Ýslam Kavramlarý M-Z
Pages: 1
Velayet By: armi Date: 05 Nisan 2010, 16:19:03
VELÂYET




Dost edinmek, yardým etmek, sulta, yetki, iþi alýp yürütmek.

Ýslâm hukukunda velâyet, reþid bir kiþinin þahsî ve malî iþlerini gözetip yürütme konusunda çocuk, akýl hastasý gibi ehliyet yetersizliði içindeki kiþilerin yerini tutmasýdýr. "... üzerine hak bulunan kimse sefih, zayýf akýllý olur veya bizzat yazmaya muktedir olamazsa velisi adalet üzere yazsýn" (el-Bakara, 2/282) âyetinde veli kelimesi bu anlamda kullanýlmýþtýr.

Ehliyet yetersizliði içindeki kiþilere kasýr denir. Kasýrlarýn iþ ve ihtiyaçlarý ikiye ayrýlýr. Birincisi evlendirmek, okutmak, tedavi ettirmek, iþe verip sanat öðretmek gibi kasýrýn bizzat þahsý ile ilgili olanlardýr. Ýkincisi de akitler, tasarruflar, muhafaza ve harcama gibi malý nitelikli iþlerdir. Birinci türden iþlerde kasýrý temsile velâyet, temsilciye veli; ikinci tür iþlerde temsile vesayet, temsilciye vasi denir.

Kasýrýn babasý ve babadan dedesi bulunuyorsa, her iki temsil hakký da bunlara aittir. Eðer bunlar yoksa, velâyet ile vesayet birbirinden ayrýlýr. velâyet hakký, kasýrýn binefsihi asabeden olan akrabasýna aittir, bunlardan kasýra en yakýn olaný velâyet hakkýna sahiptir. Asabeden kimse yoksa, velâyet hakký ana tarafýna intikal eder. Evlilikte velâyet hakký önce hasýmlara, sonra ammeye aittir. Küçüklerin evliliðinin geçerli olabilmesi velinin iznine baðlýdýr. Bu yetki baba ve dedeye aittir. Ergenlik çaðýndaki kýzlarýn velisiz evlenip evlenemeyeceði hakkýnda görüþ ayrýlýðý vardýr. Ebu Hanife ve Ýmam Yusuf´a göre ergin kýzlar velilerinin izni olmadan evlenebilirler.

Ýslâm hukukçularýnýn büyük çoðunluðuna göre velâyet için dört þart vardýr. Bunlar hür olmak, akýllý olmak, büluð çaðýnda bulunmak ve Müslüman olmaktýr.

Tasavvufta velâyet, mutasavvýfýn Allah´ý, Allah´ýn mutasavvýfý dost edinmesi. Allah´ý dost edinmesi, yalnýz O´na kulluk etmesi ve boyun eðmesi; Allah´ýn mutasavvýfý dost edinmesi ise, tüm iþlerini yönetmesidir. Velâyet kavramý, egemenlik ve yöneticilik anlamýndaki velâyet kelimesi ile de ifade edilir. Tüm mutasavvýflar, velâyetin tasavvufun özünü oluþturduðunu sözbirliði içindedirler. Ancak kavram tasavvuf tarihi boyunca farklý biçimlerde anlaþýlmýþ, yorumlanmýþtýr.

Kur´ân´a göre velâyet, Allah´a inanmak, emir ve yasaklarýna titiz biçimde uymak demektir. Bir âyette Allah velilerine korku olmadýðý, onlarýn üzülmeyecekleri bildirilir (Yunus, 10/62). Ýzleyen âyette de bu velâyetin tanýmý yapýlýr: Ýnanmak ve muttaki olmak (Yunus, 63). Baþka bir âyette de muttaki insanýn nitelikleri açýklanýr. Buna göre muttaki insan Allah´a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygambere inanan, sevdiði malýný yakýnlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmýþlara, kölelere harcayan, namaz kýlan, zekat veren, yaptýðý anlaþmanýn gereklerini yerine getiren, sýkýntý, hastalýk ve savaþ zamanlarýnda sabreden müminlerdir (Bakara, 2/177). Bu tanýma göre velâyet gerçek anlamdaki tüm mü´minlerin niteliðidir.

Mutasavvýflar, ilk zamanlarda Kur´ân-ý Kerým´de tanýmladýðý velâyete yakýn bir anlayýþ içinde bulunduklarý halde, zamanla yeni yorumlara ulaþtýlar. Buna göre velâyet genel (velâyet-i amme) ve özel (velâyet-i hassa) olmak üzere ikiye ayrýlýr. Genel velâyet Kur´ân´ýn tanýmladýðý velâyettir. Bu anlamda her Müslüman Allah´ýn velisidir. Özel velâyet ise, özel yöntemlerle kendisini arýndýrarak keþif, ilham ve keramet sahibi olan mutasavvýflara özgüdür. Bu anlamdaki velâyet, mutassavvafýn beþeri niteliklerini yok ederek kendisini Allah´ýn irade ve idaresine býrakmasýný dile getirir. Ne var ki, tasavvufa felsefi düþünceyi sokan Muhammed bin Ali Hakim Tirmizî (ö. 898) ile birlikte yeni ve bütünüyle farklý bir velâyet anlayýþý geliþtirilmiþ ve bu anlayýþ tüm mutasavvýflarca benimsenmiþtir.

Hakim Tirmizî tarafýndan geliþtirilen velâyet anlayýþý, egemenlik ve yöneticilik anlamýna gelen vilâyet kavramýna dayanýr. Bu anlayýþta velâyet, Allah´ýn kainat üzerindeki yönetim hakkýnýn velilere devri anlamýna gelir. Tüm kainat, ilahi iradenin kendilerinde zuhur ettiði veliler tarafýndan idare edilir. Bu anlayýþ ricalü´l-gayb adý verilen bir veliler düzeninin kabul edilmesiyle sonuçlanmýþtýr. Kutubun yönetimindeki bu düzen evtad, nüceba, nükeba, abdal, büdela gibi adlarla anýlan veliler hiyerarþisinden oluþur.

Hakim Tirmizî´nin getirdiði velâyet anlayýþý Ýbn Arabî ve izleyicilerince geliþtirilerek sistemleþtirildi. Buna göre velâyet Allah´ýn mutlak velâyeti (velâyet-i mutlaka-i ilahiye) ve özel Muhammedî velâyet olmak üzere ikiye ayrýlýr. Allah´ýn mutlak velâyeti, tüm peygamber ve velilerdeki velâyeti toplayan, tüm nesnelerin niteliklerini ve tüm varlýklarýn sabit gerçekliklerini (ayan-ý sabite) kuþatan bir velâyettir. Allah´a özgü bu velâyet nedeniyle Allah´ýn esmaü´l-hüsnasýndan (güzel adlar) biri de Veli´dir. Özel Muhammedî velâyet ise, tüm ilahî isim ve sýfat(arý toplayan, tüm zorunlu ve mümkün hakikatlerin kaynaðý olan mertebeyi oluþturur. Bu mertebeye miþkat-ý hatem-i velâyet (velâyet mührünün kandili) denir. Son Peygamber´in batýný olan bu mertebe, tüm peygamber ve velilerin bilgi kaynaðýdýr.

Özel Muhammedî velâyet ruhi ve suri (biçimsel) yönetimi birleþtiren ve birleþtirmeyen velâyet olarak ikiye ayrýlýr. Ruhi ve suri tasarrufu (yönetim) birleþtiren velâyet, kainatýn manevi yöneticisi kutub ile dünyevi yönetici olan hükümdarýn yönetimini içine alýr. Bu da halifelikte birleþen ve halifelikten ayrýlan velâyet þeklinde ikiye ayrýlýr. Muhammedî velâyetin dört hatemi (mührü) vardýr. Ruhi ve suri tasarrufu birleþtiren velâyetin mührü Ali bin Ebu Talib´tir. Buna hatem-i kebir denir. Ruhi ve suri tasarrufu birleþtiren velâyetin ikinci mührü de kýyamet öncesinde ortaya çýkacak olan Mehdi´dir. Velilikle sultanlýðý birleþtirecek son veli olacak Mehdi´ye hatem-i saðir de denir. Ruhi ve suri tasarrufu birleþtirmekle birlikte yalnýz ruhi tasarruf yetkisine sahip olan velâyetin hatemi Muhyiddin Ýbn Arabî´dir. Buna hatem-i asgar da denir. Genel velâyetin kendisiyle sona ereceði son hatem ise yine kýyametten önce gökten inecek olan Hz. Ýsa´dýr. Hz. Isa ile birlikte zaman sona erecek ve kýyamet kopacaktýr.

Ýbn Arabî çizgisi dýþýnda bir tasavvuf anlayýþýný sistemleþtiren Ýmam Rabbanî´ye göre velâyet-i suðra, velâyet-i kübra ve velâyet-i ulya adlarýný taþýyan üç tür velâyet vardýr. Velâyet-i evliya da denilen velâyet-i suðra, ermiþlerin veliliði demektir. Bu velâyette ilahî fiillerin tecellilerinden, isim ve sýfatlarýn gölgelerinde seyir sözkonusudur. Velâyet-i enbiya da denilen velâyet-i kübra, ilahî isimler, sýfatlar ve zatî þuun dairesindeki seyirdir. Velâyet-i ulya, meleklerin taayyün ilkeleridir.


radyobeyan