Velayeti fakih By: armi Date: 05 Nisan 2010, 16:21:59
VELÂYET-Ý FAKÎH
Ýmamiye Þîasýnda, masum imamlardan sonra âdil fakîhlerin yönetim ve yargý yetkilerini ellerinde tutmasý.
Ýmamiye Þîasýna özgü olan velâyet-i fakîh anlayýþý, bu mezhebin imamet konusundaki inancýyla baðlantýlýdýr. Ýmamiye´ye göre peygamberlerin iki temel görevi vardýr. Birincisi, Allah´tan gelen vahyi teblið etmek; ikincisi, ümmeti gelen vahiy doðrultusunda örgütleyip yönetmek. Ýlk görev nübüvvetin risalet yönünü, ikinci görev ise imamet yönünü oluþturur. Peygamber vefat edince, vahiy kesilir, risalet görevi sona erer. Buna karþýlýk dinin emir ve yasaklarý doðrultusunda ümmeti yönetme görevi sona ermez. Bu görev bakidir ve peygamberin temsilcisi, vasisi durumundaki imama aittir.
Peygamber nasýl toplum tarafýndan ya da bazý kiþilerin seçimiyle tayin edilmezse, onun þeriatýný tam olarak, ilahî hükümlerden, emirlerden kýl kadar ayrýlmamak üzere uygulama ve ümmeti yönetme görevini üstlenecek olan imam da toplum tarafýndan ya da belirli kiþilerin seçimi ve onayýyla belirlenemez, atanamaz. Çünkü imamet, nübüvvetin yönetim cephesini oluþturur.
Hz. Peygamber´in vefatýyla risalet görevi bitmiþtir. Fakat Allah´ýn dini Ýslâm, onun teblið ettiði Kur´ân´ýn hükümleri, Ýslâm þeriatý kýyamete kadar sürecektir. Ýslâm´ýn hükümlerini yürütme, ümmeti ilâhî hükümlere göre tam bir adaletle yönetme, Ýslâm´ý koruma ve yayma, yeni sorunlara çözümler getirme görevi imama kalmýþtýr. Ýmamet görevini üstlenecek kiþi hiç yanýlmamalý, hata yapmamalý, haksýzlýk etmemeli ve bilgi, erdem, ahlâk, soy-boy, Ýslâm´a hizmet bakýmýndan ümmetin en üstün kiþisi olmalýdýr. Ama insanlarýn yanýlmamalarý, hata yapmamalarý mümkün deðildir. Ýmam nefsine uyar, haksýzlýk yapar, sorunlarý çözümlemede yetersiz kalýrsa, varlýðý anlamýný yitirir. Öyleyse, görevinin gerektirdiði üstün niteliklere sahip olabilmesi, imamýn ancak Allah tarafýndan korunmasýna, masum olmasýna baðlýdýr. Ýsmet ise ilâhî bir lütuftur. Bu nedenle peygamberin yerine geçecek, onun dininde hüküm sahibi olacak kiþinin, yani imamýn Allah tarafýndan tayini, peygamber tarafýndan da ümmete tebliði gerekir. Çünkü imamet, peygamberden hilâfet yoluyla din ve dünya iþlerinde genel ve ilâhî bir önderliktir. Nitekim Hz. Peygamber, Allah´ýn buyruðu üzerine, Hz. Ali´nin kendisinden sonra ümmetin imamý olduðunu teblið etmiþtir. Hz. Ali de kendisinden sonraki imamýn oðlu Hasan, o da kardeþi Hüseyin olduðunu açýklamýþ ve bu onikinci imama kadar sürmüþtür.
Ýmamiye´ye göre, Onikinci Ýmam´ýn yeniden geleceði güne kadar toplumdan uzaklaþarak kendini gizlediði gaybubet-i kübra döneminde (büyük gizlenme dönemi) yönetim yetkisi imamlarýn naibi, temsilcisi durumundaki âdil fakîhlere býrakýlmýþtýr. Fakîhleri bu yetkiye ehliyetli kýlan temel nitelikler bilgi ve adalet, yani dinî ve ahlâkî kurallara tam uygunluktur. Ýmamiye bilginleri bu hükmü, "(Halifelerim), benden sonra gelen, hadis ve sünnetimi nakledenler ve benden sonra halka öðretenlerdir" (Þeyh Saduk), "Mü´min fakihler Ýslâm´ýn kaleleridir ve Ýslâm için bir beldenin surlarý gibidirler" (Ýmam Musa), "Fukaha, resullerin eminleridirler" (Kâfý), "Bu vakitte fakîhin makamý, Benî Ýsrail nebilerinin makamý gibidir" (Fýkh-ý Rezevi), "Karþýlaþtýðýnýz olaylarda, hadislerimizi rivayet edenlere baþvurunuz, çünkü onlar sizlere benim hüccetimdir ve ben Allah´ýn hüccetiyim" (Onikinci Ýmam), " Kýyamet döneminde ümmetimin âlimleri ile iftihar ederim. Ümmetimin âlimleri benden önceki nebiler gibidir" (Câmiu´l-Ahbâr), "Âlimler insanlar üzerinde hakimlerdir" (Müstedrek) gibi hadis ve rivayetlere dayandýrýrlar.
Büyük gizlenme döneminde âdil fakîhler, masum imamlarýn yönetim alanýndaki tüm yetkilerine aynýyla sahiptirler. Bütün ümmetin onlara itaat etmeleri farzdýr. Fakîhler içinde de yönetimi üstlenme görevi farzdýr. Eðer yönetim baþkalarýnýn elindeyse, fakîhler topluca ya da tek baþlarýna yönetimi ele geçirme yükümü altýndadýrlar. Bu konuda gerekiyorsa yönetime karþý savaþ açarlar. Mü´minlerin böyle bir ortamda yönetimi tanýmalarý, bir haklarýný elde etmek için de olsa, yönetimin kurumlarýna baþvurmalarý haramdýr. Yönetimi elinde tutmasa da, bütün sorunlar âdil fakîhe götürülmeli, haklar ondan istenmelidir.
Fakîhlerin yönetim yetkisi, ancak fýsk iþlemeleri halinde ortadan kalkar. Fýsk iþlemesi halinde adalet niteliði ortadan kalkacaðýndan fakîhin yönetim yetkisi düþer.
Velâyet-i fakîh anlayýþý, Þîa içinde tüm tarihi boyunca etkili olmuþtur. Ancak bu anlayýþ, en güçlü ifadesine yüzyýlýmýzda Âyetullah Humeynî´nin yorumlarýnda kavuþmuþ ve Ýran Ýslâm Devrimi´nin gerçekleþmesinde etkin bir rol oynamýþtýr.
Ýmamiye´nin velâyet-i fakîh anlayýþý ile Ehl-i Sünnet´in velâyet ve imamet anlayýþý arasýnda derin bir ayrýlýk vardýr. Sünnî anlayýþta ister fakîh, ister müctehid olsun, hiç kimse, nitelikleri nedeniyle kamu velâyetini temsil yetkisine sahip deðildir. Bu yetki ancak ümmet tarafýndan verilebilir. Ümmetin bîat etmediði kimsenin velâyet hakký olamaz.
radyobeyan