Vasiyet By: armi Date: 05 Nisan 2010, 13:40:49
VASÝYET
Emretmek, bir iþi birisine ýsmarlamak, bir malý ölümden sonra baðýþlama anlamýnda bir fýkýh terimi. Terim olarak, dinî ilimlerden fýkýhta ve hadis usûlünde ayrý ayrý manalara gelmektedir.
Fýkýh Istýlahýnda Vasiyet Fýkýh ýstýlahýnda vasiyet iki ayný manada kullanýlmaktadýr.
1- Bir malý veya menfaati ölümden sonraya baðlayarak bir þahsa veya hayýr kurumuna karþýlýksýz olarak baðýþlamak (Tehanevî, Keþþafu Istýlahati´l Funûn, II,1526; Nasuhî Bilmen, Hukuku Ýslâmiyye ve Istýlahatý Fýkhýyye Kamusu, V, 115).
2- Bir kimsenin ölmeden önce, küçük çocuklarýnýn mâlî iþlerini yürütmekte veya terikesinde tasarrufta bulunmakta birisini yetkili kýlmasýdýr (Tehânevî, ayný yer).
Malýný veya bir malýnýn menfaatýna ölümüne baðlayarak bir þahsa veya hayýr cihetine hibe eden kiþiye vasî, kendisine mal veya menfaat býrakýlan (vasiyet edilen) kiþiye veya hayýr cihetine mûsâ leh, vasiyet edilen mala ya da menfaate mûsâ bih, vasiyette bulunma olayýnda îsa denilir.
Vasiyet Çeþitleri
Vasiyet bir olay veya zamanla kayýtlý olmazsa, mutlak vasiyet, belirli bir olayla veya zamanla "þu iþim olursa", "þu zamana kadar ölürsem." gibi kayýtlý olursa mukayyet vasiyet; mûsâ bihin miktarý, malýn üçte biri, dörtte biri gibi bir oranla deðil, belirli bir miktarla belli olursa mürsel vasiyet; miktar belli edilmeden terikenin üçte biri dörtte biri gibi bir oran vasiyet edilirse bu vasiyete de gayri mürsel vasiyet denilir. Vasiyet edilen þeyin mal veya menfaat olmasý bakýmýndan da vasiyetler, vasiyye bi´l-mal ve vasiyye bil´l-menfaat kýsýmlarýna ayrýlýrlar (Bilmen, a.g.e., V,115; Vehbe ez-Zühaylî, el-Fýkhu´l-Ýslâmî ve Edilletuhu, VIII, 9).
Vasiyetin Meþruiyeti
Vasiyet, Ýslâm´ýn meþru kabul ettiði akitlerdendir. Tarihî açýdan bakýldýðýnda vasiyetin Ýslâm´dan önce de var olduðu görülmektedir. Mesela Romalýlarda aile reisi malýnda vasiyet yoluyla ve hiç bir kayda tabi olmadan dilediði gibi tasarrufta bulunuyordu. Hatta bazan malýnýn tamamým yabancýlara vasiyet edip, kendi varislerini mirastan mahrum býrakabiliyordu. Daha sonra bir takým deðiþiklikler yapýlarak, babanýn malýnýn en az dörtte birini çocuklarýna býrakmasý zorunlu hale getirildi. Cahiliye Araplarýnda da vasiyet sýnýrsýz bir þekilde vardý. Araplar, kendi akrabalarýný muhtaç býrakmak pahasýna büyüklük taslamak için, mallarýnýn tamamýný yabancýlara vasiyet ediyorlar ve bununla övünüyorlardý (Zuhaylî, a.g.e., VI, 7). Demek oluyor ki, Ýslâm vasiyeti ihdas etmedi, hazýr buldu. Ýslah ederek ibka etti, hatta tavsiye etti.
Vasiyet, tüm Ýslâm müctehidlerine göre meþrûdur. Meþrûiyeti, Kitap, Sünnet ve Ýcma ile sabittir; Bakara sûresinin 180. âyetinde: "Birinize ölüm geldiði zaman, eðer bir hayýr býrakacaksa anaya, babaya, yakýnlara uygun bir biçimde vasiyet etmek, Allah´tan korkanlar üzere bir borçtur´; 240. âyetinde de: "Ýçinizden ölüp de dul eþler býrakanlara gelince, onlar eþlerinin evlerinden çýkarýlmadan bir yýla kadar býraktýklarý terikeden faydalanmalarý hususunda vasiyet etsinler. Eðer o kadýnlar kendiliklerinden çýkýp giderlerse, iyilikle kendileri hakkýnda yaptýklarýndan size bir günah yoktur. Allah azîzdir hakimdir"buyurulmaktadýr. Nisâ sûresinin 11 ve 12. âyetlerinde de ölenin bazý yakýnlarýnýn mirastaki hisseleri belirtilirken, bu hisselerin borçlar ödendikten ve vasiyetler tenfiz edildikten sonra hak sahiplerine ödeneceði beyan edilmektedir.
Hz. Peygamber´in hadislerinde de vasiyet teþvik edilmiþtir. Mesela Ýbn Ömer´den rivayet edilen bir hadiste: "Bir Müslümanýn vasiyet etmek istediði bir þey olup da, vasiyeti yastýðýnýn altýnda yazýlý olmadan iki gece geçirmesi doðru deðildir" buyurmaktadýr (Buharî, Vesâya, 1; Müslim, Vesâya,1-4; Ýbn Mâce, Vesâyâ, 2). Hz. Peygamber bir baþka hadisinde de: "Âllah (c.c) size, amellerinize ziyade olarak ölümünüz esnasýnda mallarýnýzýn üçte birini tasadduk etti (vasiyet etme yetkisi verdi) "buyurmuþtur (Ýbn Mace, Vesâyâ, 5; Zeylaî, Nasbu´r Râye, IV, 399, 400).
Bu âyet ve hadislerin delaleti doðrultusunda Ýslâm alimlerinin tümü vasiyetin meþruluðunda ittifak etmiþlerdir. Dolayýsýyla vasiyet Ýcma ile de meþrudur (Merginânî, el-Hidâye, IV, 232; Ýbn Kudâme, el-Muðnî, VI, 444).
Vasiyetin Hükmü Prensip olarak vasiyet müstehap (Merðýnanî, a.g.e., IV, 231) veya menduptur (Zuhaylî, a.g.e. VIII,11). Yukarýdaki âyet zahiren vasiyetin farz olmasý gerektiði izlenimi verebilir. Çünkü âyet-i kerimede vâsiyetin Allah´ýn kullar üzerinde bir hakký olduðu vurgulanmaktadýr. Ancak ulema bu âyetin, daha sonra inen miras âyetiyle neshedildiðini söylemiþlerdir. Bu âyetin mensuh oluþunun delili sahabelerden bir çoðunun vasiyette bulunmamalarýdýr. Çünkü eðer vasiyet farz olsaydý sahabelerin bunu terketmeleri mümkün olmazdý. Zaten Ýbn Abbas ve Ýbn Ömer vasiyetin farz olacaðý izlenimini veren bu âyetin mensuh olduðunu söylemiþlerdir (Zuhaylî, a.g.e., VIII, 12).
Vasiyetler dînî açýdan beþ grupta toplanýrlar:
a- Vacip vasiyetler: Bir Müslümanýn hayatýnda iken ödemesi gereken ama ödeyemediði borçlarýný veya baþkasýna ait haklarý -bu borçlar Allah hakkýna taalluk edebileceði gibi kul hakký da olabilir- ödenmesi veya sahiplerine verilmesi için vasiyet etmesi vaciptir. Dolayýsýyla elinde birisine ait emanet mal bulunan, birisine borcu olup, borcun varlýðýna dair þiir vesîka bulunmayan kiþinin bu emanetlerin sahiplerine verilmesini, borçlarýn ödenmesini vasiyet etmesi gerekir. Ayný þekilde, hac, zekat, oruç gibi ibadetler kendisine farz olduðu halde eda edemeyenler, üzerinde keffaret borcu olanlar hac ve zekâtýn edasýný, orucun fidyesinin verilmesini, kefaretlerin ödenmesini vasiyet etmek zorundadýrlar (Ýbn Kudâme, a.g.e., VI, 444; Ýbn Abidîn, Reddu´l-Muhtar, VI, 648, haylî, a.g.e., VIII, 12).
b- Müstehap vasiyetler: Hali vakti yerinde olan kiþinin, varis olmayan akrabalarýna, yoksullara ve hayýr kurumlarýna vasiyette bulunmasý müstehaptýr.
c- Mübah vasiyetler: Akrabalardan veya yabancýlardan zengin olanlar için vasiyette bulunmak mübahtýr.
d- Mekruh vasiyetler: Fakir varisi olanlarýn, mallarýný vasiyet etmeleri ittifakla mekruhtur. Ayrýca Hanefilere göre, kim olursa olsun fisku fücur ehline vasiyette bulunmak da tahrimen mekruhtur.
e- Haram olan vasiyetler: Haram bir iþin yapýlmasý için vasiyette bulunulmasý ittifakla haramdýr. Mesela, bir Müslümanýn kilise yapýlmasý, þarap fabrikasý inþasý gibi haram olan bir þeyi vasiyet etmesi haramdýr. Bu tür vasiyetlere uyulmaz. Ayrýca meþru cihetlere bile olsa malýn üçte birinden fazlasýnýn vasiyet edilmesi de caiz deðildir. Þayet vasiyet edilmiþse, varislerin, malýn üçte birisinden fazla olan kýsmýnda bu vasiyete uymalarý mecbur deðildir. Ancak, isterlerse uyabilirler. Hambelilerdeki sahih görüþe göre bu tür bir vasiyet mekruhtur (Ýbn Kudâme, a.g.e., VI, 445; Zuhaylî, a.g.e., VIII, 12, 13).
Vasiyetin Rüknü Ebu Hanîfe, Ebû Yûsuf ve Muhammed´e göre vasiyetin rüknü; hibe, alým satým, icare vs. akitlerde olduðu gibi, icap ve kabuldür. Yani, mûsî vasiyette bulunacak, mûsa leh de kabul edecektir. Mûsa lehin kabûlünün bulunmamasý halinde vasiyet tamamlamýþ olmaz. Mûsa lehin kabulü, sarahaten olabileceði gibi, kabul veya red etmeden ölmesi durumunda olduðu gibi delâleten de olabilir. Vasiyetin kabulü ancak, mûsînin ölümünden sonra olur (Kâsânî, Bedâiu´s-Sanâî, VII, 331). Ýmam Züfer´e göre ise, vasiyetin rüknü sadece icaptýr. Mûsînin vasiyetini mûsa lehin kabul etmesi gerekmez. Çünkü, musa lehin durumu varisin durumu gibidir. Nasýl varis mîrasý red imkânýna sahip deðilse, musa leh de vasiyeti reddetme imkânýna sahip deðildir (Haskefý, Dürrü´l Muhtac VI, 650).
Vasiyette icab ve kabul, vasiyet kelimesi ile olabileceði gibi vasiyete delâlet eden baþka kelimelerle veya yukarýda belirtildiði gibi delâleten de olabilir. Bu hüküm Hanefilere göredir. Cumhura göre ise delâleten kabul olmaz, mutlaka sözle yapýlmasý gerekir (Zühaylî, a.g.e., VIII, 18).
Vasiyetin tahakkuku için kabulün þart olduðu görüþüne göre, kabul veya reddin fevrî (îcabýn hemen peþinden) olmasý þart deðildir. Mûsa leh, vasiyyeti, mûsînin ölümünden sonra olmasý kaydýyla ve reddetmemiþse uzun süre sonra da kabul edebilir. Þafiîlere göre mûsa lehin kabul veya red ettiðine dair bir þey söylememesi durumunda vârisler ondan görüþünü açýklamasýný talep edebilirler. Bu isteðe raðmen, görüþ açýklamaktan imtina etmesi durumunda bu, vasiyeti red sayýlýr. Vârislerin zarara uðramamalarý bakýmýndan Þafiîlerin bu görüþü tatbike daha elveriþlidir. Mûsa leh, kendisine vasiyet edilen þeyin hepsini kabul veya red zorunda deðildir. Hepsini kabul veya red edebileceði gibi bir kýsmýný kabul, bir kýsmýný reddetmesi de mümkündür (Zühaylî, a.g.e., VIII, 18, 19).
Prensip olarak mûsa leh vasiyeti kabul veya red ettikten sonra bu tasarrufundan rucû edemez. Ancak, varisler buna icazet verirlerse rucû caizdir. Varislerin hepsi veya birisi, mûsa lehin kabulden sonra rucunu kabul ederlerse vasiyet reddedilmiþ olur, mal varislere geri döner. Þâfiî ve Hanbelilere göre mûsa leh vasiyeti kabul edip kazbettikten sonra artý geri dönemez.
Vasiyetin Þartlarý
Vasiyetin sahih olmasý için, mûsîde, mûsâ lehte ve mûsâ bihte bulunmasý gereken bir takým þartlar vardýr;
a- Mûsîde bulunmasý gereken þartlar:
1- Mûsî (vasiyette bulunan þahýs), teberrua ehil olmalýdýr. Buna göre, mûsî, âkil, bâlið ve hür olmalýdýr. Mûsînin akýl sahibi olmasý gerektiðinde ulema arasýnda her hangi bir görüþ ayrýlýðý yoktur. Definin, bunaðýn ve baygýnýn vasiyeti ittifakla caiz deðildir. Büluð konusu ise ihtilafladýr. Hanelî ve Þâfiîlere göre mûsînin balið olmasý þarttýr. Mâlikî ve Hanbelilere göre þart deðildir. Onlara göre mümeyyiz olan çocuðun (on yaþý temyiz çaðý kabul ediyorlar) vasiyetleri geçerlidir.
Sefahet sebebiyle kendisine hacr konulmuþ olan mahcudun vasiyeti temelde ittifakla caiz olmakla birlikte bazý teferruatta mezhepler arasýnda ufak tefek görüþ ayrýlýklarý vardýr. Hanefilere göre mahcurun vasiyetinin geçerliliði, vasiyetin fakirlere veya bir hayýr kurumuna olmasý ile kayýtlýdýr. Zengin için yapacaðý vasiyet geçerli deðildir. Diðer mezheplere göre ise böyle bir þart yoktur. Ancak Þâfiîlere göre iflas sebebiyle hacr edilenin vasiyetinin cevazý, alacaklarýn icazetine baðlýdýr.
Sarhoþun vasiyeti Þâfiilerin dýþýndaki ulemaya göre mutlak olarak geçerli deðildir. Çünkü aklý baþýnda deðildir. Þafiilere göre ise haram bir þeyden dolayý sarhoþ olanýnki sahihtir.
Kâfirin vasiyeti ittifakla caizdir (Merðýnanî, a.g.e., IV, 234 vd., Ýbn Kudâme, a.g.e, VI, 558 vd., Zühayli a.g.e, VIII, 24 vd).
2- Mûsî, vasiyet ettiði mala malik olmalýdýr. Bir kimsenin kendisine ait olmayan bir malý vasiyet etmesi caiz deðildir.
3- Mûsî vasiyeti kendi rýzasý ve hür iradesi ile etmiþ olmamalýdýr. Ýkrah, þaka veya hata ile yapýlmýþ olan vasiyetlerin geçerliliði yoktur.
b- Mûsâ lehle ilgili olan þartlar:
1- Mûsâ leh, mevcut olmalýdýr. Ana karnýndaki cenin de mevcut sayýldýðý için, cenine yapýlan bir vasiyet geçerlidir.
2- Mûsa leh belli olmalýdýr. Kim olduðu bilinmeyen meçhul bir þahsa vasiyet caiz deðildir.
3- Mûsa leh mal edinmeye müstehak birisi olmalýdýr. Dolayýsýyla köle için yapýlan vasiyet geçerli sayýlmamýþtýr.
4- Mûsa leh, musî´in katili olmamalýdýr. Mûrisi öldüren katil, mirastan mahrum olduðu gibi, mûsîsini öldüren mûsa leh de vasiyetten mahrum edilir. Bu görüþ, Hanefî ve Hanbelîlere göredir. Þâfiî ve Mâlikîlere göre katile vasiyet yapýlabilir.
5- Mûsa leh, mûsînin vârisi olmamalýdýr. Vârise vasiyet caiz deðildir. Þayet birisi vârisine vasiyette bulunmuþsa, bu vasiyetin geçerliliði diðer varislerin rýzasýna baðlýdýr.
6- Mûsa leh, haram bir cihet olmamalýdýr. Kumar salonu yapýlmasý, þarap fabrikasý inþasý gibi haram bir cihet için yapýlmýþ olan vasiyetler ittifakla geçersizdir. Vasiyet ciheti aslýnda mübah olmakla beraber, bir masiyete vesile olabilecek cinsten ise -fasýklarýn fýsklarýný icra edebilmeleri için yardýmlaþmalarýný saðlayacak bir tesis inþasý gibi- Hanefi ve Þafiilere göre geçerli, Mâlikî ve Hanbelilere göre batýldýr.
c- Musa bihte bulunmasý gereken þartlar:
1- Musa bih mal olmalýdýr. Mal, taþýnýr ve taþýnmaz bir mal olabileceði gibi, hak ve menfaat da olabilir. Bir kimse mesela evinin mülkiyeti varislerinin olmasý þartýyla, süknâsýný (içerisinde oturma hakký) bir baþkasýna vasiyet edebilir.
2- Mûsa bih olan mal, mütekavvim (Müslümanlar katýnda deðeri olan bir mal) olmalýdýr. Bir Müslümanýn baþka bir Müslüman için þarap, domuz gibi mütekavim olmayan bir þeyi vasiyet etmesi caiz deðildir. Ayný þekilde, bir kimsenin ölümünden sonra peþinden aðýt okunmasý için vasiyette bulunmasý caiz olmaz.
3- Temlîki kabil olmalýdýr. Bundan maksat; vasiyet edilen alýn þer´î akitlerden bir akitle sahip olunmasý sahih bir mal olmalýdýr. Binaenaleyh, henüz ana karnýna düþmemiþ bir yavruya vasiyet caiz deðildir.
4- Vasiyet edilen mal muayyense, vasiyet edilirken, mûsînin mülkü olmalýdýr.
5- Mûsa bihin masýyet veya þer´an haram olan bir þey olmamasý gerekir. Meselâ kabrin gösteriþli bir þekilde yapýlmasý için vasiyette bulunmak caiz deðildir.
6- Mûsînin varisi varsa, mûsa bih terikenin üçte birinden fazla olmamalýdýr. Þayet üçte birden fazla olursa, fazla olan miktardaki vasiyetin edasý varislerin icazetine baðlýdýr. Bu Hanefilerin görüþüdür. Þâfiî, Mâlikî, ve Hanbelîlere göre ise, mûrisin varisi olmasa bile terikenin üçte birini aþan miktardaki vasiyet batýldýr. Çünkü bu durumdaki birinin malýnda tüm Müslümanlarýn hakký vardýr (Merðýnânî, a.g.e., IV, 232; Ýbn Kudâme, VI, 563; Mevsýlî, el-Ýhtiyar li Ta´lili´l-Muhtâr, V, 62; Bilmen, a.g.e., 122-127; Zühaylî, a.g.e., VIII, 26-53).
Vasiyetin Hukuki Hükümleri
Vasiyet, bütün alimlere göre lâzým (baðlayýcý olmayan) bir akittir. Çünkü bir teberrudur. Vasiyette bulunan vasiyete karþýlýk bir þey almamaktadýr. Dolayýsýyle, ister saðlýklý halinde, ister hastalýk halinde vasiyet etmiþ olsun, istediði zaman vasiyetinin tamamýndan veya bir kýsmýndan dönebilir (Ýbn Kudâme, a.g.e., IV, 518; Zeylaî, Tebyinü´l-Hakaik, VI,186; Meydanî, el-Lilbab Þeriru´l-Kitap IV, 178; Þirbînî; Muðni´l-Muhtâc, III, 71, 72).
Þartlarýný haiz olan bir vasiyet sahihtir. Vasiyet mutlaksa, musî öldüðünde ve musa leh kabul ettiði andan itibaren, bir zamana veya þarta baðlý ise þartýn tahakkuku ve zamanýn gelmesinden itibaren vasiyet edilen mala malik olur. Vasiyetin infazý miras taksiminden önce gelir. Ölünün býraktýðý terikede yapýlacak ilk iþlem, techiz ve tekfin, sonra borçlarýn ödenmesi, peþinden de vasiyetlerin infazýdýr (Seyyid Þerif Cürcânî, Þerhu Feraizi Siraciyye, 2-5).
Mûsa bih muayyen bir mal ise sadece ona baðlýdýr. Dolayýsýyla henüz mþa lehin eline geçmeden telef olursa vasiyet de batýl olur. Mûsînin baþka mallarý olsa o mallarla mûsâ lehin hiç bir ilgisi yoktur. Vasiyet, bir mal çeþidinin belirli bir oraný ise, vasiyet edildiði esnada mevcut olan mala taalluk eder.
Vasiyye bil´l-menfaa
Hanefilere göre menfaatten maksat, bir kölenin hizmeti, bir evde oturma hakký ve geliri, bahçe ve tarlanýn ürün ve kirasýdýr (Kasânî, a.g.e., VII, 352).
Dört mezhep imamýna göre menfaatin vasiyeti caizdir. Daha önce aynýlarýn vasiyetinde vasiyet edilen malýn terikenin üçte birinden fazla olmayacaðýna deðinilmiþti. Bu oranýn, menfaatte nasýl takdiri yapýlacaktýr? Bu konu mezhepler arasýnda deðiþik deðerlendirilmiþtir; Hanefîler ve Mâlikîler menfaati vasiyet edilen malýn deðerine bakarlar. Þayet bu mal terikenin üçte birini aþmýyorsa, süresi ne olursa olsun vasiyet uygulanýr. Fakat, bu mal terikenin üçte birinden daha fazla olursa, üçte biri kadarý geçerli, kalaný geçersizdir. Yani bu mezheplere göre itibar, menfata deðil, menfaati vasiyet edilen aynadýr. Þafii ve Hanbelî mezheplerine göre, muteber olan, mal deðil, malýn vasiyet müddetindeki menfaatidir. Çünkü mûsa bih, menfaattir. Hanbelîlerden bir görüþe göre, müddetin sýnýrsýz olmasý halinde, Hanefîlerde olduðu gibi aynýn kýymetine itibar edilir (Zühaylî, a.g.e., VIII, 86, 87).
Menfaatin elde edilmesi ya mûsa lehin bizzat kendisinin kullanmasý ile veya kiraya verip kirasýný almasý ile gerçekleþir. Þayet mûsi, vasiyet ederken bunlardan birisini kayýtlamamýþsa, mûsâ leh dilediði þekilde istifade edebilir. Fakat, bir menfaat türü ile kayýtlamýþsa Hanefilere göre bu kayda uymak zorundadýr. Aksine hareket edemez. Dolayýsýyle, kendisinin oturmasý için, oturma hakký vasiyet edilen birisinin, evi kiraya vererek kirasýný almasý caiz olmaz. Þafii ve Hanbelîlere göre, musâ leh, böyle bir kayda uymak zorunda deðildir. Ýstediði þekilde faydalanabilir.
Bir malýn menfaati, mûsâ leh ile varisler arasýnda müþterek ise, dilerlerse malý kiraya verip kirasýný bölüþürler, dilerlerse ve mal müsaitse malý aralarýnda bölüþüp her biri muayen bir kýsmýnýn menfaatini alýr. Üçüncü bir yol olarak da malý münavebeli olarak kullanabilirler (Ýbn Âbidin, Reddu´l-Muhtar, VI, 691 vd.).
Vasiyet edilen menfaat geçici olabileceði gibi, süresiz de olabilir. Þayet belirli bir süreye münhasýrsa veya sonu gelecek bir cihete ise malýn kendisi mûsinin varislerine aittir. Sürenin bitiminde onlara döner. Fakat, bir malýn menfaati sýnýrsýz olarak ya da mutlak olarak vasiyet edilmiþ ve mûsa leh sonu gelmeyen bir türdense o ayný vakýf hükmündedir (Zühaylî, a.g.e., VIII, 92, 93).
Ýkinci Manada Vasiyet
Bir kimsenin, ölmeden önce küçücük çocuðuna ait malî iþleri yapmasý veya terikesinde tasarrufta bulunmasý için birisini yetkili kýlmasýnýn, vasiyetin fýkýh ýstýlahýndaki ikinci manasý olduðunu söylemiþtik. Akýl hastalýðý, bunama, akýl zaafý ve sefahat sebebiyle, bir kimsenin tasarruf yetkisi elinden alýnmýþ ve iþlerin yürütmesi için birisi tayin edilmiþse buna da kayyum denilir. Kayyum vasi mesabesindedir (Hayreddin Karaman, Mukayeseli Ýslâm Hukuku, II, 276). Þimdi de kýsaca bu manadaki vasiyet üzerinde duralým.
Bir kimseyi, mallarýnda veya çocuklarýnýn iþlerinde tasarruf etmekte yetkili kýlan kiþiye mûsî, yetkili kýlýnan þahsa vasî veya musâ ileyh, bu zatýn sahip olduðu sýfata da vesâyet denilir. Bu anlamda iki türlü vasî vardýr:
1- Vasýyyi Muhtar: Kiþi tarafýndan seçilmiþ olan vasîdir. Yani, bir kimse ölümünden sonra býraktýðý terike veya çocuklarý ile ilgili iþlerde tasarruf etmesi için birisini yetkili kýlarsa buna vasiyi muhtar (seçilmiþ vasî), vasiyyul-meyyit (ölenin vasîsi), vasiyyu´l-eb (babanin vasîsi) denilir.
2- Vasiyyi Mensup (tayin edilmiþ vasî): Yukarýda söylenilen iþleri yapabilmesi için hâkim tarafýndan tayin edilmiþ olan vasîdir. Buna vasiyyu´l kadî (hâkimin vasîsi) da denilir (Bilmen, a.g.e., V, 6).
Ýslâm hukuku prensip olarak vasî tayin etme yetkisini babaya vermiþtir. Þayet baba vefat etmeden önce birisini vasî seçmiþse çocuðun mallarýnda tasarruf etmek onun hakkýdýr. Þayet seçmemiþse ve varsa, sýra dede (babanýn babasý) ve onun tayin ettiði vasîdedir. O da yoksa o zaman vasî tayini hâkimin salahiyetine girer. Demek oluyor ki, çocuðun malý üzerindeki tasarruf yetkisi sýrayla, baba, babanýn vasîsi, babanýn vasîsinin vasîsi, dede, dedenin vasîsi, dedenin vasîsinin vasîsi ve hâkimin vasîsine aittir (Mecelle, madde, 974; Karaman, a.g.e., I,196). Anne, kardeþ, amca gibi akrabalarýn küçüðün malý üzerinde tasarruf yetkileri yoktur (Karaman a.g.e., II, 276).
Vesayet, mûsinin icabý ve vasînin kâbûlü ve meydana gelir. Tek taraflý bir irade yeterli deðildir, dolayýsýyla vasînin kabulü þarttýr. Vasînin, âkil, bâlið, hür ve taarrufa ehil olmasý gerekir. Bir gayri müslimin, Müslüman üzerindeki vesayeti caiz deðildir.
Vasînin, çocuðun malý üzerindeki tasarrufu, küçüðün menfaatýnýn kesin veya muhtemel olmasýna baðlýdýr. Kesin zararýna olan tasarruflarý ise geçerli deðildir. Buna göre, vasî, küçüðün malýndan hibe, tasadduk gibi bir yolla teberruda bulunamaz. Hibe ve sadaka kabulü gibi mutlak menfaat olan tasarruflara yetkilidir. Kâra da zarara da ihtimali olan alým satým gibi tasarruflarda gabni fahiþ * derecede zararýna olmayacak tasarruflarda bulunabilir (Karaman, a.g.e., II, 276). Þayet vasiyyi muhtarýn küçüðün malýndaki tasarrufunda hýyaneti görülürse, hâkim tarafýndan azledilir. Ama bir hýyaneti söz konusu olmazsa, bir görüþe göre azletemez, diðer bir görüþe göre azlederse geçerlidir fakat günahkar olur. Hâkim kendi tayin ettiði vasîyi ise istediði zaman ve hiç bir kayda baðlý olmadan azledebilir (Bilmen, a.g.e., V, 182).
Bir vasî vesayet iþlerini tek baþýna görmekten aciz ise hâkim ikinci bir vasî tayin edebilir. Ayrýca baba veya dedenin de birden fazla kiþiyi vasî tayin etmesi mümkündür. Bu durumda vasilerden birisinin tek baþýna tasarrufta bulunma yetkisi yoktur. Þayet bulunur da yetimin malý zayi olursa bu malý tazmin etmek zorundadýr.
Vasiyi muhtar vesayeti kabul ettiði zaman, musînin vefatýndan sonra artýk vesayeti terk edemez. Hâkimin tayin ettiði vasî ise istediði zaman kendisini vesayetten azledebilir. Ancak daha önce hâkime haber vermesi gerekir. Vasiyyi muhtar, ücret alamaz, vasiyyi mansup ise hakimin takdiri ile belirli bir ücret alabilir. Ancak, vasýyyi muhtarýn da muhtaç olmasý kaydýyla yetimin malýndan yemesi caizdir (Bilmen, a.g.e., V, 205 ; Zûhayýs, a.g:e, VIII,148).
Vesayet, vasî tayin eden kiþi veya mercinin azli, çocuðun büyümesi, zamana baðlý olan vesayetlerde sürenin bitimi, belirli bir iþ için vasî kýlýnmasý halinde o iþin yapýlmýþ olmasý, vasînin aklýný kaybetmesi, fýska mübtelâ olmasý ve ölümü ile sona erer (Zühaylî, a.g.e., VIII, 149).
Hadis Usülü Istýlahýnda Vasiyet
Hadis usûlü ilminde Vasiyet, hadis tahammül yollarýndan birisidir. Sefere çýkacak veya ölmek üzere bir þeyh (hadis bilgini) in, rivayet etmekte olduðu bir kitabý bir þahsa Vasiyet ederek býrakmasý demektir. Bu ilimde, vasîyette bulunan þeyhe, mûsî, kendisine kitap býrakýlan öðrenciye mûsa leh denilir.
Vesayet yoluyla hadis tahammülünün caiz olup olmadýðý bu sahanýn bilginleri arasýnda tartýþmalýdýr. Ýçlerinde Nevevî´nin de bulunduðu bir gruba göre caiz deðil, bir baþka gruba göre caizdir. Caiz görenler de bu yolu hadis tahammül þekillerinin en alt seviyesi olarak kabul etmiþlerdir. Vasiyet yoluyla tahammülü kabul edenler, þeyhi bu vasiyetiyle öðrencisine muayyen bir þey vermiþ, ve onun kendi rivayetlerinden birisi olduðunu kabul etmiþ gibi telakki ederler. Vasiyet edilen bir kimsenin rivayet sýrasýnda vasiyet edenin sözlerini fazla veya eksik olmadan aynen aktarmasý gerekir (Suyutî, Tedrîbu´r-râvî fý Þerhi Takribi´n Nevevî, II, 59, 60; Tehanevî, a.g.e., II,1526; Yaþar Kandemir, Hadis Ýlimleri ve Hadis Istýlahlarý, trc. 79, 80).
radyobeyan