Yemin By: armi Date: 07 Nisan 2010, 11:53:41
YEMÝN
Sað el; bereket; güç, kuvvet ve güzel mevki, yaralayýcý; kiþinin bir haberi kuvvetlendirmek veya bir iþi yapýp yapmamak hususundaki azim ve iddiaya güç vermek için Allah´a kasem ya da boþama ve köle azadý gibi bir þeye baðlamak suretiyle akit etmesi anlamýnda bir fýkýh terimi.
Yemin daha çok Allah´ýn isimleri veya zâtî sýfatlarýndan birisi anýlarak yapýlan kasem için kullanýlýr. Talâka veya köle âzadýna baðlý olanlarýn yemin olup almadýðý tartýþmalýdýr (Kasânî, Bedâiu´s-Sanâi,III, 2).
Kasem ve hýlf kelimeleri arasýnda nüanslar olmakla birlikte "yemin" ile eþ anlamlý olarak kullanýlmaktadýrlar (Kâsânî, a.yer; Lisânu´l Arab, XIII, 462). Türkçe´de bazan yemin yerine "and içmek" tabirinin kullanýldýðý görülmektedir.
Bu mefhumun, kelimenin anlamý ile irtibatý; yeminin söze güç kuvvet katmasý ve yeminleþenlerin sað ellerini birbirlerine vurmalarýdýr (Mevsýlî, el-Ýhtiyâr, IV, 45).
Yemin, akitlerde ve husûmetlerde sözü te´kid için meþrudur. Meþrûtiyeti Kur´ân-ý Kerîm ve Sünnetle sabittir. Kur´ân´ýn bir çok sûresi deðiþik cisimler üzerine yapýlan yeminlerle baþlar. Tin, Þems, Fecr sûreleri bu kabildendir. Bakara sûresinin 225. ve Mâide sûresinin 89. âyetinde Allah Teâlâ´nýn, yemin-i laðv sebebiyle kullarýný mülahaza etmeyeceði bildirilmektedir. Yine Mâide sûresinin 89. âyetinde sorumluluk getiren yeminin mûn´akýde yemini olduðu ifade edilmekte, yeminlere riayet emedilmekte ve yeminini bozanlarýn nasýl keffaret ödeyecekleri beyan edilmektedir. Bunlarýn yanýsýra; Nahl (16) 38, 92, 94; Âlu Ýmran (3) 77; Mâide (5) 53, 108; En´am (6) 109; Tevbe (9) 12,13; Nur (24) 53; Fatýr (35) 42; Mücâdele (58) 16; Münafýkûn (63) 2; âyetleri de yeminin meþrûtiyetinin Kur´ân´dan delilleridir.
Hz. Peygamber bir hadisinde ümmetine, babalar ve putlar adýna yemin etmemelerini, yemin edeceklerse Allah adýna yemin etmelerini ya da hiç yemin etmemelerini emretmiþtir (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 7; Tirmizî, Nuzur, 8).
Rasûlüllah bizzat kendisi de yemin etmiþtir. Onun yemin ederken en çok kullandýðý tabirlerden birisi: "Nefsime veya Muhammed´in nefsine sahip olana yemin ederim ki. "dir (Örnek olarak bkz. Ýbn Mâce, Keffaret 1; Ahmed b. Hanbel, a.g.e., IV, 16).
Yemin Çeþitleri
Yeminler önce Allah adýna edilenler ve Allah´tan baþkasý adýna edilenler olmak üzere ikiye ayrýlýrlar. Allah adýna edilen yeminler de kendi aralarýnda taksime tabidirler.
Allah adýna edilen yeminler:
Kasem suretiyle Allah adýna yeminler "Allah" ya da "Ýzzet, celal, azamet" gibi zati sýfatlarýnýn baþýna "ba, va, ta" harflerinin birisini getirmek suretiyle yapýlýr (Mevsýlî, a.g.e., IV, 49, 50; Þirbinî, Muðni´l-Muhtaç, IV, 320, 312). Müslümanlar arasýnda en çok kullanýlan yemin yafýzlarý: "Vallâhi, billâhi ve tallâhi" sözcükleridir.
Allah´ýn isim ve zatî sýfatlarýnýn dýþýnda hiçbir þeye yemin edilmez. Hanefilere göre, Nebi, Kur´ân, Kâbe gibi Müslümanlarca kutsal olan varlýklar adýna da yemin edilmesi caiz deðildir (Kâsânî a.g.e., III, 5-10; Merginânî, el-Hidâye," II, 72; Mevsýli; IV, 51).
Ýmam Þâfiî, Ýmam Mâlik ve Ýmam Ahmed b. Hanbel´e göre Kur´ân, Kur´ân âyetleri ve Mushaf adýna edilen yeminler mûteberdir. Bozulmasý halinde keffareti gerektirir (Ýbn Kudâme, el-Muðnî, XI,194,195). Hanbelîlere göre Kâbe ve diðer yaratýklar adýna yemin etmek caiz deðilse de, Peygamber adýna yemin etmek caizdir. Bozulmasý keffareti gerektirir (Ýbn Kudâme, a.g.e., XI, 210).
Yeminin mûteber olmasý için mutlaka arapça olmasý þart deðildir. Diðer dillerle de yemin edilebilir. Kaynaklar farsça bazý tabirlerle yemin edilebileceðine iþaret etmiþlerdir (bkz. Merginânî, a.g.e., II, 74; Fetâve´l-Kâdihan, II, 7; el-Fetâve´l-Hindîye, II, 57).
Buna göre Türkçe´de kullanýlan "yemin ederim, kasem ederim, and içerim" gibi sözler de yemin sayýlýr. Ancak "mukaddesâtým adýna, þerefim üzerine and içerim" gibi sözlerin yemin olmamasý gerekir. Çünkü Allah´ýn adý veya sýfatlarý adýna yapýlmamýþtýr. Merginânî, hangi sözlerle yemin edip edilemeyeceðinin örfe baðlý olduðunu söylemektedir (Merginânî, a.g.e., a.y.) Bu sözcükler bugün ülkemizde bazý ortamlarda yemin için mâruf hale gelmiþlerse de yaygýn bir örf saymak mümkün deðildir.
Bunlarýn dýþýnda, kiþinin mübah olan bir þeyi kendisine haram kýlmasý veya birþeyi yaptýðý ya da yapmadýðý takdirde, yahudi, hristiyan vs. olacaðýný yemin kasdýyla söylemesi de bir yemindir (Merginânî, a.g.e., II, 74; Mevsilî, a.g.e., IV, 52, 53).
Ýmam Þâfiî, Ýmam Mâlik ve Ahmed b. Hanbel´den nakledilen bir görüþe göre bu tür sözler yemin sayýlmaz, dolayýsýyla bozulmasý durumunda keffaret gerekmez (Ýbn Kudâme, a,g.e., XI, 199, 200; Þirbinî, Muðni´l-Muhtâc, IV, 324; Vehbe ez-Zühaylî, el-Fýkhu´l-Ýslâmî ve Edilletühû, III, 344).
Allah adý anýlarak edilen yeminler ðamûs, laðv ve mün´akýde olmak üzere üç çeþittir;
Ðamûs yemin:
Ðamûs yemin; geçmiþteki veya bu zamandaki bir olayýn ilgili olarak, bile bile yalan yere yemin,etmektir. Mesela bir kimsenin, borcunu ödemediðini bildiði halde "ödedim? diye veya hâli hazýrda cebinde parasý olduðu halde parasýnýn olmadýðýný söyleyerek yemin etmesi birer ðamûs yeminidir. Böyle bir yemin büyük bir günahtýr. Allah (c.c) lu Ýmran sresinin 77. âyetinde; "Allah´a karþý verdikleri sözü ve yeminlerini az bir paraya satanlara gelince; iþte bunlarýn ahirette bir nasibi yoktur. Allah kýyamet günü onlarla konuþmayacak, onlara bakmayacak ve onlarý temize çýkarmayacaktýr. Onlar için elem verici bir azap vardýr" buyurmaktadýr. Eþ´as bin Kays´ýn bildirdiðine göre, bu âyet kendisine ait bir kuyuda amcasýnýn oðlunun hak iddia etmesi ve onun beyyine getirmediðini takdirde amcasý oðlunun yalan yere yemin edebileceðini söylemesi üzerine nazil olmuþtur (Ebû Dâvud, Sünen, Eymân, 1; Ýbn Kudâme, a.g.e., XII, 122). Hz. Peygamber (s.a.v) bir çok hadisinde yalan yere baþkasýnýn malýný almak için yemin etmenin Allah´a ortak koþmak, adam öldürmek, anaya babaya isyan etmek gibi büyük günahlardan olduðunu, böyle yemin edenlerin Cennet´in mahrum olup, Cehennem´i hak ettiklerini, dolayýsýyla oradaki yerlerine hazýrlananlarý gerektiðini haber vermektedir (bkz. Buhârî, Eyman, 16, 18, el-Mürteddin, 1; Müslim, Ýman, 220, 221; Ebu Dâvud, Eyman, 1 ; Tirmizî, Büyü, 42; Ýbn Mâce, Ahkâm, 7; Ahmed b. Hanbel, I, 379, 442, V. 211, 212; Zeylâî, Nasbu´r-Râye, III, 292, 293).
Hanefi, Hanbelî ve Malikilere göre ðamûs yemininden dolayý keffaret yoktur. Yemin eden kiþi Allah´tan af dilemeli, tevbe istiðfar etmelidir. Çünkü bu yemin Allah´a karþý büyük bir cür´ettir, onu hafife almaktýr; böyle büyük bir günahýn keffaretle giderilmesi mümkün deðildir. Hz. Peygamber (s.a.v) bir hadisinde beþ þeyden dolayý keffaret olmadýðým söylemiþ ve kiþinin uymak zorunda olduðu yemini bunlardan saymýþtýr (Þevkânî, Neylü´l-Evtar, VIII, 264). Buradaki kefaretin olmayýþýndan maksat, bu yeminin günahýný kefaretin silemeyeceðidir. Kâsanî (v. 587/1191) tevbe ve istiðfarýn, ðamûs yemininin keffareti olduðunu söylemektedir (Kâsânî, a.g.e., III,15). Þâfiîlere göre bu yeminden dolayý keffaret gerekir (Merginânî, a.g.e., II, 72; Ýbn Kudâme, XI, 178; Þirbinî, a.g.e., IV; 325).
Laðv Yemin:
Lað yemini Hanefilere göre-yanlýþlýkla edilen, yani sahibinin söylediði sözün hakikat dýþý olduðu halde, doðru olduðunu zannederek ettiði yemindir. Bu yemin de hem geçmiþ ve hem de þimdiki zamanla ilgili olabilir. Meselâ borcunu ödemediði halde, ödediðini zannederek, veya cebinde para olduðu halde olmadýðýný zannederek yemin eden kiþinin ettiði yemin, laðv yemindir (Kâsânî, a.g.e" III, 17; Merginânî, a.g.e., II, 72; Mevsýlî, a.g.e., IV, 46). Hanefîlerin bu anlayýþý bir çok sahabe ve tabiinden nakledilmiþtir (bkz. Zeylâi, Nasbu´r-Râye, III, 293).
Þâfiîlere göre laðv yemini, konuþma esnasýnda kasýt olmadan insanýn aðzýndan çýkan "hayýr vallahi, evet vallahi" gibi yeminlerdir (Þirbinî, a.g.e., IV, 324, 325). Laðv yemininin bu þekildeki izahý Hz. Âiþe tarafýndan Hz. Peygamber´den nakledilmiþtir (Buhârî, Eyman,15; Ebû Dâvud, Eyman, 6).
Hz. Peygamber´den laðv yemini için baþka izahlar da rivâyet edilmiþtir. Meselâ bir hadiste: "Âtýcýlarýn yemini laðvdýr, onun için keffaret yoktur" buyurmuþtur (Heytemî, Mecmua´z-Zevaid, IV, 185).
Alimler kendi anladýklarý laðv yemininden dolayý günah ve keffaret olmadýðýnda hemfikirdirler. Çünkü Allah (c.c) laðv yemininden dolayý kulunun muaheze edilmeyeceðini bildirmiþtir (Mâide, 5/89).
Þâfiiler, Hanefilerin laðv yemini dedikleri yeminleri bu grup içinde kabul etmedikleri için, doðru zannedilerek edilen yeminlerden dolayý da kefaretin gerekli olduðu kanaatindedirler.
Mün´akýde yemini:
Mün´akide yemini bir þeyi yapmak veya yapmamak için edilen yemindir. Bu yemin gelecek ile ilgilidir. Bir kimsenin "yarýn falan yere gideceðine" veya "falan kiþiyle bir daha konuþmayacaðýna" yemin etmesi bu kabildendir.
Mün´akide yemini kendi arasýnda, mürsel, muvakkat ve fevr olmak üzere üçe ayrýlýr.
1- Mürsel yemin: Bir fiili yapýp yapmamayý zamana baðlamadan edilen yemindir. Meselâ, bir iþi yapacaðýna yemin eden ama bunu zamana baðlamayan kiþinin ettiði yemin mürseldir. Ölüm anýna kadar ettiði þeyi yapýp yemininden kurtulabilir. Belirli bir sürenin geçmesi ile yemini bozmuþ sayýlmaz.
Bu yemine "mutlak yemin" de denilir.
2- Muvakkat yemin: Bir zamana baðlý olarak edilen yemindir. Bu yemin, filin baðlandýðý zamanla kayýtlýdýr. Zamanýn dolmasý ile yeminin hükmü sona erer. Meselâ bir meyveyi üç gün yetmeyeceðine yemin eden kiþi, üç gün dolduktan sonra o meyveyi yese yeminini bozmuþ sayýlmaz.
Belirli bir süre içinde bir þeye yapmaya yemin eden kiþi o kiþi ön gördüðü süre içinde yaparsa yemininden kurtulmuþ olur. O süre içinde yapmazsa, daha sonra yapsa bile yeminini bozmuþtur; keffaret ödemesi gerekir. Þayet yemin eden kiþi süre dolmadan ölürse, Ebû Hanife ve Muhammed´e göre yeminini bozmuþ olmaz. Ebû Yusuf´a göre bozmuþ olur.
Bu yemine "mukayyed yemin" de denilir.
3- Fevr yemin: Bir sebebe baðlý olarak edilen yemindir. Baþka deyiþle; kendisi ile gelecek deðil þimdiki zaman kasdedildiðine karineler bulunan yemindir. Bir soruya cevap verirken edilen yemin bu kabildendir. Meselâ yemek yiyenlerin yanlarýna gelen birisine "buyur ye" demelerine karþýlýk onun "vallahi yemem" demesi fevr yeminidir. Gelecekle deðil o anla ilgilidir. Dolayýsýyla daha sonra bir þey yemesi ile yeminini bozmuþ olmaz (Tahânevî, Keþþafu Istýlahâti´l-Fünûn, II, 1549, 1550; Muhammed Ravas Kal´acî, Hamid Sadýk Kuneybî, Mu´cemu Lüðâti´l-Fukahâ, 514).
Mün´akide yemininde yeminin gereðini yapmaya berr, yapmamaya bârr, yemini bozmaya hins, bozana da hânis denilir. Bu türden bir yeminin gereðini yapan kiþi yemininden kurtulmuþ olur. Yemininde hânis olan kiþiye ise keffaret gerekir. Yeminde aslolan ona sadakat göstermektir. Ancak bu, yemin edilen þeyin dinî hükmüne göre farklýlýk gösterebilir. Onun için yemine sadakat gösterme konusunu alimler beþ grupta ele almýþlardýr:
1- Uyulmasý vacip olan yeminler: Farz olan bir ibadeti yapmak veya masum bir insaný ölümden kurtarmak, ya da bir haramý terk etmek için yapýlan yeminleri yerine getirmek farzdýr. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v) "Âllah´a itaat etmek üzere yemin eden kiþi itaat etsin" buyurmuþtur. Bu kabilden olan bir yeminin gereðini yerine getirmeyen kiþi günahkar olmuþtur; tevbe ve istiðfar etmesi icab eder, ayrýca yemin keffareti ödemesi gerekir.
2- Edilmesi haram, uyulmamasý cevap olan yeminler:
Bir farzý terk etmek veya bir haramý iþlemek için yemin etmek haram bir yemindir, bozulmasý farzdýr. Dolayýsýyla, meselâ ana babasý ile konuþmamaya yemin eden kiþi, onlarla konuþacak, yani yeminini bozacak ama yemin keffareti ödeyecektir. Ayrýca haram birþeyi yapmaya yemin ettiði için tevbe istiðfar edecektir. Hz. Peygamber; Bir þeye yemin edip de, baþkasýný daha hayýrlý gören kiþi yemininden dolayý keffaret ödesin, sonra da o hayýrlý olan þeyi yapsýn"buyurmuþtur (Nesâî, Eyman, 41; Ebû Dâvud, Eyman, 12).
Bir baþka hadiste de þöyle buyurulmuþtur: "Rabbe isyanda, sýlayý rahmi kesmekte ve mâlik olmadýðýn þeyde sana yemin de, nezir de yoktur" (Ebû Davud Eyman, 12; Nesâi, Eyman, 17; Ýbn Mâce, Keffaret, 8; Ahmed b. Hanbel, II, 185, 202).
Þâ´bî´ye göre haram bir fiili iþlemek üzere yemin eden kiþi yeminini bozar, yani o haramý iþlemez. Ayrýca keffaret ödemesine de gerek yoktur. Çünkü Hz. Peygamber kiþinin haramý iþlememesinin yeminine keffaret olduðunu söylemiþtir (Ebû Davud, Eyman, 12).
Hanefiler mün´akide yemininden dolayý kullarýn sorumlu tutulacaðý bildiren âyetin zahirine dayanmaktadýrlar (Mâide, 89).
3- Uyulmasý mendup olan yeminler: Bir maslahata müteallik olan yeminlerdir.
Yapýlmasý mendup olan bir fiili iþlemek için edilen bir yemine uymak da menduptur. Böyle bir yeminin bozulmasý mekruhtur, keffaret gerekir.
4- Mübah olan yeminler:
Mübah olan bir iþi yapmak veya yapmamak, ya da doðru olan bir haber üzerine yemin etmek mübahtýr. Böyle bir yeminin bozulmasý efdaldir. Bozulursa keffaret gerekir.
5- Mekruh olan yeminler:
Mekruh olan bir fiili iþlemek veya mendubu terketmek için yemin etmek mekruhtur. Alýþ veriþ esnasýnda yemin etmek de mekruhtur. Böyle bir yeminin bozulup keffaret ödenmesi efdaldir. Yemine sadakat ise mekruhtur (Kâsânî, a.g.e., III, 17, 18; Ýbn Kudâme, el Muðnî, II, 167; Necati Yeniel-Hüseyin Kayapýnar, Süneni Ebû Davud Terceme ve Þerhi, XII, 236).
Hanefî ve Malikilere göre unutarak, hataen, ikrah yoluyla ve yemin kasdý olmadan edilen yeminler mûteberdir. Çünkü yukarýda iþaret edilen ayet mutlaktýr. Yeminin kasda dayanýp dayanmamasý konusunda bir kayýt mevcut deðildir. Ayrýca Hz. Peygamber (s.a.v) bir hadisinde; yemin, talak ve nikahýn ciddisinin de, ciddi sanýldýðýný haber vermiþlerdir (Ebu Davud, Talak; 9; Tirmizi, Talak, 9; Ýbn Mâce, Talak, 13; Kâsânî, a.g.e., III,18; Vehbe ez-Zühaylî, el-Fýkhu´l-Ýslâmî ve Edilletuhû, III, 367).
Þâfiî ve Hanbelîlere göre yeminini unutarak bozan kiþi, yemininde hânis sayýlmaz. Dolayýsýyla kendisine keffaret icab etmez. Delilleri, kullarýn hataen yaptýklarýndan dolayý günah olmadýðýný bildiren ayetle (Ahzab, 5) Müslümanlarýn hatâen, unutarak ve ikrah yoluyla iþlediklerinden dolayý sorumlu tutulmayacaklarýný bildiren hadistir (Ýbn Mâce, Talak, 16).
Ýkrah yoluyla yeminini bozan kiþi, Ebû Hanife ve Mâlik´e göre keffaret öder; Ahmed b. Hanbel ´e göre ödemez. Ýmam Þâfiî´den ise bu konuda iki ayrý görüþ nakledilmiþtir (Ýbn Kudâme, a.g.e., XI, 177, 178).
Yemin edildikten sonra hemen peþinden "inþallah" denilirse, bozulmasý halinde keffaret gerekmez. Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v) "Yemin edip de istisna eden (Ýnþallah diyen) isterse, döner,isterse yemini bozmadan terk eder" buyurmuþtur (Ebû Davud, Eyman, 9; Nesâî, Eyman,18; Ahmed b. Hanbel, II, 6, 49). Ancak bu hükmün geçerliliði yeminle "inþallah" demenin arasýnda konuþulmamasýna veya konuþacak kadar susulmamasýna baðlýdýr.
Ýbn Kudame´nin bildirdiðine göre "inþallah" denildiðinde kefaretin gerekmeyeceðinde dön mezhep müttefiktir (Ýbn Kudâme, a.g.e., XI, 227).
Yemin Keffareti
Mü´akide yemininin hangi türünden olursa olsun bozulmasý, keffareti gerektirir. Normalde keffaret yemin bozulduktan sonra ödenir. Yemin bozulduktan sonra ödenen kefaretin mûteber olduðu konusunda ulema arasýnda hiç bir ihtilaf yoktur. Ancak önce kefaretin ödenip sonra yeminin bozulmasý durumunda bu kefaretin yeterli olup olmayacaðý tanýþmalýdýr. Hanefilere göre, keffaret ister malla, ister oruçla ödensin mutlaka yemin bozulduktan sonra ödenmelidir. Bozulmadan önce ödenmesi caiz deðildir. Þafiilere göre keffaret malla ödenecekse yemin bozulmadan önce de ödenebilir. Hanbelî ve Mâlikîlere göre kefaretin ister malla ister oruçla, yemin bozulmadan önce de sonra da ödenmesi caizdir.
Yemin edilmeden önce keffaret ödenip daha sonra yemin edilmesi ve bozulmasý durumunda bu keffaret mûteber deðildir. Bu konuda hiçbir görüþ ayrýlýðý yoktur (Kâsânî, a.g.e., III,18; Ýbn Kudâme, a.g.e., XI, 223-226; Þevkânî, Neylü´l-Evtar VIII, 268, 269; Necati Yeniel-Hüseyin Kayapýnar, a.g.e., XII, 237, 138).
Yemin keffareti; gücü yeterse bir köle azad etmek veya on fakiri sabahlý akþamlý doyurmak ya da on fakiri alýþýlmýþ biçimde giydirmektir. Kiþi bu üçü arasýnda muhayyerdir. Ama bunlara gücü yetmezse,peþi peþine üç gün oruç tutar. Orucun arasý hayýz dahil hiç bir özür sebebiyle kesilmez, kesilmesi halinde yeniden baþlanmalýdýr. Yemin kefaretinin gereði ve bu þekilde ödeneceði Kur´ân-ý Kerîm´le sabittir. Ve âyet gayet nettir. (Bkz. Maide, 5/89). Onun için konu ile ilgili görüþ farklýlýðý yoktur.
2. Allah´tan Baþkalarý Adýna edilen Yeminler
Allah´tan baþkalarý adýna edilen yeminler iki kýsýmdýr:
a- Babalar, anneler, melekler vs. gibi Allah´tan baþka varlýklar adýna edilen yeminler: Bu þekilde yemin etmenin caiz olmadýðýný, Hz. Peygamber´in böyle yemin etmeyi men ettiðini yukarýda belirtmiþtik. Böyle sözlerle yemin etmek caiz olmadýðýna göre, buna yemin demek de doðru deðildir.
b- Bir þarta baðlanarak edilen yeminler: Bu gruptaki yeminleri de iki kýsýmda ele almak mümkündür:
ba- Ýbadet ve taat cinsinden bir þeye baðlananlar: Meselâ bir kimse "þu iþi yaparsam üç gün oruç tutayým" dese, bu bir bakýma yemindir. Çünkü o iþi yapmaktan nefsini menetmek maksadýyla o sözü söylemiþtir. Bir baþka açýdan da nezir (adak)týr. Çünkü bir ibadeti yapmayý, bir þarta baðlamýþtýr. Bu târz bir ifadenin nezir olarak deðerlendirilmesi daha isabettir (Kasânî, III, 21).
bb- Ýbadet ve taate baðlanmayýp, talak veya köle azadýna baðlanan yeminler: Bir kimse karýsýnýn boþ olmasýný veya kölesinin hür olmasýný bir þartýn tahukkukuna baðlarsa, talakla. veya köle azadý ile yemin etmiþ sayýlýr. Böyle yeminlere tâliki talak da denir. Böyle sözlerin yemin olarak deðerlendirilmesi kiþiyi bir fiili yapmaya teþvik veya yapmaktan men etme konusunda kuvvet vermesinden dolayýdýr (Ö. Nasuhi Bilmen, Hukukî Ýslâmiyye ve Ýstýhâhâtý Fýkhýyye Kamusu, II, 232).
Bu maddede söz konusu edilen þartýn tahukkuku halinde þayet adamýn maksadý kendisini bir iþi yapmaya teþvik veya yapmaktan menetmek deðil de karýsýný boþamak veya kölesini azad etmekse, þartýn vukuu halinde karýsý boþ veya kölesi azad olmuþ olur. Bu konuda ulema arasýnda her hangi bir görüþ ayrýlýðý tesbit edilmemiþtir. Çünkü bu yemin deðil, talaký veya itaký þarta baðlamaktýr. Ama eðer kiþinin maksadý, karýsýný boþamak deðil de, kendisini bir iþi yapmaya veya yapmamaya zorlamak ise hüküm nedir? Ýþte bu konuda bazý deðiþik görüþler vardýr. Konuyu bir örnekle anlatalým: Ýçki müptelasý olan bir kimse içkiyi býrakmak ve nefsini bu iþe mecbur etmek maksadýyla "Bir daha içki içersem karým boþ olsun" veya "bir daha içersem þart olsun" dese ve daha sonra yeminini bozsa yani içki içse bu durumda ne uygulanacaktýr? Bu konuda üç görüþ vardýr:
1- Bu söz tamamen geçersizdir; ne talaktýr ne de yemindir. Çünkü ne Allah´ýn istediði bir þekilde karý boþama, ne de bir yemin etmedir. O halde böyle bir söz söyleyen ve sonra bozan kiþinin karýsý boþ olmaz, kendisine yemin keffareti de gerekmez. Bu görüþ Hz. Ali´ye nisbet edilmektedir. Zahirîler ve bazý Mâlikîler de bu görüþtedir.
2- Böyle bir söz söyleyen kiþi yemin etmiþ ve yeminini bozmuþtur. Çünkü adamýn maksadý karýsýný boþamak deðil, kendisini içki içmekten men etmektir. Dolayýsýyla kiþi ettiði yemini bozduðu için kendisine yemin keffareti icabeder; karýsý boþ olmaz. Hanbelîlerden Ýbn Teymiye ve Ýbn Kayyim el-Cevziyye bu görüþtedir (Ýbn Teymiye el-Fetava´l-Kübra, 1-5, Beyrut, II, 110; Ýbn Kayyim el-Cevziyye, Ýlâmu´l-Muvakkîn, IV, 17 vd.).
3- Talak veya köle azadýnýn bir þarta baðlanmasý ve þartýn tahakkuku halinde, karý boþ veya köle hür olur. Yukarýdaki misalimizde, adam içki içtiði zaman karýsý boþ olmuþ olur. Dört mezhebin görüþü bu istikamettedir (Kâsânî, a.g.e., III, 21 vd.; Merginânî, a.g.e., II, 250 vd.; Mevsýlî, a.g.e., III,140 vd.; Ýbn Kudâme, a.g.e., VIII, 335, 336; Ö. Nasuhî Bilmen, a.g.e., II, 232; vd.; Zühaylî, a.g.e., III, 388 vd.).
Yeminin Hâkim Kararýna Etkisi
Davacý, mahkemede davasýný isbat edemezse, davalýya yemin teklif etme hakkýna sahiptir. Yemin onun kendi fiili veya baþkasýnýn fiili hakkýnda olumlu veya olumsuz yönde olabilir; "Allah´a yemin olsun ki, satmadým yahut satýn almadým yahut da sattým veya satýn aldým" demek gibi. Çünkü insan kendi durumunu ve fiillerini baþkalarýndan daha iyi bilir. Bu yüzden onun yemini anlaþmazlýðý sona erdiren bir delil sayýlýr.
Ýbn Abbas (r.a)´den rivâyete göre Hz. Peygamber (s.a.s) bir adama?yemin teklif etti ve ona þöyle dedi: "De ki, kendisinden baþka hiçbir ilah olmayan Allah´a yemin ederim ki, davacýnýn bende hiç bir hakký yoktur." Yine Eþ´as b. Kays´dan rivâyet edilmiþtir. O þöyle dedi: Kindeli bir þahýsla Hadramutlu birisi Yemen´deki bir toprak için Hz. Peygamber´in önünde hasýmlaþtýlar. Hadramutlu hasýmýnýn babasýnýn kendi topraðýný gasbettiðini ve halen bu topraðýn hasmýnýn elinde bulunduðunu iddia etti. Hz. Peygamber davacýya delilini sordu O, "Delilim yok, fakat yemin ederim ki, o topraðýn babasý tarafýndan gasbedildiðini bilmiyor" dedi. Bunun üzerine Kindeliye yemin teklif edildi (Ebû Davud nakletti).
Ýslâm hukukçularý mahkemedeki yeminde yedi þartýn bulunmasý gerektiðini belirtirler. Bunlar þöylece sýralanabilir:
1- Yemin edenin buluð çaðýna gelmiþ olmasý, temyiz kudretini hâiz bulunmasý ve iradesinin hür olmasý;
2- Davalýnýn, davacýnýn hakkýný inkâr etmesi;
3- Hasýmýn hâkimden yemin talep etmesi ve hakimin yemin edecek olana teklifte bulunmasý;
4- Yemin þahsa baðlý olup, yeminde vekâlet kabul edilmez. Yemin, yemin edecek olanýn zimmeti ve dini ile baðlantýlý olduðu için veli veya vekil bu hakký kullanamaz.
5- Hadler gibi Allah´a ait haklarla ilgili olmamasý gerekir.
6- Ýkrar caiz olan haklarla ilgili olmasý. Hadis-i þerifte Delil davacýya, yemin ise davalýya aittir" buyurulur. Ýkrar caiz olmayan haklar konusunda yemin geçerli olmaz.
7- Ýsbat için delil olmamasý veya mevcut delillerin yetersiz bulunmasý.
Mahkemedeki yeminlerin çeþitleri:
1- Þâhidin yemini: Bu, þâhidin, þehadetten önce doðru söyleyeceðine dair yaptýðý yemindir. Günümüzde, þahidin tezkiyesi yerine geçmek üzere baþvurulan bir yoldur. Malikiler, Zeydiyye, Zâhiriye, Ýbn Ebî Leyld ve Ýbnü´l-Kayyim, devrin bozulmasý ve dinî duygularýn zayýflamasý sebebiyle bu yemine cevaz vermiþlerdir. Ýslâm hukukçularýnýn çoðunluðu ise þahid yeminine karþýdýr (Vehbe ez-Zühaylî, el-Fýkhu´l Ýslâmî ve Edilletuhû, VI, 600):
3- Davacýnýn yemini: Hanefiler dýþýnda diðer çoðunluk hukukçulara göre, kendisinden töhmeti kaldýrmak için davacý da yemin edebilir. Bu yemin, hakkýný isbat veya aleyhindeki yemini reddetmek için de olabilir.
Ýslâm hukukçularýnýn çoðunluðu bir þahid ve davaya verilecek yemin delilleri ile hüküm verilebileceðini söylerken Hanefîler, âyetlerde iki þahidin öngörüldüðünü, bu olmadýðý takdirde, davalýya yemin teklif etme hükmünün hadisle sabit bulunduðu görüþünü benimser (Ýbn Rüþd, Bidâyetü´l-Müctehid, III, 456, 459).
Yemin ancak hâkimin veya naibin huzurunda onlarýn teklifi ile geçerli olur. Mahkeme dýþýndaki yemin veya yeminden kaçýnma muteber deðildir. Çünkü, yemin husumeti kesmek için söz konusu olur. Yemin hasmýn talebi üzerine verilir. Ancak beþ yerde hâkim re´sen yemin teklifi eder:
1- Bir kimse bir mirastan alacak veya bir mal dava edip de isbat ederse, hâkim baþka hukukî yollarla bu hakký düþüren bir muamelenin olmadýðý konusunda davacýya yemin teklif eder.
2- Bir malý dava edip kendisine ait olduðunu isbat eden kimseye hâkim "malýn onun mülkünden baþka bir muamele ile çýkmadýðý" konusunda yemin teklif eder.
3- Müþteri, malý ayýp sebebiyle reddederse, ayýba razý olmadýðý konusunda yemin teklif eder.
4- Hakim þüf´a hakký sebebiyle bu hakký daha önce düþürmediði konusunda yemin teklif eder.
5- Kocasý kayýp olan bir kadýnýn lehine nafaka ile hükmedilince hâkim, evliliðin devam ettiði, nafaka olmadýðý ve onun yanýnda mal býrakmadýðý, konusunda yemin teklif eder.
Kendisine yemin teklif edilen kimse, yemin ederse dava konusunda hak kazanýr. Yeminden kaçýnýrsa dava konusu þeyi kaybetmiþ olur.
Þamil ÝA
radyobeyan