Ýslam Kavramlarý M-Z
Pages: 1
Veli By: armi Date: 05 Nisan 2010, 16:24:29

VELÝ




Dost, arkadaþ, yardýmcý, birinin iþini üstlenen, yönetici, ermiþ kiþi. Çoðulu evliya.

Veli kelimesi Kur´ân´da hem Allah hem de diðer varlýklar için kullanýlýr. Allah´ýn esmâü´l-hüsnâsýndan biri de el-Veliy´dir. Kelime Allah için kullanýldýðýnda dost, yardýmcý, iþleri yürüten anlamlarýný belirtir. Allah´ýn velilik niteliði çeþitli âyetlerde dile getirilir. Buna göre Allah, iman edenleri karanlýklardan aydýnlýða çýkaran (el-Bakara, 2/257), mülkünde, kudret ve yüceliðinde ortaðý olmayan ve korumanýn kaynaðý olan (el-Ýsra, 17/111, Kehf, 18/26), rahmetini yayan, dostunu yücelten (eþ-Þûrâ, 42/28), göklerin ve yerin yaratýcýsý (el-En´am, 6/14), Kitab´ý indiren, barýþseverleri kollayýp gözeten (el-A´râf, 7/196), yalnýz dünyada deðil, ölümle bizi býrakýp gidenlerin ardýndan da bizi kucaklayan sonsuz vefalý (Yûsuf, 12/101) bir velidir.

Kur´ân´da mü´minler için kullanýldýðýnda ise iki anlama gelir. Bunlardan ilki, iþlerini Allah´ýn gördüðü, kendisine býrakmadýðý kimse anlamýdýr. "O salih kimselere velilik eder, iþlerini yönetir" (el-´râf, 7/196) âyetindeki velilik bu anlamdadýr. Diðer anlam ise, Allah´a ibadet ve taat iþini üstlenen kimseyi dile getirir. Bu anlamda her mü´min ve müttaki insan velidir, bunlara korku yoktur, üzülmeyeceklerdir de ( Yûnus, 10/62-63). Diðer bir âyette bu anlamdaki veli ayrýntýlý biçimde açýklanýr: "...Allah´a, âhiret gününe, meleklere, Kitab´a ve peygamberlere inandý; sevdiði malýný yakýnlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmýþlarsa, dilencilere ve boyunduruk altýnda bulunan (köle ve esir)lere harcadý; namazý kýldý, zekatý verdi. Andlaþma yaptýklarý zaman andlaþmalarýný yerine getirenler; sýkýntý hastalýk ve savaþ zamanlarýnda sabredenler, iþte doðru olanlar onlardýr, müttakiler de onlardýr" (el-Bakara, 2/177).

Kur´ân´a göre velilik ve veli edinme, mü´minin iliþkilerinin yönünü belirler. Gerçek, deðiþmez ve mutlak veli Allah´týr (Âlu Ýmran, 3/68; Þûrâ, 42/9). Velilik yalnýz Allah´a özgüdür (Kehf, 18/44). Mü´minlerin velisi ancak Allah´týr (Mâide, 5/55). Bu nedenle mü´minler Allah´ý veli edinmelidirler (Þûrâ, 42/6). Mü´minlerin Allah´tan baþka velileri de vardýr. Bunlar melekler (Fussilet, 41/31), Allah Resûlü ve diðer mü´minlerdir (Mâide, 5/55).

Kur´ân, mü´minlerin kimleri veli edinmemeleri gerektiðini de açýklar. Örneðin, mü´minler þeytaný veli edinemezler. Onu veli edinen tam bir hüsrana gömülür (Nisâ, 4/119). Þeytaný veli edinenler, hesap gününde onun dýþýnda bir dost bulamazlar (Nahl, 16/63). Þeytanlar kâfirlerin velisidirler (A´râf, 7/27). Þeytanlar, mü´minleri, gerçek veli olan Allah´tan uzak düþürmek için kendi evliyasýna sürekli gizli direktifler verirler (En´âm, 6/121). Öyleyse mü´minler þeytaný hayat sahnesinden silmelidirler (Nisâ, 4/76). Mü´minler küfre batan kiþileri de veli edinemezler (Âlu Ýmrân, 3/28). Edinirlerse, izzet yerine zillete düþerler (Nisa, 4/28). Yahudiler ve Hristiyanlar da mü´minlerin veli edinemeyecekleri kimselerdir. Bunlar, mü´minlerin dinlerini eðlence ve alay konusu edinirler (Mâide, 5/51). Ýmana karþý küfrü seviyorlarsa, mü´minler baba ve kardeþlerini bile veli edinemezler (Tevbe, 9/23).

Ýlk mutasavvýflar, tasavvufi anlamdaki veliyi, Kur´ân´daki iki kullanýmdan yola çýkarak, Allah´ý dost edinen ve O´nun tarafýndan dost edinilerek korunan kiþi olarak tanýmladýlar. Tasavvuf düþüncesinin geliþmesine paralel olarak veli kelimesine yüklenen anlam da deðiþti. Buna göre Allah, velileri bütün kötülüklerden korumakla kalmýyor, bütün dualarýný kabul ediyor, ona diðer mü´minlerde bulunmayan olaðanüstü güç ve nitelikler de (keramet) baðýþlýyordu.

Mutasavvýflara göre veli olabilmenin temel þartý, dinin emir ve yasaklarýna kesin biçimde uymaktýr. Bunun yaný sýra fazladan ibadet, sürekli zikir, riyazet, mücahede ve murakebe ile nefsi eðitmek, arýtmak gerekir. Bu þartlarý yerine getiren mutasavvýf, eðer Allah dilerse velilik makamýna ulaþýr.

Tasavvuf ile felsefe arasýndaki ilk iliþkileri baþlatan Hâkim Tirmizî´den (ö. 908) sonra velilik kavramý daha da büyük bir deðiþime uðradý. Tirmizî´ye göre Allah âyetlerini ve peygamberliðin kanýtlarýný kýyamete kadar ortaya koymaya devam edecektir, bu iþ için de velilerini seçmiþtir. Evliya, yalnýz Allah´ýn âyetlerinin ve Hz. Muhammed´in doðruluðunu kanýtlamakla kalmayacak, Allah´ýn iradesi ve kanunlarý da yine bu kiþiler aracýlýðý ile gerçekleþecektir. Baþka bir deyiþle evliya, Al(ah adýna evrenin düzenini saðlayacak ve onu yönetecektir. Yaðmurun yaðmasý, otlarýn bitmesi bile veliler nedeniyle olacak, mü´minler onlarýn yardýmýyla kâfirlere karþý üstünlük saðlayacaklardýr.

Tirmizî´nin getirdiði velilik anlayýþý Ýbn Arabî (ö.1249) tarafýndan geliþtirilerek sistemleþtirildi. Ýbn Arabî´ye göre veliliðin temel þartý marifettir (bilgi). Allah ile baðýntýsýný anlamasýný ve o tek Hakikat´le (Gerçeklik) aslî birliðini kavramasýný saðlayacak bilgiye sahip olan bir insan velidir. Veliler tanýnmaktan kaçýnýrlar, sýradan insanlarýn ayýplamasýna da, övgüsüne de önem vermezler. Kalblerini yalnýz Allah doldurur. O´nunla görür, O´nunla duyarlar. Kendi varlýklarýný, benliklerini unutup gitmiþlerdir.

Tirmizî´nin getirdiði, Ýbn Arabi´nin geliþtirip sistemleþtirdiði ve mutasavvýflarýn büyük çoðunluðu tarafýndan benimsenen bu yeni anlayýþ, dünyanýn manevî yönetimini üstlenen bir veliler örgütünü de içerir. Ricâlu´l-Gayb, Ricâlu´llah, Merdân-ý Huda, Gayb Erenleri, Hükumet-i Sûfiye gibi çeþitli adlarla anýlan bu yönetici veliler aþaðýdan yukarýya doðru Ahyar (Hayýrlýlar), Abdal ya da Büdela, Ebrar (Ýyiler), Evtad (Direkler) Nükeba (Denetçiler) ve Kutub ya da Gavs biçiminde sýralanýrlar. (Yönetici velileri farklý biçimlerde adlandýrarak sýralayan mutasavvýflar da vardýr. Bunlardan birisine göre de veliler hiyerarþisi þöyle sýralanýr: ( Recebiyun, Müfredun, Asaib, Nükeba, Nüceba, Abdal, Efrad, Evtad, Ýmaman ve Kutub.) Sürekli halkýn iþlerini gözetleyen Ahyar üçyüz; halka yardým eden, onlarýn yükünü taþýyan Abdal kýrk; dünyanýn yedi kýtasýný yöneten Ebrar yedi; dünyanýn doðu, batý, güney ve kuzeyinin yönetim sorumlularý olan Evtad dört; Ahyan denetleyen Nükeba üç veliden oluþur. Bütün bu veliler Kutub ya da Gavs denilen velinin yönetiminde, emrindedirler. Birbirleriyle sürekli haberleþerek yönetim görevlerini yerine getirirler.

Velilerin kendi veliliklerini bilip bilemeyecekleri, mutasavvýflar arasýnda tartýþma konusu oldu. Mutasavvýf yazarlar bu tartýþmayý aktardýktan sonra, büyük sufilerin ortak görüþünün velinin kendi veliliðini bileceði yolunda olduðunu belirtir ve bu bilgiye kaynaklýk eden kimi belirti ve iþaretler sýralarlar. Kiþinin Allah tarafýndan günahlardan korunmasý, Allah´ýn çeþitli baðýþlarda bulunmasý, dualarýnýn kabul edilmesi, kendisine ism-i azamýn (Allah´ýn en büyük ismi) öðretilmesi bunlar arasýnda yer alýr. Bununla birlikte mutasavvýf yazarlar dörtbin gizli (mektum) velinin varlýðýndan da söz ederler ki, bunlar hiçbir þeyin farkýnda deðildirler. Diðer insanlarýn ilgisini çekmeyecek kadar sýradandýrlar, hatta varlýklarý ile yokluklarý bile fark edilemez.

Mutasavvýflara göre velilerin diðer insanlar tarafýndan tanýnmasý, son derece güç, hatta imkânsýzdýr. Gerçi keramet ayýrdedici bir özellik olarak kabul edilebilirse de, mü´min olmayan insanlarýn da keramet benzeri birtakým olaðanüstü olaylarý gerçekleþtirmeleri (istidrac), sorunu çözümsüz býrakýr. Bu nedenle, Kelâbâzî´nin deyiþiyle keramet, zühd ve ibadet gibi görünüþe iliþkin özellikler velilerin asýl özellikleri deðildir. Allah, veliliðin belirti ve iþaretlerini veli kullarýnýn sýrlarýnda meydana getirir ve Allah ile ruhunda bunlarý bulan kimseden baþkasý bilemez. Kuþeyrî ise, oldukça belirsiz üç velilik iþaretinden söz eder: Uðraþý Allah iledir, kaçýþý Allah´adýr, bütün dert ve düþüncesi Allah´týr.

Hem mutasavvýflarýn büyük bir bölümü, hem de halk arasýnda velilerin öldükten sonra da tasarrufta bulunduðu, kerametlerini sürdürdüðü yaygýn bir inançtýr. Bu nedenle veli kabul edilen kiþilerin yatýr da denilen mezarlarý ziyaret yerleri durumuna getirilmiþtir. Buralarda onlar için adaklar adanmakta, kurbanlar kesilmekte ve isteklerinin yerine getirilmesi dilenmektedir. Oysa bu inanç ve davranýþ, Kur´ân´ýn üzerinde en çok durduðu, Ýslâm inancýnýn temelini oluþturan tevhid ilkesine ters düþmektedir. Bilgisizlikten kaynaklanan bu inanç ve davranýþ, Kur´ân´ýn hiç baðýþlanmayacak bir suç olduðunu bildirdiði Allah´a ortak koþma (þirk) anlamý taþýmaktadýr. (Ayrýca bkz. Velayet, Keramet, Seyrü Süluk, Tasavvuf ve Tarikat maddeleri.)


radyobeyan