Vahy By: armi Date: 05 Nisan 2010, 13:18:39
VAHY
Gizli konuþma, iþaret etme, emretme, ilham etme, ima etme, fýsýldama, mektup yazma, el-çi gönderme, acele etme, seslenme. Yüce Allah´ýn vasýtasýz olarak veya deðiþik vasýtalarla emirlerini peygamberlerine bildirmesi anlamýnda bir Kur´ânî terim.
"Vahiy" kelimesinin yukarýdaki anlamlarda kullanýldýðýna ait Kur´ân-ý Kerîm´de bir çok örnek vardýr. Bunlar þöylece sýralanabilir:
"Zekeriyya mihraptan kavminin karþýsýna çýkýp sabah akþam rablerini tesbih etmelerini vahyetti" (Meryem, 11). Buradaki vahiy kelimesi ima etmek, iþaret etmek anlamýnda kullanýlmýþtýr;
"Biz her peygambere insan ve cin þeytanlarýný düþman yaptýk. Onlar birbirlerini aldatmak için süslü ve yaldýzlý sözler vahyederler" (el-En´am, 6/112). Þeytanlarýn birbirlerine vahyetmesi; fýsýldama, gizli konuþma anlamlarýnda kullanýlmaktadýr;
"Þeytanlar dostlarýna sizinle mücadele etmelerini vahyederler" (En´am, 6/121). Bu ayetteki "vahiy" kelimesi teþvik etme, telkin etme, söyleme, anlamlarýnda kullanýlmýþtýr:
Her gökte ona ait emri vahyetti" (Fusýlet, 41/12); "Çünkü Rabbin kendisine vahyetmiþtir" (en-Zilzal, 99/5) âyetlerinde geçen "vahiy" kelimesi de emretmek anlamýnda kullanýlmýþtýr; "Bana ve Resûlüme iman edin, diye vahyetmiþtim" (el-Maide, 5/111) âyetinde zikredilen "vahiy" kelimesi ima etme, emretme, manalarýný ihya etmektedir.
Musa´nýn anasýna: "Onu emzir. Eðer onun için korkarsan onu denize býrakýver, korkma ve mahzun olma. Çünkü biz onu geri vereceðiz ve kendisini peygamber yapacaðýz" diye vahyetik" (el-Kasas, 28/7). Bu âyette geçen "vahiy" kelimesi de ilham ve rüya anlamlarýnda kullanýlmaktadýr.
Vahyin Geliþ Þekilleri
Vahyin geliþ þekilleri hakkýnda Kur´ân-ý Kerîm´de açýk bilgiler yoktur. Vahyin geliþ þekilleriyle ilgili bilgileri Muhammed (s.a.s)´in hadislerinden ve sahabelerin þehadetlerinden öðreniyoruz. Vahyin geliþ þekilleriyle ilgili þöyle bir sýralama yapýlabilir:
1- Vahyin ilk þekli Rasûlûllah (s.a.s)´in uykuda iken gördüðü sadýk rüyalardýr. Bu rüyalarda "sadýk rüya" (Rüya-yý Sadýka)* adý da verilmektedir. Peygamber (s.a.s)´in gördüðü bu rüyalar daha sonralarý kendisine zahir olurdu. Hz. Aiþe, "Peygamber, hiç bir rüya görmezdi ki, sabah aydýnlýðý gibi apaçýk zuhur etmesin" diyerek bu rüyalara ýþýk tutmaktadýr.
2- Rasûlüllah (s.a.s)´in uyanýk halde iken vahiy meleðinin onun gönlüne vahyi ilka etmesidir. Vahyin bu þekli þu hadis-i þerifte bildirilmektedir: "Ruhu´l-Kudüs kalbime, "Hiç bir nefis rýzkýný tüketmeden ölmeyecektir´ diye üfledi. O halde Allah´tan korkun ve rýzkýnýzý meþru yoldan arayýnýz ". Ruhu´l-Kudüs, Cebrail´dir. Cebrailin göründüðü hakkýnda bir delil yoktur. Hadisten de, meleðin görünmeden vahyi ilka ettiði anlaþýlmaktadýr.
3- Cebrail, bir delikanlý veya bir insan þekline bürünerek Peygamber (s.a.s) vahiy getirmiþtir. Cebrail´in bu yolla Ashab´tan Dýlýye´nin suretine bürünerek vahiy getirdiðini bir çok sahabî nakletmektedir. Vahyin en kolay ve en meþakkatsiz þekli budur.
4- Meleðin görünmeden Peygamber (s.a.s)´e vahiy getirmesidir. Peygamberimiz çan sesine benzeyen bir ses duyardý. Vahyin en aðýr þekli budur. Vahyin bu þekli tehdit ve vaad ihtiva eden âyetlere özgüdür. Bu þekildeki vahyi Rasûlüllah (s.a.s) þöyle anlatýyor: "Bazan çýngýrak sesine benzeyen bir sesle gelir. Böylesi bana en aðýr olanýdýr. " Böyle bir vahyin geliþ anýnda Peygamber (s.a.s) titrer, terler ve rahatsýz olurdu. Ýbn Abbas´tan rivayet edilen bir hadiste Rasûlüllah (s.a.s)´in âyetleri zabtetmekte zorluk çektiði dudaklarýný kýmýldattýðý zikredilmektedir. Cenab-ý Allah, Peygamberine "Vahyi çabucak almasý için dilini kýpýrdatma, onu toplamak ve kýraatýný sabit kýlmak bize aittir. Öyle ise sana Kur´ân okununca sen onun kýraatýna uy" (el-Kýyame, 76/16-18) uyarýsýnda bulunmuþtur. Bu âyetin nâzil olmasýndan sonra Rasûlüllah Cebrail´i dinler, onun gidiþinden sonra onun gibi okurdu.
5- Meleðin asli sûretinde görünerek Allah´ýn emrini Peygamber (s.a.s)´e getirmesi ve okumasýdýr. Cebrail, bu þekliyle iki kez vahiy getirmiþtir. Birincisi nübüvvetin baþlangýcýndâ olmuþtur. Peygamber (s.a.s) baygýnlýk geçirmiþtir. Ýkincisi ise miraç olayýnýn gerçekleþmesinde olmuþtur. Bu olaya delil olarak Ândolsun ki onun diðer bir defa da Sidretü´l-Münteha´nýn yanýnda gördü" (en-Necm, 53/12) âyeti zikredilebilir.
6- Rasûlüllah (s.a.s)´in uyanýk halde iken Allah Teâlâ ile konuþmasýdýr. böyle bir konuþmada arada hiç bir vasýta yoktur. Namazýn farz oluþu bu yolladýr. Vahyin bu yoluyla ilgili olarak aþaðýdaki âyeti zikredilebilir. "Allah Musa ya da hitab ile konuþtu" (en-Nisa, 4/164).
7- Cebrail´in Peygamber (s.a.s)´e uyku halinde iken vahy getirmesidir. Kevser Sûresi´nin bu þekilde nâzil olduðu rivayet edilmiþtir.
Vahy-i Metlüv- Vahyi Gayrý Metlüv (Okunan vahiy ve okunmayan vahiy)
Hz. Peygamber´in yukarýda belirtilen vahy þekillerinden almýþ bulunduðu vahiylerden ekserisi âyetler, bir kýsmý ise kudsî hadisler ve hadis-i þeriflerdir. Necm sûresi 4. âyette: "O, kendi arzusu ile söylemez, o (söylediði), kendisine vahyedilen bir vahiyden baþka bir þey deðildir" buyurulmuþtur. Mýkdam b. Ma´dî-Kerib´in rivâyetine göre Hz. Peygamber de: Bana Kur´ân ve onunla beraber O´nun gibisi verildi. Þunu iyi biliniz ki, Allah Rasûlü´nün haram kýldýðý da Allah´ýn haram kýldýðý gibidir..." (el-Hadis ve´l Muhaddisûn,12; Kurtubî, Tefsîr, 75) buyurmuþtur. Bu âyet ve hadisi delil kabul eden bazý Ýslâm alimleri, Hz. Peygamber´in hadisleri hakkýnda ictihad yapmasýnýn caiz olmadýðýný ve sünnetin de Allah tarafýndan inzal olunmuþ vahiy gibi düþünülmesi gerektiðini ileri sürmüþlerdir. Ancak mezhepler tarihi incelendiði zaman görülür ki, Hz. Peygamber kendisine sorulan sorularâ vahy ile, yoksa kendi re´yi ile ictihâd ederek fetva verirdi. Ýctihadýnda hata olursa Allah onun hatasýný vahy yoluyla düzeltirdi. Nitekim Bedir savaþýnda ele geçirilen esirler hakkýndaki Peygamber ictihâdý, Enfâl sûresi 67, 70 âyetleri ile tashih edilmiþtir. Bu da gösteriyor ki Peygamber´in ictihadý hatalý olabilir (bak. Muhammed Ebu Zehra, Mezhepler Tarihi, 21). Kudsî hadisler ve hadis-i þerifler vahy ve ilham yoluyla Peygamber´in söylediði sözler ve þeriatýn ikinci kaynaðý ise de, âyetler de recesinde deðildirler.
Kur´ân, hadisi kudsî ve hadisin tarif ve vasýflarý, okunan vahy ile okunmayan vahyin ne olduðunu ortaya koymaktadýr: Kur´ân, Cebrail (a.s) vasýtasýyla Arapça lafýz ve hak manalar da Hz. Peygamber´e vahy edilen, O´nun Allah´ýn Rasûlü olduðuna delil ve insanlarýn hidayeti ile doðru yolu bulmalarý için bir düstur, okunmasý ile ibadet edilerek Allah´a yakýnlýk kazanýlan, mushaflarda yazýlý, Fatiha sûresi ile baþlayýp Nâs sûresi ile sona ermiþ, tevatür yoluyla kitap olarak bize kadar intikal etmiþ ve Allah´ýn korumasý ile en ufak bir deðiþikliðe uðratýlmaksýzýn nesilden nesile okunarak intikal edecek, beþerin bir benzerini meydana getirmekten aciz bulunduðu ilâhî kelamdýr.
Özellikleri
a) Peygamber (s.a.s)´e uyanýkken Cebrail vasýtasýyla veya uykuda ve diðer vahy yollarýyla inzâl edilmiþtir. b) Lafýz ve manalarý Allah tarafýndandýr, c) Lafzý arapçadýr, d) Gerek namazda, gerekse namaz dýþýnda okunarak ibadet edilir, e) Þekil ve manasý Allah tarafýndan konmuþtur, f) Abdestsiz ve guslü gerektiren bir halde bulunan kimsenin Ona dokunmasý haramdýr, g) Boy abdest almasý gereken kimse O´nu okuyamaz, h) Her harfini (ibadet kasdýyla) okumanýn on sevabý vardýra, ý) Belli kýsýmlarýna âyet ve sûre adý verilir, j) Mushafta yazýlýdýr, k) Fâtiha sresi ile baþlayýp, Nâs sresi ile sona ermiþtir, 1) Zamanýnýza kadar kitap halinde tevatür yoluyla gelmiþtir, m) Nesilden nesile intikalinden, her türlü deðiþtirilmeden Allah´ýn korumasý ile korunmuþtur, n) Beþer, bir benzerini meydana getirmede acizdir, o) Lafzý olmaksýzýn yalnýz manasýyla nakli (rivayeti) caiz deðildir.
Kur´ân bu özellikleriyle, vahyi metulvü (okunan vahyi) meydana getirmektedir. Kurbet niyetiyle namaz ve namaz dýþýnda okunmakla ibadet edilir. Diðer vahy mahsulü olan kudsî hadis ve hadislerle namazda okunarak ibadet edilmez. Ancak namaz dýþýnda ilim ve teberrüken okunabilir.
Kudsî Hadis
Allah´ýn, manalarý Hz. Peygamber´e (s.a.s) ilham ettiði fakat lafýzlarýný Peygamber (s.a.s)´in ifade ettiði, Kur´ân´dan sayýlmayan, okunmakla ibadet olunmayan (Kur´ân gibi namazda okunmaz), ahad yolla (tevatürle deðil) Rasûlüllah (s.a.s)´ tan nakledilmiþ ve onun tarafýndan da Allah´a nisbetle ifade edilmiþ sözlerdir. Kudsî hadis hakkýnda iki görüþ vardýr: 1- Kudsî hadislerin hem sözleri hem de manasý Allah´tandýr, fakat Kur´ân´dan bir âyet deðillerdir. 2-Kudsî hadislerin manasý, diðer hadisler gibi Allah´tan, sözleri ise Rasûlüllahtandýr. Bu tür hadislere ayný zamanda "rabbanî ve ilahî hadisler" de denir. Kudsî hadislerde: "Rabb´ýndan rivayet ettiði hadiste Rasûlüllah þöyle buyurdu", "Kendisinden Rasûlüllah´ýn rivayet ettiði hadiste Allah Teâlâ þöyle buyurdu" gibi ifadeler kullanýlmýþtýr (bk. "Kudsi Hadis" mad).
Ebu´l-Bekâ, hadîsi þöyle tarif eder: Hadîs, tahdis mastarýndan bir isimdir, haber vermek manasýnadýr. Sonralarý Rasûlüllah (s.a.s)´e nisbet edilen bir söze veya fiile yahut bir takrire hadis denmiþtir. Sünnet ise lügatte, kiþinin takib ettiði yol, pratik hayatta hal ve tavýr, âdet, gidiþ, sîret gibi manalara gelir. Hadîs alimlerince hadîs ile sünnet ayný manada kullanýlmýþtýr. Sünnet kelimesi genelde Allah´a ve Rasûlüllah (s.a.s)´e nisbet edilir. Allah´a nisbet edildiði zaman âdetullah, kanun manasýnda kullanýlmýþtýr: "Daha evvel geçenler hakkýnda da Allah bu âdeti koymuþtur" (el-Ahzab, 33/62); "Biz bunu senden evvel gönderdiðimiz peygamberler için de sünnet (kanun, kaide) yapmýþýzdýr. Habibim sen bizim sünnetimizde hiç bir deðiþiklik bulamazsýn" (el-Ýsra, 17/77; Fatýr, 35/43). Sünnet kelimesi Hz. Peygamber´e nisbet edildiði zaman da onun sözleri, yani hadis-i þerifleri, fiilleri ve takriri anlaþýlýr. Sünnet, dolayýsýyla hadis-i þerifler "vahy-i gayrý metlüv" dür ve özellikleri þunlardýr: 1- Yalnýz manasý Allah tarafýndan vahyedilmiþtir, sözleri Rasûlüllah (s.a.s)´e aittir. 2- Bu sebeple manayý iyi anlayanlarýn, onu yalnýz manasýyla nakletmeleri caiz görülmüþtür. 3- Lâfzý mu´ciz deðildir. 4- Okunarak ibadet edilmez (namazda okunsa namaz bozulur). 5- Uykuda ve uyanýkken, meleksiz ve melekle türlü vahiy þekilleriyle gelmiþtir. 6- Kur´an için yukarýda sayýlan diðer özellikler burada aranmaz.
Kur´ân´da vahy kelimesi, ilahî ve gayrý ilahî vahy olmak üzere iki manada kullanýlmýþtýr. Gayn ilâhî vahiy, Zekeriyya (a.s)´ýn kavmine yaptýðý vahy gibi "Derken Zekeriyya mescidinden kavminin karþýsýna çýkýp onlara; sabah-akþam tesbihte bulunun" diye vahyetti" (Meryem,19/11) "Ve þeytanlarýn birbirlerine yaptýðý vahiydir"... (el-En´am, 6/121). Vahy kelimesi ilk âyette "iþaret" manasýnda ikinci âyette ise "gizli söylemek ve fýsýldamak" manasýnda kullanýlmýþtýr. Ilahî vahy anlamýnda kullanýlan vahy kelimesinin 71 tanesi Hz. Peygamber (s.a.s)´e yapýlan vahy ile ilgilidir. Geriye kalanlarý ise cansýz olan "arz"a yapýlan vahy (ez-Zilzâl, 99/4, 5), semaya yapýlan vahy (Fussilet, 41/12), bal arýsýna yapýlan vahy (en-Nahl, 16/68, 69), meleklere yapýlan vahy (el Enfâl, 8/12), Hz. Ýsa´nýn Havarîlerine yapýlan vahy (el-Mâide 5/111), Hz. Musa´nýn anasýna yapýlan vahy (el-Kasas, 28/7)´dir.
radyobeyan