Ýslam Kavramlarý M-Z
Pages: 1
Vesile By: armi Date: 07 Nisan 2010, 11:16:51

VESÝLE




el-Vesile kelimesinden türemiþtir. el-Vesile: Bir þeye "istek" ile ulaþmadýr. Ýstek-arzu anlamýný içerdiðinden "el-Vasile" ifadesinden daha özeldir (dar anlamdadýr). Allah (c.c.) þöyle buyurur: "O´na vesile (yaklaþma yol) arayýn" (el-Maide, 5/35).

Allah (c.c.)´a (yaklaþtýran) gerçek vesile; ilim ve ibadetle onun yolundan gitmek ve þeriatýn güzelliklerini benimsemektir. Kurbet (Allah´a yakýnlýk) gibi. el-Vasil, Allah´ý arzulayandýr (Müfredât´tîr Raðýb el-Ýsfahan, s. 560-561). Ýbnü´l-Esîr þöyle der: el-Vâsil; arzulayan-isteyen demektir. el-Vesîle; Kurbet, vasýta ve kendisiyle birþeye ulaþýlabilen ve yakýnlaþma saðlanabilen þey anlamýndadýr. Çoðulu, "vesâil´dir (en-Nihâye, 5/185).

el-Vesile kelimesi Kur´an-ý Kerim´de iki yerde kullanýlmýþtýr:

1) Allah (c.c.) þöyle buyuruyor:

"Ey iman edenler! Allah´tan korkun. O´na (yaklaþmaya yol) vesile arayýn ve yolunda cihad edin ki kurtuluþa eresiniz" (el-Maide, 5/35). Ýbn Cerîr, âyeti þöyle tefsir eder; "O´na vesile arayýn" yani "onu hoþnud edecek ameller iþleyerek ona yaklaþmayý dileyin" (Tefsir´üt-Taberî, VI/226).

Hafýz Ýbn Kesir de þunu kaydediyor: "O´na vesile arayýn" Ýbn Abbas (r.a)´dan "yaklaþma" diye nakledilmiþtir. Mücahid, Ebû Vail el-Hasen, Katâde, Abdullah b. Kesîr, Südd"ý, Ýbn Zeyd ve daha bir çok kiþi ayný görüþü paylaþýyor. Katâde ayeti þu þekilde tefsir eder: O´na boyun eðerek ve onu hoþnud edecek ameller iþleyerek ona yaklaþýn. Mezkûr imamlarýn söylemek istedikleri de budur ve bu konuda müfessirler arasýnda herhangi bir görüþ ayrýlýðý yoktur (Ýbn Kesir Tefsîr, II, 53).

2. Allah (c.c.) þöyle buyuruyor: "Onlarýn yalvardýklarý bu varlýklar, Rablerine -hangisi daha yakýn olacak diye- vesile ararlar; O´nun rahmetini umarlar ve azabýndan korkarlar. Çünkü Rabbinin azabý, sakýnmaða deðer" (Ýsra, 17/57).

Ýbn Mes´ud (r.a) þöyle açýklar; (Âyet) bir gurup arap hakkýnda nazil oldu. Bunlar bir kýsým cinlere tapýyorlardý. Cinler müslüman oldular. Onlara tapmakta olan insanlar ise (bunu) anlamýyorlar. Diðer bir rivâyette ise "insanlar cinlere´ ibadeti býrakmadýlar" diye geçer (Müslim, Tefsir, 28, 29, 30; Buharî, Tefsir, 7). Hafýz Ýbn Hacer ise þöyle açýklar: "Cinlere ibadet etmekte olan insanlar yine onlara tapmaya devam ettiler. Oysa ki cinler artýk müslüman olduklarýndan ve onlarda rablerine vesile aradýklarýndan dolayý bundan razý olmuyorlardý." Ýbn Hacer, "Vesile´den kasýt, kurbet´tir" der (Fethu´l Bari, VIII, 249). el-Mu´cemu´l Vasît´te kurbet þöyle tanýnýrladýr: "Ýyi ameller iþlenerek kendisi ile Allah´a yaklaþýlabilen"dir.

Ýbn Kesir´in sözü dikkate alýndýðýnda görülüyor ki þu noktada müfessirler arasýnda herhangi bir görüþ ayrýlýðý söz konusu deðildir: Vesile´den kasýt; Allah´a boyun eðerek ve onu razý kýlacak iþler yaparak ona yaklaþmaktýr. Bunun da Kitab ve Sünnet dýþýnda bir yerden anlaþýlmasý olanak sýzdýr. Nitekim Allah (c.c.) þöyle buyurur: "Artýk her kim, Rabbine kavuþmayý umuyorsa, iyi iþ yapsýn ve Rabbine ibadette hiçbir feyi ortak koþmasýn"(Kehf 18/110). Ýbn Kesir bu konuda þöyle der: "Bu ikisi kabule þayan amelin iki unsurunu teþkil eder. Sýrf Allah (c.c.) rýzasý için yapýlmasý ve Rasûlullah (s.a.s)´ýn þeriatýna uygun olmasý gerekir. Hakkýnda Kitabdan ve sahih sünnetten bir delil bulunmayan bütün ibadetler ve ameller bid´attýr. Zira Resûlullah (s.a.s) þöyle buyurur: "Her kim bizim bu iþimizde (dinde) onda olmayan birþey ortaya koyarsa o merduddut (Buharî, Sulh, 5; Müslim, Akdiye, 17). Yine Rasûlullah (s.a.s) þöyle buyururlar: "En doðru söz Allah´ýn kitabýdýr, en güzel yol Muhammed (s.a.s)´in yoludur, iþlerin en kötüsü sonradan icad olunanlardýr (muhdest)´dýr. Sonradan (dinde) icad edilen herþey bid´attýr. Bütün bidatler sapýklýk (dalalet)´týr. Her sapýklýkta ateþtedir" (Müslim Cum´a, 43; Nesi, Salâtu´l Ideyn, 22).

Fýkýh usulünde yerleþik bir prensip vardýr: Ýbadetlerde asl olan men´ (caiz olmamasý)´dir, ta ki bir delil bulununcaya kadar; adetlerde de aslolan ibahadýr ta ki bir delil bulununcaya kadar. Allah (c.c.)´ýn bize emrettiði ibadetler ise mutluluk ve sýkýntý halinde ona yalvarmamýz, ondan yardým istememiz ve ona sýðýnmamýzdýr. Cenab-ý Allah buyuruyor ki: "Rabbiniz (þöyle) buyurdu; Bana duâ edin, size icabet edeyim. Çünkü bana ibadeti býrakýp büyüklük taslayanlar aþaðýlanarak cehenneme gireceklerdir" (Mü´min, 40/60). Allah (c.c.) bizlere, tevessülün faydalý birçok çeþidini meþru kýlmýþtýr ve ona yalvaranýn duasýný -diðer þartlarýný da yerine getirdiðinde- icabet edeceðini taahhüt etmiþtir.

Müteahhirinin bir çoðu, tevessül kelimesiyle duadaki tevessülü kasdetmiþlerdir. Oysa durum -daha önce geçtiði gibi- böyle deðildir.

Müteahhirinin örfünde yaygýn olan tevessül üç çeþittir:

1- Meþru Tevessül: Hakkýnda Kitab´dan ve sahih hadislerden bir delil bulunan. Meþru Tevessül kendi içinde üçe ayrýlýr.

a) Allah (c.c.)´ýn güzel isimlerinden veya yüce sýfatlarýndan biriyle ona tevessül. Örneðin þöyle dua etmesi gibi: "Allah´ým sen Rahmân ve Rahim´sin, senden merhamet diliyorum..."

Bu konudaki delil þudur: "En güzel isimler Allah´ýndýr, o halde O´na o güzel isimlerle dua edin" (A´raf, 7/180). Yani Allah´a, en güzel isimlerini vesile edinerek dua edin. Allah (c.c.)´ýn yüce sýfatlarý da buna dahildir. Zira Allah (c.c.)´ýn isimleri, onun sýfatlarýdýr. Cenab-ý Allah Süleyman (a.s)´ýn tevessülünden þöyle söz eder; "Rahmetinle, beni iyi kullarýnýn arasýna kat" (Neml, 27/19). Rasulullah (s.a.s)´ýn bu konudaki dualarýndan þu hadis-i þerif de bu konuya deðinir. "Allah´ým! Gayb ilmin ve mahlukat üzerindeki kudretinle, eðer hayat benim için hayýrlýysa beni yaþat, eðer ölüm benim için daha hayýrlý ise beni öldür" (Nesai, Sehv, 62). Bu anlamda daha birçok hadis vardýr.

b) Dua eden kiþinin iþlediði amel-i safihle tevessülü; "Allah´ým sana olan inancýmla ve senin için olan sevgimle ve rasulüne tabi olmamla beni baðýþla." Veya duacý, Allah (c.c.)´a olan sevgisi, ondan korkusu ve dilekleri için yaptýðý iyi iþleri zikreden ve duasýnda bunlarla tevessur eder. Konuyla ilgili delil þudur: "Öyle kullar ki, "Ey Rabbimiz! Ýman ettik, öyleyse bizim günahlarýmýzý baðýþla, bizi ateþ azabýndan koru!" derler" (Al-i Ýmran, 3/16). Görüldüðü gibi Allah (c.c.)´ýn bâðýþlamasýna vesile kýlarak ameli salih (iman)´leri anarak dua edilebilir. Þu hadis de bunu ifade eder:

"Üç kiþi maðaraya girmiþler ve (büyük bir kaya ile) maðara üzerlerine kopanmýþ. Her biri yapmýþ olduðu iyi iþlerle tevessül ederek Rabbine yalvarmýþ ve kaya kapýnýn (çýkýþ bölümünün) önündeki kaya yarýlmýþ ve böylece çýkmýþlar..." (Buharî, Ýcâre,12; Müslim, Zikr, 100).

c) Yaþamakta olan salih bir insanýn duasýyla yapýlan tevessül: Sahabe-i Kiram (r.a) zor duruma düþtüklerinde Rasulüllah (s.a.s)´a gider ve ondan kendileri için dua etmelerini dilerlerdi (bkz. Buharî, Cum´a, 34). Enes (r.a)´dan nakledildiðine göre, Hz. Ömer b. Hattab -onlara kuraklýk bastýðýnda- Abbas b. Abdulmuttalib (r.a) ile istiska eder ve þöyle derdi: "Allah´ým biz (zamanýnda) nebimizle sana tevessül ediyorduk ve sen bize su gönderiyordun. (Þimdi ise) Nebimizin amcasý ile sana tevessül ediyoruz, bize su gönder." (Enes) diyor ki: "Ve sulanýyorlardý" (yaðmur yaðýyordu)." (Buharî, Ýstiska, 3; Fedail eshabinnebî, 11). Bu hadiste kastedilen mana þudur: "Yaðmursuz kaldýðýmýzda, Nebimize (s.a.s.) gider. O´ndan bizim için dua etmesini talep eder ve onun duasýyla sana yaklaþtýrdýk. Þimdi ise o vefat etti. Artýk bizim için dua etmesi imkansýz. Bu yüzden amcasý Abbas´a yöneliyor ve ondan bizim için dua etmesini diliyor ve onun duasýyla Allah (c.c.)´a yaklaþýyoruz."

A´mâ hadisi de bu kabildendir. O Rasulüllah (s.a.s)´a gelmiþ ve ondan dua etmesini istemiþtir. O da a´maya, duasýyla Allah (c.c.)´a tevessül etmeyi öðretmiþtir (Tirmizi Da´avât, 118; Ýbn Mace, Ýkame, 189).

2- Bid´at Olan Tevessül: Bu zâtlarla, makamla, hürmet, büyüklük ve benzeri þeylerle tevessül etmektir. Þöyle demek gibi; "Allah´ým, Muhammed (s.a.s)´in hürmetine veya Ka´be´nin hürmetine -veya benzeri þeylerle senden diliyorum..." Bu tür "tevessüller, hakkýnda bid´at olduðuna dair açýk delil bulunan tevessüllerdir. Bu sebeple hiçbir imamdan, cevazlarýna dair bir nakil yoktur.

Hanefi kitaplarýndan (ed-Durrü´l Muhtâr)´da þöyle denmektedir: "et-Tatarhaniyye´de, el-Münteka´ya atfen, Ebû Yusuf dan o da Ebti Hanife´den naklen þöyle geçer: "Kiþi Allah (c.c.)´a ancak onunla dua edilebilir. Bu konuda cevaz verilen duada þu âyetten anlaþýlandýr: "En güzel isimler Allah´ýndýr, o halde O´na o güzel isimlerle dua edin ". Rasûllerinin, nebilerinin, dostlarýmýn hakký için "veya Beytin hakký için" türünden ifadeleri kullanmak mekruh sayýlmýþtýr (Hâþiyetü Ýbn Âbidîn, VI/396-397). Benzeri (bilgiler) bütün Hanefi metin ve þerh kitaplarýnýn el-Mekruhat veya el-Hazr vel-ibâha bölümlerinde mevcuttur. Onlara göre mekruh harama en yakýn olandýr. Ýmam Muhammed´e göre ise cehennem azabý açýsýndan "haram" gibidir. Nitekim Allâme Ýbn Abidin bunu el-Hazr ve´libaha bölümünün baþlarýnda açýkça belirtmiþtir. Bu yüzden selef-i salihinden bu tür bir tevessül naklolunmamýþtýr. Bu tür tevessüle cevaz verenlerin ileri sürdükleri deliller ya sahih olmayan hadislerdir veya kendisinden cevaz çýkmayan nasslardýr. (el-Vesile) lafzýnýn geçtiði âyetlerle delil getirmeye çalýþtýklarý gibi. Daha önce de belirttiðimiz gibi, ittifakla sabittir ki (burda vesileden) kasýt kurbe ve ta´ât´týr. Ayrýca az önce geçen Abbas (r.a) ile tevessül hadisi gibi. Halbuki bundan ancak dua ile tevessül olduðu anlaþýlýyor. Zira, eðer zât´larla ve makamlarla tevessül etmek (caiz) olsaydý, vefât etmiþ olan Rasûlullah (s.a.s)´dan vazgeçip ondan daha az fazilete sahip olan Abbas (r.a) ile tevessül etmezlerdi. Zira Rasûlullah (s.a.s) hürmet ve makam açýsýndan -ölü veya diri olarak- Abbas (r.a)´dan daha yücedir. Bunu ifade eden daha birçok deliller vardýr.

3- Þirk olan Tevessül: Bu Allah (c.c.)´dan baþka ölülerle, dirilerle ve hali hazýrda bulunmayanlarla dua etmek ve menfaat saðlamak, sýkýntýlarý gidermek için onlardan yardým istemektir. Veya ondan þefaat ve dua dilemektir. (Þefaat ta dua çeþitlerindendir). Bu doðru anlamda tevessül olmamasýna raðmen, halkýn cahil kesimi ve bazý ilim mensuplarý bu tevessül´ün (en azýndan) ihtilaflý tevessül olduðu imajýný vermek amacýyla halkýn kafasýný bulandýrýyorlar. Halbuki iþin gerçeði, bu haram kýlýnan ve haramlýðýnda icma edilen tevessüldür. Allah (c.c.) þöyle buyurur: "Mescidler Þüphesiz Allah´ýndýr. O halde, Allah ile birlikte kimseye yalvarmayýn" (el-Cinn, 72/18). "Kimseye" ifadesi belirsiz isimdir ve olumsuzluk ifadesinden sonra geliyor, dolayýsýyla Allah (c.c.) dostu her kiþiyi ve gönderilmiþ her nebiyi kapsýyor. Allah (c.c) þöyle buyuruyor: "De ki: Öyleyse bana bildirin, Allah bana bir zarar vermek isterse, Allah´ý býrakýp da taptýklarýnýz, onun verdiði zararý giderebilir mi? Yahut Allah, bana bir rahmet dilerse, onlar onun bu rahmetini önleyebilir mi? De ki: Bana Allah yeter. Güvenip dayanacaklar, ancak O´na güvenip dayanýrlar" (Zümer, 39/38).

Ýbn Teymiye bu konuda þöyle der; "Her kim Allah ile mahlukatý arasýnda -hükümdar ve teba´asý arasýndaki aracýlar gibi- aracýlar oluþturursa, kiþi kafir ve müþriktir. Öyle ki; kullarýn sorunlarýný onlar Allah (c.c.)´a iletiyorlar, Allah (c.c.)´da kullarýný onlarýn aracýlýðýyla hidayete erdiriyor ve rýzýklandýrýyor. Halk önce onlardan dilekte bulunuyor, onlar da Allah (c.c.)´dan diliyorlar. Krallarýn yanýndaki aracýlar gibi. Onlar halka (da) yakýn olduklarý için ihtiyaçlarý krallara onlar dile getirirler. Halk da edep göstererek kraldan dileklerini onlarýn yapmalarýný isterler. Veya halkýn onlardan (önce) dilekte bulunmasý, belki direkt kraldan dilekte bulunmalarýndan daha faydalý olabilir. Çünkü o aracýlar ihtiyaçlý (sýradan halk)´dan daha krala yakýndýr (dosttur). Her kim bu tarzda aracýlar oluþturursa o kiþi kâfirdir, müþrikdir. Ondan tevbe etmesi istenir eðer tevbe etmezse öldürülür" (Mecmu´ul-Fetâvâ, I/126). Ýþte bu önceki müþriklerin þirkinin aynýsýdýr. Nitekim Allah (c.c.) þöyle buyurur: "Onlar Allah´ý býrakýp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek þeylere tapýyorlar ve "Bunlar, Allah katýnda bizim þefaatçýlarýmýzdýr" diyorlar" (Yunus, 10/18).

Bunun Allah (c.c.)´a þirk koþmak olduðunu söyleyenler çoðunluktadýr. (Allâme es-Süveydî el-Ýkdü´s-Semîn adlý kitabýnda, Þeyh Nu´man el-Âlûsî de ondan nakletmiþtir. Cilâül Ayneyn, s. 442). Þeyh Abdü´l-Kadir el-Geylânî de, el-Ðunye adlý kitabýnda (ondan Nu´man el-Âlûsî) nakletmiþtir. (Cilâü´l-Ayneyn, s. 487). Þeyh Sanâullah el-Halebî el-Hanefi de kitabýnda, velilerin keramet yoluyla yaþam ve ölüm sonrasýna etki edebileceklerini ileri sürenlere karþý böyle birþey olmayacaðýný söylemiþtir (Abdurrahman b. Hasen, Minhâcü´t-Te´sis ve´t-Takdis, s. 48; Þeyt Ebu´t-Tayyib Muhammed Þemsü´l-hak el-Azîm-âbâdî el-Hanefi, et-Ta´liku´l-Muðni alâ sünen´id-Darukutnî, el-Akziye ve´l-Ahkâm bölümü, IV/225).

 


radyobeyan