Ýslam Kavramlarý M-Z
Pages: 1
Ye's By: armi Date: 07 Nisan 2010, 11:46:32

YE´S




Umudunu kesmek, ümitsizlik, ümid ve güvenle baðlanacaðý þeyden ümidini kesmek anlamýnda, yeise fiilinden masdar. Recâ (umma, ümid besleme) karþýtýdýr. Bir kimsenin bir þeyden emel ve umudunu kesmesi, güvenini kaybetmesi, kalbinden ümid ve emeli tamamen kesip tamamýyla umuttan uzak ve boþ olmasý anlamýna gelir. Kur´an-ý Kerîm´de bu anlamda kullanýlmýþtýr: "Ey iman edenler! Allah´ýn kendilerine gazab ettiði o kavim ile dost olmayýn ki kabirlerde bulunan kafirler nasýl ye´se düþtülerse (ümidlerini kesdilerse), onlar da öylece âhiretten ümidlerini kesmiþlerdir (ye´se düþmüþlerdir)? (el-Mümtehine, 60/13). Çünkü ölmüþ ve kabre girmiþ olan kâfirler, Cehennemdeki ebedi kalacaklarý mevkilerini gördükleri ve ahiret nimetlerinden mahrûmiyetleri belli olduðu için her vechile Cennet´ten ümidleri kesilmiþ ve ye´sleri gerçekleþmiþtir. Ölmemiþ kâfirler de ölülerin diriltilmesinden ve ahiretten tamamen ümidlerini kesmiþlerdir.

Kur´an-ý Kerîm´de yalnýz bir âyette "ye´s" "bilmek" anlamýnadýr: Efe lem yey´esi´llezine âmenü.... Ýman edenler þu hakikatý bilmediler mi ki Allah dileseydi, insanlarýn hepsini zorla hidayete eriþtirirdi..." (er-Ra´d, 13/31). Önemli olan, insanlarýn kendi ihtiyarlarý ile hakký arayýp iman etmeleridir.

Kelâm ve Akaid kitablarýnda ye´s kelimesi "îmanü´l-ye´s" ve "tevbetü´l-ye´s: tevbe-i ye´s" þeklinde kullanýlýr. Bir kimsenin bir þey hakkýnda kendi bilgi ve ihtiyariyle karar veremeyerek ye´s ve korkuya düþmesine ye´s hâli denilir. Ye´s kelimesi yerine be´s kelimesi de Be´simizi (azabýnýn) gördükleri vakit imân etmeleri kendilerine fayda verecek deðildir" (el-Mü´min, 40/85) âyetine uymak için kullanýlýr. Be´s; azab, þiddet, sýkýntý, güç ve kuvvet demektir.

Bir kâfir, yani Allah´a veya Allâh´ýn peygamberlerine ve âhiret gününe îman etmeyen bir kimse, ölürken ölümün þiddetleri kendisine gelip çattýðý ve ilahî azabý müþahede ve muayene ettiði vakit iman ederse, bu imana iman-ý ye´s veya îman-ý be´s denilir. Bir fasýkýn ölürken günahlarýndan tevbe etmesine de tevbe-i ye´s denilir.

Ýman-ý ye´s (ye´s halinde iman) makbûl deðildir.

Ye´s halinde iman üç þekilde olur:

1- Peygamberler gelip Allah´ýn emirlerini teblið ederler, doðruluklarýna dair mu´cizeler gösterirler. Ýnanmayanlarýn üzerine Allah´ýn azabýnýn ineceðini söylerler. Bundan sonra geride inananlarýn dýþýnda Fir´avn gibi kalbleri katýlaþmýþ inanmayan kimseler kalýr. Azab-ý elîm olan helâk âyetleri gelip inanmayanlarý yakalayýnca, bu sýrada iman edenlerin imanlarý kabul edilemez ve bunlarýn imanlarý kendilerine bir fayda vermez. Çünkü kendi ihtiyarlarý ile deðil, korku ve ümitsizlikten dolayý iman etmiþ olduklarý için, bu imanlarý bir iman-ý ye´s veya iman-ý be´s olur. Önceden serbest iradeleri ile iman etmedikleri halde peygamberlerin geleceðini söyledikleri azabýn apaçýk görüldüðü böyle yeis zamanýnda imanlarý sahih olmaz ve hiç bir fayda vermez. Gözönünde hazýr olana ve meþhûde inanmakla iman sahih olmaz. Nitekim ahirette diriltildikten sonra kâfirlerin iman etmesi de böyledir.

Ýhtiyarî olan, gayb ve istikbâle taalluk eden ve burhanlarla gerçeði istidlâl ile elde edilen ve gelecek için bir hayýr kazanacak kadar ölümden önce bulunan bir vakitte husûle gelen iman makbuldür. Olacak olmaða baþladýktan ve iþ iþten geçtikten sonra inanmakta bir fayda yoktur. Olacaða olmadan önce inanýlmalý ki zararlarýndan korunmak için hazýrlýk ve tedariklerde bulunulabilsin. Bu gerçekleri þu âyetler apaçýk bir þekilde ifade eder: "Öyle ya kendilerine peygamberleri mucizeler getirince, onlarýn nezdindeki ilme karþý þýmarýklýk gösterdiler (veya kendi bildikleri ile þýmarýp maðrur oldular). Ýstihza edip eðlenceye aldýklarý azab kendilerini çepeçevre kuþatýverdi. O çetin azabýmýzý gördükleri vakit "tek olan Allah´a inandýk, ona eþ tutmakta olduðumuz þeyleri inkâr ettik" dediler. Fakat azabýmýzý (be´simizi) gördükleri zaman iman etmeleri kendilerine fayda vermedi. Allah´ýn kullarý hakkýnda câri olan âdeti budur. Ýþte kâfirler burada hüsrana uðradý" (el-Mü´min, 40/83-85);

"Nihâyet, Firavun suda boðulup can pekiþirken "inandým, hakikat Ýsrail oðullarýnýn iman ettiðinden baþka tanrý yokmuþ, ben de müslümanlardaným, "demiþti. Þimdi mi îman ediyorsun. Halbuki sen bundan evvel ömrün boyunca isyan etmiþ, fesadçýlardan olmuþtun." (Yûnus, 10/90-91).

Yûnus kavmi gibi bir millet peygamberlerin söyledikleri azab gelmeden önce iman ederlerse imanlarý sahih olur. Yûnus kavmi, Hz. Yûnus´un söylediði azabýn emareleri belirince, azab kendilerine gelmeden önce iman ettikleri için imanlarý sahih olup fayda vermiþtir (bk. Yûnus, 10/98).

2- Önceden iman etmeyen bir kâfir, üzerinde ölümün emareleri belirip ölümün þiddetleri kendisini sardýðý zaman iman ederse, bu iman-ý ye´s veya îman-ý be´s´dir; makbul deðildir. Çünkü ölüm zamanýnda geride îman ile hayýr iþleyeceði hiç bir vakit kalmamýþtýr ve hayýr iþlemesine hiç bir imkân kalmamýþ, nefsi elinden çýkmýþtýr.

Bir kâfir ölüm hastalýðýna yakalanýr, ölümün þiddetleri belirmeden ve can boðazýna gelmeden önce aklý baþýnda olarak bir hayýr kesbine imkân bulacak bir zaman ve lahzada olur ve ye´s (ümitsizlik) ve be´s (azab) tahakkuk etmeden iman ederse, bu iman makbûl ve sahih olur. Fakat halet-i nezi´de, can boðaza gelince ye´s halinde küfürden tevbe ederek îman etmek makbûl deðildir: "Günahlarý iþleyenlerden her birine ölüm gelince "iþte ben þimdi tevbe ettim" diyen kimselere tevbe yoktur. Kâfir olarak ölenlerin de tevbeleri makbûl deðildir. Ýþþte bunlara biz çok acýklý bir azab hazýrlamýþýzdýr" (en-Nisâ, 4/18) ayeti gereðince günah iþleyip günahlara dadanan mü´minlerin ölüm gelip çatýnca ve hayattan ümidlerini kesmeden önce, tevbelerinin kabulü kat´i deðildir; Allah´ýn dilemesine baðlýdýr.

Fakat mü´min olduðu halde bazý günahlara da bulaþmýþ olan insanýn son nefesinde bile tevbesi makbul olabilir. Çünkü Allah Teâlâ Âllah´ýn rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz" (ez-Zümer, 39/53) buyuruyor. Fakat imansýzýn son nefesindeki tevbesi makbul deðildir. Çünkü bunun önceden iman ve irfandan nasibi yoktur ve Allah´ýn rahmetinden ümidini kesmiþtir. Bunda bütün Ýslâm âlimlerinin ittifaký vardýr. Bir kýsým âlimler, iman-ý ye´si, vaktinde dikilmediði için, tutup büyümekten uzak olan ve kuruyacak fidana benzettiler.

Peygamberimiz (s.a.s) Allah, kulunun tevbesini, caný boðazýna gelmediði müddetçe kabul eder" (Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 132, 153; III, 425; V, 362; Tirmizî, Da´avat,13, 98; Ýbn Mace, Zühd 13, 30) buyurur. Hadiste geçen gargara ile murad, ye´s halidir. Bir kulda, ye´s ve be´s hafinin tahakkukundan sonra, onun Allah´ýn emirlerini yerine getirmesi aklen ve naklen tasavvur olunamaz. Nitekim Allah Teâlâ, "Onlar (kâfirler) eðer tekrar, hayata döndürülseler, nehy olunduklarý þeylere tekrar dönerlerdi. Muhakkak onlar yalancýdýrlar" (el-En´âm, 6/28) buyurmuþtur. Bu ayet-i kerime, kâfirin ölürken iman etmesinin kendi istek ve ihtiyarý ile olmayýp mecburî olduðuna delâlet eder. Çünkü kâfirler, ölürken ilahî azabý görürler ve meleklerin verdiði þiddetli acýyý tadarlar: "Melekler o kafirlerin yüzlerine ve arkalarýna vura vura, ve " gelecekte de tadýn cehennem azabýný" diyerek canlarýný alýrken onlarý bir görmeliydin" (el-Enfal, 8/50); "Onlarýn (kâfirlerin) hali ne olacaktý melekler onlarýn yüzlerine ve arkalarýna vura vura canlarýný alýrken" (Muhammed, 47/27); "Ölümün þiddet ve dehþetleri içinde meleklerin pençelerini uzatarak kendilerine "Canlarýnýzý çýkarýn! Allah´a karþý haksýz olaný söyleye geldiðiniz, Allah´ýn âyetlerinden kibirlenerek uzaklaþmýþ olduðunuz içindir ki bugün hakâret azabýyla cezalandýrýlacaksýnýz", dedikleri zaman o zalimleri sen bir görmeliydin" (el-En´âm, 6/93); "Hele can boðaza gelince, o vakit siz görürsünüz." (el-Vakýâ, 56/83-84). Bütün bu âyetler, kâfirlerin ölürken ilâhî azabý müþahede ettiklerine delâlet eder. Bu sebeple onlarýn iman etmeleri ümitsizlik ve korkudan dolayý olup ihtiyarî deðildir.

Ýmam Mâtüridî´den sonra Matüridîlerin en büyük kelamcýsý Ebu´l-Mu´in Meymûn b. Muhammed en-Nesel, ye´s ve be´s halinde bir kiþinin iman etmesinin geçersizliðinin sebeplerini þöylece açýklar:

1- Bir kimsenin ye´s (ümitsizlik ve korku) halinde iman etmesi, kendisine yönelen ve yakasýna yapýþan azabý gidermek için olup ihtiyarî ve hakiki iman deðildir. Hakiki iman ihtiyar ve istek ile Allah´a yaklaþmak ve O´nun rýzasýný elde etmek için sahib olunan imandýr.

2- Ye´s ve be´s halinde kiþiyi ihtiyarsýz olarak inanmaya mecbûr eden, gördüðü âhiret azabýnýn baþlangýcý olan bir sýkýntý ve azabtýr. Bundan kurtulmasý için imana sýðýnýr. Ýmansýz kiþi dünyada ölürken azab çeker bununla âhirete intikal eder.

3- Kiþinin ölürken ve öldükten sonra nefsi elinden çýkmýþtýr. Ölürken nefsinde tasarrufa ve bir hayýr kesbederek onunla faydalanmaya güç getiremez.

4- Bu þekilde bir imanýn faydasýnýn bulunmayacaðý hakkýnda nass varid olmuþtur (Bkz. Ebu´l-Mu´ýn Meymûn b. Muhammed en-Nesefý, Tabsýratü´l-Edille, vrk. 8b-9a. Raþid Efendi Kütüphanesi, Numara: 496. Fatih Kütüphanesinde 2907 numarada kayýtlý nüsha, vrk. 10a).

Ebû Mansûr el-Matürîdî de ye´s halindeki iman hakkýnda þöyle der: "Bu zaman (kiþinin can çekiþtirdiði zaman), azabýn indiði vakittir. O vakit kiþi þahid ile (göz önündeki azab ile) gaibe dair bir delil getiremez ki, onun (inandým) sözü ilim ve bilgiden meydana gelen inanç olsun. Çünkü bu þekilde iman, korku ve azabý gidermek için inanmadýr. Ýsteði ile çalýþarak eriþilen iman deðildir ki, inanmasý çalýþýp çabalama ile husûle gelen iman olsun" (Te´vîlât li-Ebî Mansûr Matürîdî, vrk. 182a. Numara: 47 Raþid Efendi Kütüphanesi, Kayseri).

3- Güneþin batýdan doðmasý veya semâ (yýldýzlar) parçalanýp üzerlerine düþmek gibi kýyâmetin açýk ve büyük alâmetleri zuhur ettiðinde, veya kýyamet kopmaya baþlayýnca veyahut da öldükten sonra diriltildiðinde kâfirin iman etmesi de bir iman-ý ye´sdir, kendisine fayda vermez. Bu husus Kur´an-ý Kerîm´de þöyle ifade edilir:

"Onlar (kâfirler) ancak kendilerine azab meleklerinin gelmesini, yahud Rabbinin gelmesini veyahud Rabbinin âyet ve hâlâk mucizelerinden bazýsýnýn gelmesini mi bekliyorlar? Rabbinin âyetlerinden bazýsý geldiði gün, daha önceden iman etmemiþ veya imanýnda bir hayýr kazanmýþ olmayan hiçbir kimseye o gün iman etmesi asla fayda vermez. De ki, "Bekleyin, þüphesiz biz de bekliyoruz," (el-En´âm, 6/158). Burada meleklerden murad, ölüm veya azâb melekleridir.

Allah Teâlâ´nýn iki türlü âyeti vardýr:

a) Allah´ýn varlýðýna ve ekmel sýfatlarýna delâlet eden, gelecekteki hadiseleri meydana gelmelerinden önce haber veren ve gösteren âyet ve delillerdir ki iman ve ahiret bunlarla kazanýlýr.

b) Bir kýsým âyetler (alâmetler) de hâdise ve vâkýalarýn bilfiil ortaya çýkmaya baþladýklarýný ve ilahî kudretin tecellisini gösterirler. Bunlar gelince açýkça herkese belli olduðundan, ihtiyarî olarak delil ile istidlâl ederek gayba inanma ihtimali kalmaz ve bu zaman iman etmenin bir faydasý olmaz. Bu âyetler gelmeden önce inananlar kurtuluþa erer. Bu ikinci kýsým âyetler de kýyametin büyük âlametleridir ki bunlarý görenler iman edeceklerdir. Fakat bunlar gelmeden önce iman edenler veya iman edip amel-i salih iþlemiþ ve iyilik yapmýþ olanlarýn imanlarý makbûl olacaktýr. Yoksa önceden iman etmemiþ veya imanla bir hayýr kazanmamýþ kiþinin, kýyametin büyük ve açýk olan âyetleri zuhur edince veya kýyamet koparken veyahud da öldükten sonra diriltilince iman etmesi de bir iman-ý ye´sdir, kendisine fayda vermez. Güneþin batýdan doðmasý gibi kýyametin büyük âlametleri zuhur ettiðinde teklif zamaný geçeceði için imanýn kabul olunmayacaðýna dair Buharî ve Müslim´in de rivayet ettiði bir çok hadisler vardýr.

Müfessirler, yukarda meali zikredilen el-En´âm suresi, 158. âyete "Kýyametin büyük âlametleri zuhur edince çocuklar müstesnâ, bundan önce iman etmemiþ veya imanýnda bir hayýr kazanmamýþ kimseye, iman etmesi fayda vermez. Bir kimse önceden iman etmiþ olup da bu âlametler zuhur edince fýrsat bulur ve bir hayýr iþlerse faydasýný görebilir" þeklinde mana vermiþlerdir.

Elmalýlý Merhûm Hamdi Yazýr, bu âyeti tefsir ederken: "lem tekün âmenet kablü: Önceden iman etmemiþ" cümlesinin "min kablü: önceden" sözü ile kayýdlý olduðunu, bu cümleye terdid edatý olan" ve-veya" ile atfedilen "veya imanýnda bir hayýr kazanmamýþ kimseye" cümlesinde bu "min kablü-önceden" kaydýnýn olmadýðýný ve "ma´tüfün aleyhin kaydýný ma´tûfta da itibâr etmek zarûrî deðildir" kaidesini nazarý itibare alarak þöyle demiþtir: "Bir kâfir, o gün âyâtýn zuhuru üzerine iman eder ve o iman ile bir hayýr kesbine imkân da bulursa ye´s übe´s tamamen tahakkuk etmemiþ olduðundan, bu imanýn dahi menfaat verebilmesi melhuzdur. Yani o günkü imanýn makbûl olabilmesi için her halde o imandan sonra bir hayýr kesbine imkân bulunmalýdýr" (Hamdi Yazýr, Hak Dini Kur´an Dili, III, 2108).

Merhum Hamdi Yazýr´ýn tefsirine göre; bir kiþi kýyametin büyük alâmetlerinden önce iman etmiþ olursa, onun kurtuluþu için bu kâfi olacaktýr. Fakat bu âyetlerin zuhurundan itibaren iman etmenin kabulü için, bu imaný ile beraber hayýr iþlemesi de þarttýr. Çünkü vakit daralmýþtýr. Henüz kýyamet kopup bitmeden ve vâkýa tamam olmadan iman etmekle birlikte hayýr ve iyilik iþlemek fayda verecektir. Kýyamet kopup bitince ve vâkýa tamam olunca be´s ü ye´s tamam olacak ve artýk iman etmek de fayda vermeyecektir. Bununla beraber, kýyâmetin kapmasýnýn alâmetleri belirince, henüz kopup bitmeden büsbütün ye´se düþmeyerek hemen iman edip salih amel iþlemelidir (Bkz. Hamdi Yazýr, a.g.e., a.y. 2108).

Ýslâm âlimleri ye´s ve be´s (ümitsizlik, korku ve azab) halinde iman etmenin geçersiz olduðunda ittifak etmiþlerdir. Fasýk mü´minin ye´s halinde tevbe etmesinin makbul olup olmamasýnda ihtilâf etmiþlerdir. Hanefi Matüridîlerden ve Þâfiîlerden bazý âlimler, âsî mü´minin ye´s halinde bile günahlarýndan tevbesi makbuldür, demiþlerdir.

Yalnýz Muhyiddin Ýbnü´l-Arabî Fusûsü´l-Hikem´inde ve bunun te´sirinde kalan Celâleddîn ed-Devvânî "Risâle fi beyân-ý Ýmân-ý Fir´avn" isimli eserinde Fir´avn´ýn suda boðulurken iman etmesinin makbûl olduðuna dair görüþ beyân etmiþlerse de, bu görüþler Kur´an-ý Kerîm´in ayetlerine ters düþer. Kur´an varken bunlara itibar edilmez. Fakat Ýbnü´l-Arabî´nin "Fusûsu´l-Hikem"indeki Fir´avn´ýn imaný hakkýndaki sözleri ile "Fütühât´ýndaki sözleri çeliþir. Çünkü, Ýbnü´l-Arabî Fütühatýn 62. babýnda, içinden bir daha çýkmamak üzere Cehennem´de ebediyyen kalacak kimselerin baþýnda Fir´avn´ý zikreder (Bkz. Muhyiddîn b. el-Arabî, el-Fütühâtü´l-Mekkiye, I, 336, Bulak, 1269 h.)

Ýbnu´l-Arabî´yi çok iyi tanýyan Abdulvehhab eþ-Þa´rânî´ye (v. 973/1565) göre Ýbnü´l-Arabî´nin, Fir´avn´ýn ye´s halindeki imanýnýn makbul olduðuna dair bir görüþü yoktur. Böyle bir görüþün O´na isnâd edilmesi uydurma ve yakýþtýrmadan ibarettir. Aliyyü´l-Karî ise, Ýbnü´l-Arabî´nin Fusûsu´l-Hikem´indeki iman-ý ye´sin sahih olduðuna dair görüþün sonradan bu esere sokulduðunu söyler.

Zamanýmýzda iman-ý ye´sin geçerliliðine dair Fusûsu´l-Hikem´deki Ýbn´ü´l-Arabî´ye aid olduðu iddia edilen görüþün te´siri altýnda kalarak delilsiz görüþler serdeden Mahmûd el-Gurâb gibi çaðdaþ yazarlar da mevcuttur.

 


radyobeyan