.

* Eğer nebîz kürkreyip şiddetlenmişse, yani kaynayıp kabarmışsa artık içilmez, çünkü tahammür etmiştir, alkolleşmiştir, içildiği takdirde sarhoş eder.

İmâm-ı Âzam, nebîz´in kükreyip şiddet kazanma halini tarif ederken, bir de "köpüğünü atma" şartını ilave eder. Yani ona göre kaynayıp, şiddetlenen ve köpüğünü de üzerinden atan nebiz, artık tahammür etmiş, içilmesi haram hale gelmiştir.

Her ne kadar, bu söylenen husus, nebiz´in kıvam ve kimyevi yapısında müşahade edilecek bir vak´a ise de hadislerde müddeti hususunda bazı farklı ölçüler gelmiştir:

1) Müslim´in Hz. Âişe´den yaptığı bir rivâyete göre: "Hz. Âişe "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)a ağzını bağladığı tuluk içinde nebîz (şıra) yapar, Resûlullah da onu akşamleyin içerdi; akşamleyin şıra yapar (akşamdan suya ıslatır), Resûlullah da sabahleyin içerdi" der. Ebû Dâvud´un rivâyetinde, "Sabahtan ıslatırdım akşam olunca Resûlullah yemeğini yer, üzerine de bu şıradan içerdi, artan olursa onu dökerdim. Sonra geceleyin yeniden Resûlullah´a hurma (veya kuru üzüm) ıslatırdık, sabahleyin yemeğini yeyince üzerine bu şıradan içerdi" der. Hz. Âişe sabahtan yapılan şıranın akşama, akşamdan yapılan şıranın da ertesi sabaha istihlak edilip, daha fazla geciktirilmediğini belirtme sadedinde şunu ilave eder: "Şıra kabını sabahleyin ve akşamleyin (günde iki kere) yıkardık."

Hz. Âişe´nin bu açıklamasına göre nebîz´in sabah yapılmışsa akşama, akşam yapılmışsa sabaha istihlaki gerekmektedir. Daha fazla beklemesi onun nebizlikten çıkarak şaraplaşmasına müncer olacaktır.

2) Nebîz´in bekletilmesi meselesinde -yine Müslim´de- İbnu Abbâs´ tan gelen rivâyet, daha uzun bir müddet tanımaktadır. Der ki: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) için, kuru üzüm geceden suya ıslatılmak suretiyle nebîz yapılırdı. Efendimiz onu ertesi gün sabah-akşam ve müteakip sabah da içerdi, akşam olunca da, ya kendisi içer ya da hizmetçisine verirdi. Bundan sonra yine de bir şey artarsa dökerdi."

Bu rivâyete göre, nebîz iki gün içilebilmektedir. Öyle ise bu müddet içerisinde nebîzin tahammür etmemesi, bir başka ifade ile alkolleşmemesi gerekmektedir. İbnu´l-Münzir der ki: "Şıra, Hz. Âişe (radıyallâhu anhâ)´nin zikrettiği müddet içerisinde tatlı olarak içilir. Bundan sonra da dönmeye başlar ve İbnu Abbâs´ın zikrettiği sıfata ulaşınca şiddet kazanır ve kaynar. Hizmetçiye verilmesini emretme hususu, şıranın henüz kaynama noktasına gelmemiş ve fakat yaklaşmış

olduğuna hamledilir. Zîra kaynama noktasına gelse sarhoş eder ve içilmesi mutlak şekilde haram olur."

Bu rivâyete dayanarak münferiden "çoğu sarhoş eden bir şeyden azıcık içmek haram değildir" diyen olmuşsa da ulemâ bu görüşe hadiste delil göremez ve reddeder. "Çünkü der, hizmetçinin içmesini emrettiği zaman, ekşimeye başladığı ve fakat diğer hadislerde belirtilen "kaynama" veya "şiddet kazanma" noktasına henüz gelmediği andır, (şıranın tadındaki bu hafif dönme, sarhoş edici vasfı kazanması demek değildir)." Ebû Dâvud bu hususa, "... hizmetçisine verirdi" dedikten sonra, "şıranın artık hızla bozulacağını kasteder" açıklamasını ilave eder.

İbnu Hacer, İbnu Abbas´ın rivâyetinin son kısmını şöyle yorumlar: "Eğer şıranın tadında bir değişiklik ortaya çıkmış, ancak henüz kabarmamışsa hizmetçiye içirirdi, kabarmışsa dökülmesini emrederdi." Nevevî de bu mânada olmak üzere: "Bu ihtilaf şırada görülecek iki farklı hale bağlıdır. Şiddet (kabarma, kaynama) başlamış ise dökerdi, şiddet görülmezse, malın zayi olmaması için hizmetçiye içirilmesini emrederdi, onu kendisinin terketmesi tenzihen kerâheti ifade eder" der. Müttakîler için bunda ihtiyat gözükmektedir.

Hz. Âişe ve İbnu Abbâs (radıyallâhu anhüm)´ın hadislerini te´lif sadedinde İbnu Hacer şunu kaydeder: "Şıranın aynı gün içerisinde istihlaki, bir günden sonra da içilmesine mâni değildir. Hal veya zamandaki ihtilafın, içilenin miktarına hamledilmesi ile îzahı mümkündür. Yani aynı gün içerisinde içilen azdır, öbürü ise çoktur. Çok olandan artan, müteakip gün içilmiştir.

Keza rivâyetlerdeki ihtilaf, havanın sıcaklığından da ileri gelmiş olabilir. Çok sıcak şıra daha çabuk bozulur. Buna göre, ikinci rivâyet soğuğun fazla olduğu zamanla ilgilidir, zîra o durumda bozulması gecikir."

Burada, Ebû Hanîfe (rahimehullah)´nin tavsifini esas alırsak ihtilaf daha kolay te´lif edilir. Yüce imamımız, (rahimehullah) şıranın şaraplaşmasını tesbitte, aradan geçen müddetten ziyade, değişmenin şiddetlenmesini (yani kaynayıp, kabarmasını) ve "üzerinden köpüğünü atmasını" esas almıştır. Öyle ise bu hal, bazan (mesela sıcak günlerde) bir günde vukua gelebilmektedir, bazan da (mesela soğuk günlerde) iki günde vukua gelmektedir. Bu hal (kabarıp köpüğünü üzerinden atma hali) tahakkuk etmeden şıranın tadı biraz ekşimiş olsa bile, atılıp zayi edilmemesi uygundur, zîra sarhoşluk verecek tahammür hali henüz meydana gelmemiştir.[48]



ـ5ـ وعن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]سَألَ رَجُلٌ رَسولَ اللّهِ # عَنِ ا‘شْرِبَةِ، فقَالَ: اجْتَنِبْ كُلَّ مُسْكِرٍ ينِشُّ: قَلِيلَهُ وَكَثِيرَهُ[. أخرجه النسائى.»يَنِشُّ«: أى يغلى .



5. (2266)- İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Bir adam Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´a içeceklerden sormuştu. Efendimiz:

"Kaynayan sarhoş edicilerin hepsinden az da olsa çok da olsa kaçın" cevabını verdi."[49]




Ynt: İçecekler By: sumeyye Date: 07 Nisan 2010, 12:43:46
AÇIKLAMA:



Sindî şu açıklamayı sunar: "Çok"tan murad sarhoş edecek miktardır, "az"dan murad da sarhoş etmeyecek miktardır. Şu halde, sarhoş etmeyecek az miktardaki müskir dahi haramdır. Cumhur bu görüşü esas almıştır.

Bu muhakkiklerden biri, hadisi tahric eden İmam Nesâî hazretleridir. Çünkü merhum "Çoğu sarhoş eden bütün içkilerin tahrimi" adıyla açtığı bâbta, meseleyi çeşitli hadislerle takviye edip tahkikli olarak sunar ve ehl-i ilim arasında hususta ihtilaf olmadığını belirterek noktalar.[50]



ـ6ـ وعن ابن عمرو بن العاص رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]نَهى رَسولُ اللّهِ # عَنِ الخَمْرِ وَالمَيْسِرِ وَالْكُوبَةِ وَالْغُبَيْرَاءِ، وقَالَ: كُلُّ مُسْكِرٍ حَرَامٌ[.قيل »الغُبَيْرَاءُ«: السكركة تعمل من الذرة: شراب تعمله الحبشة. أخرجه أبو داود.»الْكُوبَةُ«: طبل صغير مخصر ذو رأسين .



6. (2267)- Abdullah İbnu Amr İbni´l-Âs (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) hamr´dan, kumardan, davuldan, mısır şarabından yasakladı ve dedi ki: "Her sarhoş edici haramdır."[51]



AÇIKLAMA:



Hadiste geçen kelimelerden hamr, sarhoşluk veren içkilerin hepsinin müşterek adıdır... İmâm-ı Âzam bununla hassaten üzümden yapılanı anlamıştır, (önceki hadiste genişçe açıklandı).

Meysir, kumar demektir.

Gubeyrâ: Habeşlilerin mısırdan yaptıkları bir şarap çeşididir. Hadis, bu mısır şarabının da herkesçe bilinen hamr (üzüm şarabı) gibi haram olduğunu, bu hususta aralarında bir fark olmadığını belirtmektedir.

Sükürke: Bu da Habeşlilerin hamr´ıdır ve mısırdan yapılmaktadır.

Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) Hicaz Araplarınca fazla tanınmayan içki çeşitleriyle de ilgili bilgi sunmuştur. Bu bilgi verme işi, bazı kereler sual üzerine yapılmıştır. Yani Resûlullah´a diğer diyarlarda rastlanan ismi, hammaddesi farklı içkiler hakkında zaman zaman sorulmuş, Resûlullah her seferinde onlara cevap verip; "sarhoş edici olan" her içkinin haram olduğunu belirtmiştir.

Durumu beyan edilen içkiler meyanında seker, ci´a gibi başkaları da geçer.

Davul diye tercüme ettiğimiz kûbe´nin iki başlı, küçük, ortası ince davul olduğu belirtilir. Şimdilerde buna darbuka denmektedir. Ancak bazı şârihler, kûbe ile tavla oyununun ve hatta ud denen çalgının kastedildiğini söylemişlerdir. Şu halde yasaklama bunların hepsine şâmil olur. [52]



Ynt: İçecekler By: sumeyye Date: 07 Nisan 2010, 12:44:51
İKİNCİ FASIL

ALKOLLÜ İÇKİLERİN TAHRİMİ, İÇENLERİN ZEMMİ



ـ1ـ عن ابن عمر رَضِيَ اللّهُ عَنْهما قال: ]قال رَسُولُ اللّهِ #: كُلُّ مُسْكِرٍ خَمْرٌ، وَكُلُّ مُسْكِرٍ حَرَامٌ، وَمَنْ شَرِبَ الخَمْرَ في الدُّنْيَا وَمَاتَ وَهُوَ يُدْمِنُهَا، لَمْ يَتُبْ مِنْهَا لَمْ يَشْرَبْهَا في اŒخِرَةِ[. أخرجه الستة.قال الخطابى: معنى »لَمْ يَشْرَبْهَا في اŒخِرَةِ«: لم يدخل الجنة .



1. (2268)- İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Her sarhoş edici hamrdır. Ve her sarhoş edici haramdır. Kim dünyada hamr içer ve tevbe etmeden, onun tiryakisi olduğu halde, ölürse, ahirette şarab içemez."[53]



AÇIKLAMA:



1- Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) bu hadislerinde âyet-i kerîme´de (Mâide 90) gelen hamr´ı açıklamakta ve hükmünü beyan etmektedir. Daha önce de belirttiğimiz üzere hamr, lügat olarak "örtmek" mânasına gelen bir kökten gelir, aklı örten ve karıştıran şey demektir. Sadedinde olduğumuz hadis, sarhoş eden herşeyin Kur´ân´da haram edilmiş olan hamr olduğunu belirtmektedir. Bu çeşit nebevî açıklamalar olmasaydı, değişik isim taşıyan sarhoş ediciler -sözgelimi bira, rakı, kanyak, likör vs.- haram mı değil mi diye tereddüt hasıl olabilirdi. Nitekim söylediğimiz çeşitten mugâlataları yaparak cahilleri aldatmaya çalışan şartlatan yobazlar her devirde görülegelmiştir.

Bu nevi tavzihler ikinci bir tereddüdü daha bertaraf etmektedir. Şöyle ki: Kur´ân´da geçen hamr kelimesi ile üzümden yapılan şarabın kastedildiği, dolayısıyla, hammaddesi üzüm olmayıp, arpa, buğday, bal gibi başka hububat veya meyve olan içkilerin kastedilmediği kanaatine zâhip olacak -mânadan ziyade lügata bağlı- bir kısım espiriler cevaplandırılmış olmaktadır. Nitekim müteakip hadis hammadde meselesini de ayrıca ele alacak. O da: Bir içkide haramlık vasfının varlığı veya yokluğu aranırken ona takılmış olan ismi veya yapılmış olduğu hammaddeyi gözönüne almayıp insan üzerinde bırakacağı sarhoş edicilik hassasına sahip olup olmadığına dikkat etmek gerektiğini ifade edecektir.

2- Ebû Bekr er-Râzi, Ahkâmu´l-Kur´ân´da hamr´ı haram ilan eden âyeti tefsir sadedinde şu açıklamayı yapar: "Hamrın haram olduğu bu âyetten birkaç vecihten anlaşılmaktadır:

* Hamr´ın rics (Ricsun min ameli’ş-şeytan) olarak isimlendirilmiş olmasından. Zîra, haram olduğunda ulemânın icma ettiği başka yasak da rics olarak isimlendirilmiştir: Domuz eti gibi.

* Şeytan işi tabirinden. Zîra her ne şey şeytan işi ise onun alınması, yapılması haramdır.

* Kaçınmak emrinden. Buradaki emir vücub ifade eder. Her ne şeyden kaçınmak vacib ise o şeyin alınması, yapılması haramdır.

* Kaçınmaya terettüp eden kurtuluş (felah)dan.

* İçmenin, mü´minler arasında düşmanlık ve kine sebep olmasından. Zîra bunu vaki kılacak şeyin yapılması haramdır.

* Allah´ı zikir ve namaza mâni olmasından.

* Âyet-i kerîmenin, "Sizler artık vazgeçtiniz değil mi?" diye bitmesinden. Zîra buradaki istifham (soru): "Gerçek mânada soru değil, ondan zecr ve yasaklamadır."

Ebû Bekr er-Râzi´den önce Taberî de âyetten bu mânayı istinbat etmiştir. Nitekim, İbnu Abbâs (radıyallâhu anhümâ)´ın rivâyet ettiğine göre, hamr´ı yasaklayan âyet nâzil olduğu zaman Ashab birbirine giderek: "Hamr yasak edildi ve şirke eş tutuldu" demişlerdir. Zîra âyette zikri geçen tapılmaya mahsus dikilmiş putlar, fal okları, şeytanın güzel gösterdiği müşriklerin amellerindendi.

3- Hadiste gelen: "Kim dünyada hamr içer ve tevbe etmeden... ölürse âhirette şarap içemez" fıkrası, Bagavî´ye göre o kimsenin cennete gidemeyeceğini ifade eder. Çünkü, hamr ehl-i cennetin içeceğidir (Muhammed 15). Âhirette onu içmemek, cennete gidememeyi ifade eder. Bazı müteahhir ulema bunu, "Hamr´ın haram olduğunu inkar edip helâldir" diyerek içenlere hamletmiştir. Böyleleri küfre düştükleri için ebediyyen cennete giremezler. Dolayısıyle cennete girememeleri oranın içeceği olan hamr´dan mahrum kalmalarını ifade eder.

Haram olduğunu kabul ederek içenlerin durumu ihtilaflıdır. Bazı âlimler, bunların âhirette ebediyyen değil, azabları varsa cezalarını çektikleri müddetçe hamr içemeyeceğini söylerken, bazıları hadisin ıtlakından hareketle, ceza olarak ebediyyen hamr içmek lezzetinden mahrum kalacaklarına hükmetmiştir.

4- Hadis, tevbenin büyük günahlara keffaret olduğunu ifade etmektedir. Esasen bu, en büyük günah olan küfr´de kesindir. Yani, küfürden imâna gelen kesinlikle

mü´min addedilir. Küfür dışındaki günahlar hakkında tevbenin hükmü hususunda ehl-i sünnet uleması ihtilaf eder: Günahın affı kesin mi, zannî mi? diye.

Nevevî: "Kuvvetli görüşe göre zannî" der.

Kurtubî: "Kim şeriatı tedkik ederse görür ki, sıdk ile tevbe edenlerin tevbesini Allah kesinlikle kabul etmektedir. Ancak bir tevbenin sıdk ile olmasının bazı şartları vardır. Sadedinde olduğumuz hadis, en az bir kısım günahlardan yapılan tevbenin sıhhatine delil olmaktadır..." der.

5- İbnu Hacer şunu da keydeder: "Bu hadiste şu hüküm de gözükmektedir: "Vaîd, -sarhoşluk olmasa bile- hamr içmeye şâmildir. Zîra hadiste vaîd herhangi bir kayda yer vermeden sadece "içme" hakkında gelmiştir. Bu hüküm, üzüm suyundan elde edilen hamr hakkında icma ile sabittir, keza hammaddesi üzüm olmayan içkilerin sarhoş eden miktarı hakkında da bu hükümde icma edilmiştir. Üzüm menşeli olmayan içkilerin sarhoş etmeyen miktarda içilmesinin bu hükme girip girmeyeceği ihtilaf edilmişse de cumhurun görüşü, bu hükme girdiğidir."[54]



ـ2ـ وعنه رَضِيَ اللّهُ عَنْه: ]أنَّ عُمَرَ رَضِيَ اللّهُ عَنْه قالَ عَلى مِنْبَرِ النَّبىِّ #: أمَّا بَعْدُ أيُّهَا النَّاسُ إنَّهُ نَزَلَ تَحْرِيمُ الخَمْرِ وَهِىَ مِنْ خَمْسَةٍ: مِنْ الْعِنَبِ، وَالتَّمْرِ، وَالْعَسَلِ، وَالْحِنْطَةِ، وَالشَّعِيرِ، وَالخَمْرُ مَا خَامَرَ الْعَقْلَ[. أخرجه الخمسة .



2. (2269)- Yine İbnu Ömer (radıyallâhu anhümâ) anlatıyor: "Ömer (radıyallâhu anh), Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)´ın minberinde şu açıklamayı yaptı: "Emmâ ba´d, Ey insanlar! Hamr´ın haram olduğu hükmü inmiştir. Bilesiniz ki hamr (günümüzde ve çevremizde) beş şeyden yapılmaktadır: Üzümden, hurmadan, baldan, buğdaydan, arpadan. Hamr, aklı örten (her) şeydir."[55]





radyobeyan